...................
EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ  2. PERDE

Friedrich Hölderlin
Çeviri: İsmet Zeki Eyüboğlu

                         
...................
...................

İKİNCİ PERDE
 
Birinci Sahne


EMPEDOKLES:
(Uykudan uyanarak.)
Uzun bulutlar yığınından çağırdım sizi
Bu yöreye, siz öğle ışınları denenleri,
Siz pek olgunlaşanlar, sizde tanıdım
Yeni bir yaşama gücünü ben.
Yoksa bambaşkadır durum!
İnsan üzüntüsü gitmiş artık!
Kanatlanıyorum, mutluyum
Kolay yükseleceğim oradan, yeterince kıvançlı,
Alımlı, varlıklıyım oturduğum yerde
Alev sağrağının dudağına dek ruhla
Dolduğu yerde onun derdiği çiçeklerle
Çelenk takılmış bana, Etna babanın
Gönüldeş sevinciyle verdiği...
Şimdi yeraltı fırtınası, her günkü gibi,
Yakın bir yıldırımın bulutlar konağında
Uçarsa, kıvanca doğru açılır benim de gönlüm.
Kartallarla söylerim doğa türküsünü burada.
Düşünmedi yabanda bana başka
Bir yaşamın çiçek çiçek açıldığını,
Yererek bizim ilden dolayı çıkıştı bana,
Benim yüce kardeşim. Ah! Bilmiyor,
Bağışı hazırlayan uslu kişi,
İnsanlık bağından çözülmüş, odur beni
Özgürce açıklayan, özgürce, bir gök meleği gibi,
Bu yüzden önemi vardı bu yüzden yapıldı!
Bu yüzden yermekle, kargışla silahlandı halk,
Benim halkımdı, benim ruhuma karşı,
Bana saldırdı, boşuna değildi
Kulaklarımda çınlayışı çok sesli
Kahkahaların, evet ağlayarak gitti yoluna
Sofu düşçü, zevzek... Ölüler yargıcının yanında
İyi iş görmüşüm! Yararlıydı sağlığa, ağu
İyileşmiş sayrıları, bir suçlu ceza verdi
Ötekilere. Çok yazıklar işlemişim gençlikte,
İnsanlar insanca sevmedi, iş gördü,
Bir su gibi, ateş daha körce iş görüyor hani...
İnsanca bir iş yapmadılar bana, bu yüzden
Kötülük ettiler yüzüme karşı,
Senin gibi tuttular beni de
Her neyse katlanan doğa! Sendeyim,
Şimdi sendeyim, ışıldıyor aramızda
Eski sevgi yeniden, seninle benim.
Çağırıyor yakına, daha yakına çekiyorsun,
Beni, unutulmuşluk - mutlu bir seren gibi
Kıyıdan ayrılmışım, yaşam dalgası
---- Sarar beni kendiliğinden,
Bu en çok dalgalı olan, açarsa bana
Kollarını, ey ana, budur istediğim de
Kaçındığım da benim. Yoksa korku
Salar başkası, ölüsü müdür bu ananın,
Ey sen, çok iyi bildiğim, sen
Büyüleyen korkunç alev! Ne de sessiz
Durursun şurada burada ne de korkarsın,
Kaçarsın sen, ey dirinin ruhu...
Benim için diri, apaçık olacaksın.
Gizlemiyorsun benden, bana bağlı ruh
Çok değil! Sen bilirsin kendini, bilinmez
Değilsin bence de ----
Pırıl pırıl olacak bence, korkmuyorum.
Ölmek istiyorum ben de hakkımdır.
Haa! Tanrılar! Ne soy kaplamış yüzümü
Çepeçevre tan kızıllığı, oysa aşağıda
Eski öfke kudurmuş bile daha önceden!
Siz aşağı, aşağı yakınan düşünceler!
Senin gereğin yok bana, ey özentili gönül,
Burada bir düşünce yok artık.
Tanrı sesleniyor -
(Pausanias'ın orada olduğunu anlar.)
Kurtarmalıyım bu erkişinin
Güvendiğini, benim yolum onun değil...

İkinci Sahne

PAUSANIAS: Ey gezginim, sevinçle uyanmış
görünüyorsun!
EMPEDOKLES: Ey sevgili, boşuna bakmamışsın
Geriye dönüp yeni anayurda.
