...................
İBNİ HALDUN’DA BÜTÜNSELLİK SORUNU
Cemal Şener
İBNİ HALDUN’UN HAYATI VE DÜŞÜNCELERİ
Aydüşü Yayınları, Ocak 2002, İstanbul
                         
...................
...................

İbni Haldun, çok yönlü bir düşünürdür. Bu özelliğinden dolayı İbni Haldun’u, çeşitli bilim dalları kendilerinden saymışlar ve bunu ispat için çeşitli gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Gerçekten İbni Haldun için tarihçi, tarih felsefecisi, sosyolog, iktisatçı, siyaset teoricisi vs. tanımları yapılagelmiştir. Sosyal bilimler alanında belli bir disiplin açısından yürütülen her hangi bir incelemede, İbni Haldun’un “MUKADDİME”sine yer vermek gelenek olmuştur. Bu, Mukaddime’ye dolayısıyla İbni Haldun’a verilen önemi gösteriyor. Bir düşünüre sözgelimi “Tarihçi” ya da “siyaset bilimcisi” denildiğinde kategorik bir tanım yapıldığını kabul edilir. Eğer ele alınan düşünür incelenmesi karmaşık bir olgunun odağı durumunda ise, İbni Haldun örneğinde olduğu gibi, İslam gibi karmaşık ve büyük bir uygarlığın, XVI. yüzyıl gibi altüstlüklerin yaygınlaştığı çağın ürünü ise, üzerine yapılan tanımlarda büsbütün çoğalacaktır. Bir tasnif biliminin oluşmadığı çağda, özel olarak tarihi, genel olarak “bilimi” teolojiden kurtarma yolunda temel bir aşamayı gerçekleştiren İbni Haldun’u, günümüz tarihçisi “tarih biliminin gerçek kurucusu” olarak kabul edecektir. Tarihi, toplum olayları olarak ele alıp incelemeyi hedef tutan İbni Haldun’a, bir iktisat politikacısı kurucusu gözü ile de bakılabilecektir. Yine İbni Haldun 14. yüzyıl İslam ortodoksisinde görevli iken devlet ve iktidar olgularını Anayasa=Şeriat dışında objektif karakteri itibariyle ele alışı ise, kendisinin günümüz siyaset bilimcileri tarafından “çağdaş anlamı ile ilk siyaset bilimcisi” diye adlandırılmasına yol açabilecektir.(5)
 

İşte İbni Haldun tanımlanırken (dar anlamda) böyle muhtelif kategorik ayrımlara uğramaktadır. Halbuki Mukaddime bir bütün olarak ele alındığında, her bakışın ve tanımlamanın kendi açısından bir doğruyu içerme çabası ile kullanıldığı, fakat her birinin, aynı zamanda bütünü tam olarak yansıtmadığı, hatta bazı hallerde yanlış yansıttığı görülecektir. Burada bilhassa belirtmek istediğim nokta, hem doğrudan İbni Haldun üzerine yapılan çalışmaların hem de dolaylı olarak İbni Haldun’u da incelemiş bulunan büyük çoğunluğun düşünüre sınırlı, dar açılardan yaklaşmakta olmalarıdır.
 

İbni Haldun için; bazı sınıflamalarda da, “bağımsız düşünür” olarak belirtilmektedir. Bu “bağımsızlık” teşhisine kalıplara uymama halinden ötürü söylenmemektedir. İbni Haldun’un metodunun gereğince belirlenemeyişi bir kavram kargaşası doğurmakta, düşünürün amaç ve araçları bütün olarak ele alınmadığından bunların iç-ilişkileri gözden kaçırılmaktadır. Nitekim İbni Haldun’un sebep-sonuç ilişkileri bakışından “duragan” olduğu iddia edilirken, öte yandan bir başka araştırıcı düşünürün “dinamik” anlayışın doruğuna vardığını söyleyebilmekte, Sünni geleneğin takipçisi denilirken laik anlayışın gerçek kurucusu olduğu da öne sürülmektedir. Psikolojik saiklerin “asabiyet” teorisini temellendirdiği ifade edilirken, öte yandan sosyo ekonomik yapının bu teoriyi temellendirdiği de kabul edilmektedir.
 

