...................
EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ  1. PERDE

Friedrich Hölderlin
Çeviri: İsmet Zeki Eyüboğlu

                         
...................
...................

EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ

(İkinci Bölüm)

Olayın birazı Agrigento'da, birazı Atina'da geçer.


BİRİNCİ PERDE

Birinci Sahne

Uzakta Agrigento korosu.

MEKADES:
Duyuyor musun içmiş halkın sesini?
HERMOKRATES: Onu arıyorlar.
MEKADES: Adamın ruhu
Ne de güçlü onlar arasında besbelli.
HERMOKRATES: Biliyorum kuru ot gibi
Tutuştuğunu insanların.
MEKADES: Biri kımıldatıyor yığını, bence,
Jupiter şimşeğinin ormanı
Sarışı gibi, korkunç...
HERMOKRATES: Bundan dolayı bağlayalım
İnsanların gözlerini,
Hızla yanaşmasınlar ışığa.
Artık çıkamaz ortaya
Tanrısal bir nesne onların önünde.
Bir dirilik
Bulamaz gönülleri.
Bilmez misin eskileri,
Göğün gözdeleri denenleri?
Beslerler yüreklerini
Evrenin güçleriyle,
Ölümsüz kişi pek yakındı
O yüce varlıklara,
Bu yüzden eğmezdi başlarını
Kendini beğenmişler bile,
Bu güçlülerin önünde
Tutunamazdı bir başkası,
Değişiverdi karşılarında.
MEKADES: O da mı?
HERMOKRATES: Budur onu güçlü kılan...
Tanrılarla bir güvenlik
İçindedir o...
Halkın kulağında çınlıyor sözü,
Bir gelirse Olympos'tan,
Şükürler ederler ona,
Odur gökten ılgarlayan
Yaşam alevlerini,
Ölümlüler önüne koyan.
MEKADES: Bundan dolayı tanımlıyorlar onu.
Onların tanrısı olmalı o,
Onların kralı.
Onlar söylüyor
Apollo'nun Troyalılara
Bir il yaptığını,
Bu daha iyi olmuşmuş,
Yüce bir kişi yardım ediyormuş yaşama.
Gene anlaşılmaz sözler söylüyorlar
Onun üstüne pek çok,
Ne yasa dinliyorlar,
Ne gerekçe, ne töre.
Bir şaşkın yıldız olmuş
Halkımız, korkuyorum,
Geleceği gösteren bir belirti bu,
Bu sessiz duygu içinde
Ne civcivler çıkaracak daha.
HERMOKRATES: Sus, Mekades!
Öyle olmaz o.
MEKADES: Sen daha mı güçlüsün?
HERMOKRATES: O daha güçlüdür,
Bu yüzden anlıyor güçlüleri
Bu az bulunur kişiyi çok iyi tanırım.
Mutlulukla büyümüş,
Başlangıçtan bu yana
Özel bir anlam verilmiş ona,
Budur onu yanıltan,
Çekecek acısını,
Ölümlüleri çok sevmenin...
MEKADES: Yerilmişim ben,
Onunla daha sürüp gidemez bu durum,
Yeter sürdüğü,
Başarı sağlarsa da gene o yıkılır ilkin.
HERMOKRATES: O daha önceden yıkılmıştır...
MEKADES: Ne diyorsun?
HERMOKRATES: Görmüyor musun?
Ruh yoksulları şaşırtmış o yüce tini,
Görmezler de yol göstereni.
Fırlattı ruhu halkın önüne, yürekten
