Faust, düşünceli, bir aşağı bir yukarı gezinir. Mefisto yanına
gelir.
Mefisto: Allah kahretsin. Canı cehenneme. Daha ağır
küfürler olsa idi ve onunla sövseydim.
Faust: Neyin var? Seni bu kadar öfkelendiren ne? Ben
ömrümde böyle bir surat görmedim.
Mefisto: Kendim şeytan olmasa idim, hemen bir şeytana
teslim olurdum.
Faust: Aklını mı oynattın sen? Bir çılgın gibi tepinmek
sana pek yaraşıyor!
Mefisto: Gretçik için tedarik ettiğim mücevherleri bir
papaz aşırmış, mücevherleri annesi görmüş, hemen bir korkuya
kapılmış. Bu kadın pek iyi koku alır. Her zaman burnunu dua
kitabına sokar, her hangi bir malın helal mı, haram mı olduğunu
anlar. Bu mücevherlerin de pek tertemiz şeyler olmadığını
sezinsemiş, ''yavrum'' demiş ''haram mal insanın ruhunu üzer.
Kanını kurutur. Bunları Meryem anaya adayalım. O bizi kudret
helvasile besler.'' Zavallı Margaret de dudağını büker. ''Gerçi bu
bir hediyedir, ama bunu buraya getirme inceliğini gösteren bir
adam, dinsiz olamaz doğrusu!'' der.
Bunun üzerine annesi bir papazı çağırır, o da meseleyi çakar
çakmaz ileri sürülen fikri beğenir ve der ki. ''Esenlik bundadır.
Feragat etmesini bilen kazanır. Kilisenin sağlam bir midesi
vardır. Nice ülkeleri yiyip yutmuş hiç bir zaman, hazımsızlığa
uğramamıştır. Aziz bayanlarım, haram malı ancak kilise
hazmedebilir.''
Faust: Bu genel bir adettir. Bir Yahudi de, bir kral da
bunu bilir.
Mefisto: Papaz bunun üzerine tokayı, yüzükleri, gerdanlığı,
kalp akça imiş gibi çekip almış ve bir sepet cevizmiş gibi bir
teşekküre bile layık görmemiş. Onlara ilahi ödülü vaadetmiş. Onlar
da müsterih olmuşlar.
Faust: Ya Gretçik?
Mefisto: Üzüntülü, ne istediğini, ne yapacağını bilmiyor.
Gece gündüz, mücevherleri ve hele onu getireni düşünüp duruyor.
Faust: Sevgilinin üzüntüsü bana elem veriyor. Sen ona yeni
bir mücevher bulup getir. İlk öncekiler zaten o kadar iyi değildi.
Mefisto: Evet, efendimize göre her şey çocuk oyuncağı.
Faust: Sen benim dediğim gibi yap. Onun komşusu ile temasa
geç, haydi şeytan, lapa gibi olma, şeytan ol. Ve yeni mücevherler
getir.
Mefisto: Peki bayım, memnuniyetle. (Faust gider.)
Böyle çılgın bir aşık, sevgilisini eğlendirmek için güneşi, ayı,
ve bütün yıldızları havai fişek gibi patlatabilir (Gider.)
Komşu
kadının evi.
Marta: (Kendi kendine.) Sevgili kocamı tanrı affetsin. Bana
iyi muamele etmezdi. Aklına esince beni şu ot minderin üstünde
bırakıp seyahate çıktı, ve kayıplara karıştı. Doğrusu onu üzecek
bir şey yapmazdım. Allah bilir çok da severdim. (Ağlar.) Belki de
ölmüştür bile! Ne felaket! bari ölümüne ait bir belge elde
edebilseydim. (Margaret gelir.)
Margaret: Bayan Marta!
Marta: Gretçiğim ne var?
Margaret: Nerde ise dizlerim çökecek. Dolabımda yine abanoz
bir kutu içinde ilkinden daha kıymetli, şahane şeyler buldum.
Marta: Sakın annene söyleme! Onları da hemen günah
çıkartan papaza götürür.
Margaret: Hele bakın bir kere, ne güzel şeyler!
Marta: (Mücevherleri Gretçiğe takar.) Oh... Ne mutlu
yaratıksın! Sen sık sık yanıma gelir, bu mücevherleri burada
gizlice takarsın. Ve aynanın karşısında bir saatçik gezinirsin.
Böylece onun tadını çıkarırız. Sonra bir düğün, bayram vesilesi
ile ilk önce küçük kordonu, sonra inci küpeleri takarsın, annen
bunun farkında olmaz. Olsa bile bir şeyler uydurup söyleriz.
Margaret: Bu iki kutuyu getiren kim olsa gerek? Bunda bir
acayiplik var. (Kapı vurulur.) Aman Allah'ım, gelen annem mi
acaba?
Marta: (Perdenin arkasına bakarak) Yabancı bir bay!
Buyurun. (Mefisto girer.)
Mefisto: Hemen böyle içeri girmeye cesaret ettiğim için
ayanlardan af dilerim. (Margaret'in önünden saygı ile geri gider)
Ben bayan Marta Schwertlero'i arıyordum.
Marta: Benim. Bir şey mi söyleyecektiniz?
Mefisto: (Yavaşça.) Sizi tanımış oldum. Bu bana yeter.
Kibar bir konuğun var, ataklığımı bağışlayın. Öğleden sonra yine
gelirim.
Marta: Allah aşkına bak, çocuğum, bu bay, seni soylu bir
küçük kız sanıyor.
Margaret: Ben fakir bir kızım. Yarabbim, bay ne lütufkar bu
süsler ve mücevherler benim değil.
Mefisto: İş yalnız mücevherde değil. Sizde öyle bir
güzellik, öyle bir nafiz bakış var ki! Burada kalmama izin
verdiğinize çok seviniyorum.
Marta: Getirdiğiniz haber nedir? Pek sabırsızlanıyorum.
Mefisto: Size neşeli bir haber vermek isterdim. Ama, ne
çare kusura bakmazsınız. Kocanız öldü. Size son selamını getirdim.
Marta: Ah... Öldü mü? Ah... Benim sadık sevgilim eyvahlar
olsun, kocam ölmüş! Aman bana fenalık geliyor.
Margaret: Ah... Sevgili bayan, yeise kapılmayın.
Mefisto: O acıklı öyküyü dinler misiniz?
Margaret: Ben de işte bu sebepten ömrümde hiç sevmek
istemiyorum. Böyle bir kayıp beni ezgin edebilirdi.
Mefisto: Her hazzın bir elemi, her elemin bir hazzı olur.
Marta: Onun son anlarını anlatınız.
Mefisto: O şimdi Padova'da aziz Antonyos'un yanında pek
kutsal bir yerde, ebedi istirahat döşeğinin serinliği içinde
yatıyor.
Marta: Bana selamından başka bir şey getirmediniz mi?
Mefisto: Evet, çok önemli bir de ricası var: Ruhu için üç
yüz defa dua okutmanız. Bundan başka bir şey yok. Ceplerim de
bomboş.
Marta: Ne? Bir mücevheri, bir antikası da mı yok? Bir işçi
bile aç kalmayı, dilenmeyi gözüne alarak dişinden, tırnağından
arttırır, keseciğinin dibinde karışma anı olacak bir hediye
saklar.
Mefisto: Bayan çok müteessirim. Ama o, parasını israf etmiş
değildir. Sonra yaptıklarına da çok pişmandı. Ve mutsuzluğunu yana
yakıla anlatırdı.
Margaret: Ah, insanlar da hep böyle mutsuz oluyorlar,
şüphesiz ben de onun için dua edeceğim.
Mefisto: Siz hemen evlilik hayatına girmeye layıksınız. Pek
şirin bir kızsınız.
Margaret: A, hayır henüz sırası değil.
Mefisto: Koca olmasa bile şimdilik bir dost olsun. Böyle
sevimli bir kızı kollarına almak Allah'ın en büyük lütfudur.
Margaret: Memleketin adeti böyle değil.
Mefisto: Adet veya değil, olur gider.
Marta: Anlatmaya devam edin.
Mefisto: O ölüm döşeğinde iken, ben yanında idim. Gübreden
farksız çürümüş samandan bir yatakta idi. Ama çilesini fazlası ile
doldurmuş olarak iyi bir Hıristiyan gibi öldü. İçinde dert vardı.
Ve ''bilseniz'' derdi. ''Karımı, işimi, gücümü terk ettiğim için
kendimden nasıl tiksiniyorum. Ah, o anı beni öldürüyor. Bari karım
beni dünyada bağışlasaydı.'' dedi.
Marta: (Ağlayarak.) İyi kalpli insan, onu çoktan
bağışladım.
Mefisto: Yalnız, ''Allah bilir'', demiştir, ''o benden daha
kabahatli idi.''
Marta: İşte bu yalan. Ayağı çukurda iken yalan söylemek,
olur şey mi bu?
Mefisto: Eğer yanılmıyorsam, son nefesinde sayıklıyordu.
Bana diyordu ki: ''Kanma önce çocuk, sonra ekmek temin edeceğim
diye, rahat bir nefes alamadım. Ona bol bol ekmek emin ettiğim
halde ben kendi payımı rahat yiyemezdim.''
Marta: Demek bütün içten bağlılığımı, sevgimi, gece gündüz
çektiklerimi unuttu ha!
Mefisto: Hayır, hayır. Bu fedakarlıklarınızı hatırladı.
Marta'dan ayrıldığım zaman'' dedi, ''karımla çocuklarım için huşu
ile dua ettim. Allah da bize acıdı ve duamızı kabul etti ve
Türk padişahının hazinesini taşıyan bir gemiyi yakaladı. Ve
yiğitlik, ödülünü buldu. Bana da, hakkettiğim pay verildi.''
Marta: Ya, öyle mi? Hani nerde? Acaba bir yere mi gömdü?
Mefisto: Kim bilir hangi rüzgarların elinde kaldı! O
yabancısı olduğu (Napoli) de gezinirken, bir güzel kız kendisi ile
ilgilenmiş ve ona o kadar sevgi ve bağlılık göstermiş ki,
adamcağız mutlu bir akıbete eren ömrünün sonuna kadar bu zevkin
acısını çekmiş!
Marta: Vay
rezil çapkın! Çocuklarının hakkını çalan hırsız. Bütün o
zorunluluk ve yoksulluklar onu alçakça yaşamaktan alıkoymamış
demek?
Mefisto: Evet ama, bu yüzden öldü işte. Şimdi ben sizin
yerinizde olsam, bir yıl bir kenara çekilir, onun yasını tutardım.
Ve bu arada da yeni bir sevgili arardım.
Marta: Ah
Rabbim! İlk kocam gibisini bu dünyada bir daha bulamam. O
sevimli bir delişmendi. Yalnız gezip tozmaya, yabancı kadınlara,
yabancı şaraba, bir de o mel'un zar oyununa düşkündü.
Mefisto: Bu kadar çok kusuru siz hoş gördükten sonar,
mesele kalmaz. Yemin ederim, bu şartla ben bile sizinle
nişanlanabilirim.
Marta: O...
Şaka yapmak hoşunuza gidiyor galiba bayım!
Mefisto: (Kendi kendine.) Şimdi çekilip gitme zamanı geldi.
Bu kadın şeytanın sözünü bile senet sayabilir. (Margaret'e.)
Kalbiniz ne alemde bakalım?
Margaret: Ne demek istiyorsunuz bayım?
Mefisto: (Kendi kendine.) Ah, iyi kalpli suçsuz çocuk.
(Yüksek sesle.) Allah'a ısmarladık, bayanlar.
Margaret: Güle güle.
Marta: Şunu da
bana çabuk söyleyiverin. Kocamın nerde ve nasıl öldüğüne dair bir
belge istiyorum. Ben oldum bittim düzene düşkünüm. Onun ölümünü de
haftalık gazetede okumak istiyorum.
Mefisto: Evet aziz bayan, iki kişinin tanıklığı ile her
hakikat meydana çıkar. Benim bir de kibar bir arkadaşım var ki
onu da hakim huzuruna çıkarmak isterim. Onu buraya getireyim.
Marta: Pek iyi
olur.
Mefisto: Bu genç bayan da burada olacak değil mi?
Arkadaşım yiğit bir delikanlı. Çok gezip görmüş. Genç bayanlara
çok nazik davranır.
Margaret: Ben o bayın yanında utancımdan kıpkırmızı kesilirim.
Mefisto: Dünyaların sultanı huzurunda bile yüzünüz kızarmamalı.
Marta:
Şu evin arkasındaki bahçemde bu akşam bayları
bekleyeceğiz.
Sokak Faust, Mefisto
Faust: Nasıl gidiyor işler, yolunda mı? Yakında olacak mı?
