...................
EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ  1. PERDE

Friedrich Hölderlin
Çeviri: İsmet Zeki Eyüboğlu

                         
...................
 
...................

EMPEDOKLES'İN TASLAĞI
(Frankfurt)

Beş perdelik bir tragedya


BİRİNCİ PERDE

Empedokles düşüncesi, felsefesi dolayısıyla, her belirli uğraşının, türlü konulara yönelmiş ilginin küçümsenmesine yol açtığından, epeydir bir kültür hıncı çekmiş üzerine. Hem bireysel varlığın can düşmanı diye bilinmiş, bu yüzden gerçekten güzel ilişkiler içinde bile tedirgin, bir yerde duramaz, acı çeker olmuş. Bunlar özel ilişkilerdir; yalnızca o bütün canlılarla büyük bir oyun içinde olduğunu sezmiştir, onlar onu doldurmuştur iyice. Oysa o, yine de her yerde bulunan gönüldeşlerle içli dışlı değildi bir tanrı gibi, içlerinde yaşayıp sevebildiği kimseler arasında bile bir tanrı gibi özgür, yaygın değildi; onun gönlü, düşüncesi var olanı kapsamıştı, o art arda gelişlerin yasasına bağlanmıştı. Empedokles, Agrigentoluların bayramda çıkardığı yüzkızartıcı bir olaya dayanamaz; ama bu bayramın etkisinden çok şey uman karısı onu bu şenliği kutlamaya yürekten inandırır; sonra gene karısınca az çok duygulu, alaylı bir biçimde azarlanır; bu yüz kızartıcı olayla bir aile kavgası yüzünden bildiğini yapmaya koyulur; evi de, kenti de bırakır, Etna'nın sessiz yöresine çekilir.

Birinci Sahne
Empedokles'in birkaç öğrencisiyle halktan birkaç kişi. Bu kimseler Empedokles Okulu'nun içine girmeye kalkarlar. Empedokles'in bir öğrencisi, gözdesi gelir. "Gidin" diye seslenir ötekilere, bu ara kendi içeri girer, onlara bu din yayıcısını gösterir, çekip gitmelerini buyurur; öğretmen bu sıra bahçesinde derin bir düşünceye dalmıştır. Empedokles'in konuşması. Doğa'ya yakarış.

İkinci Sahne
Empedokles kadın ve çocuklarla. Küçüklerden biri evden aşağı doğru çığırır: "Baba, baba, duymuyor musun?" Bunun üzerine anne aşağı iner, onu kahvaltıya çağırır, konuşmasına başlar. Kadının inceden inceden yakınması, Empedokles üzerinde üzücü etkisi, Empedokles'in yürekten özür dileyişleri. Büyük bayramda birlikte olmak, birlikte eğlenmek için kadının yakarışı.

Üçüncü Sahne
Agrigentoluların bayramı. (Bir tüccar, bir doktor, bir rahip, bir komutan, bir genç bey, yaşlı bir kadın.) Empodeklos'in üzüntüsü.

Dördüncü Sahne
Evcek bozuşma. Empedokles'in düşüncesinin ne olduğunu, nereye gideceğini söylemeden ayrılışı. O karısını, çocuklarını yanında, gönlünde taşıdığını söylerdi; yalnız onların kendisini anımsamadıklarını düşünürdü. Artık çevreni (ufku) daralmış; birlikte yaşadıklarını uzaktan görebilmek, kavramak, onlara gülümsemek için daha yükseğe çıkmak gerektiğini düşünüyordu.


İKİNCİ PERDE

Öğrencileri Etna'ya Empedokles'i görmeye giderler. İlkin onu gönül yalnızlığından ayıran, onu gerçekten kımıldatan gözdesi gelir; sonra ötekiler, onu yeniden insan yoksulluğuna karşı kızgınlıkla dolduranlar; öyle ki o onların hepsini kovar, sonunda kendisini bırakması için gözdesine öğüt verir.

Birinci Sahne (*)
Empedokles Etna'da. Empedokes'in Doğa'ya karşı kesin gönül vermişliği.

İkinci Sahne
Empedokles ile gözdesi.

Üçüncü Sahne
Empedokles ile öğrencileri.

Dördüncü Sahne
Empedokles ile gözdesi.


ÜÇÜNCÜ PERDE

Etna'da karısıyla çocukları Empedokles'i görmeye giderler. Onların yürekten yakarışına kadın bir de o gün Agrigentoluların onun adına bir yontu dikecekleri bildirisini ekler. Ün ve sevgi, bizi gerçekliğe bağlayan biricik bağlar, onu geri getirirler. Öğrencileri sevinç içinde evine gelirler, gözdesi boynunu büker karşısında. Empedokles yontusuna bakar, onu bunu yapmaya inandıran halka açıkça teşekkür eder.


DÖRDÜNCÜ PERDE

Onu kıskananlar birkaç öğrencisinden Etna'da halka karşı söylediği ağır söylevi öğrenip ondan yararlanmaya, halkı ona karşı ayaklandırmaya kalkıştılar. Gerçekten de halk onun yontusunu yıkıp onu ilden sürdü. Artık uzun bir süredir isteyerek ölüp sonsuz Doğa ile birleşme konusunda gelişen yargısı son biçimini aldı. O bu amaçla karısından, çocuklarından ikinci kez daha derin, daha acı bir durumda ayrıldı, gene Etna'ya gitti. Genç gönüldeşini savuşturdu. Karısına, yatıştırdığı avuntular yüzünden kendisini aldatmayacağı konusunda güveni vardı. Bu gönüldeşi onun gerçek ereğini küçümsemek istiyordu.


BEŞİNCİ PERDE

Empedokles ölümüne hazırlanıyordu. Birtakım gelişigüzel nedenler yargısını engelliyordu, o bunu kendi iç varlığından gelen bir gereklilik diye gördü. Şimdiye değin çevrenin yerlileriyle elinde bulundurduğu küçük sahnelerde kendi düşünce türünün, yargısının onayını gördü her yerde. Gerçeği küçümseyen gözdesi geldi, öğretmeninin anlayışı içinde büyük devinmelerden, görüşünden dolayı öyle etki altında kaldı ki buyruğa körü körüne boyun eğip gitti. Bunun üzerine Empedokles kendini yalımlar çıkaran Etna'ya attı. Gözdesi şaşkın, tedirgin bir durumda çevreyi dolaşıp öğretmenin demir ayakkabılarını buldu. Onları uçurumdan çıkan yalımlar fırlatıp atmıştı. Tanıdı onları. Empedokles'in ailesine, halk içindeki yakınlarına gösterdi. Yanardağın başında toplandılar, üzüldüler, büyük insanın ölümünü kutladılar.



EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ
(Birinci Bölüm)


BİRİNCİ PERDE

Birinci Sahne
İki Vesta Rahibesi.