Açıkladı tanrıların yeğ görüşünü topluma,
Hınç duyarak eğlendi boş yankıyla
Yeterdi bir ölü göğsünden çıkan ses
Çılgınlara, bir süre katlandı ona,
Üzüldü, dayandı, bilmiyordu bu ara
Nerede olduğunu.
İlerlemiş halkın sarhoşluğu,
Titreye titreye dinlediler bunu,
Bir söz yüzünden titrediğinde göğsü
Dediler ki: Biz böyle dinlemeyiz tanrıları!
Benim sana vermediğim adları verdi
Uşaklar kendini beğenmiş bir acı çekene.
Sonunda içmiş ağuyu susayan kişi,
Zavallı, bilmezdi onun anlayışına
Göre düşünmeyi, benzerini bulmayı,
Azgın bir ünle avunuyordu,
Görmez oluyordu onlar gibi,
Şu anlayışsız saçmalıklara inananlar gibi,
Kesilmişti güçten,
Bir gece düştü yola, bilmiyor kurtulmayı,
Biz yardım ediyoruz ona.
MEKADES: Güvenin var mı bunda?
HERMOKRATES: Tanırım onu.
MEKADES: Saygısızca bir dedikoduyu
Ansıdım onun yaptığı, son kez
Agoradayken o. Bilmiyorum,
Önce ne demişti ona halk,
Ben zamanında gelip uzakta durdum,
Siz ünlediniz beni, o da karşılık verdi,
Doğrusunu yaptı bu konuda,
Doğa dilsizdir gerçi,
Güneş, hava, toprak, bir de çocukları
Yaşarlar birbirinin çevresinde, yabancıl...
Yalnız başına yaşayanlar ilgi duymadı ona.
Boyuna güçlenerek tanrıların ruhunda
Özgür, ölümsüz güçleri evrenin
Gezinirler başkalarının
Geçici yaşamı çevresinde,
Öyle ki yaban bitkileri
Ayak basılmamış toprağa,
Bütün ölümlüler de
Tanrıların kucağına ekilmiştir,
Eli sıkıca beslenmişler, bir de
Ölü doğmuş toprak, bir bekleyen
Yoksa, yaşamı uyandırıcı,
Benimdir bu ülke.
Birleştirmek için ölümlülerle tanrıları
Bende değişiyor güçle ruh
Daha sıcak kuşatıyor sonsuz güçler
Ölmekte olan yüreği, daha güçlüce
Kök salıyor özgürlerin ruhundan,
Gezen insanlar, uyanıktır o! Evet ben
Yoldaşıyım yabancının,
Bilinmeyen deyin sözüme,
Yaşayanların sevgisini taşırım,
Bırakın, birlikten yoksun
olanı,
Ben başkalarından almış,
Bağlamışım can vererek, yola koymuşum
Gençleştirerek duraklayan evreni,
İşte böyle söyledi o kendini beğenmiş...
HERMOKRATES: Bu da azdır, kötü içinde uyuyor
onun,
Tanırım onu, tanı gökyüzünün
O pek mutlu şımarık oğullarını,
Onların ruhlarından başkası sevmez onu...
Bir kez tedirgin etmiş onları, dışa bakış -
Kolay incinir
Yumuşak yürekliler -
Kimse alamaz gönüllerini daha,
Yaka yaka oyar onu bir yara, onulmazca,
Kabarır yürek. O bile! Sessiz görünür,
Kıpkızıl olur, yoksul halk ondan
Yüce özü alalıdan ----
Göğüste tiranca tutkuyu bulalıdan beri...
O ya da biz! Bir yıkım değil,
Böyle adarız onu: Göçmeli
O bile!
