Yahudiler sadece aynı dine inanan
insanlar değil, aynı zamanda dinsel-etnolojik bir toplumdur.
Yahudilik kendine bağlı olan kişileri hem uygulamalarda hem de
inançta yönlendirdiğinden hem din, hem de yaşam şeklidir. Bu unsur
ise Yahudiliğe ait kültür ile Yahudilerin kültürel çalışmalarını
ayırdedebilmeyi zorlaştırır. Yahudi toplumları tarih boyunca Eski
Yunan uygarlıklarından, Ortaçağ ve sonrası Avrupa'sına, Müslüman
İspanya ve Portekiz'e, kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya, Hindistan ve
Çin'e, günümüz çağındaki Amerika Birleşik Devletleri'ne ve
İsrail'e kadar çok değişik yerlerde ve zamanlarda, dinle ilgisi
olmadığı halde Yahudi niteliği olan kültürel olguların gelişmesine
tanık olmuşlardır. Bu özelliklerin bir kısmı dinden, daha fazlası
ise Yahudiliğin içinden, diğer toplumlarla olan etkileşiminden,
toplumun kendi içindeki sosyal ve kültürel canlılıktan
kaynaklanıyordu. Bu özellik birbirinden farklı, kendilerine has
kültürlere sahip, birçok değişik toplumun her birinin gerçek
Yahudi toplumları olarak oluşmalarına yol açtı.
Yahudilerin en az iki bin yıl boyunca ortak bir kültürleri olmadı.
Bu zamanlarda Yahudiler dünya yüzünde her tarafa yayılmışlardı.
19'uncu yüzyılda Aşkenazlar çoğunlukla Avrupa'nın doğusunda,
Sefaradlar ise kuzey Afrika, Türkiye ve diğer küçük toplumlarda,
Mizrahi (Ortadoğulu)'lar Arap topraklarında, daha küçük
topluluklar da Etiyopya, Kafkasya ve Hindistan gibi yerlerde
yaşıyorlardı.
Bu topluluklar arasında iletişim ve gidip gelme olmasına rağmen
(örneğin Engizisyon sırasında birçok Sefarad kuzeye Aşkenazların
arasına yerleşti, bazı Aşkenazlar Ortadoğu'ya taşındı, Iraklı
tacirler Hindistan'da bir Yahudi cemaati kurdular) halkın çoğunun
gettolar, "dhimmi" kanunları ve başka nedenler yüzünden diğer
kültürlerle bağlantısı yoktu.
Ortaçağda doğu Avrupa'nın Yahudi toplumlarında yüzyıllar içinde
belirgin kültürel özellikler oluştu. Aydınlanma Döneminin
(Rönesans ve Reform) evrensel eğilimlerine rağmen Yidiş dilini
konuşan doğu Avrupalı birçok Yahudi kendilerini değişik bir halk
grubu olarak görmeye devam etti. Yine de özellikleri dinle kısıtlı
olmayan bir etnik grup kavramını Aydınlanma Döneminden esinlenerek
benimsediler.
Konstantin Makyuka Yidiş konuşan Yahudilerin kültüründe genelden
farklı, fakat ayrımcı olmayan bir Yahudi ruhundan bahseder. Bu
durum, Romantizm hareketinin Avrupa'daki milliyetçi kişiliği öne
çıkarması ile daha da çoğaldı. Örneğin 19. yüzyıl sonu - 20.
yüzyıl başında Yahudi İşçi Sendikası'nın üyelerinin dinle ilgisi
yoktu, ayrıca bu kuruluştaki liderlerden biri Hıristiyanlığa
dönmüş anne ve babanın çocuğu olmasına rağmen kendisi Hıristiyan
inancında değildi.
Orta ve batı Avrupa'daki Yahudi Özgürlüğü hareketi onların eşit
haklar kazanması ve laik topluma girebilmeleri için bir fırsat
oldu. Aynı zamanda doğu Avrupa'daki pogromlar yüzünden 1880'le
1920 yılları arasında 2 milyon kadar Yahudi, Amerika Birleşik
Devletleri'ne göç etti. 1940'larda Holokost, Avrupalı Yahudilerin
büyük bir kısmının ülkelerinden sürülmesine ve imha olmasına neden
oldu. Bu olgu ve yeni kurulmuş olan İsrail Devleti'ne Arap
ülkelerindeki Yahudilerin toplu göçü Yahudi toplumunun coğrafi
değişimini meydana getirdi.
