Budha'nın öğretisinin baslıca özelliği;
Budha 'nın aydınlanma
sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer dogma olarak sunacak yerde
aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen
kimselerin kendi çabalarıyla bu gerçekleri kendilerinin bulup
yasantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi,
Budhalık yolunu
herkese açık tutmasıdır. Budha 'nın yasadığı dönemde Budizm ' bir
din, Budha da bir peygamber değildi. Şimdiye dek her geliş gidişsimde, içinde hapis olduğum, Duyularla
duvaklan mis bu evin, Yapıcısını aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi
seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Bütün kirişlerin
kirildi, payandaların çöktü. içimde Nirvana 'nın suskunluğundan
başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin biçimlediği
yanılgıdan kurtardım kendimi.
Öğretide 4 temel gerçek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın
bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş
olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yöntem vardır.
1.Istırap (DUKKHA)
ve Yaşamın 3 özelliği
Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya
sürdürdüğünüz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde
edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak,
istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz
şeylerin istemediğiniz biçimde olması yüzünden akıttığınız göz
yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek,
kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek...
Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun
suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.
Budha ıstırap için dukkha sözcüğünü kullanıyordu. Anlamı; ıstırap,
üzüntü, tasa, keder, maddesel veya ruhsal sağlıksızlık,
uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, sürtüşme,
çelişki yani olumsuz ruh durumları... Budha 'nın gözlerimizi açmaya
çalıştığı gerçek daha çok ıstıraptan korunmak, kurtulmak için
izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes
yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama yaşamda Tatlı anlar, hoş
ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı
dengeleyebileceğini düşünüp bu anların beklentisi içinde ıstıraba
katlanabiliyor. Budha 'ya göre yanılgı işte burada.
Budha kaynağı
dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın
asil nedeni olduğunu göstermeye çalışıyordu. Yanılgının dünyanın
bu geçiciliğine gözlerimizi kapamak, geçici olan, kalıcı olmayan
şeylere tutunmaya çalışmaktan geldiğini, dünyayı gerçek
böylesiliği, yapısıyla görememekten kaynaklandığını söylüyordu.
“Sevdiğimiz hiç bir şey yok ki, bir gün gelip ya onlar bizden, ya
biz onlardan ayrılmayalım.”
Budha yaşamı gerçek boyutları içinde kavrayabilmemiz için yaşamın
birbiriyle ilgili 3 özelliğinin üzerinde ısrarla duruyordu: Dukkha
- Istırap Bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey
değişimden, çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim içinde
olan, geçici olan şeylere sanki hiç değişmeyeceklermiş, sanki
kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor.
Oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor,
koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz.
Budha 'nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi
göstermekti. Onu olduğu gibi iyi ve kötü yanlarıyla, kendimizi hiç
bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek
böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. Istırabın dünyayı
olduğu gibi içimize sindirememekten, dünyadan verebileceklerini
değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını
anlatma çabası içindeydi. Kötü olan yaşam değil, ona arsızca
yapışmaya çabalamaktan, ondan verebileceğinden çoğunu istemekten
gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan,
direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüsü olmayan bir akis içinde
olduğumuzun, yaşamın tek bir aninin bile ikinci kez yaşanmasının
olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek
biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol
açabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk
biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. Acaba yaşamda
kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın güçsüz kaldığı,
etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm ' olduğunu
savunuyor. Bu an ve burası... Hiç bir şeyin öteki şeylerden ayrı
bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil
nedenini aradığımız, kökenine indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer
bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek
ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını
görüyoruz. “Benim güvenim” ”Benim görevim” ”Benim sorumluluğum”
”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim
heveslerim” ”Benim öldükten sonra ne olacağım” ”Benim öldükten
sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” Nedir bu ben?
Budha insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı
bir öz, tözel bir nitelik olmadığını göstermeye çalışıyordu. Bir
gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim
içindedir.