Yabandan iyilik görüyorum artık,
Sen de beğenirsin soylu tepeyi...
---- Bizim Etna'yı.
PAUSANIAS: Onlar bizi sürdüler, seni de
Seni, ey iyi insan! Yerdiler, inan bana,
Çoktandır dokunmadın onlara,
Yürekten girdi düşlerine, gecelerine
Umutsuzluğa düşenlerin, pırıl pırıl ışık...
Bitirmek istiyorlar yolu imdi sessiz,
Uçsuz bucaksız bir ırmakta,
Yörüngesine koymak istiyorlar gemilerini,
Bulut da yıldızı gizliyor hani bu sıra!
İyi biliyordum bunu, sen ey tanrısal!
Senden kaçıyor, başkasına, atılan ok.
Yıkım vermiyor bir büyücünün değneğindeki
Eğitilmiş yılan gibi, oynuyor çevrende
Çoktandır ardınca sürüdüğün güvensiz yığın,
Gönlünle kuşattığın, ey seven kişi!
İmdi! Bırak onları! Biçimsizlik isteyen,
Işıktan kaçan, durdukları yerde salınanları,
Her nesneye kapılan, koşup yorulan,
Her nesneden tedirgin olan, yangın çıkaracak
Söndürünceye değin, biz sessiz otururuz burada!
EMPEDOKLES: Evet biz burada rahatız! Burada
açılıyor
Alabildiğine kutlu öğeler önümüzde.
Yorulmayanlar deviniyor boyuna sevinçle
Kendi güçleri içinde çevremizde.
Kendi güvenli kıyısında uyanıyor, susuyor
Yaşlı deniz, onun ırmağından
Bir çınlayış yükseliyor, doğa dalgalanıyor,
Uğulduyor oylum oylum aşağıda yeşil orman,
Yukarda ışık, gök dindiriyor ruhu,
Daha gizemli bir isteği.
Evet, oğul! Biz burada rahatız.
PAUSANIAS: Burada kal
Bu tepede yaşa kendi evreninde.
Ben sana bakar, yardım ederim, gerekince.
EMPEDOKLES: Çok az gerekseme olur ben seve seve
İsterim göz kulak olmayı bundan sonra...
PAUSANIAS: Evet, ey sevgili! Daha önceden
Düşündüm sence gerekli olanı az çok.
Sen bu çıplak yerde sıcak güneşte
İyi uyuyabilirsin öyle düşünmüştüm,
Bir yumuşak yer, serin gece
Güvenli bir sofada daha iyi olacaktı.
Buradayız biz de her nesneden kuşku
Duyanlar, başkalarının oturma yerlerine
Çok yakın olanlar.
Senden istemedim uzak kalmayı uzun boylu,
Bu yüzden ivetledim, buldum da mutluyum,
Seninle benim için yapılmış bir rahat ev,
Meşelerle çevrili, sarp bir kaya,
Orada dağın koyu sessizliğinde
Yakınında fışkırır bir pınar, yeşillik
Verir çevreye güzel bitkiler bolluğu,
Otlarla, yapraklarla dolmuş ırmak yatağı.
Bırakır seni kendi başına, dokunmaz bile,
Öyle sessiz, öyle derin bir yer orası,
Derin derin düşünür, dalarsın uykuya.
Kutludur o mağara bana da sana da...
Gel, bak, söyleme, ben gerçekte
Sana yaramam, kimin işine yaradım ki?
EMPEDOKLES: Sen iyi yararsın işe...
PAUSANIAS: Nasıl yapabilirdim bunu?
EMPEDOKLES: Ah, sen çok gönüldeş
Bir kimsesin, sen aptal bir çocuksun...
PAUSANIAS: Doğru diyorsun, ben doğduğum kimseden
Daha uslu olmayı bilmiyorum.
EMPEDOKLES: Buna güvenin var mı?
PAUSANIAS: Neden olmasın?
Neden öyleyse uzattın bana ellerini,
Sen, iyi insan, ben bir öksüz gibiyken,
Yiğitlerden yoksun kıyıda bana
Bir koruyucu tanrı ararken üzülüp
Aldandığında? Ey soylu ışık neden sessiz
Bir yolda yanılmayan bir gözle
Günaçımımda aydınlatmıştın beni.