PANTHEA: Onun bahçesidir bu. Orada, koyu karanlıkta, pınarın fışkırdığı yerde, duruyordu dipdiri, ben önünden geçtiğimde. Sen, onu görmedin mi? RHEA: Görebilir miydim? Dünden beri babamla Sicilya'daydım. daha çocukken görmüştüm onu, Olympia oyunlarında bir savaş arabasında atları yönetirken, eskiden.
PANTHEA: Şimdi görmelisin onu. Şimdi. Söylendiğine göre ne yana gitse, bitkiler de o yana döner, nereye değneği dokunsa sular fışkırırmış yerden. Doğru olabilir bütün bunlar. Fırtınalı havada bir bakmaya görsün göğe, bulutlar dağılır, pırıl pırıl gün ışırmış. Daha neler deniyor bilsen! Kendin görmelisin onu. Bir an da olsa. Daha bunun gibi pek çokları. Ben sakınıyorum ondan, ne varsa değiştiren korkunç bir öz var onda.
RHEA: Nasıl yaşıyor başkalarıyla? Ben anlamıyorum bu adamın işini.
Onun da var mı bizim gibi boş günleri.
Şöyle sıkıntılı, saçma sapan işleri?
İnsanca bir acı çeker mi o da?
PANTHEA: Ah! Orda son kez görmüşüm onu
Ağaçlarının gölgesinde,
Bir tanrısal acı çekiyordu derin mi derin...
Olağanüstü bir özlemle bakar yere birden,
Yitirdiğince çoğalan üzgün bir araştırıcılıkla,
Bir yol dalar kızıllığına korunun yukarı,
Uzak maviliğe, silinir gözünde yaşam,
Sarar burkulan yüreğimi
Bir görkemli görünüşün kendinden geçişi -
Sen de batıp gideceksin ey güzel yıldız
Bir nesne kalmayacak artık uzun boylu.
Bunu kurar dururdum...
RHEA: Konuşmuş musun onunla sen,
Panthea, daha önceden?
PANTHEA: Bir şeyler anımsatıyorsun bana bu konuda. Çok olmuyor, ölüm döşeğine düştümdü. Önce pırıl pırıl gün kızardı önümde, güneş batıyordu, bir cansız gölge gibiydi evren. Eskiden can sıkıcı bir düşmanı olduğu büyük adamı; doğanın güvenini, yardıma çağırdı babam umutsuz günde. O zaman bu yüce kişi ulaştırdı bana ilacı, bir büyülü uzlaşma içinde eriyip karıştı didinen yaşamımla birbirine, tatlı duygulu çocukluk günlerine daldım, gözlerim açık uyudum günlerce, gereksemedim bir soluğu bile. Yeniden açılıverdi varlığım ışıl ışıl bir beğenç içinde. Çoktandır yoksun kılındığım evrene, pırıl pırıl bir ilgi duyuşla açıldı gözüm güne karşı, orada duruyordu EMPEDOKLES: Öyle tanrısal, öyle gerçek geldi bana. Gülümseyen gözlerinde çiçek çiçek açıldı bana yaşam yeniden. Ah, bir sabah bulutçuğu gibi döküldü gönlüm yüksek, tatlı ışığa karşı; ben ince bir yansımaydım ondan...
RHEA: Ey Panthea...
PANTHEA: Onun göğsünden gelen. Bütün ezgiler çınlıyor her hecede, tini de sözünde. Oturmak isterim ayaklarının dibinde saatlerce, onun bir öğrencisi, onun çocuğu olarak, onun göklerine bakmak, onda sevinçten çıldırmak, onun göklerine dalıp kendimden geçinceye değin...
RHEA: Bir bileydi sevgiyi, söylerdi söyleyeceğini.
PANTHEA: Bilmez o. Dolaşır kendi evreninde
Duymadan bir nesneye gerekseme, bir tanrı
Sessizliğince yürür çiçeklerinin arasında,
Sakınır incinmesin diye hava, mutluluk..
Sessizdir onun evreni, coşar gönlünce
Yükselen bir eğlence içinde, fışkırır
Bir kıvılcım bir düşünce gibi gecesinden
Yaratıcı büyünün, sokulur ışıl ışıl,
Gelecek eylemlerin özleri yüreğine,
Oluşan insan yaşamında, sessiz doğada,
Görünür ona evren, duyar kendini bir tanrı gibi
Öğelerinin içinde, bir gökçe türküdür sevinci,
Gün olur gösterir kendini, girer halk içine,
Kalabalığın uğuldadığı, bir güçlünün
Başıboş gürültüler çıkardığı yerde..
Böyle yürütür egemenliği görkemli önder,
Gelir yardıma yeterince görüldüğünde,
Alışmak isterlerse yardımına
Bir yabancının boyuna, sezmeden
Geçip gidişini - çeker götürür onu
Gölgeliklere sessiz bitkiler evreni,
Daha güzel göründüğü yere,
Oradadır; bütün güçlülüğüyle
Karşısındadır gizem dolu yaşamı...
RHEA: Ey konuşan kadın. Nasıl biliyorsun her bir
şeyi?
PANTHEA: Onu düşünürüm ben - ne çok
düşüncelerim
Var onun üstüne! Ah. Anlamış mıyım onu,
Ne olduğunu? Yaşamın kendidir o,
Biz birer düşüz ondan. -
Gönüldeşi Pausanias az çok söz etmiş ondan
Önceden bana, görür onu günden güne o delikanlı,
Jupiter'in kartalı daha övünçlü
Değil Pausanias'tan - öyle sanıyorum.
RHEA: Çıkışamam sana, ey sevgi, ne dersen de
Ne acılar doluyor içime anlatılmaz,
Senin gibi olmak isterim ben de
İstemem onu bir daha. Evet siz
Böyle mi olursunuz bu adada?
Sevinç duyarız büyük adamlardan,
Bunlardan biri güneşidir Atina kadınlarının,
Sophokles'tir. Onda bütün ölümlülerden,
Özellikle kızlardan bir öz görünür görkemli,
Pırıl pırıl bir anı doğar içinde... -
Her biri düşüncesi olmak ister bu görkemlinin,
Boyuna güzel, genç olmak solmadan,
Ozanın özüne girip kurtulmak,
Sorun, düşünün, kentin bu düşük kızlarından
Hangisinin sevgiler dolu bir yiğit olacağını,
Özünde canlanan, Antigone dediği o,
Işıl ışıl olacak alınlarınız girdiğinde
Tanrılar gönüldeşi bayram günü tiyatroya,
Yok artık üzüntünüz
Yitmiyor sevgili gönül
Bir acınmalı yaprak boyun eğişi içinde. -
Adadın kendini - biliyorum iyice,
Öyle büyüktür işte seni sessiz bırakmada,
Sonsuzu seviyorsun sınırsızca.
Nedir yardımcın senin? Evet senden
Onun batışı alıyor öcünü,
Sen iyi çocuk, göçmen gerekir mi onunla?
PANTHEA: Yapma
Gurur verme bana, korkutma beni,
Bana göre değil ona göre olan.
Ben o değilim, o göçse bile
Benim göçüşüm olmaz onun göçüşü,
Ölümü de büyük olur büyüklerin.
Gitmek istiyor bir yiğitle silah taşıyan;
Elinde alın yazısının ışıldağı,
Böyle çağırılması gerekir birinin
Öteki gibi, nedir bu adamın ulaştığı,
İnan bana, yalnız şudur onun kazancı
Suç işlemiş bütün tanrılara karşı,
Çekmiş onların hıncını üzerine,
Onun gibi suç işlemek istedim ben de,
Onun uğradığına uğramak,
Ne olurdu bir yabancıyla sevenler
Bir çekişivereydi, ne olurdu. - Ne istiyorsun?
Yalnız tanrılar konuşsalar, sen budala kadın
Yeremezsin bizi onun gibi...
RHEA: Belki onun gibisin sen de
Yoksa nasıl bulurdun onda mutluluğu?
PANTHEA: Sevgili gönül.
Bilmiyorum, neden bağlıyım ona
-Bir göreydin onu-. Düşündüm bir yol
Çıkar dışarı belki diye (bu saatte
Kırlarda gezer seve seve sonsuz gençlik,
Bir anı benzetiverirse ona yeni gün -),
Görmüşsündür onu giderken -
Bir istek vardı öyle, doğru değil mi dersin?
Vazgeçmeliyim bu dileğimden, görünüyor o,
Artık sevmemiş tanrılar
Bu sabırsız duamızı, hakları var.
İstemem artık istemem - ben sizden
Ummalıyım iyi tanrılar - bilmem ondan başkasını -
İstiyordum seve seve, dileyeydim ötekiler gibi,
Yalnız güneş ışığını, bir de yağmuru sizden,
Bir bunu yapabilirdim.
Ey sonsuz gizem - Biz neyiz,
Ne arıyoruz, bulamayacağız aradığımızı,
Biz, iyi saatte olanlar gibi değil miyiz?
RHEA: Baban geliyor, orada,
Bilmiyorum, kalalım mı gidelim mi?
PANTHEA: Ne diyorsun? Babam mı? Gel sıvışalım.

İkinci Sahne
Kritias (Archon). Hermokrates (Rahip).