Bir kimse
kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. Öyleyse
insanin gövdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz. Çünkü onlar
değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen
algılarımız da olamaz. önceki düşüncelerimiz, kararlarımız,
eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz de olamaz. ayırt edici
bilincimizde de olamaz. Bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal
varlığımız gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen
algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle
biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici
bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. Çünkü
bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman besinin bir araya
gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek
bir şey kalıyor. Ad... Ben 'e verilen özel ad.
Milanda Panha adli kitaptan: Kral Bilge Nagasena 'ya seslenmiş:
“Ustam kimsin, adini söyler misin?” “Bana Nagasena diyorlar. Ama
bu yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka şeye
yaramayan, bir deyim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik
yok. Bir ad, bir lakap, bir işaret, yalın bir sözden Başka bir şey
değil. Kral inanmaz ve sorular sorar. “Nagasena bu saçlar midir?”
“Hayır büyük kral” ... “Duygu ve coşkular midir Nagasena?” “Hayır
büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister.
“Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan
söz edilir. Araba yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten
Başka bir ise yaramayan bir deyimden Başka bir şey değil.” “Evet
kralım. Benim de saçlarım, derim, ... ad ve bedenim, duygularım,
algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter özelliklerim,
ayırt edici bilincim bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama
kimlik, benlik söz konusu olunca burada öyle bir şey yok. Nasıl
arabanın beş bölümü bir araya gelince araba diyorlarsa, beş
katışmaç bir araya gelince de bir kimden bir den bir özneden söz
ediliyor. Budha diyor ki: Ne ben 'in, ne de ben 'e ilişkin kalıcı
bir şeyin varlığından söz edilebilir. Ben, ben olarak gelecekte de
var olacağım, benim sürekli değişmez bir benliğim var, savında
bulunmak hatalıdır. Ben düşüncesini yok etmeli, benlikle
kurumlanmak yanılgısını yenmelidir. Budha 'nın görüsüne göre “ben”,
insanin hem bedensel hem de ruhsal varlığını oluşturan bu beş
kümenin bir arada ve birlikte, sürekli bir akis, sürekli bir
değişim içinde olusunun ortaya çıkardığı bir görüngü, bir olgu,
insani çevresinden ayrı bir varlık olarak ayırt etme, özerk bir
biçimde hareket etme durumundan köklenen bir yanılgı, bir
yanılsamadan Başka bir şey değil. ayırt edici bilinç ise karışıp
dünyayı ben ve ben olmayan diye ikiye bölünce bu ben yanılgısı
kendiliğinden ortaya çıkıyor. Aslında bilincin ayırt etmeden,
seçmeden, bölmeden bütünü kavrama olanağı da var.
Ben 'in var olma doyumsuzluğundan kaynaklanan ve ölümün sinirini
aştığına inanılan uzantısına verilen ad 'sa ruhtur. Budizm 'de Öz
varlık yoktur. Budha ben-ruh yanılgısını sergilemek istiyor. Bir
kez ben-ruh yanılgısı oluştu mu bütün varlığımızı sarıyor,
bilincimizin özgürce çalışma etkinliği engelleniyor, onun bitmez
tükenmez istekleri nasıl yaşamı çekilmez bir hale koyuyor,
sorunlarımız yaşamla bile sınırlı kalmıyor, ölümden sonrası ile
ilgili sorunlar da gündeme girdiğinden onlar da kaygı ve üzüntü
konusu olmaya başlıyor. Budha ben 'i kurtarmaya değil, bizi ben
'den kurtarmaya çalışıyordu. Ölümsüzlüğe erişmek için tek bir yol
olduğunu savunuyordu. Öncesizden sonsuza uzanıp giden varoluş
zincirinin içindeki yerimizi bulmak, evrensel yaşam ırmağının
içimizden aktığının, yaşam gücünün bizim burun deliklerimizde,
bizim ciğerlerimizde nefes alıp verdiğinin bilincine erişmek....
2.
