Tüm bu
şeyleri içeren incelememin sonuna geleli üç yıl oldu ve onu bir
basımcının ellerine bırakmak için gözden geçirmeye başladığımda,
saygı duyduğum ve usum düşüncelerimi nasıl belirlerse yetkesi de
eylemlerimi öyle belirleyen kişilerin daha önce başka birinin
(35) yayımladığı fizikle ilgili bir
görüşü uygun bulmadıklarını öğrendim; o görüşte olduğumu söylemek
istemiyorum ama onların denetiminden önce dine ya da devlete
zararlı olacağını düşünebileceğim dolayısıyla usum beni
inandırsaydı, beni yazmaktan alıkoyacak herhangi bir şey görmemiş
olsam da, çok kesin göstermeler olmadan inancıma yenilerini
katmaya, birinin zararına dönebilecek herhangi bir şeyi yazmamaya
çok özen göstermeme karşın, bu yanılgılardan herhangi birinin
görüşlerim arasında bulunabileceği düşüncesi beni korkuttu. Bu
beni onları yayımlamak için aldığım kararı değiştirmek zorunda
bırakmaya yeterli oldu. Çünkü daha önce bu kararı almam için çok
güçlü nedenler olmasına karşın beni her zaman kitap yazma
mesleğinden nefret ettiren eğilimim bana bundan bağışlanmak için
hemen yeterli başka nedenler buldurdu. Şu ya da bu yönden öylesine
çeşitli nedenler vardır ki onları benim yalnızca burada söylememde
değil, belki halkın onları bilmesinde de yarar vardır.
Ben hiçbir zaman düşüncemden gelen şeylere çok güvenmedim ve
kullandığım yöntemde kuramsal bilimlerin alanına giren bazı
güçlükler konusunda hoşnut etmekten ya da bu yöntemin bana
öğrettiği nedenlere göre kendi göreneklerimi düzenlemeye
çalışmaktan başka meyveler topladığım sürece onlarla ilgili
herhangi bir şeyi yazmaya zorunlu olduğuma inanmadım. Çünkü
göreneklerle ilgili olan şey için herkes kendi görüşüne öyle çok
inanmıştır ki eğer Tanrı halklarının başına yönetici olarak ya da
peygamber olması için yeterli kayrayla ve büyük çabayla donattığı
kişilerden başkalarına bu alanda bir şey değiştirmeye girişmesi
için olanak verseydi, ne kadar baş varsa o kadar düzenlemeci
bulunacaktı; kurgularım beni çok hoşnut etse de, başkalarının da
onları belki daha çok hoşnut edecek kurguları olduğuna inandım.
Ama fizikle ilgili bazı genel kavramlar edinir edinmez ve onları
çeşitli özel güçlüklerde denemeye başlayınca, bu kavramların bizi
nerelere kadar yönlendirebileceğini ve bugüne kadar yararlanılan
ilkelerden ne ölçüde ayrıldıklarını gördüm, gücümüz yettiğince tüm
insanların ortak iyiliğini sağlamaya bizi zorunlu kılan yasaya
çokça karşı olmadan, onları saklı tutamayacağıma inandım. Çünkü
onlar bana yaşama çok yararlı olan bilgilere varılabileceğini ve
okullarda öğretilen kurgusal felsefe yerine onun için bir uygulama
bulunabileceğini, onunla ateşin, suyun, havanın, yıldızların,
göklerin ve bizi çevreleyen tüm öbür cisimlerin gücünü ve
eylemlerini sanatçılarımızın çeşitli mesleklerini tanıdığımız
kadar seçik bir biçimde tanıyarak onları uyarlı oldukları tüm
işlerde aynı biçimde kullanabileceğimizi ve böylece kendimizi
doğanın efendileri ve sahipleri kılabileceğimizi göstermişti.
Bu yalnızca dünyanın meyvelerinden ve onda bulunan tüm
kolaylıklardan hiçbir güçlüğe uğramadan yararlanmayı sağlayacak
sayısız makinenin yapımı için değil, ama özelilkle yaşamın
kuşkusuz ilk iyiliği ve tüm öbür iyiliklerinin temeli olan
sağlığın korunması için de istenir bir şeydir; çünkü ruh bile
mizaca ve bedenin organlarının konumuna o kadar bağımlıdır ki
insanları hep birlikte şimdiye kadar olduklarından daha bilge,
daha usta kılacak bir araç bulma olanağı olsa, bunun ancak
hekimlikte aranılabileceğine inanıyorum.
