...................
OKUMA ODASI FAUST, MEFİSTO

Yohann Wolfgang von Goethe
Çeviri: Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak
FAUST, İstanbul Kitapevi, 1973

                         
...................
...................

Okuma odası Faust, Mefisto

Faust: Kapı vuruluyor, beni yine kim tedirgin edecek?

Mefisto: Benim.

Faust: Gir.

Mefisto: Bunu üç defa söylemelisin.

Faust: Gir, işte.

Mefisto:
İşte böyle hoşuma gidiyorsun. Umarım ki iyi geçineceğiz. Senin vehimlerini uzaklaştırmak için kırmızı işlemeli elbise, sert ipekten bir manto giyerek, şapkamın üstüne horoz tüyü, belime de uzun, sivri bir kılıç takıp genç bir asilzade rolünde geldim. Sen de böyle giyin ki peşin hükümlerden sıyrılıp, hayatın ne olduğunu anlayasın!

Faust: Ne giyersem giyeyim, bu sınırlı dünya hayatının acısını çekeceğim! Ben sadece oyunla vakit geçirecek kadar genç ve isteksiz yaşayamayacak kadar yaşlı değilim, dünya bana ne bahşediyor? Hep mahrumiyetlere katlanmak, benim nasibim bu. Ömür boyunca, her saat kulağa kısık sesle ulaşan nakarat bu. Sabahları hep korku ile uyanının. Geçerken tek bir arzumu bile yerine getirmeyecek olan ve bir sevinç belirtisini bile inatçı bir aksilikle harabeden, kalbimin yaratıcılığını, bin bir çirkin gaile ile baltalayan gündüzü görünce, ağ­lamak gelir içimden! Gece ortalığa çöktüğü zaman da, yatağıma endişelerle uzanırım. Çünkü yatakta da istirahat mukadder değil. Vahşi rüyalar beni korkutur. Göğsümdeki tanrı, en içimden beni tahrik eder. Bütün kuvvetlerimin üstün­de yerleşen akıl, dışarıda beni faaliyete getiremiyor. Böylece hayat, benim için bir yük oluyor. Ölümü özlüyorum. Hayattan tiksiniyorum!

Mefisto: Ölüm, yine de makbul bir konuk değildir.

Faust: Zafer parıltısı içinde iken Ölümün, başına kanlı zafer tacını bağladığı ve çılgınlaşan bir danstan sonra, bir kızın kollarında yakaladığı insan ne bahtiyardır! Ben de, ruhun yüksek kudreti önünde heyecandan tıkanarak, böyle can verebilseydim!

Mefisto: İyi ama, şu gece yarısı, esmer usareyi içmemiştin!

Faust: Casusluk etmek galiba hoşuna gidiyor.

Mefisto: Ben, her şeyi bilen değilim, ama çok şey bilirim.

Faust: O korkun hercümerç anında, tatlı, tanıdık bir ses, beni çekti ise, çocuk duygularının kalıntısı, mutlu zamanların hatırasıyla beni aldattı ise, ruhu çekici bir büyücülükle saran ve onu kamaştırıcı ve riyakar kuvvetleriyle bu yaslı izbeye sürgün eden her şeye lanet ediyorum!

Lanet, ruhun kendisi hakkında beslediği o yüksek fikre,
Lanet, duygularımızı zorlayan görünüşün göz kamaştırıcılığına,
Lanet, rüyalarımızda bizi aldatan ve bir ömür boyunca kandıran şeref hülyasına,
Lanet, mal, mülk, kadın, çocuk, uşak ve hizmetçi şeklinde bizi okşayabilen şeylere,
Lanet, bizi hazineler ile cesur hareketlere teşvik eden ve fuzuli eğlenceler için altımıza döşek seren servete,
Lanet, üzümlerdeki iksire,
Lanet, aşkın o en derin hazzına,
Lanet, umuda lanet imana ve lanet, her şeyden önce, sabra... Lanet!



Periler korosu:


Yazık, yazık ne yaptın?
Bir yumrukta dünyayı yıktın,
Yari tanrı sen onu parçaladın!
Biz onun yıkıntısını taşıyoruz ademe,
Düşürdü kayıp çocuklar bizi mateme!
Kursun onu en güçlü ademoğlu yeniden,
Göğsünde yanan yaman ateşten!
Şen bir hayat yeniden başlasın,
Ağızlarda yeni şarkılar çınlasın!

Mefisto: Bunlar benimkilerin küçükleri. Hele bak yaşlılar gibi nasıl sezişle eğlence ve çalışma öğütlüyorlar. Seni, duygularının ve kanının donduğu inzivadan, geniş dünyaya çekmek istiyorlar. Hayatını sırtlan gibi kemiren, kaderinle uğraşmaktan vazgeç. Beraber bulunduğun en fena bile sana insanlar içinde bir insan olduğunu hissettirir. Ama seni bayağı kalabalığın içine atmayı kastetmiyonım. Ben, büyüklerden birisi değilim. Ama, benimle birlikte hayat yolunu yürümek istersen, derhal emrine girmeye amadeyim! Sana arkadaşlık ederim, yerinde görürsen uşağın ve hizmetçin olurum.

Faust: Buna karşılık sana ne ödemeliyim?

Mefisto: Buna daha çok vakit var.

Faust: Hayır, hayır, ifrit bir bencildir. Ve başkasına faydalı bir şeyi Allah rızası için yapmaz. Şartını açıkça söyle, söyleyemezsen böyle hizmetçi eve tehlike getirir!

Mefisto: Ben senin hizmetine girmek, bir işaretinle durmadan, dinlenmeden koşmak isterim. Öte dünyada bir daha birleşirsek, ayni hizmeti sen bana yaparsın!

Faust: Öte dünya umurumda değil! Bu dünya yıkıntı haline geldikten sonradır ki, öte dünya ortaya çıkabilir! Benim sevinçlerimin kaynağı bu dünyadır. Ve, dertlerimin üstüne ışıldayan, bu güneştir O dertlerden kurtulabilirsem, artık ne olursa olsun! Artık sevenler, tiksinenler olacakını, ve o dün­yaların bir üstü ve bir altı olacak mı! Umurumda olmaz!

Mefisto: Bu yolda cesaretin varsa, bana bağlan. Bu günlerde hünerlerimi zevkle seyredeceksin. Daha hiç bir insanın görmediği şeyleri sana vereceğim.

Faust: Zavallı şeytan, bana ne verebileceksin? Bir insanın yüksek amaçlara doğru çırpınan ruhunu senin gibilerin anladığı görülmüş şey midir? Ama yine de doyurmayan yemeğin, elinde civa gibi kayan kırmızı altının, hiç bir zaman kazanılamayacak bir kumarın, koynunda iken, gözcükler ile komşuya işaret eden bir kızın, ilahların hoşlanacağı kadar güzel bir akanyıldız gibi kayıveren türkün var mı? Sen bana koparılmadan çürüyen meyveyi, her gün yeniden yeşeren ağaçları göster.

Mefisto: Böyle bir görev, beni ürkütmez. Bu gibi hazineleri ben sana sağlayabilirim. Aziz dost, rahatça güzel bir ye­mek yiyebileceğimiz zaman da gelecek.

Faust: Bir defa olsun tatmin edilmiş halde tembellik yatağına uzanabilsem, ölüm umurumda olmaz! Beni kendime beğendirecek tarzda yüze gülen zevklerle kandırabilirsen, artık son günüm gelmiş olsun. Bu hususta bahse tutuşurum.

Mefisto: Pek ala.

Faust: ver elini öyle ise. Eğer o (an) a ''dur geçme, ne güzelsin'' diyecek olursam, beni artık zincirlere vurabilirsin. O zaman yok olmaya razıyım. Artık ölüm çanlarım çalabilir. Sen de hizmetini bitirmiş olursun. Artık saat vurabilir, yel­kovan düşebilir, benim için vakit tamam olabilir.

Mefisto: İyi düşün, bunu unutmayacağız.

Faust: Bunda tamamıyla haklısın. Ben günahkarca bir taşkınlık yapmıyorum. Bunda direndiğim için, işte bir uşak oluyorum. Senin mi, başkasının mı, bunu sormam bile.

Mefisto: Ben hemen bugün doktorların ziyafetinde senin emrinde çalışacağım. Yalnız bir şartla: ölüm var, kalım var, bir iki satır yazı isterim.

