|
|
................... |
|
................... |
MISIR GEZİSİ
|
Müzeyyen
Kip
|
|
|
................... |
|
................... |
İstanbul’dan tur şirketlerince düzenlenen Mısır gezisine
katıldık. Mısır 'ı merak ediyordum. Dünyada görmek istediğim
yerlerden biri de piramitlerdi. Oralarda eskiden yaşananları
görmek, hissetmek istiyordum. Şubat’ın ilk haftası olarak
hava güzeldi. Buralarda palto, kaban giyilirken oralarda
rahatlıkla yaz günü gibi kısa kollu ince giysiler
giyiliyordu. Fakat oranın halkı için soğuk sayılıyordu
ki kalın giysili insanları görmekte mümkündü. Bize
söylenilene göre yılda iki kez yağmur yağarmış o da bize
denk gelmedi. Hava ne çok sıcak nede soğuktu.
Önce Sharm El Şeyh hava limanına indik. Tur
otobüslerimiz geldi. Merkeze yarım saat uzaklıkta olan
otelimize gece 3 gibi ulaştık. Şharm El Şeyh 1986
yıllında İsrail’in işgalinden alınmış yeni bir yerleşim
yeri olması güvenlik açısından her an her tarafınızdan
Mısır polisini hissedebiliyorsunuz. Şehir tam bir polis
işgali altında olmasa da güvenliğin yoğun olduğunu
uçaktan indiğimiz andan itibaren şehirden ayrılana kadar
çok net bir biçimde anladık. Emniyetin bu kadar bu
şehirde yoğunlaşması Hüsnü Mübarek’in en fazla
önemsediği şehrin Şharm El Şeyh olmasındanmış.
Rehberimizin de ilk açıklaması bu şehrin bir polis şehri
olması konusunda olmuştu.
Yol boyunca çöl palmiyeleri arasında ışıkların pırıl
pırıl aydınlattığı Sina yarımadasında Kızıldeniz’in
kıyısında sakin bir şehirde olmamız Mısır için ilk
intibaımız güzeldi. Fakat kalacağımız otel odalarını
görünce temizlik konusunda hayal kırıklığı yaşamadık
diyemem.
Şarm El Şeyh’te iki saatlik “cam dipli tekne” turunda;
çıkışta sıradan bir tekne turu gibi fakat tekne kıyıdan
açıldıkça gördüklerimiz muhteşemdi.. Mercan kayalıkların
arasında her renkten balıkların ve mercanların yani
suyun altındaki bir başka canlı dünyayı
görebiliyorsunuz. Turkuaz rengine benzer kristal gibi
tertemiz denizin altını görmek şaka gibi ama gerçek.
Yüzlerce insanın akın ettiği seyrederken insanı
dinlendiren görmeye değer bir sualtı cenneti.
Şarm El Şeyh’te yakınlarındaki Ras Muhammed Milli Parkı,
kızıl mercanların, çeşit çeşit balıkların, egzotik
kuşların bulunduğu özel bir yer. Bu park, aynı zamanda,
leyleklerin Avrupa’dan Afrika kıtasına yaptıkları uzun
yolculuklarında kısa süreli konaklanma yeri olduğu
söylendi.
Şharm El Şeyh’ de Ras Muhammed parkı. Dünyanın en büyük
parkı. Dalışa ilginizin olması şart değil, yüzmeyi bilen
herkesin şnorkelle dalıştan bile müthiş keyif alacağı
bir sualtı cenneti. Hava sıcaklığı ise 20-25 buna rağmen
sıcaklığı bu kadar hissetmiyorsunuz çünkü Şarm'da nem
hiç yok. Mercan kayalıkların içinde ve rengarenk tropik
balıklarla beraber yüzmek muhteşem olmalı. Bu bölgede
her türlü avlanmanın yasak olduğu tamamen koruma altına
alınmış bir milli park. Sina yarımadasının bu incisinde
gününüzü yüzerek, dalarak ve güneşlenerek geçirdikten
sonra, Şharm El Şeyh’ de gecelerin de bir başka büyüsü
var.
Şharm El Şeyh’ de yine etrafında alışveriş merkezlerinin
olduğu sarayda gece düzenlenen eğlencelere turistlerin
akın ettiği yerler arasında. Sembolik olarak Piramit ve
Sfenksler ışık ve ses gösterisinin ardından yöresel atlı
gösterilerde farklı bir atraksiyon sayılırdı. Her gece
bu merkezde Mısırlı dansçılar gelen turistleri
eğlendirmektedirler. Özelikle “Tennura” dansı. Tennura,
Mevlevi dervişlerinin sema gösterilerini hatırlatan bir
dans.