MEKADES: Kışkırtma onu! Bir yerde kapamayın,
Boğulmasın, bırakmayın, sıkışan yalımı!
Bırakın onu! Engel olmayın ona! Bulamaz
Onu, atak bir işte, kendini beğenmiş kişi,
Ancak sözle suç işleyebilir o,
Ölür bir çılgın olarak, pek dokunmaz
Bize. Bırak düşe dalarak uçsun!
Güçlü bir rakip onu korkunç yapar,
Böyle sezer gücünü, sonra ----
HERMOKRATES: Ondan, her nesneden
korkuyorsun, zavallı adam!
MEKADES: Ancak bana yaraşır pişmanlık,
Esirgenecek olanı da esirgerim seve seve.
Gerekmez her nesneyi bilen toyun bunu,
Her nesneyi kutlu kılan kutlu kişi de öyle...
HERMOKRATES: Anla beni, ey toy çocuk!
Çekiştirmeden önce, söyledim sana
İnsan düşecek, inan bana, esirgenmeliydi oysa,
Ben de senin gibi olacaktım çokluk!
Oku bunu; insan ruhu yıkıcı
Bir ateştir, kılıçtır, bilmez susmasını,
Bu tanrısal ruh, gizemini koruyamazsa.
Sessiz durur, kendi derinliğinde dinlenir,
Verir gerekeni: İyilikseverdir, oysa
Bir de boşanmayagörsün bağlarından
Yutucu bir alev kesilir gider.
Bırakır onunla ruhunu da, tanrılarınızı da
Korkmadan söylenmeyecek sözleri söylemek
İster, korkunç varlığını döker su olsa da,
Saçar, daha kötü değil mi bu ölümden,
Sen bunlardan söz edersin bir de?
Gerekliyi yanlış anlatmak mı istersin?
Alınyazısıdır onun bu, kendine düşenle yetin!
Onu kendiliğinden yaptı, yaşamalıdır,
Her kişi onun gibi acı, çılgınlık içinde
Geçip gidiyor, açıklıyor tanrısal olan,
Her yana gidip gelen, gizli ve egemen olanı,
İnsan ellerine bırakıyor!
O, düşmelidir!
MEKADES: Dolu bir ruhtan doğan iyiliğiyle
Ölümlülere güvendiğinden bu yıkımı
Görmeli miydi?
HERMOKRATES: Evet, Nemesis'in gelmesini bile
ister o,
Büyük sözler söylemek geçer içinden,
Arı duru bir yaşamı kötülemek,
Derinliğin altınını gün ışığına çıkarmak,
Kullanmak ister, ilkin onu yıkacak
Bir gerekseyiş olarak ölümlülere verilmeyen.
Yoksa daha önceden şaşırtmış mı onu?
Yetkin bir ruhu mu var ulus içinde?
Yabanlaşmış onun gibi ince yapılı olan!
Bu her nesneyi bildirici iyi adam nasıl da
Her işi kendi gücüyle yapan biri olmuş!
Değişmiş, ne de atak olmuş
Elindeki bir oyun gibi saygı duyardı
Tanrılara da, insanlara da...
MEKADES: Korkunç sözler ediyorsun, rahip,
Gerçek gibi geliyor bana karanlık sözün,
Olsun, beni iş yapmaya yönelttin, yalnız
Bilmiyorum nerde bunu yapacak olan.
Böyle büyük olmayı isteyen biri olsun,
Güç değildir işi düzene koymak,
Bu iş üstün gücü olanın elinden gelir,
Bir büyücü gibi yönetir yığını
Bir başkasıymış gibi geliyor bana, HERMOKRATES:..