Faust: Yazılı bir şey de istiyorsun ha, ukala! Sen henüz bir erkeğin ve bir erkek sözünün ne olduğunu hiç anlamadın mı? Ağzımdan çıkan sözün hayatımın sonuna kadar kutsal kalması yetmez mi? Dünya bütün selleriyle sürüklenirken, beni bir vaat mi bağlıyacak? Ama bu kuruntu kalbimizden geliyor. Kim kendisini ondan ayırmak isteyebilir? Sadakati, kalbinin temizliğinde saklayabilen ne mutludur! Hiç bir fedakarlık onu pişman etmez. Yalnız yazılı ve mühürlü bir parşömen kağıdı, herkesin çekindiği bir heyuladır. Bunda, söz, daha kalemin ucunda iken donar. Hakimiyet mühür mumu ve deri parçasına kalır. Kötü ruh hangisini üstün tutuyorsun? Maden mi, mermer mi, deri mi, kağıt mı? Yazıyı keski ile mi, hakkak kalemi ile mi, yazı kalemi ile mi yazayım? Beğendiğini seç.

Mefisto: Neden böyle ateşli ve abartılmış konuşuyorsun? Her kağıt parçası kafidir. Bir parçacık kanınla da imzalarsın.

Faust: Bu saçma şey sana yetecekse, kabul.

Mefisto: Kan, pek ayrık bir usaredir.

Faust: Anlaşmayı bozarım diye korkma. Bütün gücümle erişmeye uğraştığım amaç, sana vadettiğim şeydir. Ben fazla gururlanmıştım. Halbuki sadece senin akranınım. Büyük ruh, beni hoş gördü. Tabiat benden gizleniyor. Düşüncemin bağı koptu. Bütün ilimlerden tiksiniyorum. Ateşli ihtirasımı şehvetin derinliklerinde dindir. Nüfuz edilemeyen örtüler içindeki harikaları göster. Kendimizi zamanın çağlayışı ve olayların akışı içine bırakalım artık. Haz ve elem, başarı ve başarısızlık istediği gibi, birbirini kovalasın. insan, durup dinlenmeden faaliyette bulunur.

Mefisto: Siz ölçü ve hedef tanımıyorsunuz. Her sofrada çimlenmek ve hemencecik bir şeyler yakalamak istiyorsunuz. Canınız istiyorsa buna erişebilirsiniz. Elinizi uzatmanız yeter, çekingen olmayın.

Faust: Duyuyorsun işte, sevinçten bahis yok; kendimi içime dalmağa, en ziyade elem veren hazza, sevgi doğuran kine, kuvvet veren üzüntüye adıyorum. Bilgi ihtirasından kurtulan kalbim, artık gelecekte hiç bir kedere kapalı olmamalı­dır. Bütün insanlığın kaderini kendi içimde yaşamak istiyorum. Ruhumla, en yüksek ve en derin şeyleri kavramak, insanlığın    nazlarını ve elemlerini göğsümde toplamak, kendi benliğimi onların benliği haline getirmek,  sonunda da onlar gibi yok olmak istiyorum.

Mefisto: Ah! İnan bana! Binlerce yıldır bu katı lokmayı çiğnedim, kimse beşikten mezara kadar süren emeklemeleri esnasında bu ekşi hamuru hazmedemez. Bizlere inan, bütün bunlar, yalnız bir tanrı için yapılmıştır. O, kendisi ebedi ışık içindir ve bizi ise, karanlıklara salmıştır. Halbuki siz, yalnız gece ve gündüze değer veriyorsunuz.

Faust: Ama ben bunu istiyorum.

Mefisto: Çaresine bakarız. Yalnız bir şeyden endişem var. Zaman kısa. sanat uzundur. Ders almanızı öğütlerim. Bir şairle arkadaş olun. O bay, düşüncelere dalsın ve bütün soylu nitelikleri, şerefli başınıza yığsın. Aslan cesaretini, geyik süratini, İtalyan'ın ateşli kanını, Kuzeyli'nin sebatını; O, size alicenaplıkla hilekarlığı birleştirmeyi ve ateşli gençlik heyecanı ile bir emele aşık olmayı öğretsin. Ben bile, böyle bir üstadı ta­nımak ve ona küçük evren adını takmak isterdim.

Faust: Bütün duyguların yöneldiği insanlık tacını elde edemeyeceksem, benim işim ne?

Mefisto: Sen neysen o'sun. Basma milyonlarla bukleli peruk taksan, bacağını kol yüksekliğinde çizmeye soksan, yine hep olduğun gibi kalırsın?

Faust: Anlıyorum, insan, zekasının bütün hazinelerini kendimde boş yere toplamışım. Sonunda şöyle oturduğum za­man, içimden yeni bir kuvvet kaynamıyor. Bir kıl kadar yük­selmiş, sonsuza yaklaşmış değilim.

Mefisto: Aziz efendim, bu konuları herkesin gördüğü gibi görüyorsun. Hayat zevki elimizden kaçmadan, daha kurnaz davranmalıyız.

Ne? Cellat, elim, ayağım, başım senindir ama, taze taze zevkini sürdüğüm her şey, benim olmaktan çıkar mı bu yüzden? Mesela, ben altı beygir satın alabilirsem, onların kuvveti de benim olmuyor mu? Bu takdirde tek bir insan olduğum halde, yirmi dört bacağım varmış gibi koşabilirim. Onun için haydi, cesaret, bütün düşünceleri bir tarafa bırak, ve benimle birlikte dünyaya dal. Sana şunu da diyeyim ki, fazla derin düşünen bir adam, etrafında yeşil çayırlar olduğu halde, bir kötü ruh tarafından çorak yerlerde dolaştırılan bir hayvana benzer.

Faust: İşe nasıl başlayacağız?

Mefisto: Buradan hemen çıkalım. Bu ne biçim işkence yeri böyle? Kendini ve gençleri bunaltmakta ne mana var? Bu ne biçim hayat? Sen burasını komşuna bırak. Boş şeylerle kendinizi üzüyorsunuz. Bilebildiğin şeylerin en iyisini, zaten çocuklara söyleyemezsin ki. işte onlardan bir tanesinin sesini koridorda duyuyorum.

Faust: Onu görmem mümkün değil.

Mefisto: Zavallı çocuk, çoktandır bekliyorum. Buradan üzgün gitmemeli. Gel, cüppeni, takkeni ver bana. Bu kıyafet bana çok yaraşır.

(Giyinir.) işi şimdi benim kurnazlığıma bırak. Yalnız bir çeyrek saat vakte ihtiyacım var. Bu müddet içinde sen de güzel bir yolculuğa hazırlan.

[Faust gider.]

Mefisto: (Faust'un uzun cüppesi içinde.)

Aklı, bilimi, insanın en yüksek gücünü değersiz gör bakalım! Göz boyacılığı ve büyücülükleri ile yalanın ruhundan yardım um. Şimdiden avucumun içindesin. Kader ona öyle bir ruh vermiş ki, içi içine sığmaz, daima ileriyi özler, aceleci hamlelerle dünya sevinçlerinin üstünden atlar geçer. Onu sefalet hayatının içinden geçireyim ve alelade şeyler göstereyim. Önümde uçsun. Susuzluğunu gidermesini boş yere yalvararak kendisini şeytana teslim etmese idi, yine yok olacaktı.

[Bir öğrenci gelir.]

Öğrenci: Buraya az evvel geldim. Herkesin saygı ile andığı bir kimse ile tanışmak ve inanarak konuşmak istiyorum.

Mefisto: Nezaketinizden duygulandım. Ama, karşınızda herkes gibi bir adam var. Çevrenizle temasa geçtiniz mi?

Öğrenci: Rica ederim, beni yanınıza kabul edin. Buraya iyi niyet, yeter para, ve taze bir hevesle geldim. Hatta, annem bırakmak istemedi. Burada faydalı bir şeyler öğrenmek istiyorum.

Mefisto: Tam yerine gelmişsiniz.

Öğrenci: Doğrusu, buradan ayrılmak istiyorum. Bu du­varlar, bu odaların içi, hiç hoşuma gitmiyor. Pek sıkıntılı, hiç bir yeşillik, ağaç görünmüyor. Bu salonlarda ve sıralarda gör­me, işitme, düşünme yeteneğim kaybolacak!

