Venezuelalı maceraperest, paralı asker
ve yazar Rafael de Nogales Mendez’in Cuatro años bajo la media
luna’sı (1) (Hilal Altında Dört Sene) 2008 başında, yayımlanışın
ardından tam 84 sene sonra, nihayet Yaba Yayınları tarafından
Osmanlı Ordusunda Dört Yıl (1915-1919) başlığı ile Türkçe’ye
kazandırıldı. Çeviri, Vedii İlmen tarafından kitabın
İngilizce edisyonundan yapılmış. Neden orijinal başlığa sadık
kalınmamış ve başlığa eklenen tarihte tam bir senelik hata nasıl
yapılmış, anlamak zor.
Umumî Harp’te Osmanlı üniformasıyla Şark cephesinde komuta
vazifesi üstlenmiş Nogales Bey’in hatıraları, sunduğu ilk elden
tanıklığa rağmen, üstelik Ermeni meselesi Türkiye’de sürekli
gündemdeyken, hakkettiği ölçüde ilgi görmedi. (2) Gerçi, Murat
Bardakçı’nın yayımladığı, çok daha fazla ses getirmesi beklenecek
Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrûkesi (Everest Yayınları, 2008) üzerine
bile şu ana dek sadece tek bir ciddi kritik (3) yapıldığını
düşünecek olursak, de Nogales’in kitabının görmezden gelinmesine
herhalde çok da şaşırmamak lazım. Bu yüzden, Sait Çetinoğlu’nun
Mavi Defter’de de Nogales’in kitabına dikkat çeken yazısı (4),
içerdiği sıkıntılara rağmen önemlidir.
De Nogales, enteresan kişiliğine, ardında 20. yüzyıl başında
dünyanın farklı coğrafyalarında yaşananlara dair dört ayrı hatırat
bırakmış olmasına rağmen, 1937’deki ölümünün ardından tam yarım
yüzyıl unutulmaya terkedilmiş bir yazar. Ne var ki bu suskunluğun
önce biyografilerle kırılması ve bugün artık Güney Amerika’dan
Japonya’ya kadar, Türkiye dahil, geniş bir coğrafyaya yayılmış
araştırmacıların de Nogales üzerine çalışıyor olması, yazar ve
eserleri hakkındaki birtakım sıkıntıları bertaraf etmişe
benzemiyor.
Hilal Altında Dört Sene’nin sözümona Buenos Aires’te
yayımlandığını söylediği ilk baskısına ulaşamadığından dem vuran
(5) da var, kitabı kült mertebesine çıkarıp etrafında efsaneler
imal eden de. Mesela, kısa bir süre önce kitabın Rusça edisyonu
yayımlandığında, Yuri Khachatrian, AZG Daily’de, “Ermeni
Soykırımı’nın dünya çapındaki ilk yankılanışı” olarak tanıttığı bu
kitabın, zorlu ve tuhaf bir kaderi olduğunu yazmıştı. Kaynak
göstermeden, kitabın 1920’de yayımlandığını, yazarının takip
edildiğini, hatta canına kastedildiğini, kitabın yayımlanmış tüm
nüshalarının satın alınarak tek tek imha edildiğini söylüyordu.