Geleneksel Yahudiler arasında laik kültürü ayırmak zor, çünkü
kültür bütünüyle dinsel geleneklerle karışmış durumda. Yahudilik
ve Toplum Araştırma Enstitüsü Başkanı Gary Tobin, şöyle diyor;
"Aslında dinle kültür arasında bir ikilem yoktur. Her dini unsur
kültürle doludur, her kültürel olay da dinle doludur. Sinagogların
kendileri birer Yahudi kültür merkezidir. Sonuç olarak hayat
nedir? Yemek, ilişkiler ve ruhsal zenginlik; tam da Yahudilerin
hayatı gibi. Medeniyet ve kültür de geleneğimizin elzem bir
parçası. Pesah sederine bakın - tam bir tiyatro. İçinde kültür
unsuru olmasa, Yahudi öğrenimi ve dindarlığı çok sıradan olurdu."
Yahudi dilleri
Yahudilerin en eski ve değerli kitapları Tevrat ve Tanah (Yahudi
kutsal kitabı) hemen hemen bütünüyle eski İbranice yazılmış olup,
Yahudi tarihi boyunca geniş anlamda kullanılmıştır. Yahudiler
İbranicenin aynı zamanda Tanrı'nın dili olduğunu savunurlar
(Tevrat'a göre Tanrı bu dilde konuştu) ve bundan dolayı İbraniceyi
"laşon akodeş" -kutsal lisan- olarak bilirler.
İkinci Tapınak yıkıldığında Yahudilerin çoğu Aramice (eski bir
Ortadoğu dili) diline, diasporadakiler de Yunancaya dönmüşlerdi.
Yahudiler daha da uzak ülkelere göç ettikçe yerel dilleri
öğrenerek birçok dilde konuşur oldular. Ortaçağın başında
Yahudilerin esas dili Aramice olmuştu. Çağın ileri yıllarında
Yahudi edebiyatı Judeo-Arabik (İbrani alfabesi kullanılarak
yazılan Arapça) dilinde yazılmaya başladı. Maimonides de bu dili
kullanıyordu. İbranice ise, dini ve resmi dil olarak kullanılmaya
devam etti.
Zamanla bu Yahudi lehçeler, esas dilden çok değişik bir hale gelip
kendileri yeni bir lisan oldular. İçlerinde genellikle İbranice ve
Aramice birçok sözcük bulunuyordu. Böylece sadece Yahudi toplumuna
ait diller doğdu. Aralarında en yaygın olanlar Avrupa'daki
çoğunluğu Almancadan gelen Yidiş dili ve Engizisyondan sonra
Endülüs'ten Akdeniz ülkeleri arasına yayılan İspanyolcadan türeme
lisan olan Ladino idi.
19'uncu yüzyılın başında Yidiş doğu Avrupa'daki Yahudilerin,
(bundan dolayı da zaman içinde dünyada en yaygın kullanılan
dildi), Ladino (Judeo-Espanyol) da Akdeniz ve Kuzey Afrika (Magreb),
Yunanistan ve Türkiye'de yaşayanların ortak dili olmuştu.
Avrupa'da Judeo-İtalyan, Yevan ve Karay dillerini konuşan küçük
toplumlar da vardı. Ayrıca Arap Yahudileri Judeo-Arabik,
İran'dakiler Cidi (Judeo-Farsi), daha küçük gruplar Judeo-Berber,
Judeo-Tat ve hatta Kürdistan'da Judeo-Arami dili konuşuyorlardı.
Bu geniş tablo 19'uncu yüzyılın sonlarında önemli tarihi
değişimlerden etkilendi. Milyonlarca Avrupalı Yahudi'nin Amerika
Birleşik Devletleri'ne göçüyle İngilizce konuşan Yahudiler
çoğaldı. Kuzey Afrika kolonilerinde Fransızca ve İspanyolca
konuşulmaya başlandı, İbranice tekrar konuşulan bir dil olarak
yeni kelimeler ve basitleştirilmiş ses sistemi ile geri geldi.
Holokost Yidiş ve Almanca konuşan Avrupalı Yahudilerin çoğunu
trajik bir şekilde haritadan sildi. Arap -İsrail çatışması birçok
Yahudi'nin Arap ülkelerini terkederek İsrail'e veya Fransa'ya göç
etmesine ve bu ülkelerin lisanlarını konuşmalarına neden oldu.