Mefisto: Bu, alışmaya bağlı. Çocuk da annesinin meme­sini ilk defa isteyerek almaz. Fakat az sonra, emmek hoşuna gider. Siz de böyle, hikmetin göğsünde aynı şeyi göreceksiniz. Gün geçtikçe daha fazla zevk alacaksınız.

Öğrenci: Ben hikmetin boynuna sevinçle sarılmak iste­rim. Ama söyleyin bana, ona nasıl ulaşırım?

Mefisto: Hele önce hangi fakülteyi seçtiğinizi söyleyin.

Öğrenci: Büyük bir bilgin olmak, yerde, gökte ne varsa anlamak, bilim ve sanatı kavramak istiyorum.

Mefisto: Tam yerini bulmuşsunuz. Yalnız sakın yolunuzu şaşırmayın.

Öğrenci: Var kuvvetimle bu işe sarılacağım. Yalnız güzel pazar ve bayram tatillerinde biraz dinlenmek ve eğlenmek hoşuma gider.

Mefisto: Zamanı iyi kullanmalı. O, çok çabuk geçer. Fakat düzen size zaman kazanmayı öğretir. Dostum, size öğütlerim, önce mantık dersleri alın. Bu derste, aklınız terbiye görür. Adeta İspanyol çizmesine sokulmuş gibi, düşünme yolunda adımlarını temkinli atar, bir oraya, bir buraya saparak hatalara düşmez, sonra yemek, içmek gibi çoktan bildiğiniz ve kendiliğinden yaptığınız şeylerde bile bir, iki, üç diye saymaya lüzum olduğunu size öğretirler. Gerçi düşünme fabrikası bir ayağın bin ipi birden harekete geçirdiği, mekiğin bir sağa, bir sola fırladığı, iplerin görünmeden aktığı, ve bir hamlede binlerle düğüm atıldığı bir dokuma şaheseridir. Filozof ortaya çıkar, ve ilki şu, ikincisi bu, üçüncüsü şu, dördüncüsü şu, ve birinci ve ikinci olmasa idi, üçüncü ve dördüncü olmazdı der. Bu bilgileri her yerde öğrenciler överler. Ama yine de bir dokumacı olamazlar. Canlı bir şeyi anlayış ve nitelendirmek isteyen, Önce içindeki ruhu uzaklaştırmaya çabalıyor. Küllün cüzlerini ele alıyor. Ama ne yazık, bu cüzler arasında ruhi bir bağ kalmıyor artık. Buna kimya bilimi; Entecheresin natura (tabii ameliye) diyor. Ve, kendi kendisi ile alay ediyor. Ne yaptığının farkında olmuyor.

Öğrenci: Bu fikrinizi iyi anlayamadım.

Mefisto: Gelecek defalar her şeyi basitleştirmeyi ve sı­nıflandırmayı öğrenecek ve daha iyi kavrayacaksınız.

Öğrenci: Bu sözlerden o kadar sersemledim ki, kafamın içinde bir değirmen taşı dönüyor sanki!

Mefisto: Sonra, her şeyden önce metafizik'e başlamalısın. Onda, insan kafasına sığmayan şeyleri, akıllıca kavramayı öğrenirsin havsala alsın, almasın, her şey için gösterişli bir deyim bulmaya çalışacaksın. Ama bu sömestr, önce düzeni sağlamaya çalış. Günde beş saat ders alırsın. Çan çalınınca sınıfta olmalı. Daha önce madde madde her şeyi ezberledin mi, her şey yoluna girer. Hoca, kitapta olmayan bir şeyi söylemez. Sonra yazı yazma hususunda, sanki kutsal ruh dikte ediyormuş gibi gayretli olmalısın.

Öğrenci: Bunu ikinci bir defa söylemenize gerek kalmayacak. Yazmanın ne kadar faydalı olduğunu bilirim. Ak üstünde kara ne varsa, insan güvenle evine götürebilir.

Mefisto: Hele bir kere fakültenizi seçin.

Öğrenci: Hukuk ilmi ile başım hoş değil.

Mefisto: Bunda sizi pek ayıplamam. Bu ilmin ne olduğunu bilirim. Kanunlar ve haklar, irsi bir hastalık gibi, kuşaktan kuşağa geçerler. Ve, memleketten memlekete, göbekten göbeğe, sessizce atlarlar. Akıl, divanelik; hayır, işkence şeklinde gösterilir. Sen de, o kuşağın torunlarından olduğun için vay haline! Bizimle beraber doğmuş olan hukuka gelince, ne yazık, bunlardan bahseden olmuyor!

Öğrenci:
Sözleriniz hukuka karşı nefretimi arttırıyor. Size öğrenci olabilene ne mutlu! Nerde ise, ilahiyat öğrenimine karar vereceğim.

Mefisto: Sizi yanlış yola itmek istemem. Bu ilme gelince, onda yanlış yola gitmekten korunmak zordur, içinde ne kadar çok gizli zehir vardır ki, ilaç gibi görünür. En iyisi, bunda da hoca sözüne uymaktır. Yani, kelimelere bağlanıp, böylece güvenli kapılardan iman m tapınağına girersiniz.

Öğrenci: Ama kelime bir kavram ifade etmeli.

Mefisto: Pek doğru, ama insan kendisini bu yüzden sıkıntıya sokmamalı, çünkü, nerde ki kavram yoktur, tam zamanında bir kelime imdada yetişir. Kelimelerle mükemmel tartışılabilir. Sistemler kurulabilir. Kelimeye pek ala iman edilebilir. Ve ondan bir tek harf çıkarılamaz.

Öğrenci: Af edin. Bir çok sorularımla sizi burada tutuyorum. Ama sizi biraz daha rahatsız edeceğim. Bana tıp hakkındaki yerinde fikirlerinizi de söyler misiniz? Üç sene kısa bir süredir. Ve saha çok geniştir. Ve, insana parmağı ile yol gösteren birisi olursa ileriye gitmek mümkündür.

Mefisto: (Kendi kendine) Bıktım kuru laftan artık, yine şeytan rolüne dönmeyelim.

Tıbbın esprisini kavramak kolaydır. Büyük ve küçük alemi incelersen ve sonunda işi oluruna veya Allah'ın takdirine bırakırsın. Dört bucakta ilim aramak için dönüp dolaşmak beyhude.

Herkes ancak öğrenebileceği kadar öğrenir. Yalnızı (an) yakalayabilen tam adamdır. Henüz sağlığınız yerinde, cesaretiniz de eksik olmasa gerek. Siz kendinize güvenirseniz, başkaları da size canını emniyet eder. Hele kadınları idare etmeyi öğrenin. Her gün yenileşen dertlerini, binlerle ah ve vahlarını hep aynı tarzda tedavi etmelisin. Bir parça itibar gösterdin mi, hepsi sana bağlanır. Kadınları, sizin sanat ve becerikliliğinizin başkalarına üstün olduğuna inandıracak bir unvan ve şöhretiniz olmalı. O zaman başkalarının yıllarca emek verdiği şeylere siz kolayca konarsınız. Küçücük nabızlarını iyi yoklamaksın. Sonra ateşli ve kurnaz bakışlarınla, sanki kemerlerini kontrol ediyormuş gibi kalçalarını kavramalısın.

Öğrenci: İşte bu ala. Hiç olmazsa işin aslı anlaşılıyor.

Mefisto: Aziz dost, her teori kurudur. Hayatın altın ağacı ise yeşildir.

Öğrenci: Ben böyle hemen gidemem. Hatıra defterimi sizden yararlanmam için gelecek sefer, hikmetinizin bütün esaslarını anlatmanızı rica edebilir miyim?

Mefisto: Elimden geleni kıvançla yaparım.

Öğrenci: Ben böyle hemen gidemem. Hatıra defterimi size sunmalıyım. Bir şeyler yazmak lütfunu esirgemeyin.

Mefisto: Peki. [Yazar ve defteri iade eder.]

Öğrenci: (Okur) ''Siz de tanrı gibi olacak, hayır ve şerri bileceksiniz.'' [Kitabı, saygı ile kapar ve veda eder.]

Mefisto: Sen hele o eski söze ve benim bir yılan olan yeğenime uy, bir gün gelir, Allah'ın benzeri olmanın cezasını çekersin.

[Faust gelir.]

Faust: Şimdi nereye gideceğiz?

