Ertesi gün gazetelerde 23 Nisan Çocuk Bayramı şenliklerinin
yapaylığını gösteren fotoğraflar vardı. Çocuk bayramlarında
çocukları üst düzey siyasal ve bürokratik “resmi makamlar”a
oturtuluyordu. Saltanata ve şatafata özendiriliyordu
çocuklar.
Siyasilerden birinin koltuğuna oturan bir çocuk özelikle
ilgimi çekti. Seçimini iyi yapmışlardı. Yaşında da
problem yoktu. Rolünü çok güzel yapıyordu, çok şirin çok
da sevimliydi. Günün anlamında düşündürmesi gereken o
koltuktaki çocuk değildi.
Coşkuyla kutlanan bayramdan geriye öylesine çarpıcı
gerçek görüntüler kaldı ki asıl düşündüren ve
yüreğimizi burkan onlardı.
Aynı gün oturduğumuz evin yeni gelen bina görevlisine
bir şey soracak oldum. Kapıyı açan 9-10 yaşlarındaki
çocuğun ayak parmaklarının ikisinin-üçünün yırtılan
yerlerden dışarı çıkmış parmaklarıyla yere basan
ayaklarına değil de yüzüne bakmaya çalıştım.
Anadolu Ajansı’ndan foto muhabiri Berin Alpaslan resmi
bir gösteride topluca dans eden küçücük kızlardan
birinin topukları yırtık botlarının resmini çekmiş.
Bir başka fotoğraf da Hakkari de polis tarafından
ölesiye dövülen ve hastaneye kaldırılan 14 yaşındaki
protestocu çocuğun nasıl dövüldüğünü gösteriyordu.
Bir başka gazete de adli tıp kurumunun kurul üyesi çocuk
psikiyatristi Doçent Dr. Ayten Erdoğan’ın tacize ve
tecavüze uğramış çocuklarla ilgili anlattıkları ve
kendisini istifanın eşiğine getiren olaylar yazıyordu.
Bunlar 2000’li yılarda günümüz çocuklarının yaşadığı
gerçekler.
Kısa da olsa asıl yazacaklarım Uzunyayla’da resmi
bayramı törenlerinde yaşadıklarımız ve giydiğimiz bayram
kıyafetleri.
Köy ilkokullarında da imkanlar dahilinde mütevazı 23
Nisan törenleri yapılırdı. Müsamereler düzenlenirdi.
Kimimize gramafon kağıtlarından oluşan rengarenk
elbiseler dikilirdi. Etek kısımları kat kat balerin
etekleri gibi kabarık olurdu. Kazara biri çekiştirse
dedim ya gramafon kağıdı denen bir kağıttan olduğu için
yırtılma riski çok fazlaydı. Onun için arkadaşlarımızın
eteklerimize asılmamalarına dikkat ederdik.
Kimimize de köylü kızı rolü verilirdi. Şalvar giyerdik.
Köyümüzde şalvar giyen bayan olmadığı için şalvarı çok
keyifle giyerdik. Değişik gelirdi. Köyde yaşıyor da
olsak kendimizi şalvar giydiğimiz de anca köylü kızı
modunda hissederdik. Köylü kızın yemenisini kaldıran
başımıza geçirilen silindir şeklindeki şapkası da kesme
şeker kutularından oluşan kartonlardan yapılırdı.
Kartonların üstü kamufle edilirdi. Annelerimiz,
ablalarımız maharetlerini gösterir renkli tülller
geçirirlerdi. Şalvar, şapka derken kombin bir bayram
kıyafeti ortaya çıkardı. Halaylar çekilir koro halinde
şarkılar, türküler söylenirdi.
Ayağımıza da deri ayakkabı giyecek halimiz yoktu.
Muhtemelen lastik veya naylon ayakkabılar giyiyorduk.
Şimdilerde olduğu gibi neden bir Kafkas ekibi kurulmaz
oynanmazdı ki? O dönemlerde sorgulayan da olmazdı. Belki
kim bilir resmi törenlerde uygun mu düşmezdi. Yoksa
zaten her an her gün istenmesi halinde düğün yapıldığı
için özlem mi yoktu. Açıkçası ben de bu sorunun cevabına
geçmişten gelen net yazacak şu an için bir düşüncem
yok.
Geleceğimiz olan çocuklara ve çocuk haklarına daha çok
önem verileceği günler görmek dileğiyle. |