HERMOKRATES: Güçsüzdür senin büyücün, çocuk
gibi, yeğniktir,
Gerçi bizi hazırlamış olması gerekti,
O belli saatte değiştiriverdi güçsüzlüğü,
Kendine güveni olan, sessizce yükselen
Bir anlamı taşıyıcı oldu şimdi kendince,
Bir de gücü olaydı, saygı duymazdı,
Üzülür, yalnız kendi düşüşünü görür,
Yitik yaşama dönmeye çalışırdı,
Kendiliğinden gevelediği tanrıyı arardı...
Topla halkı başına, yakınayım ondan,
Kargış yağdır ona, korksunlar önünde
Putlarının, kovsunlar onu çöle,
Bir daha dönüp yıkım veremez bana,
Orada ona en çok bunun yakıştığını
Bildirin, ölümlülere de...
MEKADES: Neden, suçluyorsun onu?
HERMOKRATES: Sana söylenen sözler
Yeterlidir...
MEKADES: Bu cılız yakınışla mı istersin
Halkın onu özünden atmasını?
HERMOKRATES: Her yakınmanın zamanında bir
gücü var,
Bu güç de pek önemsiz değil hani.
MEKADES: Evet, onun ölümünden de yakınıyorsun
Halk önünde, oysa etkisi de olmuyor.
HERMOKRATES: Bu yeter! Apaçık bir gerçeği
Gizliyorlar saçmaya inananlar.
Bu görülmedik bir alçaklık olmalı,
Göz önüne getirmeliler onu, cılızları
Kımıldatan...
MEKADES: Gönülleri bağlı ona, böyle kolayca
Bağlayıp yönetemezsin o gönlü. Seviyorlar onu!
HERMOKRATES: Onu mu seviyorlar? Evet. Onun
Çiçeklenip ışıldadığından beri ----
------ Tadını çıkarıyorlar.
Ne yapabilirler onunla artık,
O kurumuş, çöle dönmüş? İş yok onda,
Yararlanacak bir yönü kalmadı, kısaldı
Günleri, ekin vermez oldu tarla,
Bırakılmış, ırmaklar akıyor, üstünden
Yolumuz geçiyor gelişigüzel.
MEKADES: Kışkırt onu! Kışkırt onu! Bak!
HERMOKRATES: Ummuyorum onun katlanıcı
olduğunu.
MEKADES: Böyle ele geçirecek onları katlanıcı!
HERMOKRATES: Az da değil pek!
MEKADES: Hiç de dikkat etmiyorsun, kendini de
Beni de, onu da, her nesneyi de yok edeceksin.
HERMOKRATES: Ölümlülerin düşe kapılmasına,
utanmasına
Karşı saygı duymuyorum gerçekten!
Onlar tanrı olmak, tanrılar gibi
Kutlanmak isterler, sürer bu bir zaman!
Kaygılanıyor musun ey katlanıcı
Acı çekenin onları kazanmak isteyişine?
Yükselecek çılgınlara karşı,
Onun acı çekişinde tanıyacaklar
Kandırıcılığın ağırını, ona karşı
Şükretmede katı yürekli olacaklar,
Tapınılan da güçsüz biridir gerçi,
Neden onlarla karıştığı çıkacak
Ortaya dosdoğru...
MEKADES: Bu olayın dışında kalmak isterdim,
toyun!
HERMOKRATES: Bana güven, çekinme, gerekirse.
MEKADES: Gelirse oraya, bir aranıver
Sen şaşkın Ruh! Yitirdin her nesneyi.
HERMOKRATES: Bırak onu! gitsin! (İkisi de çıkar.)

