...................
İBNİ HALDUN’DA TOPLUM ANLAYIŞI GÖÇEBE (BEDEVİ) CEMİYETLER
Cemal Şener
İBNİ HALDUN’UN HAYATI VE DÜŞÜNCELERİ
Aydüşü Yayınları, Ocak 2002, İstanbul
                         
...................
...................

İbni Haldun, insanı sosyal varlık olarak kabul eden bir düşünürdür. Bu tesbit çağına göre oldukça ileri bir tesbittir. Karşılaştığı ihtiyaçları yalnız başına giderebilmekten, varlığını kendi gücü ile sürdürebilmekten uzak olan insan için toplu yaşamı zorunlu bir hayat tarzı olarak kabul etmiştir. Düşünür, insan iradesinin eseri olarak karşılaştığı toplu yaşamı Mukaddime’de Bedevi ve Hazeri toplum tipleri olarak formüle etmiştir. İbni Haldun’a göre, göçebelik yerleşik hayattan öncedir. Göçebe yaşamı ikiye ayrılır. Birincisi, koyun, inek gibi hayvanları besliyerek geçinen Türk- Türmen ve Berberilerdir. Bu göçebelere; “çoban göçebeleri” adı verilir. Diğeri ise, deve beslemekle geçinen Araplar, Batı Afrika’lı Berberiler ve Kürt göçebelerdir. O’na göre; göçebe hayatın asıl özellikleri bu ikinci grupta görülür. Toplumsal gelişme kanunlarına uygun olarak yaşamlarını sürdüren göçebeler zamanla servet edinip kuvvetlenerek yerleşik hayata geçebilirler.
 

Düşünür, iklimin, maddi hayat tarzının, üretim koşullarının, insanların özelliklerini ve dolayısıyla toplumların özelliklerini belirlediğini saptamıştır. O’na göre, kişisel ve etnik karakterler ırki değil sonradan kazanılmıştır. “İnsan, alışkanlıklarının oğludur. Onunla alışıp kaynaşmıştır. O kendi tabiat ve mizacının oğlu değildir. Hayatta alışmış olduğu şeyler, onun yaradılışı ve tabiatı, onun için bir meleke ve bir alışkanlık olur. Bunlar insan için bir tabiat veya yaradılıştan gelme bir özellik gibi olur. (48)

 

Göçebeler uzak ve tenha yerlerde yaşadıklarından ve bundan dolayı diğer insanlarla ilişki olanağı zor olduğundan çekingen, kaba ve sert mizaçlı fakat kentlere oranla iyi ahlaklı kişilerdir. Temel ihtiyaçları hayatlarını sürdürecek basit bir barınağa, giyecek ve yiyeceğe dayanmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı bencil olmayıp kabilenin çıkarlarını kendi çıkarlarına üstün tutarlar. Bundan dolayı da cesaret ve kahramanlık başlıca değer yargılarını oluşturur. Göçebe toplulukları, ne kendini, ne de kabilesini güven içinde hissetmediğinden yabancılara karşı çekingen, ancak kendine güvenen savaşçı ve cesur kişiliktedirler. Göçer hayat şartları; dayanıklı, kendine güvenen, cesur, birbirine bağlı fertlerin yetişmesini sağlar. Göçebe topluluklar, yerleşik hayatın rahatlığına dalmış devletler için daimi potansiyel bir tehlike oluştururlar. Yani; Bedevi toplumlardaki vuruculuk-dövüşkenlik hem korunma hem de dayanışma içindir. Bedeviliğin sert olan, sosyal hayatı, yiğit ve dürüst bir hareket tarzını kaçınılmaz kılar.

 

GÖÇEBE TOPLUMLARDA TOPLUMSAL DÜZEN
 

İbni Haldun; Bedevi toplum ile uygar toplumu siyasi örgütlenme yönünden ayırmaktadır. Bedevilikteki siyasi örgütlenmenin Hazerilikten farklı oluşunun temel göstergesi olarak, kitle-lider ilişkisi ve liderliğin değişik toplumlardaki niteliği, siyasi örgütlenme biçimlerinin üstünde önemle duruyor.

İbni Haldun, “cemiyet” ile “devlet”i birbirinden ayırıyor. O’na göre, öyle cemiyetler vardır ki, bir devlet haline gelememişlerdir. Fakat bu durum, o cemiyetin kendine has düzeni olan bir insan topluluğu olarak yaşaması için bir engel değildir. O halde her düzen devlet düzeni değildir. Bazı cemiyetlerde devlet olmadığı halde düzen oluşmuştur. Göçebe cemiyetler bu tip topluluklardır.
 

Göçebe cemiyetleri bir arada tutup yaşatan bir düzen ve bir ortak hukuk normları oluşmuştur. Bu sosyal ve hukuki düzeni meydana getiren bu sosyal ilişkiye İbni Haldun; “asabiyyet” bağı adını verir.
 