Kitabın ikinci baskısı da aynı kaderi paylaşmıştı. Bununla da
bitmiyor. Khachatrian, bugün dahi dünya kütüphanelerinde kitabın
bir nüshasını bulmanın çok zor, hatta imkansız olduğunu iddia
etmişti. Sadece tek bir nüsha (sanırım o da ikinci edisyondan,
Khachatrian’ın yazısından pek anlaşılmıyor), “Batı Ermenistan”dan
sürülerek Venezuela’ya yerleşen “Ermeni Soykırımı’nın tanığı,
yurttaş” Mihran Kehyan tarafından muhafaza edilmiş ve Moskova’daki
yayınevine de (Russkii Vestnik) bu nüsha ulaştırılmıştı. (6)
Khachatrian’ın iddiasının aksine, 1920’de değil, 1924’te
yayımlanan ilk edisyonun mevcudiyetinden, bu edisyona atıfta
bulunan yazarlardan (7) doğru haberdarız. Üstelik bu ilk edisyonun
mevcudiyetini akla ilk gelebilecek “dünya kütüphanesi” olan
British Library kataloğuna müracaat ederek sınamak da çok zor
değil. Kaldı ki ilk edisyon haricinde, sadece 1936 tarihli ikinci
İspanyolca edisyon değil, kitabın 1925 ve 1926 senelerinde basılan
Almanca ve İngilizce edisyonları da kütüphanelerde mevcuttur ve
İngilizce edisyon kısa bir süre önce yeniden yayımlanmıştır. (8)
Benzer bir şekilde, kitabın İspanyolca baskısı da Venezuela
Bolivar Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından yenilenmiş;
2006’da, Kaldone G. Nweihed’ın önsözüyle, “Seyahat Hikayeleri:
İzler ve Tanıklıklar Koleksiyonu” altında basılmıştır. Bu baskının
dijital bir nüshası meraklısı için erişilebilir durumdadır. (9)
Khachatrian’ın imal ettiği, en azından, yayılmasına katkıda
bulunduğu efsanenin ilk kısmı çok daha vahim. Kaynaktan vazgeçtim,
yaşandığını iddia ettiği hadiselerin ne 1924, ne de 1936’daki
faillerini belirtiyor. Kimdir bunlar? Yazdıklarından bağımsız
olarak Van’da komutan sıfatıyla Osmanlı üniforması taşımış olması
yüzünden kendisine kin duyan Ermeniler değildir herhalde. Yazıya
kitabı yeren değil, öven bir eda hakim zira. Peki, Hıristiyan
olmasına rağmen, Hıristiyan bir cemaate reva görülen muameleye
bizzat iştirak, en azından tanıklık eden de Nogales’in bunu
anlatarak şimşeklerini üstüne çektiği Güney Amerikalı Katolikler
olabilir mi bu failler? Hatta yoksa İttihatçılar mı? Almanlar?..
Bilemiyoruz. Oysa, hakikaten böyle hadiseler vuku bulduysa,
faillerin, o senelerde kitabın peşine düşen, yazarın canına
kastedip kitabın her iki nüshasını da toplayarak imha eden gücün,
kimler olduğunun bilgisine sahip olmak çok öğretici olabilirdi.
Kitabın Türkiye macerasından da, tekrara düşmek pahasına, (10)
bahsedelim. Türkiye’de Hilal Altında Dört Sene üzerine yapılmış ve
daha sonra kitap olarak da yayımlanmış yüksek lisans tezinde, (11)
de Nogales’in yazdıklarının can alıcı kısmına, elbette Ermeni
meselesine dair olan kısmı kasdediyorum, her ne hikmetse hiç temas
edilmez. Daha doğrusu, bunlardan öyle bir bahsedilir ki (“Türk
Ordusunu arkadan vuran Ermeni çetelerine ve hıyanet içindeki diğer
unsurlara karşı alınan tedbirler”, “sözde Ermeni öldürme olayları”
(12) ila ahir), de Nogales’in kitabını okumadan bu satırları
okuyacak olanlar, de Nogales’in yazdıkları hakkında tamamen zıd
bir kanıya kapılabilirler. Bunun, “görmezden gelme”yi kat be kat
aşan başka tür bir pratik olduğunu kaydedelim. Gerçi yazar,
kitabının yayımlanmasından altı sene sonra bu kusuru giderir ve de
Nogales’in kitabında daha önce anmadığı bölümleri de kısmen ele
alır: “Ermenilere yönelik bazı şiddet olaylarının anlatısının
yapıldığı kısımlar”, “inandırıcılıktan uzak”, “abartılı” ve
“yazılanların bütünlüğünü bozacak şekilde aralara serpiştirilmiş”
niteliktedir. “Kurmaca”dır. (13) Yaptığı alıntılar üzerinden
bunların gerçeğe uygun olmadığını ispata çalışır. Kutlu’ya göre
kitabın genelinde anlatılanların birçoğu isabetli ve tutarlıdır.
