...................
...................

BİZ BÖYLE İSTEDİK GALİBA

BELCETUQUE Gürbüz Yalçınkaya

                         
...................
...................

Garmızey Hable’nin Kafkaslardan gelen Adigelerini köyü olduğunu, tatlı-sert xabzelerinin bulunduğunu anlatıma dayalı olarak da olsa bu gerçeği bilip, geçmiş yaşamın özlemini çeken bugünün çocuklarına...


Bir kültürün yok olması için hep birlikte bilerek veya bilmeyerek uğraştık ve sonunda, toplum düzeyinden aile düzeyine indirgediğimiz ve adına Kafkas kültürü dediğimiz bir yoz kültürü ortaya çıkarmayı başardık. Davul ve zurna ile başladık, sonra köçek, sonra dil vs vs… Bunu yaparken de xabze adına, sözü geçen insanlarda toplumumuzun akıl hocası oldular. Dönülmez yozlaşmanın mimarı onlar değilmiş gibi, bunun sorumlusu olarak bugünün gençlerini gördüler. Elbet bugünün gençlerinin de bu yozlaşmada büyük payları var ama bu yozlaşmayı siz thamadeler öğrettiniz.

Değerli thamademiz Kazım Yalçın ile yaptığım bir sohbette ben kendisine “biz ne zaman bozulmaya başladık“ diye sorduğumda, bana cevaben; “senin anneannen at ve at arabalarının bulunduğu düğün konvoyu ile Çorum ili Sungurlu ilçesi Gafurlu köyünden gelin getirildi. Düğün konvoyu, denemenin oradan Alatepe’nin zirvesine çıkarken, ben Alatepe’de 15 yaşında bir genç olarak, o zaman bize ait tarlayı orak ile biçiyordum. Önce uzaktan mızıka sesini duydum, sonra mızıka sesi ile davul sesi birlikte gelmeye başladı, bir süre sonra davul ve mızıkanın birlikte çalındığı düğün konvoyu yanımdan geçti“ diyerek uzun uzun anlatmaya devam etti. Thamade Kazım bir büyük olarak bu yozlaşmayı adım adım anlattı. Ben onun bakışlarında ve ses tonunda, bir büyük olarak, bugünün yoz kültüründe emeği bulunan thamadeler adına bir mahcubiyet içerisinde bulunduğunu hissettim.

Bir diğer anı...

Geçenlerde, köyümüzden şu an gurbette olan bir arkadaşım ile sohbet ederken, bana bu yaz memlekete gittiğinde karşılaştığı bir hitap tarzını gözü yaşlı anlattı. Kendisi benden iki yaş küçük olmasına rağmen, bana ve diğer insanlara xabze dışında yanlış davranış ve hitap tarzı olmamış birisi olarak, anlattıklarını sizlere aktarıyorum.

''Ailemden hiç kimse kalmadığı için çok uzun yıllardır memlekete gidememiştim, xabzelerini öve öve bitiremediğim insanlarımızı ve köyümü tanıtmak için yabancı olan eşimi de alarak köye gittim. Doğduğunu hatırladığım ve benden yaşça küçük olan birkaç gence tesadüf ettim ve benzeterek kim olduklarını tahmin ederek sohbet etmek istedim. Umursamaz tavırlar gösterdiler, içlerinden bir tanesi sanki kendisinden yaşça küçük ve bayağı birine hitap eder şekilde seviyesi düşük konuşmalar sonrası benden uzaklaştılar. Bir daha köye nasıl gideceğimi ciddi ciddi düşünüyorum.''

Anıları çoğaltmak mümkün, ancak bir yararı olur mu bilmem. Eğer ''bir zamanlar'' diye rivayet edilen bir kültürel olay olarak kalmak istemiyorsak, bir an önce ''keşke''leri sıralayarak kendimize gelelim. Dışarıdan gelip içimize yerleşen thamade Hacı Bektaş ve çocukları kadar Adige olmayı gençlerimize ve çocuklarımıza öğretelim.

Kültürümüzün mihenk taşları saygı ve sevgiyi kimse gelip elimizden almadı.

Köyümüzün tarihinden bu yana oradaki jandarma karakolu bizim insanlarımız ile ilgili olarak hangi suç kaydını yaptı? Hiç.