Mefisto: Neresini istersen. Önce küçük dünyayı, sonra büyük dünyayı görürüz. Bu bedava inceleme gezisi ne kadar faydalı ve eğlenceli olacak!

Faust: Yalnız ben şu uzun sakalımla o hafif hayat tarzına uyamam. Bu teşebbüste başarılı olamayacağız. Zaten yanında kendimi o kadar küçük hissederim ki! Onun için hep şaşıracağım.

Mefisto: Aziz dostum. Her şey düzelir. Sen nefsine güvendiğin anda, yaşamanın sırrını anlamış olacaksın.

Faust: Evden nasıl çıkacağız? Atın, araban, uşağın nerde?

Mefisto: Mantomuzu açacağız, o bizi havada taşıyacak. Yalnız bu cüretli adımımızda fazla yük alma yanma! Hazırlayacağım bir parça ateş havası, bizi bu dünyadan havalandıracak. Hafif olursak çabuk yükseliriz. Yeni hayat yolunu kutlarım.


Leipzig'de Auerbach meyhanesi Şen delikanlıların içki alemi

Frosch: İçen yok mu, gülen yok mu yahu? Surat asmayı öğretirim ben size. Başka günler alev saçıyordunuz, bugün ıslanmış samana benziyorsunuz.

Brander: Kabahat sende. Bir eğlence bulamıyorsun. Hiç bir muziplik, hiç bir domuzluk yaptığın yok.

Frosch: (Kafasına bir bardak şarabı döker.) İşte sana ikisi de.

Brander: Domuz oğlu domuz.

Frocsh: Bunu istiyordun ya. İşte dediğin oldu.

Siebel: Kavga çıkaran defolsun buradan. Neş'e ile şarkı söyleyin, kafayı çekin, ve bağrışın. Hulla, hulla.

Altmeyer: Eyvah yok oldum. Pamuk yetiştirin, herif ku­ağıma su püskürttü.

Siebel: Kubbe çınlamalı ki, sesin kuvveti anlaşılsın.

Frosch: Doğru, doğru. Her şeyi hoş görmeyenler çıkın buradan.

Altmeyer: Tralalla, tralalla...

Frosch: Hançereler akortlu. [Terennüme başlar.]  ''Kutsal Roma İmparatorluğu, nasıl oluyor da, hala yıkılmıyor?''

Brander: Ne berbat bir şarkı. Siyasi bir şarkı, gamlı bir şarkı. Bir Roma İmparatorluğunun işlerine bakmaya zorunlu olmadığımız için her sabah tanrıya şükredin. Ben imparator veya başbakan olmayışımı kar sayıyorum. Ama bir baş da lazım. Kendimize bir elebaşı seçelim. Hangi niteliğin önemli olduğunu, ve insanı yücelttiğini bilirsiniz.

Frosch:  (Terennüm eder.) ''Bayan bülbül haydi uç. Sevgilime binlerle selam götür.''

Siebel: Sevgiliye selam yollamak yok. Bu bahsin açılmasını istemem.

Frosch: ''Sevgiliye selam ve öpücük'', sen buna engel olamazsın. [Terennüm eder.]

Sürgüyü aç, durgun gecede,
Sürgüyü aç, sevgili nöbette,
Sürgüyü kapa, sabah olunca.

Siebel: Şarkım söyle ve öv onu bakalım. Ben kendi payıma gülerim buna. O beni ortada bıraktı, sana da yapacağı bu. Sevgiliye bir ev cücesi gerek.

Cüce, onunla bir yol çaprazında fingirdeyebilir. Ve, Blochberg'den dönen ihtiyar teke dört nala koşarak ona tünaydın diye meleyebilir. Soylu ve temiz bir delikanlı, bu kadına çok fazla. Selam yollama yerine, onun pencerelerini taşlamalı.

Brander: (Masaya vurur) Dikkat, dikkat baylar, bana itaat edin. Bilirsiniz ki ben, hayatın tadını çıkarmasını bilirim. İçimizde aşıklar var. Onların onuruna, usulünce bir şarkı söylemeliyim. Dikkat edin, en yeni tarzda bir şarkı. Son mısrasını hep beraber söyleyelim:

Mutfakta, yuvasında bir fare vardı.
Sadece yağ ve tereyağla geçinirdi,
Doktor Lauter gibi bir göbek bağlamıştı.
Aşçı kadın ona zehir verdi,
O zaman dünya basma zindan oldu,
Sanki yüreciğinde aşk vardı.

[Hep beraber coşarlar ve koro halinde ''Sanki yüreciğinde aşk vardı'' mısrasını söylerler.]

Brander:

Fare delikten girer çıkardı,
Ve her tabaktan yalardı,
Böylece yemeğe kanardı.
Buna öfkelenmek faydasızdı.
Nice defalar korkudan sıçramıştı,
Zavallı hayvan artık bundan bıkmıştı.
Sanki yüreciğinde aşk vardı.

Hepsi birden: Sanki yüreciğinde aşk vardı.

Brander:
Korkudan güpegündüz mutfağa girerdi,
Bir gün nihayet içine ateş düştü.
Feci feryatları bastı,
Zehir veren kadın buna gülüyordu.
Fare, delikten son ıslığım çaldı.
Sanki yüreciğinde aşk vardı.

Koro: Sanki yüreciğinde aşk vardı.

Siebel: Basit delikanlılar nasıl da seviniyorlar! Zavallı farelere zehir vermek bir hüner bence...

Frosch: Farelere çok sempatin var galiba.

Altmayer: Kel kafalı şişkoya bakın, bu yıkım onu yumuşattı. Çünkü farenin şişmiş leşini kendine benzetti.

[Faust ve Mefisto girerler.]

Mefisto: Seni her şeyden önce, neşeli toplantılara götürmeliyim ki ne kadar kolay yaşanabileceğini göresin. Şu halk için her gün, bir bayramdır. Azıcık zeka ve çok rahatlık, bu yeter. Herkes dar bir halka içinde yavru kedilerin kuyrukları ile oynadıkları gibi dans edip dururlar. Başları ağrımadıkça, ve meyhaneci borç verdikçe, keyifleri yerindedir. Ve, üzüntü bilmezler.

Frosch: Bunlar seyahatten geliyorlar galiba. Garip hallerinden belli ki, daha geleli bir saat bile olmamış.

Siebel: Doğru, sen haklısın. Ben Leipzig'imi överim. Orası Paris değildir ama, halkını yetiştiren bir yerdir.

Siebel: Bu yabancılar kim olsa gerek?

Frosch: Dur hele, bir yanlarına gideyim. Bir bardak şarapla heriflerin sırrını, çocuk dişi çeker gibi alının. Soylu bir evden çıkmış gibi geliyorlar, bana. Gururlu ve memnun olmayan bir halleri var.

Brander: Bahse girerim, bunlar panayır şaklabanıdır.

Altmayer: Belki.

Frosch: Durun, onları söyletirim ben. Mefisto, Faust'a: Halk, yakasına yapışsa bile, şeytanın farkında olmaz.

Frosch: Baylar, sizi selamlarım.

Siebel: Selama karşılığınız için çok teşekkür. (Hafifçe Mefisto'yu yandan süzer.) Herif, tek ayağı üstünde ne sallanıyorsun öyle?

Mefisto: Yanınıza oturmamıza müsaade eder misiniz? İyi bir şarap bulamıyoruz, bari bu toplulukta eğlenelim.

Altmayer: Çok güç beğenir bir adama benziyorsunuz.

Frocsh: Ribbah köyünden yola geç çıktınız galiba. Akşam yemeğini bay Hans'la beraber mi yediniz?

Mefisto: Bugün ona uğrayamadan geçtik. Son görüşmemizde siz yeğenlerinden çok bahsetti. Ve hepinize selamlar yolladı.

Altmayer: (Yavaşça). Aldın mı ağzının payını, adam bu işten anlıyor.

Siebel: Zehirli yılan.

Frosch: Dur hele, ben onu alt ederim.

Mefisto: Aldanmıyorsam, usta seslerden bir koro vardı. Bu kubbede şarkı güzel yansır elbette.

Frosch: Siz de virtüöz müsünüz yoksa? Mefisto: Hayır, haddimiz değil. Ama arzumuz kuvvetli.

Altmayer: Bir şarkı söyleyin.

Mefisto: Hoşunuza giderse.

Siebel: Ama yeni bir şarkı olsun.