Bununla birlikte,
Adeta fanatik Ermeni çevrelerin ileri sürdükleri bazı iddiaları
güçlendirme amacıyla yazıldığı izlenimi veren ve satır aralarına
sıkıştırılmış bazı bölümlerin mahiyetini anlamak ise pek mümkün
görünmemektedir. (14)
Kutlu’da, de Nogales’in anlattıklarının resmî anlatıyla uyuşmayan
bölümlerini değersizleştirme kaygısının çok belirgin olduğu
aşikar. Kutlu, bunları, Umumî Harp’ten sonra bir süre Almanya’da
yaşayan de Nogales’in kendisini Ermeni çevrelerinden sakınmak
kaygısıyla ilave etmiş olabileceğini söylüyor. Daha diplomatik bir
yorumu, kendisi de de Nogales üzerine çalışmış (15) Venezuela
Bolivar Cumhuriyeti’nin Türkiye Büyükelçisi Kaldone G. Nweihed'den
işitmiştik:
Bir bakarsınız, Mendez, Türklerin savaşta ne kadar haklı olduğunu
anlatır. Bir de bakarsınız dini inancı nedeniyle Ermenilere acıyan
söylemleri vardır. Her iki taraf için de kullanılabilecek bir kişi
olabilir. Ama ne olursa olsun Ermenilere soykırım uygulandığı
iddialarına, yani Genocide (soykırım) kelimesini kullanmamıştır.
Bence bunu tarihe bırakıp savaşçı kahramanlığı ile Mendez'i ele
almalıyız. (16)
Hukukçu Nweihed’in genocide kelimesinin 1944’ten önce dolaşımda
olmadığını bilmemesine imkan yok elbette. Metnin “kullanılmaya”
müsait olduğuna dair tespiti isabetli belki. (17) Gene de
konuşurken büyükelçi sıfatıyla bulunduğu ülkenin hassasiyetlerine
özen göstermiş olduğunu varsaymak, üstelik bunu yaparken de ifrada
kaçtığını söylemek lazım. “Dini inancı nedeniyle acıma”, de
Nogales’in yazdıkları için, en hafif tabirle, mübalağalı bir
yorum.
Bunu okura bırakalım. Artık nihayet Türkçe bir edisyona sahip
olduğumuza göre, okur metni değerlendirme kabiliyetine düne göre
daha fazla sahiptir.
Yaba Yayınları, kitabı takdim ederken kullandığı tanıtım yazısında
şunları söylüyor:
Bu hatırat kitabı 1924 yılında Buenos Aires’te bir Alman
yayınevinde basıldı. 1931 yılında ilgili bölümleri (altını ben
çizdim) Türkçe'ye çevrilerek Hilal Altında Dört Sene adıyla kaynak
broşür (abç) olarak yayınlandı ve birçok araştırmacı, tarihçi bu
bölümlerden yararlandı, kaynak gösterdi. (18)
Bu hatıratın Türkçe’ye kazandırılmasını alenen talep etmiş bir
okur olarak, yayınevinin emeğini elbette takdir ediyorum.
Kendilerine müteşekkirim. Bununla birlikte, şu soruların cevabını
da çok merak ederim: “İlgili bölümler” ile kastedilen nedir, bu
bölümler ne ile ilgilidir; kitabın hangi bölümleri çevrilmiş? Geri
kalan bölümler ilgisiz mi? Öyleyse, ne ile ilgisiz? Kitabı kim
yayımlamış ve nihayet kaynak broşür ne demektir?
Fuzuli teferruatla meşgul olduğum intibaını uyandırmadan hemen
söyleyivereyim: Bu türden misinformation, kendilerine atfedilen
başka yanlış bilgilerin imal edilmesine ve zaman içinde bunlara
istinaden yapılan hatalı, dolasıyla yanıltıcı yorumların da
silsile halinde yeniden üretimine yol açıyor. Örnek, elimizin
altında.
Çetinoğlu, en başta andığım yazısında, de Nogales’in Osmanlı
Ordusunda Dört Yıl’da anlattıklarının önemini belirtmek için, üç
temel unsur sıralamış. Okura, önce yazarın savaştığı tarafın
kendisi için bir önem taşımadığını, zira onun bir paralı bir asker
olduğunu söylüyor. Ermeni hayranı olmadığını ilave ediyor. Ve
tehcirin başlangıcından itibaren ilk elden tanıklığa sahip yetkili
bir kişi olduğunu belirtiyor.
En sonuncu nokta, tartışmaya en az açık olanı, Çetinoğlu’nun en
isabetli yorumu. De Nolages, Van’da komuta vazifesi üstlenmiştir
ve bu durum kayıt altındadır. Dönemin Van Valisi Cevdet, de
Nogales’in Van’daki rolünü bir şifreli bir telgrafla doğrular.