Bugün hekimlikte geçerli olan bilgiler arasında yararı iyice
belirgin pek az şey olduğu doğrudur; ama onu küçümseme amacım
olmasa da, hekimlik mesleğinde bilinenlerin bilinmesi gerekenler
yanında hiçbir şey olduğunu ve hastalıkların nedenleriyle ve
doğanın bize verdiği ilaçların tümüyle ilgili yeterli bilgimiz
olsaydı, bedenin olduğu kadar ruhun da sayısız hastalıklarından,
hatta belki de yaşlılığın güçsüzlüğünden kurtulunabileceğini kabul
etmeyecek meslekten kişiler de içinde, kimsenin olmayacağına
inanıyorum. Oysa tüm yaşamımı çok gerekli bir bilimin
araştırmasında kullanmak amacıyla ve yaşamın kısalığı ya da deney
eksikliği yüzünden engellenmiş olmadıkça, onu izlersem kesin bir
biçimde bu bilimi bulacağımı sandığım bir yola rastlamış olarak bu
iki engele karşı en iyi çarenin bulacaklarımın pek azını halka
sadakatle iletmek olacağına ve güçlü zekaları, her birini
eğilimine ve gücüne göre yapılması gereken deneylere yardım ederek
ve öğrenecekleri tüm şeyleri halka da ileterek daha öteye geçmeye
çağırmak olacağı yargısına vardım; böylece sonuncular öncekilerin
ulaştığı yerden başlayarak birçoklarının yaşamlarını ve
çalışmalarını birbirine bağlayarak hep birlikte her birimizin tek
başına yapabileceğinden çok daha uzağa gidebilecektik
(36).
Aynı zamanda, deneylerle ilgili olarak bilgide ilerlendiği ölçüde
deneylerin gerekli olduğunu gördüm. Çünkü başlangıçta ancak
duyularımıza kendi kendilerini sunan ve üzerinde biraz düşününce
unutamayacağımız deneylerden yararlanmak daha az bulunur ve zor
elde edilir deneyleri araştırmaktan daha iyidir: bunun nedeni, bu
daha az bulunur deneylerin en genel nedenleri bilinmediği zaman ve
bağlı oldukları koşullar hemen her zaman gözden kaçacak kadar çok
özel ve çok küçük olduklarından, genellikle bizi yanıltıyor
olmalarıdır. Ama benim burada izlediğim düzen şuydu. İlkin genel
olarak dünyada olan ya da olabilecek olan her şeyin ilkelerini ya
da ilk nedenlerini bulmaya çalıştım, bu amaçla ne dünyayı yaratan
Tanrı'dan başka bir şeyi göz önüne aldım, ne de bu ilkeleri
ruhumuzda doğuştan bulunan bazı doğruluk tohumlarından başka bir
şeyden çıkardım.
Bundan sonra bu nedenlerden çıkabilecek ilk ve en sıradan
sonuçların neler olduğunu inceledim ve böylece gökleri,
yıldızları, dünyayı ve hatta yeryüzünde suyu, havayı, ateşi,
madenleri ve her şeyde en ortak, en basit, dolayısıyla tanınması
en kolay olan benzer bazı başka şeyleri buldum sanırım. Sonra daha
özel olan şeylere inmek istediğimde, onlar bana o kadar çeşitli
göründü ki yeryüzünde bulunan cisimlerin biçimlerini ve türlerini,
Tanrı isteminin yaratabileceği orada bulunabilecek sayısız başka
şeylerden ayırabilmenin insan zihni için olası olmadığına inandım,
buna göre sonuçlardan nedenlere ilerlemeden ve birçok özel
deneyden yararlanmadan onları kendimiz için kullanmamızın olası
olmadığını da düşündüm. Bundan sonra da, zihnimi duyularıma
sunulmuş olan tüm nesnelere her yöneltişimde bulmuş olduğum
ilkelerle kolayca açıklayamayacağım herhangi bir şeyi
belirlemediğimi çekinmeden söyleyebilirim.
Ama doğanın gücünün çok büyük ve pek geniş ve bu ilkelerin çok
basit ve çok genel olduğunu, bu ilkelerden pek çok çeşitli biçimde
çıkarılmış olabilecek hemen hemen başlangıçta tanımadığım hiçbir
özel sonuç belirlemediğimi, benim en büyük güçlüğümün genelde bu
sonuçların bu ilkelere hangi biçimlerde bağlandığını bulmak
olduğunu açıkça söylemem de gerekir. Bu konuda düşündüğüm tek
çare, bu biçimlerden biriyle açıklandıkları zaman verdikleri
sonucun öbürleriyle açıklandıkları zaman verecekleri sonuçla aynı
olmadığı bazı deneylere yeniden yönelmekti.
