...................
GEZİNTİ YERİ

Yohann Wolfgang von Goethe
Çeviri: Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak
FAUST, İstanbul Kitapevi, 1973

                         
...................
...................

Faust, düşünceli, bir aşağı bir yukarı gezinir. Mefisto yanına gelir.

Mefisto: Allah kahretsin. Canı cehenneme. Daha ağır küfürler olsa idi ve onunla sövseydim.

Faust: Neyin var? Seni bu kadar öfkelendiren ne? Ben ömrümde böyle bir surat görmedim.

Mefisto: Kendim şeytan olmasa idim, hemen bir şeytana teslim olurdum.

Faust: Aklını mı oynattın sen? Bir çılgın gibi tepinmek sana pek yaraşıyor!

Mefisto: Gretçik için tedarik ettiğim mücevherleri bir papaz aşırmış, mücevherleri annesi görmüş, hemen bir korkuya kapılmış. Bu kadın pek iyi koku alır. Her zaman burnunu dua kitabına sokar, her hangi bir malın helal mı, haram mı olduğunu anlar. Bu mücevherlerin de pek tertemiz şeyler olmadığını sezinsemiş, ''yavrum'' demiş ''haram mal insanın ruhunu üzer. Kanını kurutur. Bunları Meryem anaya adayalım. O bizi kudret helvasile besler.'' Zavallı Margaret de dudağını büker. ''Gerçi bu bir hediyedir, ama bunu buraya getirme in­celiğini gösteren bir adam, dinsiz olamaz doğrusu!'' der.

Bunun üzerine annesi bir papazı çağırır, o da meseleyi çakar çakmaz ileri sürülen fikri beğenir ve der ki. ''Esenlik bundadır. Feragat etmesini bilen kazanır. Kilisenin sağlam bir midesi vardır. Nice ülkeleri yiyip yutmuş hiç bir zaman, hazımsızlığa uğramamıştır. Aziz bayanlarım, haram malı ancak kilise hazmedebilir.''

Faust: Bu genel bir adettir. Bir Yahudi de, bir kral da bunu bilir.

Mefisto: Papaz bunun üzerine tokayı, yüzükleri, gerdanlığı, kalp akça imiş gibi çekip almış ve bir sepet cevizmiş gibi bir teşekküre bile layık görmemiş. Onlara ilahi ödülü vaadetmiş. Onlar da müsterih olmuşlar.

Faust:
Ya Gretçik?

Mefisto: Üzüntülü, ne istediğini, ne yapacağını bilmiyor. Gece gündüz, mücevherleri ve hele onu getireni düşünüp duruyor.

Faust: Sevgilinin üzüntüsü bana elem veriyor. Sen ona yeni bir mücevher bulup getir. İlk öncekiler zaten o kadar iyi değildi.

Mefisto: Evet, efendimize göre her şey çocuk oyuncağı.

Faust: Sen benim dediğim gibi yap. Onun komşusu ile temasa geç, haydi şeytan, lapa gibi olma, şeytan ol. Ve yeni mücevherler getir.

Mefisto: Peki bayım, memnuniyetle. (Faust gider.) Böyle çılgın bir aşık, sevgilisini eğlendirmek için güneşi, ayı, ve bütün yıldızları havai fişek gibi patlatabilir (Gider.)
 

Komşu kadının evi.

Marta: (Kendi kendine.) Sevgili kocamı tanrı affetsin. Bana iyi muamele etmezdi. Aklına esince beni şu ot minderin üstünde bırakıp seyahate çıktı, ve kayıplara karıştı. Doğrusu onu üzecek bir şey yapmazdım. Allah bilir çok da severdim. (Ağlar.) Belki de ölmüştür bile! Ne felaket! bari ölümüne ait bir belge elde edebilseydim.  (Margaret gelir.)

Margaret: Bayan Marta!

Marta: Gretçiğim ne var?

Margaret: Nerde ise dizlerim çökecek. Dolabımda yine abanoz bir kutu içinde ilkinden daha kıymetli, şahane şeyler buldum.

Marta: Sakın annene söyleme! Onları da hemen günah çı­kartan papaza götürür.

Margaret: Hele bakın bir kere, ne güzel şeyler!

Marta: (Mücevherleri Gretçiğe takar.) Oh... Ne mutlu yaratıksın! Sen sık sık yanıma gelir, bu mücevherleri burada gizlice takarsın. Ve aynanın karşısında bir saatçik gezinirsin. Böylece onun tadını çıkarırız. Sonra bir düğün, bayram vesilesi ile ilk önce küçük kordonu, sonra inci küpeleri takarsın, annen bunun farkında olmaz. Olsa bile bir şeyler uydurup söyleriz.

Margaret: Bu iki kutuyu getiren kim olsa gerek? Bunda bir acayiplik var. (Kapı vurulur.) Aman Allah'ım, gelen annem mi acaba?

Marta: (Perdenin arkasına bakarak) Yabancı bir bay! Buyurun. (Mefisto girer.)

Mefisto: Hemen böyle içeri girmeye cesaret ettiğim için ayanlardan af dilerim.  (Margaret'in önünden saygı ile geri gider) Ben bayan Marta Schwertlero'i arıyordum.

Marta:
Benim. Bir şey mi söyleyecektiniz?

Mefisto: (Yavaşça.) Sizi tanımış oldum. Bu bana yeter. Kibar bir konuğun var, ataklığımı bağışlayın. Öğleden sonra yine gelirim.

Marta: Allah aşkına bak, çocuğum, bu bay, seni soylu bir küçük kız sanıyor.

Margaret: Ben fakir bir kızım. Yarabbim, bay ne lütufkar bu süsler ve mücevherler benim değil.

Mefisto: İş yalnız mücevherde değil. Sizde öyle bir güzellik, öyle bir nafiz bakış var ki! Burada kalmama izin verdiğinize çok seviniyorum.

Marta: Getirdiğiniz haber nedir? Pek sabırsızlanıyorum.

Mefisto: Size neşeli bir haber vermek isterdim. Ama, ne çare kusura bakmazsınız. Kocanız öldü. Size son selamını getirdim.

Marta: Ah... Öldü mü? Ah... Benim sadık sevgilim eyvahlar olsun, kocam ölmüş! Aman bana fenalık geliyor.

Margaret: Ah... Sevgili bayan, yeise kapılmayın.

Mefisto: O acıklı öyküyü dinler misiniz?

Margaret: Ben de işte bu sebepten ömrümde hiç sevmek istemiyorum. Böyle bir kayıp beni ezgin edebilirdi.

Mefisto: Her hazzın bir elemi, her elemin bir hazzı olur.

Marta: Onun son anlarını anlatınız.

Mefisto: O şimdi Padova'da aziz Antonyos'un yanında pek kutsal bir yerde, ebedi istirahat döşeğinin serinliği içinde yatıyor.

Marta: Bana selamından başka bir şey getirmediniz mi?

Mefisto: Evet, çok önemli bir de ricası var: Ruhu için üç yüz defa dua okutmanız. Bundan başka bir şey yok. Ceplerim de bomboş.

Marta: Ne? Bir mücevheri, bir antikası da mı yok? Bir işçi bile aç kalmayı, dilenmeyi gözüne alarak dişinden, tırnağından arttırır, keseciğinin dibinde karışma anı olacak bir hediye saklar.

Mefisto:
Bayan çok müteessirim. Ama o, parasını israf etmiş değildir. Sonra yaptıklarına da çok pişmandı. Ve mutsuzluğunu yana yakıla anlatırdı.

Margaret: Ah, insanlar da hep böyle mutsuz oluyorlar, şüphesiz ben de onun için dua edeceğim.

Mefisto: Siz hemen evlilik hayatına girmeye layıksınız. Pek şirin bir kızsınız.

Margaret: A, hayır henüz sırası değil.

Mefisto: Koca olmasa bile şimdilik bir dost olsun. Böyle sevimli bir kızı kollarına almak Allah'ın en büyük lütfudur.

Margaret: Memleketin adeti böyle değil.

Mefisto: Adet veya değil, olur gider.

Marta: Anlatmaya devam edin.

Mefisto: O ölüm döşeğinde iken, ben yanında idim. Gübreden farksız çürümüş samandan bir yatakta idi. Ama çilesini fazlası ile doldurmuş olarak iyi bir Hıristiyan gibi öldü. İçinde dert vardı. Ve ''bilseniz'' derdi. ''Karımı, işimi, gücümü terk ettiğim için kendimden nasıl tiksiniyorum. Ah, o anı beni öldürüyor. Bari karım beni dünyada bağışlasaydı.'' dedi.

Marta: (Ağlayarak.) İyi kalpli insan, onu çoktan bağışladım.

Mefisto: Yalnız, ''Allah bilir'', demiştir, ''o benden daha kabahatli idi.''

Marta: İşte bu yalan. Ayağı çukurda iken yalan söylemek, olur şey mi bu?

Mefisto: Eğer yanılmıyorsam, son nefesinde sayıklıyordu. Bana diyordu ki: ''Kanma önce çocuk, sonra ekmek temin edeceğim diye, rahat bir nefes alamadım. Ona bol bol ekmek emin ettiğim halde ben kendi payımı rahat yiyemezdim.''

Marta: Demek bütün içten bağlılığımı, sevgimi, gece gündüz çektiklerimi unuttu ha!

Mefisto: Hayır, hayır. Bu fedakarlıklarınızı hatırladı. Marta'dan ayrıldığım zaman'' dedi, ''karımla çocuklarım için huşu ile dua ettim. Allah da bize acıdı ve duamızı kabul etti ve  Türk padişahının hazinesini taşıyan bir gemiyi yakaladı. Ve yiğitlik, ödülünü buldu. Bana da, hakkettiğim pay verildi.''

Marta: Ya, öyle mi? Hani nerde? Acaba bir yere mi gömdü?

Mefisto: Kim bilir hangi rüzgarların elinde kaldı! O yabancısı olduğu (Napoli) de gezinirken, bir güzel kız kendisi ile ilgilenmiş ve ona o kadar sevgi ve bağlılık göstermiş ki, adamcağız mutlu bir akıbete eren ömrünün sonuna kadar bu zevkin acısını çekmiş!

Marta: Vay rezil çapkın! Çocuklarının hakkını çalan hırsız. Bütün o zorunluluk ve yoksulluklar onu alçakça yaşamaktan alıkoymamış demek?

Mefisto: Evet ama, bu yüzden öldü işte. Şimdi ben sizin yerinizde olsam, bir yıl bir kenara çekilir, onun yasını tutardım. Ve bu arada da yeni bir sevgili arardım.

Marta: Ah Rabbim! İlk kocam gibisini bu dünyada bir daha bulamam. O sevimli bir delişmendi. Yalnız gezip tozmaya, yabancı kadınlara, yabancı şaraba, bir de o mel'un zar oyu­nuna düşkündü.

Mefisto: Bu kadar çok kusuru siz hoş gördükten sonar, mesele kalmaz. Yemin ederim, bu şartla ben bile sizinle nişan­lanabilirim.

Marta: O... Şaka yapmak hoşunuza gidiyor galiba bayım!

Mefisto: (Kendi kendine.) Şimdi çekilip gitme zamanı geldi. Bu kadın şeytanın sözünü bile senet sayabilir. (Margaret'e.) Kalbiniz ne alemde bakalım?

Margaret: Ne demek istiyorsunuz bayım?

Mefisto: (Kendi kendine.) Ah, iyi kalpli suçsuz çocuk. (Yüksek sesle.) Allah'a ısmarladık, bayanlar.

Margaret: Güle güle.

Marta: Şunu da bana çabuk söyleyiverin. Kocamın nerde ve nasıl öldüğüne dair bir belge istiyorum. Ben oldum bittim düzene düşkünüm. Onun ölümünü de haftalık gazetede oku­mak istiyorum.

Mefisto: Evet aziz bayan, iki kişinin tanıklığı ile her ha­kikat meydana çıkar. Benim bir de kibar bir arkadaşım var ki onu da hakim huzuruna çıkarmak isterim. Onu buraya geti­reyim.

Marta: Pek iyi olur.

Mefisto: Bu genç bayan da burada olacak değil mi? Arkadaşım yiğit bir delikanlı. Çok gezip görmüş. Genç bayanlara çok nazik davranır.

Margaret: Ben o bayın yanında utancımdan kıpkırmızı kesilirim.

Mefisto: Dünyaların sultanı huzurunda bile yüzünüz kızarmamalı.

Marta: Şu evin arkasındaki bahçemde bu akşam bayları bekleyeceğiz.