Ben değişip senin olalıdan beri,
Daha yaklaşalı sana, seninle
Başbaşa kalalı, daha kıvançlı,
Daha özgür oluyor ruhum...
EMPEDOKLES: Etme bunun sözünü!
PAUSANIAS: Nedir o? Neden? Ey gönülden bağlı
adam
Neden yanıltır seni bir gönüldeşçe söz?
EMPEDOKLES: Anlatma artık beğendiğini, bırak,
Benim için olan olmuş, bitmiş.
PAUSANIAS: Senin için olanı biteni biliyorum,
Ben de sen de ikimiz de kaldık.
EMPEDOKLES: Başka bir konudan söz et, oğlum!
PAUSANIAS: Başka ne gelir elimden?
EMPEDOKLES: Bana bir bıçak saplamadınız mı
Bu anıyla?.. İmdi şaşıp kalıyorsunuz,
Gözümün önüne gelip bana soru soruyorsunuz...
Hayır! Sen suçsuzsun, ey oğul
Ben böyle yanıma sokulana katlanamam...
PAUSANIAS: Bana mı, bana mı çatıyorsun?
Kendini düşün, bana bak, o sensin,
Ver bana az çok yoksun kalabileceğimi,
Sende ruhun varlıklılığı yüzünden olanı,
Varlıklı gönülden iyi bir söz ver bana gene.
EMPEDOKLES: Anlamıyor musun beni de?
Uzaklaş! Söyledim onu sana, söyledim
O güzel değil, ne sıkarsın canımı
Böyle sorulmayan işlerle, boyuna
Başka bir nesne bilmediğinden
Bir konuyla yönelirsin bana.
İyi bilmelisin şunu: Sana bağlı değilim,
Sen de bana değilsin, yollarımız da ayrı,
Benim için başka yerde açıyor çiçekler,
Benim düşündüğüm, bugünden değil,
Doğduğumda belirlenmiştir...
Bir bak, yap yapacağını! Dağılmış bir olan,
Sevgi ölmüyor tomurcuğu içinde
Her yerde özgür bir sevinçle
Dal dal ayrılıyor yaşamın yüksek ağacı.
Zamancıl bir bağlılık kalmıyor öyle...
Ayrılmamız gerek, çocuk! Duraksama,
Yalnız alınyazımı da bırakma bana.
O, bak! Parlıyor toprağın içmiş görünümü,
Tanrısal, sence gerçek olan, gençlik!
Uğulduyor, bütün ülkelerde kımıldıyor,
Değişiyor, genç bir de kolay, sofuca
Bir ağırbaşlılıkla oynanan çevik oyun,
Bununla kıvandırır ölümlüler ruhu
Eski atayı... Git, dolaş sarsılmadan.
İnsanca git, düşün benim akşamımda.
Yakışıyor bana bu sessiz sofa, bu
Yüksekte kurulu geniş yer,
Dinlenmem gerek, iyice, pek yavaş kımıldar
Hızlı bir oyunda ölümlülerin eli ayağı,
Bana kalırsa ben gençlik kıvancı içinde
Bir şen türkü söylemişim o sıra,
Kopmuş çalgının ince teli bile.
Sarmış beni ezgiler!.. O da bir şakaydı!
Çocukça kalkmıştın ona özenmeye.
Yumuşak bir yankı çınlar içimde...
Anlaşılmaz da...
İmdi yalnız sizi duyuyorum, tanrı sesleri!
PAUSANIAS: Nerdesin?
Göremiyorum seni, acı geliyor bana
Söylediğin, ne varsa bir bilmece dersin.
Ne yaptım ne ettim sana, beni
Böyle yeriyorsun gönlünün uyarınca,
Yoksa gönlün adı bilinmeyen birinden,
Ya da sonuncudan çözülmek için
Seviniyor, didiniyor mu? Ummazdım bunu,
İnsan konutlarından sürülmüş birinden
Ürkerek korkunç gecede birlikte gezineceğimizi.
İşte bu yüzden, ey sevgili, burada yoktum
Gözyaşın gökten yağmur yağarcasına
Yüzünden boşaldığında baktım yüzüne,
Sen gülümseyerek sıcak bir öğle güneşinde
Gölgesiz kumsalda kuruturken
Kaba saba köle giysilerini bir yaban gibi
Arada bir izler bırakırken kanınla
Çıplak bir attan kayalı yola düşünce...