Mefisto: O, bravo, sizi böyle ateşli mi bulacağım? Gretçik
yalanda sizin olacak! Onu bu akşam komşusu Marta'nın yanında
göreceksin. Bu kadın da sanki çöp çatanlık ve çingenelik rolü
için yaratılmış adeta.
Faust: İsabet.
Mefisto: Ama bizden de bir şey isteniyor.
Faust: Bir hizmete değer bu.
Mefisto: Biz sadece kocasının katılaşmış vücudunun Padova'da
kutsal bir yerde yatmakta olduğuna dair tanıklıkta bulunacağız.
Faust: Amma akıllısın. İlk önce oraya kadar seyahat etmemiz
lazım.
Mefisto: Ne bönlük, buna ne lüzum var? Sen fazla bir şey
bilmeden de tanıklık etmelisin.
Faust: Daha iyi bir tedbir bulamazsan bu plan boşa gidecek
demektir.
Mefisto: Kutsal adam, hala mı karşı koyuyorsun? Ve böyle
bir fikre saplanıp kalıyorsun? Yalan yere tanıklığı hayatınızda
ilk defa mı yapıyorsunuz? Siz tanrıyı, dünyayı, içinde
yaşayanları, insanı, onun kafasında ve kalbinde geçenleri büyük
bir belagat, açık bir alın ve ataklıkla anlatıp durmadınız mı?
İçinizi iyice yoklayın, göreceksiniz ki, bunlar hakkındaki
bilginiz, bay Schwertlein'in ölümü hakkındaki bilginizden fazla
değildir.
Faust: Sen bir yalancı ve safsatacısın. Ve hep böyle kalacaksın.
Mefisto: Evet, işin esasını biraz daha derinden bilmese
idim! Sen bütün bu namuskarlığınla yarın zavallı Gretçiği baştan
çıkarmayacak mısın? Ve ona aşk yemini etmeyecek misin?
Faust:
Ben bunu gönülden yapacağım.
Mefisto:
Pek ala ama, ebedi aşktan,
sadakatten ve kudreti her şeyden üstün olan arzudan bahsederken de
samimi olacak mısın?
Faust:
Bırak bunu... Benim bir
duygum olursa ve bu duyguya, bu coşkunluğa bir isim bulamazsam,
bütün duygularınla dünyayı dolaşıp, en etkili deyimleri seçerek
beni kavuran bu ateşe ''sonsuz'' veya ''ebedi'' evet, ebedi
dersem, bu da şeytanca bir yalan mı olur?
Mefisto:
Haklı olan yine benim.
Faust:
Dinle beni ve rica ederim,
nefesimi yorma. Şunu iyi bil ki haklı çıkmak isteyen ve yalnız
kuvvetli bir çenesi olan bir kimse, bunu daima başarır. Haydi
bırakalım bu gevezeliği. Çünkü sen, hele sana muhtaç olduğum için,
haklısın.
Bahçe
Margaret, Faust'un kolunda, Marta da Mefisto'nun yanında
gezinirler.
Margaret: Hissediyorum ki siz beni koruyor ve utangaç yapmak için
alçak gönüllülük gösteriyorsunuz! Seyyahlar alicenaplıklarından
dolayı böyle şeyleri hoş görmeye alışıktırlar. Benim basit
konuşmamın sizin gibi gün görmüş bir adamı eğlendiremeyeceğini
pek iyi bilirim.
Faust: Senin bir bakışın, bir sözün bana, dünyanın bilgilerinden
fazla zevk verir. (Gretçiğin elini öper.)
Margaret: Rahatsız olmayınız, siz bu elleri nasıl
öpebiliyorsunuz? Onlar o kadar çirkin ve sert ki. Annem pek titiz
olduğu için bilseniz ne kadar çok iş görmek zorunluluğunda
kalmışımdır. (Geçerler.)
Marta: Siz bayım, hep böyle seyahatte misiniz?
Mefisto: Ne yazık ki iş ve vazife bizi buna zorluyor. Bazı
yerlerden ayrılırken ne kadar üzülürüz. Ama yine de kalmak mümkün
olmaz.
Gençlik çağında böyle serbestçe dünyayı dolaşmak hoştur ama,
ihtiyarlıkta insan tek basma kalıp mezara kadar sürünmekten de
hayır gelmez.
Mefisto: Ben bu sonu uzaktan dehşetle görüyorum.
Marta: O halde sayın bay, tam zamanında tedbir almalıınız.
(Geçer.)
Margaret: Evet, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Nezaket
sizde alışkanlık halini almış. Yalnız sizin benden daha anlayışlı
bir çok dostlarınız vardır.
Marta: Ah,
güzelim, inan bana, anlayışlı denenler, çok defa, kibirli ve
dar kafalıdırlar.
Margaret: Nasıl?
Faust: Ne çare ki suçsuzluk ve sadelik hiç bir zaman kutsi
kıymetini kendisi takdir etmiyor. Alçak gönüllülük, kıymetlerini
sevgi ile dağıtan tabiatın en yüksek hediyeleridir.
Margaret: Sız beni sadece bir an hatırlayın. Benim sizi
düşünmek için yeter vaktim olacak.
Faust: Yalnız kaldığınız çok oluyor demek?
Margaret: Evet, evimiz küçüktür ama, işler görülmek ister.
Hizmetçimiz yok. Yemek pişirmek, silip süpürmek, örgü örmek, dikiş
dikmek, hem de sabah akşam oraya buraya koşmak lazım. Annemin de
eli o kadar sıkıdır ki. Pek tasarruf yapmaya da zorunlu değiliz,
hani Başkalarına nispetle biz daha iyi yaşayabilirdik. Babam
epeyce bir servet bıraktı. Bir evceğizimiz ve şehir dışında da bir
küçük bahçemiz var.
Şimdi günlerimiz oldukça sakin geçiyor, ağabeyim askerdir. Küçük
kız kardeşim de öldü. Benim bu sevgili yavrucukla çok uğraşmam
lazım geldi. Ama her eziyete tekrar seve seve katlanmaya razıyım.
Çocukcağızı o kadar severdim.
Faust: Sana benziyor idiyse bir melekmiş demek!
Margaret: Onu ben büyütmüştüm. Beni çok severdi. Babamın
ölümünden sonra dünyaya gelmişti. Annem o zaman o kadar hasta idi
ki ondan umudu kesmiştik. İyileşmesi pek uzun sürdü. Onun için
zavallı yavruyu kendisi emzirecek halde değildi. Böylece çocuğu
süt ve su ile tek başıma ben büyüttüm. Adeta benim çocuğum oldu.
Hep benim kollarımda neşelendi, tepindi ve benim kucağımda
büyüdü.
Faust: Sen bundan her halde en halis saadeti hissetmişsindir.
Margaret: Elbette, ama bazı çok güç saatler de yaşadım, yavrunun
beşiği geceleri odamda dururdu. Kımıldadı mı hemen uyanırdım. Ya
süt vermek veya yanıma almak lazım gelirdi. Susmazsa yataktan
kalkar, onu kucağımda dolaştırırdım, üstelik sabah erken çamaşır
teknesinin basma geçmek, sonra gidip, öteberi getirmek, ocak basma geçip yemek pişirmek de benim görevimdi. Bu her
Allah'ın günü böyle
devam ederdi. Böyle olunca insan daima neşeli olamaz. Ama buna
karşılık yemekler lezzetli, uyku da tatlı gelirdi.
Marta: Zavallı
kadınların işi zor. Bir yaramazı yola getirmek hayli güçtür.
Mefisto: Senin gibi birisi olsa idi beni uslandırırdı.
Marta: Doğru
söyleyin, şimdiye kadar bir şey bulamadınız mı? Kalbiniz bir
kimseye bağlanmadı mı?
Mefisto: Atalar sözüdür: ''öz malın bir ocak, vefalı bir
kadın, altın ve inciden değerlidir.''
Marta: Yani siz
hiç bir heves duymadınız mı demek istiyorum. Yani demek istiyorum
ki, kalbinizde ciddi bir arzu...
Mefisto: Kadınlara hiç bir zaman şaka yapmak ataklığında
bulunmamalıdır.
Marta: Ah...
Beni anlamıyorsunuz ki.
Mefisto: Cidden müteessirim, ama anlıyorum
ki, siz çok lütuf karsınız. (Geçerler.)
Faust: Küçük meleğim, söyle bakalım, bahçeye girince beni hemen
tanıdın mı?
Margaret: Görmediniz mi, gözlerimi yere indirmiştim.
Faust:
Gösterdiğim ataklığı ve sen kiliseden dönerken yaptığım
arsızlığı bağışlıyorsun değil mi?
Margaret: Böyle bir şey başıma gelmemişti, şaşırmıştım. Hakkımda
kimse fena bir şey söylemezdi. Kendi kendime, ''bu adam senin
tavrında terbiyeye uymayan bir şeyler mi gördü, ve seni hemen
yanma yaklaşıp teklifsizce görüşülebilecek bir kız sandı ve bu ona
cesaret verdi.'' diyordum. Ama itiraf ederim, kalbimde size bir
meyil hasıl oldu. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Bununla beraber
size daha sert bir cevap veremediğim için kendime çok kızdığım
muhakkaktır.
Faust: Benim aziz sevgilim.
Margaret: Bana azıcık müsaade edin, (bir papatya koparır ve
yapraklarını birer birer yolmaya başlar.)
Faust: Bu ne olacak, bir demet mi?
Margaret: Hayır, yalnız bir oyun.
Faust: Nasıl?
Margaret: Halime gülmeyin, (papatyayı koparır ve bir şeyler
mırıldanır.)
Faust: Ne mırıldanıyorsun öyle?
Margaret: (Yüksek bir sesle). Beni seviyor... sevmiyor...
Faust: Ah, tanrısal kadın.
Margaret: (Devamla), Seviyor... sevmiyor... (Son yaprağı
sevinçle kopararak) seviyor!
Faust: Evet yavrum, çiçeğin bu sözünü sen, tanrısal bir özdeyiş
say. Seni seviyorum! Bunun ne demek olduğunu anlıyor musun? O
seni seviyor (Gretçiğin iki elini tutar.)
Margaret: Heyecandan
titriyorum.
Faust: Hiç korkma, bırak da bu bakışım ve bu el sıkışım sana
ifadesi kabil olamayan bir şeyi anlatsın. Kendimizi tamamen ebedi
olacak bir mutluluğa bırakalım. Sonsuzluğa kadar. Yoksa onun sonu
ezginlik olurdu. Ama hayır hayır, onun sonu olmayacak, hiç
olmayacak.
[Margaret, onun ellerinden
sıyrılıp kaçar, Faust bir an düşünceli durduktan sonra onu izler.]
Marta: Gece
oluyor.
Mefisto: Evet, biz de gidelim artık.
Marta:
Kalmanızı rica etmek isterdim ama, burası pek fena bir yer.
Herkes işi gücü yokmuş gibi, komşunun adımlarını gözetler. Sonra
her zaman olduğu gibi, dedikodu yaparlar. Ya bizim çifte kumrulara
ne oldu?
Mefisto: Şu karşıdaki yoldan gittiler, bizim şen
kelebekler.
Marta:
Delikanlı kıza tutuldu gibi. Mefisto: Kız da ona! Dünyanın gidişi
bu.
Bahçede bir kulübe
Margaret içeriye atlar, kapının arkasına saklanır, parmak
uçlarını dudaklarına basar ve delikten bakar.
Margaret: Geliyor.
Faust: (Gelir.) Ah yaramaz, beni atlatıyorsun. İşte buldum seni.
(Kızı öper.)
Margaret: (Faust'a sarılıp öpücüğünü iade eder.)
İnsanların en iyisi! Seni bütün gönlümle seviyorum. (Mefisto
kapıyı vurur.)
Faust: (Ayağını yere vurur.) Kimdir o?
Mefisto: İyi bir dost.
Faust: Hayvanın biri mi?
Mefisto: Veda zamanı geldi artık.
Marta:
Evet, gece oldu bayım.
Faust: Size eşlik etsem olmaz mı?
Margaret: Annem beni... Allah'a ısmarladık.
Faust: Mutlaka
gitmeli miyim? Allah'a ısmarladık.
Marta: Güle güle.
Margaret: Yakında tekrar görüşmek üzere. [Fausfla Mefisto
giderler.] Aman Allah'ım, böyle bir adam neler de düşünebiliyor?
Onun karşısında utanıyorum. Ve her şeye ''evet'' diyorum. Ben bir
zavallı bilgisiz çocuğum. Bende ne buluyor anlayamıyorum.
Orman
ve mağara
Faust: (Tek başına.)