Sokak Faust, Mefisto

Faust: Nasıl gidiyor işler, yolunda mı? Yakında olacak mı?

Mefisto: O, bravo, sizi böyle ateşli mi bulacağım? Gretçik yalanda sizin olacak! Onu bu akşam komşusu Marta'nın yanında göreceksin. Bu kadın da sanki çöp çatanlık ve çingenelik rolü için yaratılmış adeta.

Faust: İsabet.

Mefisto: Ama bizden de bir şey isteniyor.

Faust: Bir hizmete değer bu.

Mefisto: Biz sadece kocasının katılaşmış vücudunun Padova'da kutsal bir yerde yatmakta olduğuna dair tanıklıkta bulunacağız.

Faust: Amma akıllısın. İlk önce oraya kadar seyahat etmemiz lazım.

Mefisto: Ne bönlük, buna ne lüzum var? Sen fazla bir şey bilmeden de tanıklık etmelisin.

Faust: Daha iyi bir tedbir bulamazsan bu plan boşa gidecek demektir.

Mefisto: Kutsal adam, hala mı karşı koyuyorsun? Ve böyle bir fikre saplanıp kalıyorsun? Yalan yere tanıklığı hayatınızda ilk defa mı yapıyorsunuz? Siz tanrıyı, dünyayı, içinde yaşayanları, insanı, onun kafasında ve kalbinde geçenleri büyük bir belagat, açık bir alın ve ataklıkla anlatıp durmadınız mı? İçinizi iyice yoklayın, göreceksiniz ki, bunlar hakkın­daki bilginiz, bay Schwertlein'in ölümü hakkındaki bilginizden fazla değildir.

Faust: Sen bir yalancı ve safsatacısın. Ve hep böyle kalacaksın.

Mefisto: Evet, işin esasını biraz daha derinden bilmese idim! Sen bütün bu namuskarlığınla yarın zavallı Gretçiği baştan çıkarmayacak mısın? Ve ona aşk yemini etmeyecek misin?

Faust:
Ben bunu gönülden yapacağım.

Mefisto: Pek ala ama, ebedi aşktan, sadakatten ve kudreti her şeyden üstün olan arzudan bahsederken de samimi olacak mısın?

Faust: Bırak bunu... Benim bir duygum olursa ve bu duyguya, bu coşkunluğa bir isim bulamazsam, bütün duygularınla dünyayı dolaşıp, en etkili deyimleri seçerek beni kavuran bu ateşe ''sonsuz'' veya ''ebedi'' evet, ebedi dersem, bu da şeytanca bir yalan mı olur?

Mefisto: Haklı olan yine benim.

Faust: Dinle beni ve rica ederim, nefesimi yorma. Şunu iyi bil ki haklı çıkmak isteyen ve yalnız kuvvetli bir çenesi olan bir kimse, bunu daima başarır. Haydi bırakalım bu gevezeliği. Çünkü sen, hele sana muhtaç olduğum için, haklısın.


Bahçe

Margaret, Faust'un kolunda, Marta da Mefisto'nun yanında gezinirler.

Margaret: Hissediyorum ki siz beni koruyor ve utangaç yapmak için alçak gönüllülük gösteriyorsunuz! Seyyahlar alicenaplıklarından dolayı böyle şeyleri hoş görmeye alışıktırlar. Benim basit konuşmamın sizin gibi gün görmüş bir adamı eğlendiremeyeceğini pek iyi bilirim.

Faust: Senin bir bakışın, bir sözün bana, dünyanın bilgi­lerinden fazla zevk verir. (Gretçiğin elini öper.)

Margaret: Rahatsız olmayınız, siz bu elleri nasıl öpebiliyorsunuz? Onlar o kadar çirkin ve sert ki. Annem pek titiz olduğu için bilseniz ne kadar çok iş görmek zorunluluğunda kalmışımdır. (Geçerler.)

Marta: Siz bayım, hep böyle seyahatte misiniz?

Mefisto: Ne yazık ki iş ve vazife bizi buna zorluyor. Bazı yerlerden ayrılırken ne kadar üzülürüz. Ama yine de kalmak mümkün olmaz. Gençlik çağında böyle serbestçe dünyayı dolaşmak hoştur ama, ihtiyarlıkta insan tek basma kalıp mezara kadar sürünmekten de hayır gelmez.

Mefisto: Ben bu sonu uzaktan dehşetle görüyorum.

Marta: O halde sayın bay, tam zamanında tedbir almalı­ınız. (Geçer.)

Margaret: Evet, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Nezaket sizde alışkanlık halini almış. Yalnız sizin benden da­ha anlayışlı bir çok dostlarınız vardır.

Marta: Ah, güzelim, inan bana, anlayışlı denenler, çok defa, kibirli ve dar kafalıdırlar.

Margaret: Nasıl?

Faust: Ne çare ki suçsuzluk ve sadelik hiç bir zaman kutsi kıymetini kendisi takdir etmiyor. Alçak gönüllülük, kıymetlerini sevgi ile dağıtan tabiatın en yüksek hediyeleridir.

Margaret: Sız beni sadece bir an hatırlayın. Benim sizi düşünmek için yeter vaktim olacak.

Faust: Yalnız kaldığınız çok oluyor demek?

Margaret: Evet, evimiz küçüktür ama, işler görülmek is­ter. Hizmetçimiz yok. Yemek pişirmek, silip süpürmek, örgü örmek, dikiş dikmek, hem de sabah akşam oraya buraya koş­mak lazım. Annemin de eli o kadar sıkıdır ki. Pek tasarruf yapmaya da zorunlu değiliz, hani Başkalarına nispetle biz da­ha iyi yaşayabilirdik. Babam epeyce bir servet bıraktı. Bir evceğizimiz ve şehir dışında da bir küçük bahçemiz var. Şimdi günlerimiz oldukça sakin geçiyor, ağabeyim askerdir. Küçük kız kardeşim de öldü. Benim bu sevgili yavrucukla çok uğraşmam lazım geldi. Ama her eziyete tekrar seve seve katlanmaya razıyım. Çocukcağızı o kadar severdim.

Faust: Sana benziyor idiyse bir melekmiş demek!

Margaret: Onu ben büyütmüştüm. Beni çok severdi. Babamın ölümünden sonra dünyaya gelmişti. Annem o zaman o kadar hasta idi ki ondan umudu kesmiştik. İyileşmesi pek uzun sürdü. Onun için zavallı yavruyu kendisi emzirecek halde değildi. Böylece çocuğu süt ve su ile tek başıma ben büyüttüm. Adeta benim çocuğum oldu. Hep benim kollarımda neşelendi, tepindi ve benim kucağımda büyüdü.

Faust: Sen bundan her halde en halis saadeti hissetmişsindir.

Margaret: Elbette, ama bazı çok güç saatler de yaşadım, yavrunun beşiği geceleri odamda dururdu. Kımıldadı mı hemen uyanırdım. Ya süt vermek veya yanıma almak lazım gelirdi. Susmazsa yataktan kalkar, onu kucağımda dolaştırırdım, üstelik sabah erken çamaşır teknesinin basma geçmek, sonra gidip, öteberi getirmek, ocak basma geçip yemek pişirmek de benim görevimdi. Bu her Allah'ın günü böyle devam ederdi. Böyle olunca insan daima neşeli olamaz. Ama buna karşılık yemekler lezzetli, uyku da tatlı gelirdi.

Marta:
Zavallı kadınların işi zor. Bir yaramazı yola getirmek hayli güçtür.

Mefisto: Senin gibi birisi olsa idi beni uslandırırdı.

Marta: Doğru söyleyin, şimdiye kadar bir şey bulamadınız mı? Kalbiniz bir kimseye bağlanmadı mı?

Mefisto: Atalar sözüdür: ''öz malın bir ocak, vefalı bir kadın, altın ve inciden değerlidir.''

Marta: Yani siz hiç bir heves duymadınız mı demek istiyorum. Yani demek istiyorum ki, kalbinizde ciddi bir arzu...

Mefisto: Kadınlara hiç bir zaman şaka yapmak ataklığında bulunmamalıdır.

Marta: Ah... Beni anlamıyorsunuz ki.

Mefisto: Cidden müteessirim, ama anlıyorum ki, siz çok lütuf karsınız. (Geçerler.)

Faust: Küçük meleğim, söyle bakalım, bahçeye girince beni hemen tanıdın mı?

Margaret: Görmediniz mi, gözlerimi yere indirmiştim.

Faust: Gösterdiğim ataklığı ve sen kiliseden dönerken yaptığım arsızlığı bağışlıyorsun değil mi?

Margaret: Böyle bir şey başıma gelmemişti, şaşırmıştım. Hakkımda kimse fena bir şey söylemezdi. Kendi kendime, ''bu adam senin tavrında terbiyeye uymayan bir şeyler mi gördü, ve seni hemen yanma yaklaşıp teklifsizce görüşülebilecek bir kız sandı ve bu ona cesaret verdi.'' diyordum. Ama itiraf ederim, kalbimde size bir meyil hasıl oldu. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Bununla beraber size daha sert bir cevap veremediğim için kendime çok kızdığım muhakkaktır.

Faust: Benim aziz sevgilim.

Margaret: Bana azıcık müsaade edin, (bir papatya koparır ve yapraklarını birer birer yolmaya başlar.)

Faust: Bu ne olacak, bir demet mi?

Margaret: Hayır, yalnız bir oyun.

Faust: Nasıl?

Margaret: Halime gülmeyin, (papatyayı koparır ve bir şeyler mırıldanır.)

Faust: Ne mırıldanıyorsun öyle?

Margaret: (Yüksek bir sesle). Beni seviyor... sevmiyor...

Faust: Ah, tanrısal kadın.

Margaret: (Devamla), Seviyor... sevmiyor...  (Son yaprağı sevinçle kopararak) seviyor!

Faust: Evet yavrum, çiçeğin bu sözünü sen, tanrısal bir özdeyiş say. Seni seviyorum! Bunun ne demek olduğunu anlıyor musun? O seni seviyor (Gretçiğin iki elini tutar.)

Margaret: Heyecandan titriyorum.

Faust: Hiç korkma, bırak da bu bakışım ve bu el sıkışım sana ifadesi kabil olamayan bir şeyi anlatsın. Kendimizi tamamen ebedi olacak bir mutluluğa bırakalım. Sonsuzluğa kadar. Yoksa onun sonu ezginlik olurdu. Ama hayır hayır, onun sonu olmayacak, hiç olmayacak.

[Margaret, onun ellerinden sıyrılıp kaçar, Faust bir an düşünceli durduktan sonra onu izler.]

Marta: Gece oluyor.

Mefisto: Evet, biz de gidelim artık.

Marta: Kalmanızı rica etmek isterdim ama, burası pek fena bir yer. Herkes işi gücü yokmuş gibi, komşunun adımlarını gözetler. Sonra her zaman olduğu gibi, dedikodu yaparlar. Ya bizim çifte kumrulara ne oldu?

Mefisto: Şu karşıdaki yoldan gittiler, bizim şen kelebekler.

Marta: Delikanlı kıza tutuldu gibi. Mefisto: Kız da ona! Dünyanın gidişi bu.


Bahçede bir kulübe

Margaret içeriye atlar, kapının arkasına saklanır, parmak uçlarını dudaklarına basar ve delikten bakar.

Margaret: Geliyor.

Faust: (Gelir.) Ah yaramaz, beni atlatıyorsun. İşte buldum seni. (Kızı öper.)

Margaret: (Faust'a sarılıp öpücüğünü iade eder.) İnsanların en iyisi! Seni bütün gönlümle seviyorum. (Mefisto kapıyı vurur.)

Faust: (Ayağını yere vurur.) Kimdir o?

Mefisto: İyi bir dost.

Faust: Hayvanın biri mi?

Mefisto: Veda zamanı geldi artık.

Marta:
Evet, gece oldu bayım.

Faust: Size eşlik etsem olmaz mı?

Margaret:
Annem beni... Allah'a ısmarladık.

Faust: Mutlaka gitmeli miyim? Allah'a ısmarladık.

Marta:
Güle güle.

Margaret: Yakında tekrar görüşmek üzere. [Fausfla Mefisto giderler.] Aman Allah'ım, böyle bir adam neler de düşünebiliyor? Onun karşısında utanıyorum. Ve her şeye ''evet'' diyorum. Ben bir zavallı bilgisiz çocuğum. Bende ne buluyor anlayamıyorum.
 