Ah! Bunun için bırakmadım evimi
Çektim üstüme ulusun, babanın kargışını,
Sen beni dinlemek için oturmak istediğin
Yerde attın kullanılmış bir kap gibi!
Uzağa mı gideceksin? Nereye? Nereye?
Seninle geleceğim, duramam, senin gibi,
Doğanın güçleriyle içten bir anlaşmada
Senin gibi benim de açık değil geleceğim,
Sevinçli tanrılar gecesinde kanadın
Uçurur ruhumu dışa, korkmaz artık
O pek güzel tatlı su kefali boyuna,
Evet ben de cılız biri olurdum, cılız evet,
Oysa seviyorum seni, güçlüyüm senin gibi.
Tanrısal Herakles'in yanında
Yükselirsin sen de aşağıdaki güçlülere,
Uzlaştırmak için titanları, oradan, tepeden,
İnersin uçsuz bucaksız bir oyluma,
Göze alırsın atılmayı uçurum kutluluğuna,
Gün ışığında yer yüreğinin direne direne
Gizlendiği yere, söyler üzüntülerini sana
Karanlık ana - evet sen gecenin,
Göğün oğlu! Ardından geliyorum senin!
EMPEDOKLES: Kal artık!
PAUSANIAS: Nasıl düşünürsün bunu?
EMPEDOKLES: Sen verdin bana kendini,
Benimsin artık, sorma daha!
PAUSANIAS: Olsun!
EMPEDOKLES: Söyler misin bir kez daha, oğul?
Bana
Kanını da canını da verir misin boyuna?
PAUSANIAS: Böyle boş bir söz söylemişsem sana
Bunu uykuyla uyanıklık arasında demişim.
Ey inanmayan kişi! Gene söylüyorum onu:
O da bu da bugün olmaz artık,
Doğdum ben, bu kesinleşmiştir...
EMPEDOKLES: Pausanias denen adam değilim ben,
Yıllara bağlı değil kalışım benim.
Bir ışık ancak, birden geçip gidecek.
Sazın telinde bir ses...
PAUSANIAS: Böyle çınlıyor sesler,
Böyle yitip gidiyorlar havada!
Sevimli bir yankı doğuyor onlardan.
Artık arama beni uzun uzadıya, bırak,
Bağışla bana, şu benim olan ünü!
Acın mı yok çekecek, yeterince?
Nasıl istersin beni yermeyi daha?
EMPEDOKLES: Ey her nesneye baş koyan gönül!
Önceden
Bu, seve seve, vermiş bana altın gençliği.
Ben de! Ey gök, ey yeryüzü! Bak daha
Yakındasın, bu ara geçti saat,
Güldün yüzüme, sen gözlerimin sevinci!
Eskisi gibi durum, benimdin eskiden de
Kucağımdasın ılgarladığım bir nesne gibi,
Aldattı beni güzel düş bir daha.
Evet! Ne görkemli olurdu ölüm ateşine
Kol kola gideydi tek başına yaşayan
Bir kimsenin yerine, bir günün sonunda
Mutlu bir çift, seve seve alırdım sevdiğimi
Burada bütün kaynaklarını soylu bir ırmağın
Alışı, kutlu gecenin akan adak içkisi gibi.
Tek tek gitmemiz daha iyi yolumuzda
Tanrının her kişiye ayırdığı gibi.
Suçu yok bunun, yıkım gelmez ondan,
Doğrudur, iyidir nerde olsa
İnsan duygusuyla ilgilidir...
Sonra... Yalnız kalınca adam
Daha kolayca taşır yükünü bile
Gitmesi gereken yere.
Böyle yetişir ormanın meşeleri de
Bilmez kimse, öylesine yaşlıdırlar.
PAUSANIAS: Ne istersen yap! Diretmeyeceğim.
Doğru olduğunu söylüyorsun bana,
Doğrudur bence de sevilesi son sözün.
Gideyim artık! Tedirgin etmem seni,
İlerde sen de iyi düşünüyorsun,
Evet, sessizlik iyi gelmez gönlüme.
EMPEDOKLES: Ey sevgili, kızmıyorsun ya?
PAUSANIAS: Sana mı? Sana mı?
EMPEDOKLES: Öyleyse ne o? Evet! Biliyor musun
nereye?
