IV. ULUSAL SORUNDA "PRATİK OLMA"
Programımızın 9. maddesinde "pratik" değer taşıyan hiç bir şey
olmadığı yolunda Rosa Luxemburg'un iddiasını, oportünistler hemen
benimsediler. Rosa Luxemburg, bu iddiaya o kadar gönül bağlamıştır
ki yazısının bazı yerlerinde bu "formül" tek bir sayfa içinde
sekiz kez yinelenmektedir.
Şöyle yazıyor:
9: madde "proletaryanın günlük siyasetine pratik anlamda yön
vermemektedir, bu maddede ulusal sorunların (sayfa 69) pratik
çözümü yoktur"
Yazının başka bir yerindeki, 9. maddenin ya anlamsız olduğu ya da
bizi bütün ulusal özlemleri desteklemeye zorunlu kıldığını ima
eder biçimde formüle edilen iddiayı inceleyelim.
Ulusal sorunda "pratik olma" istemi ne anlama gelir?
Ya bütün ulusal özlemlerin desteklenmesi; ya her ulusun ayrılma
sorununa "evet" ya da "hayır" yanıtının verilmesi; ya da ulusal
istemlerin genel olarak "pratikte uygulanabilir" oldukları
anlamına gelebilir.
"Pratik olma" isteminin taşıması mümkün olan bu üç anlamını ayrı
ayrı inceleyelim.
Her ulusal hareketin başlangıcında doğal olarak, hegemonyayı
(önderliği) elinde tutan burjuvazi, bütün ulusal özlemleri
desteklemeyi pratik bir davranış sayar. Ama, burjuvazi, ulusal
sorunda proletaryanın siyasetini (öteki sorunlarda olduğu gibi)
ancak belli bir doğrultuda destekler; bu siyaset, burjuvazinin
siyasetiyle hiçbir zaman tam uygunluk haline gelemez. İşçi sınıfı,
burjuvaziyi (burjuvazinin tek başına sağlayamayacağı ve ancak tam
bir demokrasi ile gerçekleşebilen) ulusal barışı sağlamak için,
eşit haklar sağlayabilmek ve sınıf savaşımının gerekli koşullarını
yaratabilmek için destekler. Onun için burjuvazinin pratikliğine
karşı, proleterler, ulusal sorunda kendi ilkelerini ileri sürerler
; onların burjuvaziye sağladıkları destek, ancak koşula bağlı
olabilir. Ulusal sorunlarda burjuvazi, her zaman kendi ulusu için
ayrıcalıklar ya da özel üstünlükler elde etmeye çalışır; ve buna
"pratik olma" denir. Proletarya her türlü ayrıcalığa, her türlü
istisnai işleme karşıdır. Proletaryanın "pratik olmasını"
isteyenler, burjuvazinin kuyruğuna takılmaktadırlar, oportünizme
düşmektedirler.
Her ulusun ayrılma hakkı için "evet" ya da "hayır" biçiminde bir
yanıt istemek, pek "pratik" bir tutum gibi görünmektedir. Gerçekte
bu, saçmadır; böyle bir tutum, teoride (sayfa 70), metafizik bir
anlayışı gösterir, pratikte ise, proletaryanın burjuvazinin
siyasetine boyun eğmesi anlamını taşır. Burjuvazi, her zaman,
kendi ulusal istemlerini ön plana çıkartır. Bunları kesinlikle
ileri sürer. Ama proletarya için bu istemler, sınıf savaşımının
çıkarlarına bağımlıdır. Teorik bakımdan, belirli bir ulusun başka
bir ulustan ayrılmasının ya da bu ulusun bir başka ulusla
eşitliğinin, burjuva demokratik devrimi tamamlayıp
tamamlamayacağını önceden kestirmek olanaksızdır. Her iki halde de
proletarya için önemli olan şey, kendi sınıfının gelişmesini
güvence altına almaktır. Burjuvazi için önemli olan şey, bu
gelişmeyi baltalamak ve "kendi" ulusunun amaçlarını
proletaryanınkilerden öne almaktır.