Orman ve mağara

Faust: (Tek başına.) Ey yüce ruh, senden istediğim her şeyi bana verdin. Ateşin içinden yüzünü bana çevirişin boşuna değilmiş. Bana şahane tabiatı bir malikane olarak verdin. Onu duymak, ondan zevk almak kudretini bahşettin. Sadece onu soğuk ve hayran bakışlarla seyretmek değil, bir dostun göğsüne bakar gibi onun kalbine bakmak olanağını verdin. Canlı yaratıklar serisini gözlerimin önünden geçirdin. Ve bana sessiz korularda, karada ve denizde yaşayan kardeşlerimi tanıma olanağını verdin. Ormanda fırtınalar patlayıp koca çamları, yanlarındaki ağaçların köklerini ve dallarını sökercesine sallar ve o çıtırtının boğuk sesi tepelerde gürlerken, sen beni emin bir mağaraya götürdün, ve orada bana beni gösterdin. Ve göğsümdeki gizli, derin harikaları önümde açtın. Gözlerimin önünde berrak ay, ruhumu okşayarak yükselince, kaya duvarlarından ve nemli çimenlerin arasından geçmiş kuşakların gümüş hayaletleri beliriyor ve seyrine doyulmaz bir görüntü yaratıyor. Ah. insan için hiç bir şeyin kusursuz olamayacağını şimdi hissediyorum. Sen bana, beni Tanrı'ya yaklaştıran bu sevinçle birlikte, bana kendimi soğuk bir ataklıkla tahkir ettiren ve fısıldadığı bir kelime ile senin lütuflarını hiçe indiren ve buna rağmen artık vazgeçemeyeceğim o yoldaşı verdin. O, göğsümde, o güzel görüntüye karşı vahşi bir ateş yaktı, böylece ihtirastan zevke sendeliyorum ve zevkin kucağında ihtirastan ölüyorum.

[Mefisto gelir.]

Mefisto: Artık hayattan aldığın nasibi yeter bulmuyor musun? Bunun uzaması size ne zevk verecek? Her şeyi bir kere tatmak kafidir. Sonra yeni bir şey bulmalıdır.

Faust: Beni şu güzel günde üzmekten başka bir işin olsaydı ne iyi olurdu

Mefisto: Peki peki, seni rahat bırakırım, bana ciddi olarak bir serzenişte bulunamazsın. Senin gibi çılgın, vefasız ve haşin yoldaşı olanın kaybedecek bir şeyi olamaz. Bütün günümü sana veriyorum, bayımızın ne gibi şeylerden hoşlandığını, nelerden vazgeçmek lazım geldiğini suratınızdan okumak o kadar kolay değil.

Faust: İşte bu ala. Beni tedirgin ettiğin yetmiyormuş gibi, üstelik bir de teşekkür bekliyorsun.

Mefisto: Zavallı, fani, hayatını bensiz nasıl idare edecektin? Seni vehim ve hayallerin işkencesinden, uzun müddet tedavi ederek, ben kurtardım. Ben olmasa idim, sen çoktan bu hayattan silinirdin. Mağaralarda, kaya kovuklarında bir baykuş gibi ne arıyorsun? Rutubet kokulu yosunlarla, ıslak taşlar arasında bir kurbağa gibi gıdanı mı arıyorsun? Ne ala eğlence! Senin hala doktorluk üstünde.

Faust: Issız yerlerde gezinmenin bana nasıl yeni bir yaşama gücü verdiğini anlıyor musun? Bunu anlamış olsaydın, bu saadeti bana layık görmeyecek kadar şeytan olmazdın.

Mefisto: Ne ilahi bir zevk! gece karanlığında çiğ altında yatmak, yeri ve göğü coşkunca kucaklamak, kendini bir tanrı sanacak derecede gurura kapılmak, bilgi özlemiyle dünyanın derinliğini nüfuza çalışmak, tanrının altı günde yarattığı şeyleri kendi göğsünde hissetmek, kuvvetine güvenerek bilmem nelerden zevk almak, sonra aşk heyecanı içinde her şeyin üstünden aşarak, fanilikten tamamen sıyrılmak ve sonra bu yüksek ilhamı... (bir işaret yapar) nasıl bitireyim, söylemekten çekiniyorum.

Fanst: Tuh sana.

Mefisto: Bu hoşunuza gitmiyor demek, terbiyeli ruh, demekte haklısın. insan nezih kulakların önünde afif kulakların vazgeçemedikleri şeyi söylememeli. Kısacası, ara sıra kendinizi aldatma zevkini size bağışlıyorum. Ama siz buna uzun müd­det dayanamazsınız. Sen yine bitkin bir hale gelmişsin. Bu daha fazla devam ederse, yine çılgınlık veya korku ve endişe içine yuvarlanacaksın. Bu kadarı yeter; Sevgilin odasına kapanmış oturuyor. Ve her şey ona sıkıntı ve üzüntü veriyor. Hiç aklından çıkmıyorsun. Seni bütün kalbi ile seviyor. Aşk ihtirasın, eriyen karlardan peyda olan bir dere gibi taştı, bunu onun kalbine akıttın. Şimdi derenin suları sığlaştı. Ormanlarda taht kuracağına onu büyük efendiye bırakıp zavallı taze kıza aşkının ödülünü versen daha iyi olur sanırım! Zavallı kız vaktini geçiremiyor. Pencerenin kenarında duruyor. Surların üstünden, bulutların geçişini seyrediyor. ''Ben bir küçük kuş olsaydım'' türküsünü gece yarışma kadar dilinden düşürmüyor. Nadiren neşeli, çok defa kederli, bazen içini dökünceye kadar ağlama sayesinde biraz  sakinleşebiliyor, daima da seni seviyor.

Faust: Yılan, yılan.

Mefisto: (Kendi kendine.) Seni bir yakalasam hele.

Faust: Rezil, çekil karşımdan! Ve o güzel kadının adını ağzına alma. Onun vücudunda uyandırdığın ihtirasın, yarı çılgın duygularımın karşısına çıkarma.

Mefisto: Ne olacak öyle ise? O senin kaçtığını sanıyor ve hemen hemen de öyle.

Faust: Ben uzaklarda bile olsam, ona yakınım. Onu hiç unutamıyorum ve hiç bir zaman gözümün önünden ayıramıyorum, hatta onun dudakları temas etti diye İsa'nın vücudunu bile kıskanıyorum.

Mefisto: Pek doğru dostum. Ben de sizi çok defa güller altında otlayan o ikizlerden dolayı kıskanmıştım.

Faust: Meyancı, defol oradan.                                            l

Mefisto: Ala, siz beni tahkir ediyorsunuz, ama ben buna gülerim. Erkekle kadını yaratan tanrı bile, bizzat fırsatı hazırlamakla mesleklerin bu en temizini tanımıştı. Haydi gidelim artık. Çünkü durum çok kötü. Siz sevgilinizin odasına gitmelisiniz, ölüme değil!

Faust: Onun kollan arasında ilahi saf anın ne değeri olur? Bırak ta kendimi onun göğsünde ısıtayım. Zaten hep özlemini Çekmiyor muyum? Ben bir çağlayan gibi kayadan kayaya gürleyen, tutkudan kuduran, uçuruma yönelen, gayesiz ve huzursuz bir yabani değil miyim ? Öte yanda da o kızcağız, o suçsuz, belirsiz duyguları ile, o Alp yaylasındaki kulübeciğinde bütün ev işlerini görerek, kendi küçük aleminde yaşıyor. Ben ise Allah'ın belası, sanki o kayaları tuz buz ettiğim yetmiyormuş gibi, onun huzurunu da tarumar etmek zorunda kaldım. Ey Cehennem, sana böyle bir kurban lazım mıydı? Haydi şeytan, bana yardım et ki bu ıstırap devresi kısalsın. Ne olacaksa hemen olsun! İsterse onun kaderi benim üstüme yıkılsın ve benimle birlikte yok olsun.

Mefisto: Gene nasıl kaynıyor ve alevleniyor, budala, onun yanma git ve onu teselli et. Senin gibi kuş beyinliler, bir çıkar yol görmeyince hemen ölümü gözlerinin önüne getirirler. Ya­şasın cesur davrananlar! Sen oldukça da şeytanlaştın hani! Ve dünyada aciz haline düşmüş bir şeytan kadar tuhaf şey olamaz!


Gretçik'in Odası

Gretçik çıkrık başında, yalnız.

Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!

Onun olmadığı yer,
Gözümde mezar olur,
Dünya bana dar olur!
Ah! Başım pek perişan,
Duygu, yürek perişan!

Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!

Pencereden bakmam onun
Evden çıkmam onun için!
Uzun boyu, yürüyüşü,
Gözlerinin ışık süsü,
Sözlerinin gür büyüsü,
Gülüşü, hele öpüşü!

Bitti artık huzurum,
Gitti elden sükunum,
Onu nerde bulurum!

Kalbim onu arıyor,
Gözlerim onu soruyor,
Kollarım onu bulsa da,
Kucaklasam, kucaklaşanı,
Öpsem yüzünü, gözünü,
Hayatıma mal olsa da.


Marta'nın bahçesi Margaret, Faust

Margaret: Vadet bana Heinrich.

Faust: Elimden gelen her şeyi.

Margaret: Şimdi söyle bakalım, din hakkında ne düşünüyorsun? Sen iyi kalpli bir adamsın. Ama, sanıyorum ki dini umursamıyorsun.

Faust: Bırak bunu yavrum. Görüyorsun ki seni seviyorum. Ben sevdiklerim için canımı feda ederim. Kimseyi duygusundan ve kilisesinden etmek istemem.

Margaret: İşte bu doğru değil, ona inanmak ta lazım.

Faust: Mutlaka lazım mı?

Margaret: Ah... Senin üzerinde etkili olabilseydim, sen mukaddesata da saygılı değilsin.

Faust: Saygılıyım.

Margaret: Ama isteksiz olarak: Duaya ve günah çıkartmaya da gitmemişsindir. Allah'a inanıyor musun?

Faust: Sevgilim, Allah'a inanıyorum demeye kim cesaret edebilir? Bunu papazlara ve bilginlere bile sorsan alacağın cevap, soranla eğlenmek olur.

Margaret: Demek inanmıyorsun.

Faust: Beni yanlış anlama güzelim. Kim inanıyorum diye ikrarda bulunabilir. Ve kim ona bir isim vermek cesaretini gösterebilir? Ve kim hissettiği halde inanmıyorum demeye ataklık edebilir? Her şeyi tutan, koruyan, devam ettiren o, seni beni, ve bizzat kendisini de tutmuyor mu? Üstümüzde gök kubbeleşmiyor mu? Altımızda yer sağlam durmuyor mu? Ebedi yıldızlar bize dostça bakarak yükselmiyorlar mı? Ben gözümle senin gözüne bakmıyor muyum? Ve her şey senin kafana ve kalbine nüfuz etmiyor mu? Ve her şey ebedi bir sır halinde göze görünerek veya görünmeyerek, yakında dolaşıp durmuyor mu? Kalbini bunlarla ne kadar kabilse doldurup, bu duygularla mutlu oluyorsan, adına ister talih de, gönül de, aşk de, istersen tanrı de, ne dersen de. Ben ona ad bulamıyorum. Duyuş, her şeydir. İsim ise boş bir gürültü, gök nurunu sislendiren bir dumandır.

Margaret: Bunların hepsi iyi ve güzel, papaz da aşağı yukarı bunları söylüyor, yalnız başka kelimelerle.

Faust: Bunu her yerde ve her gün göklerin ışığı altında bulunan bütün kalpler kendi dilleri ile söylerler. Niçin ben de kendi dilimle söylemeyeyim?

Margaret: Bunları işitince aklım yatar gibi oluyor. Ama, yine bir belirsizlik var. Çünkü sende Hıristiyanlıktan eser, yok.

Faust: Sevgili çocuk!

Margaret: Yanındaki arkadaşını görünce içimde bir üzüntü duyuyorum.

Faust: Neden?

Margaret: Yanındaki adamdan ruhumun derinliklerine kadar tiksiniyorum. Bu adamın iğrenç suratı kadar hiç bir şey, kalbime ok gibi saplanmamıştır.

Faust: Sevgili bebeğim, ondan korkma.

Margaret: O oldu mu, beynim dönüyor, oysa ben herkese karşı iyi hisler beslerim. Ama sana bakmayı özlediğim zaman, o adamı görünce içimden bir titreme geliyor, sinsinin biri. Eğer ona karşı haksızlık ediyorsam Allah beni bağışlasın.

Faust: Böyle garip adamların bulunması da gerek.