Nedensellik Çemberi- bağımlılık ve Özgürlük- Ka
Budha 'ya göre varolan her şey nedenselliğin bir sonucu olarak
vardır, boşluktan yokluktan oluşan bir evrende nedenselliğin
döngüsüne takılan yokluk varlığa dönülür, her neden bir sonucu,
her etki bir tepkiyi zorlar. Evrenin değişmez yasası nedensellik
(Karma) yasasıdır. Ne başlangıcı ne de sonu olan evrende egemen
olan yalnız doğa yasalarıdır. Budha böylelikle tanrıların görevini
yasalara yüklemiş, tanrıları gereksizleştirmişti. Değil mi ki
insanin geleceğini belirleyen nedenlerin zorladığını sonuçlardır,
öyleyse insanin kendi eylemlerinin sonuçlarından kaçıp kurtulması
olanaksızdır. Bir çocuğun anasından beklediği gibi tanrıların bize
sevecenlik göstermelerini, bizi bağışlamalarını bekleyemeyiz.
Eylemlerimizin sonuçlarından kurtulmanın bir yolu varsa, onu ancak
kendi çabamızla kendimiz bulmalıyız.
On iki halkalı kapalı bir zincir olarak temsil edilen nedensellik
yasası:
1. Yanılgı yanlış düşüncelere yol açıyor.
2. Bu düşünceler eğilimlere, karakter özelliklerinin
biçimlenmesine ortam hazırlıyor.
3. Buradan da bilinç oluşuyor.
4. Bilincin bentle ben olmayanı ayırt etmesinden özne nesne
ikiliği, ad ve beden ortaya çıkıyor.
5. Bundan altı duyu alanı gelişiyor.
6. Bu altı duyudan dolayı duyularla nesneler karşılaşıyor.
7. Bu karşılaşmadan hoşlanma, hoşlanmama gibi duygular oluşuyor.
8. Bu duygular isteklere, tutkulara dönüşüyor.
9. istekler, tutkular bağımlılığa, insanin isteklerinin,
tutkularının tutsağı olmasına, bireysel yaşam isteğine yol açıyor.
10. Bundan da oluşuma bağımlılık ortaya çıkıyor.
11. Oluşum doğuşa
12. Doğuşsa ihtiyarlık ve ölüme, ıstıraba, tedirginlik ve
umutsuzluğa yol açıyor. Buradan da gene yanılgı çıkıyor ortaya.
Budha 'nın yanılgıyı dizinin en başına koymasının nedeni olasılıkla
bu döngüden tek çıkış yolunun bu halka olmasıyla açıklanabilir.
istekleri, tutkuları kışkırtan yanılgıdır ana yanılgıyı besleyen
de gene istekler ve tutkulardır. Kökünü yanılgıdan alan
düşünceler, karar ve eylemlere dönüşüyor. Düşüncelerimiz
kararlarımızı, kararlarımız Eylemlerimizi belirlerken,
eylemlerimiz de kararlarımızı etkileyip zorluyor. Her düşünce
sonrakileri sınırlıyor. Biz kez tam bir özgürlük içinde bir şey
düşünmüş olabileceğimizi varsaysak bile, ondan sonraki
düşüncelerimizde ayni oranda özgür olamayacağımız açık. Giderek
özgürlük alanı kısıtlanıp daralıyor... Şu anda ne olduğumuzu
belirleyen dünkü düşüncelerimizdir.
Bu gün kafamızdan geçen düşüncelerse yarinki yaşamımızı
biçimliyor. Yaşamımız
kesinlikle zihnimizin yaratısıdır. Budist metinler dört tür
bağımlılıktan söz ediyorlar.
1. isteklerden, tutkulardan gelen bağımlılık
2. Yanlış görüşler, kanılardan kaynaklanan bağımlılık
3. Erdemli bir yaşamla ve kurallara tıpatıp uygun davranmakla
kurtuluşa erişilebileceğini sanmaktan gelen bağımlılık
4. Sürekli ve değişmez bir ben 'in varlığına inanmaktan gelen
bağımlılık isteklerimizin tümüne
yakın bir bölümü toplumun yapay olarak yarattığı gereksiz şeyler.