Bu nedenle proletarya, kendi kaderini tayin etme hakkının
tanınması isteminin, deyim uygun düşerse, olumsuz yönüyle yetinir
ve hiç bir ulusa başka bir ulusun sırtından üstünlükler güvencesi
vermeye, bu konuda taahhütlerde bulunmaya kalkışmaz.
Bu pek "pratik" bir davranış olmayabilir; ama gerçekte bu, mümkün
olan çözümlerin en demokratik olanının başarılması için, en iyi
güvencedir. Proletarya yalnızca bu güvencelerin gereğini
duymaktadır, her ulusun burjuvazisi ise, başka ulusların durumu ne
olursa olsun (başka ulusların zararına olsa da) kendi çıkarlarının
güvence altına alınmasını ister.
Burjuvazi, belirli bir isteminin "pratik olup olmamasıyla yakıdan
ilgilidir - başka ulusların burjuvazisiyle, proletaryaya karşı
anlaşmalar arama siyaseti hep buradan gelmektedir. Ama proletarya
için önemli olan, kendi sınıfını, burjuvaziye karşı güçlendirmek
ve yığınları tutarlı demokrasi ve sosyalizm anlayışı içinde
eğitmektir.
Oportünistler, bunun, "pratik" olmadığını düşünebilirler, ama
feodallere ve milliyetçi burjuvaziye karşın, azami ulusal eşitlik
ve barış sağlamanın biricik gerçek güvencesi budur. (sayfa 71)
Ulusal sorunda proleterlerin görevinin tümü, her ulusun milliyetçi
burjuvazi açısından "pratik" değildir, çünkü her türlü
milliyetçiliğe karşı olan proleterler "soyut" eşitlik
istemektedirler , onlar ne kadar önemsiz görünürse görünsün, ilke
olarak hiç bir ayrıcalığın olmamasını istemektedirler. Bunu
kavrayamayan Rosa Luxemburg, pratikliği akılsızca övmesiyle,
oportünistlere, özellikle de Büyük-Rus milliyetçiliğine, gerçek
oportünist ödünlere kapıyı ardına kadar açmıştır.
Niçin Büyük-Rus milliyetçiliği? Çünkü Rusya'da Büyük- Ruslar, ezen
bir ulustur ve ulusal sorunda oportünizm, elbette ki ezilen
uluslar arasında ezen uluslar arasında ifade edildiğinden başka
şekilde ifade edilecektir.
Ezilen ulusların burjuvazisi, istemlerinin "pratik" olduğu
iddiasıyla, proletaryayı, özlemlerini kayıtsız şartsız
desteklemeye çağıracaktır. Belirli bir ulusun ayrılma hakkı için
yalnızca 'bir "evet" dernek, ayrılmaya hakkı olan bütün ulusların
lehine olarak "evet" demekten daha pratiktir.
Proletarya, bu tür pratikliğin karşısındadır. Proletarya, eşitliği
ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğini tanırken, bütün ulusların
proleterlerinin birliğine pek büyük değer verir ve her ulusal
istemi, her ulusun ayrılma hakkını işçilerin sınıf savaşımı
açısından değerlendirir. Pratikliğe çağrı, burjuva özlemlerinin
kayıtsız şartsız kabulüne çağrıdan başka bir şey, değildir.
Bize şöyle deniyor: ulusların ayrılma hakkını desteklemekle,
ezilen ulusların burjuva milliyetçiliğine de destek olmaktasınız.
Rosa Luxemburg'un dediği budur ve likidatörlerin gazetesinde bu
sorunda likidatörce görüşlerin biricik temsilcisi olmayan
oportünist Semkovski ona yankı olmaktadır!
