Hızır kültü, Ortadoğu'daki bütün halkların söylencelerinde vardır.
Hızır ayında oruç tutulur, Cem bağlanır, ve Semah dönülür.
Alevilik Cem ve Semah`da gizlidir.
Anadolu’da binlerce mekan ve yerin adı Hızır ismiyle çağrılır.
Kur`an ve Tevrat`ta adı anılır. Halk inançlarında Peygamber
sayılır. Hızır İlyas bayramı, Hızır postu, Hızır suyu, Hızır dağı,
Hızır ziyareti ve Hızır orucu vs. gibi isimlerle anıla gelmiştir.
Hızır kültü, orta doğudaki bütün halkların söylencelerinde vardır.
Hızır ayında oruç tutulur, Cem bağlanır, ve Semah dönülür.
Alevilik Cem ve Semah`da gizlidir. Cem ve Semah Cem Evinde
yapılır. Cem Evi yoksa Talib ve Pir hangi mekanı uygun görürse Cem
orada o mekanda bağlanır.
Anadolu’daki Kızılbaş Aleviler`de Hızır, özlem ve umudun
atlısıdır.
İnancımızda en yüce ve ulu makamın sahibi olan bir erdir. Hızır
Aleyselam veyahut Hızır Nebi, Boz Atlı Hızır olarak da çağrılır.
Abu hayat, ölümsüzlük suyu içmiştir. Tabiata can veren odur, darda
kalanlara yardım eden odur. Ak sakallı bır Pir-i fanidir.Gezindiği
yerlerde çayır çimen biter, güllük gülistanlık olur. Uğradığı
hanede bolluk ve bereket eksilmez. Rüyasına girdiği kişinin
derdine derman, yarasına ilaç olur. Bin yıllardır Anadolu
Alevileri bu inancını hep canlı ve saklı tutar. Anadolu Alevileri
için bazen Ali görünmüş, bazen Pir Hünkar olarak gelmiş, vakti
gelmiş Pir Sultan olup mazlumun yanında belirmiş. Alevi Ulularının
canlı bedeninde görünen Hızır`ın kendisi olduğuna inanılır. Yeri
ve zamanı geldiğinde insanı sorgulayan, yeri geldiğinde insanı
ödüllendiren, dilekleri ve istekleri, özlemleri yerine
getirdiğine inanılan, Anadolu Kızılbaş Alevi ve Bektaşilerin tanrı
misyonunu yüklediği düş varlığıdır.
Dua okundu hazıra / Boz-At ile düşmüş yola
Destur verildi Hızır`a / Kara gözlüm cark ederek
Anadolu’daki Kızılbaş Alevilerin gelenekselleşmiş inanç kültürü
içinde en önemli ay Hızır ayıdır. Kışın şubat ayının ilk
haftasından başlayıp şubat sonuna kadar, dört hafta boyunca
Alevilerin yerleşim birimlerinde, üç gün oruç tutulur. Tutulan
orucun kutsal gerekçesi binlerce yıl önceki mitolojik söylenceye
dayanır. Nuh'un gemisinin tufanda, fırtınaya yakalanması ve
insanların bu felaketten kurtulmak için „Yetiş ya Hızır, bizi
kurtar.“ Diye feryat edip yalvarmalarından dolayı duaları kabul
olur ve fırtına diner, gemi ve içindekiler sağ salim kurtulurlar.
O günden başlayarak kurtulan topluluğun üç gün oruç tuttuğu
söylencesi günümüze kadar gelmiştir.
Bundan 40 sene önceye kadar Anadolu'daki Alevilerin yaşadığı küçük
yerleşim birimlerinde, Hızır günleri başladığında, evlerde zevkli
bir çalışmaya girerlerdi. Evin her tarafı güzel bir şekilde
temizlenir. Toprak evlerin tabanı ve duvarları beyaz toprakla
şerbetlenerek sıvanır ve evin içini hoş bır koku kaplar. Yün
yataklar havalandırılır bütün çarşaflar yıkanır ve gelecek
misafirlerin şahsında haneye Hızır uğrayacağına inanılır.
Alevilerde mihman Alidir deyip daima misafirin geleceği
hesaplanarak ön hazırlık yapılırdı. Ambarlardan bir miktar buğday
boşaltılıp saçta kavrulduktan sonra el ile çevrilen taş değirmende
öğütülerek, temiz bir leğen veya sininin üzerine un elekten
geçilerek döküldükten sonra, üzerine temiz bir tülbent veya çarşaf
örtülerek evin el ayak deymeyeceği tenha ve yüksek bir yerine
koyulurdu. Ev halkı içindeki gençler genellikle, niyet tutarak bu
işi zevkle yaparlardı. Bir gün sonra tepsinin üzerindeki örtü
açılır, şayet bir iz varsa, tutulan dileğin yerine geleceğine
inanılırdı. O eve Hızır'ın uğradığı söylenirdi.