Margaret: Ben onun gibilerle bulunmak istemezdim. Kapıdan girince içeriye şöyle bir yarı alaycı, yarı öfkeli bir tavırla bakıyor. Hiç bir şeye karşı ilişkisi yok. Hiç kimseyi sevmeyeceği de belli. Ben senin kolunda iken içimde ferahlık ve teslimiyetten gelen bir mutluluk duyduğum halde, onun varlığı içimi bulandırıyor.

Faust: Sezişi kuvvetli melek, sen.

Margaret: Bu his beni o kadar üzüyor ki bize doğru yaklaştığı vakit adeta sana olan aşkım bile sarsılıyor. Sonra o burada iken dua da edemez oluyorum. Bu da içimi kemiriyor. Senin de aynı şeyleri duyman gerek, Heinrich.

Faust: Sen bir kere antipatik bulmuşsun onu.

Margaret: Artık gitmek zorundayım.

Faust: Ah... Bir saatçik olsun, senin yanında kalp kalbe, can cana oturmak nasip olmayacak mı?

Margaret: Ah... Eğer odada yalnız yatmış olsaydım, sana bu akşam kapının sürgüsünü açık bırakmayı isterdim. Ama annemin uykusu derin değildir, bizi görecek olursa, hemen o anda ölürüm.

Faust: Meleğim, bunun kolayı var. İşte sana bir şişecik! Onun içeceği şeye bunun üç damlasını damlat, o sevgili kadıncağız derin bir uykuya dalar.

Margaret: Senin hatırın için ben ne yapmam ki? Allah vere de anneme bir zararı olmasa!

Faust: Sevgilim, öyle olsa idi sana verir miydim?

Margaret: İnsanların en iyisi. Ben senin   yüzüne bakınca bilmem nasıl bir şey, beni senin arzularına ram ediyor. Senini uğrunda şimdiye dek, o kadar çok şey yaptım ki, hemen yapacağım bir şey kalmadı gibi. (Gider.)

[Mefisto gelir. ]

Mefisto: O şebek gitti mi?

Faust: Yine mi casusluk ettin?

Mefisto: Hepsini ayrıntılarıyla dinledim. Doktor beyimize epeyce vaiz verildi! Umarım ki bundan faydalanırsınız! Kızlar insanın sofu ve dindar olup olmadığına pek meraklılar. Onlar düşünürler ki erkek, Tanrıya itaat ederse, karısına da itaat eder.

Faust: Haleluya. Şu aziz ve sevgili ruhun kendisine başlı başına mutluluk veren imanı ile çok sevdiği adamı kaybolmuş gör­me ihtimalinin azabını çektiğini anlamıyor musun?

Mefisto: Şehvet fıçısı, ihtiraslı koca, bir kızcağız seni burnundan sürüklüyor.

Faust: Uğursuz herif, defol.

Mefisto: Bu kızcağız fizyonomiden iyi anlıyor. Yanında bulunduğum zaman ona bir şeyler oluyormuş! Şu maske de benim gizli kimliğimi açığa vuruyormuş. Şüphesiz o benim bir dahi, hatta belki bir şeytan olduğumu bile seziyor. Demek bu gece?

Faust: Bundan sana ne?

Mefisto: Ben de bundan zevk alırım.
 

Çeşme başında, Gretçik ve Lizcik testilerile

Lizcik: Berbel'den bir haber var mı?

Gretçik: Bir şey duymadım, sokağa az çıkıyorum.

Lizcik: Bugün bana Sibil anlattı. O da nihayet tongaya basmış. Kibarlık taslamanın sonu bu.

Gretçik: Nasıl?

Lizcik: İşin kokusu çıktı. Şimdi karnında bir can daha besliyormuş.

Gretçik: Vay!.

Lizcik: Nihayet hak ettiği cezayı buldu. Ne zamandan beri herifin peşini bırakmıyordu. Köy meydanında, dans salonlarında gezip tozmalar, her yerde görünmeler, şarap ve çörek ikramları, güzelim diye övünmeler. Hatta onun armağanını kabul etmekten utanmayacak kadar hayasızlaşmış. Sözün kısası bir aşıkdaşlık, bir yaranma, şakalaşma filan derken, işte böyle çiçeği dökülüvermiş.

Gretçik: Zavallı çocuk.

Lizcik: Ona da acıyor musun? Bizler iplik büker, dokuma dokurken, ve annelerimiz gece bir yere adımımızı attırmazken o, sevgilisinin kucağında bulunuyordu. Kapı eşiklerinde, karanlık yollarda, vaktin nasıl geçtiğini fark etmiyordu. Artık bırak da boynunu büksün ve günahkar gömleğini üstüne geçirerek gidip kilisede günah çıkartsın.

Lizcik: Onu alırsa delilik etmiş olur. Şirin bir delikanlı başka yerlerde de eğlenebilir. Esasen gitti bile.

Gretçik: İşte bu güzel bir hareket değil.

Lizcik: Onunla evlenenin hali fena olacakmış, delikanlılar gelin tacım yırtacaklarmış. Biz de kapısının önüne saman çöpleri serperiz.

Gretçik: (Evine giderken.) Bir zavallı kız bir kusur işleyince, ben vakti ile onu nasıl cesaretle ayıplardım. Başkalarının suçlarını tenkit yollu, neler söylerdim. Böyle bir kızın yüzü bana kapkara görünürdü. Ve ne kadar karartsam gene istediğim kadar kara olmazdı. Bu durum karşısında tanrıya övgü sunar ve ovunurdum. Halbuki şimdi ben kendim bir günahkarını, ama beni bu günaha sürükleyen şeylerin hepsi ne kadar hoş, ne kadar tatlıydı!


Kale civarı

Duvarın oyuğunda Meryem ananın acı durumuna tasvir eden bir tablo, önünde çiçek vazoları.

Gretçik:  (Vazolara taze çiçekler yerleştirir.) Ey acıyla dolu varlık. Yüzünü felaketime çevir. Hançerlenmiş kalbin ve bin bir acıyla oğlunun ölüsüne bakıyorsun, tanrıya bakıyorsun! Onun ve kendinin yıkımına hıçkırıklarla ağlıyorsun. İçimi acının nasıl oyduğunu kim hissedebilir? Kalbimi burkan, titreten şeyi ve onun özlediğini sen ve ancak sen bilirsin! Nereye gidersem gideyim, yüreğim yanıyor, yanıyor, yanıyor. Pek yalnız da kalmıyorum. Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum. Kalbim parçalanıyor. Sabah erken, senin için bu çiçekleri koparırken, penceremin önündeki cam kırıklarını gözlerimle ıslattım. Güneş erken, odamı aydınlattığı zaman, beni yatağımda felaketlerimle baş başa buldu. İmdat et bana! Rezaletten ve ölümden kurtar beni! Ah, acıyla dolu varlık, inayet et, yüzünü yıkımıma yönelt!
 

Gece Gretçik'in kapısı önündeki sokak

Valentin: (Margaret'in kardeşi, asker.) Bir içki aleminde niceleri övünür, delikanlılar genç kızların güzelliğini gür sesle över ve bunu dolu kadehlerle açığa vururlarken, ben dirseğimi masaya dayayıp güvenden gelen bir durgunlukla bir kenarda oturur, bu şamataları dinler, bıyığımı burarak güler ve elime dolu kadehimi alarak derdim ki: ''Herkes kendine göre ama, bütün bu ülkede benim sevgili Gretçiğime benzeyeni, onun eline su dökebilecek olanı var mı?'' Uygun bulma sesleri arasında kadehler şıngırdardı. Bazıları da: ''Haklıdır, Gretçik bütün bir kuşağın süsüdür'' diye haykırırlardı. O zaman başka kızları övenlerin dilleri tutulurdu. Ya şimdi? Saçlarımı yolmak ve duvarlara tırmanmak geliyor içimden. Bütün alçaklar iğneli sözlerle burun kıvırarak bana sövmek istiyor. Hileci bir borçlu gibi, büzülüp oturmaya hükümlüyüm. Herhangi bir dolayısıyla anlatma karşısında terler döküyorum. Onlara ''yalancı'' diye bağıramadığım için her şeyi tepelemek geliyor içimden. Şu gelenler kim acaba? Böyle sessizce sokulanlar kim? Aldanmıyorsam o ikisi. Eğer öyle ise, kafalarını patlatacağım, buradan diri çıkamayacaklar.


Faust, Mefisto

Faust: Karşıdaki kilisenin tapınma yerinin penceresinde her zaman yanan lambanın ışığı nasıl titrek bir alev halinde yükseliyor! Gittikçe kuvvetini kaybeden bu ışığın çevreleri na­sıl kararıyor! Ve karanlık etrafa yayılıyor. Geceleri benim kalbimin içerisi de işte böyle karanlık oluyor.

Mefisto: Ben de kendimi yangın merdivenlerine sokulan ve duvarlara sürtünerek dolaşan bir kedi kadar hararetli buluyorum. Bu hususta çok namuslu olmama rağmen, içimde biraz hırsızlık, biraz hoyratlık arzusu var. O muhteşem Valpurgiz gecesini özlüyorum. O gecenin zevki şimdiden uzuvlarımı kaplıyor. Zaten öbür gün ona kavuşuyoruz. işte o gece insan niçin sabahladığını anlar.                                                          j'

Faust: Şu arka tarafta pırıldadığını gördüğüm define acaba şu sırada yer yüzüne mi yükseliyor?

Mefisto: Küçük kasayı oradan çıkarma zevkini yakında tadacaksın. Geçenlerde içersine bir göz attım, aslan resimli parlak altınlar vardı.

Faust: Sevgilimi süsleyecek bir mücevher, bir yüzük filan yok mu?

Mefisto: inci gerdanlığa benzer bir şey gördüm galiba.

Faust: İşte bu ala. Sevgilimin yanına hediyesiz gidersem üzülüyorum.

Mefisto: Bazen da bedava tarafından işin tadını çıkardığınız için hiç keyfiniz bozulmamalı. Şimdi gök yüzünün yıldızlarla pırıl pırıl parıldadığı şu anda size bir şaheser dinleteceğim. Onu daha iyi kandırmak için size ahlaki bir şarkı söylüyorum:

Katerin, sevgilinin kapısında,
Ne ararsın böyle seher vaktinde,
Vazgeç iffetin elden gider!
Erkek bir defa murada erer,
Sonra da ''adiyö'' der gider.
Değer veriyorsan namusuna;
Sakla visali nikahlına.

Valantin: (İlerleyerek.) Kimi kandırmaya uğraşıyorsun burada, defol alçak fare kapanı! Şu elindeki sazın, sonra da garkı söyleyenin canı cehenneme!

Mefisto: Gitar ikiye bölündü. Artık tamir edilemez.

Valantin: Şimdi de kafan yarılacak.

Mefisto: (Faust'a.) Bay doktor haydi bakalım, çekinme, gayret, iyice yanıma sokulun ki sizi idare edeyim. Kılıcınızı çekin ve saldırın. Ben onun vuruşlarını çelerim.

Valantin: Şunu çel bakalım.

Mefisto: Neden çelmeyeyim,

Valantin: Bunu da.

Mefisto: Elbette.

Valantin: Sanki şeytan kılıç atıyor, ne oluyor böyle, elim tutuluyor.

Mefisto: (Faust'a.) Sapla kılıcını.

Valantin: (Yere düşer.) Ah

Mefisto: Kabadayı yatıştı işte. Ama hemen gidelim, derhal ortadan kaybolmalıyız. Çünkü bir katil çığlığı başlıyor. Ben polisle iyi anlaşırım ama, ceza mahkemesi ile aram iyi değil.

Marta: (Pencereden.) İmdat, imdat!

Gretçik: Bir ışık getirin.

Marta: Burada sövüp sayıyorlar, dövüşüyorlar, bağrışıp vuruşuyorlar.

Halk: İşte ölen bile var, yerde yatıyor.

Marta: (Dışarı çıkar.) Katiller kaçmışlar mı?

Gretçik: Yerde yatan kim?

Halk: Annenin oğlu.

Gretçik: Allah'ım, ne yıkım!

Valentin: Ben ölüyorum. Bu iş söylendiğinden bile daha tez olup bitiyor. Kadınlar ne duruyorsunuz orada, ne ağlayıp sızlıyorsunuz? Buraya gelin de beni dinleyin. (Hepsi yaklaşırlar) Gretçik'ım, sen daha gençsin ve toysun, fena fena şeyler yapıyorsun. Sana bunu mahrem olarak söylüyorum. Nasıl olsa artık bir fahişe oldun, bari bu işi doğru dürüst yap.