Örneğin toplum bizi zeki bir adam gibi görünmeye isteklendiriyor.
Çevremizde beğenilen bir kimse olmak bize nelere mal oluyor ?
Bunun karşılaştırmalı bir hesabini yapabilmiş olsak, harcadığımız
bunca çaba, üzüntü, sıkıntıya değmeyeceğini anlayacaktık. Başka
insanların önüne geçememek, Başka insanlara üstün olamamaktan
gelen ezikliklerin ardında hep ben yanılgısı yatıyor ama bu ben
yanılgısını besleyen de toplumun özendirici etkisi. Bir kere
gözümüzü açıp ta bu koşturmacanın amaçsızlığını, anlamsızlığını
görebilsek, bu koşullanmalar, biçimlenmeler etkisini yitirecek, ve
bağımlılık da ortadan kalkacak. O zaman ıstırap yerini
özgürlüğümüzü yeni bastan kazanmış olmaktan gelen aşkın bir
mutluluk duygusuna bırakacak, nedensellik döngüsünden kendimizi
kurtarmış, daha doğrusu döngüyü ters yöne çevirmeyi başarmış
olacağız insan kendini yanılgıdan nasıl kurtarır? Bu sekiz
basamaklı yolla mümkündür. Yanılgıdan kurtaran bilgiye çıkarımcı
düşünceyle varılamaz. Çünkü bu tür düşüncede özgürlük yoktur.
Budizm ' görüsüne göre, bizi yanılgıdan kurtaracak bilgiye ancak
sezgiyle erişilebilir. insan yanıldığını, yanilmadigini;
aldatılmadığını, aldatılmadığını; sevildiğini, sevilmediğini ancak
sezgiyle anlayabilir. Uyanan kimse karmanın elinde eli kolu bağlı
bir oyuncak olmaktan kendini kurtarmış olur. Koşullanmaya,
biçimlenmeye bütünüyle karşı koyabilecek bir insan yok bu dünyada.
Yanında yada karşısında tutum almakla her zihnini sınırlamış
oluyor. Bizi düşündüğümüz gibi düşünmeye, davrandığımız gibi
davranmaya iten ön koşullar, düşünsel yada duygusal zorunluluklar
var. Uyanınca bu zorunluluğu fark etmiş oluyoruz ve zorunluluk
olmaktan çıkıyor. Bu yüzden de karma değiştirilemez bir alın
yazısı sayılmaz, uyanan kimse karmanın bağlarını da koparmış olur.
Eylemlerimiz er geç bize geri döner.
Her eylemin iyi yada kötü sonuçları eninde sonunda eylemi yapana
ulaşır. Budha, kalıcı olan bir yaşamdan öbürüne aktarabileceğimiz,
şu gövdemiz içinde saklanan bir şey olamayacağını anlatmaya
çalışmıştı Öyleyse gene doğumla söz edilmek istenen neydi?
Budha
'ya göre bir yaşamdan ötekine aktarılan ben yada ruh değil,
yalnızca eylemlerimizin zorladığını nedensel sonuçlardır. Bu senin
gövden de değil, Başka birisinin gövdesi de değil. Ona geçmiş
eylemlerin (karma) ürünü gözüyle bakmak daha doğru olur. Önceki
bir yaşamda yaptıklarımın ödülü ya da cezası da değil. Ben
nedensellik zincirinin bir zorunluluğu olarak varım. Eylemlerin
bir sürekliliği var ama ben 'in de bilincin de sürekliliği yok.
Budha 'nın dilinde doğum ölüm döngüsü, yaşamların önceki yaşamların
etkisiyle biçimlendiğini anlatmaktan öte bir anlam taşımıyordu.
3.
