Beysbol, Hot
dog, Elmalı turta, Chevrolet. İşte Amerikan salatasının en
bilindik karışımları. Bir de bu karışımın tadını tamamlamak için
şu meşhur Amerikan sloganını ekleyelim: “Din ve politika
tartışmayacağız!”. Sloganlar,
yıkılmak için vardır. Belki de hiç bir Amerikan kuralı din ve
politika tartışmamak kadar sık yıkılmamıştır. Hepimiz defalarca bu
tartışmalara bir şekilde girmişizdir. Ve ne zaman sohbet konusu
gelip din boyutuna ulaştığında ise seçilmişlik konusu en çok göze
batan konu olmuştur. Ne yazık ki bu konunun açılması ile sohbet
tartışmaya dönüşmüş ve serinletici bir ışık hüzmesi yerine
kızgınlık alevlerinin saçılmasına sebep olmuştur..
Önceden
Belirlenme hakkında tartışmak, neredeyse katlanılamaz bir hale
gelmiştir. Bu konu iştahlarımızı kabartmış ve felsefeye dair ne
varsa, hepsi hakkında ağız kavgası yapmamız için bize gerekli
ortamı hazırlamıştır. Bu konunun her açılışında, hepimiz insan
Özgürlüğü Tepesi'ni, Patrick Henry’nin bile hayal edemeyeceği
heves ve azimle savunan, birer süper kahramana dönüşmüşüzdür.
Bizlerin lehinde, hatta aleyhinde karar alma gücüne sahip olan bir
Tanrı fikri hepimizin şu çığlığı atmasına sebep olmuştur: “Ya
özgür irade, ya da ölüm!”
Önceden
Belirlenme cümlesinin duyulması bile sanki bizlere kötü bir haber
verir gibidir. Bu konu Fatalizmin (kadercilik), umutsuzluk
öğretisi ile bağdaştırılmış ve karamsar bir yapıda olduğu ileri
sürülerek hepimizin anlamsız kuklalar olduğumuza işaret
edilmiştir. Bu cümleyi duyduğumuzda zihinlerimizde, hayatlarımızla
değişken oyunlar oynayan şeytani bir tanrı görüntüsü oluşmuştur.
Garip arzuların eseri olan korkunç hükümlere maruz kalmış ve
doğmadan önce canlı canlı betona gömülmüşüz gibi gözükmüştür.
Hatta hayatlarımızın yıldızlara bağlı olması bile bu durumdan daha
iyi gözükmektedir, en azından günlük yıldız fallarımızda kaderimiz
ile ilgili ip uçları bulabilme imkanımız olurdu.
Önceden
Belirlenme kelimesinin yarattığı bu korkunç manzaraya bir de bu
öğretinin en ünlü öğreticilerinden birisi olan meşhur John
Kalvin’in halk portresini eklersek işte o zaman tüylerimiz diken
diken olur. Kalvin bize katı ve acımasız suratlı bir zorba, dik
kafalı din düşmanlarının yakılmasından şeytani bir haz alan, on
altıncı yüzyılın Ichabod Crane’i olarak tanıtılmıştır. Tüm bunlar,
bizleri hem bu tartışmadan uzaklaştırır, hem de din ve politika
tartışmamak için içtiğimiz andı tekrar etmemize sebep olur.
İnsanların bu
kadar nahoş buldukları bu konunun tartışılıyor olması bile
mucizedir. O halde Neden bu konu hakkında konuşur dururuz? Nahoş
olmaktan mutlu olduğumuz için mi? Kesinlikle hayır. Bu konunun
tartışılma sebebi, bu konudan kaçmayı beceremememizden
gelmektedir. Çünkü bu doktrin, Kutsal Kitap’ta açık bir şekilde
öne çıkartılmıştır. Önceden Belirleme hakkında hiç durmadan
konuşuyorsak bunun sebebi Kutsal Kitab’ın önceden Belirleme
hakkında konuşmasıdır. Eğer isteğimiz Kutsal Kitap’a dayanan bir
teoloji bina etmekse, kendimizi hep bu kavram ile karşı karşıya
buluruz ve kısa bir süre sonra anlarız ki Önceden Belirlenme’nin
yaratıcısı John Kalvin değildir.