Peki ne oluyor bize?

Saygı ve sevgiyi dönüşü olmayan izne mi çıkardık?

25 yıl önce orada görev yapan jandarma komutanı ile öğretmen bir vesile ile Akçakent’e ziyarete geldiğinde mevcut durum ile ne anlatacağız?

Bir küçük anı daha...

Rahmetli thamademiz AGEZ Musa Buzlu, arasının iyi olmadığı bir ailenin çocuğunun sapan ile başını yaran ve eve gelmeyen oğlu Ercan Buzlu’yu bir günlük aramadan sonra bularak güzelce bir dayak atar ve akabinde, başı yarılan çocuğun babasına götürerek, “ben çocuğumun cezasını verdim, senin emin olman için evine kadar getirdim“ demiş, başı yaralı olan çocuğun babası (şimdi rahmetli) Ercan Buzlu’yu dayak yemiş halde görünce, vicdanı titremiş ve thamade Musa'ya kızmış.

Şu adalet duygusuna ve asilliğe bakar mısınız.

Normal bir toplumda olayın şöyle gelişmesi gerekmez miydi?

Musa amca çocuğuna aferin demeli, diğer amca ise niçin böyle oldu diye kavga için thamade Musa'nın evine gitmeli idi.

Peki ya şimdi? Öyle ya şimdi karakol bakmalı bu işlere ama komutanı yeni gelmiş olsun, geçmişte orada görev yapan olursa anlayamaz bu işi, o zanneder ki halen bu köyde saygı ve sevgi izne çıkmamış.

Birde mizahi anı...

Thamade AGEZ Musa bekçi, ben ve bir grup arkadaşta sığır çobanıyız. Öğleden sonra hep birlikte köyden çıkış yaptık, henüz Koruzük’yiz. Thamade Musa yanımıza geldi, kaçmamız için bir neden yoktu, çünkü henüz akşam olmamış ve biz çayırlara sığırları koymamıştık. Thamade Musa sıraya geçin dedi, bizde geçtik. Hepimize iki tokat attı, içimizden birisi “niye vuruyorsun, biz ne yaptık'' dedi. Musa amca “ … eşşekler, nasıl olsa çayırları yayacaksınız, ben şimdiden sizi döveyim“ diyerek uzaklaştı.

Garmızey’in yediğimiz dayakları güzeldi...

Garmızey’in ekmekleri güzeldi...

Garmızey’in mezara verilen değeri güzeldi...

Thamade SİYUGH Bekir dedenin bizi zorla çalıştırması güzeldi...

Babamıza şikayet edemezdik haliyle provokasyon olmazdı bu da güzeldi...

Thamade HAJEMIGO İhsan'ın harman yerinde yaptığımız kaleyi sökmesi de topumuza el koyması da güzeldi...

Thamade NACATUQE Hacumar'ın hindisini çalarken bizi suçüstü yapması, hindisini kurtarması, 2 saat sonra iki tavuğunu çalmamızda güzeldi...

40-50 Garmızeylinin bir araya gelip okul çeşme yapması da güzeldi…

Garmizey'in her şeyi güzeldi.

Garmızey'in onurlu büyükleri, sizden bize kalanları yaşatamadık. Biz şimdi şaşkınca, dayak yemiş boksör gibi kültür şokuna uğradık. Duruşumuz bir garip oldu, ne Garmızey’e benziyor, ne Kırşehir’e. Böyle olmasını kim istedi acaba? Belki de biz… Ancak zordur hatayı kabullenmek… Biz yine de adet olduğu üzere müspet başlayan ancak ''ama'' ile devam eden cümleler kurmaya devam edelim.

Hoşcakal, onurlu atalarımın at üzerinde bozkırlar içerisinde Kafkasya'sına benzediği için bulduğu ve xabzesi ile 120 yıl damgasını vurduğu köyüm. Başım dik dönmek isterdim sana, yetiştirdiğim çocuklarımın düğünlerinde mızıka eşliğinde Ağlayan Kafe ile hüzünlenmesini, Şeşen ile coşmasını, bildiği Kabardey’ce ile atalarının Kafkasya'dan zorlu göçünü anlatan İstanbulu Daşe gıbzesini söyleyerek atalarını anmasını isterdim...