5- 6 yıl öncesiydi, bulunduğum
şehirde arabayı servis bakımına bıraktım çıkıyordum ki,
serviste çalışan hemşerim; "bir-iki saat sonra almak için
gelmeyecek misin, başka işin yoksa gitme, işimden alıkoymasın
hem hafta sonu çok da yoğun sayılmam, oturalım biraz sohbet
edelim" dedi. Köylüm, çocukluktan sevdiğim
arkadaşıma "peki" dedim ve teklifini memnuniyetle kabul
ettim.
Servisin bekleme salonunda oturuyoruz. Stantlarda servis
çalışanları, bir kaçta benim gibi müşteri var. Çay
içerken, oradan-buradan Kabardeyce laflarken etraftan iş
ortamının arasında konuşmaların konusu dikkatimi
çekmişti. Arkadaşımla Kabardeyce konuşmalarımız arasında
bir taraftan da ortamın konuşulanlarına kulak misafiri
olduk bir süre konuşmaları dinledik.
Nedense bende hep farklı dillerde konuşanların
ayrıcalığı vardır. Hiç kimseyi veya mesleği kıskanmam
ama birden çok dil bilenler hep ilgimi çekmiştir ve
biraz da kıskanmışımdır. Bulunduğumuz ortamın da konusu
lisan bilmekten, farklı dilleri anlamak, konuşmak v.s.
olunca da ilgimi çekmemesi imkansızdı.
Ulusal dillerden, kültürlerden derken konuşmalarına
kendimizi uzak hissetmediğim bir anda söze karışmak
istedim ve her zemin ve ortamda söylemekten çekinmediğim
gibi orada da gururlu bir ifadeyle “Çerkes” olduğumuzu,
Çerkesce'nin de bir dil olduğunu "bir dil bir insandır"
deyişini ortamın o anki densiz adamını hiç hesaba
katmadan övünerek söyledim.
Uzun, iri-yarı ve elleri arkasında, ayakta ortada
dolanan biri; denir ya üst perdeden konuşan insan tipi,
tam da öyle "aman canım Çerkesce bilsen ne olur bilmesen
ne olur, Çerkesce bilen birine dil biliyor mu diyeceğim"
dedi!
Bir insan bu kadar net ve kısa bir cümleyle karşısındaki
insanı bozabilir. Şaşırdım. Çünkü hiç beklemediğim bir
tepkiydi. Genel de alışkınız ya hemen; ''öyle mi Çerkes
misiniz, bizim de var arkadaşımız veya komşumuz.
Çerkesler şöyle iyidir böyle temizdir, dilleri,
düğünleri değişik olur'' türü övgülere ama bununki tam
tersi olduğu gibi farklıydı. Söyleyiş tarzı aşağılayıcı,
hatta bir anda kışkırtıcı geldi bana.
Ne demek, siz ne biçim konuşuyorsunuz, diye tepki vermek
üzereyken arkadaşımla göz göze geldik; tanıyor musun,
kim bu adam, dedim...
Kabardeyce, servisin sahibi patronumuz boş ver onun
dediğini o lüzumsuzun teki, dedi.
Arkadaşımın patronu da olsa, lüzumsuzun teki de olsa
söylediği bana çok ağır gelmişti cevap vermem lazımdı.
Sizin için öyle olabilir ama bizim için öyle olmadığı,
yine ısrarla bir dilin bir insan olduğu, her dilin kendi
halkı içinde değerli ve korunmaya değer olduğunu ayrıca
size de Çerkesleri biraz daha yakından tanımanızı ve bu
kadar aşağılamaya hakkınızın olmadığını hatırlatırım
v.b. sözler söyledim ve ondan sonra neler söyledim ben
de hatırlamıyorum. Açıkçası bir anda tepem atmıştı
Arkadaşımın boş ver değmez sözleri de teselli etmedi,
tepkimi de pek önemsediğini de sanmıyorum, hatta canım
sizde dercesine söyleyeceğini söyledi ve başka tarafa
yönelip gitti. Dedim ya densizin tekiydi diye.
Aramızda geçen bu konuşmaya ortamın içinden de kendi
düşüncesini söyleyecek cesaretli biri, yani bana taraf
kimse de çıkmadı. Hemşerimde çok bozuldu patronunun öyle
bir çıkış yapmasına bir anlam veremedi ama sonuçta
patronu… Diğerlerine gelince bir tarafta patronları bir
tarafta biraz sonra çıkıp gidecek bir müşteri, benden
başka o anki ortamda Çerkesce için patronla zıtlaşmaya
kim cesaret edebilirdi ki hemşerimde dahil. Ayrıca özgür
düşünce ortamları var mı ki konuşsunlar.