Mefisto: Biz, şarkı ve şarabın güzel diyarından, İspanya' dan geliyoruz.  (Terennüme başlar.)

Vaktiyle büyük bir kral vardı,
Onun bir de büyük piresi vardı.
Oğlu gibi severdi.
Bir gün terzisini çağırdı,
Piresine bir kostüm ısmarladı,
Önünde bir de haç asılı idi.
Pire, hemen bir bakan olmuştu.
Bir de yıldız takmıştı.
Kardeşlerini de yanına almıştı.
Onlara da rütbeler sağlamıştı.
Ama saray halkının kaçmıştı rahatı,
Çünkü ezmek pireyi yasak olmuştu.
Ama bizi ısırsa bir pire,
Ezeriz melunu, sereriz yere.

Brander: Terzi kellesini seviyorsa, tembih edin, ölçüyü özenle ve pantolonu hiç buruşuk yapmasın.

Koro: (Coşar)

Ama bizi, ısırsa bir pire,
Ezeriz melunu, sereriz yere.

Frosch: Bravo, bravo, bu güzeldi.

Siebel: Darısı her pirenin başına.

Brander: Parmakları sivriltip onu yakalayın.

Altmayer: Yaşasın hürriyet, yaşasın şarap.

Mefisto: Hürriyeti takdis için, ben de bir yudum şarap içmek isterdim. Ama şarabınız iyi olsa idi.

Siebel: Bunu bir daha işitmeyelim.

Mefisto: Patronun şikayet edeceğinden korkmasam, sizlere kendiliklerimizden bir şeyler sunarım.

Siebel: Verin verin, ben kabul ederim.

Frosch: Dolu bir bardak verin de, sizi övelim. Yalnız bar­dak küçük olmasın. Bir hüküm vermem lazımsa ağzım dol­malı.

Altmayer: (Yavaşça) Sanırım Ren'lidirler.

Mefisto: Delecek bir alet lazım.

Brander: Fıçılar kapı önünde değil ki! Deleceği ne yapacaksın?

Altmayer: Şu arkada patronun bir sepet dolusu aleti var.

Mefisto: (Deliciyi eline alır, Frosch'a) Söyle ne içmek istersin?

Frosch: Ne demek istiyorsunuz, çeşitli şaraplarınız mı var?

Mefisto: Herkese istediğini tattıracağız.

Altmayer: (Frosch'a) Sen dudağını yalamaya başladın bile.

Froşch: Ben seçeceksem, Ren şarabı isterim. En iyi nimetleri vatan verir.

Mefisto: (Frocsh'un oturduğu yerde masanın kenarına bir delik açar.) Tıkaç yapmak için biraz mum getirin...

Altmayer: Ha, bunlar hokkabaz işi.

Mefisto: (Brander'e) Ya siz?

Brander: Ben şampanya isterim. Bol köpüklü olsun.

[Mefisto deler ve mum tıkacı ile kapar.]

Brander: Daima yabancı şeylerden uzak kalınamaz. Her şeyin iyisi, çok defa uzaklardadır. Halis bir Alman, Fransız'a tahammül edemez. Ama şaraplarını severek içer.

Siebel: İtiraf ederim, ekşi şarabı sevmem. Halis tatlı şaraptan bir bardak ver.

Mefisto: (Delerek) Size derhal Tokayer şarabı akacak.

Altmayer: Hayır baylar, benim yüzüme bakın. Görüyorum ki bizi aldatıyorsunuz.

Mefisto: Hayır, hayır; böyle soylu konukları aldatmak fazla cesaret olur. Hemen söyle, size hangi cins şarap sunabilirim?

Altmayer: Hepsi bir. Yalnız uzun uzadıya sorma.

Mefisto: (Acayip jestlerle.)

Üzüm asmada,
Boynuz tekede,
Şarap kadehte,
Tahta masa, Şarap ver, serin
Tabiata iyice bak, derin.
İşte bir mucize, yeter ki iman edin,
Çekin tıkaçları bol bol için.

[Hepsi tıkaçları çekerler, ve herkesin bardağına istediği şarap dolar. Ve ''Bize akıyor güzel pınar'' derler.]

Mefisto: Beni artık sakın unutmayın.

Keyfimiz Kanibal vari hoş,
Bütün kafalar domuzca sarhoş.
Bak, ipini koparan halk nasıl eğleniyor.

Faust: Buradan çıkmak istiyorum.

Mefisto: Dikkat et şimdi, hayvanlıkları ne parlak şekilde görülecek.

Siebel: (İçer ve içerken şarabı yere dökülür, bir alev peyda olur.) İmdat, yangın, Cehennem yanıyor.

Mefisto: (Aleve bir işaret yaparak), Dost unsur, sakin ol. (Etrafındakilere); Bu defalık bir ateş damlasından ibaretti.

Siebel: Ne oluyor? Durun hele, bizi tanımadığınız anlaşılıyor. Bunu pahalı ödeyeceksiniz.

Frosch: Bu defalık bıraksak.

Altmayer: Onu buradan yavaşça atsak diyorum.

Siebel: Ne... Burada hokkabazlık yapıyorlar ha!

Mefisto: Otur oturduğun yerde, şarap fıçısı.

Siebel: Bir de kabalık mı yapıyorsun süpürge sapı?

Brander: Dur da ye dayağı.

Altmayer: (Masadan bir tıkacı çeker, yüzüne alev fırlar) Yanıyorum, yanıyorum.

Siebel: Büyücülük bu, vurun, öldürün herifi. [Bıçakları çekerler Mefisto'ya saldırırlar.]

Mefisto: (Ciddi bir jestle.)
Yanlış biçim, yanlış söz,
Değiştirir yer ve öz,
Hem burada, hem orada olunuz.

[Birbirlerine Şaşkın şaşkın bakarlar.]

Altmayer: Nerdeyim ben, ne güzel memleket bu?

Frocsh: Üzüm bağları, gerçek mi bu?

Siebel: Üzümler de olgun.

Brander: Şu yeşil çardaktaki asmaya bakın, ne güzel üzümler!

[Birbirlerinin   burunlarını   yakalarlar ve bıçaklarını çekerler.]

Mefisto: (Yalnız) Gözünüzden perdeyi kaldırın ve şeytanın sizinle nasıl eğlendiğini görün.

[Faust'la birlikte kaybolur. Diğerleri birbirinden ayrılır.]

Siebel: Ne oluyor?

Altmayer: Nasıl?

Frosch: Bu senin burnun muydu?

Brander: (Siebel'e) Seninki benim elimde.

Altmayer: Bir yumruktu ki, kemiklerimi sızlattı, çöküyorum bir iskemle verin.

Frosch: Hayır, söyleyin, ne oldu böyle?

Siebel: Nerde o herif? Elime geçirirsem canı cehenneme.

Altmayer: Ben onu bir fıçıya binip giderken gözümle gör­düm. Ayaklarım da kurşun gibi ağır. (Masaya yaklaşır.) Daha şarap gelirse benim olsun.

Siebel: Hepsi yalan ve göz boyaması idi.

Frosch: Halbuki ben şarap içtiğimi hissediyor gibiydim.

Brander: Ya o üzümler neydi?

Altmayer: Gel de şimdi mucizeye inanma?
 

Büyücüler mutfağı

[Basık bir ocak üzerinde büyük bir kazan, altında ateş yanar, çıkan buharlar içinde bir çok hayaletler görünür. Ocağın yanında bir dişi şebek, kazanı karıştırır ve taşmamasına dikkat eder. Yanında erkek şebek yavrularıyla ısınmakta, duvarlar çok garip büyücü aletlerle dolu.}

Faust, Mefisto

Faust: Bu çılgın büyücülükten tiksiniyorum. Bu hezeyan çölünde mi şifa bulacağımı vadediyorsun ? Ben bir kocakarıdan mı öğüt dinleyeceğim? Bu süprüntü kaynatmacılığı mı otuz senemizi alacak? Başka bir çaren yoksa, vay haline! Ben, umudumu şimdiden kaybettim. Tabiat' veya soylu bir zeka, bir iksir yaratmamış mıdır?

Mefisto: Dostum, işte yine akıllıca konuşuyorsun. Seni gençleştirmek için de doğal bir araç vardır. Ama o başka bir kitapta yazılıdır. Ve acayip bir konudur.

Faust: Onu bilmek isterim.