Ey yüce ruh, senden istediğim her şeyi bana verdin. Ateşin
içinden yüzünü bana çevirişin boşuna değilmiş. Bana şahane
tabiatı bir malikane olarak verdin. Onu duymak, ondan zevk almak
kudretini bahşettin. Sadece onu soğuk ve hayran bakışlarla
seyretmek değil, bir dostun göğsüne bakar gibi onun kalbine bakmak
olanağını verdin. Canlı yaratıklar serisini gözlerimin önünden
geçirdin. Ve bana sessiz korularda, karada ve denizde yaşayan
kardeşlerimi tanıma olanağını verdin. Ormanda fırtınalar patlayıp
koca çamları, yanlarındaki ağaçların köklerini ve dallarını
sökercesine sallar ve o çıtırtının boğuk sesi tepelerde
gürlerken, sen beni emin bir mağaraya götürdün, ve orada bana
beni gösterdin. Ve göğsümdeki gizli, derin harikaları önümde
açtın.
Gözlerimin önünde berrak ay, ruhumu okşayarak yükselince, kaya
duvarlarından ve nemli çimenlerin arasından geçmiş kuşakların
gümüş hayaletleri beliriyor ve seyrine doyulmaz bir görüntü
yaratıyor.
Ah. insan için hiç bir şeyin kusursuz olamayacağını şimdi
hissediyorum. Sen bana, beni Tanrı'ya yaklaştıran bu sevinçle
birlikte, bana kendimi soğuk bir ataklıkla tahkir ettiren ve
fısıldadığı bir kelime ile senin lütuflarını hiçe indiren ve buna
rağmen artık vazgeçemeyeceğim o yoldaşı verdin. O, göğsümde, o
güzel görüntüye karşı vahşi bir ateş yaktı, böylece ihtirastan
zevke sendeliyorum ve zevkin kucağında ihtirastan ölüyorum.
[Mefisto gelir.]
Mefisto: Artık hayattan aldığın nasibi yeter bulmuyor
musun? Bunun uzaması size ne zevk verecek? Her şeyi bir kere
tatmak kafidir. Sonra yeni bir şey bulmalıdır.
Faust: Beni şu güzel günde üzmekten başka bir işin
olsaydı ne iyi olurdu
Mefisto:
Peki peki, seni rahat
bırakırım, bana ciddi olarak bir serzenişte bulunamazsın. Senin
gibi çılgın, vefasız ve haşin yoldaşı olanın kaybedecek bir şeyi
olamaz. Bütün günümü sana veriyorum, bayımızın ne gibi şeylerden
hoşlandığını, nelerden vazgeçmek lazım geldiğini suratınızdan
okumak o kadar kolay değil.
Faust: İşte bu ala. Beni tedirgin ettiğin yetmiyormuş gibi,
üstelik bir de teşekkür bekliyorsun.
Mefisto: Zavallı, fani, hayatını bensiz nasıl idare
edecektin? Seni vehim ve hayallerin işkencesinden, uzun müddet
tedavi ederek, ben kurtardım. Ben olmasa idim, sen çoktan bu
hayattan silinirdin. Mağaralarda, kaya kovuklarında bir baykuş
gibi ne arıyorsun? Rutubet kokulu yosunlarla, ıslak taşlar
arasında bir kurbağa gibi gıdanı mı arıyorsun? Ne ala eğlence!
Senin hala doktorluk üstünde.
Faust: Issız yerlerde gezinmenin bana nasıl yeni bir yaşama gücü
verdiğini anlıyor musun? Bunu anlamış olsaydın, bu saadeti bana
layık görmeyecek kadar şeytan olmazdın.
Mefisto:
Ne ilahi bir zevk! gece
karanlığında çiğ altında yatmak, yeri ve göğü coşkunca kucaklamak,
kendini bir tanrı sanacak derecede gurura kapılmak, bilgi
özlemiyle dünyanın derinliğini nüfuza çalışmak, tanrının altı
günde yarattığı şeyleri kendi göğsünde hissetmek, kuvvetine
güvenerek bilmem nelerden zevk almak, sonra aşk heyecanı içinde
her şeyin üstünden aşarak, fanilikten tamamen sıyrılmak ve sonra
bu yüksek ilhamı... (bir işaret yapar) nasıl bitireyim,
söylemekten çekiniyorum.
Fanst: Tuh sana.
Mefisto: Bu hoşunuza gitmiyor demek, terbiyeli ruh,
demekte haklısın. insan nezih kulakların önünde afif kulakların
vazgeçemedikleri şeyi söylememeli. Kısacası, ara sıra kendinizi
aldatma zevkini size bağışlıyorum. Ama siz buna uzun müddet
dayanamazsınız. Sen yine bitkin bir hale gelmişsin. Bu daha fazla
devam ederse, yine çılgınlık veya korku ve endişe içine
yuvarlanacaksın. Bu kadarı yeter; Sevgilin odasına kapanmış
oturuyor. Ve her şey ona sıkıntı ve üzüntü veriyor.
Hiç aklından çıkmıyorsun. Seni bütün kalbi ile seviyor. Aşk
ihtirasın, eriyen karlardan peyda olan bir dere gibi taştı, bunu
onun kalbine akıttın. Şimdi derenin suları sığlaştı. Ormanlarda
taht kuracağına onu büyük efendiye bırakıp zavallı taze kıza
aşkının ödülünü versen daha iyi olur sanırım! Zavallı kız
vaktini geçiremiyor. Pencerenin kenarında duruyor. Surların
üstünden, bulutların geçişini seyrediyor. ''Ben bir küçük kuş
olsaydım'' türküsünü gece yarışma kadar dilinden düşürmüyor.
Nadiren neşeli, çok defa kederli, bazen içini dökünceye kadar
ağlama sayesinde biraz sakinleşebiliyor, daima da seni seviyor.
Faust:
Yılan, yılan.
Mefisto: (Kendi kendine.)
Seni bir yakalasam hele.
Faust: Rezil, çekil karşımdan! Ve o güzel kadının adını ağzına
alma. Onun vücudunda uyandırdığın ihtirasın, yarı çılgın
duygularımın karşısına çıkarma.
Mefisto: Ne olacak öyle ise? O senin kaçtığını sanıyor ve
hemen hemen de öyle.
Faust: Ben uzaklarda bile olsam, ona yakınım. Onu hiç unutamıyorum
ve hiç bir zaman gözümün önünden ayıramıyorum, hatta onun
dudakları temas etti diye İsa'nın vücudunu bile kıskanıyorum.
Mefisto: Pek doğru dostum. Ben de sizi çok defa güller altında
otlayan o ikizlerden dolayı kıskanmıştım.
Faust: Meyancı, defol oradan.
l
Mefisto: Ala, siz beni tahkir ediyorsunuz, ama ben buna
gülerim. Erkekle kadını yaratan tanrı bile, bizzat fırsatı
hazırlamakla mesleklerin bu en temizini tanımıştı. Haydi gidelim
artık. Çünkü durum çok kötü. Siz sevgilinizin odasına
gitmelisiniz, ölüme değil!
Faust:
Onun kollan arasında ilahi
saf anın ne değeri olur? Bırak ta kendimi onun göğsünde ısıtayım.
Zaten hep özlemini Çekmiyor muyum? Ben bir çağlayan gibi kayadan
kayaya gürleyen, tutkudan kuduran, uçuruma yönelen, gayesiz ve
huzursuz bir yabani değil miyim ? Öte yanda da o kızcağız, o
suçsuz,
belirsiz duyguları ile, o Alp yaylasındaki kulübeciğinde bütün ev
işlerini görerek, kendi küçük aleminde yaşıyor. Ben ise Allah'ın
belası, sanki o kayaları tuz buz ettiğim yetmiyormuş gibi, onun
huzurunu da tarumar etmek zorunda kaldım. Ey Cehennem, sana böyle
bir kurban lazım mıydı? Haydi şeytan, bana yardım et ki bu
ıstırap devresi kısalsın. Ne olacaksa hemen olsun! İsterse onun
kaderi benim üstüme yıkılsın ve benimle birlikte yok olsun.
Mefisto: Gene nasıl kaynıyor ve alevleniyor, budala, onun
yanma git ve onu teselli et. Senin gibi kuş beyinliler, bir çıkar
yol görmeyince hemen ölümü gözlerinin önüne getirirler. Yaşasın
cesur davrananlar! Sen oldukça da şeytanlaştın hani! Ve dünyada
aciz haline düşmüş bir şeytan kadar tuhaf şey olamaz!
Gretçik'in Odası
Gretçik çıkrık başında,
yalnız.
Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!
Onun olmadığı yer,
Gözümde mezar olur,
Dünya bana dar olur!
Ah!
Başım pek perişan,
Duygu, yürek perişan!
Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!
Pencereden bakmam onun
Evden çıkmam onun için!
Uzun boyu,
yürüyüşü,
Gözlerinin ışık süsü,
Sözlerinin gür büyüsü,
Gülüşü,
hele öpüşü!
Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!
Kalbim onu arıyor,
Gözlerim onu soruyor,
Kollarım onu bulsa da,
Kucaklasam, kucaklaşanı,
Öpsem yüzünü, gözünü,
Hayatıma mal olsa
da.
Marta'nın bahçesi Margaret, Faust
Margaret: Vadet bana Heinrich.
Faust: Elimden gelen her şeyi.
Margaret: Şimdi söyle bakalım, din hakkında ne düşünüyorsun? Sen
iyi kalpli bir adamsın. Ama, sanıyorum ki dini umursamıyorsun.
Faust: Bırak bunu yavrum. Görüyorsun ki seni seviyorum. Ben
sevdiklerim için canımı feda ederim. Kimseyi duygusundan ve
kilisesinden etmek istemem.
Margaret: İşte bu doğru değil, ona inanmak ta lazım.
Faust: Mutlaka lazım mı?
Margaret: Ah... Senin üzerinde etkili olabilseydim, sen
mukaddesata da saygılı değilsin.
Faust: Saygılıyım.
Margaret: Ama isteksiz olarak: Duaya ve günah çıkartmaya da
gitmemişsindir. Allah'a inanıyor musun?
Faust: Sevgilim, Allah'a inanıyorum demeye kim cesaret edebilir?
Bunu papazlara ve bilginlere bile sorsan alacağın cevap, soranla
eğlenmek olur.
Margaret: Demek inanmıyorsun.
Faust: Beni yanlış anlama güzelim. Kim inanıyorum diye ikrarda
bulunabilir. Ve kim ona bir isim vermek cesaretini gösterebilir?
Ve kim hissettiği halde inanmıyorum demeye ataklık edebilir? Her
şeyi tutan, koruyan, devam ettiren o, seni beni, ve bizzat
kendisini de tutmuyor mu? Üstümüzde gök kubbeleşmiyor mu?
Altımızda yer sağlam durmuyor mu? Ebedi yıldızlar bize dostça
bakarak yükselmiyorlar mı? Ben gözümle senin gözüne bakmıyor
muyum? Ve her şey senin kafana ve kalbine nüfuz etmiyor mu? Ve her
şey ebedi bir sır halinde göze görünerek veya görünmeyerek,
yakında dolaşıp durmuyor mu? Kalbini bunlarla ne kadar kabilse
doldurup, bu duygularla mutlu oluyorsan, adına ister talih de,
gönül de, aşk de, istersen tanrı de, ne dersen de. Ben ona ad
bulamıyorum. Duyuş, her şeydir. İsim ise boş bir gürültü, gök nurunu sislendiren bir dumandır.
Margaret: Bunların hepsi iyi ve güzel, papaz da aşağı yukarı
bunları söylüyor, yalnız başka kelimelerle.
Faust: Bunu her yerde ve her gün göklerin ışığı altında bulunan
bütün kalpler kendi dilleri ile söylerler. Niçin ben de kendi
dilimle söylemeyeyim?
Margaret: Bunları işitince aklım yatar gibi oluyor. Ama, yine bir
belirsizlik var. Çünkü sende Hıristiyanlıktan eser, yok.
Faust: Sevgili çocuk!
Margaret: Yanındaki arkadaşını görünce içimde bir üzüntü
duyuyorum.
Faust: Neden?
Margaret: Yanındaki adamdan ruhumun derinliklerine kadar
tiksiniyorum. Bu adamın iğrenç suratı kadar hiç bir şey, kalbime
ok gibi saplanmamıştır.
Faust: Sevgili bebeğim, ondan korkma.
Margaret: O oldu mu, beynim dönüyor, oysa ben herkese karşı iyi
hisler beslerim. Ama sana bakmayı özlediğim zaman, o adamı görünce
içimden bir titreme geliyor, sinsinin biri. Eğer ona karşı
haksızlık ediyorsam Allah beni bağışlasın.
Faust: Böyle garip adamların bulunması da gerek.
Margaret: Ben onun gibilerle bulunmak istemezdim. Kapıdan girince
içeriye şöyle bir yarı alaycı, yarı öfkeli bir tavırla bakıyor.
