1900'de İspanya'da doğdu. Madrid Üniversitesi'ne girmeden önce
Cizvit eğitimi aldı. Üniversitede Salvador Dali ve Frederico
Garcia Lorca ile tanıştı. Frizt Lang'ın filmi Kader'den
etkilenerek sinema eğitimi almak için avangard deneyimlerin boy
gösterdiği 1920'lerin Paris'ine gitti.
Deneysel filmlerin yönetmeni Jean Epstein'ın yardımcısı oldu ve
1929'da aralarında Salvador Dali'nin de bulunduğu arkadaşlarıyla
birlikte gerçeküstücü bir klasik olan Bir Endülüs Köpeği adlı ünlü
filmi gerçekleştirdi. Film bir skandala neden oldu. Bunuel 1930'da
yine bir skandala neden olan Altın Çağ'ı çekti. 1939'da iç savaş
sırasında Birleşik Devletler'e gitti ve belgeseller çekti. 1946'da
Meksika'ya gitti ve burada uluslar arası düzeyde dikkati çekip
beğeni toplayacağı bir dizi film yönetti. Meksika'da yaptığı bu
filmlerle Bunuel, gerçeküstücü mizahla toplumsal melankolinin az
bulunur karışımını daha da geliştirmiş; gerçeküstücü özellikte bir
belgesel duygusunu dağınık, sürekliliği olmayan bir anlatım
türüyle bütünleştirmiştir. Bunuel 1955'te Fransa'ya döndü ve onu
sinema sanatının merkezine yerleştirecek olan üç ortak yapıma imza
attı. 1961'de İspanyol hükümeti tarafından Viridiana'yı çekmesi
için İspanya'ya davet edildi.
Senaryo önceleri onaylansa da film içindeki kilise karşıtı ögeler
nedeniyle yasaklandı. Ancak uluslar arası bir kabul gördü. Sanat
yaşamı boyunca bu tür dağıtım ve sansür sorunları, anlaşmazlıkları
devam etti. Bütün bu karışıklıklara rağmen Bunuel, film
yönetmenleri arasında en yaratıcı ve en üretkenlerinden birisi
oldu. 1983'de Mexico City'de öldü.
Luis Bunuel sinemada sürrealizmin yaratıcısı
ve dolayısıyla akımın en iyi temsilcisi. 1900 yılında İspyanya'da
doğmuş; Madrid'de eğitim görürken Salvador Dali'yle ve
sürrealizmle tanışmış. Paris'e gidip sanat dünyasıyla tanışmış ve
29 yaşında, yani 1929'da, ilk filmi olan Endülüs Köpeğini yapmış;
senaryoyu da Dali ile birlikte yazmışlar. Bir sene sonra yine
Dali'yle birlikte yazdıkları Altın Çağ'ı çevirmiş (filmin bir
sahnesinde yine sürrealist ressam Max Ernst oynuyor). İki filme
sürrealist sinemanın ilk iki başyapıtı olarak nitelendirilir.
Aşırı benzetmeler, rüya sahneleri, ölü eşşeklerden tutun da
karıncalara kadar birçok unsur bu zamanlarda bile insanı şaşırtır,
iki filmde de herşey çağırışımlara ve rüyalara bağlıdır.
Bunuel sonra Land Without Bread isimli bir belgesel çeker;
İspanya'nın fakir bir köyüne götürür kamerasını. Yine zorlayıcı
sahnelerle doludur film, şahsen izlerken pek iyi hissetmemiştim
kendimi. Bu filmden sonra İspanya'dan kovulur, Meksika'ya yerleşir
ve sürgün dönemi başlar, ama yaratıcılığının doruk noktalarına da
bu ülkede ulaşır. Los Olvidados (the Young and the Damned, 1950)
ile sokaktaki sosyal yaşantıya gözlerini çevirir, bir sürü deneme
sonrasında 1961 yılında (bence en iyi filmlerinden biri olan)
Exterminating Angel'ı yapar. İzlediğim kadarıyla bu filmle
Bunuel'in "burjuva yaşantısı" takıntısı başlar; sonraki
filmlerinde de karakterler aynı tabakaya aittirler ve başlarına
yine "sürreal" olaylar gelir. Bunuel filmlerinde her fırsatta
burjuvazi geleneği ve dinin kendisi eleştirilir, ya da omik duruma
düşürülür. Filmin kabaca konusu bir parti sırasında esrarengiz bir
şekilde bulundukları odadan çıkamayan birkaç zengin hakkındadır.
Aynı sene başrolünde Catherine Deneuve olan Viridiana isimli
filmiyle Cannes'da büyük ödüle ulaşır, böylece Fransa'da çalışmaya
ve rahatlıkla projelerde yer almaya başlar. Filmde kiliseden
ayrılan bir rahibe olan Deneuve Hristiyanlık uğruna evini
sakatlara ve dilencilere açar. Sonrasında ne olacağını söylemeye
gerek yok sanırım.