Gretçik: Ağabey, ah Rabbim bu ne demek!

Valentin: Tanrımızı bu işe karıştırma. Ne yazık ki artık olan olmuştur. Ve bundan sonra da ne olacaksa o olacaktır. Sen gizlice bir erkekle işe başladın. Az sonra sıra başkalarına gelecek ve bir düzüne adamın elinden geçtikten sonra bütün şehirlinin malı olacaksın! Rezaletin ürünü de gizlice dünyaya getirilecek, başının ve kulaklarının üstüne gecenin örtüsü örtülecek, belki onu öldürmek bile isteyeceksin. Ama o büyüyecek ve gün ışığına çıkacak. Hem de hiç güzelleşmemiş bir halde. Gün ışığını gördükçe suratı daha çirkinleşecek. Ben daha şimdiden namuslu şehir halkının bir leşten kaçar gibi, senden, senin gibi bir kahpeden, yüz çevirecekleri zamanların geleceğini görüyorum. Alçak, onlar senin yüzüne baktıkları zaman kalbin burkulacak, artık altın gerdanlıklar taşıyamayacaksın. Kilisede mihraba yanaşamayacaksın. Güzel dantelli elbiseler içinde dansa çıkamayacaksın. Karanlık bir yoksulluk köşesinde, dilenciler ve sakatlar arasında gizleneceksin. Ve tanrı sonra seni bağışlasa bile, yer yüzünde yine lanetle anılacaksın.

Marta: Allanın inayetine sığının ve af dileyin. Üstünüze bir de kara sürme suçunu mu almak istiyorsunuz?

Valentin: Alçak meyancı! Senin şu sıska vücudunu bir tekme ile ortadan kaldırabilseydim, bütün günahlarımın bağışlanacağını umabilirdim.

Gretçik: Kardeşim, ne cehennem azabı bu!

Valentin: Sana söylüyorum, şu gözyaşlarını bırak, namusunu feda ettiğin için, kalbime en ağır darbeyi indirmiş oldun. Ben ölüm uykusuna dalarken, askerce ve dürüst bir insan olarak Tanrıya kavuşuyorum. (Ölür.)
 

Kilise

Ayin, org sesi, ilahiler Gretçik kalabalığın arasında, içinde vicdan azabı.

Vicdan azabı: Gretçik, sen henüz tamamı ile suçsuz iken, şu mihraba yaklaşıp, kalbinde kah çocuk oyunları, kah tanrı bulunduğu halde o eski püskü kitapçığından dualar mırıldandığın zamanki haline ne kadar başka idi! Gretçik, senin akim nerde? Kalbindeki bu kötülük nedir? Senin yüzünden uzun, pek uzun azaplı bir uykuya dalıp öte dünyaya göçen annenin ruhu için mi dua ediyorsun? Eşiğinde kimin kanı var? Kalbinin altında şimdiden kımıldanmaya başlayan şey, önsezi uyandıran varlığı ile hem seni, hem kendisini endişelere düşürmüyor mu?

Gretçik: Ah, ah Zihnimden bir türlü çıkmayan, beni kemiren bu düşüncelerden bir kurtulabilsem!

Koro: Kıyamet günü, tanrının gazabı, dünyayı eritip kül edecek. (Org sesleri.)

Vicdan azabı: Allah'ın gazabı seni pençesine alıyor. Kıyamet boruları çalınıyor. Mezarlar sarsılıyor. Ve senin kalbin, küllerin durgunluğu arasından, alevlerde yanmak üzere canlanıyor, titriyor.

Gretçik: Ah, buradan uzaklaşabilsem! Org sesi sanki nefesimi tıkıyor. İlahiler kalbimin en derin yerini yaralıyor.

Koro:
Tanrı, mahkemesini kuracak
Bütün sırlar açığa çıkacak
Hiç bir şey saklanamayacak.

Gretçjk: İçim öyle daralıyor ki! Şu sütunlar beni sıkıyor, kubbe beni eziyor, hava almak istiyorum, hava...

Vicdan azabı: Sen gizlen ama günahla ayıp gizli kalamaz. Hava mı istiyorsun, ışık mı? Sakın ha.

Koro:
Doğrular bile güç kurtulabilirken,
O zaman zavallı ben ne söylerim?
Avukatlardan hangisini peylerim?

Vicdan azabı: Temiz insanlar senden yüz çeviriyorlar. Temiz ruhlar sana ellerini uzatmaktan tiksiniyorlar. Eyvah!

Koro: O zaman zavallı ben ne söylerim?

Gretçik: Komşum, şişenizi verin. (Düşüp bayılır.)


Valpurgis gecesi

Hartz dağlan, Schirke ve Elend mevkileri Faust, Mefisto

Mefisto: Canın bir süpürge sapı istemiyor mu? Ben kendi başıma tekelerin en kuvvetlisini elde etmek isterdim. Bu yolda henüz hedefimizden çok uzaktayız.

Faust: Bacaklarımda takat bulunduğu sürece şu budaklı sopa bana yetişir. Hem yolu kısaltmak neye yarar ki? Vadilerin dehlizvari yollarında yürümek, sonra hep böyle suların fışkırdığı şu kayalara tırmanmak, işte o yolların bize tattıracağı zevk bundadır. İlkbahar şimdiden kayın ağaçlarını kaynaştırıyor. Çamlar bile onu hissetmeye başladılar. Bizim organlarımızı etkilemesin olur mu?

Mefisto: Doğrusu ben henüz bir şey hissetmiyorum. Benim vücudumda henüz kış hüküm sürüyor. Yolumun üzerinde kar ve buz olmasını isterdim. Kırmızı ayın yuvarlaklaşmamla, hali içinde, fersiz kızıllığı ne kadar hüzünlü yükseliyor! Ortalığa da o kadar az ışık veriyor ki, insan her adımda bir ağaca, bir taşa çarpıyor. İzin ver de bir yalancı ışık çağırayım. İşte karşımızda keyifli keyifli yanan bir tanesini görüyorum. Hey dostum, seni yanımıza davet edebilir miyim? Ne diye boş yere ışıldayasın. Lütfen bizim yolumuzu yukarıya doğru aydınlatıver.

Yalancı ışık: Size hürmeten hafif meşrepliğimi frenliyebileceğimi umuyorum. Bizim yolumuz genellikle zikzak gider.

Mefisto: Ay, ay, insanları taklit etmeye çalışıyor! Şeytan aşkına doğru yürü. Yoksa o titrek alevini üfler, söndürüveririm.

Yalancı ışık: 'Şimdi anlıyorum ki siz ev sahibisiniz. Ben de genellikle yanınıza gelip sözünüzü dinlemek isterdim. Yalnız düşünün ki dağ bugün sihir çılgınlığı içindedir. Ve size, bir yalancı ışık yol gösterecekse o kadar ciddiye almamalısınız.

[Faust, Mefisto ve yalancı ışık sıra ile şarki söylerler.]

Dalmışız rüya ve büyü alemine,
Götür bizi o ıssız engine,
Onur payı çıkar bundan kendine.
Sıra sıra ağaçlar,
Belleri bükük yamaçlar,
Kaçarlar önümüzden.
Burunları sivri kayalar,
Nasıl da böyle horlarlar!
Çaylar, dereler,
Taşlardan, çimenlerden geçerler.
İşittiğim bilinmeyen bir çağıltı mı?
Yoksa bir şarkı mı?
Aşk elinden sızlanışı mı?

Yoksa o tanrısal günleri anış mı?

Umudumuzun, sevgimizin sesi mi?

Bir eski zaman masalı gibi

Yine çınlıyor yankılar,

işte ötüyorlar baykuşlar, kargalar,

Acep hepsi uyanık mı kalmışlar?

Şu ağaçlar altında düşe dalmışlar,

Şunlara bakın hele,

Sanki ince bacaklı, iri karınlı bir kertenkele

Ve yılan gibi şu kökler,

Kayaya ve kuma dolanmışlar,

Yabancı bağlar uzatıp bizi,

Bağlamışlar böyle,
Canlı lifler, polipler gibi uzatıp kolunu

Kesiyor seyyahın yolunu,

Sürü sürü, renk renk sıçanlar,

Yosunlarda, bayırlarda yatarlar.

Tutuşmuş binlerle yakamozlar,

Yolumuzu aydınlatırlar,

Söyle bana, duruyor muyuz?

Yoksa yürüyor muyuz?

Sanki her şey dönüyor,

Kayalar, ağaçlar, yüzler kesişiyor,

Ve yalancı ışıklar parlıyor.

Mefisto: Uyanık ol, eteğimden tut. Şurada bir tepe var ki oradan insan, dağın ihtişamla nasıl parıldadığını görür.

Faust: Vadilerin içinden nasıl tan kızıllığı gibi bulanık bir ışık parıldıyor ve uçurumun en derin yerine kadar giri­yor! Şuradan bir duman yükseliyor, öteden bulutlar geçiyor, beri taraftan sis ve tüller arasında bir kızıllık ortalığı aydınlatıyor. Ve ince yapılı bir iplik gibi süzülüyor. Sonra da bir pınar gibi fışkırıyor. İşte şurada vadinin içinde yüzlerce kola ayrılarak kıvrıla kıvrıla mesafe alıyor. Ve şu dar köşede kollar birdenbire birleşiveriyor. Ve o zaman sanki etrafa altın tozu saçılıyormuş gibi kıvılcımlar püskürüyor. Bak işte kaya du­varı boylu boyunca tutuşuyor.

Mefisto: Bu bayram onuruna bay Mammon, sarayı muhteşem bir şekilde aydınlatmış. Senin bunu görmen bir mutluluktur. Ben sabırsız konukların gelişini görüyorum bile.

Faust: Kasırga havada nasıl öfke saçıyor, enseme nasıl korkunç darbeler indiriyor.

Mefisto: Kayaların ihtiyar böğrünü tutmalısın, yoksa fırtına seni uçurumun çukuruna yuvarlar. Sis, geceyi koyulaştırıyor. Dinle, bak ormanlardaki şamataya! Gece kuşları ürkmüş kaçıyorlar. Dinle, ezelden beri yeşil olan sarayların sütunları çatırdıyor. Dalların çatırdayarak kırılışını, iri gövdelerin inleyişini, köklerin gıcırtısını dinle. Hepsi korkunç bir şekilde cenkleşiyor. Ve yıkıntı dolu uçurumlarda rüzgarlar uluyor, tepede uzaktan yakından gelen sesleri duyuyor musun? Evet, bütün dağı sihirli bir türkünün çılgın sesleri sarıyor.

Büyücü kadınlar korosu:
Brocken'e çıkıyor büyücüler,
Ekin sarı, yeşil tohumlar,
Kalabalık orada toplanıyor,
Yaban horozu başta oturuyor,
Taş ağaç arasından geçiyor,
Büyücü ...yor, teke pis kokuyor!

Bir ses: İhtiyar Baubu bir dişi domuza binmiş yalnız başına geliyor.

Koro:
Saygı gösterelim yaraşık olana,
Bayan Baubu geçsin kafilenin başına,
Bir besili domuz ve üstünde annemiz,
Arkasından yürürüz hepimiz.

Bir ses:
Hangi yoldan buraya geldin?

Bir ses daha: Ilsenstein üzerinden. Orada baykuşun yuvasına baktım, gözlerini fal taşı gibi öyle bir açtı ki!

Bir ses: Haydi canın cehenneme, hayvanı ne koşturuyorsun bu kadar?

Bir ses: Beni dikenler arasında sürükleyerek her tarafımı sıyırttı, şu yaralarıma bak.

Büyücü kadınlar korosu:
Yol uzun yol geniş,
Bu ne çılgın bir iş,
Çatal batar, süpürge çatırdar,
Çocuklar tıkanır, analar patlar.


Büyücüler korosunun yarısı:

Yolda lafa dalmayın,
Kadınlardan geri kalmayın.
Şeytanın huzuruna çıkarken,
Hedefe kadın varır en erken.

Öteki yarısı:
Bakmayın onun sözüne,
Kadın bin adım atsa,
Ve durmadan koşsa,
Erkek bir adımda geçer öne.

Bir ses: Siz de beraber gelin. Kayalar gölündekiler, siz de gelin.

Bir çok sesler: (Aşağıdan.) Sizinle beraber yukarı çıkmak bir zevktir, biz her şeyi temizleriz, kendimiz de pırıl pırılız, ama ebedi olarak da kısırız.

