Önceden
belirleme hakkındaki Reform görüşünü reddeden Hıristiyanların
büyük bir çoğunluğu önceden belirleme hakkındaki öngörü ya da
önceden bilme görüşünü kabul etmişlerdir (geleceği görme, ön
bilgelik). Açıkça ifade edersek, bu görüş, sonsuzluğun başından
beri Tanrı’nın bizlerin nasıl yaşayacağımızı bildiğini
öğretmektedir. Bu öğretişe
göre Tanrı, bizlerin Mesih’i kabul edeceğimizi ya da
reddedeceğimizi önceden, bizim özgürce yapacağımız tercihleri daha
biz bu tercihleri yapmadan bilmektedir. Tanrı’nın, bizleri
kurtuluşa seçmesi, bizim yapacağımız tercihleri bilmesi üzerine
kurulmuştur. O bizi seçmektedir çünkü bizim O’nu seçeceğimizi
önceden bilmektedir. Bu öğretişe göre seçilmiş olanlar ise kendi
özgür seçimleri ile Mesih’i seçeceklerini Tanrı’nın önceden
bildiği kişilerdir.
Bu anlayışa
göre hem Tanrı’nın sonsuz hükmüne hem de insanın özgür
tercihlerine dokunulmamış olur. Bu görüşe göre Tanrı’nın
kararlarında keyfi bir yön yoktur. Bu görüşe inandıktan sonra ne
birer kuklalara indirildiğimiz hakkında ne de özgür irademizin
çiğnendiği hakkında konuşmaya gerek kalmamaktadır. Tanrı, herhangi
bir kötülük yapma iddialarından temize çıkartılmaktadır. Bizlerin
nihai yargılanması tamamen bizlerin Mesih’i seçip, seçmememize
bağlanmış durumdadır.
Önceden
belirleme hakkındaki bu görüş hakkında yapılacak çok fazla yorum
vardır. Bu görüş kulağa hem tatminkar gelmektedir hem de yukarıda
bahsettiğimiz kazançları sunmaktadır. Bunlara ek olarak Kutsal
Kitap’tan arkasına en azından bir tane destek almış gibi
gözükmektedir. Dikkatlerimizi, Pavlus’un Romalılara mektubuna bir
kez daha odaklayalım:
Tanrı'nın,
kendisini sevenlerle, amacına göre çağrılmış olanlarla birlikte
her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz. Tanrı, önceden
bildiği kişileri, Oğlunun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden
belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında ilk doğan
olsun. Tanrı, önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdığı
kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti. (Romalılar 8:29,
30).
Romalılar’ın
bu meşhur ayetleri “Kurtuluşun Altın Zinciri” olarak
adlandırılmıştır. Bu ayetlerde, Tanrı’nın önceden bilmesi ile
başlayan ve imanlıların yüceltilmesi ile noktalanan bir tür düzen
dikkatimizi çeker. Önceden bilme görüşü için bu ayetlerde,
Tanrı’nın önceden bilmesinin, Tanrı’nın önceden belirlemesinden
önce gelmesi hayati bir önem taşımaktadır.
Benim, önceden
belirleme hakkındaki önceden bilme öğretisinin görüşüne karşı
şahsi bir minnettarlığım vardır. Reform görüşüne boyun eğmeden
önce bu görüşü benimsemiştim ancak birkaç sebepten dolayı bu
görüşü terk ettim. Ancak bir kere bile olsun önceden bilme
görüşünün önceden belirleme doktrini hakkındaki Kutsal Kitap
açıklaması olduğuna tamamen ikna olamadım, hatta bu görüşün
önceden belirleme hakkındaki Kutsal Kitap doktrininin reddedişi
olduğunu düşünmekteyim. Bu görüş, Tanrı’nın bu konudaki bütün
öğretişini dikkate alma konusunda başarısız kalmıştır.