Özetle, şimdi bu sonuca yarayabilecek deneylerin çoğunu yapmaya
başlamaya gereken yönün ne olduğunu oldukça iyi gördüğümü sandığım
bir yerdeydim; ama bu deneylerin neler olduğunu da ve ellerim ve
gelirim bin kere daha çok olsa bile tümüne yetmeyeceği kadar çok
sayıda olduklarını da görüyordum; öyle ki bundan böyle, az ya da
çok deney yapma kolaylığım olacağına göre, doğanın bilgisinde az
ya da çok ilerleyebileceğim. Yazdığım incelemede bunu anlatmaya ve
halkın ondan sağlayabileceği yararı çok açık olarak göstermeye ve
genellikle insanların iyiliğini isteyen herkesi yani görünüşte ya
da yalnızca görüşlerinde değil gerçekten erdemli olan herkesi
yapmış olduklarını benimle paylaşmaya ve yapılacak deneylerin
araştırmasında bana yardım etmeleri için zorlamaya karar verdim.
Ama o zamandan beri başka nedenler görüşümü değiştirdi ve doğruyu
bulduğum ölçüde önemli olduğu yargısına vardığım her şeyi yazmayı
sürdürmenin gerçekten gerektiğini ve onları yayımlatmak istediğim
zaman gösterdiğim özenin aynısını göstermeyi düşündüm: böylece
onları iyi incelemek için daha çok fırsatım olacaktı, kuşkusuz
insan pek çok kişinin göreceğine inandığı şeylere yalnızca kendi
için olanlardan çok zaman daha yakından baktığı gibi, çoğunlukla
onları kavramaya başladığımda bana doğru görünen şeyler onları
kâğıda dökmek istediğim zaman yanlış göründüler: gücüm
elverdiğince halka yararlı olmak için hiçbir fırsatı
kaçırmayacaktım, yazılarımın bir değeri varsa onları ölümümden
sonra okuyanlar onlardan gerektiği gibi yararlanabileceklerdi ama
ben yaşarken yayımlanmasına hiçbir zaman evet dememeliydim.
Çünkü belki de karşı çıkışlara ve tartışmalara konu olacağı için,
hatta böylece bana kazandırabileceği ün kendimi yetiştirmeye
kullanmak amacında olduğum zamanı yitirmemden başka bir şey
getirmeyecekti. Çünkü her kişinin kendisinin olduğu kadar
başkalarının iyiliğini de sağlamak zorunda olduğu ve kimseye
yararlı olmamanın tam olarak hiçbir şey anlamına geldiği doğru
olsa da; emeklerimizin şimdiki zamandan daha uzak zamanlara
ulaşması gerektiği de, torunlarımıza daha çok yarar getiren başka
şeyler yapmak amacında olunduğunda belki yaşayanlara bazı yararlar
getirecek şeyleri unutmanın iyi olduğu da doğrudur. Gerçekten,
şunun bilinmesini çok isterdim; bugüne kadar öğrendiğim çok az
şey, bilmediğim, öğrenmekten de umudumu yitirmediğim şeylerle
karşılaştırıldığında, hemen hiçbir şeydir; çünkü bilimlerde
doğruyu yavaş yavaş bulanların durumu, yoksul olduklarında çok
emekle az kazanırken zengin olmaya başlayınca daha az emekle daha
çok kazanç sağlayanların durumuyla hemen hemen aynıdır. Ya da
onları, gücü zaferleriyle orantılı olarak artan ve bir çarpışmayı
kaybedince durumu koruyabilmek için çarpışmayı kazandıktan sonra
kentleri ve eyaletleri ele geçirmek yolunda varolandan daha büyük
ustalığa gereksinimi olan ordu komutanlarına benzetebiliriz.
Çünkü doğrunun bilgisine ulaşmamızı engelleyen tüm güçlüklerin ve
yanlışların üstesinden gelmeye çalışmak gerçekten savaş vermektir,
biraz genel ve önemli bir konuyla ilgili bazı yanlış görüşler
edinmek bir savaş kaybetmektir; sonra, önceki duruma yeniden
dönmek için güvenilir ilkelere sahip olunduğunda, büyük
ilerlemeler yapmak adına, gerekenden daha çok ustalık gerekir.