Genel olarak
bütün Hıristiyan kiliselerinin önceden belirleme konusunda bazı
resmi doktrinleri mevcuttur. Emin olduğumuz bir şey varsa o da
Roma Katolik Kilisesi’nin Önceden Belirleme konusundaki doktrinin,
Presbiteryen Kilisesi’nin doktrininden farklı olduğudur.
Lutheranların bu konudaki görüşü ile Episkopsallarınkinden
farklıdır.
Önceden
Belirleme hakkında bu kadar farklı doktrinlere varılmasının ortaya
koyduğu tek unsur, eğer Kutsal Kitap’a uygun bir düşünce tarzına
sahip olmaya çalışıyor isek Önceden Belirleme hakkında bir
doktrine sahip olmamız gerektiği gerçeğinin altının çizilmesidir.
Aşağıdaki çok iyi bildiğimiz ayetleri nasıl görmezlikten
gelebiliriz?
O, kendi
önünde, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın
kuruluşundan önce bizi Mesih'te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı
uyarınca, İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye
bizi önceden belirledi. (Efesliler 1:4, 5).
Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı'nın amacına
göre önceden belirlenip Mesih'te seçildik. (Efesliler 1:11).
Tanrı, önceden bildiği kişileri, Oğlunun benzerliğine dönüştürmek
üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında
ilk doğan olsun. (Romalılar 8:29).
Eğer amacımız Kutsal Kitap’a uygun bir doktrin geliştirmekse,
sorun Önceden Belirleme hakkında bir doktrine sahip olmalı mıyız
ya da olmamalı mıyız değil, hangi tür öğretişe sahip çıkmamızın
gerekli olduğudur. Eğer Kutsal Kitap, Tanrı’nın Sözü ise, beşeri
bir eser değil ise ve eğer Tanrı’nın kendisi Önceden Belirleme
diye bir şey olduğunu beyan ediyorsa bu durumda böyle bir doktrini
kucaklama arzusundan bizi kimse alamaz.
Eğer bu yapıda
bir düşünce tarzımız varsa, en doğal olan hareket bir adım ileri
gitmektir. Önceden Belirleme hakkında her hangi bir düşünceye
sahip olmak yeterli değildir. Tanrı’nın Sözü’nü görmezlikten gelme
ya da saptırma suçuna düşmemek için Önceden Belirleme konusunda ki
doğru görüşü aramak bizim görevimizdir. İşte bu noktada gerçek
mücadele başlamaktadır. Bu mücadele Kutsal Kitap’ın bu konuda tam
olarak ne öğrettiğini ortaya çıkarma mücadelesidir.
Önceden
Belirleme konusundaki mücadelem Hıristiyan yaşamımın erken
dönemlerinde başlamıştır. Üniversitede Kalvinist öğretişine sahip
olan bir felsefe profesörü tanıyordum. Bir gün önümüze Önceden
Belirleme konusundaki “Reform” görüşünü getirmişti. Ben şahsen bu
görüşü hiç sevmemiştim ve Üniversite yıllarım boyunca bu görüşe
karşı tüm gücümle mücadele etmiştim.
Üniversiteden
mezun olduğum zaman önceden belirleme konusunda ne Reform ne de
Kalvinist görüşe ikna olmuştum. Üniversiteden sonra gittiğim
seminerin öğretim kadrosunda ise Kalvinistlerin kralı olarak
bilinen John H. Gerstner’de vardı. Fizik için Einstein ne ise
Önceden Belirleme konusunda Gerstner de öyleydi. Bu konuda
Gerstner’e meydan okumaktansa izafiyet konusunda Einstein’a meydan
okumayı ya da tercih ederdim.Ancak bende o cahil cesareti
dedikleri şeyden vardı.