İbni Haldun; göçebe topluluklarda düzeni sağlayan asabiyet bağının yanında “Riyaset” adını verdiği şeflerin otoritesi de yer alır. Yani göçebe gelenekli Bedevi topluluklarda siyasi örgütlenme Riyaset (başkanlık) biçimindedir. Düşünüre göre; “Riyaset”te iktidarın el değiştirmesi çoğu halde nisbi olarak zayıftan daha kuvvetlisine geçecektir. Başkanın üyesi bulunduğu kabiledeki asabiyyetin diğer asabiyyetlere yada sözkonusu kabilenin belirli boy ve dallarının diğer boy ve dallara sırası ile üstün gelmiş olması gerekir. Bu üstünlük kendini kabul ettirdiği sürece diğer asabiyyetler başkanın asabiyyetine itaat ederler. Ve siyasi bir örgütlenme biçimi olarak siyaset belirli bir asabiyyetin iktidarı altında devam eder.(49)
 

Bedevi toplumlardaki örgütlenme biçiminin askeri nitelikte bir demokrasi özelliği gösterdiğini belirtmek gerekir. Bu tip bir örgütlenmede ölçü kabile içersinde aynı sülaleden gelenlerin üstüste başkan olabilecekleridir. Ancak, bu durum başkanlıktaki iktidar üzerinde tekel kurulduğu anlamına gelmez. Daha güçlü bir asabiyyete sahip kabilenin belli coğrafi bölgede bir arada yaşıyanlar veya göçebeliklerini sürdüren diğer kabileler üzerinde üstünlük kurması her zaman mümkün olabilir. Aynı kabile içerisinde bir boyun asabiyyeti de üstünlük-iktidar sağlıyabilir. Kabilenin başındaki başkan, bu ihtimalleri ortadan kaldırdığı sürece iktidarını sürdürebilir.(50)
 

Başkanlık yönetimi denen yönetim şeklinde; başkan, “otorite” sahibidir. Kudret sahibi olan bakanın emir ve yasaklarına itaat esasdır. (51) Başkan şeref ve asalet sahibidir. Bu özellikler bir soy içersinde sürüp gidebilir. Aynı sülale içinde birbirini takip eden başkanlıkların her birinin bu mevkiiyi hakedecek bir yönetimi sürdürmesi, kandaş toplum özelliklerini koruması gereklidir. “Asalet” Bedevi toplulukların yaşama biçimlerine uygun ve onu koruyucu geliştirici bir davranış içerisinde olmakla korunabilir. Bir soydan gelmiş olmanın yada öyle olduğunu varsaymanın görev ve yükümlülüğünü erdemli bir biçimde sürdürmek demektir. Kandaş soyluluk, iktidar potansiyelini gösterir ve daima asabiyyet potasında değerlendirilmelidir.(52)

Başkanlıkta (Riyaset) bulunan bu otorite ile Hükümdarlıkta mevcut olan otorite farklıdır. Bedevi toplumda başkanın emir ve yasakları Bedevi örgütlenmenin gereklerini, bu örgütlenmenin ardında yatan gelenek, görenekler çerçevesinde yürütülür. Bazı hallerde, ekonomik ilişki, savaş gibi yeni toplumsal kararlar alınır. Başkanlık, ululuktan ibaret olup, ona başkaları uyrukluk ediyorsa da, başkan zor ve kuvvetle hükmünü yürütmek durumunda değlidir. Bedevi topluluklar arasındaki çekişmeler, büyüklerin müdahalesi ile sona erdirilir. Dışarıdan gelen saldırıda gençler tarafından önlenir. Bedevi toplumda iktidarın maddi temelini kandaş toplumun ekonomik-sosyal örgütlenmesi, manevi anlamdaki temelini ise, sevgi-esirgeme, dayanışma duygusu oluşturmaktadır.
 

Bu yolla oluşan otorite Bedevi toplumun başkanlarının önderliği ile geçerlilik kazanır. Hazeri toplumda ise, toplumun siyasi örgütlenmesi olan mülk-devlet ilişkisi temelinde uygulanır. Devlet yoluyla uygulanan yönetimde esas olan iktidar olabilme ve bunu sürdürebilme kudretidir. Hükümdar da asabiyyete dayanır. İktidarını kurmak ve sürdürmek için gerekli olan asabiyyet, artık, mülkün gerekleri ve hükümdarın istekleri doğrultusunda işleyecektir.(53)

Bedevi toplumların yönetiminde baskı yoktur. Baskı ve tecavüze uğrayanlar korunur, halleri düzeltilir, gelenekler, görenekler, eşitsizliği giderici yöndedir. Adalet esastır. Hazeri (uygar) toplumda, demokratik kandaş toplumun özelliklerinin ortadan kalktığı görülür. Mülk-devlet düzeninin ileri aşamalarında ise bu toplumun yönetiminde iktidar araçları, zor kullanma ve baskıdır.(54)
 

İbni Haldun; göçebe kabilelerde düzeni sağlayan asabiyyet bağının yanında “Riyaset” adını verdiği şeflerin de otoritesi yer alır, diyor. İbni Haldun henüz devlet seviyesine ulaşmamış cemiyetlerde bile yöneten ve yönetilenler farklılaşmasının bulunduğunu ifade ediyor. Kabile mensuplarının aralarındaki anlaşmazlıklar için herkesin sayıp sevdiği kabile büyüklerine başvurmalarına bakarak, şeflerin birer hukuk düzenleyicisi durumunda olduğu tespitini yapıyor. Hiçbir cemiyetin yasa kuralları olmaksızın yaşayamayacağını ortaya koymuştur. Göçebe cemiyetlerde; sosyal ve hukuki temellerin olduğu, “Asabiyye” bağı ile kabile büyüklerine “Riyasete” duyulan saygının sonucu oluşan bir tür kendiliğinden düzen ve geleneklerin ağır bastığı yazısız hukuk kurallarının oluştuğunu yazıyor.