Önceden bilme
görüşünün belki de en zayıf noktası, onun dayanak noktası olarak
gösterilen ayetlerdir. Daha titiz bir analiz yapıldığı zaman
yukarıda alıntısı yapılan Romalılar kitabındaki ayetler, önceden
bilme görüşü için ciddi problemler oluşturmaktadır. Bir taraftan,
bu ayetlerin içeriği, önceden bilme görüşünü desteklemek için
yetersizdir. Çünkü bu ayetlerin öğretisi, önceden bilme görüşünü
savunanların istediğinden daha az öğretmektedir ve istemedikleri
unsurları da öğretmektedir.
Peki bu nasıl
olmaktadır? İlk olarak, bu ayetlerde Tanrı’nın önceden
belirlemesinin, Tanrı’nın önceden bilmesi ile gerçekleştiği
öğretisi mevcut değildir. Pavlus ortaya çıkıp, Tanrı’nın
insanları, onların ilerde yapacakları seçimlerin ön bilgisine
bağlı olarak seçtiğini söylememiştir. Bu fikir bu ayetlerde ne
ifade edilmiştir nede ima edilmiştir. Bu ayetlerin ifade ettiği
tek şey, Tanrı önceden bildiği kişileri önceden belirlemiştir. Bu
tartışmaya katılan tarafların hiç birisi Tanrı’nın her şeyi
önceden bildiğine itiraz etmemektedir. Tanrı’nın bile hakkında
hiçbir şey bilmediği insanları seçmesi olanak dışıdır çünkü
Tanrı’nın Yakup’u seçmeden önce zihninde Yakup ile ilgili bazı
fikirleri olması gerekir. Ancak bu ayetler, Tanrı’nın Yakup’u,
Yakup’un seçimleri doğrultusunda seçtiğine dair hiçbir öğreti
yoktur.
Dürüst olmak
gerekirse önceden bilme görüşü ile Romalılar 8’de bulduğumuz
önceden bilme-önceden belirleme düzeninin birbiri ile uyum içinde
olduğunu söylememiz gerekir. Ancak ayetin geri kalan kısmı bu
görüş için zorluklar çıkartmaktadır.
Bu ayetlerdeki
süreç modeline bakalım: Önceden Bilme-önceden
belirleme-çağrılma-aklanma-yüceltilme.
Bu ayetlerdeki
can alıcı problem, çağrılma ve aklanma arasındaki ilişki üzerine
olmalıdır. Bu ayetlerde Pavlus “çağrılma” derken neyi kast
etmiştir? Yeni Antlaşma, ilahi bir çağrıdan birden fazla yollarla
bahsetmektedir. Teolojide, Tanrı’nın dışsal çağrısı ile Tanrı’nın
içsel çağrısı bir birinden ayrı ele alınır.
Tanrı’nın
dışsal çağrısını İncil’in verdiği mesajda bulmaktayız. İncil, vaaz
edildiği zaman bu müjdeyi duyanlar Mesih’e çağrılırlar ya da davet
edilirler. Ancak bu çağrıya herkes olumlu cevap vermez. İncil’in
dışsal çağrısını duyan herkes iman etmez. Bazı zamanlar İncil’in
çağrısı sağır kulaklara yapılmaktadır.
Sadece
İncil’in dışsal çağrısına iman ile cevap verenlerin aklandığını
biliyoruz. Aklanma, iman ile gerçekleşmektedir. Ancak İncil’in
dışsal çağrısını duyan herkesin iman ile cevap vermediğini de
biliyoruz. Sonuç olarak İncil’in dışsal çağrısını duyan herkesin
aklanmadığını görmekteyiz.
Ancak Pavlus,
Romalılar kitabında Tanrı çağırdıklarını aklar diye yazmıştır.
Kutsal Kitap’ın açık bir şekilde Tanrı’nın, çağırdığı herkesi
akladığını söylemediğini kabul etmek durumundayız. herkes
kelimesini ayete zihinlerimizde ekleyen bizleriz. Belki de
bizlerde, ayete ek anlam kattığımız için önceden bilme görüşünü
savunanlar kadar suçluyuz.