Sınıfta
defalarca Gerstner’le uğraşmaya kalktım, tamamen bir baş belası
oldum hatta bir sene boyunca iyi bir direnç gösterdim. Ancak
yenilgiyi aşama aşama yaşamaya başlamıştım, bana acı veren
aşamalardı bunlar. İlk darbeler kilisede stajyer Pastör olarak
çalışmaya başladığım zaman gelmeye başladı. Bir kağıda aşağıdaki
notu yazıp, çalışma masamın üzerinde her zaman görebileceğim bir
yere astım.
KUTSAL KİTAP’IN GERÇEK DEMESİNİ İSTEDİĞİN ŞEYİ DEĞİL,
KUTSAL KİTAP NEYE GERÇEK DİYOR İSE SEN DE BUNA İNANMAK,
VAAZ ETMEK VE ÖĞRETMEK ZORUNDASIN.
Not kafamdan bir saniye bile çıkmıyordu. Ancak en büyük darbeyi
son sınıftayken aldım. Jonathan Edwards’ın çalışmaları üzerine üç
kredili bir dersim vardı. Gerstner’in öğretmeni olduğu bir
sınıfta, Edwards’ın en meşhur kitabı olan The Freedom of the Will
(İradenin Özgürlüğü) çalışacaktık. Daha da ötesi o dönem Romalılar
kitabının Yunanca çeviri kursunu almaktaydım. Bu kursu alan tek
öğrenci bendim ve bir Yeni Antlaşma profesöründen teke tek bir
ders almaktaydım. Kaçabileceğim hiçbir yer kalmamıştı.
Bu ikili beni
aşmaya başlamıştı. Gerstner, Edwards, Yeni Antlaşma profesörü ve
hepsinin üzerinde olan Elçi Pavlus, benim direnç gücümü aşan,
yenmesi güç bir takım oluşturmuşlardı. Romalılar kitabının
dokuzuncu bölümü ise bana sarılıp beni sarsan bir bölüm olmuştu.
Hiçbir şekilde bu ayetlerde öğretilenleri görmezliğe gelmek gibi
bir olasılığım yoktu. Gönülsüzde olsa teslim bayrağını çektim
ancak bu teslimiyet kafamda gerçekleşmişti, yüreğimde değil.
“Tamam, burada yazılanlara inanıyorum ama bunları benimsemem
gerekmez!”
Kısa bir süre
sonra ise Tanrı’nın bizi yaratırken yüreğimizi, zihnimizi takip
eder bir şekilde yarattığını keşfettim. Bu yüzden
cezalandırılmayacağından emin olsam da, zihnimde sevdiğimden
yüreğimde nefret edemedim. Gözlerimi yumup kendimi bu doktrinin
yüksek ikna gücüne ve derin anlamının kollarına bıraktım,
gözlerimi açtığımda Tanrı’nın lütfunun yüceliğini ve hakimiyetinin
verdiği eşsiz huzuru gördüm. Yavaş yavaş bu doktrin yüreğimi ele
geçirdi ve Tanrı’nın merhametinin zenginliğini ve derinliğini bana
gösterdiği anda ruhum coşkuyla dolup taştı.
Artık ne
Fatalizmin cinlerinden nede bir kukla olduğuma dair çirkin
düşünceden korkuyordum. Aksine tek ölümsüz, tek görünmez ve tek
Bilge olan lütufkar Kurtarıcımın sayesinde tekrar neşe ile
dolmuştum.
“İkna olmuş
bir kişinin coşkusundan daha rahatsız edici bir şey yoktur” diye
bir söz vardır. Örneğin ikna olmuş bir Arminiyanı ele alalım. İkna
olmuş Arminiyanların ateşli bir Kalvinist olma eğilimleri vardır,
işte sizde şu an bir ikna olmuş Arminiyanın çalışmasını
okumaktasınız.