PAUSANIAS: Buyur, başüstüne!
EMPEDOKLES: O benim buyruğumdu
Pausanias! Empedokles son buldu.
PAUSANIAS: Babam benim! Öğüt ver bana!
EMPEDOKLES: Birazını söylemeliydim,
Nedense söz açmadım ondan sana,
Yoksa boş konuşma, anlamsız söz
Söylemek istemez dil besbelli.
Bak! Pek sevgili kişi! Benim için başka
Türlüsü daha kolaydır, daha geniş
Soluk alırım, yüksek Etna'nın karı gibi
Orada güneş ışığında ısınan, parlayan,
Eriyip tepeden yuvarlanan...
Fışkıran suların üzerinde çiçeklenip
Dönüyor İris'in sessiz yayı (*)
Böyle dalgalanıyor, akıyor gönlümden.
Bir ağırlık çöktükçe çöküyor, açıyor
Pırıl pırıl yaşam, göksel olan.
Gezin yiğitçe ey oğul! Veriyor,
Öpücükle sözverişler konduruyorum alnına,
Gün açıyor İtalya tepelerinde orda
Romalılar ülkesi, eylemler yurdu, göz kırpıyor,
Kök salacaksın orda savaşçılar yolunda
Erkişilerle mutlu mutlu karşılaştığın yerde.
Orası, kahramanlar yeri! Sen Tarento!
Siz kardeş sofalar, eskiden Platonumla
Işık içip gittiğim yerler benim,
Biz gençlere yılın, her günün
Kutlu okulda boyuna yeni göründüğü yer.
Git gör onu da ey oğul, selam et benden,
Eski gönüldeşe, onun yurdunda
Çiçekli Illissus'da bir ırmak var, durduğu yerde.
Git, başka kıyılara, daha güvenli yerlere,
Burada sıkılacak için besbelli,
Sor Mısır'daki kardeşleri.
Duyarsın Urania'nın ağırbaşlı çalgısından
Orada seslerin değişmelerini.
Orda açarlar sana alınyazısı betiğini...
Git! Korkma! Her nesne dönecek kaynağına,
Önceden olup bitendir ortaya çıkması gereken.
(Pausanias gider.)

Üçüncü Sahne

YAŞLI: Şimdi! Duraklama! Düşünme uzun uzadıya.
Geçti! Geçti! Duruluyor ortalık,
Dağılıp açılıyor görüntü!
EMPEDOKLES: Ne? Nereden?
Kimsin sen, be adam?
YAŞLI: Bu kökten yoksul birisi,
Senin gibi bir ölümlü o da
Zamanında gönderildi sana
Göğün gözdesine, gök hıncı,
Tanrı öfkesi denen, başıboş olmayan.
EMPEDOKLES: Haa! Tanır mısın onu?
YAŞLI: Sana birtakımını
Nil'de söyledim, uzakta.
EMPEDOKLES: Sen mi? Sen burada mısın?
Şaşılacak iş değil bu! Ben öldükten
Bu yana gölgeler doğuyor yanımda!
YAŞLI: Ölüler konuşmaz, nerde sorarsan sor.
Senin için bir söz gerekirse, dinle yalnız!
EMPEDOKLES: Beni çağıran sesi duymuşum önceden.
YAŞLI: Böyle mi konuştu seninle? - Söyle!
EMPEDOKLES: Neye yarar konuşma, ey yabancı?
YAŞLI: Evet, yabancıyım burada çocuklar arasında!
Hepiniz Greksiniz. Önceden söyledim
Çok kez. Söylemek istemiyor musun
Ulusunun içinde ne durumda olduğunu?
EMPEDOKLES: Ne sanıyorsun beni? Bir kez daha
Çığırdın beni, niye? Gereğini söyledim.
YAŞLI: Evet çoktandır biliyordum onu,
Sana söylemişim, önceden bunu...
EMPEDOKLES: Peki imdi! Ne yapacaksın onunla?
Sen tanrının aleviyle korkutuyordun beni,
Bilirim o tanrıyı, seve seve veririm kendimi
Ona, kutlu halkımı verirsin bana, ey görmez!
YAŞLI: Değiştiremem senin başına gelecek olanı.
EMPEDOKLES: Buraya görmeye geldin, peki, nasıl
olacak?