(19) Üstelik hatıralarında yazdıklarını sınamak mümkündür. Az
sonra bahsedeceğim metin, bize karşılaştırmalı bir okuma imkanı
sunuyor. Bunun haricinde de, mesela Vahakn N. Dadrian, Nogales'in
anlatısının sahihliğinin, Üçüncü Ordu’nun Alman kurmay başkanı
Felix Guse ve de Nogales’in kitabının Almanca versiyonu üzerine
yazmış başka bir Alman subayı tarafından teyit edildiğini
söylüyor. (20)
Çetinoğlu’nun de Nogales’in Ermeniler’e karşı tavrına dair
söyledikleri de isabetli sayılır. Hem de Nogales’in bu bahiste
yazdıklarına istinaden; hem de bu iddiayı, lehte ve aleyhte, başka
değerlendirmelerle karşılaştırarak sınamak mümkün olduğu için.
Mesela, pozisyonu sarih olan Gomidas Enstitüsü de aynı kanaatte.
Kitabın 2003’te yayımlanan yeni İngilizce edisyonunun tanıtım
yazısında bu açık açık belirtilmiş ve de Nogales “anti-Ermeni”
olarak tasnif edilmiş. (21)
İlk nokta ise pek talihli sayılmaz çünkü Çetinoğlu’nun temel
argümanını destekleyecek yerde zayıflatıyor. Zira bir insanın
paralı asker olması, o insana kendiliğinden bir tarafsızlık,
nesnellik, hatta umarsızlık dahi bahşetmez. Bir orduda
savaşabilecekken, kaderin bir diğerinde savaşmaya sürüklediği
paralı bir asker, pekala üniformasını taşıdığı bu orduya angaje
olabilir, savaştığı tarafın ideolojisini benimseyebilir. En
azından bunun aksi ispat edilemez. De Nogales’in böyle bir
angajmana sahip olduğunu iddia ediyor değilim. Sadece de
Nogales’in paralı asker olmasının ona tarafsızlık vasfı
kazandıracak bir nitelik olmadığını, bu durumunun, hatıralarının
önemi vurgulamak için kullanılamayacağını söylüyorum.
Zaten Çetinoğlu’nun ikna ediciliğini zedeleyen çok daha vahim bir
talihsizlikle karşı karşıyayız. Yanlış bilgi meselesine geldik.
Çetinoğlu, tüm dediklerini güçlendirmek için şu iki hususu ilave
etmiş:
Nogales’in Hatırat’ı ittihatçıların sağlığında yayımlandığı ve
yazdıklarına ilişkin herhangi bir itiraz sesinin de gelmemesi
açısından da önemli bir nitelik kazanmaktadır. Hatta ilgili
bölümleri 1931 yılında Türkçe’ye de çevrilmiştir. (22)
Maalesef “hatta”lık bir durum yoktur. Bilakis. Çetinoğlu, Yaba
Yayınları’nın tanıtım yazısına itibar etmek yerine, o “ilgili
bölümler”in ne olduğunu merak etmiş olsaydı, kendi argümanına
destek olarak andığı çevirinin, Nogales’e İttihatçılar’ın
sağlığında yapılmış en mühim itiraz olduğunu görecekti. Zira 1931
senesinde yapılan çeviri, Yaba Yayınları’nın iddia ettiği türden,
artık o her ne demekse, bir kaynak broşür değil, bir eleştiri
olarak yayımlanmıştır.
Büyük Erkan-ı Harbiye Reisliği Onuncu Şubesi tarafından yayımlanan
76 sayfalık bu metnin çevirmeni Hakkı, emekli bir yarbaydır. De
Nogales’in hatıratının Şark darülharekatına ait kısmı ile ilgili
ciddi bir derdi vardır. Zaten habire bahsi geçen ama ne olduğu, ne
Yaba Yayınları’nın tanıtım yazısından, ne de Çetinoğlu’nun kitap
eleştirisinden anlaşılabilen “ilgili bölüm”, Almanca edisyondan
seçilen, çevirmenin kendisinin de içinde bulunduğu, “Şark
darülharekatı”na dair bölümlerdir. Yani Ermeni meselesine dair
olan bölümler. Bu altı bölümün çevirisinde orijinal bölüm
başlıklarına sadık kalınmamıştır. Daha da vahimi, çeviride metnin
bütünlüğüne dahi riayet edilmemiştir. Velhasıl kelam, metin kaynak
olsun diye değil, de Nogales’in “hakikate uymayan fikir ve
mütalealar”ını eleştirmek için, çevirmenin kendi ifadesi ile,
“vicdanî, millî ve vatanî bir vazife” olarak hazırlanmıştır. (23)
Sonunda da çevirmenin kritiği yer alır. Kitabın kapağında Emekli
Kaymakam Hakkı’nın vasfı, zaten “çeviren ve tenkid eden” olarak
gösterilmiştir ve kitabın başlığı dahi bize bu risalenin “hasep ve
nesebi karışık” de Nogales’e cevap vermek üzere hazırlandığını
söylemektedir. (24)
Bu durumu, 1931 tarihli bu metne gözatan başkaları da kaydediyor.