Şharm da çöl ve Kızıldeniz macerasına gitmek için
Jeeplerle Dahab asfaltından yol alarak yolda bedevi
çadırlarının olduğu kampa doğru yol alıyorsunuz.
Asfalttan ayrılıp da çöl yoluna girdiğiniz de sarsıntılı
bir yolculukla bedevilerin çöl hayatlarına tanık
oluyorsunuz. Yolda vereceğiniz molada doğal otlardan ve
korda pişen yerel çaylarından tadabiliyorsunuz.
Devamında Kızıldeniz sahiline kadar jeeplerle,
isteyenler belli bir yoldan sonra develerle kızgın çölde
yolunuza devam edebiliyorsunuz. Yine isteyenler akvaryum
gibi bir denizaltı yaşamına sahip kıyıdan 50 m derinliği
olan Blue Hole’de denize girilebilmektedir. Dönüş
yolunda da Kızıldeniz’in şirin şehirlerinden Dahab ve
çarşısında dolaşıma fırsatı da bulabiliyorsunuz.
Namabey Şharmen El Şeyh’in merkezinde güzel, şirin
turistik bir yer. Alışveriş merkezleri, lüks otellerin
ve restoranların olduğu bir yer. Şarm’ın merkezi olan
Namabey’da dükkanlar, kahveler neredeyse 24 saat açık.
Dükkanlarda hatıra eşyalar, firavunların heykelleri,
papirüs, mercan, gümüş ve altın kolyeler, egzotik
parfümler, eşarplar satılıyor. Dükkanların ve yol
kenarındaki kaldırımlarda yanyana sıralanan kafelerde
alışveriş yorgunu turistler, yastıkların, minderlerin
üzerinde dinlenerek müzik eşliğinde kola, çay, Türk
kahvesi ve nargile içenleri her yerde görebiliyorsunuz.
Yolcuğumuzun üçüncü günü sabahtan Şharm’dan Kahire'ye
gitmek üzere yola koyulduk. Süveyş tünelinden geçerek
4-5 saat yolculuktan sonra Kahire'nin inanılmaz karmaşık
trafiğine girdik. Şharm El Şeyh’ den çok farklı eski bir
o kadar da antik. Bu şehirde evler bakınca çoğu
kiremittendi. Burada yüksek binalar lüx oteller vardı
ama inanın söylemeseler hiç bir şeye benzetemezsiniz.
Merkezde Büyük Kahire Müzesi en bakımlı bina olarak
farkediliyor.
Aynı gün öğle yemeğinden sonra papirüs fabrikasındaki
sunuma katıldık. Dünya da ilk defa yazılı kağıdı olarak
kullanılan papirüsün ham maddesi papirüs bitkisinden
nasıl elde edildiğini müze görevlisi tarafından bilgi
verildi. Papirüs bildiğimiz kamış gibi bir bitki içi
çıkarılıyor ve muz kabuğuna benzer uzun bir kabuk geriye
kalıyor. Papirüs bitkisinin içindeki doğal yapışkan
maddesi kabuğun içinde olduğu için soyulmuş papirüs
şeritleri çapraz gelecek şekilde üst üste dizilmesi
sonucu baskı makinesinin altında birbirine
yapıştırılıyor. Kısaca papirüs bitkisinden İlk yazılı
kağıdın nasıl elde edildiğini gördük. Fabrikanın
içindeki müzede her tür şekil ve renklerden oluşan
görmeye değer papirüs tablolarının her biri harikaydı.
Ertesi günü piramitlere doğru yol aldık. Keops, Kefren
ve Mikerinos piramitlerine yaklaşınca biraz şaşırdım.
Bunlar sanıldığı gibi çölün ortasında falan değildi. Tam
Gize'nin yanındaydı. Gize halkı piramit manzaralı
barınak gibi evlerde yaşıyorlardı. Bir kaç yüz metre
ötelerinde piramitler vardı. Çekilen onca resim Gize
tarafından çekiliyor olması gerekir. Bu da bizim onları
uçsuz bucaksız çölün ortasındaymış gibi algılamamıza
sebep oluyor tabi.