Her iki koro:
Rüzgar susuyor, rüzgar susuyor,
Bulanık ay gizleniyor,
Büyücü güruhu geçiyor,
Ve kıvılcımlar saçıyor.

Bir ses:
(Aşağıdan.) Dur, dur,

Bir ses: (Yukardan.) Kaya yarığından seslenen kim böyle?

Bir ses:
(Aşağıdan.)
Beni de beraber alın. Üç yüz yıldır tırmanıyorum, hala tepeye ulaşamadım. Benim gibilerin arasında bulunmak için can atıyorum.

Her iki koro:

Büyücüleri omuzlamış tekeler,
Çatallı sopalar ve süpürgeler,
Bugün kımıldamayan buradan,
Mutlak olur tatlı canından.

Büyücü yamağı kadın: (Aşağıda.) Ben o kadar uzun zamandan beri yerimde sayıyorum. Ötekiler nasıl bu kadar yol alabildiler? Evimde hiç rahatım yok, burada da rahata kavuşamıyorum.

Büyücü kadınlar korosu:

Büyücülere kuvvet verir merhem,
Bugün uçmayan kalır sersem,
Her tekne bir gemi olur,
Bir bez parçası yelken olur.

Her iki koro:

Tepeye varınca biz,
Yerlere oturuveririz,
Bu güruhumuzla biz,
Alanı dolduruveririz.

Mefisto: Ortalıkta bir itişip kakışma, bağırıp çağırma var. Cıvıl cıvıl kaynaşıyorlar, parıldıyorlar, ateş saçıyorlar, pis pis kokuyorlar. Gerçek bir cin peri mahşeri! Aman bana iyi tutun, yoksa bizi ayırıverirler, hani neredesin?

Fanst: (Uzaktan.) Buradayım.

Mefisto: Ne? Oraya kadar sürüklendin ha? O halde ev sahipliği hakkımı kullanmam gerek. Çekilin, ifrit cenapları geliyor. Tatlı yaratıklar çekilin. Doktor, bana tutun. Bir adımda bu kalabalıktan sıyrılalım. Burası benim gibiler için bile fazla çılgın, şu karşılarda çok ayrıcalı bir parlaklıkla bir şey ışıldıyor. O çalılığa doğru beni bir şey çekiyor, gel, oraya sıvışalım.

Faust: Çelişkiler kumkuması, haydi bakalım bana yol göster.. Özlediğimiz köşeye çekilmek için Valpurgis gecesi Brokkene gelmekle çok akıllılık etmişiz!

Mefisto: Şuraya bak hele, ne renkli alevler. Neşeli bir grup toplanmış, yalnız kalmak söz konusu değil.

Faust: Ama ben yukarda olmayı tercih ederdim. Şimdiden bir alev ve duman kasırgası görüyorum. Halk oraya, kötülüğün kaynağına doğru akıyor. Bir çok bilmecelerin çözümü orada olsa gerek!

Mefisto: Ama bir çok bilmeceler de orada düğümlenir. Sen büyük yığını bırak. Onlar gürültü ededursun, biz şöyle bir sessiz yere yerleşelim. Büyük alemin içinde küçük alemler yapma adeti çoktandır sürüp gider. Şurada çırılçıplak dolaşan genç ve tedbirli davranıp örtünen ihtiyar büyücüler görüyorum. Benim hatırım için onlara dostça davranın. Bu küçük zahmete karşılık eğlence büyük olacak! Saz sesleri gibi bir şey işitiyorum. iğrenç bir zırıltı. Buna alışmak gerek. Gel, gel başka türlü olamayacak, ben önden içeri gireyim, ve sonra seni sokayım, böylece seni yeniden bendetmiş olurum. Ne dersin dostum, burası hiç de küçük bir yer değil. Bak bir kere, sonunu göremezsin. Sıra sıra yüzlerce ateş yanıyor, dans ediliyor. Yemek pişiriliyor, içki içiliyor ve sevişiliyor. Bundan daha iyi neresi var, söyle?

Faust: Bizi içeri sokmak için büyücü kıyafetinde mi, yoksa şeytan kıyafetinde mi görüneceksin?

Mefisto: Gerçi ben tanınmadan gezmeğe alışığım. Ama bir şenlik gününde herkes rütbesini belli etmeli. Bir dizbağı nişanı bana paye vermez. Ama bir at ayağı burada çok büyük bir hatmi sayılır. Şu karşındaki sümüklüböceği görüyor musun? Sürünerek bize doğru geliyor. Yerleri yoklayan yüzü ile benim kokumu aldı bile. Artık istesem de kimliğimi gizleyemem. Hele gel, ateşten ateşe dolaşalım. Ben görücüyüm, sen de kızı alacak olan.

[Yavaş yavaş sönen bir kömür yığınının etrafında otu­ran bir kaç kişiye döner.]

Yaşlı baylar, burada ne yapıyorsunuz? Sizleri orta yerde coşkun gençlerin arasında, zevk ve sefa içinde görseydim, beğenecektim. Herkes evinde zaten yeter derecede yalnız kalıyor.

General: Milletlere ne kadar çok hizmet ederseniz ediniz, yine güvenilmez, çünkü kadınlar gözünde olduğu gibi, onlar gözünde de daima gençlik her şeyden üstündür.

Bakan: Şimdiki zamanda doğruluktan çok uzaklaşılmıştır. Ben eski zamanı överim. Çünkü asıl altın devri, bizim iktidarda bulunduğumuz devirdi.

Sonradan görmüş: Biz de doğrusu budala değildik. Yapmamız icap eden çok şeyleri yapardık. Ama, şimdi her şey tam sıkı sıkıya tutmak istediğimiz bir sırada alt üst oluyor.

Müellif: Ilımlı ve akıllıca bir eseri bugün kim okuyor? Sevgili gençliğe gelince, küstahlığın bu derecesi hiç bir zaman, görülmemiştir.

Mefisto: (Birdenbire çok yaşlı görünerek.) insanları büyük mahkeme önüne çıkacak dereceye gelmiş görüyorum. Ben son defa olarak büyücüler dağına çıkıyorum. Mademki benim fıçıcığım bulanık bulanık sızıyor, dünya da artık son gününe yaklaşıyor demektir.

Yaşlı sihirbaz: Baylar böyle geçip gitmeyin, bu fırsatı kaçırmayın, mallarıma iyi bakın, nelerim var neler! Dükkanımda, dünyada rastlanabilen. insanlara pek bir zarar vermeyen hiç bir şey yoktur. Burada hiç bir hançer yoktur ki kan akıtmamış olsun. Hiç bir kase yoktur ki öldürücü bir zehri tam sağlam bir vücuda akıtmamış olsun. Hiç bir ziynet eşyası yoktur ki güzel bir kadını baştan çıkarmamış olsun, hiç bir kılıç yoktur ki, kemeri parçalamamış, ve hasma, belki de arkadan, saplanmamış olsun.

Mefisto: Teyze hanım, siz zamanın gereğini anlamıyorsunuz, olan oldu, geçen geçti, siz, yeni şeyler satmaya bakın, bizi ancak yenilikler çeker.

Faust: Bari ben kendimi kaybetmesem! Buna adeta bir panayır diyeceğim geliyor.

Mefisto: Bütün bu kütle yukarı çıkmak istiyor, sen ittiğini sanıyorsun, halbuki itiliyorsun.

Faust: Bu kim?

Mefisto: İyi bak, o, Lilit'tir.

Faust: Kim?

Mefisto: Ademin ilk karısı! Onun güzel saçlarından, yüzüne emsalsiz bir parlaklık veren o mücevherlerinden kendini sakın! O bunlarla bir delikanlıyı ele geçirirse, bir daha bırakmaz artık.

Faust: Şurada, biri yaşlı, biri genç iki kadın oturuyor, daha şimdiden hoplamaktan yorulmuşlar.

Mefisto: Bugün durup dinlenme yok! Yeni bir dans başlıyor. Haydi gel de şunları yakalayalım.

Faust: (Genç kadınla dansa başlar.) Vaktiyle güzel bir rüya görmüştüm. Bir elma ağacının üstünde iki güzel elma parlıyordu, imrenmiştim. Ağaca tırmanmaya başladım...

Güzel kadın: Küçük elmalara pek isteklisiniz, hem de ta Cennet'ten beri! Benim bahçemde de öyleleri bulunduğu için sevinçten içim titriyor.

Mefisto: (Yaşlı kadına.) Vaktiyle kötü bir rüya görmüştüm, yarılmış bir ağaçta bir ... vardı, o kadar ... doluğu halde yine hoşuma gitmişti.

Yaşlı kadın: At ayağı taşıyan soyluya derin saygılarımı sunarım. Şayet ... dan iğrenmezlerse bir ... buyruklarına hazırım.

Prokfantasmist: Mel'un yaratıklar, bu ne ataklık. Size çoktan gösterilmedi mi ki bir cin, hiç bir vakit doğru dürüst ayak üstünde duramaz. Halbuki şimdi siz, biz insanlar gibi, dansetmeye kalkıyorsunuz.

Güzel kadın: (Dans ederken.) Bizim baloda ne arıyor bu, kuzum?

Faust: (Dans ederken.) Ay, bu her yere girer çıkar, başkalarının dansına değer biçer, atılan her adım hakkında bir dedikodu bulamazsa, onu yok sayar. Hele eski değirmeninde kendisinin yaptığı gibi bir çember içinde dönecek olsanız, onu hoş görür, hele bu yüzden kendisini beğenecek olursanız...

Proktofan: Hala burada mısınız? Olur şey değil. Çıkın buradan bakalım. Biliyorsunuz ki biz bir tasfiye yaptık. Şu şeytan sürüsü de hiç düzen ve çekidüzen tanımıyor. Biz, gerçi akıllıyız ama, yine Tegel'de cinler oynuyor! Ne zamandan beri bunları süpürüp attığım halde, yine ortalık temizlenmiyor. Olur şey değil.

Güzel kadın: Bizi tedirgin etmekten vazgeçin artık.

Proktofan: Cinler, sizin yüzünüze söylüyorum, ben fikir baskısına dayanamam. Buna alışamam. [Dans devam eder.] Bugün hiç bir şeyde başarılı olamayacağımı görüyorum, ama ne de olsa bir seyahat yapmış oluyorum. Son adımımı atmadan şeytanlarla şairleri yenmeyi umuyorum.

Mefisto: O şimdi gidip bir bataklığa oturacak. Onun dinlenme biçimi bu. Kan sülükleri onun kaba etinde keyif çatarken, ruhlardan ve hayaletlerden şifa bulmuş olacak.[Damı bırakmış olan Faust'a.] Dansta sana o kadar güzel şarkılar söyleyen güzel kadını niçin bıraktın?

Faust: Ah. Şarkı söylerken ağzından bir kırmızı fare fırladı.

Mefisto: işte bu iyi bir belirti! Buna pek önem verilmez, iyi ki şu fare kül rengi değildi. Böyle bir cümbüş esnasında buna kim dikkat edecek?

Faust: Bundan sonra gördüm ki...

Mefisto: Ne gördün?

Faust: Mefisto, şu karşıda soluk yüzlü güzel bir çocuğun tek başına oturduğunu görüyor musun? Pek yavaş kımıldıyor. Ayakları bağlı olduğu halde vuruyormuş gibi görünüyor. Bana öyle geliyor ki bu kız benim Gretçik'ime benziyor.

Mefisto: Bırak bunu. Ondan hayırlı bir şey çıkmaz. O bir sihirli hayal ve cansız bir puttur. Onunla karşılaşmak hayra belirti değildir. Donuk bakışlarından insanın kanı donar ve vücudu taş kesilir. Meduze1 adını her halde işitmişsinizdir.

Faust:
Gerçekten bu gözler bir ölünün sevgili eli ile kapatılmamış olan gözlerdir. Bu göğüs Gretçik'in bana teslim ettiği göğüstür. Bu vücut, zevkini tatmış olduğum vücuttur.

Mefisto: Bön divane, bu bir sihirdir. Çünkü herkes onu kendi sevgilisine benzetir.

Faust: Bu ne heyecan, bu ne acı! Bu bakışlardan gözlerimi ayıramıyorum. Bıçak sırtından daha ince bir kırmızı kolye bu güzel gerdanı pek tuhaf bir şekilde süslüyor.

Mefisto: Pek doğru, onu ben de görüyorum. O kafasını koltuğunun altında da taşıyabilir. Çünkü Perseus onun kafasını kesmişti. Hep kuruntulara kapılıyorsunuz. Tepenin beri tarafına gelin, burası Prater gibi eğlenceli. Gözlerim boyanmadı ise, orada bir tiyatro görüyorum. Gerçekten nedir o acaba?