Günümüzde Yahudiler çok dil bilirler, genellikle yaşadıkları
ülkenin dilini öğrenirler. Yahudilerin en yaygın konuştuğu dil
İngilizcedir, bunu modern İbranice izler.
Yahudi kültüründe yaratılan edebi eserler ve tiyatro oyunları
İbranice, Yidiş veya Ladino (Judeo-Espanyol) gibi kültürel
dillerde veya İngilizce veya Almancadır. Yidiş laik edebiyatı ve
tiyatrosu 19'uncu yüzyılda başlayıp, 20'nci yüzyılın ortalarında
gerilemeye geçti. Yahudilerin konuştuğu dil genellikle
bulundukları topluma ne kadar entegre olduklarının bir
göstergesidir. Örneğin Polonya'da Yahudi köylerinde yaşayanlar ve
20'nci yüzyılın başında New York'a gelenler çoğunlukla Yidiş
konuşurlarken, 19'uncu yüzyılda Almanya'daki Yahudilerin çoğu
aralarında Almanca konuşurlar, bugün Amerika Birleşik
Devletleri'nde yaşayan Yahudilerin dili de İngilizcedir.
Edebiyat
Yahudi nüfusunun yoğun ve kalabalık olduğu bazı yerlerde farklı
özellikli Yahudi altkültürü oluştu. Örneğin, etnik Yahudiler
19'uncu yüzyılın sonunda Viyana'da edebiyat ve sanat dalında çok
başarılıydılar. Elli yıl sonra da New York'ta ve 20'nci yüzyılın
ortasında Los Angeles'da sivrildiler. Bu kişiler genelde dindar
olmayan Yahudiler olup ortaya çıkardıkları Yahudi sanat ve kültürü
içinde yaşadıkları toplumun değerlerini yansıtıyordu.
Yahudi yazarlar bir yandan benzersiz bir Yahudi edebiyatı
yaratırlarken diğer taraftan yaşadıkları ülkelerin milli
edebiyatına katkıda bulundular. Tam anlamıyla laik olmamakla
beraber, Shalom Aleichem ve Isak Bashevis Singer (1978 Nobel
Ödülü) gibi yazarlar Yidiş yazdıkları yazılarla, doğu Avrupa ve
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yahudilerin yaşam tecrübelerini
kaleme alıp dünyaya anlattılar. Amerika'da Philip Roth ve Saul
Bellow gibi en büyük Amerikan yazarları unvanını kazanmış birçok
Yahudi yazar, eserlerinin içinde kendi laik Yahudi hayat
görüşlerine yer verirler. Allen Ginsberg'in şiirleri genellikle
Yahudi temalara değinir ("Howl" ve "Kadiş" gibi özellikle
otobiyografik çalışmaları). Dünya edebiyatına katkıda bulunan
diğer Yahudiler arasında Alman şair Heinrich Heine, Rus yazar
Isaac Babel ve Praglı Franz Kafka da bulunur.
"Modern Yahudilik: Bir Oxford Rehberi"nde Profesör Yaakov Malkin
şöyle der: "Laik Yahudi kültürü zaman testinden geçmiş, Yahudi
olsun olmasın herkesin paylaştığı, estetik bir keyif kaynağı olan,
içinde yaratıldıkları sosyo-kültürel şartları aşan edebi eserleri
himayesinde tutar. Bunların arasında Shalom Aleichem, Itzik Manger,
Isaac Bashevis Singer, Philip Roth, Saul Bellow, S.Y. Agnon, Isaac
Babel, Martin Buber, Iasiah Berlin, Haim Nahman Bialik, Yehuda
Amichai, Amos Oz, A.B.Yehoshua ve David Grossman gibi yazarlar
vardır. Ayrıca Batı dünyasına ve Yahudi kültürüne büyük etkisi
olan Heinrich Heine, Gustav Mahler, Leonard Bernstein, Marc
Chagall, Jacob Epstein, Ben Shahn, Amadeo Modigliani, Franz Kafka,
Max Reinhardt, Ernst Lubitsch ve Woody Allen'ın da eserlerini
içerir.
Tiyatro
İlk profesyonel Yidiş tiyatro 1876'da Romanya'da Ukraynalı Yahudi
Abraham Goldfaden tarafından kuruldu. Bu kumpanya ertesi yıl
Bükreş'te büyük beğeni kazandı. On yıl içinde Goldfaden ve
diğerleri Yahudi tiyatrosunu Ukrayna, Rusya, Polonya, Almanya, New
York ve Aşkenaz nüfusu kalabalık olan diğer şehirlere taşıdılar.