Kendi payıma, daha önce bilimlerde bazı doğrular bulmuşsam (bu
kitabın içerdiği şeylerin bazı doğrular bulmuş olduğum yargısına
vardıracağını umarım), bunun ancak aştığım beş ya da altı temel
güçlüğün sonuçları ve bağlantıları olduğunu ve kendi yönümden
onları şanslı olduğum savaşlar saydığımı söyleyebilirim. Hatta
amaçlarımı tümüyle gerçekleştirebilmek için onlara benzer iki ya
da üç savaşı daha kazanmaya gereksinimim olduğunu, yaşım pek
ilerlemiş olmadığından doğanın olağan akışına göre bu sonuç için
henüz yeterli zamanım olabileceğini düşündüğümü söylemekten
çekinmeyeceğim.
Ama kalan zamanımı iyi kullanma gücünden umutlu olduğum kadar
tutumlu kullanmaya zorunlu olduğuma inanıyorum; fiziğimin
temellerini yayımlarsam kuşkusuz zamanımı yitirmek için birçok
fırsat bulacağım. Çünkü bu temellerin hemen tümü onları benimsemek
için yalnızca dinlemek gerekecek kadar apaçık olsa da, aralarında
göstermelerle ortaya koyacak güçte olmadığımı düşündüğüm bir tane
bile bulunmasa da, onların başka insanların çeşitli görüşlerine
uyması tümüyle olası olmadığından doğuracakları karşıtlıkların
beni işimden çok zaman alıkoyacağını şimdiden görüyorum.
Bu karşı çıkışların bana yanlışlarımı tanıtmak açısından olduğu
kadar, bazı iyi şeyler yapmışsam başkalarının bununla onu daha iyi
anlamalarını sağlamak açısından da yararlı olacağı ve birçok kişi
tek bir kişiden daha iyi görebileceği için onların şimdiden bu
temelleri kullanmaya başlayarak buluşlarıyla bana yardım
edecekleri de söylenebilir. Ama kendimi yanılgılara son derece
açık biri olarak görsem de, usuma gelen ilk düşüncelere hemen
hiçbir zaman güvenmediğimi bilsem de, bana yöneltilen karşı
çıkışlardan edindiğim deney onlardan herhangi bir yarar ummamı
engelliyor: Çünkü dost saydığım kimselerden olduğu kadar benimle
bir ilgisi olmadığını düşündüğüm kimselerden de ve hatta bana
besledikleri sevgi yüzünden dostlarımın göremediği şeyleri
kötülükleriyle ve kıskançlıklarıyla ortaya çıkarmaya çalışacağını
bildiğim bazı kimselerin de yargısına çok defa tanık olmuştum; ama
onların benim öngörmediğim bir şey üzerine bana karşı çıktıkları
pek olmadı, böyle bir şey olmuşsa o da benim konumdan çok uzak
olmuştur; öyle ki görüşlerimin benden daha az katı, benden daha az
hak bilir herhangi bir eleştiricisiyle hemen hemen hiç
karşılaşmadım. Okullarda uygulanan tartışmalarla önceden bilinen
herhangi bir doğrunun ortaya çıkarıldığını hiçbir zaman görmedim,
çünkü her biri kazanmaya çalışırken nedenleri olumlu ve olumsuz
yönde tartmaktan çok gerçek gibi görüneni değerlendirmeye çalışır;
uzun süre iyi avukat olmuş olan kişiler bu yüzden daha sonra iyi
yargıç olamazlar.
Düşüncelerimin iletilmesinden başkalarının edineceği yarara
gelince, bu yarar çok büyük olamazdı, çünkü onları henüz ileri
götürmüş değildim ve uygulamaya geçmeden önce onlara pek çok şeyin
eklenmesine gereksinim vardı. Bunu yapabilecek biri varsa o
herkesten çok ben olmalıyım, bunu övünmeden söyleyebilirim:
elbette dünyada zekâsı benimkiyle ölçülemeyecek kadar iyi pek çok
kimse yok değildir ama insan başkasından öğrendiği bir şeyi kendi
bulduğu bir şey kadar iyi kavrayıp kendinin kılamaz.
Bu konuda çok doğru olan şudur: çok zeki kimselere görüşlerimden
bazılarını açıkladığımda genellikle ben kendilerine anlatırken
onları çok seçik olarak anlar görünseler de, onları
yinelediklerinde hemen her zaman onları bunlar benimdir
diyemeyeceğim kadar değiştirmiş olduklarını gördüm. Bu nedenle,
benim bildirmediğim bir şeyi birileri benimmiş gibi gösterdikleri
zaman, torunlarımızın buna inanmamalarını dilemekle kendimi mutlu
duyuyorum. Yazıları elimizde olmayan tüm eski filozoflara
(37) yükletilen garipliklere hiçbir
zaman şaşmadım ve bunun için, zamanlarında en iyi zekâlar
olduklarını ama yalnızca bize kötü iletilmiş olduklarını görerek
düşüncelerinin çokça usdışı olduğu yargısına varmadım. Görüldüğü
gibi, onların çömezlerinden hiçbirinin hemen hiçbir zaman onları
aştığı olmamıştır; şimdi Aristoteles'in izleyicisi olanların en
tutkuluları doğanın bilgisine onun kadar ulaşabilmiş olsalardı,
hatta daha çoğunu hiçbir zaman elde edememek koşuluyla da olsa
kendilerini mutlu sayacaklardı.