Mefisto: Pek ala. Parasız, hekimsiz, büyüsüz elde edile­cek bir çare.

Hemen kırlara çık, toprağı kazmaya ve çapalamaya başla, kendini ve akimi, sınırlı bir saha içinde tut, basit yemekler­le beslen, sığırlarla, sığır gibi yaşa ve hasat yaptığın tarlayı, kendin gübrelemeyi bir kusur sayma. İnan ki, bu seni seksen yaşma kadar genç tutacak en iyi çaredir.

Faust: Ben buna alışık değilim. Kazma kullanmasını be­ceremem, dar hayat beni sarmaz.

Mefisto: Öyle ise, yine cadı karısına müracaat!

Faust: Peki ama, bu cadı karısına ne hacet, içkiyi kendin kaynatmaz mısın?

Mefisto: Bu, vakit geçirmek için hoş bir eğlence olurdu. Ben de o esnada bin köprü kurardım. Bu işe yalnız bilgi ve hüner değil, sabır da gerek. Sakin bir kafa bununla senelerce uğraşmıştır. Ancak o ince mayalanmayı zaman kuvvetlendirir. Sonra, bu işe gerekli olan şeylerin hepsi büyülü eşyadır. Onları gerçi şeytan öğretmiştir, ama kendisi yapamaz. (Hayvanlara bakar). Bak ne şirin bir aile! Şu hizmetçi kadın, bu da uşak. (Hayvanlara.) Bayan evde değil galiba!

Hayvanlar: Bacadan çıkıp ziyafete gitti.

Mefisto: Bu serseriliği ne kadar sürer?

Hayvanlar: Biz bacaklarımızı ısıtıncaya kadar.

Mefisto: (Faust'a) Şu narin hayvanları nasıl buluyorsun?

Faust: Bundan daha iğrenç bir şey görmedim.

Mefisto: Ama onların bu konuşma tarzı, tam benim sevdiğim tarzdır. (Hayvanlara.) Söylevin bana, keratalar. Böyle karıştırarak köpürttüğünüz şey nedir?

Hayvanlar: Bol bir dilenci çorbası pişiriyoruz.

Mefisto: Epeyce de kalabalığınız var.

Erkek şebek: (Yaklaşıp Mefisto'ya sürtünerek.)
Yuvarlan zarını,
Çok fena halim,
Kazandır beni,
Zengin et beni,
Dolarsa kesem,
Gelir benim neşem.

Mefisto: Bari şu maymun piyangoya katılabilseydi! Kendini ne mutlu sayacaktı! (Bu aralık, şebek yavruları büyük bir küre ile oynarlar, ve onu yuvarlayarak ortaya getirirler.)

Erkek şebek:
İşte dünya böyle
İner, çıkar öyle,
Ve döner, durmadan,
Billur gibi, çınlar vurulunca,
Bin parça olur kırılınca,
Şurası, parlar,
Burası ışıldar,
Sırçadır kırılır,
Parçalar dört yana yayılır.

Mefisto:
Şu elek ne olacak?

Erkek şebek: (Eleği indirir.) Eğer sen bir hırsız olsaydın, derhal teşhis ederdim bununla. (Dişi şebeğe doğru koşar ve onu elekten baktırır.) Şu elekten bak, hırsızı tanıdın da adını söylemeye mi cesaret edemiyorsun ?

Erkek Şebek ile Dişi Şebek: Vay miskin vay, tencere nedir, kazan nedir bilmiyor!

Mefisto: Haddini bilmez hayvanlar.

Erkek şebek: Şu yelpazeyi getir de iskemleye otur. (Mefisto'yu iskemleye oturtur.)

Faust: (Bu sırada bir aynanın önünde durur, kah aynaya yaklaşır, kah ondan uzaklaşır.) Gördüğüm nedir? Ne ilahi bir tablo görüyorum bu büyü­lü aynada? Ey aşk perisi, kanatlarının en hızlısını bana ödünç ver ve beni onun diyarına ilet .Ah, ne olur burada kalmasam da, ona yaklaşmaya cesaret etsem! Onu hiç olmazsa, bir sis içinde görebilsem! Bu, en güzel bir kadının tasviri! Mümkün mü bu? Kadın bu kadar güzel olabilir mi? Yoksa ben bu, boylu boyuna uzanmış vücutta, bütün göklerin bir özünü mü görüyorum? Böyle şey var mıdır yeryüzünde?

Mefisto: Elbette. Bir tanrı altı gün uğraşır ve yarattığı şey için kendi kendine ''aferin'' derse, kusursuz bir eser meyda­na çıkar. Sen, şimdilik onu doyunca seyret. Ben sana böyle bir gerçek güzel tattıracağım, öyle bir güzel ki, onu alıp evine gö­türebilecek adama ne mutlu! (Faust, hala aynaya bakar. Mefisto, iskemlenin üstünde gerinir ve yelpazelenir.) Şurada, bir kral tahtımda oturuyor gibiyim. Hükümdarlık asası elimde, sadece tacım eksik.

Hayvanlar: [Aralarında bir çok garip hareketler yaptıktan sonra, büyük bir patırtı yaparak Mefisto'ya bir taç giydirirler.'] Ne olursun, şu tacı kan ve terle yapıştırmak lütfunda bulun. [Taçla beraber dolaşırken sakarlıkla onu parçalarlar, ve bu parçaları alarak sıçramaya başlarlar.] İşte olan oldu, biz hem konuşur, hem görür, dinlenirken de şiir söyleriz.

Faust: (Aynanın karşısında.) Eyvah, nerde ise çıldıracağım!

Mefisto: (Hayvanları göstererek.) Benim de başım dönmeye başlıyor gibi. Eğer yer olursa taliimiz,
Ve uygun düşerse işimiz,
İşte sen o zaman gör fikirleri.

Faust: Göğsüm yanmaya başlıyor, buradan derhal uzaklaşalım.

Mefisto: Bunların şairliklerine diyecek olmadığını kabul etmeli.

[Dişi şebeğin ihmal ettiği kazan taşmaya başlar, bir alev, bacayı sarar. Büyücü kadın korkunç bir çığlıkla alevin içinden süzülüp aşağı iner.}

Büyücü kadın:
Ay, ay, ay, Mel'un hayvan vay!
Unutursun kazanı,
Yakarsın kadını,
Melun hayvan var.
Ne oluyor orada?
Sen ne ararsın burada?
Buraya sokulan vahşi,
Yağsın basma cehennem ateşi.

[Kepçeyi kazana daldırır, Faust, Mefisto ve hayvanlara doğru ateş sıçratır. Hayvanlar inlemeye başlarlar.]

Mefisto: (Elindeki yelpazeyi tersine çevirir, bununla bar­dakların ve tencerelerin dibine vurur.)
Parçalan, parçalan,
İşte lapa, işte kupa,
Bu bir şaka!

Girmiyor mu kulağıma?
Tempodur bu şarkına!
Behey hain, şeni,
Tanımadın mı beni?
Bildiririm sana haddini.
Tutan olmasa elimi,
Parçalarım ben seni,
Ve, cin kedilerini!
Yok mu korkun şu önlükten,
Ve şu horoz tüyünden?
Yüzümü gizledim mi senden,
Adımı soruyorsun hala benden!

Büyücü Kadın: Ah, üstadım, sizi böyle kabaca selamladığım için, beni affedin. At ayağını görmüyorum da! ya sizin o iki karganız nerde?

Mefisto: Bu defalık kurtuldun, çünkü birbirimizi görmeyeli çok olmuştu. Bütün dünyanın yaladığı kültür, şeytana da. sirayet etmiş. O kuzey gulyabanisi kıyafeti ile artık görünmez oldum. Boynuz, kuyruk ve uzun tırnakları nerde görüyorsun? Bir türlü vazgeçemediğim ayağa gelince, o halk nazarındaki itibarıma zarar verebilirdi. Onun için bazı gençler gibi, ben de senelerdir takma bacak kullanıyorum.

Büyücü kadın: (Dans ederek.) Nerde ise aklımı oynatacağım. Demek şeytan cenaplarını, yine burada görüyorum ha!

Mefisto: Kadın, bu ismi ağzına almaktan seni men ederim.

Büyücü kadın: Neden, o ne yaptı size?