HERMOKRATES: Kimdir orada giden?
ARCHON: Kızlarım, sanırım,
Bir de konuğun kızı,
Dün evime gelenin.
HERMOKRATES: Rastlantı mı? Yoksa onu mu
arıyorlar,
Halk gibi onlar da yitmiş mi sanıyorlar?
ARCHON: Gelmemiş kızının kulağına şimdiye değin
Bu olağanüstü söylenti, onunla ilgili
Bütün olup bitenler gibi..
Ormanlara, çöllere ya da denizlere gitmiş,
Göğe çıkmış, yere girmiş ola,
Sınırsız anlamın ittiği yere.
HERMOKRATES: Yok olanlarla, onlar da görmeli onu,
Bununla kovarlar ancak boş sanıyı.
ARCHON: Nerdedir dersin?
HERMOKRATES: Buradan uzakta değil,
Cansız duruyor karanlıkta.
Almış bütün gücünü tanrılar elinden.
O günden bu yana, tanrı deniyor
O içmiş er kişiye halkın dilinde.
ARCHON: Halk da içmiştir onun gibi...
Ne yasa dinlerler artık, ne gerekçe,
Ne de yargıçları, köpürüp taşmış
Bütün gerekseyişler, anlaşılmaz uğultular
Mutlu ırmak kıyısından büsbütün...
Bir yabancı bayram olmuş bütün günler,
Bayramlar bayramı, tanrılar da gitmiş
Bu gerçek bayram günü birlik içinde.
Karartıp bir büyücü dört yanı
Bir de azgın fırtına çıkarmış başımıza
Doldurmuş yeri de, göğü de alt üst etmiş,
Bakıyor, seviniyor özünden,
Bir de sessiz yerinden dolayı...
HERMOKRATES: Ne de güçlüymüş aramızda
Bu er kişinin tini...
ARCHON: Sana diyorum, anlamıyorlar onu
Ne varsa ondan bekliyorlar hani...
O tanrı olmalı, kral olmalı onlara...
Ne derin bir utanç duydum onun önünde,
Ölümden kurtarınca çocuğumu.
Sen ne yolla tanıdın onu Hermokrates?
HERMOKRATES: Çok sevmiş onu tanrılar,
İlk kişi değildir o duygusuz geceye
Mutlu güvenlerinin doruğundan,
Yukardan, attığı tanrıların..
Aşkın bir mutluluk içinde
Pek çok nesneyi unuttuğundandı bu,
Seziyordu sınırsız bir yalnızlıkla ceza giydiğini,
Böyle bir işin başına geldiğini. -
Son saati değil onun bu,
Çekemez, böyle bir alçaklığa dayanamaz özünde,
Tutuşuyor yeni bir öç almak için
Sonsuz uykuya dalan ruhu
Yarı uyanık korkunç biri, düşe dalan,
Konuşuyor eski, pek yiğit kimseler
Bir kamış sapıyla Asya'dan Avrupa'ya geçenler,
Bir sözüyle tanrıları yaratanlar gibi.
Öz malınca duruyor karşısında
Geniş, dipdiri evren,
Kımıldıyor göğsünde bir korkunç istek,
Ne yana yönelse bu istek, bu yalım
Bir açık yol yapıyor...
Ne varsa önünde iyi çağın olgunlaştırdığı
Yasa, sanat, töre, bir de kutlu söylenti
Alt üst ediyor, katlanamıyor bir türlü
Yaşayanlardaki sevince, barışa...
Bir barışçı olmayacak artık o...
Yitişi gibi bütün nesneleri geçirecek
Yeniden ele, yabanlar içinde, bir tek ölümlü
Bile tutunamaz onun kükreyişine karşı.
KRITIAS: Ey koca adam! Görüyorsun bilinmezleri bile!
Doğrudur sözün, yerine gelirse,
Yazıklar olsun sana Sicilya, ne güzelsin
Kırlarınla, tapınaklarınla bir de...
HERMOKRATES: Ulaşmış ona yargısı tanrıların
başlamadan işine.
Toplansın artık yalnız halk,
Göstereyim onlara erkişinin yüzünü,
Göklere uçmuş, gitmiş dediklerinin.
Tanık olsunlar ona yağdırdığım kargışa,
Onun atıldığı ıssız çöle, orada kötü saatin
Geri dönmeksizin çekecek cezasını,
Nedenli bir tanrı olmuşsa da...
KRITIAS: Çelimsiz halk yüzünden
Geçerse başa gözü pek olan kimse,
Korkmaz mısın benim, senin, bir de tanrıların
uğruna?
HERMOKRATES: Dokunuyor toyunun (*) sözü
soğukkanlı olsa da kişi.
KRITIAS: Yoksa onlar uzunboylu sevileni;
Acı çekiyorsa kargıştan dolayı,
Seve seve yaşadığı bahçelerinden
Yer yurt edindiği ilden sürecekler mi?
HERMOKRATES: Kim katlanabilir yurdunda
bir ölümlüye,
Bir de gereğince kargışlanmışsa üstelik?
KRITIAS: Peki, sen de bir suçlu sayılıyorsan
Ona bir Tanrı diye saygı duyanlar gözünde?
HERMOKRATES: Kalkacak bu yanılma, bir
görsünler gözleriyle,
Tanrılar yüceliğinde yitmiş sananlar onu!
Artık iyiliğe yüz tuttular,
Üzülüyor, aldanıyorlardı dün
Dolaşıyor sağda solda boyuna
Pek çok söz ediyorlardı ondan
O yoldan geliyorken ben de..
Onlara, onun yanına ulaştırayım sizi
Dedim bugün, onun evinde her kişi
Sessiz sessiz durabilir bir yerde.
Yakardım sana dışarı gelesin benimle
Görelim uyarlar mı bana diye,
Bulamazsın burda kimseyi, gel artık!
KRITIAS: Hermokrates!
HERMOKRATES: Nedir o?
KRITIAS: Görüyorum onu orda
Dosdoğru.
HERMOKRATES: Bırak gidelim, Kritias!
İlgimizi çekmesin konuşmasıyla.
(İkisi de gider.)

Üçüncü Sahne

EMPEDOKLES: Yavaş yavaş salınıp sokuldun sessiz
dünyama,
Buldun beni mağarada, karanlıkta,
Sen, ey gönüldeş sen! Ne umutsuzdur gelişin,
Ne uzak, yeryüzünde, yukarda, ey güzel gün
Sezdim yeniden gelişini!
Sizedir güvenim, size yücelerin hızlı
Çalışkan erkleri, yakın olun gene bana,
Her zamanki gibi yakın mutluluğunuz.
Kırlarımın yanılmaz ağaçları sizin!
Gelişirsiniz boyuna, her gün içersiniz
Gökyüzü kaynaklarından ışıkla, siz ayrıcalılar,
Eker yaşam kıvılcımını hava
Dölleyerek çiçek açımlarını. -
Sen ey dipdiri doğa; gözlerimin önündesin,
Tanıyor musun artık gönüldeşini,
Şu yüce sevgiliyi, beni tanıyor musun,
Toyunu, sevinçle dökülmüş adak kanı gibi
Sana sunulan canlı türküyü?
Kutlu ağaçların yanında
Suyun; yerin damarlarından çıkıp
Toplandığı yerde, kızgın günde
Susamışların serinlediği yerde - içinde,
İçimde, siz yaşamın kaynakları
Fışkırın evrenin derinliğinden topluca,
Susamışlar geliyordu - şimdi ne oldu?
Güvenir misiniz? Yalnız mıyım ben?
Gündüz bile gece mi burda, dışarda?
Daha yüksek, ölümlü bir göz gördü,
Görmez kılınan dokunuyor o yana bu yana -
Neredesiniz tanrılarım?
Yazıklar olsun, bıraktınız mı beni
Bir dilenci gibi,
Sizi seven, duyan bu göğsü de,
Nedir alaşağı edişiniz bu gönlü, özgür doğanı,
Sımsıkı bağa vuruşunuz nedir içimde?
Katlanacak mıyım ben bu çıt kırıldım,
Bu güçsüzlere, bu korkunç Tartarus'ta
Bütün gün dövülenlere?
Bilirim kendimi, yapmak isterim onu;
Bir soluk almalıyız haaa! Gün doğuyor! Gidelim.
Övünmem böyle işlerle ben!
Öpmem tozunu, bir daha, daracık bir yolun,
Eskiden düşlere kapılıp gittiğimin - geçmiş o,
Ayrılmalıyız artık.
Sevilmişim, sizce sevilmişim ey tanrılar,
Öyle içtenliyim, çevrenizde yaşarmış gibi,
Öyle bilmişim sizi, bir düş değil
Gönlümde sizi duyuşum,
Bilmişim, anlarmışım sizi,
Sizinle görüyorum işlerimi!
Ne soy kımıldarsa içimde tin
Sen, sessiz hava! Girmişse içime
Ölümlüler yanıltısı, sen kurtarıcı
Sevgiden yaralı gönül, soluk alıyorsun,
Sen uzlaştırıcı! Görmüş bu göz
Tanrılık işlerini, pek yaygın ışık,
Çok dinledim seni taparcasına bir duyguyla!
Sizi de, ey öteki sonsuz güçlüler!
Durmuşsam dağın doruğunda,
Ey gölgeden çizgi ..............
.....................
.................. geçip gitmiş,
Sen, evet sen, onu gizleme kendinden!
Bunda suçlu sensin ey Tantalus!
Yıkım getirdin kutluluğa,
Bozdun atak bencilliğinle güzel anlaşmayı,
Ey zavallı, o zaman evrenin yüceusları
Basmış bağrına seni, sevgiyle dopdolu, düşündün
Kendini, yanıldın eli sıkı budala,
Esirgeyici diye sattın kendini,
Birer güçsüz uşak gibi yardımcın olmuş
Melekler! Aranızda yok mu benden öç alacak,
Gerekli mi benim tek başıma yerginin,
Kargışın acısını içime dökmem!
Dağıttı Delphoi'nin tahtını, yok bence
Daha iyisi, saçımı başımı yoluyorum,
Bir dazlak biliciyim artık - ey tanrılar!