Hiç bir şeye karşı ilişkisi yok. Hiç kimseyi sevmeyeceği de belli.
Ben senin kolunda iken içimde ferahlık ve teslimiyetten gelen bir
mutluluk duyduğum halde, onun varlığı içimi bulandırıyor.
Faust: Sezişi kuvvetli melek, sen.
Margaret: Bu his beni o kadar üzüyor ki bize doğru yaklaştığı
vakit adeta sana olan aşkım bile sarsılıyor. Sonra o burada iken
dua da edemez oluyorum. Bu da içimi kemiriyor. Senin de aynı
şeyleri duyman gerek, Heinrich.
Faust: Sen bir kere antipatik bulmuşsun onu.
Margaret: Artık gitmek zorundayım.
Faust: Ah... Bir saatçik olsun, senin yanında kalp
kalbe,
can cana oturmak nasip olmayacak mı?
Margaret: Ah... Eğer odada yalnız yatmış olsaydım, sana bu akşam
kapının sürgüsünü açık bırakmayı isterdim. Ama annemin uykusu
derin değildir, bizi görecek olursa, hemen o anda ölürüm.
Faust: Meleğim, bunun kolayı var. İşte sana bir şişecik! Onun
içeceği şeye bunun üç damlasını damlat, o sevgili kadıncağız
derin bir uykuya dalar.
Margaret: Senin hatırın için ben ne yapmam ki? Allah vere de
anneme bir zararı olmasa!
Faust: Sevgilim, öyle olsa idi sana verir miydim?
Margaret: İnsanların en iyisi. Ben senin yüzüne bakınca bilmem
nasıl bir şey, beni senin arzularına ram ediyor. Senini uğrunda
şimdiye dek, o kadar çok şey yaptım ki, hemen yapacağım bir
şey kalmadı gibi. (Gider.)
[Mefisto gelir.
]
Mefisto: O şebek gitti mi?
Faust: Yine mi casusluk ettin?
Mefisto: Hepsini ayrıntılarıyla dinledim. Doktor beyimize epeyce
vaiz verildi! Umarım ki bundan faydalanırsınız! Kızlar insanın
sofu ve dindar olup olmadığına pek meraklılar. Onlar düşünürler ki
erkek, Tanrıya itaat ederse, karısına da itaat eder.
Faust: Haleluya. Şu aziz ve sevgili ruhun kendisine başlı başına
mutluluk veren imanı ile çok sevdiği adamı kaybolmuş görme
ihtimalinin azabını çektiğini anlamıyor musun?
Mefisto: Şehvet fıçısı, ihtiraslı koca, bir kızcağız seni
burnundan sürüklüyor.
Faust: Uğursuz herif, defol.
Mefisto: Bu kızcağız fizyonomiden iyi anlıyor. Yanında bulunduğum
zaman ona bir şeyler oluyormuş! Şu maske de benim gizli kimliğimi
açığa vuruyormuş. Şüphesiz o benim bir dahi, hatta belki bir
şeytan olduğumu bile seziyor.
Demek bu gece?
Faust:
Bundan sana ne?
Mefisto: Ben de bundan zevk alırım.
Çeşme başında, Gretçik ve Lizcik testilerile
Lizcik:
Berbel'den bir haber var mı?
Gretçik: Bir şey duymadım, sokağa az çıkıyorum.
Lizcik: Bugün bana Sibil anlattı. O da nihayet tongaya basmış.
Kibarlık taslamanın sonu bu.
Gretçik: Nasıl?
Lizcik: İşin kokusu çıktı. Şimdi karnında bir can daha
besliyormuş.
Gretçik: Vay!.
Lizcik: Nihayet hak ettiği cezayı buldu. Ne zamandan beri herifin
peşini bırakmıyordu. Köy meydanında, dans salonlarında gezip
tozmalar, her yerde görünmeler, şarap ve çörek ikramları, güzelim
diye övünmeler. Hatta onun armağanını kabul etmekten utanmayacak
kadar hayasızlaşmış. Sözün kısası bir aşıkdaşlık, bir yaranma,
şakalaşma filan derken, işte böyle çiçeği dökülüvermiş.
Gretçik: Zavallı çocuk.
Lizcik: Ona da acıyor musun? Bizler iplik büker, dokuma
dokurken, ve annelerimiz gece bir yere adımımızı attırmazken o,
sevgilisinin kucağında bulunuyordu. Kapı eşiklerinde, karanlık
yollarda, vaktin nasıl geçtiğini fark etmiyordu. Artık bırak da
boynunu büksün ve günahkar gömleğini üstüne geçirerek gidip
kilisede günah çıkartsın.
Lizcik: Onu alırsa delilik etmiş olur. Şirin bir delikanlı
başka yerlerde de eğlenebilir. Esasen gitti bile.
Gretçik: İşte bu güzel bir hareket değil.
Lizcik: Onunla evlenenin hali fena olacakmış, delikanlılar
gelin tacım yırtacaklarmış. Biz de kapısının önüne saman çöpleri
serperiz.
Gretçik: (Evine giderken.)
Bir zavallı kız bir kusur işleyince, ben vakti ile
onu nasıl cesaretle ayıplardım. Başkalarının suçlarını tenkit
yollu, neler söylerdim. Böyle bir kızın yüzü bana kapkara
görünürdü. Ve ne kadar karartsam gene istediğim kadar kara
olmazdı. Bu durum karşısında tanrıya övgü sunar ve ovunurdum.
Halbuki şimdi ben kendim bir günahkarını, ama beni bu günaha sürükleyen
şeylerin hepsi ne kadar hoş, ne kadar tatlıydı!
Kale civarı
Duvarın oyuğunda Meryem
ananın acı durumuna tasvir eden bir tablo, önünde çiçek vazoları.
Gretçik:
(Vazolara taze çiçekler
yerleştirir.)
Ey acıyla dolu varlık. Yüzünü felaketime çevir. Hançerlenmiş
kalbin ve bin bir acıyla oğlunun ölüsüne bakıyorsun, tanrıya
bakıyorsun! Onun ve kendinin yıkımına hıçkırıklarla ağlıyorsun.
İçimi acının nasıl oyduğunu kim hissedebilir? Kalbimi burkan,
titreten şeyi ve onun özlediğini sen ve ancak sen bilirsin!
Nereye gidersem gideyim, yüreğim yanıyor, yanıyor, yanıyor. Pek
yalnız da kalmıyorum. Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum. Kalbim
parçalanıyor.
Sabah erken, senin için bu çiçekleri koparırken, penceremin
önündeki cam kırıklarını gözlerimle ıslattım. Güneş erken, odamı
aydınlattığı zaman, beni yatağımda felaketlerimle baş başa buldu.
İmdat et bana! Rezaletten ve ölümden kurtar beni!
Ah, acıyla dolu varlık, inayet et, yüzünü yıkımıma yönelt!
Gece Gretçik'in kapısı
önündeki sokak
Valentin:
(Margaret'in kardeşi, asker.)
Bir içki aleminde niceleri övünür, delikanlılar genç kızların
güzelliğini gür sesle över ve bunu dolu kadehlerle açığa
vururlarken, ben dirseğimi masaya dayayıp güvenden gelen bir
durgunlukla bir kenarda oturur, bu şamataları dinler, bıyığımı
burarak güler ve elime dolu kadehimi alarak derdim ki: ''Herkes
kendine göre ama, bütün bu ülkede benim sevgili Gretçiğime
benzeyeni, onun eline su dökebilecek olanı var mı?''
Uygun bulma sesleri arasında kadehler şıngırdardı. Bazıları da:
''Haklıdır, Gretçik bütün bir kuşağın süsüdür'' diye
haykırırlardı. O zaman başka kızları övenlerin dilleri tutulurdu.
Ya şimdi? Saçlarımı yolmak ve duvarlara tırmanmak geliyor
içimden. Bütün alçaklar iğneli sözlerle burun kıvırarak bana
sövmek istiyor. Hileci bir borçlu gibi, büzülüp oturmaya
hükümlüyüm. Herhangi bir dolayısıyla anlatma karşısında terler
döküyorum. Onlara ''yalancı'' diye bağıramadığım için her şeyi
tepelemek geliyor içimden.
Şu gelenler kim acaba? Böyle sessizce sokulanlar kim?
Aldanmıyorsam o ikisi. Eğer öyle ise, kafalarını patlatacağım,
buradan diri çıkamayacaklar.
Faust, Mefisto
Faust: Karşıdaki kilisenin tapınma yerinin penceresinde her zaman
yanan lambanın ışığı nasıl titrek bir alev halinde yükseliyor!
Gittikçe kuvvetini kaybeden bu ışığın çevreleri nasıl kararıyor!
Ve karanlık etrafa yayılıyor. Geceleri benim kalbimin içerisi de
işte böyle karanlık oluyor.
Mefisto: Ben de kendimi yangın merdivenlerine
sokulan ve duvarlara sürtünerek dolaşan bir kedi kadar hararetli
buluyorum. Bu hususta çok namuslu olmama rağmen, içimde biraz
hırsızlık, biraz hoyratlık arzusu var. O muhteşem Valpurgiz
gecesini özlüyorum. O gecenin zevki şimdiden uzuvlarımı kaplıyor.
Zaten öbür gün ona kavuşuyoruz. işte o gece insan niçin
sabahladığını anlar.
j'
Faust: Şu arka tarafta pırıldadığını gördüğüm define acaba
şu sırada yer yüzüne mi yükseliyor?
Mefisto: Küçük kasayı oradan çıkarma zevkini yakında tadacaksın.
Geçenlerde içersine bir göz attım, aslan resimli parlak altınlar
vardı.
Faust: Sevgilimi süsleyecek bir mücevher, bir yüzük filan yok mu?
Mefisto: inci gerdanlığa benzer bir şey gördüm galiba.
Faust: İşte bu ala. Sevgilimin yanına hediyesiz gidersem
üzülüyorum.
Mefisto: Bazen da bedava tarafından işin tadını çıkardığınız için
hiç keyfiniz bozulmamalı. Şimdi gök yüzünün yıldızlarla pırıl
pırıl parıldadığı şu anda size bir şaheser dinleteceğim.
Onu daha iyi kandırmak için size ahlaki bir şarkı söylüyorum:
Katerin, sevgilinin kapısında,
Ne ararsın böyle seher vaktinde,
Vazgeç iffetin elden gider!
Erkek bir defa murada erer,
Sonra da
''adiyö'' der gider.
Değer veriyorsan namusuna;
Sakla visali
nikahlına.
Valantin: (İlerleyerek.)
Kimi kandırmaya uğraşıyorsun burada, defol alçak fare kapanı! Şu
elindeki sazın, sonra da garkı söyleyenin canı cehenneme!
Mefisto: Gitar ikiye bölündü. Artık tamir edilemez.
Valantin:
Şimdi de kafan yarılacak.
Mefisto: (Faust'a.)
Bay doktor haydi bakalım, çekinme, gayret, iyice yanıma sokulun ki
sizi idare edeyim. Kılıcınızı çekin ve saldırın. Ben onun
vuruşlarını çelerim.
Valantin:
Şunu çel bakalım.
Mefisto: Neden çelmeyeyim,
Valantin:
Bunu da.
Mefisto: Elbette.
Valantin:
Sanki şeytan kılıç atıyor, ne oluyor böyle, elim tutuluyor.
Mefisto: (Faust'a.)
Sapla kılıcını.
Valantin:
(Yere düşer.)
Ah
Mefisto: Kabadayı yatıştı işte. Ama hemen gidelim, derhal ortadan
kaybolmalıyız. Çünkü bir katil çığlığı başlıyor. Ben polisle iyi
anlaşırım ama, ceza mahkemesi ile aram iyi değil.
Marta: (Pencereden.) İmdat, imdat!
Gretçik: Bir ışık getirin.
Marta: Burada sövüp sayıyorlar, dövüşüyorlar, bağrışıp
vuruşuyorlar.
Halk: İşte ölen bile var, yerde yatıyor.
Marta: (Dışarı çıkar.)
Katiller kaçmışlar mı?
Gretçik: Yerde yatan kim?
Halk: Annenin
oğlu.
Gretçik: Allah'ım, ne yıkım!
Valentin: Ben ölüyorum. Bu iş söylendiğinden bile
daha tez olup bitiyor. Kadınlar ne duruyorsunuz orada, ne ağlayıp
sızlıyorsunuz? Buraya gelin de beni dinleyin. (Hepsi yaklaşırlar)
Gretçik'ım, sen daha gençsin ve toysun, fena fena şeyler
yapıyorsun. Sana bunu mahrem olarak söylüyorum. Nasıl olsa artık
bir fahişe oldun, bari bu işi doğru dürüst yap.
Gretçik: Ağabey, ah Rabbim bu ne demek!