Mefisto: O çoktan masal kitabına yazıldı. Ama bu, insanların halini düzeltmedi. Fenadan kurtuldular, ama fenalar yine yerinde kaldı. Bana, Baron cenapları dersin, iş olur biter. Ben de öteki asilzadeler gibi asilzadeyim. Asaletimden şüphe etmezsin. Bak işte şu sancak şu da arma.

[Terbiyesizce bir işaret yapar.]

Büyücü kadın: (Katıla katıla güler.) Sizin huyunuz bu, hep böyle çapkınsınız.

[Mefisto Faust'a.] Dostum, bunu iyi kavra, büyücülerle düşüp kalkmanın'' usulü bu.

Büyücü kadın: Baylar, söyleyin bakalım, ne arzu ediyor­sunuz?

Mefisto: Şu belli şaraptan dolu bir bardak! Ama çok es­kisinden olsun, yıllar onun kuvvetini arttırır.

Büyücü kadın: Baş üstüne, şurada bir gişem var, ara sıra ben de tadına bakarım. Artık kötü kokusu da kalmadı, size bundan bir kadehçik vermek isterim. (Yavaşça.) Ama bu, hazırlıksız içerse, pek iyi bildiğiniz gibi, bir saat bile yaşayamaz.

Mefisto: O iyi bir dostumdur. Ona iyi gelecek bu. Senin mutfağının en iyi yemeklerini ona layık görüyorum. Dairem çiz, tekerlemeni söyle ve ona şaraptan bir kase dolusu ver.

[Büyücü kadın acayip jestlerle bir çember çizer, içine tuhaf bir takım eşya yerleştirir, bu sırada bardaklar şıngırdamaya, kazan ötmeye başlar ve bir müzik peyda olur. Kadın, sonunda büyük bir kitap getirir, şebekleri çemberin içerisine yerleştirir Bunlar hem rahle vazifesini görürler, hem de şamdanları tutarlar. Bu işler bitince Faust'a yaklaşmasını işaret eder.]

Faust: (Mefisto'ya) Hayır, sen bana şunu söyle, ne çıkacak bundan? Bu acayip eşya, bu delice jestler, bu bayatlamış yalan, bunlar bildiğim ve nefret ettiğim şeyler.

Mefisto: Sen saçmalıyorsun! Bu, işin gülünecek tarafı. Bu kadar somurtkan olma yahu! Şarabın sana yaraması için büyücünün doktor rolünde hokkabazlık yapması lazım. (Faust'u çemberin içine iter.)

Büyücü kadın: (Tumturaklı bir tavırla kitaptan kaleme almaya başlar.)

Bunu iyi anlamalısın
Birden on yapmayı becermelisin.
İki çıkarıp, üçü birleştirmelisin,
Zenginliğe böyle ermelisin.

Dördü kaybedip, beş, altıdan,
Yedi, sekizle işi tamamlamalısın.
Dokuz bir, onu sıfır saymalısın,
Büyücü kerratı budur, anlayasın.

Faust: Bu kocakarı galiba hummaya tutulmuş, sayıklıyor.

Mefisto: Daha bitmesine çok var, ben bilirim, bu kitap hep böyle devam eder. Ben onunla çok vakit kaybettim. Çünkü tam bir çelişki, hem akıllı, hem deli için, daima esrarengizdir; Dostum, bu sanat hem eskidir, hem yeni. Her devirde üçü bir, ve biri üç yapma metoduyla gerçeği bozmak adetti. Bu tekerlemeler böyle söylenir ve zahmetsizce öğrenilir. Delilerle kim uğraşacak? İnsan sanır ki bir kelime işitti mi onun altında bir şeyler tasavvur etmek lazım!

Büyücü kadın: (Devam eder) İlmin yüce kudreti herkes için bir sırdır. Kim zihnini yormazsa ona ihsan edilir. Böyle bir kimse onu emeksiz elde eder.

Faust: Bu kadın bize neler saçmalıyor böyle? Nerede ise başım çatlayacak. Yüz bin kişilik bir deliler korosunun bir ağızdan konuştuğunu işitiyor gibiyim.

Mefisto: Yetişir, yetişir usta kahin. İçkiyi getir ve kadehi ağzına kadar doldur. Şimdi dostuma zararı olmaz bu içkinin. O nice şeyler içmiş ve yüksek aşamalara ulaşmış bir adamdır.

Büyücü kadın: [Külfetli törenle bardağa şarap doldurur. Faust bunu ağ­zına götürürken küçük bir alev peydah olur.]

Mefisto: Haydi indir şunu gövdeye. Ha gayret! Hemen kalbinde bir ferahlık duyacaksın, şeytanla senli benli iken alevden mi ürkeceksin?

Büyücü kadın: [Çemberi bozar, Faust çizginin dışına çıkar.]

Mefisto:
Hemen çıkalım buradan, senin şimdi oturman doğru değil.

Büyücü kadın: Şu yudumcuk size afiyet olsun, ve mutlu, hıklar getirsin.

Mefisto: Eğer ben de sana bir iyilik yapabilirsem, onu bana Valpurgiz gecesinde hatırlatabilirsin.

Büyücü kadın: işte size bir şarkı, bunu ara sıra söylerseniz bambaşka bir haz duyacaksınız.

Mefisto: (Faust'a) Çabuk gel, seni götüreyim. İçkinin kuvveti hem içine hem dışına işleyebilmek için senin terlemen lazım. Asıl başıboşluğun tadını çıkarmayı sana sonra öğreteceğim. Çok geçmeden içinde aşk perisinin kımıldadığını, orayı buraya sıçradığını, büyük bir hazla duyacaksın.

Faust: Bırak da şu aynaya çabucak bir daha bakayım, kadın tablosu ne güzeldi!

Mefisto: Hayır, hayır, tüm kadınların en güzelini yakında canlı olarak karşında bulacaksın. (Kendi kendine.) Kursağında bu içki durdukça, her kadını bir Helen zannedeceksin.
 

Sokak Faust, Margaret oradan geçerler

Faust: Güzel küçük bayanım, size kolumu verip eşlik etmeye ataklık edebilir miyim?

Margaret: Ben ne küçük bayanım, ne de güzelim. Evime yalnız gidebilirim. (Geçip gider.)

Faust: Vallahi çok güzel kız! Böylesini ömrümde görmedim. Afif ve faziletli, bir az da nazlı. O dudakların kırmızılığını, o yanakların parlaklığını ölünceye kadar unutmayacağım. Gözlerini indirip önüne bakışı kalbimde derin bir iz bıraktı. Hele konuşmayı kestirip atması! İnsanı tutkun edecek bir güzellik bu!

[Mefisto çıkagelir.]

Faust: Beni dinle. Şu kızı bulup bana getirmelisin.

Mefisto: Hangisini.

Faust: Şimdi önümüzden geçeni.

Mefisto: Şunu mu? Bütün günahlarından kendisini beraat ettiren rahibin yanından geliyor. Ben papazın kürsüsüne iyice sokulmuştum, pek masum bir kuzu. Çıkarılacak hiç bir günahı yoktu. Ona benim hükmüm geçmez.

Faust: On dört yaşını geçmiş ya.

Mefisto: Sen, bön aşıklar gibi konuşuyorsun. Her güzel çiçeğe göz koymak ve dünyada elde edilemeyecek şeref, kazanılmayacak teveccüh olmadığını sanmak bencilliğini gösteriyorsun. Ama kedi her zaman bal yemez ki!

Faust: Ahlak hocası bayım. Sen bu kanunu başkalarına anlat! Ben sana kesin olarak şunu söylüyorum: Bu tatlı genç kız hemen bu gece kollarımın araşma girmezse gece yarısı se­ninle bozuşacağız.

Mefisto: Mümkün olan şey var, olmayan şey var. Sadece bir fırsat kollamak için bile en az on dört güne ihtiyacım var.

Faust: Benim   yedi saat dayanabilecek   sabrım   olsaydı, böyle bir küçük mahluku ayartmak için şeytana ihtiyacım olmazdı.

Mefisto: Siz adeta bir Fransız gibi konuşuyorsunuz. Rica ederim, keyfiniz kaçmasın. Sadece vuslat zevki neye yarar? ilk önce etrafında dolaşarak ve bin bir dereden su getirerek o bebeciği yola getirmekten duyacağınız zevk, çok daha fazla olur.

Faust: Bunsuz da benim arzum var.

Mefisto: Şimdi şakayı da, azarlamayı da bir tarafa bırakalım. Bu güzel çocuğa o kadar tez nail olamazsın. Cepheden hücumla ele geçirilecek bir şey değil o. Hile kullanmamız gerek.