Verdiğim
mücadelenin bana öğrettiği ve gösterdiği birkaç şey olmuştur,
örneğin her Hıristiyan’ın Önceden Belirleme konusunda benim kadar
coşkulu olmadığını anladım. Benden daha iyi olan insanlar gördüm
ve aynı zamanda bu insanların benim vardığım sonuca
katılmadıklarını da. Bir çok kişinin bu Önceden Belirleme konusunu
yanlış öğrendiğini de. Aynı zamanda hatalı olmanın verdiği acıyı
da öğrenmiş oldum.
Ne zaman
Önceden Belirleme doktrinini öğretsem, inatçı bir şekilde bu
öğretişi reddeden kişiler yüzünden hüsrana uğrarım. İçimden
onlara, “Farkında değil misiniz, karşı koyduğunuz Tanrı’nın
Sözüdür diye?” diye seslenmek gelir. Bu hüsran durumlarında en
azından bir iki olası günaha düştüğümü söyleyebilirim. Eğer benim
Önceden Belirleme anlayışım doğru ise aynen benim gibi bu öğretişe
karşı iç çatışma yaşayan insanlara karşı sabırsızlık gösteriyorum
ve daha da kötüsü bana katılmayan kişilere karşı kibirli ve
gururlu davranıyorum.
Eğer benim
önceden belirleme hakkındaki anlayışım hatalı ise, benim görüşüme
karşı çıkan ve bu meleklere sahip çıkmak için mücadele eden
azizlere iftira attığımdan dolayı günahım katlanmaktadır. Bu
yüzden, bu konuda yüklendiğim sorumluluğun farkındayım.
Önceden
Belirleme hakkındaki mücadeleyi en fazla zorlaştıran unsur ise
kilise tarihinde yer alan büyük isimlerin bu konuda uzlaşmaya
varamamış olmalarıdır. Aydınlar ve Hıristiyan liderler, geçmişte
ve günümüzde, bu konuda farklı tavırlar almışlardır. Kilise
tarihinde yapılan titiz bir araştırma ise, önceden belirleme
hakkındaki tartışmaların, Liberaller ile Muhafazakarlar arasında
ya da imanlılar ile imansızlar arasında gerçekleşen bir çekişme
olmadığını açıkça ortaya koyar. Bu tartışma imanlıların, en
Tanrısal ve en içten Hıristiyanların kendi içinde yaşadığı bir
konudur.
Geçmişte
yaşamış olan en büyük öğretmenlerin bu konuya nasıl baktıklarını
görmek faydalı olabilir:
“Reform”
görüşleri |
Karşı görüşleri |
Agustine
|
Pelagius |
Thomas
Aquinas |
Arminius |
Martin
Luther |
Philip Melanchthon |
John
Kalvin |
John Wesley |
Jonathan
Edwards |
Charles Finney |
Bu kitabı
okurken geminin güvertesini doldurmaya çalıştığımı
düşünebilirsiniz. Klasik Hıristiyan inancının en büyük isimleri
hatta titanları olarak anılan düşünürlerin çoğunluğu Reform
tarafında kalmaktadır. Ancak önemli olan bir nokta ise bu listenin
benim görüşüm olmadığıdır, bu kişilerin bu konudaki fikirleri
görmezlikten gelinemez tarihi gerçeklerdir. Tabii ki Agustin,
Aquinas, Luther, Kalvin, ve Edwards’ın bu konudaki görüşlerinin
hatalı olması olasıdır. Bu isimler başka doktrin konularının bazı
noktalarında birbiri ile hemfikir değillerdir. Bu kişiler ne
bireysel ne de grup olarak kusursuz değildirler.
Ancak, bizler
doğru olanı tespit etmek için havaya kalkan elleri saymayız.
Tarihin en büyük düşünürleri de hatalı olabilir. Ancak burada
kesinlikle anlamamız gereken bir şey varsa o da Önceden Belirleme
hakkındaki Reform doktrinin yaratıcısının John Kalvin olmadığıdır.