Her neyse yaklaştıkça heyecanımız arttı. Üç Büyük
piramitlerden önce Keops’a yaklaştık. Heybetli, insanı
büyüleyen, korkutan kocaman oldukça da dik. Taşların her
biri 10-20 ton ağırlığında. Taşlar şekillenerek
birbirine geçirilmiş devasa bir yapı. Sanıldığı gibi dış
yüzeyi dümdüz değil basamaklar halinde yükselmektedir.
Güvenliği görmezden gelip istemeniz halinde dış
yüzeyinden ilk 3-4 basamağına kadar tırmanabilirsiniz.
Fakat daha fazlasına kendiniz de cesaret edemiyorsunuz
izin de verilmiyor. En büyük piramit olan Keops
piramidinin İçine girmek için izin veriliyordu fakat ben
girmedim. Belli bir sürede orda kalıyorsunuz içerde
dolaşacak olursanız dışarıyı kaçırıyorsunuz. Üç büyük
piramit bir arada gibi gözüküyor fakat her birinin
yürüyüş mesafesi 10-15 dakikanızı alıyor.
Kumda da yürümek sanıldığı kadar kolay olmuyor.
Piramitler arası develerle de dolaşabilirsiniz fakat
Mısır polisi ona da çok izin vermiyor. Ne bulmayı ne
görmeyi umuyordum bilmiyorum ama ben de biraz hayal
kırıklığı yarattı Mısırla ve piramitlerle ilgili
yazıları okuduğumda duyduğum heyecanı duyamadım. Fakat
yapımı ve çalışan işçiler hakkında tarihi bilgilerden
etkilendim. Kırkyıl boyunca yapımı süren piramitlerde
yirmi bine yakın işçi çalışmış ve gizeminden dolayı da
hiçbiri de hayatta kalamamış. Piramitlerin bitiminde
hepsi öldürülmüş.
Sfenks’e de gittik. Uzun yıllar kumun altında kalmış
burnu düşmüş. Elli yıl içinde tamamen yok olma ihtimali
olduğunu rüzgar ve yağmurun her gün erittiği söylendi.
Oradaki bir kaç aile mezarlıklarından oluşan piramitleri
de gezdik. Piramitlerde gezinti bitmişti.
Şimdi gelelim Mısır’ın bir başka güzelliklerine.
Piramitler biraz hayal kırıklığı yarattı ama,
Kahire'deki o Mısır Müzesi harikaydı. Mısır'a
gittiğimize değdi. Hatta herkese Mısır'a gidip birkaç
gün boyunca bu müzeyi gezmelerini tavsiye edebilirim.
Ancak gezilir çünkü ve bütün Mısır onun içinde.
Piramitlerin içindekiler, toprağın altından çıkarılan
her şey orada. Gerçek Mısır o müzenin içinde. Müze
gezisini anlatmaya sayfalar yetmez. Hangi birinden
bahsedeyim? Tutankhamun'dan mı, bozulmamış şekilde
saklanan ve ziyarete açılmış mumya bölümünden mi, eski
kralların sahip olduğu o pırıl pırıl eşyalardan mı, eski
kralların topraktan, ahşaptan, kireçten yapılmış
büstlerinden heykellerinden mi? Bina boyutlarındaki
Firavun heykellerinden mi? Firavunla birlikte gömülen o
müthiş hazinelerden mi? Bitmez bahsedeceklerim. Hatta
müzenin tamamını da göremedik. Dedim ya zaman yetmez.
Sadece bir hafta o müzeyi gezmek için özel olarak gitmek
lazım. Tabii biz şubat tatilinde gittiğimiz için bizim
gibi giden yüzlerce insan da oradaydı. Hayli
kalabalıktı.
Müze gezintisi bittikten sonra meşhur Nil turunu
yaşadık. Tekneyle Nehir boyunca gezdik. Nil nehri çok
hoş Kahire’yi şehir merkezinde ikiye ayırmakta. Mısır
hükümdarlarından biri vakti zamanında Paris’e gitmiş ve
oralara çok özenmiş. Kendi başkentini de Paris’e
benzetmek istemiş, tabi işi çok zordu, 2009 da bile
gördüğüm Kahire Paris’e zor benzemeyecek gibi. Oradan El
Halil çarşısında alışveriş faslı başladı. Papirüsler,
firavun kolyeleri v.s.