Ayete herkes
kelimesini kattığımız zaman, metnin imasına uyarak bu anlam
eklemesini yaparız. Bir çıkarımda bulunuruz. Peki bu çıkarım,
meşru bir çıkarım mıdır? Bence evet.
Eğer Pavlus
çağrılmış olanların hepsi aklanacaktır demek istemiyor ise, elde
edeceğimiz alternatif anlam, çağrılmış olanların bazılarının
aklanacağı yönünde olur. Eğer bu ayetteki herkes anlamını ortadan
kaldırmak için bazılar kelimesini eklersek bu anlam yüklemesini
tüm Altın Zincir boyunca yapmamız gerekir ki bu durumda ayet şu
şekle dönüşür:
Tanrı, önceden
bildiği kişilerin bazılarını, Oğlunun benzerliğine dönüştürmek
üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında
ilk doğan olsun. Tanrı, önceden belirlediği kişilerden bazılarını
çağırdı, çağırdığı kişilerden bazılarını akladı ve akladığı
kişilerden bazılarını yüceltti.
Eğer ayeti bu
şekilde kabul edersek, karşımızda teolojik bir canavar, bir kabus
buluruz. Ayeti bu şekilde kabul ettiğimiz anda önceden
belirlenmişlerin bazılarının İncil’i duyduğunu ve aklanmış
olanların bazılarının kurtulduğunu öğretmemiz gerekir ki bu
öğretişler, Kutsal Kitap’ın bu konu hakkındaki diğer tüm
öğretişleri ile çelişki içerisinde olur.
Ancak önceden
bilme görüşünün bu ayete bazılarının kelimesinin eklenmesinden çok
daha ciddi sorunları vardır. Eğer Tanrı’nın önceden belirlemesi,
insanların İncil’in dışsal çağrısına gösterecekleri tepkiyi
önceden bilmesine bağlı olsa idi, önceden belirlenmiş olanların
bazıları nasıl çağrılmış olanlar olabilirdi ki? Bu görüş,
çağrılmış olmayan bazı kişilerin Tanrı tarafından seçilmiş
olmasını talep etmektedir. Eğer önceden belirlenmiş olanların
bazıları, çağrılmamış seçilmişlerse, bu durumda Tanrı, önceden
belirlemesini, insanların çağrısına verecekleri tepkiyi önceden
bilmesine dayandıramaz. İnsanların asla almadıkları bir çağrıya
cevap vermeleri mümkün değildir! Tanrı, çağrı almamış bir kişinin
almadığı çağrıya vereceği cevap konusunda önceden bilmeye sahip
olamaz.
Eğer, bu
yazdıklarımızın hepsini bir kez daha gözden geçirirsek,
ulaştığımız sonucun bizlere seslendiğini duyarız. Pavlus,
bazılarını gibi bir imada bulunmamıştır. Daha da ötesi, Altın
Zincir gerçeği herkes kelimesini mecburen ima etmektedir.
Şimdi, bu
buyruğu gözden geçirelim. Eğer Altın Zincire bazılarını kelimesini
eklersek varacağımız sonuç önceden belirleme hakkındaki önceden
bilme öğretisinin görüşü için ölümcül bir sonuç olacaktır. Çünkü
Tanrı’nın çağrılmış olmayanları önceden seçmesini içermektedir.
Bu görüş, Tanrı’nın önceden belirlemesinin, insanların İncil’in
çağrısına olumlu cevap vereceklerini Tanrı’nın önceden bilmesine
bağlı olduğunu öğrettiğine göre, bazı önceden belirlenmiş
olanların çağrılmamış olması bu görüşü çökertecektir.