Perdeci: Yeni bir piyes başlıyor, yedi piyesin sonuncusu. Burada yedi temsil vermek bir adettir. Bunu yazan bir amatördür, oynayanlar da amatördür. Ortadan çekilirsem beni mazur görün baylar, perdeyi açmaya gidiyorum.

Mefisto: Sizleri Blokberg'da gördükçe seviniyorum, çünkü sizin yeriniz burasıdır!


Valpurgis gecesi rüyası

Yahut Oberonla Titania'nın evlenmelerinin ellinci yıl dönümü şenliği
 

Perde arası

Tiyatro müdürü: Miding'in yiğit çocukları, bugün dinleneceğiz. İşte bütün sahne, köhne bir dağ ve rutubetli bir vadiden ibaret.

Teşrifatçı: Düğünün altın düğün olması için ilk düğünden itibaren elli yılın geçmesi gerek, ama savaşma biterse, ben altını üstün tutarım.

Oberon: Ey ruhlar, daima benimle beraber iseniz, bunu şu saatte gösterin. Kral ve kraliçe, düğünlerinin ellinci yılını kutluyorlar.

Puk: Puk gelip de ayağını sürtmeğe başladı mı, onunla birlikte keyif çatmak için, yüzlerce kişi arkasından gelir.

Ariel: Ariel gök yüzü gibi temiz ve berrak sesi ile terennüme katılabilir. Onun sesi bir çok asık suratları büyülemekle kalmaz, güzelleri de kendine çeker.

Oberon: İyi geçinmek isteyen çiftler, bizim ikimizden örnek almalı. İki kişinin birbirini sevmesi isteniyorsa, onları ara sıra birbirinden ayırmak yeter.

Titania: Erkek somurtkan, kadın da mızmız olursa yakalarından tutup birini Güney Kutbu'na, ötekini de Kuzey Kutbu'na sürünüz.

Orkestra: Sineklerin ağzı, sivri sineklerin burun, onların akrabaları, yapraklar içinde kurbağa, çayırda Ağustos böceği... işte müzisyenler bunlardır.

Tek ses: Bakın işte Gayda geliyor. O bir sabun köpüğüdür, onun basık burnundan çıkan sümüklü böcek zıvıltısı mı dinleyin.

Henüz teşekkül eden ruh: Örümcek ayaklı, kurbağa karınlı, küçücük kanatlı. Gerçi böyle bir hayvan yok, ama böyle bir şiir var.

Bir çift kuş: Küçük adım, yüksek sıçrayışlarla, ballı şebnem ve güzel kokular arasında dolaşıyorsun. Her ne kadar yeter derecede tepmiyorsan da havaya yükselemiyorsun.

Mütecessis seyyah: Bu bir maskara alayı mı yoksa? O tanrılar güzeli Oberon'u burada gördüğüm için gözlerime inanayım mı acaba?

Ortodoks: Ne tırnağı, ne kuyruğu var, buna rağmen Yunan tanrıları gibi, şüphesiz, o da bir şeytandır.

Kuzeyli sanatçı: Benim duyabildiğim şeyler, şimdiki halde ancak taslak halinde. Bununla beraber vakit kaybetmeden İtalya seyahatine hazırlanıyorum.

Öz dil meraklısı: Ah, beni buraya sürükleyen talihsizliğimdir. Nasıl da dağınık durumdalar. Bütün büyücüler topluluğunun içinde ancak ikisi pudra sürmüş.

Genç büyücü kadın: Pudra ihtiyar ve bitkin kadınların fistanı gibidir, işte onun için ben tekenin üstünde çırıl çıplak oturarak güzel vücudumu gösteriyorum.

Umumhane karısı: Burada sizinle atışmaya bizim terbiyemiz uygun değildir! Ama dilerim ki bu genç ve narin halinizde yaşlanmadan çürüyüp gidesiniz.

Orkestra şefi: Sinek ağızlı ve sivri sinek burunlular, çıplak kadının başına üşüşmeyin, öyle! Yapraklar içinde kurbağalar ve çayırlar içinde Ağustos böcekleri, siz de tempoyu kaybetmeyin.

Fırıldak: (Bir tarafa dönerek.) Ne ala toplum! Kızların hepsi birer gelin, ve bekarlar teker teker en umutlu insanlar!

Fırıldak: (Öte tarafa döner.) Eğer yer yarılarak bunların hepsini içine almayacak olursa, hemen gidip kendimi cehenneme atacağım.

Hicviyeler: Bizler küçük ve keskin birer böcek sıfatı ile sevgili atamız şeytana saygılarımızı sunarız.

Hennings:
Hele bakın şunlara! Sürüler halinde hep bir ağızdan nasıl sersemce alay ediyorlar. Hatta sonunda iyi bir kalbe sahip olduklarını bile söylüyorlar.

İlham perilerinin kraliçesi: Bu büyücüler ordusu içinde kendimi kaybetmekten çok memnun olurdum. Çünkü şüphe yok ki, bunları ilham perilerinden daha iyi idare edebilirdim!

Sabık ''zamanın dehası'': İnsan, akıllı adamlar yanında adam olur. Gel eteğime yapış. Blokberg, bir çeşit Alman Parna'sıdır. Onun bir de geniş tepesi vardır.

Mütecessis seyyah: Şu sahte ağır başlılık adamın adı nedir kuzum? Mağrur adımlarla yürüyor, burnunu sokmadığı yer kalmıyor. Sanki Cizvitlerin izimi arıyor.

Tama: Ben berrak suda olduğu kadar bulanık suda da avlanmayı severim, işte onun için o sofu bayların, şeytanların arasına karıştıklarını görüyorsunuz.

Dünya vatandaşı: Evet, sofular için her şey bir araçtır. Şurada Blokberg'de bile bir gizli cemiyet kurarlar.

Dansör: Yeni bir koro mu geliyor dersiniz? Uzaktan davul sesleri duyuyorum. Sakın keyfinizi bozmayın, bunlar balaban kuşlarının düzenli sesleridir.

Dans ustası: Herkes nasıl da bacaklarını oynatıyor ve gücü yettiği kadar dans edebiliyor? Kamburu hopluyor, hantalı zıplıyor, nasıl göründüklerini hiç merak etmiyorlar.

Kemancı: Şu serseri takımı kolay kolay kin beslemiyor. Ve birbirini yok etmekten adeta hoşlanıyor. Orfeos'un sazı hayvanları nasıl birleştirirse, gayda da bunları öyle birleştiriyor.

İstidlalci: Ne eleştiri ne kuşku benim fikrimi çelebilir. Şeytanın bir kimliği olmasa nasıl olur da şeytanlar var olabilirdi!

İdealist: Varlık benim için iyiden iyiye işkence oldu. Son derece üzgünüm. Burada ilk defa olarak dayanıklılığımı kaybediyorum.

Metafizikçi: Ben ise burada bulunmaktan çok kıvanç duyuyorum ve şunlarla birlikte ben de seviniyorum. Çünkü şeytanların bulunuşundan iyi ruhların varlığına geçebilirim.

Şüpheci: Onlar küçük pırıltıların peşinde gidiyorlar ve bu yoldan zengin olacaklarını umuyorlar. Şeytandan her zaman şüphelenmek gerek, onun için burası tam bana göre!

Orkestra şefi: Yapraklar içinde kurbağa, ve çayırlarda Ağustos Böcekleri, mel'un amatörler! Sinek ağızları, sivri sinek burunları, siz de müzisyenmişsiniz ya!

Girişkenler: Neşeli yaratıklar ordusunun adı ''gamsız'' olmalı. Artık ayaklarımızın üzerinde yürüyemediğimiz için başlarımızı ayak yapıp yürüyoruz.

Beceriksizler: Vakti ile bizde birer lokma edinmiştik, ama işimiz şimdi Allah'a kaldı. Pabuçlarımız danstan delindi, artık yalın ayak dolaşıyoruz.

Yalancı ışıklar: Biz doğmuş olduğumuz bataklıktan geliyoruz, ama bu dansörler arasında biz kibar delikanlılarız.

Şahap: Bir yıldız ve ateş ışığında göklerden buraya fırladım, şimdi ise ezgin, çayırda yatıyorum. Beni kim ayağa kaldırır?

Şişmanlar: Yer verin, yer verin, kenara çekilin, otlar bile yere serilsin. Ruhlar geliyor, onların da şişmanları var.

Pak: Böyle tıkız fil yavruları gibi ortaya çıkmayın, bugünün en iri yaratığı pehlivan yapılı Puk olmalı.

Ariei: Madem ki şefkatli tabiat bir inayette bulunmuş, size ruhun kanatlarını bahşetmiş, siz de benim belli belirsiz izlerimden yürüyerek güller tepesine çıkın.

Orkestra: (Çok yavaş.) Bulut yığınları ve sis tabakası yukardan aydınlanmaya başladı. Yapraklar arasındaki hava ve sazlar arasında esen rüzgar gibi, her şey dağılıp gidiyor!


Sıkıntılı bir gün

Kırlar Faust - Mefisto

Faust: Yoksulluk ve yeis içinde, acınacak bir halde. Uzun zaman süründükten sonra, şimdi de yakalanmış. Talihsiz güzel kızcağız, suçlu olarak korkunç acılar çekmek üzere zindana atılmış. Alçak, hain ruh! Şu ana kadar bunu benden sakladın. Dur   | bakalım, karşımda dur. İblis gözlerini kafanın içinde fıldır fıldır döndür. Dayanılmaz varlığınla bana meydan oku. Zindanda... Tamiri imkansız yoksulluk içinde. Habis ruhlara ve hissiz insanlığın adaletine teslim edilmiş. Sen ise beni bu esnada iğrenç eğlencelerle oyalıyorsun. Onun gittikçe şid­detlenen acılarını benden gizliyorsun ve onu, yok olurken, yardımsız bırakıyorsun.

Mefisto: Bu akıbete uğrayanların ilki o değil ki.

Faust: Köpek. İğrenç canavar!. Ey sonsuz ruh, şu haşereyi; çok geceler karşıma çıkıp üzerime saldırdığı, suçsuz yolcuların ayakları altında öfke saçtığı ve yere düşenlerin omuzlarına asıldığı vakit, görünmekten hoşlandığı köpek biçimine sok. Tekrar en ziyade sevdiği kıyafete sok ki, kumların üstünde karnı ile sürünsün. Ve ben de o alçağı ayaklarımla ezeyim. Bu ilk olarak onun basma gelen bir hal değilmiş, ha! Ne felaket! Birden fazla yaratığın, yoksulluğun bu uçurumuna düşmesi hepsinin suçlarına bir kefaret, bir tanesinin büyük bağışlayıcının gözleri önünde ölüm korkuları içinde felakete uğraması, hepsi için kafi bir ceza değilmiş gibi! Hiç bir insan ruhunun kavrayamayacağı bir facia. Bu bir tek zavallı insanın felaketi, beni iliklerime kadar titretiyor. Ve ruhumu kemiriyor. Halbuki sen böyle binlercesinin akıbeti karşısında istifini bozmadan sırıtıp duruyorsun.

Mefisto:
İşte burada oyunumuzun ve esprimizin öyle bir noktasına geldik ki, insanlar şuurlarını kaybediyorlar. Sen bu işte sonuna kadar yürüyemeyecek idi isen, benimle ne diye iş birliği ettin? Uçmak istiyorsun, fakat başın dönmeyeceğine emin değilsin. Biz mi sana ısrar ettik, sen mi bize?

Faust: Karşımda o obur dişlerini gıcırdatma, tiksiniyorum. Bana görünmek lütfunda bulunmuş olan büyük ruh! Benim kalbimi ve ruhumu biliyorsun. Felaketlere sevinen, ziyanlardan zevk alan bu alçak yoldaşı başıma ne diye doladın?

Mefisto: Ölüyor musun?

Faust: Kızcağızı kurtar, yoksa vay haline. Binlerce yıl süreyle en korkunç lanetler basma yağacak.

Mefisto: Ben adaletin zincirini çözemem. Kilidini açtıramam. Bana ''kurtar onu'' diyorsun. Onu felakete sürükleyen kimdi? Ben mi? Yoksa sen mi?

Faust: (Öfke ile etrafına bakınır.)

Mefisto: Gök gürültüsünü mü yakalayacaksın? İyi ki o senin gibi şaşkın kalımsızlara teslim edilmemiş! Suçsuz cevaplar vereni param parça ederek sıkıntılı hallerde öfkesini savmaya çalışmak, müstebitlerin metodudur.