Kahire şehir merkezi trafik açısından tam bir keşmekeş
bir şehir. Araç sürücülerinin elleri klaksonlardan hiç
kaldırılmıyor olmalılar ki, sesler sabaha kadar hiç
susmuyor. Sinyalizasyon, yaya geçidi mevhumları pek yok.
Nadiren bazı kavşaklarda görevini yapıyor. Çarpılmadık,
çizilmedik araç göremezsiniz. Denir ya ne nereye
gittikleri bellidir nede nerden geldikleri bellidir,
öyle. 4-5 şeritli bu yollar her daim günün her saati
yoğun geçen bir şehir. Sadece Cuma günü resmi tatil
olduğu için o gün öğleye kadar biraz daha trafik akışını
normal gördük Kahire’de zengini zengin ama genelde halk
yoksul, çoğu kötü yaşam koşulları yaşıyorlar. Ölüler
şehri denen Kahire’nin bir tarafında tecrit edilmiş bir
bölge. Mezarların arasında hayatını sürdüren insanlara
rastlamak da mümkün dediler. Binalar bakımsız, dökülüyor
denilebilir. Bayanlar, çocuklar şehrin en işlek
kalabalık yerlerinde yere kumanyalarını açmışlar yemek
yiyenlere de rastlamak mümkün. İnsanlar seyyar ticaret
adamı olmuş. Bahşiş bahşiş, diyenler mi istersiniz.
Rehber bizi sürekli uyarıyordu. Sakın bir şey vermeyiniz
çantanıza çok dikkat edin diye. Dışarıda gezerken
çantanız hep gözünüzün önünde olsun diye İskenderiye'de
dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye
Fenerini gördük diyemiyorum çünkü yıkılmış. Hikayesi
ilginçti. Fener vakti zamanında yıkılmış İki sebebi
olabilir diyorlar; birincisi altın bulmak için kazılan
tüneller yüzünden, ikincisi de deprem nedeniyle. Yeniden
inşa etmeye çalışıyorlarmış falan. İskenderiye İzmir
benzeri bir şehir. Yine ilk intibaım fena değildi
İskenderiye’de de bir trafik var. Fakat Kahire’ye göre
daha gelişmiş bir liman şehri. Görülebilecek yerleri
arasında İskenderiye Kütüphanesi ve kalesi
bulunmaktadır.
Mısır da, dünya tarihinin bilinen en eski
uygarlıklarından biridir. Medeniyetlerinin örneği
olarak, firavunlar ve kraliçeler için mezar olarak
piramitler inşa etmişlerdir. Bu piramitlerden bir
kısmının ulaşılan teknolojiye rağmen bugün için bile
inşa edilmesi imkansızdır. Bu durum eski Mısırlıların
ulaştığı uygarlık seviyesini göstermektedir. Ancak kendi
dinlerini yaşamak isteyen Mısırlılar sonunda yok
olmuşlar. Mumyaları ve inşa ettikleri yapılar ise ibret
olarak günümüze kadar ulaşmıştır
Mısır da; ister yerel kültürün yansımalarından biri olan
Feluccalardan birine binerek Nil nehrinde gezintilere
çıkın, ister devenin sırtına atlayıp Sina yarımadasında
etrafı dağlarla çevrili kızgın kumlarında dolaşın, ister
atv motorların üstünde çölde safari turlarına katılın,
isterseniz plajlarında güneşin ve kumun tadını çıkarın.
Her tür atraksiyona açık bir ülke.
Mısır mutfağına gelince, kıyı şeridinde balık ve daha
çok deniz ürünleri, Nil Nehri deltasında ise pirinç ve
kümes hayvanları ağırlıklı yemek türü. Çölde ise daha
çok kırmızı et yemekleri hakim. Sıcak bir ülke olduğu
için çeşitli meyve sebzelerin yanı sıra deniz
ürünlerinin çok bol ve çok da ucuz olduğunu gördük.
Damak tadı olarak Türk mutfağına yakın denebilir.
Mısır'a turlar ucuz gibi, fakat ekstralarla çok da ucuz
olmadığını anlıyorsunuz. Gitmek isteyenler olacaktır.
Alışverişlerinizde mutlaka pazarlık yapın. Hazırlıklı
olun. Birazda beklentinizle ilgili ama yine de oraya,
gitmek o havayı solumak güzeldi. Dışarılarda vakit
kaybetmeden sadece müzeleri gezerek vakit geçirmek en
akıllıcası.
Hepinize şimdiden iyi seyahatler. |
|
|
|
|
|
|
|
|