YAŞLI: Şakayı bırak, kutla bayramını,
Süslen, çelenk koy başına, fırdolayı,
Boşuna yıkılmıyor adak hayvan,
Birden gelen ölüm, baştan beri böyle,
Bilirsin onu iyice, usluca olmayanlar
Sana benzerler, ayrılmadan önce.
Evet, bilirsin, böyle olur,
Öyle düşüncesiz olman gerekmez bana karşı,
Olduğun gibi yıkıl yere, bir sözün var,
Düşün onu ey esrik:
Ancak bir tek nesne doğrudur bu zamanda;
Bir kişiye söylesek verir günahın karası,
Senden daha büyük olamam nasıl
Yükselirse yüce güneş ışığı düşünce,
Topraktan, yerden, gökten ürer de
Öyle gelişir o da doğar günden, geceden;
Evren kaynıyor çevresinde kökten kımıldanan,
Bir ölümlünün göğsünde devinen,
Yıkılıp yok olan ne varsa,
Sarsılmış egemenliği çağın, kralın,
Kurulmuş tahtında kara kara bakar ayaklanmaya.
Günü karardı, yıldırımları düşüyor.
Yukardan gelen yalım tutuşturur.
Aşağıda direten yabanıl bir çekişmedir ancak...
Birisi, bir yeni kurtarıcı yakalıyor
Gök ışınlarını, severek alıyor
Ölümlü olanı, çekiyor göğsüne,
Ne de yırtıcı oluyor onda evren çatışması.
Uzlaştırıyor insanlarla tanrıları,
Yan yana yaşıyorlar, eskisi gibi, gene.
Ortaya çıkınca, oğlun ana-atadan
Görülür daha büyük olmadığı,
Bağlayamaz ruhu kutlu yaşam,
Unutmak onunla, o biricik olanla
İlgili ne varsa, işte böyle yönetir
Çağın yarıtanrısı, kırıp dağıtır,
Evet, kendi yapar, arı duru ellerle bunu,
O salt olan için ortaya çıkan gerekimi,
Ona mutluluk veren, kendi mutluluğu,
Elinde bulunan, ona görkemlilik veren
Özden sıyrılır gene.
Sen o adam mısın? O musun? O adam mı?
EMPEDOKLES: Ben bu karanlık sözle tanıdım seni,
Her nesneyi bileni! Tanırsın sen de beni...
YAŞLI: Söyle, kimsin sen, ben kimim?
EMPEDOKLES: Anar mısın gene, durmadan beni,
gelir misin
Benim kötü ruhum bana böyle saatte?
Neden bırakmazsın be adam gideyim
Sessiz sessiz? Göze alıyor musun burada
Bana karşı direnmeyi, beni kışkırtmayı,
Kızarak kutlu yola düşeyim diye?
Çocuktum, bilmiyordum, gün ışığında
Nenin gözüme yabancı geldiğini,
Bu evrenin olağanüstü büyük biçimlenişleri
Çepeçevre sarmıştı göğsümde uyuklayan
Toy gönlümü kıvançlı kıvançlı,
Şaşıp şaşıp dinlerdim suyun akışını çokluk
Görürdüm güneşin çiçek çiçek açılışını
Sessiz yerin gençlik gününün onda
Tutuştuğunu. Bir türkü vardı içimde
Işıl ışıldı tanlaşan gönlüm düzenlenen
Duada ben yabancıları, karşımızda olanları,
Doğanın tanrılarını adlarıyla çağırmışsam,
Ruh sözde görünümde mutlu
Bilmecesinde yaşamın açılmış demek bana -
Böyle gelişmişim sessiz, ötekiyse
Hazırdı daha önceden. Az bulunur olan,
Su gibi, azgın insan dalgası
Çarptı göğsüme, yanılmadan çıkıp
Geldi yoksul halkın sesi kulağıma...
Bu sıra ben sofada susmuş dururken
Bir çığlık koptu kargaşalıktan gece yarısı
Yayılıp yok oldu geniş kırlarda
Bıkmış yaşamaktan, kendi eliyle yıkmış evini,
Tadı kaçmış; bırakılmış tapınağın,
Kaçmışsa kardeşler, sevgililer hızla
Geçip gitmişse, baba oğlu tanımamışsa,
İnsan sözü anlaşılmaz olmuş demektir,
İnsan yasası dağılmış ---- alevde
Bir yorum titretti, sardı beni,
Benim halkımın ölen tanrısıydı o!