Dördüncü Sahne

PAUSANIAS: Ey hepiniz
Göksel erkliler, nedir bu?
EMPEDOKLES: Çekil!
Kim gönderdi seni buraya? Bende mi
Bitirmek istiyorsun işini? Söyleyeyim sana
Ne varsa, bilmiyorsan, sonra yap yapacağını,
E sonra - Pausanias! Artık arama
Gönül verdiğin erkişiyi,
O yok artık, git, güzel delikanlı!
Yüzün yakıyor içimi, yap istediğini,
İster say ister söv, yeter de artar bana
İkisi de senden geldikten sonra!
PAUSANIAS: Ne oldu? Bir muştum var sana
Çoktandır, şükrettim seni uzaktan görünce,
Gün ışığında, baştan ayağa titrer buldum.
Yalnız mıydın? Duymadım bir sözünü bile,
Bir yabancı ölüm sesi çınlıyor kulağımda...
EMPEDOKLES: İnsan sesidir o, çok ün salan
Ölümlü diye,
Pek mutlu kılmış onu güzel doğa...
PAUSANIAS: Öyle değil
Bütün evren tanrılarıyla sıkı fıkı
Olduğun gibi değil bu.
EMPEDOKLES: Öyle dedim ben de,
Sen iyi insan, kutlu büyücü
Çıkıp gitmemişti içimden daha,
Bu yüzden beni, bu gönülden seveni,
Seviyorlar daha, evrenin yüce usları...
Ey göksel ışık! Evet beni
Öğrenmemiş insanlar daha - epeydir,
Özlem duyar yüreğim yüce diriye,
Onu bulamadı daha, bu yüzden döndüm sana,
Bir bitkinin bağlanışı gibi çoktandır
Bir sofuca beğenç içinde bağlanmıştım sana,
Çoktandır körü körüne,
Çok güç anlar ölümlü pırıl pırıl olanları.
Böylece...............
Çiçekleniyor özüm, senin çiçeklenişince,
Bundan tanımışım seni, bağırdım: Yaşıyorsun!
Güler yüzle dolaşır gibisin ölümlüleri,
Senden düşer her kişinin üstüne
Göksel pırıl pırıl sevimli aydınlık
Senin özünün boyasını taşır ne varsa,
Böyleydi benim için de şiirde yaşam.
İçimdedir senin özün, vermiş açıkça
Gönlüm senin gibi, ağır başlı toprağa kendini,
Acı duyana, çokluk kutlu gecede
Övdüm onu, ölüme değin sizi yürekten
Alınyazılarıyla dopdolu korkusuz sevmek için
Küçümsemeden bir tekini bile masallarımızın....
Böyle yapmışım onunla ölüm anlaşmasını.
Başka bir hışırtı vardı önceden kırda,
Nede inceden şırıldardı dağ kaynakları,
Nede yumuşak bir esinti vardı çiçeklerde ılık
Ey toprak! Sessiz yaşamı veren bana.
Bütün gönüldeşlerin senin, ey toprak;
Görkemli de değiller hani pek,
Yorgunluktan, sevgiden ısındılar, büyüdüler,
Bütün bana verdiklerin, sessiz oturmuş
Tepede, şaşıp şaşıp düşünmüşsen yaşamın
Kutlu kutlu yanıltısını, senin dolaşmandan
Derin derin kımıldanıyorum
Sezerek kendi alınyazımı,
Soluk alıyor senin gibi hava,
Sağlık veriyor bana, sevgiyle yaralı gönlüme,
Çözüldü büyülü derinliğinde bilmecelerim...
PAUSANIAS: Sen mutlu kişi.
EMPEDOKLES: Öyleydim! Söyleyebilirdin, ne soy
olduğunu,
Senin meleklerinin dolaşması, etkisi - denir onlara,
Ey yoldaşı olduğum, görkemli doğa!
Bir kez daha bağırabildim ruha,
Benim dilsiz, ölü gibi ıssız gönlüm
Yansıtıverse bütün seslerini senin!
Ben o muyum? Ey yaşam, çınlar mı kulağında
Senin uçan ezgilerin bütün,
Duyar mıyım eski yankını, yüce doğa?
Ah, ben, ne varsa yitiren, yaşamadım mı
Bu kutlu toprakla, bu ışıkla
Ruhun bir kez bile sızlanmadığı seninle,
Ey baba gök! Bütün canlılarla
Sonsuzca var olan olymposta? -
Ağlarım kırbaçlanmış gibi,
Ah, kalmak istemem, seni de benden almasınlar - sus!
Ölüyor sevgi, kaçıyor tanrılar birden,
Biliyorum pek iyi, bırak beni,
Ben, eski ben değilim artık, işim yok seninle...
PAUSANIAS: Sen osun, gerçektir o olduğun.
Söyle bana, bence anlaşılmayanı,
Nasıl yok ediyorsun kendini böyle?...
Ruhum sayıklıyor sanırım
Zaman zaman, yeterince açıldığında
Sevdiğim dünyaya, derin sessizliğe kapanınca.
Ölü mü dersin yoksa sessiz durana?
EMPEDOKLES: Seve seve, yorulup avunduğun
gibi, iyi insan!
PAUSANIAS: Alay ediyorsun bilgisizlikle düpedüz
Düşünür müsün mutluluğunu, sen de, benim gibi?
Pek içten değildi hani, acı çekiyorsun,
Böyle diyorum uygunsuz nesneler yüzünden.
Gördüm seni işinin başında, barbar kent senden biçim,
Anlam kazanmış, onun gücünde öğrendim görüşünü
senin,
Onun evrenini bir de, kutlu anda senin bir sözün
Bu yılların yaşamını benim için yarattığında,
Evet yeni güzel bir zaman
Başladı bu delikanlıdan.
Orman hışırdayınca uzaktan uysal geyikler
Nasıl düşünürse yuvalarını,
Öyle çarpar benim de yüreğim; sen
Eski evren mutluluğundan söz ederken,
Göstermez misin büyük çizgilerini geleceğin bana,
Bir sanatçının keskin bakışı nasıl
Bütün bir tabloda eksikleri ortaya koyarsa?
Apaçık değil mi önünde alınyazısı insanların?
Bilmez misin güçlerini doğanın,
Güvenle nasıl istersen öyle yönetirsin doğayı,
Sessiz egemenliğinde bir ölümlü gibi değil?
EMPEDOKLES: Yeter! Bilmezsin söylediğin her
sözün
Bir diken gibi içime battığını.
PAUSANIAS: Hınç duyman gerek mi her nesneye
güçsüzlükle?
EMPEDOKLES: Sayın bay anlamıyorsun!
PAUSANIAS: Niçin
Onu benden gizliyorsun, üzüntünü bana
Bir bilmece yapıyorsun? İnan ki daha acılı kimse
yok...
EMPEDOKLES: Acı çeken kimse yok, Pausanias,
Acıları bitirmek için. Görmüyor musun?
Ah! Öyle olaydı, benimle acıların üstüne
Bir bildiğin olmayaydı ne olurdu. Yok!
Ben açıklayamam kutlu doğayı,
Kaba duyuştan kaçan o arı duru varlığı!
Yerdim seni, yalnız başıma bey,
Üstün güçte bir barbar olayım diye
Size yalınçlığın içinde bakarım,
Salt, genç kalan güçleriniz içinde!
Onlar barışla yetiştirmiş beni, sevinçle
Beslemiş, biliyorum onu ben de,
Benim için kutlu olan yaşamıdır doğanın
Eskiden olduğu gibi, iyilikseverdi tanrılar,
Bir tanrıydım yalnız başıma ben de,
Korkusuz bir benlik içinde konuşurdum.
İnan bana sevinirdim doğmayaydım.
PAUSANIAS: Ne? Bir söz için mi bu?
Neden yılmış gözünüz, en yiğit erkişi?
EMPEDOKLES: Bir söz için mi bu? Evet, tanrılar
Yok etmek istiyor beni, sevdiğiniz gibi.
PAUSANIAS: Böyle demiyor başkaları, senin gibi.
EMPEDOKLES: Başkaları! ne yapabilirler ki?
PAUSANIAS: Evet doğru,
Sen olağanüstü adam! böyle içten sevmedi,
Görmedi başkaları sonsuz evreni
Onun yüce uslarını, güçlerini,
Senin gibi! Yiğitçe sözü bir sen söyledin
Bu konuda, sen sezinledin öylesine çok,
Nasıl bir büyük sözle bütün
Tanrıların gönlünden sökülüp atıldığını,
Seve seve adadın kendini onlara,
Ey Empedokles! -
EMPEDOKLES: Bak! Nedir bu?
Toyun Hermokrates, onunla
Bir yığın halk, Kritias, Archon!
Ne arıyorlar yanımda?
PAUSAİNAS: Epeydir aramışlar
Nerdesin diye.

