|
|
................... |
|
................... |
ATLARA FISILDAYAN ADAM
|
Tolgay Kaya |
|
|
................... |
|
................... |
İşimi bitirip tam çıkmak üzereyken
gitmeden önce yanına uğrayıp sohbet etmek istedi canım. Zaman
zaman yaptığımız beni her zaman rahatlatan sohbetlerinden
birini daha yapabilmek için ahırlara baktım ama göremedim. Tam
arkamı dönüp eve gitmeye niyetlenmiştim ki, birden onu gördüm.
Yanık yüzü, kısa boyu ve Çerkes gözleriyle atlara fısıldayan
adam.
- Thamade nasılsın, dedim
Çerkesce, gülümseyerek.
- İyiyim, dedi Çerkesce, gülümseyerek.
Bu aralar iyi olmadığını biliyordum ama onu görmenin
mutluluğunu ona hissettirebilmek için gülümsemiştim.
Seni gördüğüme mutlu oldum demek için yani. Atlarına
baktığı adam ölmüştü geçenlerde canı sıkkın olmalıydı.
At sahibi de atların dilinden anlayan bir Kafkasyalıydı
ve onun sözü burada kanun gibidir derken gözleri
parlıyor, gurur duyuyordu.
Bir sigara yaktı ve ahırın önündeki samanlara oturduk
birlikte. Bana da ikram etti ama ben bırakmaya
çalışıyorum diyerek ret ettim. Bırakmaya çalışıyorum,
diye tekrar etti sözlerimi ama ne ima ettiğini veya ne
düşündüğünü anlayamadım.
Köşedeki mazgalları gösterdi ve Çerkesce ”Buna dikkat
edin ya da bunu buradan kaldırın diyorum kaç defa ama
umursamıyorlar, bir gün atlardan biri sakatlanacak diye
korkuyorum” dedi. Konuşmanın Çerkesce derinleşmesi
panikletti beni, kötü bir Çerkesce'm vardı ve bunu onun
anlamasından korkup Türkçe'ye çevirdim sohbeti.
Veliefendi'de en güzel saatler böyle akşam üzerleriydi.
Atlar gezmeye çıkmış oluyordu çünkü. Önümüzden bir çok
at salına salına geçiyordu. Hiç bir atı kaçırmıyorduk,
özellikle atlara fısıldayan adam baştan ayağa şöyle bir
süzüyordu hepsini.
- Bir atın iyi olduğunu anlamak için en çok neresine
dikkat edersin, diye bir soru sordum. Sormuş olmak için
değil gerçekten merak ettiğim için.
- Ooo bu sorunun cevabı burada böyle üstün körü
verilemeyecek kadar derin, atın derisinin parlaklığına
bakarım mesela ama bu tamamen tecrübe ile ilgili bir
şey.
Kaçamak bir cevap mıydı? Yoksa gerçekten çok cevaplı bir
soru muydu? Gerçekten yine anlamamıştım ama önemi yoktu.
Bazen seyis yerine kendi gezdiriyordu ahırların
çevresinde atları, geçen baktığı atlardan biri koşmuş ve
son anda kazanmıştı yarışı. Bende yarışı hipodromda
seyretmiştim ve atın sahibi sanki benmişim gibi
sevinmiştim kazanmasına atın. Ata bakan Çerkes seyis
hızla atı karşılamaya doğru koşarken göz göze geldik
sarılıp öptü beni ve sonra atı karşılamak için beni
arkasında bırakarak hızla uzaklaştı yanımdan.
- Nerdeyse kazanamıyordu yarışı, Fuat biraz geç sprinte
kalkmadı mı sence, diye ukala bir soru sordum atlara
fısıldayan adama. Bana öyleymiş gibi gelmişti, çünkü
yüreğim ağzıma gelmişti kazamayacak diye. ”Yoo” dedi
hayretle yüzüme bakıp sonra sanki bir sır söylüyormuş
gibi.
- Fuat'a geç Sprinte çıkmasını ben söyledim, daha önce
atağa kaldırıp hayvanı yormaya gerek yoktu, zaten onu
geçecek bir at yoktu o yarışta.
Almış mıydım ağzımın payını, ukalalık yaparsam sonum
buydu işte. Buraya ne zaman geldiğini hatırlamıyordu
bile bütün ömrü atlarla geçmişti.
- Artık bu işi yapan pek Çerkes kalmadı değil mi, diye
cevabını bildiğim bir soru sormuştum.
- Evet pek kalmadı, artık atlarla uğraşan Çerkes sayısı
çok azaldı. Bu işin bütün kahrını biz çektik şimdi
sefasını başkaları sürüyor.
Atlara fısıldayan adam sayısı gün geçtikçe azalıyor
yani. Uzunyayla'dan buraya gelen Çerkeslerin hemen hemen
hepsi bu at sevdasına gelmişlerdi buralara.
İstanbul'daki Çerkeslerin babaları amcaları hep bu işi
yapmışlardı ama genç nesiller bu işe artık sıcak
bakmıyorlar. Babası seyis olan bir arkadaşım vardı ve bu
iş hakkında çok kötü fikirleri vardı ama kendisi şu an
üç Kuruş paraya bir tekstil atölyesinde çalışıyor.
- Senin çocukların bu işi yapmasını ister miydin, diye
birazda özele kaçacak bir soru soruyorum ''Atlara
Fısıldayan Adam''a.
- İsterdim tabi, bu işi yapsınlar jokey olsunlar mesela
ama olmadılar. Bu işi yapabilmenin en baş koşulu bir atı
sevmek ve ondan korkmamaktır. Ondan korkan adam bu işi
yapamaz. Bazen atın ayaklarının altına giriyorsunuz
karnının altına giriyorsunuz yani, atın derisi gibi
oluyorsun bir yerde.
Çerkesler arasında Çerkeslerin bir çok şeyi
kaybettikleri şikayet konusudur genelde bunlara birde
atlarla olan organik bağlarının gittikçe zayıfladığını
da ekleyebilir miyiz? ''Atlara Fısıldayan Adam''la
Uzunyayla'dan eskilerden konuştuk birazda, o yılkı yılkı
Uzunyayla atlarından nostaljiyle bahsettik, bitip giden
bir kültürün ardına ağıtlar yaktık. Bir tek ''Atlara
Fısıldayan Adam''ın ufak kız torunu bize umut verdi.
Çünkü o minicik elleriyle ata yesin diye şeker
verebiliyor. En büyük sorun artık bu adamların
arkasından yeni bir jenerasyonunun gelmiyor oluşu. Yani
onlarla birlikte yok olup gidecek bu atçılık işi de.
Yeni nesil bilgisayar mühendisi olmak istiyor, öğretmen,
doktor olmak istiyor, zengin bir işadamı olmak istiyor
ama ''Atlara Fısıldayan Adam''lar artık olmak istemiyor.
Çerkes denince akla yavaş yavaş artık at gelmeyecek, bu
yaşlı adamlar bu son jenerasyonda buralardan çekilip
gittiğinde arkasından gelecek yeni bir kuşak artık yok. |
|
|
|
|
|
|
|
|