Dr. Suad Yakup BAYDUR tarafından, H.Oppermann'ın
1928 yılında çıkarmış olduğu Yunanca metinden, B.Haussoullier'in
Fransızca, G.Wentzel ve Karl Hude'nin Almanca çevirileriyle
karşılaştırılarak çevrilmiştir.
ÖNSÖZ
Ünlü Yunan filozofu Aristoteles'in yok olduğu sanılan
"Atinalıların Devleti" adlı yazısı, Mısır'dan Londra'daki British
Museum'a getirilmiş olan bir papirüs elyazmasının ortaya
çıkartılmasıyla 1891 yılı Şubat ayında yeniden tanındı.
Elyazmasının ilk okuyucusu ve ortaya çıkarıcısı F. G. Kenyon'dur.
Aristoteles'in eseri, ön yüzü İsa'nın doğumundan sonraki 78-79
yılıyla ilgili hesaplarla dolu dört papirüsün arka yüzüne
yazılmıştır. Ancak hesaplar zamanla önemini kaybettikten sonra bu
papirüsler Aristoteles'in eserini kopya etmek için kullanılmış
olabileceklerinden, bu elyazması yaklaşık olarak İsa'nın
doğumundan sonraki birinci yüzyılın sonlarına doğru
tarihlenebilir.
Elyazmasında kitabın başı yoktur. Papirüs üzerinde ne kitabın adı,
ne de kitabın yazarının adı vardır. Fakat bunun Aristoteles'in
Atina devleti üzerine yazmış olduğu yazı olduğundan şüphe etmemize
bir neden yoktur. Çünkü Aristoteles'ten sonraki birtakım eskiçağ
adamlarının yazılarındaki göndermelerle Aristoteles'in eserinden
bugüne kalmış olan parçaları bu papirüste buluyoruz. Aristoteles
sekiz kitaba ayrılan "Devlet Bilgisi" adlı eserine temel olmak
üzere daha önce 158 tane başka başka devlet biçimini yazıp
toplamıştı. Bunlar arasında "Atinalıların Devleti" herhalde en
büyüğü olacak: Atina'nın uzun zamandan beri Hellas'ın baş devleti
olması, Aristoteles'in hayatının yarısından çoğunu Atina'da
geçirmiş bulunması bunu gerektirir.
Kitapta anlatılan ve kitapta bulunmayan olaylara bakarak
Aristoteles'in bu eserini İsa'nın doğumundan önceki 329 yılıyla
325 yılı arasında yazmış olduğu söylenebilir. Demek oluyor ki
kitap Aristoteles'in son yıllarının ürünüdür.
"Atinalıların Devleti" biri tarihsel (bölüm 1 - 41), öteki
sistematik (bölüm 42 - 69) iki anakesimden kuruluyor. Birinci
anakesimde şu dört başdilim vardır: 1-12. bölümler monarkhiadan
oligarkhiaya geçişi, Drakon'la Solon'un karışık olan durumu
düzeltmeye çalışmalarını anlatıyor; 13-19. bölümlerde
tyrannosluğun gelişmesi ve devrilmesi gösteriliyor; 20-28.
bölümlerde demokratianın nasıl geliştiğini, en yüksek basamağa
nasıl tırmandığını görüyoruz; 29-40. bölümlerde oligarkhik
değişikliklerle bunlara karşı yapılan tepkilerden uzun uzun söz
açılıyor ve sonunda 41. bölümde de baştan başlanarak bütün
değişiklikler kısaca yeniden anılıyor. İkinci anakesim dört
başdilimde sırayla şunları anlatıyor: Yurttaşlık hakkı (böl. 42),
Beşyüzler ve halk meclislerinin düzenleri, yetkileri ve işleri
(43-46). Memurların devleti yönetmeleri (47-62) ve mahkemeler
(63-69).
Aristoteles, eserini İsa'nın doğumundan önceki dördüncü yüzyıldaki
Yunanlılar için yazdığından o zaman herkesçe bilinen, fakat
bugünkü okuyucuların okuduklarını iyice anlayabilmeleri için eski
Yunan tarihiyle uğraşmalarını gerektiren birtakım şeyleri
anlatmıştır.
Aristoteles'in eserinin ardına Herakleides adlı birinin bu eserden
çıkardığı özeti koyuyoruz. Bu adda birçok yazar vardır; bu özeti
bunlardan hangisinin yaptığını saptamak güçtür. Herakleides'in
özetinin dördüncü bölümünde bulunan Myron adıyla Londra Papirüs'ü
başlamaktadır.
S. Y. Baydur
ATİNALILARIN DEVLETİ
Londra Papirüsü
1
Kylon ve arkadaşlarının öldürülmesi yüzünden Alkmeonoğullarına
karşı dava açıldı. Davacı Myron idi. Yüksek soylu ailelerden
seçilmiş üç yüz yargıç kurban etleri önünde ant içerek onları
yargıladılar. Alkmeonoğulları tanrıların koymuş oldukları yasaları
ayaklar altına almak suçundan mahkûm edildiler. Ölüleri
mezarlarından çıkarıldı, bütün soyları sonsuz sürgün cezasına
çarptırıldı. Bu olaylar üzerine Giritli rahip Epimenides gelip
Atina kentini büyük günahın lekelerinden temizledi.
2
Bundan sonra yüksek soylularla çoğunluk (halk) arasında pek
uzun süren parti kavgaları başladı. O zamanın yönetim biçimi bir
oligarkhia olup yoksullar çocukları ve karılarıyla birlikte,
zenginler için köle gibi çalışıyorlardı. Bunlara polatlar ya da
hektemerler (altıda birciler) deniliyordu. Zenginlerin tarlalarını
- bütün toprak az sayıda kimsenin elinde toplanmıştı -
kaldırdıkları ürünün yalnızca altıda birini kendileri için
alıkoymak üzere ekip biçiyorlardı. Geri kalan altıda beşi kira
ücreti olarak tarla sahiplerine vermezlerse kendileri ve çocukları
köle olarak satılıyorlardı. Çünkü Solon'a gelinceye kadar
borçlular alacaklılara kendi bedenlerini de rehin olarak göstermek
zorundaydılar. Solon halkın elinden tutan ilk devlet adamı oldu.
Zenginlerin yararına süren bu angarya, yönetim biçiminin çoğunluğa
(halka) yüklediği kötülüklerin en ağırı, en acısıydı. Fakat iş bu
kadarla bitmiyordu. Halkı kızdıracak daha birçok uygunsuzluk
vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse halkın hiçbir hakkı yoktu.
3
Drakon'dan önceki devletin yönetim biçimi şöyleydi: Memurlar
yüksek soyluluk ve zenginlik göz önünde tutularak seçiliyorlardı.
Memurluklar önceleri ölünceye kadar, sonraları on yıl için
veriliyordu. En önemli ve en eskileri krallık, polemarkhosluk
(başbuğluk) ve arkhonluktu. Bunlar arasında da en eski olanı
krallık yeriydi. Bu başlangıçtan beri vardı. İkinci olarak
polemarkhosluk kuruldu. Bunu doğuran neden krallardan bazılarının
savaş işlerini başaracak güçte kimseler olmadığının görülmesiydi.
İlk polemarkhos İon idi. Onu tehlike ile karşı karşıya kaldıkları
için çağırmışlardı. Son olarak arkhonluk getirildi. Çok kimse
bunun Medeon zamanında, başka birkaç kişi de Akastos zamanında
olduğunu söylüyor. Sonuncular anlattıklarının kanıtı olarak dokuz
arkhon'un ettikleri yeminin sözlerini gösteriyorlar. Arkhonlar "Akastos
zamanında yapılan anlaşmalara göre" kenti yöneteceklerine yemin
ediyorlar. Bundan Kastos'un krallığı döneminde Kodrosoğullarının
krallık yetkilerinden bazılarını arkhona bıraktıkları
anlaşılıyormuş. İster bu, ister öteki doğru olsun, aradaki zaman
ayrılığı büyük olmadığından, burası o kadar önemli değil. Sağlam
olarak bilinen bir şey varsa o da arkhonluğun öteki iki
memurluktan sonra ortaya çıktığıdır. Arkhonun kralla
polemarkhostan ayrı olarak atalardan kalma din işlerinden
hiçbirine bakmaması bunu açıkça gösteriyor. Onun üzerindeki dinle
ilgili törenler sonradan ortaya çıkmış olanlardır. Yetkilerinin
genişletilmesiyle Arkhonluk ancak son zamanlarda büyük bir önem
kazanmıştır. Thesmothetesler adıyla anılan öteki altı Arkhon
memurların yalnızca bir yıl için seçildikleri bir zamanda, yani
yıllarca sonra, ilk olarak ortaya çıktılar. Bunların işi hukuk
kurallarının yerine geçecek hükümleri yazmak, bu yazdıklarını
davaların görülüşünde kullanılmak üzere saklamaktı. Yalnız, bu
memurluğun bir yıldan çok sürmemesi thesmothetesliğin ötekilerden
çok daha sonra kurulmasındandır. Memurlukların doğuş zamanlarına
göre sırası budur. Dokuz arkhonun hepsi başlangıçta bir tek binada
bulunuyorlardı. Şimdi, Bukolion denilen yapıda, Prytaneion
yakınında kral oturuyordu; bugün de kralın karısının tanrı
Dionysos ile evlenme töreninin orada yapılması bunu gösteriyor.
Arkhonun oturduğu yer Prytaneion, polemarkhosunki Epilykeion idi.
Bu sonuncu yapıya eskiden Polemarkheion deniliyordu. Epilykos
polemarkhos iken bu binayı yeniden yaptırdığı ve döşettiği için
Epilykeion adını aldı. Thesmotheteslerin bulunduğu yapı
Thesmotheteion idi. Solon zamanında bütün arkhonlar bu yapıda
toplandılar. Arkhonların, önlerine çıkarılan davalarda, kimse
karışmadan kendi kendilerine hüküm vermek yetkileri vardı; şimdi
olduğu gibi yalnızca ilk araştırmayla uğraşmıyorlardı.
Memurlukların durumu buydu.
Ares tepesindeki meclisin ödevi yasaları korumaktı. Devlette en
geniş yetkileri, en yüksek erki olan oydu. Düzgün davranmayanları
cezaya ya da para cezasına çarptırabilirdi. Arkhonlar zengin ve
yüksek soylu kimseler arasından seçiliyorlar, Arkhonluk etmiş
olanların arasından Areopagos Meclisi'ne üye alınıyordu. Bu yüzden
memurluklardan yalnızca meclis üyeliği, ölünceye kadar sürme
hakkını bugüne kadar koruyabilmiştir ve korumaktadır.
4
En eski yönetim biçiminin ana çizgileri bunlardır.
Bundan sonra aradan uzun bir zaman geçmeden Aristaikhmos'un
arkhonluğunda, Drakon yasaları yaptı. Onun kurduğu devlet düzeni
şöyleydi: Siyasal haklar kendi kendilerini silahlandırabilen
yurttaşlara veriliyordu. Bu yurttaşlar en az on minalık saf bir
varlığı olanlar arasından, dokuz arkhonla hazinecileri
seçiyorlardı. Daha az önemli olan öteki memurluklar, kendi
kendilerini silahlandırabilen yurttaşlara açık tutuluyordu.
Yalnızca strategosluk (yaya komutanlığı) ile hipparkhosluğa (atlı
komutanlığı) seçileceklerin borçsuz en aşağı yüz minalık bir
varlıkları bulunması, yasaya göre yapılmış bir evlilikten on
yaşını geçmiş meşru çocukları olması koşulu vardı. Stratesgoslar
ve hipparkhoslar için, işbaşından ayrılıp hesap verinceye kadar,
önceki yılın prytanislerinin strategoslarıyla hipparkhoslarının
kefil olmaları gerekti. Ayrıca strategosların ve hipparkhosların
bulundukları vergi sınıfından olan dört kefil daha vardı. Meclis,
yurttaşlar arasından kurayla seçilmiş dört yüz bir üyeden
oluşuyordu. Meclis üyelikleriyle öteki memurluklar için otuz
yaşını doldurmuş yurttaşlar arasında kura çekiliyordu. Bütün öteki
yurttaşlar kurayı kazanıp görevini yapmadan bir kimsenin iki defa
bir memurlukta bulunması yasaktı. Herkes bir kez kurada çıktıktan
sonra, çekiliş tam listeyle yeniden başlıyordu. Meclis'in yahut
Halk Meclisi'nin bir toplantısına gelmeyen meclis üyesi;
Pentekosiemedimnoslar (beşyüz kileliler) sınıfından ise üç,
atlılar sınıfındansa iki, zeugitlerdense (çiftçi) bir drakhme para
cezası vermek zorunda idi. Areopagos Meclisi yasaların
koruyucusuydu. Memurların yasalara uygun olarak iş görmeleri için,
o gözcülük ediyordu. Bir memurun haksızlık ettiği kimse, hangi
yasaya aykırı olarak kendisine zarar verilmişse, o yasayı
bildirerek Areopagos Meclisi önünde o memura karşı dava
açabilirdi. Bu şikâyetin adı Eisangelia idi.