Valentin: Tanrımızı bu işe karıştırma. Ne yazık ki artık olan
olmuştur. Ve bundan sonra da ne olacaksa o olacaktır. Sen gizlice
bir erkekle işe başladın. Az sonra sıra başkalarına gelecek ve bir
düzüne adamın elinden geçtikten sonra bütün şehirlinin malı
olacaksın! Rezaletin ürünü de gizlice dünyaya getirilecek, başının
ve kulaklarının üstüne gecenin örtüsü örtülecek, belki onu
öldürmek bile isteyeceksin. Ama o büyüyecek ve gün ışığına
çıkacak. Hem de hiç güzelleşmemiş bir halde. Gün ışığını gördükçe
suratı daha çirkinleşecek. Ben daha şimdiden namuslu şehir
halkının
bir leşten kaçar gibi, senden, senin gibi bir kahpeden, yüz
çevirecekleri zamanların geleceğini görüyorum. Alçak, onlar senin
yüzüne baktıkları zaman kalbin burkulacak, artık altın
gerdanlıklar taşıyamayacaksın. Kilisede mihraba yanaşamayacaksın.
Güzel dantelli elbiseler içinde dansa çıkamayacaksın. Karanlık bir
yoksulluk köşesinde, dilenciler ve sakatlar arasında
gizleneceksin. Ve tanrı sonra seni bağışlasa bile, yer yüzünde
yine lanetle anılacaksın.
Marta: Allanın inayetine sığının ve af dileyin. Üstünüze bir de
kara sürme suçunu mu almak istiyorsunuz?
Valentin: Alçak meyancı! Senin şu sıska vücudunu bir tekme ile
ortadan kaldırabilseydim, bütün günahlarımın bağışlanacağını
umabilirdim.
Gretçik: Kardeşim, ne cehennem azabı bu!
Valentin: Sana söylüyorum, şu gözyaşlarını bırak, namusunu feda
ettiğin için, kalbime en ağır darbeyi indirmiş oldun. Ben ölüm
uykusuna dalarken, askerce ve dürüst bir insan olarak Tanrıya
kavuşuyorum. (Ölür.)
Kilise
Ayin, org sesi,
ilahiler Gretçik kalabalığın
arasında, içinde vicdan azabı.
Vicdan azabı: Gretçik, sen henüz tamamı ile suçsuz iken,
şu mihraba yaklaşıp, kalbinde kah çocuk oyunları, kah tanrı
bulunduğu halde o eski püskü kitapçığından dualar mırıldandığın
zamanki haline ne kadar başka idi!
Gretçik, senin akim nerde? Kalbindeki bu kötülük nedir? Senin
yüzünden uzun, pek uzun azaplı bir uykuya dalıp öte dünyaya göçen
annenin ruhu için mi dua ediyorsun?
Eşiğinde kimin kanı var?
Kalbinin altında şimdiden kımıldanmaya başlayan şey, önsezi
uyandıran varlığı ile hem seni, hem kendisini endişelere
düşürmüyor mu?
Gretçik: Ah, ah Zihnimden bir türlü çıkmayan, beni kemiren bu
düşüncelerden bir kurtulabilsem!
Koro: Kıyamet günü, tanrının gazabı, dünyayı eritip kül edecek.
(Org sesleri.)
Vicdan azabı: Allah'ın gazabı seni pençesine alıyor. Kıyamet
boruları çalınıyor. Mezarlar sarsılıyor. Ve senin kalbin, küllerin
durgunluğu arasından, alevlerde yanmak üzere canlanıyor,
titriyor.
Gretçik: Ah, buradan uzaklaşabilsem! Org sesi sanki nefesimi
tıkıyor. İlahiler kalbimin en derin yerini yaralıyor.
Koro:
Tanrı, mahkemesini kuracak
Bütün sırlar açığa çıkacak
Hiç bir şey saklanamayacak.
Gretçjk: İçim öyle daralıyor ki! Şu sütunlar beni sıkıyor, kubbe
beni eziyor, hava almak istiyorum, hava...
Vicdan azabı: Sen gizlen ama günahla ayıp gizli kalamaz.
Hava mı istiyorsun, ışık mı? Sakın ha.
Koro:
Doğrular bile güç kurtulabilirken,
O zaman zavallı ben ne
söylerim?
Avukatlardan hangisini peylerim?
Vicdan azabı: Temiz insanlar senden yüz çeviriyorlar. Temiz
ruhlar sana ellerini uzatmaktan tiksiniyorlar. Eyvah!
Koro:
O
zaman zavallı ben ne söylerim?
Gretçik:
Komşum, şişenizi verin.
(Düşüp bayılır.)
Valpurgis gecesi
Hartz dağlan, Schirke ve Elend mevkileri Faust, Mefisto
Mefisto: Canın bir süpürge sapı istemiyor mu? Ben
kendi başıma tekelerin en kuvvetlisini elde etmek isterdim. Bu
yolda henüz hedefimizden çok uzaktayız.
Faust: Bacaklarımda takat bulunduğu sürece şu budaklı sopa bana
yetişir. Hem yolu kısaltmak neye yarar ki? Vadilerin dehlizvari
yollarında yürümek, sonra hep böyle suların fışkırdığı şu kayalara
tırmanmak, işte o yolların bize tattıracağı zevk bundadır.
İlkbahar şimdiden kayın ağaçlarını kaynaştırıyor. Çamlar bile onu
hissetmeye başladılar. Bizim organlarımızı etkilemesin olur mu?
Mefisto: Doğrusu ben henüz bir şey hissetmiyorum. Benim vücudumda
henüz kış hüküm sürüyor. Yolumun üzerinde kar ve buz olmasını
isterdim. Kırmızı ayın yuvarlaklaşmamla, hali içinde, fersiz
kızıllığı ne kadar hüzünlü yükseliyor!
Ortalığa da o kadar az ışık veriyor ki, insan her adımda bir
ağaca, bir taşa çarpıyor. İzin ver de bir yalancı ışık çağırayım.
İşte karşımızda keyifli keyifli yanan bir tanesini görüyorum. Hey
dostum, seni yanımıza davet edebilir miyim? Ne diye boş yere
ışıldayasın. Lütfen bizim yolumuzu yukarıya doğru aydınlatıver.
Yalancı ışık: Size hürmeten hafif meşrepliğimi frenliyebileceğimi
umuyorum. Bizim yolumuz genellikle zikzak gider.
Mefisto: Ay, ay, insanları taklit etmeye çalışıyor! Şeytan aşkına
doğru yürü. Yoksa o titrek alevini üfler, söndürüveririm.
Yalancı ışık: 'Şimdi anlıyorum ki siz ev sahibisiniz. Ben de
genellikle yanınıza gelip sözünüzü dinlemek isterdim. Yalnız
düşünün ki dağ bugün sihir çılgınlığı içindedir. Ve size, bir
yalancı ışık yol gösterecekse o kadar ciddiye almamalısınız.
[Faust, Mefisto ve yalancı
ışık sıra ile şarki söylerler.]
Dalmışız rüya ve büyü alemine,
Götür bizi o ıssız engine,
Onur payı çıkar bundan kendine.
Sıra sıra ağaçlar,
Belleri bükük yamaçlar,
Kaçarlar önümüzden.
Burunları sivri kayalar,
Nasıl da böyle horlarlar!
Çaylar, dereler,
Taşlardan, çimenlerden geçerler.
İşittiğim bilinmeyen bir çağıltı mı?
Yoksa bir şarkı mı?
Aşk elinden sızlanışı mı?
Yoksa o tanrısal günleri anış mı?
Umudumuzun, sevgimizin sesi mi?
Bir eski zaman masalı gibi
Yine çınlıyor yankılar,
işte ötüyorlar baykuşlar, kargalar,
Acep hepsi uyanık mı kalmışlar?
Şu ağaçlar altında düşe dalmışlar,
Şunlara bakın hele,
Sanki ince bacaklı, iri karınlı bir kertenkele
Ve yılan gibi şu kökler,
Kayaya ve kuma dolanmışlar,
Yabancı bağlar uzatıp bizi,
Bağlamışlar böyle,
Canlı lifler, polipler gibi uzatıp kolunu
Kesiyor seyyahın yolunu,
Sürü sürü, renk renk sıçanlar,
Yosunlarda, bayırlarda yatarlar.
Tutuşmuş binlerle yakamozlar,
Yolumuzu aydınlatırlar,
Söyle bana, duruyor muyuz?
Yoksa yürüyor muyuz?
Sanki her şey dönüyor,
Kayalar, ağaçlar, yüzler kesişiyor,
Ve yalancı ışıklar parlıyor.
Mefisto: Uyanık ol, eteğimden tut. Şurada bir tepe var ki oradan
insan, dağın ihtişamla nasıl parıldadığını görür.
Faust: Vadilerin içinden nasıl tan kızıllığı gibi bulanık bir ışık
parıldıyor ve uçurumun en derin yerine kadar giriyor! Şuradan bir
duman yükseliyor, öteden bulutlar geçiyor, beri taraftan sis ve
tüller arasında bir kızıllık ortalığı aydınlatıyor. Ve ince
yapılı bir iplik gibi süzülüyor. Sonra da bir pınar gibi
fışkırıyor. İşte şurada vadinin içinde yüzlerce kola ayrılarak kıvrıla kıvrıla mesafe alıyor. Ve şu dar köşede kollar birdenbire
birleşiveriyor. Ve o zaman sanki etrafa altın tozu saçılıyormuş
gibi kıvılcımlar püskürüyor. Bak işte kaya duvarı boylu boyunca
tutuşuyor.
Mefisto: Bu bayram onuruna bay Mammon, sarayı
muhteşem bir şekilde aydınlatmış. Senin bunu görmen bir
mutluluktur. Ben sabırsız konukların gelişini görüyorum bile.
Faust: Kasırga havada nasıl öfke saçıyor, enseme nasıl korkunç
darbeler indiriyor.
Mefisto: Kayaların ihtiyar böğrünü tutmalısın,
yoksa fırtına seni uçurumun çukuruna yuvarlar. Sis, geceyi
koyulaştırıyor. Dinle, bak ormanlardaki şamataya! Gece kuşları
ürkmüş kaçıyorlar. Dinle, ezelden beri yeşil olan sarayların sütunları çatırdıyor. Dalların çatırdayarak kırılışını, iri
gövdelerin inleyişini, köklerin gıcırtısını dinle. Hepsi korkunç
bir şekilde cenkleşiyor. Ve yıkıntı dolu uçurumlarda rüzgarlar
uluyor, tepede uzaktan yakından gelen sesleri duyuyor musun?
Evet, bütün dağı sihirli bir türkünün çılgın sesleri sarıyor.
Büyücü kadınlar korosu:
Brocken'e çıkıyor büyücüler,
Ekin sarı, yeşil tohumlar,
Kalabalık
orada toplanıyor,
Yaban horozu başta oturuyor,
Taş ağaç arasından geçiyor,
Büyücü ...yor, teke pis kokuyor!
Bir ses: İhtiyar Baubu
bir dişi domuza binmiş yalnız başına geliyor.
Koro:
Saygı gösterelim yaraşık olana,
Bayan Baubu geçsin kafilenin
başına,
Bir besili domuz ve üstünde annemiz,
Arkasından yürürüz
hepimiz.
Bir ses:
Hangi yoldan buraya geldin?
Bir ses daha: Ilsenstein üzerinden. Orada baykuşun yuvasına baktım, gözlerini
fal taşı gibi öyle bir açtı ki!
Bir ses: Haydi canın cehenneme, hayvanı ne koşturuyorsun bu
kadar?
Bir ses: Beni dikenler arasında sürükleyerek her
tarafımı sıyırttı, şu yaralarıma bak.
Büyücü
kadınlar korosu:
Yol uzun yol geniş,
Bu ne çılgın bir iş,
Çatal
batar, süpürge çatırdar,
Çocuklar tıkanır, analar patlar.
Büyücüler korosunun yarısı:
Yolda lafa dalmayın,
Kadınlardan geri kalmayın.
Şeytanın huzuruna çıkarken,
Hedefe kadın varır en erken.
Öteki yarısı:
Bakmayın onun sözüne,
Kadın bin adım atsa,
Ve durmadan koşsa,
Erkek bir adımda geçer öne.
Bir
ses: Siz de beraber gelin.
Kayalar gölündekiler, siz de gelin.
Bir
çok sesler: (Aşağıdan.)
Sizinle beraber yukarı çıkmak bir zevktir, biz her şeyi
temizleriz, kendimiz de pırıl pırılız, ama ebedi olarak da
kısırız.
Her iki koro:
Rüzgar susuyor, rüzgar susuyor,
Bulanık ay gizleniyor,
Büyücü güruhu geçiyor,
Ve kıvılcımlar saçıyor.
