|
|
................... |
|
................... |
RESUL HAMZATOV ÜZERİNE BİR KAÇ
SÖZ |
Kafdağı, Kuzey Kafkasya
Kültür Derneği
Aylık Kültür Sanat ve Haber Dergisi, Yıl 1, Sayı, 1 Şubat 1987
|
|
|
................... |
|
................... |
Dağıstan Özerk S.S.
Cumhuriyeti'nin uluslararası üne sahip büyük şairi Resul
Hamzatov geçen aylarda TÜYAPI'nın davetlisi olarak İstanbul'a
geldi. Kendi adına düzenlenen imza gününe katılan şaire büyük
ilgi gösterildi. Türk edebiyatçılarıyla çeşitli görüşmeler
yapan şair için basın yayın organlarında birçok yazı yazıldı. Yayın hayatına giren Kafdağı, bu ünlü
şairi bir kez daha okuyucularına tanıtmak istedi. Türkçe'ye bir
çok eseri çevrilen şairi bir kaç satırla tanıtmak oldukça güç. Bu
güçlüğü dikkate alarak basın yayın organlarında şair için
yazılanlarla, eserlerinden bazı pasajları aktarmaya çalışacağız.
Resul Hamzatov Kim? Dünyayı, toprağını, vatanını nasıl görüyor?
Şiir kitabının «Kendine Dair» bölümünde bakın neler yazıyor.
«Dağıstan'ımızın yetiştirdiği ip cambazlarıyla ünlü ünlü Tsavkra
köyünde oğlanın doğduğu gün olarak ip üzerinde yürümeye başladığı
gün kabul edilir. Altın-Gümüş işleriyle ünlü Kubaçı köyündeyse
oğlan ne zaman babasına kendi elleriyle parlattığı bir gümüşü
getirirse, o zaman doğmuş sayılır. Sevinç içindeki baba da «işte
benimde bir oğlum oldu» diye geçirir içinden.
Gözlerimi yumuyorum; Köyüm Tsada, ilk yaz daha bıyıkları
terlememiş bir genç ilk kez taşlık bir tarlayı sürmeye başlıyor.
Yine bıyıkları terlememiş başka bir genç ilk kez bir ev yapımına
girişiyor. Bir üçüncüsü atını eyerleyip ilk kez uzak bir yola
koyuluyor. Onlara bakan babam sevinç içinde «ne çok oğlan doğdu
köyümüzde...» diyor. Emeğiyle yararlı işler yapmamış güzellikler
yaratmamış yüce başarılar düşlememiş, yürekten dostluk nedir
bilmeyen yeteneksiz insanlar için dağlarda «Saçları ağarana dek
yaşadı, ama dünyaya gelmedi» derler.
«Başımda saçlar iki renk, hem ak var, hem kara ama doğrusu şu anda
söyleyebilmem çok güç ne zaman doğdum ben?»
«On bir yaşındayken -daha kemer takmaya başlamamışım, hiç at
eyerlememişim- damımıza serili öküz postunun üzerine uzanıp ilk
şiirimi yazdığımda doğdum belki ya da sonraları: okulumuzun duvar
gazetesinde ilk şiir kitapçığım çıktığında.
Ne zaman doğmuş olursam olayım, gerçek doğumum şiirlerimin
doğumuyla sıkı sıkıya ilişkilidir.»
Şiirle doğan ve şiirleriyle yaşayacak olan Büyük Ozan Dağıstan'ın
bir Avar köyü Tsada'da 1923 yılında doğmuştur. Babası Dağıstan
halk ozanlarından Hamzat Tsadas'tır. On bir yaşında ilk ürününü
vermeden önce kelimelerin birleşip o görkemli dokuyu meydana
getirdiği, insanların, sevgilerini, dostluklarını, acı ve
sevinçlerini anlattığı şiirle büyümüştür.
«Neden şiir yazmaya heveslendim?» diye sorar ozan ve cevaplar.
«Daha küçükken babam beni kucağına oturtup tüylü sıcacık bir
yamçıya sarar ve bana şiirlerini okurdu. Bu yüzden daha kemer
bağlamaya, ata binmeye başlamadan, babamın şiirlerini ezbere
okumaya başladım. Komşularım ve öğretmenlerim babamın şiirlerini
yayınlamadan önce benden dinlerlerdi.»
İlk şiir kitabı «Ateşli Sevgi ve Yakıcı Nefret» 1943 te
yayınlanır. 1963 yılında «Yüksek Yıldızlar» adlı kitabıyla
Sovyetler Birliğinin en önemli Edebiyat ödülünü kazanır.
Ünlü ozanın ülkemizi ziyareti sırasında Cumhuriyet Dergide (31
Ekim - 9 Kasım 1986) yayınlanan bir yazıda, şiirleri üzerine şu
yorum yapılıyordu.