Önce söylendiği gibi borçlular kişisel özgürlüklerini
(bedenlerini) borçlarına karşılık göstermek zorundaydılar ve
toprak az sayıda kimse elinde toplanmış bulunuyordu.
5
Büyük halk çoğunluğuna ayrıcalıklı bir azınlık için angarya
hizmeti gördüren böyle bir devlet düzeni içinde halkın yüksek
soylulara karşı ayaklanmaması olmayacak bir şeydi. Savaşım çok
sert oldu ve uzun zaman birbirleriyle çarpıştılar. Sonunda her iki
parti birden Solon'u hem uzlaştırıcı, hem de Arkhon olarak
seçtiler. Ona devleti yeniden düzenleme ödevini verdiler. Daha
önce Solon şöyle başlayan bir elegia yazmıştı:
"Evet! Bütün kötülüğü biliyorum: En eski Yunan ilinin çökmekte
olduğunu görüyorum, yüreğim derinden derine sızlıyor."
Bu şiirinde Solon her iki partiye birbirine karşı söyleyeceklerini
söylettiriyor, askıda olan sorunları her iki yanın görüşlerine
göre gözden geçiriyor ve sonunda her iki yana kavgadan
vazgeçmeleri öğüdünü veriyor. Soyuna, başkalarının ona karşı
gösterdikleri saygıya bakılırsa, Solon, Atina'nın en ileri gelen
yurttaşlarından biriydi; varlığına ve işine göreyse orta
hallilerdendi. Durumunun böyle olduğunu başkaları anlattıkları
gibi, zenginlere dileklerinde aşırıya kaçmanın iyi olmadığını
söylemek için yazdığı aşağıdaki dizelerde bunu kendisi de açığa
vuruyor:
"Sizler, bütün iyi şeyleri bıkıncaya kadar bol bol tatmış olan
sizler, taşkın yüreğinizi yatıştırın. Ölçüsüz düşüncelerinize,
dileklerinize gereken sınırları çekin. Çünkü biz her şeye evet
demeyeceğiz, sizin her dilediğiniz olmayacak."
Burada olduğu gibi parti kavgalarında da Solon her zaman
zenginleri suçlu buluyor. Yine bu yüzden yukarıdaki elegiasının
başlangıcında, para hırsından, kendini beğenmişlikten korktuğunu
söylüyor ve bununla düşmanlığın buradan doğduğunu anlatmak
istiyor.
6
Solon iktidarı ele aldıktan sonra şimdi ve gelecekte borçlunun
bedeninin rehin olmasını yasak ederek bundan böyle halkı
kölelikten kurtardı. Yasalar yaptı ve ister özel kişiye, ister
devlete karşı olsun bütün borçlarınbağışlandığını bildiren
kararlar çıkardı. Sırttan yüklerin atılmasına benzetilerek buna
seisakhteia, yani yüklerin atılması adı verilir. Bu işlerden
dolayı onu lekelemeye çalışanlar oldu. Solon borçları kaldırmak
düşüncesini kafasında oluştururken yüksek soylulardan birkaçına
bunu açmıştı. Demokratların anlatışına göre, Solon'un amacı,
elbette ki onların bunu kötü yolda kullanarak bundan yararlanmaya
kalkışmaları değildi. Öte yandan, onu kötülemek isteyenlerin
sözlerine bakılırsa, Solon da yararlanma işinin içindeydi.
Solon'un kendilerine düşüncesini açtığı kimseler topladıkları borç
parayla birçok tarla aldılar. Az zaman sonra bütün borçlar
kaldırılınca bunlar birden zengin oluverdiler. Sonradan çok eski
zamanlardan kalma zenginlikleriyle övünen kimselerin bu adamların
soyundan oldukları söylenmektedir.
Demokratların söyledikleri daha inandırıcıdır; ötekilerin
anlattıklarını pek akıl almıyor. Bütün öteki işlerde ölçülü
davranan, herkesin iyiliğinden başka bir şey düşünmeyen, hatta
yasaları kendi işine uyacak bir yolda değiştirebilecek, Atina'nın
mutlak hâkimi olabilecekken her iki partinin de öfkesini çeken,
doğruluğu ve devletin kuruluşunu kendi çıkarlarından üstün
tutmasını bilen Solon'un bu kadar küçük, bu kadar bayağı bir işte
kendisini lekelemiş olmasına inanılabilir mi? Solon'un dilediğini
yapabilecek erkte olduğuna devlet yapısındaki çürüklükler birer
delil olduğu gibi, kendisi de şiirlerinde çok kez bunu açıklıyor.
Bunlardan başka anlatılanların hepsi bu noktada birleşiyor. Bu
durum karşısında Solon'u suçlu göstermek isteyenlerin yalan
söylediklerini kabul etmek gerekiyor.
7
Solon bir anayasa yaptıktan başka ulusuna ayrıca birçok yasa
da verdi. Kan davaları konusundakiler bir yana bırakılacak olursa,
Drakon'un koymuş olduğu bütün yasalar geçersiz oldu.
Atinalılar Solon'un yasalarını üç köşe taş levhalar üzerine
yazdırıp kural yerine koydular. Bütün halk yasaların buyruklarını
tutacağına ant içti. Arkhonlar pazar yerindeki yemin taşı önünde
yemin ederek yasalardan birine aykırı bir iş yapmaları durumunda
tanrıya altından bir adam heykeli vakfetmeyi üzerlerine aldılar.
Bu yemin o günden bugüne kadar kullanılagelmiştir. Bugün de
arkhonlar bu biçimde yemin etmektedirler. Solon yaptığı yasaların
yürürlükte kalma zamanını yüz yıl olarak kararlaştırdı. Devleti şu
biçimde düzenledi: Ondan önce yurttaşlar pentekosiomedimnoslar
(beş yüz kileliler, büyük çiftlik sahipleri), atlılar, zeugitler
(çiftçiler), thetesler (işçiler) olmak üzere dört vergi sınıfına
ayrılmış bulunuyorlardı. Solon bu bölümlenmeyi olduğu gibi
bıraktı. Memurluklara girmek hakkını yalnızca ilk üç sınıfa, yani
pentekosiomedimnoslara, atlılara ve çiftçilere verdi. Dokuz arkhon,
hazineciler, poletler, onbirler, kolakretler bunlar arasından
seçilecekti. Bu memurluklar da vergi sınıflarına göre derecelere
ayrılmış, herkese vergisine uygun derecedeki memurluklar açık
tutulmuştu. Dördüncü sınıftan olanlara yani theteslere Solon
yalnızca Halk Meclisi'yle halk mahkemelerine girme hakkı tanıdı.
Vergi sınıflarını birbirinden ayırmak için konulan ölçüler
şunlardır: Kendi toprağından ister tahıl ya da meyve, ister akıcı
olsun, yılda toplam beş yüz kilo ürün sağlayan kimse birinci
sınıftan yani pentakosiomedimnoslardan olacaktı; üç yüz kilelik
ürün alan, bir at besleyebildiğine başkaları da tanıklık eden
kimse, atlılar sınıfına girecekti. Bu ikinci anlatıştan yana
olanlar, bu sınıfa verilen atlılar adının, zamanın yaşayış
koşullarından alındığını söyleyerek bu adı ve eskilerin tanrılara
vermiş oldukları adak armağanları kanıt olarak gösteriyorlar.
Atina Kalesi'nde üzerinde aşağıdaki yazı bulunan bir heykel
vardır:
"Diphilos'un oğlu Anthemion thetesler sınıfından atlılar sınıfına
geçtiğinden bu heykeli tanrılara armağan etti."
Heykelin yanı başında atlılar sınıfının simgesi olan bir at kanıt
olarak bulunuyor. Bununla birlikte pentakosiomedimnoslar için
olduğu gibi bu sınıf için de kile sayısına bakılarak sınır
çizildiği usa daha yakın gelmektedir.
Zeugit (çiftçi) sınıfı vergisi vereceklerin en az iki yüz kilelik
ürünü olması gerekiyordu. Geri kalan bütün yurttaşlar dördüncü
vergi sınıfını, yani thetesleri oluşturuyorlardı. Bunlara bütün
devlet memurlukları kapalıydı. Bugün de memurluklar için kura
çekilirken "hangi vergi sınıfındansın?" sorusuna hiçbir yurttaşın
"Thetlerden!" karşılığını vermemesi o zamandan kalmadır.
8
Memurlukların verilmesini Solon kuraya bağladı. Yalnız önce
her phyleden (kabile) çokça sayıda işe yarar kimse seçilecek,
sonra bunlar kura çekeceklerdi. Dokuz arkhon için dört kabileden
her biri onar kişi seçiyor, bunların hepsinden dokuz kişi kura ile
ayrılıyorlardı. Bugün her kabilenin önce kura ile onar kişi
ayırması, sonra bunlar arasından fasulye kurasıyla arkhonların
seçilmesi yöntemi o zamandan kalmadır. Solon'un memurluklar için
kura çekmeyi koyarken hangi sınıftan olanların hangi memurluklar
için kuraya girebileceklerini de düzenlemiş olduğunu gösteren bir
kanıt bugüne kadar geçerli ve şimdi de kullanılmakta olan
Hazineciler Yasası'dır. Bu yasa hazinecilerin
pentakosiomedimnoslar arasından kura ile seçilmesini buyuruyor.
Solon'un dokuz arkhonluk için koyduğu yasalar bunlardır.
Eskiden memurların atamasını Areopagos Meclisi yapıyordu. Bu
Meclis, adayları önüne çağırıyor, kendi dilediği gibi karar
vererek işe yarar bulduklarına memurlukları bir yıl için
yüklüyordu.
Eskiden olduğu gibi dört kabile ve dört kabile kralı vardı. Her
kabile üç trittys (üçte bir) ile on iki naukrariaya (gemi
yaptıranlar bölümü) ayrılıyordu. Her naukrarianın başında bir
naukrar bulunuyor, alınıp verilen paralara bakıyordu. Bunun için
artık bugün kullanılmayan Solon yasalarında sık sık şu sözlerle
karşılaşıyoruz: "Naukrarlar paraları toplasınlar!", ya da "Para
naukrarların kasasından verilsin!"
Solon her kabileden yüz kişi alınmak üzere dört yüz üyelik bir
meclis kurdu. Areopagos Meclisi'ni eskiden olduğu gibi yasaların
bekçisi yaptı. Bu meclis pek çok ve önemli devlet işini gözetiyor,
yasalara aykırı iş yapanları cezalandırıyordu. Areopagos'un para
cezası vermek, bir kimsenin elinden yurttaşlık hak ve şereflerini
almak yetkisi vardı. Topladığı ceza paralarını cezalandırma
nedenini bildirmek zorunda olmaksızın Kale'deki Devlet Hazinesi'ne
gönderirdi. Halk yargıçlığını yıkmak için bir araya gelenleri de
Areopagos Meclisi yargılardı. Solon böylelerinin Areopagos'a
bildirilmesi için bir yasa koymuştu.
Kentte sık sık ayaklanma olduğunu, yurttaşlardan bazılarının
umursamazlık, ilgisizlik göstererek işleri oluşuna bıraktıklarını
gören Solon, bu gibiler için şu ayrı yasayı yaptı:
"Kentte karışıklık çıkınca silah başına geçerek herhangi bir yanı
tutmayanlar yurttaşlık ve siyasal haklarını yitirecekler ve
kentten kovulacaklardır." Devlet memurluklarının durumu buydu.
9
Solon'un devlet düzeninde halk yargıçlığı en çok şu üç temele
dayanmaktadır: Bunların birincisi ve en önemlisi borç için
kişilerin bedenlerinin rehin olmasının yasak edilmesidir. İkincisi
başkaları haksızlığa uğradıkları zaman herkesin onları
koruyabilmesi, üçüncüsü bir memurun verdiği bir karar karşısında
yargıya başvurulabilmesidir.
En çok bu sonuncusunun, toplumun gücünü artırdığı söyleniyor.
Mahkemede oyu elinde tutan halk, devleti de elinde tutuyordu.