1890'la 1940 arasında sadece New York'ta bir düzineden fazla Yidiş
tiyatro grubu özgün oyunlar, müzikaller ve ünlü tiyatroların ve
operaların Yidiş düzenlemelerini sahneye koymaya devam etti. Bu
oyunlardan belki en tanınmışı S.Ansky tarafından Yidiş dilinde
yazılmış olan "Dibuk" idi. (1919).
20'nci yüzyılın başında, New York'un Yidiş tiyatrolarında sahneye
konan oyunlar, İngilizce dilindekilere rakiptiler hatta eserlerin
kaliteleri daha da üstündü. O dönemde Yidiş dilinde yedi tane
günlük gazete basılıyordu.
Aslında Amerikan Yahudilerinin bir sonraki nesli Yidiş değil,
İngilizce konuşuyordu. Böylece Yidiş tiyatrosunun artistik
enerjisini Yahudilik dozunu azaltarak Amerikan tiyatrosuna
uyarlamaya başladılar.
Avrupa'da Yahudiler tiyatronun değişik kollarında aktif, hatta
liderdiler. Holokost'tan sonra birçok Yahudi bunu devam ettirdi.
Örneğin, Nazi Almanyası öncesinde Nietzsche'nin "Yahudi olmayan
aktör ne işe yarar?" dediği gibi, oyuncu, yönetmen ve yazarların
çoğu Yahudi'ydi. Berlin'de tiyatro yönetmenlerinin % 80'iyle,
tiyatro yazarlarının % 75'inin Yahudi olduğu söylenir.
İngiliz tarihçi Paul Johnson yüzyılın sonunda Yahudilerin Avrupa
kültürüne yaptıkları katkılar hakkında yorum yaparken, şöyle
yazıyor: "Yahudi etkisinin en kuvvetli olduğu alan tiyatroydu,
özellikle Berlin'de. Carl Sternheim, Arthur Schnitzler, Ernst
Toller, Erwin Piscator, Walter Hasenclever, Ferenc Molnar ve Carl
Zuckermayer gibi tiyatro yazarları ve Max Reinhardt gibi tanınmış
yapımcılar dönemin modaya uygun solcu, cumhuriyetçi, deneysel, ve
cinsel konularda cüretli olan tiyatro sahnelerine bazen hükmeder
gibi görünürlerdi. Ancak bu ortam devrimci değil, Yahudi'den çok
kozmopolit bir ortamdı.
Yahudiler ayrıca Avusturya, İngiltere, Fransa ve Rusya'da da bu
ülkelerin kendi dillerinde olmak üzere tiyatroya ve tiyatro
oyunlarına benzeri katkılarda bulundular. Yahudilerin Orta Avrupa
tiyatrolarıyla ilişkileri, Nazilerin yükselişi ve Yahudilerin
kültürel mevkilerden atılmalarıyla duruşa geçti; buna rağmen
birçoğu batı Avrupa'ya veya Amerika Birleşik Devletleri'ne
yerleşip çalışmalarına devam ettiler.
Yidiş Tiyatrosu'nun, tiyatro dünyasında büyük etkisi olduğu
yıllarda, Yidiş dilinde 100'den fazla film yapıldı. Bugün bunların
çoğu kayıptır. Tanınmış filmler arasında "Shulamit" (1931), filme
çekilen ilk Yidiş müzikali "Karısının Sevgilisi" (1931),
"Milletinin Kızı" (1932), anti Nazi film "Göçebe Yahudi" (1933),
Yidiş "King Lear" (1934), "Şir Aşirim" (1935), gelmiş geçmiş en
popüler Yidiş filmi "Yidl ve Fidl" (1936), "Çocuğum Nerede?"
(1937), "Yeşil Kırlar" (1937), "Dibuk" (1937), "Şarkıcı Nalbant"
(1938), "Tevye" (1939), "Mirele Efros" (1939), "Yol Uzun" (1948),
ve "Tanrı, İnsan ve Şeytan" (1950) vardı.