Beşinci Sahne

HERMOKRATES: Burada, sözünü ettiğiniz adam,
Diri diri Olympos'a yükselmiş olan.
KRITIAS: Ölümlüler gibi bakıyor, üzüntülü.
HERMOKRATES: Siz budala alaycılar! Sevindirir
mi sizi,
Size büyük ışık saçan birinin acı çekişi?
Görmediniz mi güçlüden cılızlaşınca
Kolay kazanıldığını ılgarın?
Çekiyor içinizi yere düşen olgun yemiş,
İnanın bana, olgun değil her nesne sizin için.
BİR AGRİGENTOLU: Ne var orda?
EMPEDOKLES: Yalvarırım size gidin
İyi belleyin sizin olanı,
Karıştırmayın benimkine. -
HERMOKRATES: Oysa bir sözü var toyunun
Sana söyleyecek bu konuda.
EMPEDOKLES: Yazık!
Siz, pırıl pırıl tanrılar! Siz dipdiriler!
Gerekir mi bu ikiyüzlülüğün acıma ağu katması?
Git! Ben çok korumuşum seni git.
Böyle kolaydır senin de beni esirgemen.
Bilirsin, açıkladım sana bunu,
Tanırım seni de, kötü derneğini de,
Bir masaldır o benim için oldum olası,
Kendi çevresinde size katlandığı gibi doğanın.
Ah! Ben çocukken sofu gönlümü
Sakındınız ne varsa kırıp dökenden
Çözülmezcene bağlıydı içten bir sevgiyle
Güneşe, havaya, bütün ulaklarına
Bu büyük, uzağı sezişli doğanın...
Korku içinde sezmişim
Özgür gönlünüzdeki tanrı sevgisinin
Genel bir konuda söylemek istediğini,
Sürüklendim ben de neylersin sizin gibi.
Çek git! Adam görmek istemiyorum karşımda,
Kutlu olan bir kazanç işi gibi dürtüyor insanı,
Soğuktur yüzün, sevimsizdir, ölüdür,
Tanrıların gibi senin. Gidin artık!
Ne ilgisi var sizinle bunun?
KRITIAS: Kutlu kargış göstermeden önce yıldızları
sana,
Yoktu bu yüzsüzce alçaklık...
HERMOKRATES: Sus, gönüldeş!
Söyledim sana ben, sımsıkı
Kavramışa benzer onu güçsüzlük. -
Küçümsüyor beni bu adam, dinleyin bunu,
Agrigentolu yurttaşlar böyle katı bir sözle
Kaba bir çekişmeye girişmem onunla.
Yakışmaz böyle bir yaşlıya bu, siz yalnız
Onun kim olduğunu mu sormak istiyorsunuz?
EMPEDOKLES: Bırakın artık!
Bir bakın, yaramaz kimsenin işine,
Kanayan bir yüreği büyülemek, bana bağışlayın,
Dolaştığım yolu, sessizce yürüyeyim,
Kutlu, sessiz ölüm yolcağızımı...
Çözün adak boğayı sapandan,
Bir kez bile nodullanmayanı çivili değnekle,
Yormayın benimkini de, küçümsemeyin
Üzüntümü, kötü söz söylemeyin bana,
Kutludur o, uzak tutun gönlümü
Baskınızdan! Tanrılarındır acınız.
BİRİNCİ AGRIGENTOLU: Ne demek bu,
Hermokrates, neden
Olağanüstü sözler söylüyor bu adam?
İKİNCİ AGRIGENTOLU: Bize karşı söylüyor
onları, sakınıyor bizden.
HERMOKRATES: Ne demek sizce bu? Odur anlamı
karanlıklaştıran,
Bir Tanrı yapmış kendini karşımızda.
İnanmazsınız sözüme benim daha,
O adamı soruyor yalnız. Söylemeli onu...
ÜÇÜNCÜ AGRIGENTOLU: İnanıyoruz sana
yürekten...
PAUSANIAS: Yürekten inanıyor musunuz?
Siz utanmazlar? - Jüpiterinizde bile
Bugün, iş kalmamış artık...
Tedirgin eder olmuş sizi tanrı.
Bunun için mi inanırsınız ona?
Orada duruyor işte, üzülüyor, söyletmiyor tini,
Kahramanlardan yoksun çağda delikanlılar
O yokken de özlem duyacaklar ona...
Siz, evet siz sürünüyor, vızıldıyorsunuz çevresinde,
Bunu yapabilir misiniz? Siz bu adamın gözünden
Kaçınacak kadar kaba duygulu musunuz?
Pırıl pırıl bir kimsedir o, ona bir
Oyun oynamayı göze alabilir misiniz, ey kutlu doğa
Nasıl katlanıyorsun çevrende bu böceklere? -
Bir bakın bana, öğrenmeyin ne olduğunu
Benimle başlamanın, sizin gerekir
Bunu toyuna sormanız, ona, her nesneyi bilene...
HERMOKRATES: Bir dinleyin, bakın bana da, size de
Ne soy çıkışıyor atak çocuk? Gerekmez mi onca?
Yapabilir o da öğretmeninin yaptığını...
Ne isterse söyler halkın sevdiği kimse,
İyice bildiğim için bunu
Diretemiyorum kendi duyguma karşı,
Ancak tanrılar dayanır ona,
Onlar daha çoklarına katlanır, susarlar
Bir açığa vurmaya görsünler aşırı ataklığı.
Geride, derin karanlıkta kalır kan dökücü...
ÜÇÜNCÜ AGRIGENTOLU: Siz kentliler! Ben
ikisiyle de
İstemem gelecekle ilgili bir iş yapmayı...
Söyleyin nasıl olur da aldatır bizi bu?
İKİNCİ AGRIGENTOLU: İlerlemesi gerekir
yamakla ustanın.
HERMOKRATES: Çağıdır! - Size sığınırım, ey
korkunçlar!
Size öç tanrıları! - Zeus yönetiyor bulutları,
Poseidon egemendir su dalgalarına,
Evet size de, siz yavaş gezenler, size de
Gizlilik verilmiş egemen olmada,
Nerede beşikten yetişme bir zorba varsa
Siz de olabilirsiniz öyle, gidin oradan,
Çok suç işleyen çıkar orda bu sıra,
Sessizce düşünün, boyun eğer gönlüne,
Orada sizi, kaygı verir ele, boşboğazca;
Bir tanrı yavısı diye boyuna.
Evet, siz de tanırsınız onu, o göksel
Baştan çıkarıcıyı, halktan almış anlamı,
Oynamış anayurdun yasasıyla,
Saygı duymamış bir kez Agrigento'nun
Eski tanrılarına da, toyunlarına da...
Saklı değil sizden sustuğu sürece
O olağanüstü korkunç anlam.
Odur onu bütünleyen! O alçak!
Sezmiyor musun, sevinmeliymişler karşısında
Bir tanrı adını aldığından dolayı?
Egemenlik sürecektin Agrigento'da,
Biricik güçlü tiran olarak,
Senin olacaktı, yalnız senin,
Bu iyi ulus, bu güzel ülke...
Susacaklar, korkup donakalacaklardı bir de,
Sararıp soluyorsun, elden ayaktan etti seni
Karanlık odanda bir derin acı,
Gün ışığında aktığın yerde.
Gelir misin imdi, döker misin üstüme
Mutsuzluğu, yerer misin tanrılarımızı?
BİRİNCİ AGRIGENTOLU: Şimdi anlaşıldı!
Düzeltilmesi gerek onun.
KRITIAS: Söyledim size, güvenemem düş kurana.
EMPEDOKLES: Siz ey kudurganlar!
HERMOKRATES: Konuşuyor musun daha,
Almıyor musun öcünü? Yok artık
Bizimle ortak bir işin, yalancı oldun çıktın,
Bilinmezsin bütün canlılarca.