Bundan başka Solon'un yazdığı yasalar düz ve açık olmadıklarından,
miras ve tek mirasçı kızlarla (epikler) ilgili yasada da olduğu
gibi, birbirinden farklı birçok anlayışın ortaya çıkmasının ve
ister kişilerin, ister devletin bütün işlerinin mahkeme kararına
bırakılmasının önüne geçilemiyordu. Bu durumu göz önünde tutarak
birtakım kimseler Solon'un halkı karara egemen kılmak için
yasaları bile bile açık seçik yazmadığını ileri sürüyorlar. Bu
doğru olmasa gerek. Yasaların kapalı bir biçimde yazılmış
olmalarının nedenini daha çok bütün birbirinden farklı durumlara
uyacak kalıbı bulamamış olmasında aramalıdır. Solon'un yapmak
istediğini onun devlet düzeninde yaptığı değişikliklerin topuna
birden bakarak değil de, bugün onlara göre anlamaya çalışmak
yanlış olur.
10
Solon'un yasalarında halkı koruyan, halk egemenliğini
geliştiren noktalar bunlardı. Yasaların yapılmasından önceki
borçların kaldırılması, ondan sonra ağırlık ölçülerinin, ölçülerin
ve sikke ayarlarının yükseltilmesi de bu yolda atılmış adımlardır.
Atina'da kullanılmakta olan ölçüler, Argos kralı Pheidon'un koymuş
olduğu ölçülerdi. Solon bunların birimlerini yükseltti. Eskiden
yetmiş drakhme eden mina, yüz drakhmeye çıkarıldı. Eski sikke
birliği çifte drakhme idi. Ağırlık ölçülerini Solon paraya
uydurdu: Altmış üç mina bir talanton ağırlığındaydı; minalar
staterlere ve başka küçük birimlere bölünüyordu.
11
Devleti anlattığımız yolda düzenledikten sonra Atinalılar
yasalar konusunda şikâyetlerde bulunmak ya da birtakım şeyler
sormak için gelip giderek Solon'u rahat bırakmadılar. Solon,
Atina'da kalırsa ya yasalarında değişiklikler yapmak ya da
yurttaşlarının düşmanlığını kazanmak durumunda kalacağını
anladığından, bir yandan da her ikisinden de kaçındığından,
yurttan uzaklaşarak hem ticaret, hem de görmek için Mısır'a
yolculuğa çıktı. Yola çıkmadan önce on yıl yurda uğramayacağını,
kendisinin Atina'da kalarak yasaları yorumlamasının doğru
olmayacağını sandığını, herkesin yazılı yasalara göre davranması
gerektiğini söyledi. Atina'dan ayrılmasının bunlardan başka bir
nedeni daha vardı: Zenginlerin çoğu borçların kaldırılması
yüzünden ona düşman olmuşlardı. Her iki yan da yeni düzenin kendi
bekledikleri gibi olmadığını görünce Solon'a karşı davranışlarını
değiştirmişlerdi. Halk onun bütün toprağı yurttaşlar arasında
yeniden bölüştüreceğini, yüksek soylular ise kendi durumlarına
dokunulmayacağını, dokunulsa bile pek ufak bir değişiklik
olacağını sanıyorlardı. Solon'a gelince, o, her iki yanın da
karşısına çıkmış, iki yandan istediği kişilerle işbirliği yaparak
tek egemen olmak elindeyken, ana yurdu kurtarmak, iyi yasalar
yapabilmek için her iki partinin de düşmanlığını göze almaktan
kaçınmamıştı.
12
İşlerin böyle olduğu bütün kaynaklarda aynı biçimde yer aldığı
gibi, Solon'un kendisi de yazdığı şiirlerde aşağıdaki yolda
anlatıyor:
"Halka yetecek kadar hak verdim; ölçüyü ne dar tuttum, ne de bol.
Gücü ellerinde tutanlara, zenginlikleriyle göz kamaştıranlara
yakışığından çok hiçbir şey almayın dedim. Her iki yanı da sağlam
kalkanla korudum, haksız yere hiçbirine ötekini ezdirmedim."
Başka bir şiirinde halka karşı nasıl davranmanın iyi olduğunu
anlatıyor: "Halk başıboş bırakılmaz, gemi çok kasılmazsa yol
göstericilerinin ardından güzelce gelir. Çünkü büyük refaha
kavuşanlar onu kaldıracak kadar düşünceli değillerse tokluk
böylelerini şaşırtır."
Başka bir yerde de toprağın yeniden bölüştürülmesini isteyenler
üzerine şunları söylüyor:
"Yağmaya çıkanların çok büyük umutları vardı: Bunların her biri
zenginliğe kavuşacağını, benim yumuşak sözler kullandığımı, fakat
az sonra sert davranacağımı sanıyordu. O zaman pek boş ve budalaca
düşünüyorlardı; şimdi ise bana düşmana bakar gibi öfkeyle yan yan
bakıyorlar. Bunun için bir neden yok! Verdiğim sözleri tanrıların
yardımıyla yerine getirdim. Ayrıca boş, anlamsız bir şey de
yapmadım. Beni ne Tyrannoslar gibi sertlik ve zorbalıkla iş
yapmak; ne de yurdun zengin toprağından efendiyle uşağa bir pay
vermek sevindirir." Borçların kaldırılmasını ve önce köle
olanların "yüklerinin atılması"yla özgürlüğe kavuşmalarını açıkça
anlatıyor:
"Halkı neler için topladıysam, bunlardan biri gerçekleşmeden ben
durup dinlendim mi? Zamanın yargıçlık kürsüsü önünde Olymposlu
tanrıların ulu anası, pek iyi yürekli kara toprak tanığım
olacaktır. Onun vücuduna saplanmış sayısız borç taşlarını ben
söküp çıkardım; eskiden köleydi, şimdi özgür. Birtakımı haklı,
birtakımı haksız olarak köle diye satılmış birçok yurttaşı
kurtardım, ayrıca borç baskısı altında yurtlarından kaçmış
olanları geri getirdim. Bunlar yabanda oradan oraya dolaşırlarken
Attika dilini unutmuşlardı; yurtta insana yakışmayan kölelik
boyunduruğu altında inleyenleri, ağaların zorbalıkları karşısında
tir tir titreyenleri özgürlüğe ulaştırdım. Zoru hakla
birleştirerek güçle bunları yaptım ve söz verdiğim gibi başardım.
İyi ya da kötü her yurttaş için dosdoğru bir adalet sağlayan
yasalar koydum. Kötü düşünceli, mal canlısı biri benim yerime
üvendireyi eline almış olsaydı, halkı elinde tutamazdı. Birbirine
düşman iki bölümden birinin o zaman istediklerini, ötekinin
düşündüklerini uygulamaya koymuş olsaydım, Atina birçok insan
yitirmişti. Bunlardan dolayı o köpek sürüsüyle karşılaşmış bir
kurt gibi kendimi korumak için bir o yana bir bu yana dönüyordum."
Her iki yanın hoşnutsuzluğunu, söylenmelerini azarlayan bir dille
şöyle anlatıyor:
"Halka açıkça sert birkaç söz söylemek gerekirse; şimdi ellerine
geçen şeyleri düşlerinde bile görmemişlerdi. Bütün ağalara, gücü
ellerinde tutanlara gelince, beni övmeliler, beni dost
bilmelilerdi. Bana verilen yetki bir başkasına verilseydi, hem
halkın dizginlerini tutamazdı, hem de sütü çalkalayıp kaymağını
almaktan geri kalmazdı. Bense dövüşen iki düşman dizisinin
arasında bir sınır taşı gibi dikilip durdum."
13
Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı Solon yolculuğa çıktı.
Atina'dan ayrılırken kentte karışıklık vardı. Bununla birlikte
dört yıl sessizlik ve durgunluk içinde geçti. Fakat Solon'un
arkhonluğundan sonraki beşinci yılda karışıklıklar yüzünden
Atinalılar arkhon seçimini yapamadılar. Yeniden bir dört yıl daha
geçince yine bu nedenle başsız kaldılar. İkinci bir dört yıl
geçtikten sonra arkhon seçilen Damasias arkhonluktan zorla
atılıncaya kadar iki yıl ve iki ay devletin başında kaldı. Parti
kavgaları sürdüğünden Atinalılar beşi eski yüksek soylu
ailelerden, üçü çiftçilerden, ikisi de işçilerden olmak üzere on
arkhon seçmeye karar verdiler. Bu on arkhon Damasias'ın
devrilmesinden sonraki yılda devleti yönetti. Buradan arkhonun
elinde en büyük yetkilerin bulunduğu açık olarak anlaşılıyor. Bu
memurluk için partilerin her zaman birbiriyle dövüştükleri
görülüyor. Ne olursa olsun, Atinalılar durumlarından şikâyetçi
olmayı sürdürüyorlardı: Kimileri bu yüzden fakir düştükleri için,
borçların kaldırılmasını hoşnutsuzluğunun baş nedeni olarak
gösteriyor, başkaları değişiklik beklediklerinden daha kapsamlı
olduğu için yeni düzene kızıyorlardı. Bunlardan başka çekememezlik
yüzünden birbirlerine düşman olanlar da vardı.
Ortada üç parti görülüyordu: Birincisi Paraliler (deniz kıyısından
olanlar); bunların başında Alkmeonoğlu Megakles bulunuyordu.
Görünüşte devlete orta sınıfın egemen olmasına çalışıyorlardı.
İkincisi Pediaklar (ovada çiftlikleri olanlar) partisiydi:
Bunların istedikleri bir oligarkhia kurmaktı; yol göstericileri
Lykurgos'du. Üçüncüsü Diakriler (dağlık Diakria'da yaşayanlar):
Bunlar halk egemenliğinin en ateşli yandaşı sanılan
Peisistratos'un ardındaydılar. Alacakları ellerinden gidip de
yoksul düşenler, soyları pek lekesiz olmadığı için Atina'dan
kovulmaktan korkanlar da bunların arasına girmişlerdi. Tyrannosluk
devrildikten sonra birçok kimsenin hakları olmadığı halde yurttaş
oldukları düşüncesiyle yurttaş listelerinin gözden geçirilmesi
Peisistratos'tan yana olanlar arasında böylelerinin bulunduğunu
açıkça gösteriyor. Her partinin adı topraklarını işledikleri yerin
adından alınmaydı.
14
En ateşli halkçı sanılan ve Megara'ya karşı yapılan savaşta
büyük bir ün kazanmış olan Peisistratos kendi kendini birçok
yerinden yaraladıktan sonra bu işi düşman partiden olanların
yaptığına, canını koruyabilmesi için kendisine koruyucular
verilmesinin gerektiğine halkı inandırdı. Bu yoldaki öneriyi
Ariston yaptı. Topuz taşıyanlar denilen bu koruyucularla halka
karşı yürüyerek Komeas'ın arkhonluğundan, Solon'un yasalarını
koyuşundan sonraki otuz ikinci yılda Akropolis'i ele geçirdi.
Peisistratos koruyucu istediği zaman Solon'un bunu engellemeye
çalıştığı ve şöyle dediği söyleniyor: "Ben bazılarınızdan daha
derin görüşlü, başka bazılarınızdan da daha yürekliyim.
Peisistratos'un tyrannosluğu ele geçirmeye çalıştığını
anlamayanlar kendilerinden daha derin görüşlü, bunu bildikleri
halde susanlar da kendilerinden daha yürekli olduğum kimselerdir."
Solon halkı sözlerine inandıramayınca silahlarını evinin kapısı
önüne çıkararak şimdiye kadar elinden geldiği kadar yurdun
yardımına koştuğunu, -artık çok yaşlanmıştı- kendisi gibi davranma
sırasının başkalarına geldiğini söyledi. Fakat öğütleriyle bir şey
yapamadı. Egemenliği eline geçiren Peisistratos şehri bir
tyrannostan çok, yasalara saygı gösteren bir yurttaş gibi yönetti.
Egemenliği daha iyice kök salmadan Megakles ile Lykurgos'un
yandaşları işbirliği yaparak onu kovdular. Bu, ilk başa geçişinden
beş yıl sonra, Hegesias'ın arkhonluğu zamanında oldu. Bundan on
bir yıl sonra düşmanları karşısında sıkışık duruma düşen Megakles
adamlarını yollayarak Peisistratos ile görüşmeler yaptı. Kızıyla
evlenmesi koşuluyla, onu, bayatlamış pek safça bir oyunla kente
soktu. Megakles önce tanrı Athena'nın kendi eliyle Peisistratos'u
Atina'ya geri getireceği söylentisinin halk arasında yayılmasını
sağladı. Boylu boslu güzel bir kadın bulup -Herodotos'un
anlattığına göre Paiania bucağından; başka bir anlatışa göreyse,
Trakyalı bir aileden Kallytos bucağına bağlı Phye adında, çelenk
satıcı bir kızdı bu- kadını tanrı Athena gibi giydirip kuşatarak
Peisistratos ile birlikte kente soktu. Peisistratos bir araba
üzerinde yanında bu kadın olduğu halde Atina'ya giriyor, halk
şaşkınlık içinde onu karşılıyor, yerlere kapanıyordu.