Orucun üçüncü günü sabahı bu el değirmeninde öğütülen irmiğe
benzeyen undan yemek yapılır. Bu yemeğe halk dilinde kavut
denilir. İçine tereyağı ve şerbet dökülerek bütün köy halkı hane
hane dolaşıp, lokmalarını yiyip dualarını yaparlar. Kurbanı
olanlar kurbanlarını keserler.
Hızır ayı başladığı günlerde Cem`ler yapılır, lokmalar dağıtılır,
kabirler ziyaret edilir. Dedeler taliplerini sorar talipler
Pirlerinin yolunu gözler.
Bin yıllardır kutsiyetine inandığımız Hızır ve Hızır günleri için
Aleviler ve onların yol kılavuzluğuna soyunan dedeler, kendi
ecdatlarının gösterdiği direngenliği göstererek bu inanç günlerini
yaşatmışlar. Günümüzde Alevi örgütlenmesi içinde olsun veya
olmasın, bütün Alevilerin yürekli bir şekilde korkmadan, “Komşular
ne der?”, “İş arkadaşları ne der?”, “Siyasiler ve hükümet ne der?”
diye ikilemeye girmeden Alevi inanç günlerini geçmişteki gibi
özünü bozmadan, çağdaş bir anlatım ve bu günün genç kuşaklarının
kabulleneceği en uygun rituelleri işleyerek ve hiç bir tarafa
savrulmadan yaşatmalıdırlar.
Bir bütün olarak Aleviler nerde olursa olsun kutsiyet`ine
inandığımız ve kutsallık taşıdığı için günümüze kadar geldiğini
bildiğimiz değerleri iyi korumalıyız.
Örgütlü güç olarak hepimiz bir ağızdan sesli haykırarak sahip
çıkmalıyız. Cem evlerine, Ceme, Semaha, inancımızın olmazsa olmaz,
değerleri olarak bakıp yozlaştırmadan bizden sonraki kuşaklarında
sahiplenmesini sağlamalıyız.
Son zamanlarda Cem evleri diye Alevi kurum ve kuruluşlarının el
yordamıyla sahiplendiği mekanlara girildiğinde, oranın bir ibadet
havası vermediği göze çarpıyor. Eğer Cem evi ibadet yerimiz ise!,
ki öyledir. O zaman oranın ayrı bir ağırlığı ve kutsiyeti
olmalıdır.
Binanın bir odasının veya salonun bir köşesinin, bu kutsiyet
havasını vereceği şekilde donatıp orayı ibadet yeri olarak
belirlemeli ve bunu herkesin mutlaka bilmesi lazım. İnanç
merkezleri diye kurduğumuz sahiplendiğimiz yerler, çay-kahve
içilen, eğlencelerin yapıldığı mekanlara dönüşmemeli. Bu böyle
devam ederse hem abes kaçar, hem de diğer inanç kurumları
karşısında, Alevi kurum ve kuruluşlarını zor durumlara
düşürebilir.
Bütün uygarlıklarda ibadethaneler, büyük veya küçük, daima ve her
dönem, sükunet ve sessizliğin hakim olduğu mekanlardır. Bu
mekanlara nezaket kurallarına göre girilir ve zarafetle oturulur.
Huşu içerisinde ibadete durulur ve haz alınır, ruhen doyulur. Bin
yıllardır semaha bir kutsallık yüklemişiz ve hep cemlerimizde ve
ibadet mekanlarımızda semaha durmuşuz. Elbetteki Anadolu'nun her
tarafında değişik yerleşim birimlerinde yerleşen Aleviler arasında
değişik figürlerle dönülüyor. Elbetteki saz ve deyiş olmadan Semah
dönülmez. Alevilerin unutmaması gereken bir husus var. Özellikle
Alevi gençliğinin duyarlı olması gereken bir konudur. İnancımızın
kutsallık yüklediği bu yüce değeri olan Semah rituellerini düğün
salonlarından ve türkü barlardan çıkarmalıyız. Semahı olur olmaz
her siyasi ve politik kimlikli Aleviliği bilmeyen politikacıların
oturduğu tribünlerin önündeki alanlarda, meydanlarda dönmeyelim.
Örgütlü güç olarak bundan böyle bu değerlerimize sahip çıkalım.
İnanç gizemlidir. Her şatafatlı ve eğlenceli olan mekanlarda semah
dönüldükçe bu gizem ve kutsallıktan çok şey alıp götürüyor.
Aleviler Semah´ı seyirlik yapmamalıdırlar ve hep bir ağızdan
konuşmalıyız.
İçinde bulunduğumuz bu kutsal Hızır ayında bütün Alevi Dedeleri,
Alevilikteki bütün değerleri özünü bozmadan güzel anlatmalıdırlar.
Gözümüz gibi koruduğumuz AABF ve ona bağlı birimleri yukarıda
deyindiğimiz konular hakkında duyarlı davranırlarsa, özverili
çalışırlarsa bu yüce inancın değerleri bozulmadan bizden sonraki
nesle, çocuklarımıza güzel bir miras olarak kalır.
Boz Atlı Hızır cümle Canların muradını vere. |