Nirvana
Nirvana, Batı 'da genelde anlaşıldığı gibi ölümden sonra değil,
burada ve şu anda gerçekleştirilebilecek bir ruhsal durumdur.
istek ve tutkuların yok olması, Istırabın etkili olmayacağı bir iç
barışa, iç suskunluğa, aşkın bir Mutluluğa erişmektir. Nirvana 'ya
erişme isteği de dahil olmak üzere tüm istek ve tutkular
bırakılmadan, olanla, gelenle yetinmekten gelen iyimser bir
yetingenlik kazanılmadan Nirvana gerçekleştirilemez. Nirvana 'yı
gerçekleştiren kimse bir yandan da günlük yaşamını normal haliyle
sürdürüyor. Eylemlerinin bir takım nedensel zorunluluklar (karma)
yaratmaması da olanaksız elbette. Nirvana 'ya erişen kimselerin
tek farkı, bu zorunlulukların dışında kalmayı başarabilmesi.
Eylemlerinde beğenilmek, beğenilmemek gibi bir güdü etkin olmuyor,
yaptığı islerden alkış beklemiyor, basarı ya da kazanç onu fazla
sevindirmediği gibi başarısızlık ya da yitim de fazla üzmüyor.
Kuskusuz acı da çekiyor ama bunlara bilgece katlanmasını,
olayların doğal akımına boyun eğmesini de biliyor. Ben 'i aşınca
bütünle bütünleşiyor.. Yarinin getireceklerine kaygısız, ben 'in
doyumsuzluğundan gelen bütün sorunlara sırtını çevirmiş, şu yaşam
nasıl yaşanmalıysa öyle yaşamaya başlıyor. Özgürlük, coşku, aşkın
mutluluk içinde, akıp gitmekte olan yaşam ırmağı içindeki yerinin
bilincine erişiyor.
Budha 'nın öğretisi, bir yandan ben 'i yokumsarken öbür yandan da
bireyciliği en ileri götürmüş olan öğretidir. insanin toplumun
kendisine giydirdiği kişiliksiz kişilikten soyunup gerçek
varlığıyla baş başa kalınca gerçeği olduğu gibi özümleyecek bir
yeteneğe sahip olabileceğine inanıyordu. Budha ölümden sonra ne
olduğuyla ilgili sorulara yanıt vermek istemiyordu. Böyle bir
soruyla karşılaşınca ya susuyor, ya da söyle diyordu: Göğsünüze
zehirli bir ok saplanmış olsa, oku çıkartmaya çalışacak yerde, oku
atanın kim olduğunu, hangi kasttan, hangi soydan geldiğini, boyunu
boşunu, oku atmaktaki amalini falan mi araştırmaya kalkardınız?
Ben bir şeyi açıklamıyorsam bırakın açıklanmamış olarak kalsın.
Peki neden açıklamıyorum? Çünkü o şeyin açıklanması size hiç bir
yarar sağlamayacaktır da ondan. Çünkü bu sorulara yanıt aramak ne
aydınlanmanıza, ne bağımlılıktan kurtulup özgürlüğünüzü
kazanmanıza, iç suskunluğuna, gerçeğe ermenize, Nirvana 'ya
erişmenize katkıda bulunabilir. Budha öğretisinde hiç bir dogma, iç
yaşantıyla doğrulanamayacak hiç bir inanç getirmemeye özen
göstermiştir. Varoluş, devingen gücünü nedensellikten alan sürekli
bir oluşum, değişim sürecinden Başka bir şey değildir; varoluşun
ardında Durağan bir öz, tözel bir nitelik yoktur. Budizm 'de
tözsüz, öz varlıksız bir nedensellik vardır.
4.Sekiz basamaklı yüce yol
-Tam görüş
-Tam anlayış Bu basamaklar kendimizi de, dünyayı da olduğu gibi,
gerçek böylesiliğiyle görmeyi, adların biçimlerin gizlediği temel
gerçeğin, her şeyin ıstırap, her şeyin oluşum, değişim içinde
olduğu, kalıcı bir ben 'in, değişmeyen bir tözün olmadığını
anlayışına ulaşmayı amaçlıyor.
-Doğru sözlülük
-Tam davranış Bu basamak, özgür istencinizin ürünü olan, içten
geldiği için, hiç bir amaç gütmeden yapılan davranıştır.
-Doğru yaşam biçimi Yaşamını sağlamakta doğruluktan ayrılmamak,
kendine yetecek olandan çoğunu elde etmeye çalışmamaktır.