15
Peisistratos'un sürgünden ilk dönüşü böyle oldu. Bundan
yaklaşık olarak altı yıl sonra ikinci kez kentten atıldı. Uzun
zaman tutunamamıştı: Megakles'in kızıyla evlenmek istemediğinden
her iki partinin düşmanlığından korkarak gizlice kaçıp gitti. Önce
Therma körfezi yakınında Raikelos adlı bir yerde oturdu. Oradan
Pangion Dağı çevresindeki yerlere geçti. Buralarda kazandığı
paralarla ücretli askerler toplayıp Eretia'ya gitti. Atina'dan
kaçısından on yıl sonra, bu kez ilk olarak zorla iktidarı ele
geçirmeye çalıştı. Kendisine başta Thebaililer ve Naksoslu
Lygdamis başta gelmek üzere birçok kimse, bunlar arasında
Eretia'da iktidarı ellerinde tutan atlılar, yardım ettiler.
Pallena tapınağı yakınındaki savaşta düşmanlarını yendi. Kenti ele
geçirdikten sonra halkın silahlarını alarak tyrannosluğu sağlam
temeller üzerine oturttu. Naksos adasını da alıp Lygdamis'i oranın
arkhonu yaptı. Halkın elinden silahlarını şöylelikle aldı:
Yurttaşları silahlanmış olarak gözden geçirmek üzere Theseus
tapınağının avlusunda topladı. Orada onlara bir konuşma yapmaya
başladı. Alçak sesle konuşuyordu. Dinleyenler iyi işitemediklerini
söyleyince Peisistratos onlara Akropolis'in gireğine kadar
çıkmalarını buyurdu. O halkı konuşarak oyalarken önceden bu iş
için ayrılmış adamları silahları toplayıp Theseion tapınağının
yanında bulunan odalarına koyup kapattılar ve gelip ona işaret
verdiler. Peisistratos sözlerini bitirirken dinleyenlere
silahlarının ne olduğunu da anlattı. Olan bitenden dolayı
şaşırmamalarını, yüreklerine korku girmemesini, herkesin işinin
başına gitmesini, bütün devlet işlerine bundan böyle kendisinin
bakacağını söyledi.
16
Peisistratos'un tyrannosluğu başlangıçta bu şekilde kuruldu ve
gördüğümüz değişik durumlardan geçti. Yukarda söylediği gibi
Atina'nın işlerini ölçülü, bir tyrannostan çok yasalara uyan bir
yurttaş gibi yürütüyordu. Herkesin iyiliği için çalışan, yumuşak,
yanılanların kusuruna bakmayan bir adamdı. Toprağı işleyerek
kendilerini besleyebilsinler diye yoksullara işlerine bakmak için
borç para verirdi. Bunu iki amaçla yapıyordu. Birinci amacı
yurttaşların kentte boş vakit geçirmemeleri, kırlara dağılmaları,
ortalama bir varlığa kavuşup kendi işleriyle uğraşarak devlet
işlerine karışmak için ne dilekleri, ne de vakitleri olmaması idi.
İkinci amacı da devlete gelir sağlamaktı: Ne kadar çok yer
ekilirse aldığı para da o kadar artıyordu. Peisistratos,
köylülerden onda bir alıyordu. Yine bu nedenle bucak
yargıçlıklarını kurdu. Sık sık kendisi de köylere gidip ne var ne
yok gözden geçiriyor, kavgalıları uzlaştırıyor, taşradakilerin
şehre inip işlerini yüzüstü bırakmalarının önüne geçmeye
çalışıyordu. Yine böyle bir dolaşmasında Peisistratos ile
Hymettos'taki sonradan "vergisiz tarla" adını alan yeri işleyen
köylü arasında herkesin bildiği konuşma geçmiş. Peisistratos bir
adamın baştan başa taşlarla dolu bir yeri kazıp işlediğini görerek
şaşıyor; yanındaki adamını gönderip tarladan ne ürün aldığını
sorduruyor. Köylünün verdiği karşılık şudur: "Yalnızca kötülük ve
zahmet: Peisistratos bunlardan da onda bir alacak." Adam
karşısındakinin kim olduğunu bilmeyerek bunları söylemişti.
Köylünün açık sözlülüğüne ve çalışkanlığına sevinen Peisistratos
onu her türlü vergiden bağışladı. Peisistratos'un yönetimi halkı
hiçbir alanda sıkmadı. Durmadan barış için çalıştığı gibi içerde
de sessizliği ve dinginliği korumasını bildi. Bu yüzden sonradan
çok defa Peisistratos'un tyrannosluğu için Kronos Çağı denildi.
Oğulları onun yerine geçtikten sonra durum değişti: tyrannosluk
ağır bir baskı oldu. Bütün anlatılan iyilikleri arasında en
övülecek yanı çok ateşli bir halkçı ve herkesin iyiliğine çalışan
bir adam olmasıydı. Bundan başka işleri yasalara uyarak düzenlemek
istiyor, yalnızca kendi bildiğine göre davranmaktan, zorbalık
etmekten kaçınıyordu. Bir kere birisi öldürme suçundan Areopagos
Meclisi önünde ona karşı dava açmıştı. Peisistratos kendisini
korumak için Areopagos önüne çıktı. Davacı korkarak davadan
vazgeçti. Uzun zaman iktidarda kalmasının ve her devrildiğinde,
kolaylıkla yeniden başa geçmesinin nedeni de budur. Yüksek
soyluların ve halkın çoğu onu istiyordu. Kimilerini dostluk
bağları, başka kimilerini de işleri için onlara yaptığı
yardımlarla kendine bağlıyordu: Her iki yanın aradığı adamdı. Bu
zamanlarda Atinalıların tyrannoslar konusundaki yasaları,
hepsinden çok da tyrannosluk kurmaya kalkışmakla ilgili yasa, pek
yumuşaktı. Bu sonuncu yasanın metni şöyledir:
"Bunlar Atinalıların atalarından kalma yasalarıdır: Tyrannos
olmaya kalkışanın ya da tyrannosluk kurmak için başkasıyla
işbirliği edenin kendisi ve soyu bütün yurttaşlık hak ve
şereflerini yitirecektir."
17
Peisistratos yaşlandığında da iktidardaydı ve Philoneos'un
arkhonluğu zamanında hastalanarak öldü. İlk tyrannos oluşundan
sonra otuz üç yıl yaşamış, bunun on dokuz yılını iktidarda, geri
kalanını sürgünde geçirmişti. Buradan Peisistratos'un Solon'un
sevgilisi olduğunu ve Salamis Adası için Megaralılara karşı
yapılan savaşta komutanlık ettiğini söyleyenlerin bunu
uydurdukları pek açık olarak anlaşılıyor. Yaşları, bunun
olamayacağını gösteriyor: Her ikisinin yaşadığı zamanı ve hangi
arkhon zamanında öldüklerini düşünmek yeter.
Peisistratos öldükten sonra oğulları iktidarı ellerine aldılar,
işleri eski biçimde yürüttüler. Peisistratos'un Atinalı olan yasal
karısından Hippias ile Hipparkhos adlı iki oğlu, Agoslu başka bir
kadından da adları İapon ile Hegesistratos olan yine iki oğlu
vardı. Sonuncunun lâkabı Thettalos'tu. Peisistratos, Argos'tan
Argoslu bir adamın kızını almıştı. Bu adamın adı Gorgilos, önce
Kypselos oğullarından Amprikalı Arkhinos ile evli olan kızının adı
da Timonessa idi. Argoslularla Peisistratos arasında bu evlenme
dolayısıyla dostluk vardı ve Pallene Tapınağı yakınındaki savaşta
Hegesistratos'un getirdiği bin Argoslu Peisistratos'la birlikte
dövüşüyorlardı. Peisistratos Argoslu kadınla kimilerine göre ilk
kaçtığı zaman, kimilerinin anlattıklarına göre de iktidardayken
evlenmişti.
18
Yaşları ve doğuş hakları gereğince iktidar Hipparkhos ile
Hippias'ın ellerinde idi. Bunlardan yaşça daha büyük, doğuştan
devlet işlerine istekli ve ağırbaşlı olan Hippias yönetimi ele
aldı. Hipparkhos'un hoş vakit geçirmeyi, müzik ve şiiri seven,
sevgi düşkünü bir yaratılışı vardı. Anakreon'u, Simonides'i ve
daha başka şairleri Atina'ya çağıran oydu. Çok daha genç olan
Thettalos hiçbir şeyden çekinmeyen azgın ve dikbaşlı biriydi.
Ötekilerin uğradıkları bütün kötülükler onun yüzünden çıktı.
Harmodios'a âşık olan Thettalos sevgisine karşılık göremeyince
öfkesini yenmek şöyle dursun, tersine, her fırsatta ona öfkesini
duyurdu. Harmodios'un kız kardeşi, Panathenaia bayramında sepet
taşıyıcı (1) olacaktı. Thettalos, Harmodios'un namuslu bir adam
gibi yaşamadığını söyleyerek bunun önüne geçti. Buna çok kızan
Harmodios ile Aristogeiton başka birçok kimseyle birlikte bilinen
işi yaptılar.
Panathenaia bayramı günü Akropolis'te pusuda Hippias'ı
beklerlerken -Hiparkhos alayı hazırlayıp yola çıkaracak, o da
karşılayacaktı-, işi bilenlerden birinin Hippias ile sıkı fıkı
konuştuğunu görünce her şeyin açığa vurulduğunu sandılar;
yakalanmadan önce bir şey yapmak istediklerinden aşağı koştular ve
ikisi zamanından önce ileri atılarak Leokreion tapınağı yakınında
alayı düzene koymakla uğraşan Hipparkhos'u öldürdüler. Böylece
bütün iş bozuldu. Harmodios'u Hipparkhos'un koruyucuları hemen
oracıkta öldürdüler. Aristogeiton ise sonradan yakalanıp uzun
işkenceler ardından öldürüldü. Yüksek ailelerden tyrannosun dostu
olan birçok kimsenin tasarlanandan bilgileri olduğunu işkence
zoruyla söyledi. Hemen yapılan araştırmalar sonunda böyle olduğunu
gösterir hiçbir iz bulunamadı. Hippias'ın bayram alayında
bulunanların silahlarını almak için yoklama yaptırdığı,
birçoklarının üzerinde hançer bulunduğu sözleri doğru değildir.
Çünkü alayda bulunanlar o dönemlerde silahlı değillerdi. Bu
sonradan demokratia zamanında çıkan bir gelenektir. Halkçılar
Aristogeiton'un, tyrannosun dostlarını yalan olduğunu bile bile
suçladığını, bununla tyrannoslara kendi dostlarını suçsuz olarak
ortadan kaldırtmakla hem pek dinsizce bir cinayet işletmek, hem de
böylelikle güçsüz düşürmek istediğini, başka birtakım kimseler ise
onun bunu uydurmadığını, suç ortaklarını ele verdiğini
söylüyorlar. Ne yaptıysa ölüme kavuşamayan Aristogeiton, en
sonunda daha birçok kimseyi de ele vereceğini söyleyip kendisine
bir şey yapılmayacağının güvencesi olarak Hippias'ı sağ elini
uzatmaya kandırdı. Elini sıktıktan sonra kardeşinin katiline elini
uzattığı için onunla alay etti. Buna pek kızan Hippias öfkesinden
kendini tutamadı, hançerini çekip onu öldürdü.
19
Bundan sonra Hippias'ın tyrannosluğu çok daha ezici oldu.
Kardeşinin öcünü almak amacıyla birçok kimseyi öldürdüğü, sürgüne
yolladığı için herkes ona karşı güvensizlik ve kin besliyordu.
Hipparkhos'un öldürülmesinden üç yıl sonra kentte durum kötü
olduğundan Munikhia'yı surlarla sağlamlaştırmaya başladı. Oraya
yerleşmek istiyordu. Bu işlerle uğraşırken Lakedaimonialıların
kralı Kleomenes eliyle kentten atıldı. Delphi'den sık sık
Lakenialılara tyrannosluğu devirmelerini bildiren tanrı sözleri
işitilmişti. Bunun nedeni şuydu: Başlarına Alkmeonoğullarının
geçtiği Atinalı sürgünler, kendi güçleriyle Atina'ya
dönemiyorlardı. Her girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyordu:
Parnas Dağları üzerindeki Leipsydrion'u sağlamlaştırmışlardı.
Buraya Atina'dan kaçıp gelenler de olmuştu. Tyrannoslar orayı
kuşattılar, sürgünleri oradan çekilip gitmek zorunda bıraktılar.