İlk defa karşılaştığım birinin o anki ortamında
“Çerkesce konuşan birine dil biliyor mu diyeceğim”
demesi beni çok üzdü. Üzerinden kaç yıl geçmesine rağmen
o günkü yenilmişlik hissimi unutmadım.
Ertesi günlerde aramızda geçen bu konuşmaları kendi
içimde tekrar değerlendirdim, düşündüm ve bazı Çerkes
arkadaşlara da anlatıp sordum haklı tarafı var mı diye.
Bazıları ''ne bekliyordun ki doğruyu söyledi'' dedi.
''Var mı bir bayrağın, var mı kabul görmüş ortak bir
konuşma dilin, alfaben.'' Yani ulus olamamanın verdiği
ezikliklerdi bunlar.
Tepki göstersek de kabullenmek zor da olsa bunlar
gerçeklerimizdi. Gerçeklerimizle yüzleşmek istemiyoruz,
gerçeklerimizi hatırlatsınlar hiç istemiyoruz.
Kabullenemediğimiz gerçeklerimizi değiştirmek için
radikal çalışmalar yok kararlar hiç yok. Günü kurtarma
adına pasif kişisel tepkiler ötesinde elde-avuçta hiçbir
şey yok.
Çerkesce için anlattığım kişi gibi düşünenler olsa da
sonu bazen böyle yenilmişlik hissi verse de her şeye
karşın her ortam ve zeminde yeri geldikçe her dil kendi
halkı içinde değerli olup, korunmaya veya desteğe
layıktır, demeye devam edeceğiz. Tabi bu dili konuşanlar
olduğu sürece.
Çerkesce hakkında olumsuz, değersiz düşünen o adamın
benim tepkim karşısında umursamamış görünse de o günden
sonra Çerkesce dendi mi yine böyle bir tepkiyle
karşılaşabileceğini, o denli aşağılayıcı konuşmalarına
son vermesi için caydırıcı olduğumu, kalıcı bir tepki
oluşturduğumu umuyorum.
Geçmiş yıllarda gazetenin birinde köşe yazarı “Çerkesce
diye bir dil yok” (*) diye yazmıştı, galiba Çerkesce'nin
varlığını küçümseyenler kadar olmadığına ciddi ciddi
inanlar da yok değil. Bütün Kafkas halklarına genel
olarak Çerkes denmesi Çerkesce'nin de sembolik olarak
varlığını sürdürüyor olması belki de böyle yanılgılara,
yorumlara sebep oluyor.
Bu tür haberler basında çıkınca, kınamaktan öteye
gitmeyen mail gruplarınca atağa kalkılır. Birkaç gün
sonra yine kaldığımız yerden devam edip gideriz.
Eylemler hep sözde kalıyor.
Ne yapalım, çözüm söyle, diyenler var gibi hissettim.
Bildiğim; bir şeylerin yapılması için çok geç
kaldığımızdır. Böyle gitmesi durumunda yok olmamız
kaçınılmaz olacaktır...
İnternet sayfalarında okumuştum; iki dost küsünce bir
dil yok oldu. İki ihtiyar Meksikalı arkadaş kavga edip
küsünce, yalnızca ikisinin konuştuğu yerli dili
konuşulmaz oldu. Meksika’nın güneydoğusundaki Tabasco
eyaletinde yaşayan iki ihtiyar, Zoque halkının dilini
hatırlayan son iki kişi. (**) Wubıhca hariç henüz bu
duruma gelmedik ama her geçen günde de biraz daha
dilimizi konuşanların azaldığını, hissetmiyor değiliz…
Neden? Yerli dili olarak Uzunyayla’da Kabardeyce
kalmasın ki! Orada bile yok olmayacağımıza inanmak için
birkaç jenerasyon sonrasını merak etmiyor değilim!
Sonumuz Meksika’da Zaque halkının iki ihtiyarı gibi
olmadan, zaman zaman çeşitli platformlarda yazılarını
okuyoruz dil üzerine, dönüş üzerine, örgütlenme üzerine
kafa yoranlar var, onlardan beklentimiz. Yaşamlarımıza
yansıyacak yeni açılımlara imkan verecek saptamalarını
daha fazla geç kalmadan gerçekleştirmeleridir.
Umarım dil üzerine kaygılarımı abartmadım.
Dilini ve kültürünü yaşatanlara selam olsun…
(*)
İsmet Berkan, 12 Haziran 2004'de Radikal'deki
köşesinde yayınlanan "Çerkezce ne ola ki?" başlıklı
yazısı
(**) ttp://ekolojikyasam.com/ekolojikyasamportali
/bpg/publication_view.asp?InfoID=
147840&iabspos=1&vjob=vkwd,ETNİK%20DİLLER |