Hepsi
kelimesinin eklenmesi de bu görüşün yok olmasından farklı bir
sonuç doğurmayacaktır. Bu zorluk çağrılmanın aklanmaya olan
ilişkisine odaklanmaktadır. Eğer çağrılmış olanların hepsi
aklanmış ise, bu ayetin anlamı, şu iki olasılıktan bir tanesi
olmalıdır: (A) İncil’i duyan herkes dışsal olarak aklanır; ya da
(B) Tanrı tarafından çağrılmış olanların hepsi içsel olarak
aklanmıştır.
Eğer, (A)
seçeneğini seçerseniz varmamız gereken sonuç, İncil’i duyacak olan
herkesin kurtuluş için önceden belirlenmiş kişiler olduğudur. Tabi
ki önceden belirleme hakkındaki önceden bilme öğretisinin görüşüne
inanan kişilerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda İncil’i duyan
herkesin kurtulmayacağına da inanmaktadır. Bazıları Evrenselciliği
savunmaktadır ki buna göre, İncil’i duysun duymasın herkes
kurtulacaktır. Ancak Müjdeci Hıristiyanlar (Evangelical)
arasındaki önemli tartışmanın Evrensilcilik konusu üzerinde bile
olmadığını hatırlatmamızda fayda vardır. Önceden belirleme
hakkındaki Reform görüşüne inananlar ve önceden bilme görüşüne
inananlar, herkesin kurtulmayacağı konusunda hemfikirdirler. İki
tarafta, İncil’i dışsal bir şekilde duyup iman ile cevap vermeyen
ve aklanmayan insanlar olduğu (Tanrı’nın dışsal çağrısı) konusunda
hemfikirdiler. (A) seçeneği hem Reform görüşünü kabul edenler için
hem de önceden bilme görüşünü kabul edenler için kabul
edilemezdir.
Bu durumda
elimizde sadece (B) seçeneği kalmaktadır: Tanrı tarafından içsel
bir çağrı alan herkes aklanmıştır. Tanrı’nın içsel çağrısı nedir?
Dışsal çağrı, İncil’in vaaz edilmesi ile ilgilidir. Vaaz etme, biz
insanların yaptığı bir eylemdir. Dışsal çağrı aynı zamanda Kutsal
Kitap’ın okunması ile de “alınmış” olunur. Kutsal Kitap, Tanrı’nın
Söz’üdür ancak bizlere insanlar tarafından kaleme alınmış bir
şekilde ulaşmıştır. Bu doğasından dolayı dışsal bir çağrıdır.
Hiçbir insanın, başka bir insanın içinde çalışma kudreti yoktur.
Ben, başka birisinin yüreğine girip orada ani bir etki yaratamam.
Sadece dışsal olarak algılanacak olan kelimeleri konuşabilirim. Bu
kelimeler insanların yüreklerini parçalayabilir ancak bu benim
kudretimle gerçekleşen bir etki değildir. Bir insanı içsel olarak
sadece Tanrı çağırabilir. Bir insanın yüreğinin iç odalarında,
aldığı çağrıya iman ile olumlu cevabı verdirecek ani etkiyi
yaratacak olan sadece Tanrı’dır.
Eğer Elçi’nin
ima ettiği anlam (B) seçeneği ise, aldığımız ima tamamen açıktır.
Eğer Tanrı’nın içsel çağrısını alanların hepsi aklanmış ve tüm
seçilmiş olanlar içsel olarak çağrılmış ise, Tanrı’nın önceden
bilmesi sadece insanların yapacağı özgür tercihlerden haberdar
olmanın ötesini de içermektedir. Emin olduğumuz bir nokta, Tanrı,
sonsuzluğun başından beri kimlerin İncil’ e cevap verip kimlerin
cevap vermeyeceğini bildiğidir. Ancak bu bilgelik, pasif bir
gözlemci bilgeliği değildir. Tanrı sonsuzluğun başından beri,
içsel çağrıyı yapacağı kişileri belirlemiştir ve bilmektedir.
İçsel olarak çağıracağı herkesi aynı zamanda aklayacaktır da.