Sonradan içki eğlencelerinde bu felâket üzerine yakılmış şu şarkı
söylenirdi:
"Ah, arkadaşları ele veren hain Leipsydrion! Savaşta yürekli,
soyları yüksek ne erleri yok ettin. Kimlerin oğulları olduklarını
o zaman gösterdiler."
Bütün uğraşmalar boşa gidince Delphi'deki tapınağın yapılmasını
üzerlerine aldılar. Böylece Lakedaimonialıların yardımını sağlamak
için gereken para ellerinde bol bol bulunuyordu. Tanrıdan bir şey
sormak üzere her gelişlerinde kâhin kadın Pythia
Lakedaimonialılara Atina'yı kurtarmalarını söyleye söyleye,
Peisistratos oğullarıyla aralarında konukluk anlaşması olmasına
karşın, sonunda onlara bunu yaptırdı. Peisistratosoğullarıyla
Argoslular arasındaki dostluk Lakedaimonaialıların bu kararını
kolaylaştırdı. Lakedaimonialılar önce Ankhimolus'u bir ordu ile
denizden gönderdiler. Thesalialı Kineas'ın bin atlıyla yardıma
koşması sonunda Ankhimelos'un yenilmesi ve öldürülmesi
Lakedaimonialıları kızdırdı. Bu sefer daha büyük bir orduyla
kralları Kleomenes'i karadan yolladılar. Kleomenes Attika'ya
girmesine engel olmak isteyen Thessalialı atlıları yendikten sonra
Hippias'ı Pelargikon adıyla anılan kaleye kapattı. Atinalılarla
birlikte orayı kuşattı. Kleomenes surlar önünde konaklamakta iken,
Peisistratosoğullarının çocukları kaçarken yakalandılar. Bunun
üzerine Peisistratosoğulları çocuklarının sağ olarak kendilerine
verilmeleri koşuluyla bir anlaşma yaptıktan sonra beş gün içinde
neleri varsa alıp götürerek Harpaktides'in arkhonluğu yılında
Akropolis'i Atinalıların eline bıraktılar. Peisistratosoğulları
babalarının ölümünden sonra şöyle böyle on yedi yıl tyrannosluğu
ellerinde tutmuş oluyorlar. Onlarla babaları hep birlikte toplam
olarak kırk dokuz yıl iktidarda kaldılar.
20
Tyrannosluk devrildikten sonra tyrannosların dostu olan
Teisandros oğlu İsagoras ile Alkmeonoğulları soyundan Kleisthenos
arasında parti kavgaları başladı. Düşmanlarının siyasa dernekleri
(hetair) karşısında yenilen Kleisthenes devletin yönetimini
çoğunluğa vermeye çalışarak halkı kendi yanına çekti.
Yandaşlarının azaldığını gören İsagoras aralarında konukluk bağı
olan Kleomenes'i yeniden çağırarak onu "lekeyi temizleme"
konusunda kandırdı: Alkmeonoğullarının hâlâ eski cinayetle lekeli
oldukları sanılıyordu. Kleisthenes gizlice kaçıp gidiyor, az
adamla gelmiş olan Kleomenes yedi yüz Atinalı ocağı, lekeli diye
sürüyordu. Bunları yaptıktan sonra Meclis'i dağıtmaya, İsagoras
ile üç yüz arkadaşını devletin başına geçirmeye kalkıştı. Meclis
buna karşı koyduğundan ve halk toplanmaya başladığından Kleomenes
ile İsagoras, adamlarıyla birlikte kaçıp Akropolis'e sığındılar.
Halk Akropolis'i kuşatıp iki gün orada bekledi. Üçüncü gün bir
anlaşma yaparak Kleomenes ile bütün yancılarını salıverdi;
Kleisthenes ile öteki sürgünleri geri çağırdı.
Halk işleri ele alınca Kleisthenes yol gösterici ve halk
partisinin başkanı oldu. Tyrannosların kovulmasındaki en büyük
rolü Alkmeonoğulları oynamışlar, bunu başarıncaya kadar durmadan
halkı ayaklandırmışlardı. Daha Alkmeonoğullarından önce, Kedon,
tyrannosları devirmeyi denemişti. İçki eğlencelerinde onu öven bir
şarkı söylenirdi:
"Kedon için de doldur, köle; yiğitlere bir kadeh şarap sunarken
onu da unutma sakın"!
21
Bu nedenlerden, halk Kleisthenes'e güveniyordu. Halk
partisinin başına geçmiş olan Kleisthenes, tyrannosların
devrilmesinden üç yıl sonra, İsagoras'ın arkhonluğu yılında şu
değişiklikleri yaptı: Önce bütün Atinalıları dört yerine on
kabileye böldü. Bunu yaparken halkı işe karıştırmayı, daha çok
kimsenin devlet yönetimine katılmasını sağlamayı düşünüyordu.
Sonraları soy listelerinin gözden geçirilmesini isteyenlere karşı
söylenmesi gelenekleşen "Kabileleri soruşturmayın!" sözü buradan
çıkmıştır. Bundan sonra her kabileden ellişer üye alınmak üzere
beş yüz kişilik bir meclis kurdu. Eski meclisin dört yüz üyesi
vardı: Dört kabilenin her birinden yüzer kişi alınıyordu. Kabile
sayısını on iki yapmamasının nedeni kendi bölümlemesinin eskiden
yapılmış olan trittysler bölümlemesine uymaması içindi. Öyle
yapmış olsaydı dört kabilenin on iki trittysi olduğundan halkı
dilediği gibi karıştırmayacaktı. Ülkeyi bucaklara (demos) ayırarak
otuza böldü. Bucaklardan onu kent çevresinde, onu deniz kıyısında,
on tanesi de kıyıdan uzak olan içerlek yerlerdeydi. Bunlara
trittys adını verdi ve her kabileye üç tanesi düşmek üzere bunları
kurayla on kabile arasında bölüştürdü. Bunu her kabilede ilin ayrı
üç bölgesinden birer bölümün bulunması için yapıyordu. Babalarının
adlarıyla birbirlerini çağırarak yeni yurttaşları belli
etmemeleri, bucağa göre adlarını söylemeleri için bucakların her
birinde oturanların hepsine o bucağın adı veriliyordu.
Atinalıların birbirlerini bucak adlarıyla çağırmaları bu zamandan
başlar. Her bucağa bir bucak müdürü (demarkh) atadı. Bunlar
eskiden naukrarların gördüğü işlere bakacaklardı. Çünkü bucaklar
eski naukrariaların yerlerini tutuyorlardı.Bucaklardan bazılarına
bulundukları yerlerin adını, bazılarına efsanenin anlattığı
kurucularının adını verdi. Çünkü yeni bucaklardan birçoğunun adı
yoktu. Soyları, phratriaları (2) ve rahiplikleri, geleneğe bağlı
kalarak, eskiden olduğu gibi bıraktı. Kabilelere koruyucuları
olacak kahramanların adları verildi. Bunun için önceden seçilen
yüz ad arasından on tanesini kâhin kadın Pythi ayırdı.
22
Bütün bunlar olup bittikten sonra devlet yönetimi
Solon'unkinden çok daha halkçı bir kılığa büründü. Tyrannoslar
Solon'un koymuş olduğu yasalara göre iş görmedikleri için onları
ortadan kaldırmış gibiydiler. Kleisthenes çokluğu kazanmak için
yeni yasalar yaptı. Ostrakismos (3) yasası bunlardan biriydi. Bu
yeni yasalar konulduktan dört yıl sonra, Hermokreon'un arkhonluğu
yılında Beşyüzler Meclisi üyelerine bugün de etmekte oldukları
yemin ilk olarak ettirildi. Bundan sonra her kabileden bir kişi
olmak üzere strategoslar (yaya komutanları) seçildi; bütün ordunun
başı polemarkhos (başbuğ) idi. On bir yıl sonra Phainippos'un
arkhonluğu yılında Atinalılar Marathon'da düşmanı yendiler. Aradan
yeniden iki yıl daha geçince kendini güçlü gören halk Ostrakismos
yasasını o zaman ilk olarak kullandı. Bu yasa sözü geçen sivrilmiş
kimselere karşı duyulan güvensizlikten doğmuştu: Tyrannosluğu
kurduğu zaman Peisistratos'un strategos ve halk partisinin başı
olduğunu daha kimse unutmamıştı. İlk olarak kendisine karşı
Ostrakismos kullanılan kimse Peisistratos'un akrabalarından
Kharmosoğlu Kollytoslu Hipparkhos oldu. Kleisthenes en çok onu
düşünerek bu yasayı yapmıştı ve bir kolayını bulup onu sürgüne
yollamak istiyordu. Atinalılar, tyrannosların dostu olup
karışıklıklarda onlarla birlikte büyük suç işlememiş olanlara
karşı -halkın her zaman yaptığı gibi- yumuşak davranarak kentte
oturmalarına göz yummuşlardı. Bunların yol göstericisi ve başı
Hipparkhos'tu. Hemen ondan sonraki yılda, Telesinos'un arkhonluğu
zamanında, dokuz arkhonun seçimini fasulye taneleriyle kura
çekerek yaptılar. Kura için önce bütün kabilelerde bucaklar beş
yüz kişi ayırıyorlardı. Tyrannosluk devrileli beri bu ilk kez
yapılıyordu. O zamana gelinceye kadar bütün arkhonlar seçimle
belirleniyordu Yine bu yıl içinde Hippokrates'in oğlu Alopeke
Bucağından Megakles Ostrakismos sonunda sürgüne gönderildi.
Tyrannos dostlarına karşı yapılan Ostrakismos Yasası ilk üç yıl
içinde yalnızca böylelerine karşı kullanıldı. Fakat dördüncü yılda
çok büyüdüklerini sandıkları başka kimseleri de bu yasayla sürgüne
yolladılar. Tyrannosluk yanlıları dışında kalan kimselerden önce
Ostrakismos'a çarpılan Ariphronoğlu Ksanthippos oldu. Bundan iki
yıl sonra Nikodemos'un arkhonluğu zamanında Maroneia'daki maden
yatakları bulundu. Bunların işletilmesi kente yüz talanton (4)
kazanç bıraktı. Birtakım kimseler paranın halka dağıtılması
gerektiğini ileri sürdüler. Themistokles bu parayla ne yapacağını
söylemeden Atinalıların en zenginlerinden yüz kişinin her birine
birer talanton ödünç olarak verilmesini isteyerek bunun önüne
geçti: Halk paranın yerinde kullanılmış olduğunu söylerse harcanan
para kentin masrafı sayılacak, yerinde kullanılmadı denilirse
ödünç almış olanlar bu parayı ödeyeceklerdi. Bu koşullarla
kendisine bırakılan parayla Themistokles yüz trieres (5) yaptırdı:
Yüz zenginden her biri bir geminin yapılmasını üzerine almıştı.
Salamis deniz savaşında işte bu gemilerle barbarlara karşı
dövüştüler. Yine bu sıralarda Lysimakhos'un oğlu Aristeides
Ostrakismos'a çarptırılarak sürüldü. Üç yıl sonra Hypsekhides'in
arkhonluğu zamanında Serhas'ın savaş yolculuğu yüzünden
Ostrakismos ile sürülen herkesi Atinalılar geri çağırdılar. Bundan
sonra Ostrakismos ile sürülenler, Geraistos ile Skyliaion
burunları arasında oturacaklardı. Daha öteye geçen sürgünler bütün
yurttaşlık hak ve şereflerini yitireceklerdi.
23
Bir yandan halk egemenliği böylece yavaş yavaş gelişirken, öte
yandan da Atina yükselmişti. Med savaşlarından sonra Areopagos
Meclisi yeniden güçlenmeye başlayarak kentin yönetimini eline
aldı. Onun bu egemen duruma çıkması bir kararla olmuş değildi,
Salamis deniz savaşına neden olmasından ileri geliyordu.
Strategoslar güçlükler karşısında ne yapacaklarını şaşırıp
çağırıcılar çıkartarak herkes kendi canını kurtarsın diye
bağırttıkları zaman Areopagos Meclisi para bulup dövüşeceklere
sekizer drakhme vererek gemileri gereken sayıda askerle doldurdu.
Bu yüzden Atinalılar onun nüfuzu karşısında boyun eğmek zorunda
kaldılar.O dönemde Atinalıların yönetimi çok iyiydi. Yine aynı
dönemde Atinalılar savaş işlerini iyice öğrendiler. Hellenler
arasında ün kazandılar, Lakedaimonialıların isteklerine aykırı
olarak deniz egemenliğini (hegemonia) ele geçirdiler.