Borcu kalmamış sana bize su veren kaynağın,
İşimize yarayan ateş yalımının,
Ölümlülere gönül sevinci verenin,
Almış onu senden öç tanrıları,
Güleç yüzlü ışık yok senin için yukarda,
Bu toprağın yeşil yemişleri yok artık,
Havadan bir iyilik görmeyeceksin
Serinlemek için yüreğin yansa bile.
Boşunadır, dönme bizim olana geri, senin
Öç alıcılarla, kutlu ölüm tanrılarıyladır işin.
Yazıklar olsun bundan sonra senden
Bir tek söz olsun severek benimseyene,
Sana selam verip el uzatana,
Öğlede içki verecek olana,
Sofrasında sana katlanana,
Geceleyin kapısına gelirsen
Damının altında seni uyutana,
Öldüğünde sana mezar ateşi yapana,
Yazıklar olsun ona, sana olduğu gibi - haydi!
Daha uzun boylu çekemez anayurdun tanrıları,
Sunaklarının olduğu yerde seni, her nesneyi
Yereni...
İKİNCİ AGRIGENTOLU: Dışarı! Böylece
dokunmaz bize kargışın!
PAUSANIAS: O, gel! Yalnız gitme, biri var şimdi
Seni ululayan, eskiden yasaklanmışsa da,
Sen sevgili kişi! Bilirsin daha güçlüdür
Gönüldeşin iyi dileği bir toyunun kargışından...
Gel engin yurda! Orada da buluruz
Gök ışığını, yakarırım
Gönüldeşçe ışık saçsın sana ruhumda...
İtalya kıyılarında,
Öğünçlü Grek ülkesinde ötede,
Yeşil tepeyi, gölgelikleri
Verir sana akça ağaç, tatlı yeller
Serinletir gönlünü gezginlerin, yorulursan
Sıcak günde oturursun geniş yolda,
Bu ellerle içecek bulurum sana
Serin pınardan, yiyecek toplarım,
Eğerim dalları başının üstüne,
Yosundan, yapraklardan yer yaparım,
Sana yatman için, kollarım seni uyurken,
Boynumuzun borcudur mezar ateşini,
Seni alçaklardan koruyanı yakmak!
EMPEDOKLES: Oh! sen candaş gönül! - Benim için,
Siz kentliler! Bir dileğim yok, olsun ne olacaksa!
Bu delikanlı için yalvarırım size.
Yüz çevirmeyin benden! Ben değil miyim
Çevresinde seve seve toplandığınız, yoksa?
Uzatmayın ellerinizi bana, gelmez işinize,
Bir gönüldeşe böyle ite kaka sokulmak,
Çocukları gönderin, bu sevimlileri,
Omuzlarda taşıyın o küçükleri
Yukarı kaldırın kollarınızda -
Tanımadığınız bir kimse değilim ben,
Siz söylediniz ona istediğini yapabileceğinizi,
Ülkeden ülkeye dilenci olarak onunla gitmeyi,
Gider miydiniz elinizden gelse,
Onun arkasından siz de Tartarus'a?
Siz çocukları! Ne varsa sunmak istediniz bana,
Çok zorladınız beni verdiğinizi almaya, delice,
Neyse sizin için yaşamı koruyan, parıldatan
Geri veriyorum şimdi size, benim olandan,
Sizinkinden daha çok saygı gösterin buna.
Ayrılıyorum sizden, yadsımayın yakarışımı:
Koruyun bu delikanlıyı:
Üzmez sizi, beni seviyor yalnız,
Sizin sevdiğiniz gibi, söyleyin onun
Soylu ya da güzel olup olmadığını!
Yarar işinize gelecekte, inanın bana!
Çok kez söyledim size yeryüzünde soğuğun,
Gecenin olacağını, tükeneceğini sıkıntı içinde
Canınızın, çağlar boyunca göndermez bir daha
İyi tanrılar böyle bir delikanlı,
Serinlik verecek insanlara solarak yaşam.
Kutlu saymanız gerek dedim ışıyan yüceusları -
Böyle korunmalı, vahlanmamalı!
Söz verin bana bu konuda!
ÜÇÜNCÜ AGRIGENTOLU: Git be: Dinlemiyoruz
her nesneyi.
HERMOKRATES: Çekecek cezasını bu atakça
yaramazlığın.
Seninle gidiyor, senin kargışın onadır...
EMPEDOKLES: Susuyorsun, Kritias: Saklama
boşuna,
Seni de ilgilendirir, bilirsin, doğru değil mi?
Gidermez günahları hayvan kanından ırmaklar...
Yakarırım, söyle onlara ey sevgili:
Ne soy istediğinizi söyle yavaştan,
Yeniden ulusa dönme eğilimi doğar böylece!
İKİNCİ AGRIGENTOLU: Bize mi çıkışıyor daha?
Bir düşün
Ettiğin kargışı da ağzını açma, git!
Yoksa bitirmek isterdik senin işini...
KRITIAS: İyi söylemiş,
Siz kentliler!
EMPEDOKLES: Öyle! İşimi bitirmek mi istediniz?
Ben yaşarken de
Ölüme yıkım getirmek mi istediniz?
Buraya gelin! Dağıtın, bölün bu ganimeti,
Kutlasın sevincinizi toyun, kendi güvencini,
Öç tanrılarını çağırsın şölene! -
Korku içindesin, uğursuz! Neye? Açıkgöz avcı
Bulmuş avını, neden basmıyor sevinç çığlığını?
Aaaa bak! Ne de alçakça bir duruşun var,
Arıyorsun nerede ölüm okları diye!
Sen çılgın! Tanıyor musun beni daha?
Gerekir mi yaptığın kötü şakayı bırakmam?
Ağarmış saçınla ey adam! Yıkılacaksın
Yere, bir kötü uşağısın öç tanrıçasının,
Ustam mı olacaksın benim?
Acınmalık bir iştir yaralı bir yabanı avlamak!
Üzüldüm, biliyordu bunu, büyüyen inciri
Yesinler diye yüreklendiriyor onları,
Beni tutup yüreğimi yemek için
Diş biletti ulusa, o yıkım görenlere
Yardım eden, düşeni kaldıran,
Yersiz yurtsuz, içinde alçaklığın yaraları,
El evlerinde dolaşıp duranı, kır tanrılarını
Kovanı kurtarmaya kalkan, - Gel ey oğul!
Ne acılar çektirmiş onlar bana,
Unutmuşum büsbütün, seni de mi?
- Haa, gidin yıkılın, yere geçin, adsızlar!
Geberin yavaş yavaş gelen bir ölümle,
Toyun bir karga türküsü çığırsın yanınız sıra!
Kurtlar toplanacak ölülerinizin başına,
Bulunacak kanımızdan tıka basa doymuş
Biri ey pırıl pırıl Sicilya, çorak ülke,
İyi halkın seve seve
Erguvan gibi üzümler yetiştirdiği yer,
Koyu kırlarında altın yemişler, soylu ekinler
Yetişen yer, bir gün soracak bir yabancı
Gezerken yıkıntıları arasında tapınağının
Var mıydı böyle bir kent? Gidin artık!
Bulamazsınız beni çevrenizde. (Giderler.) Kritias!
Bir sözüm daha var sana...
PAUSANIAS: (Kritias'ın arkasından.) Bırak
Beni yaşlı babama gideyim
Kal sağlıcakla diyeyim.
EMPEDOKLES: Niçin? ne yaptı
Size bu delikanlı, ey tanrılar? Git artık,
Sen zavallı! Dışarıda beklerim
Syrakusa yolunda, birlikte gezeriz sonra...
(Pausanias öte yana geçer.)