Daha öncede
belirttiğim gibi Altın Zincir, önceden bilme görüşünün
istediğinden fazlasını öğretmektedir. Tanrı’nın içsel bir çağrıyı
önceden belirlediğini öğretmektedir. Tanrı’nın çağrılması için
önceden belirlediği herkes aynı zamanda aklanmak için
belirlemiştir. Tanrı, seçilmiş olanların yüreklerinde, onların
olumlu cevap vermelerini güvence altına almak için bir şeyler
yapmaktadır.
Eğer (B)
seçeneği, Altın Zincirin doğru anlaşılması ise Tanrı’nın bazı
insanlara herkese vermediği türde bir çağrı verdiği çok açık ve
kesin olan bir gerçektir. Çağrılmış olanların tümü aklanmış
olduğuna göre ve herkes aklanmış olmadığına göre, çağrılmanın bazı
insanların aldığı ve bazı insanların almadığı, çok önemli bir
ilahi eylem olduğu çok açıktır.
Tüm bu
incelemelerin sonunda orijinal sorumuzdan çok farklı olmayan bir
başka ciddi soruya geri döndük. Neden bazıları Tanrı’nın bu
çağrısını almak için önceden belirlenmişken diğerleri
belirlenmemiştir? Bu sorunun cevabı insanda mıdır yoksa Tanrı’nın
amaçlarında mıdır? “Tanrı önbilgisine göre davrandı” diyenler,
Tanrı’nın sadece bazı insanları içsel bir şekilde çağırıyor
olmasının sebebini Tanrı’nın önbilgisine bağlıyorlar. “Tanrı bu
kişilerin nasıl bir karar vereceğini bildiğinden seçimini bu
kişilerin seçimlerine göre yapmıştır” diyorlar. “Tanrı’nın içsel
çağrısını kimin kabul edip etmeyeceğini önceden biliyor olması
Tanrı’nın seçimini etkiler” diyorlar. Bu görüşe göre Tanrı içsel
çağrısını boşa harcamamış olur çünkü önceden kimlerin olumlu cevap
vereceğini bilmektedir.
Tanrı’nın
içsel çağrısında ne kadar kudret vardır? Bu çağrıyı almanın bir
faydası var mıdır? Eğer, bu çağrı sadece Tanrı’nın, kendi kişisel
güçleri ile olumlu cevap vereceklerini önceden bildiği kişilere
veriliyor ise bu çağrının gerçek bir etkisinden daha çok
içeriye dışardan yöneltilmiş bir çağrısı olur. Eğer bu çağrının,
dışsal çağrıyı alan bir kişi üzerinde bir etkisi var ise Tanrı’nın
bazılarından sakladığı avantajı bazılarına sunması söz konusu
olur. Eğer bu çağrının, kişinin kararında en ufak bir etkisi yok
ise etkin bir çağrı değildir. Eğer bu çağrının hiçbir etkisi yok
ise kurtuluş açısından bir değer içermemektedir ve Altın Zincir’in
anlamsız bir halkasıdır.
Tanrı’nın
içsel çağrısının, insanlara onlar daha inanmadan önce, imana
kavuşmadan önce verilmiş olduğunu hatırlamanın can alıcı bir
noktası vardır. Eğer bu çağrı, verilen cevabı etkileyecek bir
güce sahip ise, Tanrı, seçilmiş olanlara bu avantajı sunmayı
önceden belirlemiş demektir. Eğer bu çağrının, kişinin kararında
en ufak bir etkisi yok ise bu çağrı ne işe yaramaktadır? Bu ikilem
önceden bilme görüşünü savunanlar için büyük bir acı kaynağıdır ki
bu acıdan kurtulma olanakları yoktur.