«Hamzatov'un şiirleri, gerek kendi halkıyla, gerek öteki halklarla
çok kolay bir ilişki kurmuş ve çabuk ünlenmiştir. Yepyeni bir sesi
vardır bu şiirlerin. Bu yeni sesiyle, dünya görüşüyle, Avar
halkının folklorundan kaynaklanan ve beslenen ezgisiyle dağı
pınarlarının berraklığındaki yakınlığıyla, kendine özgü bir
şairdir. Bugün artık yalnız Avar halkının değil bütün dünya
halklarının ozanıdır, gözdesidir. Çocukluğundan beri coşkuyla ha
bire şiirler söyler, şiirler yazar.»
Büyük ozan öğretmen okulunu bitirdikten sonra köyüne öğretmen
olarak döndü. Radyoda ve Tiyatroda oyunculuk, suflörlük, yapması
gezici tiyatrolarla köy köy dolaşması, gazetelerde çalışması onun
ne denli kendini aşma ve yenileme isteğinde olduğunu ve çalışmayı
adeta bir tutkuya dönüştürdüğünün kanıtıdır.
Hamzatov sadece bir şiir ustası değildi. «Benim Dağıstan'ım» adlı
eseriyle şiirde gösterdiği ustalığını düzyazıda da gösterdi. Bir
çok dile çevrilen «Benim Dağıstan'ım» yalnızca Rus dilinde 300 bin
adet
basıldı. 1951 yılından bu yana Dağıstan Yazarlar Birliği
Başkanlığını da yürüten Hamzatov 1968 yılında Asya-Afrika Yazarlar
Birliği ödülünü aldı.
Melezler, Yüksek Yıldızlar, Yılların Teşbihi, Turnalar ve Dostları
Koruyun, İki Şal, Yazı Benim Dağıstan'ım, yüze yakın eserlerinden
birkaçı.
Değerli ozanın ülkemize İki ziyareti 1968 yılına rastlar. Geçen
yılda eşiyle birlikte İstanbul'a geldi ve olumlu izlenimlerle
ülkesine döndü.
Her gelişinde olduğu gibi bu gelişinde de, hemen hemen tüm
gazeteler ve edebiyat dergileri kendinden söz etti. Bunların
içerisinde Hayatı Asıl yazıcı tarafından Broy Edebiyat Dergisinin
(Aralık 86) üncü sayısında yayınlanan incelenmesi ilgi çekti.
Asılyazıcı yazısında şunları yazıyordu : «Ne olursa olsun hemen
hemen tüm yapıtları Rus ve diğer Cumhuriyetlerin diline çevrilen
Hamzatov, şiirin biçim ve tekniğinde yaptığı yeniliği de Avar
diline borçludur. Önce anadilinde yapıyor sıçramayı. Ondan sonra
Rusça'ya çevriliyor. Uzun yıllardır bu konumunu, dorukta olma
işlevini sürdürüyor. Avar'ca sürekli şiir söylüyor konuşurken.
Bunu orada ilk karşılaşmamızda gözledim. Ve sonra sürekli bu durum
beni etkiledi. Salt lirik değil, mizah gücüde çok yüksek.
Konuşmalarında bu özelliği sürekli yansıtıyordu.»
Resul Hamzatov'un ürünlerinin bu denli sevgi dolu, barışçıl,
inançlı olması onun Dağıstan gerçeğini bilmesi, iyi özümlemesi,
toplumuna olan bağlılığı ve diğer toplumlara olan saygısı ve
sevgisinden kaynaklanmaktadır. Dileğimiz Türkçe'ye çevrilen «Benim
Dağıstan'ım» ve «Şiirler» kitabından sonra diğer kitaplarında
Türkçe'ye çevrilmesidir.
Oktay AKBAL'ın Cumhuriyet Gazetesindeki Evet - Hayır köşesinde
yayımlanan «BENİM DAGISTANIM...» başlıklı yazısını aynen
sunuyoruz.
«BENİM DAGISTANIM...»
«Şimdi kimi eleştirmenler benim bu yazdıklarımın roman da, öykü de
olmadığını, kim bilir neyin nesi olduğunu söyleyeceklerdir. Kimi
eleştirmenler ise hem o, hem öteki, hem de daha nice şeyler
olduğunu söyleyeceklerdir. Karşı koyacak değilim. Kalemimden çıkan
bu yazıları bildiğiniz gibi adlandırın. Ben yazın kitaplarındaki
yazın türleri bölünmesine, yazın yasalarına göre değerli, yüreğim
nasıl isterse öyle yazıyorum. Ve yüreğin yasası yoktur. Daha
doğrusu başka yasalara pek uymayan kendi yasaları vardır.»
Aylardır okuduğum, zaman zaman ara vererek, sonra yeniden kaldığım
yerden sürdürerek, birçok yerini çizerek, notlar düşerek okuduğum
bir kitap : «Benim Dağıstan'ım...» Yazar, Dağıstanlı şair, Resul
Hamzatov. Şiir mi, öykü mü, roman mı, öz yaşam anlatısı mı, nedir
«Benim Dağıstan'ım?» Eşsiz bir yapıt. Tanımlanamayan, kolaylıkla
anlatılamayan...