Bir ses: (Aşağıdan.) Dur, dur,
Bir ses: (Yukardan.) Kaya yarığından seslenen kim böyle?
Bir ses: (Aşağıdan.)
Beni de beraber alın. Üç yüz yıldır tırmanıyorum, hala tepeye ulaşamadım. Benim gibilerin arasında bulunmak için can atıyorum.
Her iki koro:
Büyücüleri omuzlamış tekeler,
Çatallı sopalar ve süpürgeler,
Bugün kımıldamayan buradan,
Mutlak olur tatlı canından.
Büyücü yamağı kadın: (Aşağıda.)
Ben o kadar uzun zamandan beri yerimde sayıyorum. Ötekiler nasıl
bu kadar yol alabildiler? Evimde hiç rahatım yok, burada da rahata kavuşamıyorum.
Büyücü kadınlar korosu:
Büyücülere kuvvet verir merhem,
Bugün uçmayan kalır sersem,
Her tekne bir gemi olur,
Bir bez parçası
yelken olur.
Her iki koro:
Tepeye varınca biz,
Yerlere oturuveririz,
Bu güruhumuzla biz,
Alanı dolduruveririz.
Mefisto: Ortalıkta bir itişip kakışma, bağırıp çağırma var. Cıvıl
cıvıl kaynaşıyorlar, parıldıyorlar, ateş saçıyorlar, pis pis
kokuyorlar. Gerçek bir cin peri mahşeri!
Aman bana iyi tutun, yoksa bizi ayırıverirler, hani neredesin?
Fanst: (Uzaktan.) Buradayım.
Mefisto: Ne? Oraya kadar sürüklendin ha? O halde ev sahipliği
hakkımı kullanmam gerek. Çekilin, ifrit cenapları geliyor. Tatlı
yaratıklar çekilin. Doktor, bana tutun. Bir adımda bu
kalabalıktan sıyrılalım.
Burası benim gibiler için bile fazla çılgın, şu karşılarda çok
ayrıcalı bir parlaklıkla bir şey ışıldıyor. O çalılığa doğru beni
bir şey çekiyor, gel, oraya sıvışalım.
Faust: Çelişkiler kumkuması, haydi bakalım bana yol göster..
Özlediğimiz köşeye çekilmek için Valpurgis gecesi Brokkene
gelmekle çok akıllılık etmişiz!
Mefisto: Şuraya bak hele, ne renkli alevler. Neşeli bir grup
toplanmış, yalnız kalmak söz konusu değil.
Faust: Ama ben yukarda olmayı tercih ederdim. Şimdiden bir alev ve
duman kasırgası görüyorum. Halk oraya, kötülüğün kaynağına doğru
akıyor. Bir çok bilmecelerin çözümü orada olsa gerek!
Mefisto: Ama bir çok bilmeceler de orada düğümlenir. Sen büyük
yığını bırak. Onlar gürültü ededursun, biz şöyle bir sessiz yere
yerleşelim. Büyük alemin içinde küçük alemler yapma adeti
çoktandır sürüp gider. Şurada çırılçıplak dolaşan genç ve tedbirli
davranıp örtünen ihtiyar büyücüler görüyorum. Benim hatırım için
onlara dostça davranın. Bu küçük zahmete karşılık eğlence büyük
olacak! Saz sesleri gibi bir şey işitiyorum. iğrenç bir zırıltı.
Buna alışmak gerek. Gel, gel başka türlü olamayacak, ben önden
içeri gireyim, ve sonra seni sokayım, böylece seni yeniden
bendetmiş olurum. Ne dersin dostum, burası hiç de küçük bir yer
değil. Bak bir kere, sonunu göremezsin. Sıra sıra yüzlerce ateş
yanıyor, dans ediliyor. Yemek pişiriliyor, içki içiliyor ve
sevişiliyor. Bundan daha iyi neresi var, söyle?
Faust: Bizi içeri sokmak için büyücü kıyafetinde mi, yoksa şeytan
kıyafetinde mi görüneceksin?
Mefisto: Gerçi ben tanınmadan gezmeğe alışığım. Ama bir şenlik
gününde herkes rütbesini belli etmeli. Bir dizbağı nişanı
bana paye vermez. Ama bir at ayağı burada çok büyük bir
hatmi sayılır. Şu karşındaki sümüklüböceği görüyor musun?
Sürünerek bize doğru geliyor. Yerleri yoklayan yüzü ile benim
kokumu aldı bile. Artık istesem de kimliğimi gizleyemem. Hele
gel, ateşten ateşe dolaşalım. Ben görücüyüm, sen de kızı alacak
olan.
[Yavaş yavaş sönen bir kömür
yığınının etrafında oturan bir kaç kişiye döner.]
Yaşlı baylar, burada ne yapıyorsunuz? Sizleri orta yerde coşkun
gençlerin arasında, zevk ve sefa içinde görseydim, beğenecektim.
Herkes evinde zaten yeter derecede yalnız kalıyor.
General: Milletlere ne kadar çok hizmet ederseniz ediniz, yine
güvenilmez, çünkü kadınlar gözünde olduğu gibi, onlar gözünde de
daima gençlik her şeyden üstündür.
Bakan: Şimdiki zamanda doğruluktan çok uzaklaşılmıştır.
Ben eski zamanı överim. Çünkü asıl altın devri, bizim iktidarda
bulunduğumuz devirdi.
Sonradan görmüş: Biz de doğrusu budala değildik. Yapmamız icap
eden çok şeyleri yapardık. Ama, şimdi her şey tam sıkı sıkıya
tutmak istediğimiz bir sırada alt üst oluyor.
Müellif: Ilımlı ve akıllıca bir eseri bugün kim okuyor? Sevgili
gençliğe gelince, küstahlığın bu derecesi hiç bir zaman,
görülmemiştir.
Mefisto: (Birdenbire çok yaşlı görünerek.)
insanları büyük mahkeme önüne çıkacak dereceye gelmiş görüyorum.
Ben son defa olarak büyücüler dağına çıkıyorum. Mademki benim
fıçıcığım bulanık bulanık sızıyor, dünya da artık son gününe
yaklaşıyor demektir.
Yaşlı sihirbaz: Baylar böyle geçip gitmeyin, bu fırsatı
kaçırmayın, mallarıma iyi bakın, nelerim var neler! Dükkanımda,
dünyada rastlanabilen. insanlara pek bir zarar vermeyen hiç bir
şey yoktur. Burada hiç bir hançer yoktur ki kan akıtmamış olsun.
Hiç bir kase yoktur ki öldürücü bir zehri tam sağlam bir vücuda
akıtmamış olsun. Hiç bir ziynet eşyası yoktur ki güzel bir kadını
baştan çıkarmamış olsun, hiç bir kılıç yoktur ki, kemeri
parçalamamış, ve hasma, belki de arkadan, saplanmamış olsun.
Mefisto: Teyze hanım, siz zamanın gereğini anlamıyorsunuz,
olan oldu, geçen geçti, siz, yeni şeyler satmaya bakın, bizi ancak
yenilikler çeker.
Faust: Bari ben kendimi kaybetmesem! Buna adeta bir panayır
diyeceğim geliyor.
Mefisto: Bütün bu kütle yukarı çıkmak istiyor, sen ittiğini
sanıyorsun, halbuki itiliyorsun.
Faust: Bu kim?
Mefisto: İyi bak, o, Lilit'tir.
Faust: Kim?
Mefisto: Ademin ilk karısı! Onun güzel saçlarından, yüzüne emsalsiz bir parlaklık veren o mücevherlerinden kendini sakın!
O bunlarla bir delikanlıyı ele geçirirse, bir daha bırakmaz
artık.
Faust: Şurada, biri yaşlı, biri genç iki kadın oturuyor,
daha şimdiden hoplamaktan yorulmuşlar.
Mefisto: Bugün durup dinlenme yok! Yeni bir dans başlıyor. Haydi
gel de şunları yakalayalım.
Faust: (Genç kadınla dansa başlar.) Vaktiyle güzel bir rüya görmüştüm. Bir elma ağacının üstünde iki
güzel elma parlıyordu, imrenmiştim. Ağaca tırmanmaya başladım...
Güzel kadın: Küçük elmalara pek isteklisiniz, hem de ta Cennet'ten
beri! Benim bahçemde de öyleleri bulunduğu için sevinçten içim
titriyor.
Mefisto: (Yaşlı kadına.)
Vaktiyle kötü bir rüya görmüştüm, yarılmış bir ağaçta bir ... vardı,
o kadar ... doluğu halde yine hoşuma gitmişti.
Yaşlı kadın: At ayağı taşıyan soyluya derin saygılarımı sunarım.
Şayet ... dan iğrenmezlerse bir ... buyruklarına hazırım.
Prokfantasmist: Mel'un yaratıklar, bu ne ataklık. Size
çoktan gösterilmedi mi ki bir cin, hiç bir vakit doğru dürüst ayak
üstünde duramaz. Halbuki şimdi siz, biz insanlar gibi, dansetmeye
kalkıyorsunuz.
Güzel kadın: (Dans ederken.)
Bizim baloda ne arıyor bu, kuzum?
Faust: (Dans ederken.)
Ay, bu her yere girer çıkar, başkalarının dansına değer biçer,
atılan her adım hakkında bir dedikodu bulamazsa, onu yok sayar.
Hele eski değirmeninde kendisinin yaptığı gibi bir çember içinde
dönecek olsanız, onu hoş görür, hele bu yüzden kendisini beğenecek
olursanız...
Proktofan: Hala burada mısınız? Olur şey değil. Çıkın buradan
bakalım. Biliyorsunuz ki biz bir tasfiye yaptık. Şu şeytan sürüsü de hiç düzen ve çekidüzen tanımıyor. Biz, gerçi
akıllıyız ama, yine Tegel'de cinler oynuyor! Ne zamandan beri
bunları süpürüp attığım halde, yine ortalık temizlenmiyor. Olur
şey değil.
Güzel kadın: Bizi tedirgin etmekten vazgeçin artık.
Proktofan: Cinler, sizin yüzünüze söylüyorum, ben fikir baskısına
dayanamam. Buna alışamam.
[Dans devam eder.]
Bugün hiç bir şeyde başarılı olamayacağımı görüyorum, ama ne de
olsa bir seyahat yapmış oluyorum. Son adımımı atmadan şeytanlarla
şairleri yenmeyi umuyorum.
Mefisto: O şimdi gidip bir bataklığa oturacak. Onun
dinlenme biçimi bu. Kan sülükleri onun kaba etinde keyif çatarken,
ruhlardan ve hayaletlerden şifa bulmuş olacak.[Damı bırakmış olan Faust'a.]
Dansta sana o kadar güzel şarkılar söyleyen güzel kadını niçin
bıraktın?
Faust: Ah. Şarkı söylerken ağzından bir kırmızı fare
fırladı.
Mefisto: işte bu iyi bir belirti! Buna pek önem verilmez,
iyi ki şu fare kül rengi değildi. Böyle bir cümbüş esnasında buna
kim dikkat edecek?
Faust: Bundan sonra gördüm ki...
Mefisto: Ne gördün?
Faust: Mefisto, şu karşıda soluk yüzlü güzel bir çocuğun tek başına
oturduğunu görüyor musun? Pek yavaş kımıldıyor. Ayakları bağlı
olduğu halde vuruyormuş gibi görünüyor. Bana öyle geliyor ki bu
kız benim Gretçik'ime benziyor.
Mefisto: Bırak bunu. Ondan hayırlı bir şey çıkmaz. O bir sihirli
hayal ve cansız bir puttur. Onunla karşılaşmak hayra belirti
değildir. Donuk bakışlarından insanın kanı donar ve vücudu taş
kesilir. Meduze1 adını her halde işitmişsinizdir.
Faust: Gerçekten bu gözler bir ölünün sevgili eli ile
kapatılmamış olan gözlerdir. Bu göğüs Gretçik'in bana teslim
ettiği göğüstür. Bu vücut, zevkini tatmış olduğum vücuttur.
Mefisto: Bön divane, bu bir sihirdir. Çünkü herkes onu
kendi sevgilisine benzetir.
Faust: Bu ne heyecan, bu ne acı! Bu bakışlardan gözlerimi ayıramıyorum. Bıçak sırtından daha ince bir kırmızı kolye bu
güzel gerdanı pek tuhaf bir şekilde süslüyor.
Mefisto: Pek doğru, onu ben de görüyorum. O kafasını koltuğunun altında da taşıyabilir. Çünkü Perseus onun kafasını
kesmişti.
Hep kuruntulara kapılıyorsunuz. Tepenin beri tarafına gelin,
burası Prater gibi eğlenceli. Gözlerim boyanmadı ise, orada bir
tiyatro görüyorum. Gerçekten nedir o acaba?