İkinci Sahne

EMPEDOKLES: Sokuldun yavaş yavaş sessiz
dünyama,
Buldun beni orda karanlık sofamda,
Sen ey gönüldeş! Umutsuz değil gelişin,
Uzaktan gösterdin etkini yeryüzünde,
Anladım dönüşünü iyice, güzel gün!
Benim size olan güvençlerim, sizin,
Yücelerin hızla çalışan güçlerine! -
Gene yakınımdasınız benim, siz ey mutlular,
Eskisi gibi, siz korumun yanılmaz ağaçları!
Siz dinlenin, sen de büyü, gün gün
İçirin ışıkları gök kaynaklarından
Bu ayrılanları, ekmiş dölleyici hava
Yaşam kıvılcımlarını çiçek açanlara!
Ey içtenli doğa! Gözlerimin önündesin,
Tanır mısın gönüldeşini, yüce sevgiliyi,
Tanımazsın beni de, bir diri türkünün
Sevinçle akan adak kanı gibi sana
Getirdiği toyunu da?
Kutlu ağaçların yanında,
Yerin damarlarından çıkan suların
Toplandığı yerde, susuzların
Kızgın günde serinlediği - içimde bile,
Evet içimde, siz yaşamın kaynakları,
Akın evrenin derinliğinden birlikte,
Susayanlar geldi bana - nedir durum?
Güveniyor mu? Yalnız mıyım büsbütün?
Gündüzün bile gece mi dışarıda?
Yüce kişi bir ölümlü göz gördü,
Kör edilen eliyle değiniyor dört bir yana,
---- Onun boyuna
İlerlemesi gerek şimdi, uzun boylu şımartılan,
O bütün dirilerle mutlu olan!
Sizin yaşamınız ah! Mutlu güzel çağda,
Bir evren, bir de onların görkemli, tanrısal
Güçleriyle bir gönül gibi duyulan da!
Yoksa ruhunda bırakıp gitme toplumdan
Kovulma yargısı mı veriyor? Gönüldeşsiz mi o,
O tanrılar gönüldeşi? Onun yokluğunda
Gecesinde yayılır boyuna çelimsizler gibi
Katlanılmaza katlanarak korkunç
Tartarus'ta gün gün dövülenler.
Ne oldu, aşağı indin de? Hiç mi? Haa!
Bana bırakmalısınız birini! Çılgın,
Sen de öylesin, düşe dalıyorsun, sen de
Bir cılız olaydın. Bir kez daha! Bir kez
Daha benim için dirilmeli o, onu isterim!
Kargış yada bağış! Aldan bakalım,
Ey alçak gönüllü, senin için bir nesne
Çıkmaz göğüsten! Kendim için yaymak
İstediğim nesne kendi alevimden çıkmalı!
Sen kıvanç duymalısın, yoksul ruh,
Tutsak ruh! Kendini özgür, varlıklı,
Büyük olarak sezmelisin evreninde! -
Yazık! Tek başına! Tek başına! Tek başına!
Bulamayacağım sizi,
Tanrılarım benim,
Bir daha dönmeyeceğim,
Senin yaşamına, ey doğa!
Senin kargışlananın! Yazık!
Ben seninkine bile saygı göstermedim mi,
Seninkidir beni üstün gören,
Sen sıcak kanatlarla kuşatarak
Beni uykuda kurtarmadın mı,
Ey ince kişi,
Çılgınların içinden? Onu
Esirgeyerek, yüzüne gülerek Nektarınla
Besledin, onu içti gelişti,
Çiçek açtı, güç kazandı, esridi,
Şimdi de alaya alıyor seni cezasız - ey tin,
Beni büyük kılan tin! Senin beylerin
Kendindedir, yaşlı Saturnus'un var!
Yeni bir Jüpiter çıkarılmış senden,
Daha cılız, yalnız daha atılgan...
Kötü ağızlar yerebiliyor seni ancak.
Bir öç alıcı yok mu, boyuna ruhuna
Yergi, kargış yağdırmam mı gerek?
Tek başıma kalmam mı gerek? Öyle mi?