Amerikan film endüstrisindeki Yahudi girişimcilerin listesi
dillere destandır: Samuel Goldwyn, Louis B. Mayer, the Warner
Brothers, David O. Selznick, Marcus Loew ve Adolph Zukor ile
başlayıp, günümüzün devleri Michael Ovitz, Michael Eisner, Lew
Wasserman, Jeffrey Katzenberg, Steven Spielberg, Stanley Kubrick
ve David Geffen'le devam eder. Gene de bu kişilerin arasında,
Steven Spielberg'in dışında çok azı filmcilik sanatlarında veya
konularında belirgin bir Yahudi duygusallığı gösterdiler. Daha
fazla Yahudi duyarlılığı Marx Kardeşler'in, Mel Brooks veya Woody
Allen'nın filmlerinde görülebilir. Hollywood sinema
endüstrisindeki diğer özellikle Yahudi filmi örnekleri Barbra
Streisand'ın "Yentl" (1983) ve John Frankheimer'ın "the Fixer"
(1968) adlı yapıtlarıdır.
Yahudi film müziği bestekârları 20'nci yüzyılın birçok tanınmış
filmi için beste yapmışlardır. Elmer Bernstein, Danny Elfman,
Elliot Goldenthal, Jerry Goldsmith, Bernard Herrmann, Alan Menken,
Alfred Newman, Lalo Schifrin, the Sherman Brothers, Howard Shore,
Max Steiner ve Dimitri Tiomkin bu kişilerin en verimlileri
arasında yer alır.
Müzik
Yahudilerin müziğe katkıları yaşadıkları ülkelerin kültürlerini
yansıtır; bunlar arasında en belirgin örnekler Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki ve Avrupa'daki klasik ve pop müzikleridir. Buna
rağmen bazı müzik türleri belirli Yahudi toplumlarına özgündür;
örneğin İsrail müziği, Klezmer, Sefarad ve Ladino müziği ve
Mizrahi (doğulu) müziği.
Yahudiler ayrıca pop müziğine katkıda bulunmuşlar ve Amerika
Birleşik Devletleri'nde pop müziğinin bazı dallarına egemen
olmuşlardır. Bu, Avrupa'da daha az geçerli olmasına rağmen,
Amerika'da ilk etkin Yahudi pop müzik sanatçıları Irving Berlin,
Kurt Weill ve Sigmund Romberg gibi Avrupa'da doğmuş olan
kişilerdi. Yahudilerin Amerikan pop müziğindeki ilk belirgin
katkıları sevilen şarkılar ve müzikallerdi. "Songwriters Hall of
Fame" (Saygın Şarkı Yazarları Derneği) üyelerinin yaklaşık yarısı
Yahudi'dir. Başlangıcından beri ve bugün hala bir noktaya kadar
Yahudi bestekârlar ve güfteciler ön plandadır.
Caz çoğunlukla Afrika kökenli Amerikalı zencilerden kaynaklanan
bir sanat türü olarak görüldüğü halde, klarnetçi Mezz Mezzrow,
Benny Goodman ve Artie Shaw; saksafoncu Michael Brecker, Paul
Desmond, Kenny G, Stan Getz, Benny Green, Lee Konitz, Ronnie Scott
ve Zoot Sims; trompetçi ve kornetçi Randy Brecker, Ruby Braff, Red
Rodney ve Shorty Rogers; baterist Buddy Rich, Mel Lewis ve Victor
Feldman ve şarkıcı/piyanistler Billy Joel, Al Jolson, Ben Sidran
ve Mel Tormé gibi birçok Yahudi müzisyen bu sanata katkıda
bulunmuşlardır. Harry Kandel ve Teksaslı Bill Averbach gibi bazı
sanatçılar Caz'ı Klezmer'le karıştırarak icra etmeleriyle
ünlüdürler; Flora Purim gibi diğer bazıları Latin Caz ve Caz
kaynaşması türlerinde çalışmışlardır. Caz müziğinin büyük bir
kısmı Yahudi yapımcıların desteğiyle Yahudi ve Amerika Birleşik
Devletleri'ne müzisyenler veya siyah müzisyenlerden oluştuğu için
bu sanat türü "ırkçıların korkulu rüyası" oldu.