-Tam çaba, tam uygulama Her şeyin tam bir özenle, eksiksiz
yapılmasıdır. Bir Budist 'in oturması, kalkması bile büyük bir
dikkatle yapılmalıdır. Zihnini bencil düşüncelerden arıtmak
sürekli bir uğraş olmalıdır. Zihnin arıtılması, bencil
düşüncelerden ayıklanması dört yüce duygunun yüzeye çıkmasına
olacak sağlar: Sevecenlik, acıma, sevgi, yan tutmama.
-Tam bilinçlilik
-Tam uyanıklık
Bu basamaklar meditasyonla ilgilidir. Meditasyon Batı 'da
anlaşıldığı gibi derin derin düşünme değil, düşüncenin aşılmasını,
çıkarımcı düşünceden arıtılmış bir zihinle, salt bilinçli olmayı
amaçlayan bir yöntem. Tam bilinçlilik, tüm duyumların, duyguların,
düşüncelerin ruhsal durumların ardında olacak biçimde bir
alicilik, bir uyanıklık durumunu sürdürmektir. Algının kapıları
öylesine temizlensin ki, her algı hiç bir engelle karşılaşmadan
bilince ulaşabilsin. Sözcükler de bilinçle yaşantı arasına giren
bir engel oluyor çoğu kez. Sözcüklerden oluşan düşünceler durmadan
bizi, iyi kötü, hoşa giden hoşa gitmeyen gibi ayrımlar yapmaya,
yargılara varmaya kışkırtıyor. Artık dünyayı olduğu gibi değil,
kurgularla, soyutla, soyutlamalarla yani sözcüklerle dünyayı
kavrıyoruz. Gerçeğin sözcüklerle kavramlarla değil, ancak
yaşantıyla kavranabileceğini savunan Budizm ' sözcüklere,
kavramlara tutsak olmak yerine onları tam olarak denetim altına
almak istiyor.
Budist meditasyonun özü nefes alıp verdiğinin ayırdında olmakla
başlayan yaygın dikkattir. insan nefes alıp verdiğine duyarlı
olunca yaşadığının da farkında oluyor, geleceğe ya da geçmişse
değil, kendini şu ana ayarlıyor, şimdide yaşamaya başlıyor,
duyulara daha duyumlu, duygulara daha duyarlı oluyor; kendinden
kopuk, kendinden habersiz yaşamaktan kurtarıyor kendini, yaşamla
da kendiyle de bütünleşiyor. Bu uygulamada yol almış kimse
gövdesinde kendi istencine bağlı olmadan bir nefes alıp verme
işleminin sürüp gittiğine duyarlı olmaya başlıyor. Bu yaşamsal bir
yaşantı olarak kendini açığa vuruyor, ve bu izlenim insanda iç
barış, esenlik ve Mutluluğun oluşmasına yol açıyor. Artık
zihindeki karmasa yatışmıstır.
Budha 'nın meditasyon yöntemi öyle dalıp gitmeyi kendinden geçmeyi
değil, tersine sürekli uyanıklılığı, sürekli bilinçli kalmayı
gerektiriyor. Tam bilinçlilik gerçekleşince tam uyanıklık
kendiliğinden gelir. Burada tüm ikilikler yok olur; düşünenin
düşünceden, bilenin bilinişten, öznenin nesneden kopukluğu diye
bir şey kalmıyor; zihinle yaşantı arasındaki bölüntü kalkıyor.
Bütün bu ayrımların yaşantıyla ayırt edilecek somut bir gerçekliği
olmadığını, bunların akıl yoluyla varılmış çıkarımlar olduğunu
fark ediyorsunuz. Size “bu benim, bu da benim düşüncem” yada
“gören benim, bu da gördüğüm şey” diye ayrım yapmanıza olanak
veren şeyin bir gözlemden daha çok, sözcüklerin ve mantığın
aracılığıyla elde edilmiş bir kuramdan Başka bir şey olmadığını
anlıyorsunuz.
|