 

YERLEŞİK/UYGAR (HAZERİ) TOPLUMLAR
 

İbni Haldun’a göre; yerleşik cemiyetler siyasi örgütlemenin yani devletin kuruluşundan hemen sonra veya devletle beraber ortaya çıkarlar. Göçebe cemiyetler ise, zamanla kuvvet ve servet kazandıktan sonra, bir yerleşik hayata geçerler. Derken, yavaş yavaş kasaba ve şehirler kurulur, işbölümü gelişmeye başlar. Ancak yerleşik hayata geçen göçebelerin hepsi kendi başlarına devlet kuramazlar. Bir kısmı kurulmuş devletlere tabi olarak onun himayesinde bolluk ve zenginlik,sulh ve sükun içinde yaşamayı tercih ederler.(55)
 

Asabiyye bağı kuvvetli olan toplumlar devlet kurma başarısını gösterebilirler. Devlet safhasına ulaşan yerleşik cemiyetlerde, siyasi teşkilat insanları dış tehlikelere karşı koruduğundan, insanlar askerlikten ve tekdüze üretim işleri ile uğraşmaktan vazgeçerler. Sanat, edebiyat, mimarlık gibi kültürel konularla ilgilenmeğe başlarlar. Ticaret ve endüstri alanında çalışarak daha çok para kazanma yoluna gitmeğe başlarlar. Güvenlik,bol para ve işbölümünün gelişmesi, kişilerde yeni yeni ihtiyaçlarla, bunların en ince, en güzel ve en yeni şekillerde karşılanması arzusunu oluşturur.(56) Yerleşik hayatta insanlar yavaş yavaş zevk ve rahatlarına düşerek gittikçe bireyci olur ve kötü alışkanlıklar edinirler. Mal ve canlarını korumayı idare edenlere bırakmaları, kalelerle çevrili şehirlerde güven içinde yaşamaları insanların göçebelikteki cesaret ve savaş kabiliyetlerini yitirirler. Devlet hayatının gerekli kıldığı idareciler sınıfının her kademesinden meşru veya gayrı meşru emirlere uymaya alışan insanlar, idarecilerin zamanla zulme ve şiddete başvurmaları da eklenince, göçebe hayattaki bağımsızlık ve onur, duygularını büsbütün kaybederek kendilerine güveni olmayan korkak, sinsi ve dalkavuk kişiler olurlar. Bu durum devletin varlığının sonuna kadar devam eder.
 

YERLEŞİK CEMİYETLERDE TOPLUMSAL DÜZEN
 

Uygar toplumlarda yani yerleşik cemiyetlerde çeşitli soy, sop ve kabileler birarada yaşadığından akrabalık bağları gevşemiştir. Siyasi örgütlenmeye doğru gittikçe bu cemiyetlerde sosyal ve hukuki düzeni sağlayacak yeni ilişkiler, yeni toplumsal örgütlenme şekilleri oluşmaktadır.

Devlet kuran yerleşik cemiyetlerde akrabalık ve soy bağının yerini yavaş yavaş bir “hanedana bağlılık ve din duygusu” almaktadır. Bu özellikler bazen kurulmuş devletin sürekliliğini, bazen da yeni bir devletin kurulmasını içlerinde çeşitli soy, kabile ve bunlara bağlı olarak rekabetlerin yanaştığı, eski ahlaki özelliklerin meydana getirir. Bu gevşemiş cemiyetlerde, çeşitli soyların isteklerini bağdaştırıp, radikal değişimleri önleyecek, dışta her an saldırıya hazır kuvvetli göçebelere karşı savunmayı sağlayacak kuvvetli bir “siyasi ve hukuki teşkilatlanmaya yani devlete duyulan ihtiyaç açıkça bellidir. Bu göçebe düzenini sağlayan değer ve ilişkilerin yerini almak zorundadır.



DİPNOTLAR

48) Mukaddime:C. I, s. 322.

49) HASSANÜmit: age, s. 216.

50) HASSANÜmit: age, s. 216.

51) Mukaddime:C. I, s. 333.

52) HASSANÜmit: age, s. 216-217.

53) HASSANÜmit: age, s. 218.

54) HASSANÜmit: age, s. 215.

55) Mukaddime:C. I, s. 375-376.

56) Mukaddime: C. I. s. 317 vd.

 

1      2      3      4      5      6