Halkın başında o dönemde Lysimakhos'un oğlu Aristeides ile
Neokles'in oğlu Themistokles vardı. Bu ikincisi için çok büyük bir
savaş adamı deniliyordu, birincisi pek usta bir siyasacıydı ve
doğruluğu onu bütün çağdaşlarından üstün kılıyordu. Bundan dolayı
Atinalılar birini komutan, ötekini danışman olarak
kullanıyorlardı. İkisinin arası açık olmasına karşın surların
yeniden yapımını birlikte gözettiler. Kral Pausanias'ın
davranışıyla Yunanlılar arasında Lakedaimonialılara karşı nefret
duyguları uyandırdığını gözlemleyip bundan yararlanarak
Yunanlıları birleşikleri olan Lakedaimonialılardan ayırmaya
girişen Aristeides'ti. Atina ile birleşmiş olan kentlere Salamis
deniz savaşından iki yıl sonra Timosthenes'in arkhonluğu zamanında
ilk vergileri yükleyen yine oydu. Yine Aristeides; birinin dostu
ötekinin dostu, birinin düşmanı ötekinin düşmanı olacağı ilkesiyle
Yunanlılarla bir anlaşma yaptı; yemin töreninden sonra anlaşmanın
hiç bozulmayacağına bir işaret olarak denize kızgın demir
külçeleri atıldı.
24
Bundan sonra Atina kendine güvenmeye başladığından ve kentte
büyük varlıklar biriktiğinden Aristeides Atinalılara egemenliği
ele geçirmeleri, kente göçüp yerleşmeleri öğüdünü verdi. Kentte
hepsinin ekmeklerini kazanabileceklerini, bir bölümünün askerlik
yapacağını, başka bir bölümünün kenti koruyacağını, daha
başkalarının devlet işlerine bakacaklarını, böylelikle
egemenliklerini koruyabileceklerini söylüyordu. Atinalılar
Aristeides'in sözlerine inandılar, egemenliği ellerine alarak
Khioslular, Lesboslular, Samoslulardan başka bütün birleşiklerine
karşı daha sert davranmaya başladılar. Bu üç adanın yönetim
biçimine karışmıyor, boyundurukları altında bulundurduklarına,
eskiden olduğu gibi buyurmalarına ses çıkarmayarak onlara
imparatorluklarının koruyucusu görevini yaptırıyorlardı.Öte yandan
Aristeides'in açtığı çığırda yürünerek çoğunluğa hayatını kolayca
kazanma olanağı verildi. Birleşiklerinin verdikleri vergilerle ve
gümrük ücretleriyle yirmi binden çok insanı beslemeyi başardılar.
Altı bin yargıç, bin altı yüz okçu, bunlardan başka bin iki yüz
atlı, beş yüz kişilik meclis, beş yüz gemi tezgâhı bekçisi, ayrıca
elli kent bekçisi vardı; yedi yüz kişi yurtiçinde, bir o kadar
kişi de yurtdışında devlet memuru olarak bulunuyordu. Sonradan
Atina savaşa girince bunlara iki bin beş yüz hoplit (ağır silahlı
er), yirmi kıyı koruyucu gemi, kurayla alınan tayfalarının sayısı
iki bin olan vergi toplama gemileri katıldı. Bu sayılara
Prytaneion'da (6) yiyip içenleri, öksüzleri, cezaevi bekçilerini
de eklemelidir. Bütün bunların masrafı devlet kasasından
çıkıyordu.
25
Halk ekmeğini bu işlerle kazanıyordu. Areopagos, etkisi yavaş
yavaş azalmakla birlikte Med savaşlarından sonra on yedi yıl
boyunca devletin yönetimini elinde tuttu. Çoğunluğun sayısı ve
gücü arttığından Sophonides'in oğlu olan ve rüşvet almaz,
doğruluktan ayrılmaz bir adam diye tanınan Ephialtes halk
partisinin yol göstericiliğine ve başkanlığına geçerek Areopagos
Meclisi'ne saldırdı. Yönetimleri sırasında yaptıkları işlerden
dolayı onlara karşı dava açarak önce birçok meclis üyesini
uzaklaştırdı. Bundan sonra Konon'un arkhonluğu yılında,
başlangıçta olmayan fakat sonradan zamanla ona verilmiş bulunan ve
onu böylece devletin gözcüsü kılan bütün haklarla yetkileri
Areopagos Meclisi'nin elinden aldı. Bu yetkilerden bazılarını
Beşyüzler Meclisi'ne, bazılarını da halk meclisiyle halk
mahkemelerine verdi. Ephialtes bunları Areopagos Meclisi
üyelerinden olan, fakat Medlerden yana olmak suçuyla mahkemeye
verilmesini bekleyen Themistokles'in yardımıyla yapıyordu.
Areopagos Meclisi'nin ortadan kalkmasını isteyen Themistokles bir
yandan Ephialtes'e Areopagos'un onu yakalayıp hapsedeceğini
söylerken öte yandan Areopagos Meclisi üyelerine de onlara
devletin yönetim biçimini değiştirmek amacıyla toplanmış kimseler
bulunduğunu, bunları kendilerine göstereceğini söyledi. Meclisin
bu amaçla seçtiği birkaç kişiyi Themistokles toplananları
göstereceğim diye Ephialtes'in bulunduğu yere götürerek onlarla
sıkı fıkı konuşmaya girişti. Ephialtes bunu görünce büyük bir
korkuya kapılarak yarı giyinmiş, yarı giyinmemiş bir halde mihraba
sığındı. Bu olaya herkes şaştı. Beşyüzler Meclisi toplantıya
çağırıldı. Ephialtes ile Themistokles önce burada, sonra da Halk
Meclisi önünde Areopagos Meclisi üyelerini suçladılar. Sonunda
Areopagos'un elindeki yüksek yetkileri aldılar. Bununla birlikte
Themistokles Med yandaşlığı suçundan sorguya çekilmekten kendini
kurtaramadığı gibi, Ephialtes de aradan çok geçmeden Tangaralı
Aristodikos'un eliyle haince öldürülerek ortadan kaldırıldı.
Areopagos Meclisi devlet işleri üzerindeki gözcülüğünü böylelikle
yitirdi.
26
Bundan sonra halka yol göstericiler değil, halk avcıları olan
demagogların ortaya çıkması yüzünden devletin düzeni gevşedi. Kötü
bir raslantı olarak bu sıralarda ılımlıların değerli bir yol
göstericileri yoktu: Başlarında bulunan Miltiadesoğlu Kimon pek
becerikli bir kimse olmadığı gibi siyasayla uğraşmaya da geç
başlamıştı. Bundan başka iyi yurttaşların çoğu savaşlarda
ölüyordu. O zamanlarda kütüğe yazılı olan yurttaşlar savaş için
askere alındığından ve orduların başlarında deneyimsiz, yalnızca
babalarının iyi ünleri yüzünden saygı gören komutanlar
bulunduğundan her defasında şehirden ayrılanların iki bin ya da üç
bin kadarı geri dönmüyor, böylece her iki yanın da, hem halk, hem
de zenginler partisinin iyileri tükeniyorlardı. Bütün devlet
işlerinde yasalara, eskiden olduğu gibi sıkı sıkıya bağlı olunmasa
da dokuz arkhonun seçimine dokunmadılar. Yalnızca, Ephialtes'in
ölümünden beş yıl sonra dokuz arkhonluk için çekilecek kuraya
girmek üzere zeugitler (çiftçi) sınıfından olanların da bir ilk
seçimle aday olarak gösterilebilmelerine karar verdiler. Arkhonluk
eden ilk zeugit Mnesithides idi. Bu zamana gelinceye kadar bütün
arkhonlar pentakosiomedimnoslar ve atlılar sınıflarından
seçiliyordu: Zeugitler yalnızca küçük, sıradan memurluklarda
bulunuyorlardı; yasaların buyurduklarından herhangi birini
bucaklar görmemezlikten gelmişlerse o başka.
Bundan dört yıl sonra, Lysikrates'in arkhonluğu zamanında bucak (demos)
yargıçlığı adıyla anılan otuz yargıçlık yeniden kuruldu. Yine
bundan iki yıl sonra, Antidotos'un arkhonluğu zamanında
yurttaşların sayısı çok artmış olduğundan Perikles'in önerisi
üzerine ana babaları Atinalı olmayanların yurttaşlık haklarının
tanınmamasına karar verildi.
27
Bundan sonra Perikles Halk Partisi'nin başına geçti.
Komutanlık süresini bitiren Kimon'u görevdeyken yaptıklarının
hesabını vermek üzere mahkeme önüne çağırarak daha genç yaşta
kendisini tanıtmıştı. Onun yönetimi ele almasıyla devlet biçimi
daha halkçılaştı. Çünkü Perikles hem Areopagos Meclisi'nin elinde
kalmış olan yetkilerden birkaçını daha aldı, hem de Atina'nın
çalışmalarını bir deniz gücü olma hedefine yöneltti. Bu yeni yol
çoğunluğu yüreklendirdi ve bütün yönetimi daha fazla kendi
ellerine alma olanağı sağladı.
Salamis deniz savaşından kırk sekiz yıl sonra Pythodoros'un
arkhonluğu döneminde Peloponnesos savaşı patlak verdi. Bu savaş
boyunca kentte kapalı kalan, kendisine her sefer için verilen
parayla yaşamaya alışan halk ister istemez devlet işlerine bakmayı
kendi üzerine aldı. Yargıçlık için yurttaşlara ücret verilmesini
ilk uygulayan da Perikles'tir. Bu, halkı kazanmak için Kimon'un
zenginliğine ve cömertliğine karşı alınan bir önlemdi. Çünkü bir
kral kadar zengin olan Kimon masraflarını kendisi karşılamak üzere
aldığı devlet hizmetlerini parlak bir biçimde başarmakla kalmıyor,
ayrıca kendi bucaklılarından birçoğunu besliyordu. Her gün her
Lakialı - Kimon Lakia bucağındandı- onun yanına gidip istekte
bulununca, kendine yeterli olanı ve gerekeni ondan alabilirdi.
Bundan başka her dileyenin kolayca girip yemişleri toplayabilmesi
için tarlalarından, bahçelerinden hiçbiri çitle, duvarla çevrilmiş
değildi. Böyle bir cömertlikte bulunmaya gücü yetmeyen Perikles,
Oie bucağından Damenides'in "Kendi paran yetmiyorsa halka kendi
parasını ver" diye verdiği öğüde -bu adam Perikles'e birçok
işlerde yol göstermiş olacak; bu yüzden onu sonradan halk
kararıyla sürgüne yolladılar- uyarak yargıçlar için ücret
koydurdu. Birtakım kimseler onun bunu yapmakla yargıçların
kötüleşmesine yol açtığını, iyi adamlar yerine bile bile kötülerin
yargıç seçildiğini söylüyorlar. Yargıçlara rüşvet vermek de bundan
sonra başladı. Bu yolda ilk adımı Pylos Adası'ndaki
komutanlığından sonra Anytos attı: Pylos'u düşmana kaptırdığı için
mahkemeye verilince yargıçlara rüşvet yedirerek kendini kurtardı.
28
Perikles, halkın başında bulundukça devletin düzeni iyiydi. O
öldükten sonra çok kötüleşti. Halk ilk defa olarak o zaman
ılımlılar partisindeki yüksek soyluların ve kibarların
saymadıkları birini baş olarak seçti. Eskiden halkın yol
göstericileri hep yüksek soylular arasından çıkıyordu. En eskiden
halkın ilk önderi olan Solon'la ondan sonra gelen Peisistratos,
her ikisi de yüksek soydan ve tanınmış kimselerdendi. Tyrannosluk
devrildikten sonra başa geçen Kleisthenes ise
Alkmeonoğullarındandı: Öteki parti İsagoras'ın sürgüne
yollanmasından sonra ona karşılık kimseyi çıkaramadı. Bundan sonra
Halk Partisi'ne Ksanthippos, yüksek soylulara da Miltiades
başkanlık ettiler. Onların ardından Themistokles ile Aristeides
geldiler. Bunlardan sonra Ephialtes halkın, Kimon da zenginlerin
öncüsü oldu. Daha sonra Perikles Halk Partisi'nin, Kimon'un yakını
olan Tyukydides de ötekilerin başına geçti. Perikles'in ölümünden
sonra yüksek soyluların öncüsü Nikias -sonradan Sicilya'da ölen-
halkınsa Kleainetos oğlu Kleon oldu. Öfke ve şiddeti yüzünden bu
sonuncunun halkı iyice bozmuş olduğu anlaşılıyor. İlk olarak sözcü
kürsüsünde bağırıp çağıran, sövüp sayan budur. Başkaları gibi
düzgün bir kılıkla konuşacak yerde deri önlüğüyle halkın önüne söz
söylemeye çıkıyordu. Bunlardan sonra Halk Partisi'ne çalgı
yapıcısı Kleophon, ötekilere Hagnonoğlu Theremenes başkan oldu.