Faust: Beni oraya götür, o kurtulmalıdır.

Mefisto: Ya karşına çıkacak tehlike? Bilesin ki işlediğin kanlı cinayetlerin izleri hala ortada. Öldürülenin mezarı üstünde intikam perileri uçuşuyor. Ve öldürenin geri dönmesini gözlüyorlar.

Faust: Senden bunu da mı isteyecektim? Bütün ölümlerin ve cinayetlerin altında ezilesin, canavar! Beni oraya götür ve onu kurtar diyorum sana!

Mefisto: Seni oraya götüreceğim. Ve elimden geleni yapacağım. Ama dinle, yerin ve göğün bütün kuvvetleri bende mi? Ben cezaevi bekçisini uyuturum. Sen de anahtarı aşırırsın, ve insan eli ile onu zindandan çıkarırsın. Ben gözcülük ederim, büyülü atlar hazır durur, ve ikinizi kaçırırım. Yapabileceğim şey budur.

Faust: Haydi gidelim.

Gece, açık bir alan Faust, Fefisto siyah atlar üzerinde şimşek gibi yaklaşırlar.

Faust: Şunlar orada darağacının etrafında ne hazırlıyorlar?

Mefisto: Ne yaptıklarını, ne ettiklerini bilmiyorum.

Faust: Bir yukarı bir aşağı dolaşıyorlar, eğilip doğruluyorlar.

Mefisto: Bir büyücü kafilesi.

Faust: Bir şeyler serpiyorlar, bir şeyler atıyorlar.

Mefisto: Geçelim, geçelim.
 

Zindan

Faust: [Elinde bir deste anahtarla bir lamba olduğu halde küçük bir demir kapının önünde.] Beni, çoktandır unuttuğum bir ürperti alıyor, insanlığın bütün yoksulluğu üstüme çöküyor. O burada şu nemli duvarların arkasında oturuyor, halbuki onun suçu, ne suçsuz bir kuruntudan oluşmuştur. Yanına girmekte kararsızlık mı ediyorsun? Onu tekrar görmekten korkuyor musun? Haydi yürü, senin gecikmen onun ölümüne sebep olur. [Kilidi eline alır, içerden bir şarla duyulur.]

Faust: (Kapıyı açarak.) Sevgilisinin kendisini dinlediğini hissetmiyor bile! Zincirlerin şakırtısı ve saman hışırtısı duyuluyor, (içeri girer.)

Margaret: (Yatağının üstüne kapanarak.) Eyvah, eyvah, geliyorlar! Ölüm ne acı!

Faust:
(Yavaşça) Sus, sus, seni kurtarmaya geliyorum.

Margaret: (Onun ayaklarına kapanarak.) Eğer insansan acımı duy.

Faust: Nöbetçileri uykudan uyandıracaksın. [Zincirleri, sökmek için eline ahr.]

Margaret: (Dizleri üstünde.) Cellat, benim üzerime bu egemenliği sana kim verdi? Henüz gece yarısı iken beni alıp götürüyorsun. Acı bana, bırak yaşayayım. Sabah erkene kalsa geç mi olur? (Ayağa kalkar.). Ben henüz o kadar gencim, o kadar gencim ki! Halbuki işte hemen ölmem icap ediyor. Hem güzelim de. Suçum bu idi. Dostum yakınımda idi. Şimdi uzaklarda. Çelengini parçalandı, çiçekler dağıldı. Beni öyle hoyratça tutma. Esirge beni. Sana ne yaptım? Beni boş yere yalvartma. Seni ömrümde bir kere bile görmedim.

Faust: Bu yürekler acısına dayanabilecek miyim acaba?

Margaret: Artık tamamen senin elindeyim. Yalnız bırak ta şu çocuğu bir daha emzireyim. Onu bütün gece özledim. Bana eziyet olsun diye yanımdan aldılar. Şimdi de diyorlar ki, güya onu ben öldürmüşüm. Hem artık ben hiç bir zaman sevmemem. Benim üstüme şarkılar söylüyorlarmış, ne ayıp şey! Eski bir masal böyle biter. Kim onlara bunu böyle yorumlayın diyor?

Faust: (Diz çöker.) Seni seven birisi şu uğursuz zincirleri sökmek için ayaklarına kapanıyor.

Margaret: (Onun yanma diz çöker.) Bırak ta azizlere yalvarmak için diz çökelim, su eşiğin ve basamakların altında cehennem kaynıyor. Kötü ruh, korkunç bir öfke ile kıyametler koparıyor.

Faust: (Yüksek sesle.) Gretçik, Gretçik!

Margaret: (Dikkat kesilir.) Bu, sevgilimin sesi idi. (Yerinden sıçrar, zincirleri yere düşer.). Nerede o? Beni çağırdığını duydum. Artık kurtuldum! Kimse beni tutamaz. Onun boynuna sarılıp uçmak istiyorum. Onun göğsüne yaslanmak istiyorum. Gretçik diye bağırdı. Kapının eşiğinde mi idi? Cehennem'in uğultu ve gürültüsü ile şeytanın kırıcı alayı arasında onun tatlı ve sevimli sesini tanıdım.

Faust: O benim.

Margaret: Sensin ha. Bunu bir daha söyle. (Onu tutar.) Ta kendisi, ta kendisi! Hani, bütün acılarım ne oldu? O zindan korkusu, zincir korkusu nereye kayboldu? Evet sensin! Beni kurtarmaya geliyorsun. Artık kurtuldum! Seni ilk defa gördüğüm o sokak ve Marta ve beraber seni beklediğimiz o sevimli bahçe, gözümün önüne geliyor.

Faust: (Gitmeye hazırlanarak.) Gel, benimle gel.

Margaret: Ah, dur biraz! Seninle aynı yerde bulunmak­tan o kadar zevk alıyorum ki.  (Faust'un yanma sokulur.)

Faust: Çabuk ol. Eğer acele etmezsen cezasını pek acı çekeriz.

Margaret: Nasıl, sen artık beni öpmüyor musun? Ayrılalı bu kadar az zaman olduğu halde, öpmeyi unuttun mu sevgilim? Senin boynuna sarılırken neden böyle korku duyuyor­sun? Halbuki her zaman senin sözlerin, bakışların bana bütün gökleri bahşederdi. Ve sen beni boğacakmış gibi ihtirasla öperdin. Öp beni, yoksa ben seni öperim. (Faust'a sarılır.). Eyvah dudakların soğuk ve cansız; Sevgin nerde kaldı ve be­ni bundan kim mahrum bıraktı? (Ondan yüzünü çevirir.)

Faust: Gel, izle beni. Sevgilim cesaretini topla. Seni sonsuz bir aşkla seviyorum. Haydi, beni izle. Senden yalnız bunu istiyorum.

Margaret: (Ona döner.) Gerçekten sen misin?

Faust: Evet benim. Gel benimle, haydi!

Margaret: Zincirlerimi çözüyor, beni yine kucağına alıyorsun, nasıl oluyor da benden tiksinmiyorsun!

Faust: Gel, gel. Ortalık ağarmaya başladı.

Margaret: Ben annemi öldürdüm. Çocuğumu da boğdum. O hem bana, hem sana ihsan edilmiş değil miydi? Sana da; çünkü o sensin. Buna inanır gibi oluyorum, elini ver, bakayım. Bu, rüya değil, senin sevgili elin. Fakat bu el, ıslak, sil şunu. Bana öyle geliyor ki bu, kana bulanmış. Aman Allah'ım, sen ne yaptın? Kılıcını kınına sok, bunu senden istiyorum.

Faust: Bırak o geçmiş şeyleri, onlar geçmişe karışsın, beni öldürüyorsun.

Margaret: Hayır, sen hayatta kalmalısın. Son mezarları tanımlayacağım. Hemen yarın bunların gereğine bakılsın. Anneme en iyi yeri ayırırsın. Ağabeyimi hemen onun yanı basma, beni de biraz öteye, ama pek o kadar uzağa değil! Yavruyu göğsümün sağ tarafına koyarsın. Yanımda başka kimse yatmasın. Senin yanma sokulmak, sana sarılmak benim için aziz bir mutluluktu. Ama artık bu bana mukadder değil. Bana öyle geliyor ki sana zorla sokuluyorum da sen beni itiyorsun. Ama yine de o, sensin. Bana o kadar iyi, o kadar masum bakıyorsun ki.

Faust: Ben olduğumu hissediyorsan gelsene.

Margaret: Dışarıya mı?

Faust: Özgürlüğe.

Margaret: Dışarısı mezar, ölüm beni gözetliyor. Gel öyle ise, ben buradan ölümsüz dinlenme yatağıma giderim. Başka yere bir adım atmam! Sen artık gidiyorsun. Ah! Heinrich, seninle beraber gelmek keşke mümkün olsa idi.

Faust: Gelebilirsin, haydi, kapı açık.

Margaret: Ben buradan çıkamam, benim için umut edilecek bir şey kalmadı. Kaçmak niye yarar ki? Beni nasıl olsa gözetliyorlar. Dilenmeye zorunlu olmak ve hele vicdan azabıyla, ne yoksulluk! Yabancı diyarlara gitmek, o da yürekler acısı! Hem nasıl olsa beni yakalarlar.

Faust: Ben senin yanında kalırım.

Margaret: Çabuk, çabuk. Zavallı çocuğu kurtar. Dere boyunca yukarı giden yolu izle. Küçük köprüyü geç, ormana dal. Sol tarafta işaret levhasının bulunduğu yerde havuzun içinde. Onu hemen tutup çıkar. O çıkmaya uğraşıyor, çırpmıyor, kurtar onu, kurtar!

Faust: Aklını basma topla. Yalnız bir tek adım atmakla özgürlüğe kavuşacaksın.

Margaret: Hele şu dağı bir aşmış olsa idik! Orada annen bir taşın üzerinde oturuyor. Tepemde bir soğukluk hissediyorum. Orada annem bir taşın üstünde oturuyor ve kafasını sallıyor. Bir işaret vermiyor, çağırmıyor. Kafası ağırlaşmış, öyle derin uyumuş ki, uyanmaz artık. Bizi sevinsin diye uyumuştu, onlar ne mutlu günlerdi!

Faust: Yalvarıp yakarma fayda vermezse, seni omuzlayıp götürmeyi göze alıyorum.

Margaret: Hayır, bırak beni! Ben zorla gelemem. Ben] böyle kırıcılıkla tutma. Biliyorsun senin hatırın için her şeyi yaptım.

Faust: Ortalık ağarıyor, sevgilim, sevgilim!

Margaret: Gün ağarıyor evet. Gün başlıyor. Son günümün ışığı buraya giriyor. Bu benim düğün günüm olmalı idi! Gretçiğin yanma girdiğini kimseye söyleme! Benim çelengime yazık oldu. Olan oldu bir kere. Biz birbirimizi yine göreceğiz, ama dansta değil. Halk toplanıyor. Sesler seçilmiyor. Meydanlar, sokaklar halkı almıyor. Çanlar çalmıyor, değnek kırılıyor, beni nasıl da yakalayıp bağlıyorlar! Kanlı iskemleye doğru sürükleniyorum işte! Enseme inecek olan baltanın keskinliği herkesin ensesinde hemen bir ürperme meydana getiriyor! Dünya bir mezar gibi sessiz duruyor!

Faust: Ah. Hiç dünyaya gelmese idim!

Mefisto: (Dışarıda görünür.) Haydi, yoksa yok olacaksınız, yeise kapılmaktan, kararsızlıktan ve boş konuşmalardan fayda yok. Ortalık ağarmaya başladı, atlarım titreşiyorlar.

Margaret: Şu yerden çıkan şey nedir? Şunu, şunu, defet onu buradan! Bu kutsal yerde onun işi ne? O beni istiyor.

Faust: Sen yaşamalısın.


Margaret:
Tanrının adaleti, ben kendimi sana teslim ettim.

Mefisto: (Faust'a) Gel, gel, yoksa seni de onunla beraber yüzüstü bırakırım.

Margaret: Tanrım, ben seninim, kurtar beni! Ey melekler, kutsal kafileler, beni korumak için etrafıma saf olun. Heinrich, senden tüylerim ürperiyor!

Mefisto: O, mahkum oldu.

Bir ses:  (Yukardan.) O, kurtuldu.

Mefisto: (Faust'a) Gel yanıma.

[Faust ile beraber ortadan kaybolur.]

Bir ses:  (içerden gittikçe zayıflayarak gelir.) Heinrich, Heinrich!

 

1      2      3      4