İlk "rock and roll" sanatçıları çoğunlukla siyahlar veya güneyli
beyazlar olduğu halde, Yahudi şarkı yazarlarının bu konuda önemli
bir rolü oldu. Jerry Leiber ve Mike Stoller, Carole King ve Gerry
Goffin, Neil Diamond, (Türk asıllı) Neil Sedaka ve yaklaşık bütün
diğer Brill Binası şarkı yazarları Yahudi'ydi; Phil Spector da
öyle. 1960'larda şarkıcıların/şarkı yazarlarının yükselmesiyle
bazıları (King, Diamond, Sedaka) sahneye çıktılar, Burt Bacharach
gibi diğerleri de çoğunlukla şarkı yazarı olarak çalışmaya devam
ettiler. Rock çağında Yahudi müzisyenler çoğunlukta değildi, ancak
birçoğu folk ve rock karışımıyla çalıştı. Bunların arasında Bob
Dylan, David Bromberg, David Grisman, Kinky Friedman, Jorma
Kaukonen, Leonard Cohen, Simon and Garfunkel; sadece rock dalında
David Lee Roth, Lenny Kravitz ve Army of Lovers gibi pop
toplulukları ve Beastie Boys'ların her biri bulunmakta.
Klasik müzik dalında Yahudilerin Avrupa müzik dünyasındaki
katkısı, Yahudilerin İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan,
Alman İmparatorluğu ve Rusya'da sosyeteye kabulüyle gittikçe
büyüdü. Ünlü Yahudi romantik bestekârlar arasında Fransız Charles-Valentin
Alkan, Paul Dukas ve Fromental Halévy, Bohemyalı Josef Dessauer,
Heinrich Wilhelm Ernst, Karl Goldmark ve Gustav Mahler, Alman
Felix Mendelssohn ve Giacomo Meyerbeer, ve Rus Anton ve Nikolai
Rubinstein örnek gösterilebilir.
20'nci yüzyılda Yahudi bestekâr ve enstrüman maestrolarının
sayısı, coğrafi dağılmalarıyla aynı oranda çoğaldı. Yahudi
bestekârlar çoğunlukla Viyana'da ve Nazi öncesi Avusturya ve
Almanya'daki başka şehirlerdeydiler. 19'uncu yüzyılın sonlarında
ve 20'nci yüzyılın başlarında, Yahudiler Viyana
konservatuarlarındaki öğrencilerin üçte birini oluşturuyorlardı.
Viyana'nın dışında Yahudiler bir dereceye kadar Paris ve New
York'ta da göze çarpmaktaydılar. New York'taki Yahudi nüfusu göç
dalgalarıyla hızlı bir şekilde büyüyordu. 1930'larda Nazilerin
yükselişi sırasında Yahudi yapıtları "yozlaşmış müzik" olarak
damgalanırken birçok Avrupalı Yahudi bestekâr Amerika Birleşik
Devletleri'ne ve Arjantin'e göç edip bu ülkelerin klasik müziğini
güçlendirdiler. 20'nci yüzyılın Yahudi bestekârları arasında örnek
olarak Avusturya'dan Arnold Schönberg ve Alexander von Zemlinsky,
Almanya'dan Hanns Eisler, Kurt Weill ve Theodor W. Adorno, Bohemya
ve daha sonra Çek Cumhuriyeti'nden Viktor Ullmann ve Jaromír
Weinberger (Ullmann daha sonra Auschwitz ölüm kampında can verdi),
Amerika Birleşik Devletleri'nden George Gershwin ve Aaron Copland,
Fransız Darius Milhaud ve Alexandre Tansman ve Rusya'dan Alfred
Schnittke gösterilebilir.
Bazı klasik müzik tarzları Yahudi bestecilerle bağdaştırılır;
bunların arasında Fransız Operası'nın Romantik Çağı da yer alır.
Bu tarzın en verimli bestekârları arasında Giacomo Meyerbeer,
Fromental Halévy ve Jacques Offenbach yer alır.
Bestecilerden ayrı olarak Guido Adler, Leon Botstein, Eduard
Hanslick, Abraham Zevi Idelsohn, Julius Korngold ve Hedi Stadlen
gibi birçok ünlü Yahudi müzik eleştirmeni, müzik teoristi ve
müzikolojist yer almıştır. Yahudi klasik müziği sanatçıları çoğu
zaman kemancı, piyanist ve çello'cu olmuşlardır. Tanınmış
örnekler, aynı sıraya göre Isaac Stern, Vladimir Ashkenazy ve
Leonard Rose'dur. Ayrıca Gustav Mahler'le başlayıp günümüzde daha
sıkça görülen, aralarında Leonard Bernstein gibi milletlerarası
üne ulaşmış meşhur Yahudi orkestra şefleri de olmuştur.