Kleophon yardım olarak yoksul yurttaşlara iki obolos (7)
verilmesini sağladı. Bu yardım halka bir süre yapıldı. Sonra
Paiania Bucağı'dan Kallikrates önce iki obolosu üç obolosa
çıkaracağım diye halkı aldatarak bunu kaldırdı. Bunların her
ikisini de, hem Kleophon'u, hem Kallikrates'i Atinalılar sonradan
ölüme mahkûm ettiler. Halk aldatıldığını anlayınca kendini iyi
olmayan şeyleri yapmaya sürüklemiş olanlara karşı kin besler.
Kleophon'dan sonra hiçbir şeyden ürkmeyen, günlük yararlardan
başka bir şey düşünmeyip ilerisini görmeksizin çoğunluğa
kendilerini beğendirmek için ellerinden geleni yapmakta en önde
giden kimseler halk öncülüğünde aralıksız olarak birbirlerini
kovaladılar. Eskiler bir yana bırakılacak olursa, Atina'nın
gördüğü devlet adamlarının en iyileri Nikias, Thukydides ve
Theramenes'tir sanıyorum. Nikias ile Thukydides'in yalnız doğru ve
kibar insanlar değil, aynı zamanda iyi devlet adamları
olduklarını, bütün kente bir baba gibi ilgiyle bağlı
bulunduklarını söylemekte hemen herkes birleşiyor. Zamanında
siyasa durumu karışıklıklarla dolu olduğundan Theramenes
üzerindeki düşünceler birbirinden ayrılıyor. Şöyle ki, üstünkörü
yargıya varmayıp yakından bakılınca, birtakım kimselerin
uydurdukları gibi her hükümeti devirmediği, tam tersine yasalara
uygun davrandıkları sürece hepsiyle devlete yararlı olmak için
işbirliği yapabileceğine inanarak -iyi bir yurttaşın yapacağı
budur- hepsine yardım ettiği, fakat yolsuzluk edildiğini görünce,
herkes kendine düşman kesilse de göz yummadığı görülüyor.
29
Savaşta talih terazisinin her iki gözü denk kaldıkça
Atinalılar halkçı yönetimi koruyadurdular. Sicilya'daki bozgundan
sonra Lakedaimonialılar Pers kralıyla yaptıkları anlaşma nedeniyle
ağır basmaya başladıklarından Atinalılar halkçı yönetim biçimini
devirip Dörtyüzler hükümetini kurmak zorunda kaldılar. Bununla
ilgili öneriyi Anaphlystos bucağından Pythodoros yaptı; Melobios
da karar oya konulmadan önce öneri üzerine konuştu. Çoğunluğa bu
adımı attıran, başlarında oligarkhik bir hükümet bulunursa Pers
kralının kendileriyle daha büyük bir kolaylıkla savaşdaşlık
edebileceği düşüncesiydi. Pythoderos'un önerisi şuydu:
Halk Meclisi on danışmandan kurulan ve işbaşında bulunan kurul
için kırk yaşından yukarı yurttaşlar arasından yirmi danışman daha
seçecek. Bunlar yurda en çok yarayacağını sandıkları önlemleri hep
birlikte kararlaştıracaklarına ant içtikten sonra devletin
kurtuluşu için yazılı önerilerde bulunacaklar. Hepsi arasından en
iyilerini seçebilmek için ayrıca yurttaşlardan her isteyen de
önerilerini yazıyla bildirebilecek.
Kleitophon'un önerisinde Pythodoros'un ortaya attıklarından başka
şunlar da yazılı idi:
Seçilen danışmanlar kurulu ayrıca Kleisthenes'in halk hükümetini
kurarken koymuş olduğu eski yasaları da iyice gözden geçirecek;
vereceği kararların olabildiği kadar iyi olması için bu yasalardan
yararlanacaktır.
Kleitophon'un bunları yazması Kleisthenes'in kurduğu yönetim
biçiminin bütün bütün demokratik olmayıp Solon'unkine çok yakın
olduğu düşüncesinden ileri geliyordu. Danışmanlar kurulu önce
prytanların (8) yurdun kurtuluşu için ileri sürülecek bütün
düşünceleri oya koymak zorunda tutulmaları önerisinde bulundu.
Sonra dileyen her Atinalının ortaya atılacak düşünceler üzerine de
yapılacak konuşmalara katılabilmesi için yasaya aykırı işlerden
dolayı açılan bütün davaları, yurda hainlik ve benzerleri gibi
ağır suç davalarını, mahkeme önüne çağırmaları kaldırdı. Bu gibi
nedenlerden dolayı bir yurttaşı para cezasına çarptıran mahkemeye
çağıran, dava eden kimse yasa uyarınca kovuşturulacak, yakalanıp
strategoslara götürülecek, strategoslar de onu ölüm cezasına
çarpılmak üzere on bir erlere vereceklerdi.
Bunları yaptıktan sonra danışmanlar kurulu yönetim biçimini şöyle
düzenledi: Devlet kasasında toplanan paralar savaştan başka
yerlerde harcanamayacaktır. Savaş sürdükçe dokuz arkhonla işlerin
başında bulunan prutanislerden başka diğer memurlara ücret
verilmeyecekti; arkhonlar ve prutanisler her gün için üç obolos
alacaklardı. Savaşıldığı sürece siyaset hakları devlete hizmet
etmeye vücutça ve paraca en çok gücü yeteceklerin eline
bırakılacak, bunların sayısı beş binden aşağı olmayacaktı. Bu
yurttaşlar istedikleri devletlerle anlaşmalar yapabileceklerdi.
Her kabileden kırk yaşını geçmiş onar kişi seçilecek, bunlar
kesilen kusursuz kurbanlar üzerine ant içtikten sonra bu on bin
kişinin adlarını listelere yazacaklardı.
30
Seçilen otuz kişilik kurulun önerileri bunlardı. Bu öneriler
kabul edilip de yasa gücü kazandıktan sonra Beşbinler ana yasayı
yazmak üzere kendi aralarından yüz kişilik bir komisyon seçtiler.
Bu komisyon yazılı olarak şunları önerdi:
Meclis her yıl otuz yaşından yukarı yurttaşlar arasından seçilmiş
kimselerden kurulacaktı. Meclis üyeleri ücret almayacaklardı. Bu
Meclis içinden strategoslar, , dokuz arkhon, hieromnemon (9),
taksiarkhoslar (yaya albayı),hipparkhoslar (atlı generali),
phylarkhoslar (atlılar albayı), müstahkem yer komutanları, Tanrıça
Athena'nın ve öteki tanrıların kutsal paralarına bakan on
hazineci, hellene tamialar (Atina deniz birliğinin paralarına
bakan hazineciler), öteki devlet kasalarına bakan yirmi hazineci,
on kurbancı ve on din bayramları kurulu üyesi seçilecekti.
Bütün bu yerler için önce memurların sayısından daha çok sayıda
meclis üyesi aday olarak seçilecek, sonra bunlar arasından
memurlukları alacak olanlar yeniden seçileceklerdi. Bütün öteki
memurluklar için meclis dışındaki yurttaşlar arasında kura
çekilecekti. Hellenotaimalardan sırası gelip de Atina deniz
birliği paralarına bakacak olanlar meclis toplantılarında
bulunmayacaklardı. Bundan böyle meclis, yaşları yukarıda
bildirilen sınırı geçmiş olan yurttaşlardan toplanmış olan dört
bölümden kurulu olacaktı. Bu bölümlerden hangisinin ne zaman
işbaşında bulunacağı kura ile belli olacak, öteki yurttaşlar geri
kalan bölümlere dağıtılacaktı. Yüzler kendileriyle birlikte bütün
meclis üyelerini birbirlerine denk dört bölüme ayıracaklar ve bu
bölümlerin işbaşına geçme sırasını kura çekerek bildireceklerdi.
İşlere bakacağı yıl içinde meclis her alanda en iyi önlemleri
alacak, devlet parasının eksilmemesi ve yerinde kullanılması için
ne gerekirse yapacaktı. Herhangi bir konuda daha çok kimseye
danışmak isterse, her meclis üyesi kendi gibi otuz yaşını geçmiş
bir kimseyi toplantıda bulunmak üzere çağırabilecekti.
Daha sık toplanmaya ayrıca gerek duyulmazsa meclis her beş günde
bir toplanacaktı. Dokuz arkhonu seçmek için meclis kura çekecekti.
El kaldırılarak verilen oyları saymak için meclis içinden beş kişi
kurayla ayrılacaktı. Bu beş kişi arasından her gün konuşulan
maddeleri oya koyacak kimse yine kurayla belli olacaktı. Bu beş
kişi meclisin önüne çıkmak isteyenleri kurayla sıraya
koyacaklardı. Bunun için şu sıra göz önünde tutulacaktı: İlk önce
din işleri, sonra çağırıcılar, üçüncü olarak elçiler, dördüncü
olarak bütün öteki konular. Savaşla ilgili bir iş olunca beşler
sıra için kura çekmeden strategosları meclis önüne çıkarıp bu
konunun konuşulmasını sağlayacaklardı. Önce bildirilen saatte
toplantı yerinde bulunmayan meclis üyesi, gelmediği her gün için
bir drakhme para cezası verecek, izin almış olanlar bunun dışında
tutulacaklardı.
31
Yüzlerin ilerisi için yazdığı ana yasa buydu. Şimdilik devlet
şu biçimde yönetilecekti:
Atalar zamanında olduğu gibi meclis dört yüz üyeli olacak, bunun
için de her kabileden kırkar kişi alınacaktı. Bu kırk kişi her
kabiledeki yurttaşların, otuz yaşını geçmiş kimseler arasından
daha önce gösterdikleri adaylar içinden seçileceklerdi.
Dörtyüzler devlet memurlarını atayacaklar, bunların edecekleri
yemini yazacaklar, yasalara uyulmasına ve memurların görevden
ayrılırken hesap vermelerine en uygun buldukları yolla
bakacaklardı. Siyasa yaşamına düzen vermek üzere konulacak
yasalara meclis uyacak, bunlarda ne değişiklik yapabilecek, ne de
yerlerine başkalarını koyabilecekti.
Strategoslar şimdilik bütün beş binlerin içinden seçilecek, fakat
meclis kurulduktan sonra erlerin silahlı olarak yoklamasını yapıp
on kişi ve bir de onlar için yazıcı seçecekti. Meclisin seçtiği on
yurttaş o yıl içinde tam yetkiyle işlere bakacaklar, gerek
gördüklerinde meclisle danışıp konuşacaklardı. Bunlar bir
hipparkhos ile on phylarkhos seçeceklerdi. İlerde bu komutanların
seçimlerini asıl anayasanın buyruklarına uygun olarak meclis
yapacaktı. Meclis üyeliğinden ve strategosluktan başka bütün
memurluklarda hiçbir kimse, ne şimdi bu yerlerde bulunanlar, ne de
başkası, bir defadan fazla bulunmayacaktı. İlerde Dörtyüzler
Meclisi yeniden dört bölüme ayrılacağı zaman, yüzler, bölünmenin,
üyelerin başka üyelerle bir araya gelebilecekleri biçimde
yapılmasını sağlayacaklardı.
32
Beşbinler eliyle seçilen Yüzler Kurulu'nun yazmış olduğu ana
yasa buydu. Aristomakhos'un Halk Meclisi'nde oya koyduğu bu
önerileri halk kabul etti. Bunun üzerine Kallias'ın arkhonluğu
zamanında Beşyüzler Meclisi daha yılını doldurmadan thagelion (10)
ayının on dördünde dağıtıldı. Yine bu ayın yirmi ikisinde
Dörtyüzler işlerin başına geçtiler. Eski yasaya göre fasulye
kurasıyla seçilen meclisin skirophorion ayının (11) on dördünde
işe başlaması gerekti. Böylelikle oligarkhia, tyrannosların
Atina'dan kovuluşundan yüz yıl sonra Kallias'ın arkhonluğu
zamanında yerleşti. Bu değişikliği yaptıranlar Peisandros,
Antiphon, Theramenes gibi hem yüksek soydan, hem de keskin anlayış
ve düşünüşleriyle başkalarına üstün olan adamlardı. Yeni anayasa
yürürlüğe girdikten sonra Beşbinler gösteriş olsun diye
seçildiler. Dörtyüzler kendilerine sınırsız yetkiler verilmiş olan
on kişiyle birlikte Meclis konağına yerleşip kenti yönetmeye
başladılar; Lakedaimonialılara elçiler göndererek savaşa son
vermeye çalıştılar; barış koşulu olarak her iki yanın ellerinde
olan yerleri alıkoymasını ileri sürdüler. Lakedaimonialılar,
Atinalılar deniz imparatorluğundan vazgeçmedikçe hiçbir şey
dinlemek istemediklerinden konuşmaları kestiler.