Altıncı Sahne

KRITIAS: Nedir o?
EMPEDOKLES: Aa, sen de ardımdan mı geliyorsun?
KRITIAS: Bana ne yapmak düşer?
EMPEDOKLES: İyi biliyorum: Seve seve hınç
duymak
İstersin bana, gene de duymazsın oysa.
Korkuyorsun, korkacak bir işin yok...
KRITIAS: O geçti. Ne istiyorsun?
EMPEDOKLES: Evet kendin
Düşünmemişsin onu, toyun avucunun içine
Almış seni, yakınma, boşuna, onun için
İyi bir söz söylemişsin, ürkütüyorsun halkı...
KRITIAS: Bana söyleyecek sözün yok mu?
Can sıkıcı gevezeliği seversin oldun olası...
EMPEDOKLES: Açık konuş,
Benim kızını senden kurtaran.
KRITIAS: Bu dediğin doğru.
EMPEDOKLES: Ürperiyorsun, utanıyorsun
Anayurdundan kaçanla konuşmaya,
Öyle sanmalıyım gene. Düşün,
O, yalnız gölgemden söz ediyor,
Pek sayın, pırıl pırıl barış yurdundan dönenden.
KRITIAS: Gelmezdim sen çağırdın,
Halk öğrenmek istemeseydi
Ne söylediğini senin...
EMPEDOKLES: Benim sana söylediğim
İlgilendirmez halkı.
KRITIAS: Bu ne demektir?
EMPEDOKLES: Gitmelisin bu ülkeden, ben bunu
Kızın yüzünden diyorum sana...
KRITIAS: Sağ ol,
Başka bir sıkıntın olmasın.
EMPEDOKLES: Tanımaz mısın onu?
Bilmez misin
Delilerle dolu bir kentin ne iyi,
Ne olağanüstü olduğunu?
KRITIAS: Bu ülkede
Onlarca nedir eksik olan?
Düşünmüyor musun sen bu ülkede
Değilsin, iyi bir nesne olamaz mı burada?
EMPEDOKLES: Sen onu bilmiyor musun?
Bir kör gibi elle mi dokunursun
Sana verdiğine tanrıların? Aydınlatmaz mı?
Evinde seni bu pek sevimli ışık?
Söyleyeyim sana bu ülkede bulamaz
Sofuca bir yaşam onun sessizliği,
Tek başına kalır, daha iyi böyle, sensiz,
Güçlükle verir canını hani,
Sevimli-tatlı tanrılar kızı da gelmez olur,
Alır yüreğini barbarlar, inan bana.
Doğru söylüyor ayrılıp gidenler.
Olağanüstü bir öğüt değil mi sence!
KRITIAS: Şimdi
Ne söylemem gerekir sana?
EMPEDOKLES: Git onunla
Kutlu ülkeye, Elis'e ya da Delos'a,
Oturdukları, onun da severek aradığı yere,
Kahraman görüntülerinin sessizce birleştiği
Defne ormanında durduğu yere.
Orada kavuşacak sessizliğe, orada sessiz
İdollerin yanında bir anlam kazanacak,
Taptatlı olacak, duracak sessiz sessiz,
Soylu gölgeliklerde yok olacak acıçekiş,
Çepeçevre saracak onu uysal göğsünde senin.
Bir de toplanırsa sevinçli bayram günü
Güzel gençlik Hellas'a, orada selamlaşır
Yabancı delikanlılar, umut dolu bir yaşam
Her yerde, altın bulutlar yığını gibi,
Parıldar durgun gönül, tan kızıllığı
Bir sevinç uyandırır tatlı düşler gören
Kızda bile, en iyilerinden birini soylu yarışmada
Seçer çelenk, övgü kazananı, alır kaçırır
Kızı yarışı kazanan gölgeliklere
Daha önceden ayırdıkları yere.
Beğendim seni, gel ardım sıra. -
KRITIAS: Çektiğin yoksunluk içinde
Böyle çok altın sözün kaldı mı daha?
EMPEDOKLES: Alay etme!
Bir kez daha gençleşir ayrılanlar
Seve seve bütün. Ölüm bakışı ışığınki,
Sevinçli bir güven ışıldağıdır aranızda,
Kendi gücü içinde söndür gönüldeşçe,
Ben kargışladım sizi, mutlu olacak çocuğun,
İyi dileklerde bulunabilirsem.
KRITIAS: Bırak artık beni, çocuk yerine koyma...
EMPEDOKLES: Söz ver bana, dilediğimi yapacağına,
Git bu ülkeden, bırakıver onu,
Böyle dilekte bulunur bir soyludan
Kimsesiz olan, kurtulup bu uşaklıktan
Göğe ağmak için, bilmiyorum daha iyisini.
KRITIAS: Söyle, bizim sana yaptığımız doğru değil mi?
EMPEDOKLES: Ne soruyorsun? Ben onu sana
Bağışladım, ardım sıra gelmez misin?
KRITIAS: Böyle hızlı bir seçme yapamam.
EMPEDOKLES: İyi seç,
Göçtüğü yerde kalması gerekmez onun,
Söyle ona, düşünmeli erkeğini,
Eskiden tanrıların sevdiğini. İster misin bunu?
KRITIAS: Ne yakarıyorsun? Yaparım dediğini.
İmdi yoluna git sen, ey zavallı... (Gider.)
EMPEDOKLES: Evet!
Yoluma gidiyorum, Kritias,
Biliyorum nereye gittiğimi! Utanıyorum da,
Elimden geldiğince kaldım.
Böyle çok beklemem gerekirdi,
Mutluluğa, anlayışa, gençliğe verdim kendimi,
Çok kez, çok çok sana andırdığı gibi onun!
Ne güzel olurdu bir de! Oysa gerekli şimdi!
Ey sessiz, iyi tanrılar! Sabırsız söz
Ölümlülerden gelir boyuna, ivedice, bırakmıyor
Başarının saatlerini dolmaya el sürmeden.
Geçip gitmiş değmesi.
Daha kolay olacak hani, hepsi de
Eski çılgınlığa dayanıyor sımsıkı.
Orada düşüncesiz, sessiz bir çocuk,
Kendi yeşil toprağı üstünde oynuyordu,
Özgürdü, ayrıydı da ondan! -
Bırakmayın bana barındığım daldayı
Yalnız, bunu da alın ey tanrılar!

Yedinci Sahne

BİRİNCİ TUTSAK: Gidiyor musun bey?
EMPEDOKLES: Gidiyorum, kal sağlıcakla...
Yalnız yol gereçlerimi al,
Taşıyabileceğim kadarını, getir bana
Yola, dışarı -
Son yardımındır bana!
İKİNCİ TUTSAK: Ey tanrılar!
EMPEDOKLES: Mutlu olun, sağlıcakla kalın,
boyuna
Alıştınız onu beklemeye,
Sevgili gençlik çağından bu yana,
Birlikte büyüdünüz bu evde;
Babamın sana verdiği, yabancıdır gönlüme
Bu buyurucu, soğuk söz artık.
Bir kez bile sevmediniz onu uşaklığın
Alınyazısı yüzünden, inanıyorum size,
Seve seve gelirsiniz arkamdan
Nereye gitmem gerekirse.
Katlanamam artık toyun kargışının
İçinize sıkıntı salmasına.
İyi bilirsiniz onu. Evren açılmış artık
Size de, bana da, siz sevgililer,
Her biriniz mutluluğunu arar şimdi. -
ÜÇÜNCÜ TUTSAK: O, hayır!
Ayrılmayız senden. Yapamayız bunu.
İKİNCİ TUTSAK: Ne bilir toyun bizi senin gibi
sevmeyi.
Yasaklar, baş eğmediğimiz işleri bize.
EMPEDOKLES: Ey Tanrılar! Ben çocuksuzum,
Yalnız yaşarım bunlarla burada,
Bu yüzden bağlanıp kaldım bu sessiz yerde -
Bir uyur-gezer gibi düşte.
Daha uzağa! Olamaz başka türlü, siz iyiler!
Artık söz etmeyin bundan, yakarırım size,
Bırakın bizi, olmaz olaydık.
Göz yummak istemem beni seven
Her nesneye kargışlar yağdırmasına o adamın -
Gelmeyin benimle söylüyorum size.
İçeri girin! En iyi bulduğunuzu alın,
Duraklamayın, yalvarmayın, yoksa
Evin yeni beyleri kapıverirler sizi,
Birer uşak olur kalırsınız...
İKİNCİ TUTSAK: Bu katı söylevle mi
gönderiyorsun bizi?
EMPEDOKLES: Sence de, bence de birdir bu -
özgürsünüz!
Bir erkek gücüyle kavrayın yaşamı,
Tanrılar onunla avutsun sizi,
Siz başlayın ilkin. İnip çıkıyor insanlar,
Durmayın uzun boylu!
Yapın söylediğimi...
BİRİNCİ TUTSAK: Ey gönlümün beyi!
Yaşa, göçüp gitme!
ÜÇÜNCÜ TUTSAK: Söyle, görecek miyiz seni
Boyuna?
EMPEDOKLES: Sormayın, olacak iş değil bu...
(Bütün gücüyle yalvararak.)
İKİNCİ TUTSAK: (Giderken.) Kalacak daha!
Ah, bir dilenci gibi başıboş dolaşmalı
Yurdu, güven olmasın mı yaşamda?
EMPEDOKLES: (Onlara sessiz sessiz bakarak.)
Kalın sağlıcakla, küçümsedim, yerdim sizi,
Kalın sağlıcakla gönüldeşler!
Sen, benim baba ocağım, büyüdüğüm,
Çiçek çiçek açıldığım yer! - Siz sevgili ağaçlar!
Tanrı gönüldeşliğinin sevinç türküsüyle
Kutlanan, sessiz güvenci özümün! Ölün,
Geri verin solukları yaşama, odur eğlenen
Eğitilmemiş ulusla gölgeliklerinizde.
Şimdi mutlulukla gittiğim yerde
Alay ederler benimkilerle de.. yazık!
Yere mi geçtiniz tanrılar? Siz gökçeler,
Bana yaptığınızı, o ruhsuz
Çağrılmayan toyun mu bozdu? Yalnız
Bıraktınız beni, siz sevgililer, sizi yereni!
Yurdumdan kovuyor beni bu adam, bana
Kendi kendime yaptığım kargışı yapıyor,
Ben zavallıya halkın ağzından öyle mi?
Ah! Eskiden ey mutlular içli dışlı
Yaşadık, bir evren vardı sevinçten,
Yok şimdi, uykuya daldığı yerde onun,
Artık sessiz yaşayamaz kendince bile.
Nereye varır sizin ölümlü yolunuz?
Sizinkiler pek çok, hani benimkiler nerde?
En kısası? Nerde? En hızlı gideni?
Kaçınmak alçaklıktır da ondan:
Ah, tanrılarım benim! Yönettim arabayı
Bir kez koşu alanında kaygısızca
Dumanlar çıkan tekerleğin üzerinde.
Öyle yavaş gelmek isterim size
Geri, ivedilik korkuludur...
(Çıkar.)