İbni Haldun’a bir yanda orijinal bir metodun kuruculuğu, öte yandan geleneksel İslam hukukçuluğu yakıştırılabilmektedir. Bu kadar farklı görüşlerin bulunuşu yukarıda da izah ettiğimiz gibi İbni Haldun’un belirli görüşlerinin ve Mukaddime’nin belirli bölümlerinin bütünden soyutlanarak ele alınmasından ileri gelmektedir. Bunun da temeline İbni Haldun’un metodunu araştırmanın kategorik sınırlamalara sığdırılması çabası yatmaktadır.(6)

Buraya kadar, İbni Haldun’un çeşitli şekillerde tanımlandığını, soyut olarak belirtmiş olduk. Bunu çeşitli örneklerle somutlaştırmak mümkündür. Katip Çelebi, İbni Haldun’u tarihi açıklayan bir üstat, bir tarihçi olarak görmektedir. Naima da takipçisi olduğu Katip Çelebi’den esinlenerek İbni Haldun’u tarihçi olarak görmektedir. Gerçekten Naima mülk-devlet sorununa eğilirken İbni Haldun’u bir tarihçi olarak kabul etmektedir.(7) Abdurrahman Şeref Bey, Tarih-i Devleti Osmaniyye’nin önsözünde amacını açıklarken hareket noktası olarak İbni Haldun’u seçmektedir. C. Brockelmann, İbni Haldun’un öneminin esas itibariyle tarihçi oluşundan ileri geldiğini belirtmekte, Levy, İbni Haldun’u felsefeci, tarihçi niteliğinde görmekte; Toynbee, İbni Haldun’un bir tarih felsefecisi olarak yazdığı Mukaddime’nin kendi alanında gelmiş geçmiş en büyük eser olduğunu ifade etmektedir. Hittiye göre İbni Haldun İslam’ın en büyük tarih felsefecisidir. Sosyolojistler de İbni Haldun’a sahip çıkmışlardır. Başta A. Ferreire olmak üzere birçok sosyolog İbni Haldun’u “sosyolojinin” habercisi, öncüsü, benzeri şekillerde sınıflandırmışlardır. Düşünür, tarih sosyolojisinin, sosyo morfolojinin, genel sosyolojinin ve siyaset sosyolojisinin öncüsü niteliğinde görülebilmektedir.(8) Hamide Topcuoğlu, İbni Haldun’u tarih felsefecisi ve siyaset sosyolojisinin öncüsü kabul etmektedir.(9) Prof. Dr. Yavuz Abadan, İbni Haldun’u “Siyaset Teoricileri” arasında saymaktadır.(10) Prof. Dr. Bülent Daver’de, devletin kaynağı ve niteliği hakkındaki teorilerden söz ederken İbni Haldun’a önemli ölçüde başvurmaktadır.(11)
 

İbni Haldun, felsefe ve tarihten pedagojiye, oradan sosyal psikolojiye, siyaset teorisinden ekonomiye kadar çeşitli araştırma ve incelemelere konu olmuş ve düşünüre yeni tanımlar yüklenmesi kaçınılmaz bir durum almıştır. Ekonomi alanında Avrupa’daki Merkantilist görüşlerden 400 yıl kadar önce emeğe dayanan bir değer teorisi kurması, İbni Haldun’un ilk iktisatçı, iktisat biliminin kurucusu ya da ekonomi politiğin önderi olarak irdeleyen çalışmaların yapılmasına yol açmıştır. İbni Haldun’un tarihçi, tarih felsefecisi ya da doğrudan felsefeci, sosyolojinin, sosyal psikolojinin kurucusu, siyaset teorisinde önemli bir kavşak, öncü bir iktisatçı vb. olarak tanımlandığı görülmektedir.



DİPNOTLAR

5) HASSAN Ümit:İbni Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ankara  1982.

6) HASSAN Ümit: age, s. 10

7) NÂİMA Mustafa:Nâima Tarihi (Çev. Zuhuri Danışman) C. 1, s. 44.

8) HASSAN Ümit: age, s. 12-13.

9) TOPCUOĞLU Hamide:Hukuk Sosyolojisi Dersleri, 2. bası, İstanbul, s. 338.

10) ABADAN Yavuz:Devlet Felsefesi, s. 163.

11) DÂVER Bülent:Siyasal Bilme Giriş, s. 164, Ankara, 1968.

 

1      2      3      4      5      6