33
Dörtyüzlerin yönetimi dört ay kadar sürdü. Onlardan biri olan
Mnesilekhos iki ay arkhonluk etti. Yılın geri kalan on ayında
arkhon Theopompos idi. Eretria yakınındaki deniz savaşında
yenildikten sonra Oreos'tan başka bütün Euboia Atinalılar'dan
ayrılınca bu felakete daha önce başlarına gelenlerden daha çok
kızan Atinalılar-Euboia onlara Attika'dan çok yarıyordu-
Dörtyüzler Meclisi'ni dağıttılar, devlet işlerini Beşbinlerin
eline verdiler. Beşbinler kendi kendilerini silahlandırabilen
yurttaşlardı. Bununla birlikte bütün devlet memurluklarının
ücretsiz olmasına karar verdiler. Dörtyüzlerin devrilmesinde en
büyük payı olanlar Aristokrates ile Theramenes idi. Bu ikisi
Beşbinlere hiçbir şey bildirmeden her şeyi kendi bildikleri gibi
yapan Dörtyüzlerin davranışlarını beğenmiyorlardı. Beşbinler
zamanında Atina'nın yönetimi iyi görünüyor; savaş sürüyordu.
Devlete egemen olanlar kendi kendilerini silahlandırabilenlerdi.
34
Halk az zaman içinde yargıçlığı bunların elinden aldı.
Dörtyüzlerin devrilmesinden beş yıl sonra Angeleli Kallias'ın
arkhonluğu döneminde, Arginuslar deniz savaşının ardından, düşmanı
deniz savaşında yenmiş olan on strategosun hepsini bir tek
oylamayla mahkûm ettiler. Bunların bir deniz savaşında
bulunmadıkları, bir bölümü ancak düşman gemisi üzerinde
kendilerini fırtınadan kurtarabildikleri halde halk kışkırtıcılar
aracılığıyla aldatılıp şaşırtılmıştı. Bu bozgundan sonra
Lakedaimonialılar Dekeleia'dan çekilip gitmek ve her iki yanın
ellerindeki yerleri alıkoyması koşuluyla barış yapmak istedikleri
zaman, birtakım yurttaşların gönüllü olmasına karşılık Kleophon'un
kandırdığı çoğunluk buna yanaşmadı. Kleophon sarhoş ve zırhını
giymiş olarak Halk Meclisi'ne gelmiş, Lakedaimonialılar Atina'nın
savaşdaşları ve birleşikleri olan bütün kentleri geri vermedikçe
barış yapılmasının önüne geçeceğini söylemişti. O zaman ellerine
geçen fırsatı kullanmamakla yanılmış olduklarını çok geçmeden
anladılar. Ertesi yıl Aigos-potamoi deniz savaşını yitirmek
bahtsızlığına uğradılar. Bu savaş sonunda Atina'nın başı olan
Lysandros aşağıdaki yoldan Otuzları devletin başına geçirdi.
Atinalıların babalarının eski devlet biçimini kabul etmeleri
koşuluyla barış yapılmıştı. Halk Partisi'nden olanlar demokratik
yönetim biçimini kurtarmaya çalışıyorlardı. Yüksek soylulara
gelince, onlar ikiye ayrılmışlardı; Hetairia adı verilen siyasa
ocaklarında toplanmış olan bir takım soylu, barış yapıldıktan
sonra sürgünden Atina'ya dönmüş olanlarla birlikte oligarkhia
istiyorlardı. Siyasa birlikleri kurarak toplanmamış olan başka bir
bölüm soyluysa, babalarının eski devlet düzenine bağlıydılar.
Arkhinos, Anytos, Kleitophon, Phormisios ve başka birçok kişi bu
sonuncular arasında bulunuyordu. En önde gelen başları Theramenes
idi. Lysandros oligarkhia kurmak isteyenlerin yanını tutunca halk
korkudan oyunu oligarkhia için verdi. Bununla ilgili öneriyi yapan
Akhidna bucağından Drakontides'ti.
35
Otuzların yönetimi bu yolda Pythodoros'un arkhonluğu yılında
kuruldu. Bir kere kentin başı olduktan sonra anayasa için verilen
kararları bir kıyıya atıp bir ilk seçimle ayrılmış beş bin yurttaş
arasından beş yüz kişilik bir meclis için gereken üyeleri ve başka
memurları topladılar. Bundan sonra yanlarına Peiraieus limanı için
on arkhon, ayrıca on bir cezaevi müdürüyle üç yüz kamçılı bekçi
alarak kenti boyundurukları altında tuttular. Otuzlar önceleri
yurttaşlara karşı ölçülüydüler ve atalarının eski yönetim biçimine
uygun olarak davranıyormuş gibi görünüyorlardı. Ephialtes ile
Arkhestratos'un Areopagos Meclisi üyelerine karşı koymuş oldukları
yasaları Ares Tepesi'nden uzaklaştırdılar. Solon'un yasalarından
da, herkesin aynı düşüncede olmadığını ileri sürerek mahkemelerin
kavgalı durumlar için karar vermedeki sınırsız yetkisini
kaldırdılar. Kısacası anayasayı sağlamlaştırıyor ve
anlaşılmazlıktan kurtarıyor gibi yapıyorlardı. Örneğin her
Atinalının kendi malını istediği bir kimseye verebilmesiyle ilgili
yasa hiçbir değişiklik yapılmadan geçecekti. Ancak "delilik,
bunaklıkla, ya da bir kadına kanarak yapmamış olsun" gibi ortaya
güçlükler çıkaran kısıtlamaları sykophantlara (12) açık yol
bırakmamak için kaldırdılar. Bu olan bitenlerden dolayı halk
seviniyor, Otuzların bu işleri herkesin iyiliğini düşünerek
yaptıklarını sanıyordu. Şehir üzerindeki egemenliklerinin iyice
sağlamlaştığını gördükten sonra dokunmadıkları yurttaş kalmadı.
Varlıklarıyla şaşırtıp yüksek soyluluklarıyla ya da herkesten
gördükleri saygıyla önde gelenleri öldürdüler. Dilekleri, korku
yaratabilecek ne varsa ortadan kaldırmak olduğu kadar mallarına el
koymaktı. Öldürdükleri yurttaşların sayısı az zaman içinde bin beş
yüzü buldu.
36
Kent böylece göçmekteyken olan bitenlere kızan Theramenes (13)
Otuzları utanmazca davranışlarına son vermeye, en iyi yurttaşlara
devlet yönetiminde pay vermeye çağırdı. Otuzlar önce buna ayak
diredilerse de Theramenes ile kendi aralarındaki konuşmalar halk
arasına yayıldığından onun halkın öncüsü olup mutlak
egemenliklerini yıkmasından korkarak devlet yönetiminde pay
vereceklermiş gibi üç bin yurttaş için listeler yapmaya
koyuldular. Theramenes önce en iyi yurttaşlara devlet yönetiminde
yer vermeyi kararlaştırdıkları halde en iyilerin sayısı bu
kadarmış gibi yalnızca üç bin yurttaşa siyasa hakkı verdiklerini,
sonra da güce dayanan, fakat egemenlik altında bulunanlardan daha
güçsüz bir egemenlik kurmakla birbirini tutmayan iki şey
yaptıklarını yüzlerine vurarak Otuzları bozdu. Otuzlar bu sözlere
hiç aldırmadılar, üç bin yurttaşın listesini yapmayı uzun zaman
sürdürdüler; listeye yazmak üzere seçtikleri yurttaşların adlarını
da yanlarında sakladılar. Listeleri asmaya karar verdikçe ya
listede bulunanlardan bazılarını yazmıyorlar, ya da dışardan
birtakım kimselerin adlarını onların yerine yazıyorlardı.
37
Thrasybulos sürgünlerle birlikte Phyle Kalesi'ni ele geçirdiği
sırada artık kış başlamak üzereydi. Otuzlar onlara karşı
yaptıkları seferde başarısızlığa uğradıklarından bütün
yurttaşların ellerinden silahlarını almaya, Theramenes'i yok
etmeye karar verdiler. Bunu şöyle yaptılar: Kabul etmesini
isteyerek Meclis'e iki yasa sundular. Bu yasalarda biri Otuzlara,
listeye alınmamış olan yurttaşları öldürmek hakkını veriyor,
ötekisi Eotoneia adasındaki kaleyi yıkmış ya da dört yüz on bir
yılında ilk oligarkhik yönetimi kurmuş olan Dörtyüzlere karşı
kabahat işlemiş olanların şimdiki yönetimde payları olmasının
önüne geçiyordu. Theramenes ise bunların her ikisini de yapmış
olduğundan bu yasa onaylanınca yurttaşlık hakkı kalmıyor ve
Otuzlar onu öldürmeye hak kazanıyorlardı. Theramenes'in vücudunu
ortadan kaldırdıktan sonra Otuzlar üçbinlerden başka bütün öteki
halkın silahlarını ellerinden aldılar ve bütün yaptıklarında daha
çok sertlik, alçaklık, kötülük gösterdiler. Lakedaimonia'ya
elçiler göndererek Theramenes'e karşı suçlamalarda bulundular,
kendilerine yardım edilmesini istediler. Lakedaimoialılar
Otuzların dileklerine peki dediler ve Kallibios'u harmostes (14 )
olarak yedi yüz kadar erle yardıma yolladılar. Bunlar Atina'ya
varınca Akropolis'i tuttular.
38
Bundan sonra Phyle'deki sürgünler Munikhia limanını ele
geçirdiler ve Otuzlarla birlikte yardıma koşanları bir meydan
savaşında yendiler. Tehlikeyi atlattıktan sonra çekilip Atina'ya
dönen kentli Atinalılar ertesi gün Agora'da (pazar yeri) toplanıp
Otuzları devirdiler, yurttaşlar arasından on kişi seçerek savaşı
bitirmek üzere onlara sınırsız yetkiler verdiler. Bunlar yönetimi
ele aldıktan sonra yapmak üzere seçildikleri işlerden hiçbirisine
el sürmedikleri gibi yardım ve borç para istemek üzere
Lakedaimonia'ya adamlar yolladılar. Siyasa hakları olan yurttaşlar
bu olaylara kızdıklarından devrilmekten korkan on'lar bu
yurttaşları korkutmak için -bu bekledikleri oldu- yurttaşların en
ileri gelenlerinden biri olan Demaretos'u yakalayıp öldürdüler.
Kallibios'un ve Atina'da bulunan Peloponnesoslu erlerin ve
bunlardan başka atlılar sınıfından birkaç kişinin yardımıyla
iktidarı sıkıca ellerinde tuttular. Atlıların yardım etmesi
Phyle'deki sürgün demokratların Atina'ya dönmemeleri için en çok
çalışan yurttaşlar arasında bu sınıftan olan birtakım kimselerin
bulunmasından ileri geliyordu. Fakat Peiraieus ve Munikhia'yı
ellerinde tutan sürgünler, bütün halk onlardan yana geçince, ağır
bastılar. Bunun üzerine Atinalılar önce seçmiş oldukları on
kişilik kurulu devirip pek iyi olduklarını sandıkları başka on
yurttaşı seçtiler. Bunların yönetiminde ve yine bunların yardımı
ve istekli çalışmalarıyla bir anlaşmaya varılarak Halk
Partisi'nden olanlar kente döndüler. Bu on kişinin başında
gelenler Paianialı Rhinon ile Akherduslu Phayllos idi. Bunlar daha
Isparta Kralı Pausanias gelmeden önce Peiraieus'taki demokratlarla
konuşup görüşmeye başlamışlardı. O geldikten sonra da onunla uyum
içinde bütün çabalarıyla sürgünlerin dönmesi için çalıştılar.
Anlaşma ve barış işlerini, kendisine yardım için ve yine kendi
isteğiyle ardından Lakedaimonia'dan gönderilen on arabulucuyla
birlikte İsparta Kralı Pausanias tamamladı. Rhinon ve arkadaşları
halka ettikleri iyiliklerden dolayı herkes önünde övüldüler.
Bunlar oligarkhik bir yönetim döneminde işlerin başına geçip
demokratik bir yönetim döneminde yaptıklarının hesabını verdiler.
Ne kentte kalmış olanlardan, ne de Peiraieus'tan dönmüş olanlardan
suçlarını söyleyen biri çıktı. Bunlardan dolayı Rhinon çok
geçmeden strategos seçildi. |