Onlar tutundukları ağaçtan daha yükseğe çıkmaya yönelmeyen ve
hatta genellikle tepeye kadar ilerledikten sonra yeni baştan
aşağıya inen sarmaşıklar gibidirler; çünkü bence oradan yeniden
aşağıya inenler yani kaynaklarında anlaşılır biçimde açıklanmış
her şeyi bilmekten hoşnut olmayanlar, bunun ötesinde üstüne hiçbir
şey söylemedikleri ve belki hiçbir zaman düşünmedikleri pek çok
güçlüğün çözümünü bulmak isteyenler bu güçlükleri incelemekten
kaçınırlar, böylece bir biçimde kendilerini daha bilgisiz
kılarlar.
Bununla birlikte, onların felsefe yapma biçimleri ancak zihinleri
çok sıradan kişilere uygun düşer; çünkü kullandıkları
belirlemelerin ve ilkelerin karanlığı, onların her şey üzerine
bilirmiş gibi korkmadan konuşabilmelerinin ve en ince ve en usta
olanlara karşı onları inandıracak araçları olmaksızın,
söyledikleri her şeyi savunabilmelerinin nedenidir. Bu konuda
onlar bana, gözü gören bir kişiyle zorluğa düşmeden dövüşmek için
onu çok karanlık bir mahzenin dibine indirmek isteyen bir köre
benzer görünürler; diyebilirim ki kullandığım felsefenin
ilkelerini yayımlamaktan vazgeçişimde bu gibilerin yararları
vardır, çünkü bu ilkeler çok basit ve apaçık olduklarından ben bu
ilkeleri yayımlarsam aynı şeyi yapmış ve onlara birkaç pencere
açmış olacağım, böylece dövüşmek için indikleri mahzene ışık
girmesini sağlamış olacağım.
Ama en iyi zekâlar bile onları bilmek isteyecek durumda değildir:
çünkü her şeyden söz etmek ve bilgin olma ününü kazanmak
istediklerinde, bana, bazı şeylerde azar azar ortaya çıkan ve
başka şeylerden söz etmek gerekince insana içtenlikle ben bunu
bilmiyorum dedirten doğruyu araştırmaktan çok, her alanda büyük
bir zahmete girmeden bulunabilecek varsayımla yetinerek daha kolay
ulaşacaklardır (38). Bilmediği hiçbir
şey olmamak gururu yerine elbette daha benimsenir olan şeyi yani
çok az doğrunun bilgisine ulaşmış olmayı seçerlerse ve benim
izlediğim yola benzer bir yol izlemek isterlerse, onlara bu
konuşmada söylediğimden daha çok bir şey söylemem gerekmez.
Çünkü benim yaptığımdan çok daha öteye gitmeye yatkınsalar bulmuş
olduğum, düşündüğüm her şeyi kendileri de nasıl olsa
bulacaklardır. Her şeyi her zaman ancak sırasıyla izlediğime göre,
hâlâ ortaya koymam gereken şeylerin daha önce bulduğum şeylerden
daha güç ve daha gizli olduğu kesindir ve onlar bu şeyleri benden
çok kendilerinden öğrenmekten hoşnut olacaklardır; ayrıca,
öncelikle kolay şeyleri araştırarak ve yavaş yavaş, adım adım daha
güç şeylere geçerek kazanacakları alışkanlık onlara benim tüm
açıklamalarımdan daha yararlı olacaktır.
Öyle ki kendi payıma ben gençliğimden beri göstermelerinden
başlayarak araştırdığım tüm doğruları bana öğretmiş olsalardı,
onları öğrenmek için hiçbir güçlüğüm olmasaydı, belki de hiçbir
zaman başka doğruları bilmeyecektim ve en azından onları
araştırmaya çalıştığım ölçüde her zaman onların yenilerini bulmayı
düşünmenin alışkanlığını ve kolaylığını kazanamayacaktım. Özetle,
dünyada başlayanın kendisinden başka kimsenin çok iyi
sonuçlandıramayacağı bir yapıt varsa, o da benim çalıştığım
yapıttır.