ÖNCEDEN BELİRLEME HAKKINDAKİ REFORM GÖRÜŞÜ
önceden
belirleme hakkındaki önceden bilme öğretisi görüşünün tam aksine,
Reform görüşü kurtuluş için nihai kararın insana değil Tanrı’ya
ait olduğunu iddia eder. Reform görüşü, sonsuzluğun başında
Tanrı’nın bazı insanların hayatlarına müdahale etmeyi ve onlara
kurtarıcı imanı vermeyi bazılarına da bunu vermemeyi seçtiğini
öğretir. Sonsuzluktan beri insanların davranışlarının ön bilgisine
gerek olmadan Tanrı bazı insanları seçilmiş olmaları, bazılarını
da seçilmiş olmamaları için belirlemiştir. Kişilerin nihai
yazgısı, o kişi daha doğmadan önce ve o kişinin seçimlerinden
tamamen bağımsız olarak Tanrı tarafından belirlenir. Emin
olduğumuz bir şey varsa, insanlar özgür bir şekilde bir seçim
yaparlar ancak bu seçim Tanrı’nın ilk olarak seçilmiş olanları
doğru seçimi yapmaları konusunda etkilemesi ile gerçekleşir.
Tanrı’nın seçimi insana dayanmaz sadece ilahi iradesinin iyi
isteğine dayanır.
önceden
belirleme hakkındaki Reform görüşüne göre Tanrı’nın seçimi,
insanın seçiminden önce gelir ve üstündür. Biz Tanrı’yı seçeriz
çünkü önce O bizi seçmiştir. Reform görüşüne göre Tanrı’nın
önceden belirlemesi ve içsel çağrısı olmadan, hiç kimse Mesih’i
seçemez.
İşte bir çok
Hıristiyan’ın yüreğini sıkan önceden belirleme görüşü budur.
İnsanın özgür iradesi ve Tanrı’nın adilliği üzerine bir çok ciddi
soru bu görüş yüzünden ortaya atılmaktadır. Bu görüş bir çok
kızgın tepkiyi çekmektedir ve Kadercilik, Gerekircilik, gibi bir
çok suçlamanın yapılmasına sebep olmaktadır.
önceden
belirleme hakkındaki Reform görüşü, Altın Zinciri şu şekilde kabul
etmektedir: Sonsuzluğun başından beri Tanrı seçtiği kişileri
bilmektedir. Bu kişilerin kimlikleri hakkında, daha onları
yaratmadan önce zihninde bilgiye sahiptir. Tanrı, bu kişilerin
kimlikleri hakkında bilgiye sahip olmak bir yana bu kişileri
önceden sevmek konusunda da önceden bir bilince sahiptir. Kutsal
Kitap, ne zaman “bilmek” hakkında konuşmuş ise, bunu bir kişinin
varlığından basitçe bir haberdar olmak ile bu kişiye karşı duyulan
derin ve samimi bir sevgiden ayırdığını unutmamamız gerekir.
Reform görüşü,
Tanrı’nın önceden bildiği herkesi aynı zamanda iç çağrıyı alması,
aklanması ve yüceltilmesi için önceden belirlediğine
inanmaktadır. Her Şeye Egemen Olan Tanrı, kendi seçtiklerine,
sadece seçilmiş olanlara kurtuluşu vermiştir.
BÖLÜM 6’NIN ÖZETİ
1)
Önceden Bilme, önceden belirleme konusu için yeterli bir açıklama
sunmamaktadır.
2) Bu
görüş, kurtuluşu tamamen insanın işi konumuna indirgemiştir.
3) Bu
görüş, önceden belirlemeyi bir tarafa itmekte ve değer verilmeye
gerek olmayan bir konu durumuna getirmeye çalışmaktadır.
4)
Altın zincirinde gösterdiği gibi bizim aklanmamız Tanrı’nın
çağrısına bağlıdır.
5)
Tanrı’nın çağrısı, önceden belirleme üzerine gelişmektedir.
6)
Önceden belirleme olmadan aklanma olmaz.
7)
Gelecekteki seçimlerimiz Tanrı’yı bizi seçmeye ikna etmez.
8)
Bu, Her Şeye Egemen Olan Tanrı’nın bizim yerimize aldığı bir
karardır. |