Üçüncü Sahne

EMPEDOKLES: Seziyorum günün batışını,
ey gönüldeş!
Benim için ortalık kararıp soğuyacak!
Geriye, ey sevgili! Dinlenmeye gidiş
Mutlu uykudan seni uyanmış, ava doymuş
Bir kuşun başını içeri çekişinden
Başka değil benim için!
Bırak benden yakınmayı! Bırak!
------------------------------
PAUSANIAS: ---- Anlamadım dediğini.
Çok yabancı geldin bana,
Empedoklesim! Tanımıyor musun beni?
Tanımıyor muyum seni yoksa,
Sen görkemli kişi? Böyle bir masal
Olabiliyor musun ey soylu yüz,
Boyun eğdirebiliyor mu acı
Yeryüzünde göğün gözdelerine?
Sen öyle değil misin? Bak! Biz toptan
Şükrediyoruz sana, böyle altın bir
Sevinç içinde, kendi ulusu arasında
Kimse yoktu senin gibi güçlü...
EMPEDOKLES: Saygı duyuyorlar mı bana? Söyle
onlara,
Bıraksınlar artık, yakışmıyor bu süs
Kara alnıma, hani solar
Yeşil yapraklar bile gövdeden
Kopup dökülünce!
PAUSANIAS: Daha ayaktasın, taze sular sızıyor
Köklerine, soluk alıyor yavaştan,
Geçici değil öyle senin doruğun.
Tanrı güçleri beslemiyor mu seni?
EMPEDOKLES: Gençlik çağını andırıyorsun bana,
Ey sevgili!
PAUSANIAS: Yaşam ortasında daha güzel geliyor
bana.
EMPEDOKLES: Seve seve bakıyor, o göçmek
isteyince
Hızla yitip gidici olanların gözleri
Geriye, bir kez daha
Şükredenlere, işte o çağ!
Sevgi beğenciniz uyandırdı bende
Tanrıların verdiği ruhu Endymion gibi,
Bir çocuksu uykuda açılıverdi
Sezdi boyuna genç kalan, dipdiri,
Yaşamın büyük yüce uslarını.
Ey güzel güneş! Öğretmedi bana insanlar,
Benim kutlu yüreğim ölümsüzce severek
Karşı çıkardı beni ölümsüzlüğe,
Sana! Bulamadım tanrısal olanı,
Ey durgun ışık! Kendi günümde
Önem vermiyorsun yaşama, kaygısız,
Sevinçli, mutlusun üstelik!
El çekiyorsun bu altın bolluktan,
Ben de uygun gördüm bunu
Bu iyi canı seve seve.
Ölümlülere, korkusuz açıldı gönlüm,
Senin gibi, ağır başlı toprağa,
Alınyazısıyla olana, ah! Ona bağlı
Kalmak için övgüler düzdüm, bir gençlik
Sevinci içinde sonuna değin ona
Adamak için yaşamımı.
Söyledim ona bir mutlu saatte,
Böyle bağladım ağır ölüm bağını ona.
Sonra başka hışırtı duyuldu korulukta,
İnceden inceden çınladı onun dağ kaynakları,
Onun sevgi çiçeklerini verdiler bana,
Çiçek dallarıyla
Çepeçevre sardılar başımı. -
PAUSANIAS: Ah, böyle gençlik! Düşünden doğan
Bir parıltı var gözlerinde
Acı çekenin gene.
EMPEDOKLES: Bütün kıvançların, ey yeryüzü!
Senin gibi gerçek, sıcak dolu, sevgiden,
Yorgunluktan dolayı olgun, bana
Verdin onları bütün.
Sessiz dağ doruğunda oturduğumda,
Şaşarak insanların değişen çılgınlığını
Düşündüğümde derinden, kapılırdım
Dönüşümlerine senin, daha yakından
Küçümserdim kendi solup sararışlarımı...
Sonra soluk aldı gök, senin gibi
Ondu sevgiden yaralı gönlümü,
Yüksek maviliğin içinde alev bulutları
Gibi çözülmüş kaygılar, arındım...
PAUSANIAS: Ey göklerin oğlu!
EMPEDOKLES: Evet bendim o! Anlatayım,
Ben yoksul! Bir kez daha istedim
Ruha seslenmeyi,
Ben, senin yüce us gücünün yapıtıyım,
Senin görkemli işdaşınım ey doğa!
Ben de, dilsiz, ölü gibi sessiz gönül
Yankılar uyandırır bütün seslerinden!
Gene o muyum ben? Ey yaşam!
Çınlıyor mu sesin, bütün kanatlı ezgilerin,
Duydun mu eski sesini, büyük doğa?
Ah! Ben, ben yapayalnız, yaşamadım mı
Bu kutlu yeryüzüyle, bu ışıkla, ruhun
Ayrılmadığı seninle ey baba gök!