Kalvin’in Önceden Belirleme konusunda belirttiği görüşlerde daha
önce Luther ve Agustin tarafından belirtilmemiş hiçbir şey mevcut
değildir. Daha sonraları, her ne kadar Lutheranizm taraftarları bu
konuda Luther’in öğretişini takip etmeseler de Melanchthon,
Luther’in ölümünden sonra bu konudaki fikirlerini değiştirmiştir.
John Kalvin’in ise meşhur teoloji üzerine yaptığı bilimsel
inceleme olan, The Institutes of the Christian Religion
(Hıristiyan Dininin Kuralları), isimli eserinde bu konuya az
değinmiş olması da dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Luther,
önceden belirleme konusunda Kalvin’den çok daha fazla yazı
yazmıştır.
Tarih dersini
bir kenara bırakırsak, bu bilge kişilerin bu kadar zor bir konuda
hemfikir olduklarını belirtmek yeterli olacaktır. Ancak tekrar
belirtmek istediğim nokta, bu kişilerin hemfikir olması, Önceden
Belirleme konusunun doğruluğunu belirleyecek bir kriter değildir.
Bu kişiler hatalı da olabilirlerdi, ancak bu konuda hem fikir
olmaları bizlerin dikkatini çeken bir faktördür. Reform görüşünü,
tuhaf bir Presbiteryen kanısı olarak kabul edip bir kenara
atamayız. Ben şahsen, Önceden Belirleme öğretisi karşısındaki
büyük mücadelemi verirken, klasik Hıristiyan inancının en büyük
titanlarının bu konudaki tek sesliliklerinden çok rahatsız
olmaktaydım. Bu kişilerin kusursuz olmadıklarını ya da hata yapmış
olabileceklerini tekrar ederken bu kişilerin bizlerin saygısını ve
içten bir şekilde kulak vermemizi hakkettiklerini de belirtmek
durumundayım.
Çağımızın
Hıristiyan liderlerine baktığımız zaman, hemfikir olma ve olmama
konusunda daha dengeli bir liste karşımıza çıkmaktadır. (Bu
tabloyu hazırlarken kişilerin genel görüşlerini dikkate aldığımızı
ve her liste içerisinde bazı noktalarda fikir ayrılıklarının
mevcut olduğuna dikkat ediniz.)
“Reform”
görüşler |
Karşı görüşler |
Francis
Schaeffer |
C. S. Lewis |
Cornelius
Van Til |
Norman Geisler |
Roger
Nicole |
John Warwick Montgomery |
James
Boice |
Clark Pinnock |
Philip
Hughes |
Billy Graham |
Bill Bright,
Chuck Swindoll, Pat Robertson ve diğer bir çok liderin bu konudaki
görüşlerini bilmesem de Jimmy Swaggart’ın Reform teolojisini
açıkça şeytani bir sapkınlık olarak gördüğünü bilmekteyim.
Kendisinin bu doktrine karşı yaptığı saldırılar kendini kaybetmiş
bir üslupla yapılmıştır. Bu saldırılar, “Karşı görüşler”
sütununda bulunan isimlerin hassasiyetini ve samimiyetini
yansıtmaktan çok uzak kalmışlardır. Bu sütundaki isimlerin
görüşleri ise yakından takip edilmeyi hakketmektedir.
Benim
yegane umudum hepimizin bu mücadeleye devam etmesidir. Asla bu
tartışmanın sona erdiğini düşünmememiz gerekmektedir. Ancak
anlamsız şüphecilikte de hiç bir anlam bulunmamaktadır. Her an
bilgisini arttıran fakat asla gerçek bilgeliğine ulaşamayanlar,
art niyetlidir. Tanrı ise sağlam ve içten bir inanca sahip
olanlardan hoşnuttur ve inancımızın Tanrı gerçeği üzerine olması
konusunda kaygı duymaktadır. Bu yüzden ümidim, önceden belirleme
doktrinini incelerken yapacağımız faydalı yolculuk boyunca
sizlerin de benimle beraber bu mücadeleye katılmanızdır. |