Perdeci: Yeni bir piyes başlıyor, yedi piyesin sonuncusu. Burada
yedi temsil vermek bir adettir. Bunu yazan bir amatördür,
oynayanlar da amatördür. Ortadan çekilirsem beni mazur görün
baylar, perdeyi açmaya gidiyorum.
Mefisto: Sizleri Blokberg'da gördükçe seviniyorum, çünkü sizin
yeriniz burasıdır!
Valpurgis gecesi rüyası
Yahut
Oberonla Titania'nın
evlenmelerinin
ellinci yıl dönümü şenliği
Perde arası
Tiyatro müdürü: Miding'in yiğit çocukları, bugün
dinleneceğiz. İşte bütün sahne, köhne bir dağ ve rutubetli bir
vadiden ibaret.
Teşrifatçı: Düğünün altın düğün olması için ilk düğünden itibaren
elli yılın geçmesi gerek, ama savaşma biterse, ben altını üstün
tutarım.
Oberon: Ey ruhlar, daima benimle beraber iseniz, bunu şu saatte
gösterin. Kral ve kraliçe, düğünlerinin ellinci yılını
kutluyorlar.
Puk: Puk gelip de ayağını sürtmeğe başladı mı, onunla
birlikte keyif çatmak için, yüzlerce kişi arkasından gelir.
Ariel:
Ariel gök yüzü gibi temiz
ve berrak sesi ile terennüme katılabilir. Onun sesi bir çok asık
suratları büyülemekle kalmaz, güzelleri de kendine çeker.
Oberon: İyi geçinmek isteyen çiftler, bizim ikimizden örnek
almalı. İki kişinin birbirini sevmesi isteniyorsa, onları ara sıra
birbirinden ayırmak yeter.
Titania: Erkek somurtkan, kadın da mızmız olursa
yakalarından tutup birini Güney Kutbu'na, ötekini de Kuzey
Kutbu'na sürünüz.
Orkestra: Sineklerin ağzı, sivri sineklerin burun, onların
akrabaları, yapraklar içinde kurbağa, çayırda Ağustos böceği...
işte müzisyenler bunlardır.
Tek
ses: Bakın işte Gayda
geliyor. O bir sabun köpüğüdür, onun basık burnundan çıkan
sümüklü böcek zıvıltısı mı dinleyin.
Henüz teşekkül eden ruh: Örümcek ayaklı, kurbağa karınlı,
küçücük kanatlı. Gerçi böyle bir hayvan yok, ama böyle bir şiir
var.
Bir çift kuş: Küçük adım, yüksek sıçrayışlarla, ballı şebnem ve
güzel kokular arasında dolaşıyorsun. Her ne kadar yeter derecede
tepmiyorsan da havaya yükselemiyorsun.
Mütecessis seyyah: Bu bir maskara alayı mı yoksa? O tanrılar
güzeli Oberon'u burada gördüğüm için gözlerime inanayım mı acaba?
Ortodoks: Ne tırnağı, ne kuyruğu var, buna rağmen Yunan tanrıları
gibi, şüphesiz, o da bir şeytandır.
Kuzeyli sanatçı: Benim duyabildiğim şeyler, şimdiki halde ancak
taslak halinde. Bununla beraber vakit kaybetmeden İtalya
seyahatine hazırlanıyorum.
Öz dil meraklısı: Ah, beni buraya sürükleyen talihsizliğimdir.
Nasıl da dağınık durumdalar. Bütün büyücüler topluluğunun içinde
ancak ikisi pudra sürmüş.
Genç büyücü kadın: Pudra ihtiyar ve bitkin kadınların fistanı
gibidir, işte onun için ben tekenin üstünde çırıl çıplak oturarak
güzel vücudumu gösteriyorum.
Umumhane karısı: Burada sizinle atışmaya bizim terbiyemiz uygun
değildir! Ama dilerim ki bu genç ve narin halinizde yaşlanmadan
çürüyüp gidesiniz.
Orkestra şefi: Sinek ağızlı ve sivri sinek burunlular, çıplak
kadının başına üşüşmeyin, öyle! Yapraklar içinde kurbağalar ve
çayırlar içinde Ağustos böcekleri, siz de tempoyu kaybetmeyin.
Fırıldak: (Bir tarafa dönerek.) Ne ala toplum! Kızların hepsi
birer gelin, ve bekarlar teker teker en umutlu insanlar!
Fırıldak: (Öte tarafa döner.)
Eğer yer yarılarak bunların hepsini içine almayacak olursa, hemen
gidip kendimi cehenneme atacağım.
Hicviyeler: Bizler küçük ve keskin birer böcek sıfatı ile sevgili
atamız şeytana saygılarımızı sunarız.
Hennings: Hele bakın şunlara! Sürüler halinde hep bir ağızdan nasıl
sersemce alay ediyorlar. Hatta sonunda iyi bir kalbe sahip
olduklarını bile söylüyorlar.
İlham perilerinin kraliçesi: Bu büyücüler ordusu içinde kendimi
kaybetmekten çok memnun olurdum. Çünkü şüphe yok ki, bunları ilham
perilerinden daha iyi idare edebilirdim!
Sabık ''zamanın dehası'': İnsan, akıllı adamlar yanında adam olur.
Gel eteğime yapış. Blokberg, bir çeşit Alman Parna'sıdır.
Onun bir de geniş tepesi vardır.
Mütecessis seyyah: Şu sahte ağır başlılık adamın adı nedir kuzum?
Mağrur adımlarla yürüyor, burnunu sokmadığı yer kalmıyor. Sanki
Cizvitlerin izimi arıyor.
Tama: Ben berrak suda olduğu kadar bulanık suda da avlanmayı
severim, işte onun için o sofu bayların, şeytanların arasına
karıştıklarını görüyorsunuz.
Dünya vatandaşı: Evet, sofular için her şey bir
araçtır. Şurada Blokberg'de bile bir gizli cemiyet kurarlar.
Dansör: Yeni bir koro mu geliyor dersiniz? Uzaktan davul sesleri
duyuyorum. Sakın keyfinizi bozmayın, bunlar balaban kuşlarının
düzenli sesleridir.
Dans ustası: Herkes nasıl da bacaklarını oynatıyor ve gücü
yettiği kadar dans edebiliyor? Kamburu hopluyor, hantalı zıplıyor,
nasıl göründüklerini hiç merak etmiyorlar.
Kemancı: Şu serseri takımı kolay kolay kin beslemiyor. Ve
birbirini yok etmekten adeta hoşlanıyor. Orfeos'un sazı
hayvanları nasıl birleştirirse, gayda da bunları öyle
birleştiriyor.
İstidlalci: Ne eleştiri ne kuşku benim fikrimi çelebilir.
Şeytanın bir kimliği olmasa nasıl olur da şeytanlar var
olabilirdi!
İdealist: Varlık benim için iyiden iyiye işkence oldu. Son derece
üzgünüm. Burada ilk defa olarak dayanıklılığımı kaybediyorum.
Metafizikçi: Ben ise burada bulunmaktan çok kıvanç duyuyorum ve
şunlarla birlikte ben de seviniyorum. Çünkü şeytanların
bulunuşundan iyi ruhların varlığına geçebilirim.
Şüpheci: Onlar küçük pırıltıların peşinde gidiyorlar ve bu yoldan
zengin olacaklarını umuyorlar. Şeytandan her zaman şüphelenmek
gerek, onun için burası tam bana göre!
Orkestra şefi: Yapraklar içinde kurbağa, ve çayırlarda Ağustos
Böcekleri, mel'un amatörler! Sinek ağızları, sivri sinek
burunları, siz de müzisyenmişsiniz ya!
Girişkenler: Neşeli yaratıklar ordusunun adı ''gamsız'' olmalı.
Artık ayaklarımızın üzerinde yürüyemediğimiz için başlarımızı ayak
yapıp yürüyoruz.
Beceriksizler: Vakti ile bizde birer lokma edinmiştik, ama işimiz
şimdi Allah'a kaldı. Pabuçlarımız danstan delindi, artık yalın ayak
dolaşıyoruz.
Yalancı ışıklar: Biz doğmuş olduğumuz bataklıktan geliyoruz, ama
bu dansörler arasında biz kibar delikanlılarız.
Şahap: Bir yıldız ve ateş ışığında göklerden buraya fırladım,
şimdi ise ezgin, çayırda yatıyorum. Beni kim ayağa kaldırır?
Şişmanlar: Yer verin, yer verin, kenara çekilin, otlar bile yere
serilsin. Ruhlar geliyor, onların da şişmanları var.
Pak: Böyle tıkız fil yavruları gibi ortaya çıkmayın, bugünün en
iri yaratığı pehlivan yapılı Puk olmalı.
Ariei: Madem ki şefkatli tabiat bir inayette bulunmuş, size ruhun
kanatlarını bahşetmiş, siz de benim belli belirsiz izlerimden
yürüyerek güller tepesine çıkın.
Orkestra: (Çok yavaş.)
Bulut yığınları ve sis tabakası yukardan
aydınlanmaya başladı. Yapraklar arasındaki hava ve sazlar arasında
esen rüzgar gibi, her şey dağılıp gidiyor!
Sıkıntılı bir gün
Kırlar Faust - Mefisto
Faust:
Yoksulluk ve yeis içinde,
acınacak bir halde. Uzun zaman süründükten sonra, şimdi de
yakalanmış. Talihsiz güzel kızcağız, suçlu olarak korkunç acılar
çekmek üzere zindana atılmış.
Alçak, hain ruh! Şu ana kadar bunu benden sakladın. Dur |
bakalım, karşımda dur. İblis gözlerini kafanın içinde fıldır
fıldır döndür. Dayanılmaz varlığınla bana meydan oku.
Zindanda... Tamiri imkansız yoksulluk içinde. Habis ruhlara ve
hissiz insanlığın adaletine teslim edilmiş. Sen ise beni bu esnada
iğrenç eğlencelerle oyalıyorsun. Onun gittikçe şiddetlenen
acılarını benden gizliyorsun ve onu, yok olurken, yardımsız
bırakıyorsun.
Mefisto: Bu akıbete uğrayanların ilki o değil ki.
Faust: Köpek. İğrenç canavar!. Ey sonsuz ruh, şu haşereyi;
çok geceler karşıma çıkıp üzerime saldırdığı, suçsuz yolcuların
ayakları altında öfke saçtığı ve yere düşenlerin omuzlarına
asıldığı vakit, görünmekten hoşlandığı köpek biçimine sok. Tekrar
en ziyade sevdiği kıyafete sok ki, kumların üstünde karnı ile
sürünsün. Ve ben de o alçağı ayaklarımla ezeyim. Bu ilk olarak
onun basma gelen bir hal değilmiş, ha! Ne felaket! Birden fazla
yaratığın, yoksulluğun bu uçurumuna düşmesi hepsinin suçlarına bir
kefaret, bir tanesinin büyük bağışlayıcının gözleri önünde ölüm
korkuları içinde felakete uğraması, hepsi için kafi bir ceza
değilmiş gibi!
Hiç bir insan ruhunun kavrayamayacağı bir facia. Bu bir tek
zavallı insanın felaketi, beni iliklerime kadar titretiyor. Ve
ruhumu kemiriyor. Halbuki sen böyle binlercesinin akıbeti
karşısında istifini bozmadan sırıtıp duruyorsun.
Mefisto: İşte burada oyunumuzun ve esprimizin öyle bir noktasına
geldik ki, insanlar şuurlarını kaybediyorlar. Sen bu işte sonuna
kadar yürüyemeyecek idi isen, benimle ne diye iş birliği ettin?
Uçmak istiyorsun, fakat başın dönmeyeceğine emin değilsin. Biz mi
sana ısrar ettik, sen mi bize?
Faust: Karşımda o obur dişlerini gıcırdatma, tiksiniyorum. Bana
görünmek lütfunda bulunmuş olan büyük ruh! Benim kalbimi ve
ruhumu biliyorsun. Felaketlere sevinen, ziyanlardan zevk alan bu
alçak yoldaşı başıma ne diye doladın?
Mefisto: Ölüyor musun?
Faust: Kızcağızı kurtar, yoksa vay haline. Binlerce yıl
süreyle en korkunç lanetler basma yağacak.
Mefisto: Ben adaletin zincirini çözemem. Kilidini açtıramam. Bana
''kurtar onu'' diyorsun. Onu felakete sürükleyen kimdi? Ben mi?
Yoksa sen mi?
Faust: (Öfke ile etrafına bakınır.)
Mefisto: Gök gürültüsünü mü yakalayacaksın? İyi ki o senin
gibi şaşkın kalımsızlara teslim edilmemiş! Suçsuz cevaplar vereni
param parça ederek sıkıntılı hallerde öfkesini savmaya çalışmak,
müstebitlerin metodudur.
Faust: Beni oraya götür, o kurtulmalıdır.