Sekizinci Sahne

DELIA:
Kıpırdama, sevgili çocuk!
Çığlığı da basma! Kimse duymasın bizi..
Eve girmek istiyorum. Belki de içerdedir
Şimdi, bir daha görürsün onu...
Yalnız burada dur, sesini çıkarma -
Artık girebilir miyim içeri?
PANTHEA: Gir, sevgili Delia!
Ben sessiz kalayım, yüreğim oynamasın,
Bu acı alınyazısı saatinde
O yüce adamı görürsem.
DELIA: Ey Panthea!
PANTHEA: (Yalnız, biraz sessiz durduktan sonra.)
Ah - suç olmasın sakın
Bırakılmış olamam ben!
Kargışlanmış mı? Anlamı kalmamış bence,
Anlamam ben böyle karanlık masalı!
Ne olacak o?
(Bir süre durur. Gene gelecek diye Delia'yı bir korku alır.)
Ne biçim nesnedir o?
DELIA: Ah! Ne varsa ölü,
Ne varsa ıssız!
PANTHEA: İleri mi?
DELIA: Korkarım. Açıktır kapılar.
Kimse yok bakacak oysa.
Bağırdım. Bir yankı duydum ancak
Evde, daha çok kalmak istemem -
Ah, dilsiz, sararmış bir yabancı gibi
Görüyor beni, zavallı, tanımadın mı?
Sana katlanacağım, sevgili gönül!
PANTHEA: Gel, imdi gel!
DELIA: Nereye?
PANTHEA: Nereye mi? Ah! Bunu
Ben de bilmiyorum, ey iyi tanrılar!
Yazık! Umut kalmadı! Aydınlatmaz mısın
Beni ey gün ışığı orda, yukarda?
İlerlemiş o, yalnızın bileceği gibi,
Neden gözlerinin ışıl ışıl olduğunu daha.
Olamaz, hayır! Kaygısızcadır bu iş,
Korkun, yaptınız mı onu yoksa?
Bunların yanında sessizce yaşaman
Bulunman gerekli midir? Yazık!
Ağlamalıyım, yalnız ben ağlayabilirim her nesneye!
DELIA: Evet, ağla sen sevgili, daha iyidir
Ağlamak susmaktan, konuşmaktan.
PANTHEA: Delia!
Gitmiş o, evet bu bahçe
Onun yüzünden değerliydi bence.
Ah, çokluk, yeterse bana yaşama, ben,
Toplum dışı kalan üzülmüş, aldanmışım
Başka işlerle, bakıp bizim tepelere,
Gördüm bu tepelerin ağaçlarını orda,
Düşündüm gene tektir o!
Ona yönelmiş benim ruhum...
DELIA: O, büyük adam olmuştur.
PANTHEA: Ah! Yüzyıllık bahar istiyordum çok kez,
Ben budala, onun için, bahçeleri için!
DELIA: Siz, iyi tanrılar bu güzel sevinci
Veremediniz mi ona?
PANTHEA: Sen mi söylüyorsun bunu?
Bir yeni güneş gibi doğdu üstümüze,
Işık saçtı, çıktı ortaya kavranılmaz yaşam,
Altın ışınlardan mutlu mutlu...
Beklemiş onu uzun bir süre Sicilya'da.
Bir kez bile bu adada egemen olamadı
Bir ölümlü onun gibi,
Sezdiler bunu, birlik içinde yaşıyordu
Evrenin melekleriyle, can dolu!
Benimsedin onları bütün yüreğinle yazık!
Bu yüzden suçlu diye geçecek adın ülkeden
Ülkeye, bir ağu diye taşındın memelerde. -
Siz gök çiçekleri, güzel yıldızlar! Solacak mısınız?
Gece olacak mı ruhunda ey baba gök?
Bu delikanlılar, bu ışıl ışıl parlayanlar,
Sönmüşse karşında? bilmiyorum,
Gereklidir tanrısal olanın göçüşü. Ben
Durumu gözleyici bir kadın olmuşum
Nerede çıksa karşıma böyle güzel bir yüceus
Ya insan denir ona ya Tanrı,
Biliyorum onun gelmeyecek olan saatini...
Bunu siz yaptınız ona. Bırakmayın beni,
Siz bilge yargıçlar, cezasız karşılayın
Saygım var ona, biliyorsunuz
Yüzünüze karşı söylemek isterim...
Sonra kovun beni kentinizden, sürün.
Kargışlamış onu gezgin baban haa!
Evet, o beni de kargışladı!
DELIA: Ey Panthea, korkutur beni böyle
Yakınmalarla bencillik duyuşun.
O da senin gibi mi, acılarla mı besler
Bencil tinini, daha güçlü mü olur üzüntü
İçinde? İstemem inanmak, korkarım ondan.
Neye bağlaması gerekmiş işin sonunu?
PANTHEA: Sıkıntı vermek mi
İstersin bana? Ne dedim ben?
Bir şey söylemek istemem - evet katlanırım,
Siz ey tanrılar! Benden uzaklaştırdığınız
Bir ereğe varmak için didinmem boşuna,
Vermek istediğinizi alırım ancak.
Tatlı bir bağlaşım içinde sakla bana
Anlamını bu anın ey kutlu! Bulamam
Seni daha, sevinebilirim varlığına.
Sessiz kalmalıyım, kaçıyor benden, gidiyor
O soylu görüntü bu yabanıl duyu yüzünden,
Yoksa yalnız günün gürültüsü kaçırmaz
Yavaş yavaş gezinirken benimle giden
Bu kardeşçe gölgeyi benden...
DELIA: Sen sevgili, düşe dalan kız! O yaşıyor daha.
PANTHEA: Yaşıyor mu? Haa doğru! Yaşıyor! Gider o
Gene gündüz geniş ülkelere. Onun damı
Fırtına bulutlarıdır, kuru toprak döşemesi,
Yeller karıştırır saçlarını -
Yağmur akar damla damla yüzünden
Gözyaşlarıyla, güneş kurutur giysilerini,
Yürürken gölgesiz deniz kıyısında,
Aramaz alışılan yolu, kayalıkta
Yağmayla beslenenlerin yanında,
Onun gibi yabancı, her nesneyi yerenlerin.
Kargış bilmeyenlere konuk oldu o,
Çiğ yemeklerinden sundular ona,
Güç katıyordu dolaşmak için üyelerine bu...
Böyle yaşıyor! Ne yazık! Bu da belli değil!
DELIA: Evet, korkunç iş, Panthea!
PANTHEA: Korkunç mu?
Sen zavallı avutucu! Bu böyle sürmez artık,
Ne kolay geliyorlar, söyleşiyorlar,
Söylenecek bir söz varsa birbirleriyle,
Öldürülmüş dururken yolun üstünde o,
Sustunuz tanrılar, katlandınız buna,
Onu alçakça sürdüler yurdundan,
Attılar acılar içine boyuna.
Sen! Ne olacak sonun? Bitkinsin
Çırpınıp duruyorsun yerde bencil kartal!
Belli ediyorsun yolunu kanla, birdenbire
Yakaladı seni korkak avcının biri,
Çarpıyor kayalara ölürken başını senin.
Jovis'in sevgilisi mi diyorlar ona gene?
DELIA: Ah, sevgili, güzel tin! Böyle değil bu!
Yok böyle söz! Bir bileydin
Senin için ne kaygılar çektiğimi,
Diz çökesim geliyor önünde yalvarıp
Yardım ederse bana.
Kendine gel yalnız. Bunu istiyoruz.
Daha çok değişebilir durum, Panthea!
Belki de pişman oldu halk. Bilirsin
Sen de, ne denli sevdiklerini onu. Gel!
Babana başvurayım, yardım etmeli bana,
Belki kurtarabiliriz onu.
PANTHEA: Evet biz, biz yapmalıyız bunu, ey
Tanrılar...

 

1      2      3      4