Gerçekten, bu konuda yararlı olabilecek deneyleri bir insan
tümüyle tek başına yapmakta yeterli olamaz, ama kendi ellerinden
başkasını da bu işte yararlı biçimde kullanamaz; bunu yapsa yapsa
zanaatçıların elleri ya da para vererek çalıştıracağı kimselerin
elleri yapabilir, çünkü çok etkili bir araç olan kazanma umudu
onun göstereceği her şeyi onlara yaptırabilir. Çünkü merakla ya da
öğrenme arzusuyla belki ona yardım etmeyi isteyecek gönüllülere
gelince, genellikle verdikleri söz yaptıkları işten daha çoktur ve
onlar yalnızca hiçbir zaman başarılamayan güzel önerilerde
bulunurlar, bunun bazı güçlüklerin açıklanmasıyla ya da en azından
bu iş için yitireceği zamandan daha az zamana değmeyen birkaç
övgüyle ve birkaç yararsız sözle ödenmesini kesinlikle isterler.
Başkalarının daha önce yapmış olduğu deneylere gelince, bunları
ona iletmek istediklerinde bile bunlara giz diyenler bunu hiçbir
zaman yapmazlar, bu deneylerin çoğu öylesine yüzeysel koşullarla
ya da bileşenlerle karışmıştır ki onların içinden doğruyu bilip
çıkarmak son derece güç olacaktır; ayrıca bu deneyleri yapanların
onları ilkelerine uygun göstermeye çabalamış olmaları nedeniyle o
bunları hemen tümüyle çok kötü hatta çok yanlış açıklanmış
bulacaktır; aralarında ona yarayan birkaç tane varsa onları seçmek
için kullanması gereken zamanda o deneyler yeniden yapılabilirdi.
Öyle ki dünyada en büyük şeyleri ve halka en yararlı şeyleri
bulmaya yatkın olduğu kesin olarak bilinen bir kimse olsa, bu
nedenle öbür insanlar onun amaçlarına ulaşmasına tüm araçlarıyla
yardıma çabalasalar, onun için gereksinimi olan deneylerin
giderlerini karşılamaktan ve kimsenin uyarsız davranışlarıyla onun
zamanını elinden almasını engellemekten başka bir şey
yapabileceklerini düşünmüyorum. Ama olağanüstü bir şey söz vermeyi
isteyecek kadar kendime güvenli olmadığım gibi, devletin
amaçlarımla çok ilgilenmesi gerektiğini düşleyecek kadar boş
düşünceler de beslemediğim gibi, hak etmediğime inanılacak
herhangi bir iyiliği kabul etmeyi isteyecek kadar sığ ruhlu da
değilim.
Birbirine eklenen bütün bu düşünceler üç yıl önce elimde bulunan
incelemeyi tanıtmak istemememe, hatta yaşadığım sürece böylesine
genel ve fiziğimin temellerini açıklayabilecek başka hiçbir kitabı
hiç kimseye göstermeme kararı almama neden oldu. Ama ondan sonra
beni bazı özel denemeleri buraya almak ve eylemlerimin ve
amaçlarımın hesabını halka vermek zorunda bırakan başka iki neden
ortaya çıktı. Birincisi, bunu yapmazsam, daha önce bazı yazılarımı
yayımlamak istediğimi bilen birçok kişi vazgeçmemin, öyle olmasa
da benim zararıma olabilecek nedenleri olduğunu düşünebilirlerdi.
Çünkü aşırı ünü sevmesem de, hatta onun her şeyin üzerinde
saydığım dinginliğe aykırı olduğunu düşündüğüm için ondan nefret
ettiğimi söylesem de, eylemlerimi suç gibi gizlemeye de,
tanınmamış olmak için birçok önlem almaya da hiçbir zaman
çalışmadım; böylece kendime haksızlık ettiğime inandığım kadar
bunun aradığım eksiksiz ruh dinginliğini yeniden bozacak bazı
kaygılar verebileceğine de inandım. Her zaman tanınmaya da
tanınmamaya da ilgisiz kaldığım için, bazı ünler elde etmemi
engelleyemedim, en azından kötü ün edinmekten kendimi korumak için
elimden geleni yapmam gerektiğini düşündüm.