Faust: O melekten bana bir şey getir. Beni onun yatağına götür. Bu aşk zevkimi tatmin için onun göğsünden bir boyun atkısı veya ona ait bir çorap bağı getir bana.

Mefisto: Istıraplarınızı anlamaya gayret ettiğimi görmeniz için bir an bile kaybetmeyelim, sizi hemen bu akşam onun odasına götüreceğim.

Faust: Onu göreceğim, ona sahip olacağım değil mi?

Mefisto: Hayır, o komşu kadının evinde bulunacak, bu sırada siz yapayalnız, onun teneffüs ettiği hava içinde, gelecek sevinçlerin umudu ve onun hayali ile zevke dalacaksınız!

Faust: Gidebilir miyim?

Mefisto: Daha pek erken.

Faust: Ona verilecek bir hediye bul bana. (Çıkıp gider.)

Mefisto: Hemencecik hediye, işte bu kibar bir hareket! Bununla başarılı olacaktır. Bazı güzel yerler ve eskiden gömülmüş bir çok mücevherler biliyorum, onları bir gözden geçirmem gerek. (Gider.)
 

Akşam, Küçük ve temiz bir oda

Margaret: (Saçlarını örüp bağlar.) Bugün gördüğüm bayın kim olduğunu öğrenebilsem, neler verirdim! Şüphe yok ki yiğit bir adama benziyor. Her halde soylu bir ailedendir. Bunu alnından okuyabildim. Yoksa o kadar cüretli olamazdı. (Çıkıp gider.)
 

Faust, Mefisto

Mefisto: Giriniz, sessizce giriveriniz.

Faust:  (Bir süre sessiz durduktan sonra.) Rica ederim beni yalnız bırak.

Mefisto:  (Etrafına bakınarak.) Her genç bu kadar temiz olmaz. (Çıkıp gider.)

Faust: (Etrafına bakınarak) Bu kutsal yeri dolduran tatlı loşluk, ne hoşsun! Umudun şebnemi ile ömrü sürükleyen tatlı aşk ıstırabı, kalbimi kapla. Bu odanın her bucağında nasıl bir sessizlik hissi, nasıl bir düzen ve nasıl bir memnunluk havası esiyor! Bu fakirlikte bu ne zenginlik! Bu mahbeste, bu ne mutluluk!

[Kendini yatağın yanındaki deri iskemlenin üstüne atar.]

Geçmiş kuşaklar gibi beni de hazda ve elemde kollarının araşma al. Bu atalar tahtının etrafını, kim bilir kaç kereler çocuk kafileleri sarmıştır? Belki de benim küçük sevgilim, Noel'i kutlamak üzere, o masum hali ve dolgun çocuk yanakları ile şurada dedesinin buruşuk elini öpmüştür.

Ey genç kız; sana bir gün bir anne gibi hocalık eden, masanın üstüne şu örtüyü böyle tertemiz örttüren, hatta kumlan bile ayaklarının dibine kıvrım kıvrım serptiren, bir bolluk ve düzen kaynağı olan ruhunu, etrafımda fısıldar hissediyorum. Ey sevimli el, o kadar tanrısalsın ki, şu kulübe senin sayende bir cennet oluyor!

Hele şurası, (yatağın örtülerinden birini kaldırır). Beni nasıl bir zevk ürperişi kaplıyor. Burada saatler geçirmek isterdim. Ey tabiat, sen burada hafif rüyalarla halis bir melek yaratmışsın. Narin göğsü sıcak bir nefesle dolu, o çocuk, burada yatıyor. Ve tanrısal tasvir, kutsal ve temiz bir faaliyet­le, burada büyümüştür.

Ya sen Faust? Seni buraya kim getirdi? içim nasıl ürperiyor. Kalbim nasıl ağırlaşıyor, burada ne arıyorsun? Zavallı Faust, seni artık tanıyamıyorum.

Seni burada sihirli bir hava mı sarıyor? Ben şöyle hemen bir murad almak için can atıyordum, halbuki şimdi bir aşk rüyası içinde eridiğimi hissediyorum. insan, üstün kuvvetlerin ve rastlantıların bir oyuncağı mıdır?

Şu anda içeri giriverse bu günahın için nasıl bir ceza çekeceksin, koca çapkın! Ne kadar küçük düşecek ve perişan bir halde onun ayaklarına kapanacaksın.

Mefisto: (Gelir) Çabuk olun, onun aşağıdan geldiğini görüyorum.

Faust: Çıkalım, çıkalım. Ben artık buraya hiç dönmeyeceğim.

Mefisto: İşte size oldukça ağır bir kutu. Bir yerden bulup getirdim. Onu şu dolaba yerleştiriverin. Gerçi çocuk, çocuk­tur, oyuncağı sever ama, yemin ederim ki buna bayılacaktır Kutunun içine, birisini elde etmeye yarar, çok güzel şeyler koydum.

Faust: Bilmem ki yapmasam mı bunu?

Mefisto: Ama, çok soruyorsun? Yoksa bu mücevheri feda etmek istemiyor musunuz? Öyle ise şehvetiniz uğrunda günümüzü kaybetmeyelim, beni de böyle zahmetlere sokmayın. Ama ben sizin hasis olduğunuzu sanmıyordum. Başımı kaşıyorum, ellerimi ovuşturuyorum, buna şaşıyorum.

[Kutuyu dolaba yerleştirir ve kapısını tekrar kilitler.]

Çabuk, gidelim artık. Bu tatlı genç kızı yürekten bir arzu ile emellerinize boyun eğmek için hemen gidelim. Siz ise sanki içerisi dinleyicilerle dolu bir salona girmişsiniz gibi ve sanki karşınızda fizik ve metafizik, kır saçları ile tecessüm etmiş gibi. durup bakıyorsunuz, hemen gidelim. (Çıkıp giderler.)

Margaret: (Elinde bir lamba olduğu halde gelir.) Burası ne kadar sıkıntılı, ne kadar küf kokuyor? (Pencereyi açar.) Dışarısı da o kadar sıcak değil. Bana bir şey oluyor ama, ne olduğunu bilmiyorum! Bari annem de eve gelseydi. Bütün vücudumu bir ürperme kaplıyor. Ben de amma delice korkak bir kadınım ha. (Soyunurken şarkı söylemeye başlar.)

Vakti ile Tule'de bir kral varmış,
Sadakati ile ün salmış,
Karısı ölürken onu anmış,
Bir altın kadeh armağan bırakmış!
Kral hep onunla içermiş şarabını,
İçerken unuturmuş azabını,
Ve tutamazmış gözlerinin yaşını,
Sonunda bir gün ölüm döşeğine yatmış,
Ülkelerini birer birer saymış,
Hepsini çocuklarına paylaştırmış,
Ama vermemiş kimseye kadehi, elinde tutmuş,
Bir gün sarayında son toplantısını yapmış,
'Şövalyelerini etrafına toplamış,
İçmiş son hayat alevini,
Denize fırlatmış kadehini,
Gömülürken kadeh denizin sularına,
Kral da vermiş ruhunu tanrısına.

[Elbisesini yerleştirirken dolapta mücevher kutusunu görür.']

Bu güzel kutu buraya nasıl gelmiş? Halbuki ben dolabı kilitlediğime eminim. Garip şey bu! Acaba içinde ne var? Belki birisi annemden borç almak için rehin olarak getirmiştir. Bandında bir de küçük anahtar asılı. Şunu açmak geliyor içimden.

Bu ne? Aman Allah'ım! Bak hele, ben böyle bir şey ömrümde görmedim. Bir mücevher! Bununla kibar bir kadın en yüksek toplantılara gidebilir. Acaba şu gerdanlık bana yakışır mı? Bu muhteşem şeyler kimin olsa gerek? (Mücevherleri takar ve aynanın karşısına geçer.)

Bari şu küpeler benim olsa idi! Bunları taktı mı insan, başka türlü oluveriyor. Toy çocuk, gençlikle güzellik senin ne işine yarıyor? Bunlar gerçi iyi ve güzel şeyler ama, sade bunlarla iş bitmiyor ki! Böylesini yarı yarıya acıyarak övüyorlar. Herkes altına can atıyor. Her şey altına bağlı! Ah, biz fakirler!

 

1      2      3      4