Mefisto: Ya karşına çıkacak tehlike? Bilesin ki işlediğin kanlı
cinayetlerin izleri hala ortada. Öldürülenin mezarı üstünde
intikam perileri uçuşuyor. Ve öldürenin geri dönmesini
gözlüyorlar.
Faust: Senden bunu da mı isteyecektim? Bütün ölümlerin ve
cinayetlerin altında ezilesin, canavar! Beni oraya götür ve onu
kurtar diyorum sana!
Mefisto: Seni oraya götüreceğim. Ve elimden geleni
yapacağım. Ama dinle, yerin ve göğün bütün kuvvetleri bende mi?
Ben cezaevi bekçisini uyuturum. Sen de anahtarı aşırırsın, ve
insan eli ile onu zindandan çıkarırsın. Ben gözcülük ederim,
büyülü atlar hazır durur, ve ikinizi kaçırırım. Yapabileceğim şey
budur.
Faust: Haydi gidelim.
Gece, açık bir alan
Faust, Fefisto siyah atlar üzerinde
şimşek gibi yaklaşırlar.
Faust: Şunlar orada darağacının etrafında ne hazırlıyorlar?
Mefisto: Ne yaptıklarını, ne ettiklerini bilmiyorum.
Faust: Bir yukarı bir aşağı dolaşıyorlar, eğilip
doğruluyorlar.
Mefisto: Bir büyücü kafilesi.
Faust: Bir şeyler serpiyorlar, bir şeyler atıyorlar.
Mefisto: Geçelim, geçelim.
Zindan
Faust:
[Elinde bir deste anahtarla
bir lamba olduğu halde küçük bir demir kapının önünde.]
Beni, çoktandır unuttuğum bir ürperti alıyor, insanlığın bütün
yoksulluğu üstüme çöküyor. O burada şu nemli duvarların arkasında
oturuyor, halbuki onun suçu, ne suçsuz bir kuruntudan oluşmuştur.
Yanına girmekte kararsızlık mı ediyorsun? Onu tekrar görmekten
korkuyor musun? Haydi yürü, senin gecikmen onun ölümüne sebep
olur.
[Kilidi eline alır, içerden
bir şarla duyulur.]
Faust: (Kapıyı açarak.)
Sevgilisinin kendisini dinlediğini hissetmiyor bile! Zincirlerin
şakırtısı ve saman hışırtısı duyuluyor, (içeri girer.)
Margaret: (Yatağının üstüne kapanarak.) Eyvah, eyvah, geliyorlar! Ölüm ne
acı!
Faust: (Yavaşça)
Sus, sus, seni kurtarmaya geliyorum.
Margaret:
(Onun ayaklarına kapanarak.)
Eğer insansan acımı duy.
Faust: Nöbetçileri uykudan uyandıracaksın.
[Zincirleri, sökmek için
eline ahr.]
Margaret:
(Dizleri üstünde.)
Cellat, benim üzerime bu egemenliği sana kim verdi? Henüz gece
yarısı iken beni alıp götürüyorsun. Acı bana, bırak yaşayayım.
Sabah erkene kalsa geç mi olur? (Ayağa kalkar.). Ben henüz o kadar
gencim, o kadar gencim ki! Halbuki işte hemen ölmem icap ediyor.
Hem güzelim de. Suçum bu idi. Dostum yakınımda idi. Şimdi
uzaklarda. Çelengini parçalandı, çiçekler dağıldı. Beni öyle
hoyratça tutma. Esirge beni. Sana ne yaptım? Beni boş yere
yalvartma. Seni ömrümde bir kere bile görmedim.
Faust: Bu yürekler acısına dayanabilecek miyim acaba?
Margaret:
Artık tamamen senin elindeyim. Yalnız bırak ta şu çocuğu bir daha
emzireyim. Onu bütün gece özledim. Bana eziyet olsun diye yanımdan
aldılar. Şimdi de diyorlar ki, güya onu ben öldürmüşüm. Hem artık
ben hiç bir zaman sevmemem. Benim üstüme şarkılar söylüyorlarmış,
ne ayıp şey! Eski bir masal böyle biter. Kim onlara bunu böyle
yorumlayın diyor?
Faust: (Diz çöker.)
Seni seven birisi şu uğursuz zincirleri sökmek için ayaklarına
kapanıyor.
Margaret:
(Onun yanma diz çöker.)
Bırak ta azizlere yalvarmak için diz çökelim, su eşiğin ve
basamakların altında cehennem kaynıyor. Kötü ruh, korkunç bir öfke
ile kıyametler koparıyor.
Faust: (Yüksek sesle.)
Gretçik, Gretçik!
Margaret:
(Dikkat kesilir.)
Bu, sevgilimin sesi idi. (Yerinden sıçrar, zincirleri yere
düşer.). Nerede o? Beni çağırdığını duydum. Artık kurtuldum!
Kimse beni tutamaz. Onun boynuna sarılıp uçmak istiyorum. Onun
göğsüne yaslanmak istiyorum. Gretçik diye bağırdı. Kapının
eşiğinde mi idi? Cehennem'in uğultu ve gürültüsü ile şeytanın
kırıcı alayı arasında onun tatlı ve sevimli sesini tanıdım.
Faust: O benim.
Margaret:
Sensin ha. Bunu bir daha söyle. (Onu tutar.) Ta
kendisi, ta kendisi! Hani, bütün acılarım ne oldu? O zindan
korkusu, zincir korkusu nereye kayboldu? Evet sensin! Beni
kurtarmaya geliyorsun. Artık kurtuldum! Seni ilk defa gördüğüm o
sokak ve Marta ve beraber seni beklediğimiz o sevimli bahçe,
gözümün önüne geliyor.
Faust: (Gitmeye hazırlanarak.)
Gel, benimle gel.
Margaret:
Ah, dur biraz! Seninle aynı yerde bulunmaktan o kadar
zevk alıyorum ki. (Faust'un yanma sokulur.)
Faust: Çabuk ol. Eğer acele etmezsen cezasını pek acı
çekeriz.
Margaret:
Nasıl, sen artık beni öpmüyor musun? Ayrılalı bu kadar
az zaman olduğu halde, öpmeyi unuttun mu sevgilim? Senin boynuna
sarılırken neden böyle korku duyuyorsun? Halbuki her zaman senin
sözlerin, bakışların bana bütün gökleri bahşederdi. Ve sen beni boğacakmış gibi ihtirasla öperdin. Öp beni, yoksa ben seni öperim.
(Faust'a sarılır.). Eyvah dudakların soğuk ve cansız; Sevgin nerde
kaldı ve beni bundan kim mahrum bıraktı? (Ondan yüzünü çevirir.)
Faust: Gel, izle beni. Sevgilim cesaretini topla. Seni
sonsuz bir aşkla seviyorum. Haydi, beni izle. Senden yalnız bunu
istiyorum.
Margaret:
(Ona döner.)
Gerçekten sen misin?
Faust: Evet benim. Gel benimle, haydi!
Margaret:
Zincirlerimi çözüyor, beni yine kucağına alıyorsun, nasıl oluyor
da benden tiksinmiyorsun!
Faust: Gel, gel. Ortalık ağarmaya başladı.
Margaret:
Ben annemi öldürdüm. Çocuğumu da boğdum. O hem bana, hem
sana ihsan edilmiş değil miydi? Sana da; çünkü o sensin. Buna
inanır gibi oluyorum, elini ver, bakayım. Bu, rüya değil, senin
sevgili elin. Fakat bu el, ıslak, sil şunu. Bana öyle geliyor ki
bu, kana bulanmış. Aman Allah'ım, sen ne yaptın? Kılıcını kınına
sok, bunu senden istiyorum.
Faust: Bırak o geçmiş şeyleri, onlar geçmişe karışsın, beni
öldürüyorsun.
Margaret:
Hayır, sen hayatta kalmalısın. Son mezarları
tanımlayacağım. Hemen yarın bunların gereğine bakılsın. Anneme en
iyi yeri ayırırsın. Ağabeyimi hemen onun yanı basma, beni de biraz
öteye, ama pek o kadar uzağa değil! Yavruyu göğsümün sağ tarafına
koyarsın. Yanımda başka kimse yatmasın. Senin yanma sokulmak,
sana sarılmak benim için aziz bir mutluluktu. Ama artık bu bana
mukadder değil. Bana öyle geliyor ki sana zorla sokuluyorum da
sen beni itiyorsun. Ama yine de o, sensin. Bana o kadar iyi, o
kadar masum bakıyorsun ki.
Faust: Ben olduğumu hissediyorsan gelsene.
Margaret:
Dışarıya mı?
Faust: Özgürlüğe.
Margaret:
Dışarısı mezar, ölüm beni gözetliyor. Gel öyle ise, ben
buradan ölümsüz dinlenme yatağıma giderim. Başka yere bir adım
atmam! Sen artık gidiyorsun. Ah! Heinrich, seninle beraber gelmek
keşke mümkün olsa idi.
Faust: Gelebilirsin, haydi, kapı açık.
Margaret:
Ben buradan çıkamam, benim için umut edilecek bir şey kalmadı.
Kaçmak niye yarar ki? Beni nasıl olsa gözetliyorlar. Dilenmeye
zorunlu olmak ve hele vicdan azabıyla, ne yoksulluk! Yabancı
diyarlara gitmek, o da yürekler acısı! Hem nasıl olsa beni
yakalarlar.
Faust: Ben senin yanında kalırım.
Margaret:
Çabuk, çabuk. Zavallı çocuğu kurtar. Dere
boyunca yukarı giden yolu izle. Küçük köprüyü geç, ormana dal.
Sol tarafta işaret levhasının bulunduğu yerde havuzun
içinde. Onu hemen tutup çıkar. O çıkmaya uğraşıyor, çırpmıyor,
kurtar onu, kurtar!
Faust: Aklını basma topla. Yalnız bir tek adım atmakla
özgürlüğe kavuşacaksın.
Margaret:
Hele şu dağı bir aşmış olsa
idik! Orada annen bir taşın üzerinde oturuyor. Tepemde bir
soğukluk hissediyorum.
Orada annem bir taşın üstünde oturuyor ve kafasını sallıyor. Bir
işaret vermiyor, çağırmıyor. Kafası ağırlaşmış, öyle derin uyumuş
ki, uyanmaz artık. Bizi sevinsin diye uyumuştu, onlar ne mutlu
günlerdi!
Faust: Yalvarıp yakarma fayda vermezse, seni omuzlayıp
götürmeyi göze alıyorum.
Margaret:
Hayır, bırak beni! Ben zorla gelemem. Ben] böyle kırıcılıkla
tutma. Biliyorsun senin hatırın için her şeyi yaptım.
Faust: Ortalık ağarıyor, sevgilim, sevgilim!
Margaret:
Gün ağarıyor evet. Gün başlıyor. Son günümün ışığı
buraya giriyor. Bu benim düğün günüm olmalı idi! Gretçiğin yanma
girdiğini kimseye söyleme! Benim çelengime yazık oldu. Olan oldu
bir kere. Biz birbirimizi yine göreceğiz, ama dansta değil. Halk
toplanıyor. Sesler seçilmiyor. Meydanlar, sokaklar halkı almıyor.
Çanlar çalmıyor, değnek kırılıyor, beni nasıl da yakalayıp
bağlıyorlar! Kanlı iskemleye doğru sürükleniyorum işte! Enseme
inecek olan baltanın keskinliği herkesin ensesinde hemen bir
ürperme meydana getiriyor! Dünya bir mezar gibi
sessiz duruyor!
Faust: Ah. Hiç dünyaya gelmese idim!
Mefisto: (Dışarıda görünür.)
Haydi, yoksa yok olacaksınız, yeise kapılmaktan, kararsızlıktan ve
boş konuşmalardan fayda yok. Ortalık ağarmaya başladı, atlarım
titreşiyorlar.
Margaret:
Şu yerden çıkan şey nedir?
Şunu, şunu, defet onu buradan! Bu kutsal yerde onun işi ne? O beni
istiyor.
Faust: Sen yaşamalısın.
Margaret:
Tanrının adaleti, ben kendimi
sana teslim ettim.
Mefisto: (Faust'a) Gel, gel, yoksa seni de onunla beraber yüzüstü
bırakırım.
Margaret:
Tanrım, ben seninim, kurtar beni! Ey melekler, kutsal
kafileler, beni korumak için etrafıma saf olun. Heinrich, senden
tüylerim ürperiyor!
Mefisto: O, mahkum oldu.
Bir
ses: (Yukardan.)
O, kurtuldu.
Mefisto: (Faust'a) Gel yanıma.
[Faust ile beraber ortadan
kaybolur.]
Bir
ses: (içerden gittikçe
zayıflayarak gelir.)
Heinrich, Heinrich!
|