Beni bunu yazmaya zorlayan öbür neden şudur: gereksinimim olan ve
başkasının yardımı olmadan tek başıma yapamayacağım birçok deney
yüzünden, devletin işlerime büyük ilgi göstereceğini ummak gibi
bir düşe kapılmamakla birlikte, kendimi yetiştirmek konusundaki
tasarımın her gün gecikmeye uğradığını görerek, benden sonra
geleceklere, tasarılarımı gerçekleştirmekte bana ne açıdan
yardımları dokunabileceğini anlatmayı geciktirmiş olmasaydım
onlara yaptığımdan çok daha iyilerini bırakabilirdim düşüncesini
verip bir gün beni suçlamalarına yol açmakla kendime kötülük etmek
istemem.
Bilimlerde neyi yapabileceğimi ve neyi yapamayacağımı çok açık
olarak göstermeyi elden bırakmadan, çok tartışma konusu olmayan,
ilkelerimle ilgili olarak istediğimden daha çoğunu söylemeye beni
zorlamayan bazı konuları seçmemin benim için kolay olacağını
düşündüm. Bu konuda başarılı olup olmadığımı söyleyemem,
yazılarımdan kendim söz ederek kimsenin yargılarını etkilemek de
istemem; ama yazılarımı incelemelerinden çok hoşnut olacağım ve
daha çok fırsatları olması için karşı çıkmayı isteyen herkesin
bunları yayımcıma yollama zahmetini göze almalarını rica ediyorum,
onun aracılığıyla onların bilgisine ulaşınca aynı zamanda
yanıtlarımın oraya ulaşmasına çalışacağım; bu yolla okuyucular
birini ve öbürünü birlikte görerek gerçeğin yargısına çok daha
kolaylıkla varacaklardır. Çünkü onlara uzun yanıtlar vermeyi asla
söz vermiyorum, ancak yanlışlarımı bilirsem onları içtenlikle
bildirmeye ya da onları göremezsem durmadan bir konudan bir konuya
geçmemek için yeni hiçbir konunun açıklamasını eklemeden yalnızca
yazdığım şeylerin savunması için gerekli olduğuna inandığım
şeyleri söylemeye söz veriyorum.
Diyoptrik'in ve Meteorlar'ın başlangıcında söylediğim şeylerin
bazıları, ilkin onları varsayımlar olarak adlandırdığımdan ve
onları kanıtlamak amacında değilmişim gibi göründüğümden şaşkınlık
yarattıysa, tümünü dikkatle okumak sabrını gösterirlerse onda
aradıklarını bulacaklarını umarım. Çünkü bana öyle geliyor ki
orada nedenler aralarında birbirini öyle bir biçimde izliyor ki
sonuncular onların nedeni olan birincilerle kanıtlanıyorlar, buna
karşılık birinciler de onların sonuçları olan sonuncularla
kanıtlanıyorlar.
Burada mantıkçıların döngü diye adlandırdıkları yanlışa düştüğüm
düşünülmemelidir; çünkü deney bu sonuçların çoğunu çok kesin
kıldığından onları çıkarsadığım nedenler onları kanıtlamaya değil,
açıklamaya yararlar; ama tam tersine bu nedenler sonuçlarla
kanıtlanırlar. (39) Onları
varsayımlar diye adlandırışımın nedeni onları yukarıda açıkladığım
bu ilk doğrulardan çıkarabilmeyi düşündüğümün bilinmesi içindir,
ama kendilerine iki üç sözcük söylenildiğinde başkasının yirmi
yılda düşündüğünü hemen bir günde öğrendiğini sanan, yanılmaya
çokça eğilimli ve doğruya yatkınlığı az olan çok kavrayışlı ve çok
canlı bazı zekaların bundan benim ilkelerim diye düşündükleri şey
üzerine saçma bir felsefe kurmak fırsatı bulmamalarını ve onda
yanlışı bana yüklemelerini engellemek için özellikle bu
çıkarsamayı yapmaktan kaçındım.
Çünkü tümü benim olan görüşlere gelince, yeni oldukları için
onları hoşgörüyor değilim, öyle ki nedenleri iyice gözden
geçirilirse çok basit ve sağduyuya çok uygun bulunacaklarına ve
aynı konularda elde edilebilecek başka tüm görüşlerden daha az
olağandışı ve daha az yabancı görüneceklerine inanıyorum. Bu
görüşlerden hiçbirinin ilk bulucusu olmakla övünmediğim gibi
onları başkaları söyledi ya da söylemedi diye değil, yalnızca us
beni onlara inandırdığı için benimsedim.