Duydum sesini, baktım sessiz yıldızlara
Doğru yukarı, onun indiği yere.
Onu bağışlatmak için gittim oraya.
Bizim pek güzel günlerimizdi daha.
Gençleşmenin sonu varmış göründü,
Yumuşak davranıp altın çağına, pek güvenlisine,
Pırıl pırıl, güçlü bir günaçımının, unutmadı,
Bende korkunç bir üzüntü vardı,
Ulustan gelen, bizi sımsıkı bağlayan...
Çok kez halkın teşekkürü bir çelenk
Gibi beni çevreleyende daha yakın geldi
Bana ulusun ruhu, yalnız beni kuşattı...
Nerede bir ülke ölürse ruh seçer
Birini son kez, bununla söyler son yaşamı
Dile getiren kuğu türküsünü. (*)
İyice kurtardım onu, bilerek yardım ettim.
Olan oldu, ölüyorum artık
Ben boyuna --------------------
-------- Oo, çağımın sonu geldi!
Ey tin, bizi ortaya çıkaran, sensin
Aydın günde bulutlarda bizi yöneten,
Sen, ey ışık! Evet sen, sen toprak ana!
Rahatım burada çoktandır düzenlenen
Yeni saatimi yöneten odur,
Anılmıyor artık eskiden olduğu gibi,
Ölümlülerin yanında değil dirimi, ölümde
Kısa bir mutluluk içinde buluyorum,
Onunla karşılaşıyorum bugün bile,
Odur hazırlayan, o zamanın beyi, şenliğe
Bir belirti olsun diye bir fırtınayı,
Bana da kendine de. Bilir misin
Sessizliği iyice? Onu burada bekle
Uykusuz tanrıların susuşunu bilir misin?
Gece yarısı bizim için bitirecek işini...
Sen, söylediğin gibi bir gönüldeşiysen
Gök gürleten tanrının, bir duyuştaysan onunla,
Tinin onunla bilip gidiyorsa yolu,
Gel benimle, yalnızlıktan yakınıyorsa
Şimdi yeryüzünün gönlü,
Bir gönül borcu duyarak eski birliğe gökte
Açıyor alev kollarını karanlık ana,
Şimdi kendi ışığı içinde gidiverir başbuğ,
Sonra göstermek için onunla yakınlığımızı
Düşeriz ardına kutlu ışıkların.
Sen, uzakta kalmayı kurarsan seve seve
Yapmamam gereken nedir senin için?
Senin için malvarlığı gerekli değilse
Neden alır, sıkıntı verirsin onunla bana?
Size, ey yüce uslar size!
Bana yakın olan size, uzağı görenlere,
Teşekkürler ederim, giriştim bu işe artık,
Sizsiniz onu bana veren,
Bitecek burada acıların uzun sayısı,
Kurtulup başka bir görevden
Özgür ölüm içinde tanrısal yasaya göre!
Senin için bir yasak yemiştir o! Bırak
Git, gelemezsin ardımdan, dön geri!
YAŞLI: Ey zavallı, tutuşturmuş canını acı!
EMPEDOKLES: Neden sağaltmaya çalışırsın,
yetmez gücün?
YAŞLI: Bizimle ilgisi ne? Görüyor musun açıkça?
EMPEDOKLES: Söyle bana, sen her nesneyi gören!
YAŞLI: Bizi sessiz bırak oğul, öğrenmeye bak.
EMPEDOKLES: Sen öğrettin bana, bugün de benden
öğren.
YAŞLI: Bana her nesneyi söylemedin mi?
EMPEDOKLES: Hayır!
YAŞLI: Şimdi nereye?
EMPEDOKLES: Şimdilik gitmiyorum, ey koca adam!
Bu yeşil, iyi yeryüzünden
Sevinç duymadan geçemez gözlerim,
Teşekkürler ederim geçen zamana,
Gençliğimin gönüldeşlerine,
Bana kaçıp sığınan kardeşin, uzakta
Hellas'ın mutlu kentlerindeki tanışlarına,
Böyle olmalıydı, bırak beni artık,
Gün batanda görürsün beni gene...

 

1      2      3      4