Filmin biraz da anti-hristiyan söylemiyle Cannes'da ödül aldığını
söylemek pek yanlış olmaz, zira film biraz olsun gerçeğe yakın
şeylerden bahsetse de biraz saldırgandı. Bu filmden sonra Bunuel,
Deneuve ile iki filmde daha çalışır: Belle de Jour (1967) ve
Tristana (1970) yine benzer konulardan bahseder. Tristana'yı
izlemedim, Belle de Jour'da zengin bir kocası olan Deneuve bir
arkadaşının konuyu açmasıyla fahişelikle ilgilenmeye başlar. Laf
olsun diye gittiği bir randevu evine sonradan alışkanlık olarak
gelir. Bu film de tipik Bunuel temalarından birkaçını (cinsellik,
aldatmak, burjuva karı kocalığı) kapsasa dahi bana göre zayıf
filmlerinden. Bunuel'in gerçekten tartışmak istediği konular
sonraki filmlerinden daha açık bir şekilde seçiliyor.
1964'de Jeanne Moreau ile bir Renoir yeniden çevirimi olan Diary
of a Chambermaid'i çevirir, sonrasında yine ünlü filmlerinden the
Milky Way (1969) var. İkisini de iyi film olarak duydum ama henüz
izleyemedim.
Bunuel deyince asıl konuşulması gereken iki film var bana göre.
İlki the Discreet Charm of the Bourgeoisie (Burjuvazinin Gizemli
Çekiciliği, 1972): adından biraz bir şekilde anlaşıldığı gibi
Bunuel bu filminde de burjuva hayatına yönelik incelemelerde
bulunur. Birkaç arkadaş beraber yemek yemek isterler ama garip
sebeplerden ötürü yemeğe başlayamazlar. Rüya içinde rüya
anlatımıyla gittikçe garipleşen acaip bir sinema şaheseridir.
Diğer önemli filmi ise That Obscure Object Of Desire (1977), aynı
zamanda Bunuel'in ölmeden önceki son filmi.. Bunuel asıl bu
filmiyle cinsellik temasına değinen ve "yüzeyin derinliklerine
inen" bir bakış açısı sağlar. Diğer filmlerinde de rol alan
Fernando Rey yine cinsel dürtüleri doruk noktada, zengin ve
kendini beğenmiş bir burjuva beyefendisini canlandırır.
Beyenfendinin tek amacı tanıştığı bir kızla cinsel ilişkiye
girmesidir, ona aşık değildir ama arzuludur. Arzusunu karşılamak
için herşeyi denemeye ve yapmaya hazırdır; ama Jean Claude
Carriere'in (Bunuel'in önceki filmlerinde de beraber çalıştığı
önemli bir senaryo yazarı) yazdığı ve Bunuel'in çektiği hiçbir
filmde arzular tam anlamıyla tatmin edilemez. Karşımızda yine
garip garip zincirleme olaylar vardır; bu sırada Bunuel muhtemelen
sinemada ilk defa yapılmış birşey yapar: aynı karakteri
canlandıran iki farklı oyuncu vardır. Bu yöntemin sebebi çok
araştırılmış ve Bunuel'e konu hakkında yüzlerce sorular sorulmuş
ama hiçbir ipucu alınamamış. Basit bir karakter analizine
girdiğinizde bile nerede hangi oyuncunun özellikle seçildiğini
tahmin edemiyorsunuz; zaten Bunuel de bu seçimin öylesine
yapıldığını, seçimle beraber filme özel anlamlar katmak
istemediğini vurgular. Son olarak filmde Bunuel 68 devrimini
atlatmış Paris sokaklarının halen ne kadar "tehlikeli" olduğunu
gösterme çabasına da el atmış; şehir terörizmini (ya da başka
deyişle şehir gerillalarını) filmine eklemiştir.
Önemli olarak görünen diğer filmi de 1974 yapımı Phantom of
Liberty filmi; henüz izleyemedim. Ama çoğu kaynakta Bunuel'in en
garip, en fantastik filmi olduğu söylenir.
Luis Bunuel 1983 yılındaki ölümüne dek 30'un üzerinde film çekmiş,
hepsinin aynı zamanda senaryo yazarlığını üstlenmiş (çoğu
ortaklaşa olsa da) üstelik iki filminin de müziklerini bestelemiş.
Bildiğim kadarıyla resim denemeleri de mevcut. Sanat hayatı yarım
yüzyılı aşmış sürrealist bir kişilik..
Filmleri
Ekmeksiz Toprak (Las Hurdes Tierra Sin Pan)
Seni Sevmeyeceğim (Tristana)
Viridiana
|