Zanaatçılar Diyoptrik'te açıklanmış olan buluşu hemen
uygulayamazlarsa bunun için onun yanlış olduğunun
söylenilebileceğine inanmıyorum: Çünkü onda tasarladığım
makineleri hiçbir koşulunu eksik bırakmadan yapmak ve uyarlamak
için ustalık ve alışkanlık gerektiğine göre, ilk seferde başarıya
ulaşmış olsalardı bu beni kendisine iyi bir nota kitabı verilen
herhangi birinin yalnızca bununla bir günde eşsiz biçimde lavta
çalmayı öğrenebildiğini görmekten daha az şaşırtmazdı. Öncülerimin
dili olan Latince'yle değil de ülkemin dili olan Fransızca'yla
yazışımın nedeni, görüşlerimi ancak yalnızca kendi doğal arı
uslarını kullanan kişilerin eski kitaplara inananlardan daha iyi
yargılayacaklarını ummamdandır. Sağduyuyu öğrenimle
birleştirenlerin, ki yalnızca onlar benim yargıçlarım olsun
isterim, nedenlerimi halkın diliyle açıkladığım için onları
dinlemekten kaçınacak kadar Latince yandaşı olmayacaklarına
inanıyorum.
Özetle, burada bilimlerde gelecekte yapmayı umduğum ilerlemelerden
özellikle söz etmek ve halk karşısında yerine getireceğime
güvenmediğim herhangi bir sözle yükümlü olmak istemiyorum; ama
yalnızca şunu söyleyeceğim, yaşamak için bana kalan zamanı
hekimlik için bugüne kadar olanlardan daha güvenli kuralların
çıkarılabileceği doğanın bazı bilgilerini edinmeye çalışmaktan
başka bir şeye kullanmamaya karar verdim
(40) ve eğilimim beni başka her çeşit tasarıdan, özellikle
birilerine yararlı olmadığı gibi öbürlerine de zararlı olmayan
tasarılardan öylesine uzaklaştırdı ki bazı fırsatlar beni onları
kullanmak zorunda bıraksaydı bu işte başarılı olamazdım sanıyorum.
Burada, dünyada bana saygınlık kazandırmaya yaramayacağını
bildiğim bir şeyi açıklıyorum, bu saygınlığı elde etmeyi de hiçbir
zaman düşünmedim; hiç engellenmeden boş zamanlarımdan yararlanmamı
sağlayan kişilere, bana dünyanın en onurlu görevlerini veren
kişilerden çok daha bağlı olacağım.
DİPNOTLAR
35. Descartes burada Galileo Galilei'den söz ediyor.
36. Descartes burada bilimsel ilerlemeler için ortak
çalışmanın öneminden söz ediyor. Onda bu tür görüşlere pek
rastlanmaz. O daha çok kendi deneyimlerinden ve kendi amaçlarından
söz eder. Her zaman yalnız yaşamayı yeğleyen Descartes'da
birileriyle birlikte çalışma isteği pek yoktur.
37. Sokrates'den önceki filozoflar.
38. Descartes burada gene yönteminin özünü duyurur bize:
hiçbir olası bilgiyi bilgi diye almamak, onu tümüyle bilgi
alanının dışına çıkarmak, yalnızca ve yalnızca kesin olanı
benimsemek. Bu belirlemeyle Descartes Aristoteles'le ve
ardıllarıyla yani skolastiklerle olan ayrılığını bir kere daha
ortaya koymuş olur.
39. Ferdinand Alquié'nin de belirttiği gibi, burada
Descartes deneysel yöntemden söz etmektedir. Filozof olguları
"sonuçlar" diye alıyor. Onların kanıtlanması olası değildir, çünkü
olay ya da sonuç kanıtlanamaz, onların varlığı ancak deneysel
olarak saptanabilir. Ancak onları açıklamak gerekir. "Onlar ancak
çıkarsandıkları ilkelere bağlandıklarında açıklanmış olurlar. Öte
yandan ilkeler de kendilerini varsayımlar olarak, sanılar olarak
ortaya koyarlar. Onlardan kalkılarak deneye ulaşılabildiğinde
onlar olgularla açıklanmış olurlar. Kesin olan, metinde de
belirtildiği gibi, herhangi bir döngünün olmadığıdır. Bir başka
kesinlik de, böyle bir yöntemin bizi kesinliğe götüremeyeceğidir,
ancak olasılığa götürebileceğidir, buna göre Descartes'ın ikinci
bölümde belirttiği kurallara pek uymadığıdır" (F. Alquié).
40. Gerçekte Descartes bilimsel çabalarını burada bitirir,
bundan sonra metafiziğe yönelecektir. Onun bundan böyle vaktini
hekimliğe ayıracağını söylemesi anlaşılır gibi değildir. |