Resul Hamzatov'u ilk kez 1968'de Taşkent'te tanıdım. Beş bin
kişilik bir salonda dünya şairleri gecesi vardı. Hamzatov da
kısacık bir şiirini okudu : «Bu dünyada seni seven yüz kişi varsa,
biri benim -Bu dünyada seni seven on kişi varsa, biri benim- Bu
dünyada seni seven bir kişi var, o da benim.» Aklımda kaldığı gibi
yazdım; daha da güzeldi bu küçük şiir... Hamzatov bu dizeleri
gülümseyerek okuyordu, şişman, sevimli bir kişi. İçkili
toplantılarda da beraber olduk. Söyleştik... Bir kaç yıl sonra
Türkiye'ye bir gezi yaptı, bir toplantıda yine karşılaştık. Ülkesi
Dağıstan için şu öyküyü anlatmıştı : Bilindiği gibi Kafkasya'da
sayısız dil vardır, bir kaç kişilik her topluluk ayrı bir dil
konuşur. Hamzatov şu öyküyü anlattı:
«Tanrı dünyaya dilleri dağıtmış. Fransa'ya Fransızca, İtalya'ya
İtalyanca vb... Torbasında daha pek çok dil kalmış, Kafkasya'ya
geldiğinde bu dil dağıtma işinden usanıp bütün torbayı
boşaltıvermiş, bu yüzden Kafkasya'da bu denli çok değişik dil
varmış...
Resul Hamzatov «Şiir, senden hiçbir zaman ayrılmayacağımı bilmez
misin? İnsan, hiç içinde doğan sevinçten, gözyaşlarından
ayrılabilir mi?» diyor. Şair yaratılmış bir kişi. Ta çocukluğundan
beri şiirli bir havada yaşamış. Babası da şair, çevresindekiler
de... «Şiir, sen herkesten iyi bilirsin ki, senin üzerine yapılan
konuşmalar seni daha yüce yapamaz. Konuşmayla şarkının yüceldiği
nerde görülmüş? Çaydanlıktan dökülen suyla dağ selinin coşkuluğu,
üflememle rüzgârın gücü artırılabilir mi? Bir küme karla, başı
bulutlara değer dağların yüceliğine katkı mı olur? Giyilen
giysiyle, bıyığa verilen biçimle ananın oğula sevgisi
artırılabilir mi? Şiir, sensiz öksüzüm ben.»
«Benim Dağıstan'ım» (Düşün Yayınları) bir şiir kitabıdır derim
ben. Bir ülkeyi en iyi tanıtan şiirdir. Hamzatov düzyazıyla şiir
yazıyor, şiirle anlatıyor ülkesini. Anılar, izlenimler, gözlemler,
yaşantılar, kişiler, olaylar, tarihten, bugünden olgular, ama dön
dolaş şiire geliyor şair: «Şiirin yerini ne tutabilir?» diye
soruyor kendine. «Dağlar, karlar, ırmaklar, yağmurlar, yıldızlar,
güneş, ekmek... aklıma gelir. Ama yağmurlar, dağlar, çiçekler,
güneş şiirsiz olabilir mi? Ve şiir, onlarsız? Şiirsiz dağ basit
bir taş yığınından başka nedir ki? Şiirsiz yağmur, sıradan bir
sudur ve güneş, ısı ve ışık veren gök cismi. Ve işte yine
soruyorum : Ne tutabilir şiirin yerini? Uzak ülkeler, kuş sesleri,
yürek vuruşları geliyor aklıma. Ama şiirsiz nedir ki bunlar?»
Hamzatov'a göre ozan olmayan insan yoktur! Her insanın özünde
biraz şairlik vardır. İnsansa, gerçek bir insan duyarlığına
ulaşmış-sa!.. «Evet, biz hepimiz şairiz. Aramızda tek ayrım şu;
Kimi şiir yazıyor, çünkü yazmasını biliyor, kimi şiir yazıyor,
çünkü yazmasını bildiğini sanıyor. Bir de üçüncüler var ki, onlar
hiç şiir yazmıyor. Ama işte belki de asıl onlar, bu üçüncüler
gerçek şairdirler.» Hamzatov «şiirle düzyazı» için şu tanımlamayı
yapıyor: «Şiir atla uçuş, düzyazı yürümedir. Yürüyerek daha uzağa
gidebilir insan. Atla ise gideceği yere daha çabuk varır.»
«Hamzat oğlu Resubın kitabında Şamil var, Hacı Murat var,
Dağıstan'ın dünü, bugünü var. Bir ülke, taşı toprağı insanıyla
işte böyle sevilir; sevilince de işte böyle anlatılır. Bu denli
etkileyici, bu denli içten, yürekten... Dağıstan halklarını,
Avarları, Darginleri, Lezgileri, Lakları yaşamaları, şiirleri,
öyküleriyle tanıtıyor bize bu kitap, Yiğit Dağıstan insanlarını
«Savaşa giderken savaşın sonucunu düşünen yiğit değildir» diyen
insanların ülkesini... |
|
|
|
|
|
|
|