Görsel Sanatlar
Görsel sanatlarda müzik ve tiyatroya kıyasla Yahudi geleneği çok
daha azdır. Bunun en mantıklı ve genel olarak kabul edilen nedeni,
Yahudi müzik ve edebiyatında da daha önce bahsettiğimiz gibi,
Yahudi kültürünün Rönesans'a kadar dinsel geleneklere bağlı
olmasıydı. Birçok dini uzman İkinci Emir'in görsel sanatları
putvari görüntü sayarak yasakladığına inandığından, Yahudiler
18'inci yüzyılın sonlarına doğru özümlenmiş Avrupa toplumlarında
yaşamaya başlamadan önce, Yahudi sanatçılar, ressamlar çok
nadirdi.
Yahudilerin Avrupa'daki görsel sanatlarla uğraşıları, 19'uncu
yüzyıla değin ilgilenmedikleri Avrupa klasik müziğiyle aynı
zamanda gelişmiştir. Bu gecikme zamanla 20'nci yüzyılda
Modernizm'in yükselmesiyle aşıldı. Yahudilerin sanatsal varlığı I.
Dünya Savaşı'ndan sonra artarak patlama yaptı. Yahudiler eşit
haklar kazandılar, politikaya atıldılar, sanatkâr oldular. Bu bir
nevi Yahudi kültür rönesansı idi.
Yahudiler Avrupa'nın modern sanat hareketlerinde önemli bir rol
oynadılar: Art Deco (Tamara de Lempicka), Bauhaus (Mordecai Ardon),
Constructivism (Boris Aronson), Cubism (Nathan Altman),
Expressionism (Chaim Soutine), Impressionism (Leonid Pasternak),
Minimalism (Richard Serra), Orphism (Sonia Delaunay), Realism (Raphael
Soyer), Surrealism (Victor Brauner), ayrıca özellikle bir tek
harekete bağlı olmayanlar, örneğin Maurycy Gottlieb, Nahum Gutman
ve Charlotte Salomon.
Yahudi Mizahı
Yahudi geleneğinde mizahın Tevrat'a kadar uzanan bir geçmişi
olduğu halde, Yahudi mizahı genellikle günümüzde, (doğu Avrupa
kaynaklı olup) son yüzyıl içinde Amerika Birleşik Devletleri'nde
gelişmiş olan sözlü, kendiyle alay eden ve çoğunlukla fıkra
türündeki sanattır.
Yahudi mizahı birkaç değişik gelenekten kaynaklanır. Bunların ilki
Tevrat'ın entelektüel yönü ve dini kanunlarla ilgili olan tartışma
yöntemleridir. Dinsel kanundaki yorumları anlamlandırabilmek için
ayrıntılı dini kuralların tartışmaları ve gülünç durum
oluşturabilecek konular kullanılır.
Hillel Halkin Yahudi mizahıyla ilgili deneme yazısında, kendiyle
alay etme yönteminin bazı köklerini Arap geleneklerinin orta
çağlarda Yahudi edebiyatına nüfuz etmesine bağlayıp, Yehuda
Alharizi'nin "Tahkemoni"sinden bir espri kullanır.
Daha yakın bir gelenek, doğu Avrupa'daki Yahudi toplumlarında
güçlü kişilerle açık açık değil de, belli etmeden dalga geçildiği
eşitlik geleneğiydi. Saul Bellow'un dediği gibi, "ezilen kişiler
nükteli olurlar." "Badchens" denilen soytarılar düğünlerde
toplumun önde gelen kişileriyle dalga geçip, mizahı iyi niyetli
bir eşitleştirme aracı olarak kullanırlardı.
Yahudi mizahı araştırmacısı Haham Moshe Waldoks, şöyle demiştir:
"Kendilerini diğerlerden yüksek ve güçlü gören kişilerin kibrini
azaltmak için kullanılan "shtoch" denen dürtmeler, alaylar vardı.
Ancak Yahudi mizahı toplumun içinde kendi kendini eleştirmek için
kullanılan ve bu konuda çok güçlü olan bir araçtı. Mizahçı,
peygamber gibi, insanları zayıf noktalarından yakalardı. Doğu
Avrupa'nın mizahı özellikle fakiri yüksek sınıftan olan kişilerin
veya resmi yetkililerin istismarından korumak için
kullanıldığından, Hahamlar, hükümet yetkilileri ve zenginler hep
mizah konusu olarak kullanıldılar. Aslında bir sosyal rahatlama
yoluydu."
|