Bizim buna yanıtımız şudur: hayır, bu sorunda "pratik" bir çözüm,
burjuvazi için önemlidir. İşçiler için önemli olan, iki akımın
ilkelerini ayırdetmektir. Eğer ezilen ulusun burjuvazisi, ezen
burjuvaziye karşı savaşırsa, biz, her zaman ve her durumda
herkesten daha kararlı olarak bu savaştan (sayfa 72) yanayız;
çünkü biz, zulmün en amansız ve en tutarlı düşmanlarıyız. Ama
ezilen ulusun burjuvazisi, kendi öz burjuva milliyetçiliğinin
çıkarlarını savunuyorsa, biz ona karşıyız. Ezen ulusun
ayrıcalıklarına ve zulmüne karşı savaşırız, ama ezilen ulusun
kendisi için ayrıcalıklar sağlama yolunda çabalarına destek
olmayız.
Eğer ulusların ayrılma hakkı sloganını ileri sürmez ve onu
savunmazsak, o zaman ezen ulusun yalnızca burjuvazisinin değil,
ama feodallerinin ve despotizminin de oyununa gelmiş oluruz.
Kautsky, bu görüşü, Rosa Luxemburg'a karşı çok eskiden savunmuştur
ve ileri sürdüğü kanıtlar çürütülemez. Rosa Luxemburg, Polonya
milliyetçi burjuvazisini "desteklememe" çabasıyla, Rus
marksistlerinin programındaki ulusların ayrılma hakkını
reddederken, gerçekte Rus kara-yüzlerine destek olmaktadır. O,
gerçekte, Büyük-Rusların ayrıcalıkları (ayrıcalıktan daha kötüsü)
karşısında oportünistçe teslimiyete destek olmaktadır.
Polonya'daki milliyetçiliğe karşı savaşıma dalan Rosa Luxemburg,
Büyük-Rus milliyetçiliğini unutmuştur; oysa Büyük-Rus
milliyetçiliği, şu anda en güçlü olanıdır, bu milliyetçilik, daha
az burjuva ve daha çok feodal olanıdır ve demokrasi ile
proletaryanın savaşımı önünde en büyük engel budur. Her ezilen
ulusun burjuva milliyetçiliği, zulme karşı yönelmiş olan genel bir
demokratik içerik taşır ve bizim ulusal ayrıcalıklar sağlama
eğiliminden bunu kesin olarak ayırdederek; Polonyalı burjuvanın
Yahudilere zulmetme eğilimine karşı savaşım vererek vb., vb.
kayıtsız şartsız desteklediğimiz işte bu içeriktir.
Bu, bir burjuvanın ve bir dar kafalının görüş açısından "pratik"
olmayan bir davranıştır. Bu, ilkelere dayanan ve demokrasiyi,
özgürlüğü ve proletaryanın birliğini gerçekten, ileriye götüren
ulusal sorundaki biricik pratik siyasettir.
Bütün ulusların ayrılma hakkını tanımak; her somut ulusal ayrılma
sorununu, eşitsizliği, her türlü eşitsizliği, her (sayfa 73) türlü
ayrıcalığı ortadan kaldırma açısından değerlendirmek.
Ezen bir ulusun durumunu inceleyelim. Başka ulusları ezen bir ulus
özgür olabilir mi? Olamaz. Büyük-Rus halkının(10*) özgürlüğünün
gerçekleşmesi böyle bir zulme karşı savaşımı gerektirmektedir.
Ezilen ulusların hareketlerinin uzun zamandan beri süregelen
bastırılmaları tarihi, bu zulüm lehine "yukarı" sınıflar
tarafından yürütülen sistemli propaganda Rus halkının özgürlük
davasının önünde ön yargılar vb. biçiminde koskoca engeller
yaratmıştır.
Büyük-Rus kara-yüzleri, kasıtlı olarak, bu, önyargıları beslemekte
ve körüklemektedirler. Büyük-Rus burjuvazisi, bunları hoşgörüyle
karşılamakta ya da bunlara destek olmaktadır. Bu önyargılara,
karşı sistemli bir savaşıma, girişmedikçe, Büyük-Rus proletaryası
kendi amaçlarına erişemez, özgürlük yolunu kendisine açamaz.