Bütün dirilerle ey tanrı gönüldeşi,
Gerçekten Olympos'ta?
Ben kovulmuşum, ben yapayalnız kişi,
Acı çekmektir benim günyoldaşım, uykudaşım.
Bende bulunmaz bağış, git.
Git! Sorma git! Düş mü görüyorum sanırsın?
Ey bak bana, şaşma
Sen iyi kişi, benim aşağı indiğime,
Ben göklerin çocuğu, onların
Çok mutlu olmalarına,
Özel bir kargışı üleştiğine...
PAUSANIAS: Yazık! Böyle konuşma mı olur! Sen
misin?
Dayanamam! Senin beni, canını üzmen gerekmez.
Kötü bir belirti gibi geliyor bana
Böyle boyuna sevinçli olan ruh,
Güçlü varlığın bulutlarla örtünmesi...
EMPEDOKLES: Bırak kaygıyı, ey sevgili!
Ne yaptı size, bu arı duru kişi,
Neden böylesine karartıldı ruhu?
Siz ölüm tanrıları! Yok mudur bir yerde
Özel işi ölümlülerin, ulaşmaz mı korku
Onların yüreğine, güçlülerin göğsünde
Egemen olmaz mı sonsuz alınyazısı?
Bırak üzüntüyü, yürüt erkini,
Sen gene eski sensin,
Yapabilirsin daha çoğunu bile,
Bir bak sevgime benim, kimsin,
Senin olanı düşün, yaşa!
EMPEDOKLES: Bilmezsin beni de, kendini de,
ölümü, yaşamı da...
PAUSANIAS: Ölümü, onu bilirim az çok,
Evet, var olmayı düşündüm biraz.
EMPEDOKLES: Ölümdür yalnız olmak, tanrısız
olmak!
PAUSANIAS: Bırak onu, bilirim seni, eylemlerinde
Tanımışım seni, kendi erki içinde
Öğrendim ruhunu da, evrenini de,
Kutlu bir anda
Bir sözün senin
Pek çok yıllık dirim vermişse bana,
O günden başlamış demektir
Gençlik için büyük bir çağ.
Orman hışırdayınca uzaktan
Yuvayı düşünen cana yakın geyikler gibi
Çarpardı yüreğim çok kez,
Sen söz edersen eski evren mutluluğundan,
İyi günleri bilirsen açık demektir
Bütün alınyazısı sana koymaz mısın
Geleceğin büyük çizgilerini gözünün,
Güvenli bakışının önüne, eksik bir üyeyi
Bütünde düzene koyan sanatçı gibi?
Tanımaz mısın güçlerini doğanın,
Sen onları sessiz egemenliğin altında
Güvenle, bir ölümlü olmadan
Nasıl yönetirsin istediğin gibi?
EMPEDOKLES: Doğru! Biliyorum hepsini, hepsine
egemen
Olabilirim, elimdeki bir yapıtı bildiğim
Gibi iyice, ruhların Beyinin diriyi
Yönettiği gibi yönetirim onları gönlümce...
Benimdir evren, bütün erkler
Uyruğumdur benim, işimi görürler, ----
---- Benim uşağım olmuş
Bir Beyi gerekseyen doğa,
Benden aldığıdır ancak onun ünü.
Ne olurdu gök, deniz, adalar,
Yıldızlar, insanların gözleri önündeki
Bütün nesneler, ne olurdu evet,
Bu ölü telli çalgı, ben ona ses, dil,
Can vermeseydim? Tanrılar,
Onların ruhu ben bildirmeyince ne ki.
Haa! Söyle, ben kimim öyleyse?
PAUSANIAS: Eğlen bu çelimsizlik içinde kendinle
de,
İnsanın alımlı kıldığı her nesneyle de, -
Sizin etkiniz, sözünüz kırar göğsümde
Gücümü, korkutur beni, vur açığa ne varsa!
Hınç duyuyorum sevdiğine de, sana
Eş olmasını istediğine de,
Başkadır istediğin senin, yetinmezsin
Namusunla sen, kalmak istemezsin,
Peki göçüp gitmek mi dileğin?
EMPEDOKLES: Suçsuz kişi!
PAUSANIAS: Kendine kendinden mi yakınıyorsun?
EMPEDOKLES: (Sessizce.) İş görmelidir insan,
Düşünen insan gelişerek
Sürdürmeli yaşamı, ilerlemeli kendince...
Daha büyük bir anlamla dolu,
Büsbütün durgun bir güç kuşatır
Sezen kişiyi, işte o düşünür,
Büyük doğayı...
İnsan açar ruhunu doğanın,
Bir ilgi duyar içinde, bir umut
Taşır insan. Kök salıp derinden uyanır
Güçlü bir tutku içinde...
Çok işler gelir elinden,
Alımlıdır insanın sözü, gezer evreni
Tutar avucunda...