Rusya'da ulusal, özerk ve bağımsız bir devlet ,kurma, şimdiye
değin, bir tek ulusun, Büyük-Rus ulusunun ayrıcalığı olarak
kalmıştır. Biz Büyük-Rus proleterleri, hiç bir ayrıcalığı
savunmayız ve bu ayrıcalığı da savunmuyoruz. Savaşımımızda belirli
bir devleti kendimize temel olarak alıyoruz; o belirli devlet
içindeki bütün ülkelerden işçileri birleştiriyoruz; biz hiç bir
özel ulusal gelişme yolunu savunamayız, biz bütün olanaklı olan
yollardan sınıf hedefimize doğru yürüyoruz.
Ama biz, her türlü milliyetçiliğe karşı savaşmazsak, çeşitli
ulusların eşitliği uğruna savaşım vermezsek, o hedefe doğru yol
alamayız.Örneğin Ukrayna'nın bağımsız bir devlet kurmasının
kaçınılmaz olup olmadığı, önceden kestiremeyeceğimiz bin bir
etkenin belirlediği bir şeydir. Biz, boş (sayfa 74) "tahminler"le
zaman yitirmeden, hiç kuşku götürmeyen şeyi, Ukrayna'nın böyle bir
devlet kurma hakkını olanca gücümüzle savunuruz. Biz, bu hakka
saygılıyız; biz, Büyük Rusların Ukraynalılar üzerindeki
ayrıcalıklı durumlarını desteklemeyiz; biz, yığınlara bu hakkı
tanımayı ve devlet kurma hakkının, herhangi bir ulusun tekelindeki
bir ayrıcalık olmasını reddetmeyi öğretiriz.
Burjuva devrimleri döneminde bütün ulusların ileriye doğru
yaptıkları sıçrayışlarda ulusal devlet kurma hakkı üzerinde
çatışmalar ve savaşımlar olanaklı ve olasıdır. Biz; proleterler,
önceden, Rusların ayrıcalıklarına karşı olduğumuzu ilan ediyoruz
ve bizim bütün propagandamıza ve ajitasyonumuza yön veren budur.
Rosa Luxemburg, "pratik olma" çabasında hem Rus proletaryasının,
hem de öteki ulusların proletaryasının başlıca pratik görevini
unutmuştur: her türlü devlet ayrıcalığına ve ulusal ayrıcalıklara
karşı ve bütün ulusların kendi ulusal devletlerini kurmada hak
eşitliği uğruna günlük bilinçlendirme ve propaganda görevini. Bu
görev, (şu anda), ulusal sorunda başlıca görevimizdir; çünkü biz,
demokrasinin ve bütün ulusların proleterlerinin eşit olarak
ittifakının çıkarlarını ancak böyle savunabiliriz.
Bu propaganda Rus zalimleri açısından olduğu gibi, ezilen
ulusların burjuvazisi açısından da "pratik olmayabilir" (bunların
her ikisi de kesin bir "evet" ya da "hayır" yanıtı istiyorlar ve
sosyal-demokratları "muğlak" olmakla suçluyorlar). Gerçekte ise,
yığınların gerçekten demokratik, gerçekten sosyalist eğitimini
sağlayan bu propaganda ve ancak bu propaganda olabilir. Ancak
böyle bir propaganda eğer Rusya türdeş olmayan bir uluslar devleti
olarak kalacaksa, bu ülkede olanaklı olan en sağlam ulusal barışı
ve eğer uluslar için bölünmek sorunu söz konusu olacaksa, en
barışçı bir biçimde (ve proletaryanın savaşımı için de en zararsız
biçimde) ayrı ayrı ulusal devletlere bölünmeyi sağlamada (sayfa
75) en büyük şansa sahiptir.
Bunu, ulusal sorunda bu biricik proleter siyaseti daha somut
olarak açıklayabilmek için, Büyük-Rus liberalizminin "ulusların
kendi kaderlerini tayin etme hakkı" konusundaki tutumunu ve
Norveç'in İsveç'ten ayrılması örneğini inceleyeceğiz. |