EMPEDOKLES ETNA'DA
(Taslak)

ETNA

1
EMPEDOKLES:

2
EMPEDOKLES: PAUSANIAS:
Ayrılık.

3
EMPEDOKLES: Yaşlı Adam.
Öyküsünü anlatışı.

BİLGE
Kuşkulanıyorum bu adamdan, tanrılardan ----
Neden gücenirsin zamana, beni doğurana,
Beni ortaya çıkaran ilkeye?

EMPEDOKLES:

(Gider.)
Öğren anlamayı, yolu, böyle olmayı ----
PAUSANIAS: Rahip.
Bu onun araştırmaya başlaması için elverişli bir durumdur. Empedokles ile halkın arası açıldıktan sonraki durumun kuşkululuğu, Empedokles'in üstünlüğünü çekemeyiş yüzünden halkın bu sürgün konusunda konuşması için aşırı adımlar atıldı. İmdi halk onun yokluğunu duyar göründü, onun büyük varlığından, Empedokles ile halkı bağlayan gizli bağdan yoksun kaldı. Alışılmamış köklü kuruluşlar, bu iki yanlı acınmalık belirlenimin duygusu onu gerçekten pişmanlığa sürükledi. Halkın Empedokles için verilen sürgünden doğan kıvançsızlığının yarattığı ilk gürültü sırasında Empedokles geri çağrılmayı kendiliğinden istedi. Durum böyle sürüp sürüp gidemez, Empedokles bu iş gece gündüz olmaz, der. Bundan başka bu kendini bilen adam ölümlünün alınyazısını araştırdı. Bu yüzden gene yaşamak istiyor. PAUSANIAS:

YAŞLI: Kral
Yaşlı. Ülküsel düşünceye dalarak.
Kral. Yiğitçe düşünceye dalarak.

ULAK: Yaşlı
Kardeşi krala yakarır ----
Kral, ağır basarak onaylar onu.
Ancak öğüt istemez, kardeşiyle kendisi arasında bir aracı da istemez. Yaşlı gitme gereğini duyar:
Artık gideyim, aracı istemem.
Bu adam da gider.
Kralın tek başına söylevi. Alınyazısı çocuğunun coşması.
EMPEDOKLES İLE KRAL.
Empedokles: Benimdir bu yöre ----
Bırakın öç alıcıyı ----
-------- uslu adam.
Empedokles: Bir ana emzirmiş bizi.
Kral: Ne günden beri?
Empedokles: Kim sayabilir yılları.. oysa...

Öznellerden nesnellere geçiş.
Kral gitmek ister, halkın yaklaşmakta olduğunu bildiren ulak onu karşılar. Bir sarsılış içinde mutluluk türküsünü söyler. Sonra kızgınlıkla karşıya geçer... Silahlananların gizlenmelerini buyurur, verilecek ilk belirtiyle... Sonunda ona kız kardeşiyle Pausanias'ın gelişi bildirilir.

KIZ KARDEŞ: PAUSANIAS:
Kızkardeş salt ülkücü. Empedokles'i arar.
PAUSANIAS:
Empedokles salt ülkücü.
Kızkardeş kralı sorar, ikisinin bağışlanmasını ister.
Halktan söz eder:
Empedokles'in geri gelmesi için yakarır.
Yara - unutulmuşluk.

EMPEDOKLES:

Yiğitçe ülkücü...
Geçmiş artık ne varsa.
Pausanias boşuna baktı halkın elçilerine. Kız kardeş bu gidişten Empedokles ile aralarında bozuşma olan kuşkulu yığından, iki kardeş arasında başlayan bozuşmadan korktu... Empedokles sessiz durdu, onları avuttu. Bu akşam olacak, dedi; serin yeller esecek, sevgi ulakları, göklerin yükseklerinden gönüldeşçe inenler, güneşin oğlu akşam türküsünü söyler, altın sesler çıkarır ----

HALK ELÇİSİ.
Onu kendi gerçek biçimi içinde buldular, onun onları gördüğü gibi onlar da onda yansıyordu. Onun ölümü, sevgisi, içtenliğidir. Ona ruhuyla ne denli yakın gelirse, kendini onların içinde öylesine çok görür, böylece o özünde egemen olan bir duyu içinde güçlenir...

Yeni dramın ortaya konan sahneleri.

KİŞİLER:
EMPEDOKLES:
Pausanias - Empedokles'in gönüldeşi.
Manes - bir Mısırlı.
Strato - Agrigento beyi.
Empedokles'in kız kardeşi.
Panthes - kızı.
Arkadaşlar, Agrigentolular korosu.

 

1      2      3      4