Mesela Johann Strauss, Kaymakam Hakkı’nın çeviri ve tenkidini,
Nogales’in kitabının Türkiye’de yarattığı ciddi bir tepki olarak
anıyor. (25)
Dolayısıyla, Kaymakam Hakkı’nın yazdıklarını ancak de Nogales’in
hatıralarında anlattıklarını sınamak için anmak mümkündür, bu
hatıratta anlatıların geçerliğini koşulsuz olarak destekleyen bir
metin olarak değil.
Kendi adıma, Nogales’in hatıratında bir insanlık durumunu, büyük
bir trajediyi kaydettiğini düşünüyorum. Bunları, de Nogales’in bu
hatıratı neden kaleme aldığını da gözeterek, o dönemde yaşananları
anlayabilmek için okumak icap eder; hatıraların hangi “taraf”ın
tezini desteklediğini görmek için değil. Anlatılanların
geçerliliği ve bunların önemi ise ancak karşılaştırmalı okumalarla
(26) sınanabilir ve vurgulanabilir, başka türlü değil.
DİPNOTLAR:
1) Rafael de Nogales Méndez, Cuatro años bajo la media luna:
Su diario e impresiones durante la Guerra Mundial en los diversos
frentes de Europa y Asia (Madrid, Berlin, Buenos Aires: Editora
Internacional, 1924).
2) Benim dikkatsizliğim olabilir elbette. Fakat kitabın
yayım tarihinden bu yana geçen bir seneyi aşkın sürede, Birol
Biçer’in, Yeni Aktüel’de 154 (2008), “’Yabancı’ Gözünden Tehcir ve
Kıyım Manzaraları” başlıklı tanıtımı haricinde bir yazıya denk
gelmedim.
3) Cemil Koçak, “Talat Paşa’nın Evrakı ve Murat Bardakçı”,
Toplumsal Tarih 182 (2009): 30-35.
4) Sait Çetinoğlu, “Bir Osmanlı Komutanının Soykırım
Güncesi”, Mavi Defter (http://getir.net/d7d), 15 Mart 2009 (Erişim
tarihi 15 Nisan 2009); ardından, Birikim Güncel
(http://getir.net/d7e), 9 Nisan 2009.
5) I. Tomoko Asomura, “Rafael Nogales Méndez beneath the
Crescent 1915-1918: Ethnic Questions in the Ottoman Empire during
the World War I witnessed by a Latin American Officer”, Ad honorem
Josef Polišenský, 1915-2001 içinde (Olomouc: Palacký Üniversitesi,
2007).
6) “Rafael de Nogales Mendes and We”, AZG Armenian Daily
(http://getir.net/3zj), 19 Nisan 2007 (Erişim tarihi 15 Nisan
2009).
7) Bir uzaktan, bir yakından iki örnek: Jasmina Jäckel de
Aldana, “¿Del Aventurero Trotamundos Al Héroe Nacional Venezolano?”,
Estudios de Asia y África 35: 1 (2000): 101-130; Mehmet Necati
Kutlu, “Osmanlı Hilalinin Altında Bir Venezuelalı ve Anlatılarında
Yer Alan 1915 Yılı Olayları Hakkında Bazı Değerlendirmeler”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 46: 2
(2006): 163-179.
8) Cuatro años bajo la media luna: Su diario e impresiones
durante la guerra mundial en los diversos frentes de Europa y Asia,
2da edición (Caracas: Casa de Especialidades, 1936); Vier Jahre
unter dem Halbmond: Erinnerungen aus dem Weltkriege (Berlin: R.
Hobbing, 1925); Four Years Beneath the Crescent (New York, Londra:
Charles Scribner’s Sons, 1926) ve Four Years Beneath the Crescent
(Londra: Sterndale Classics, 2003).
9) Rafael de Nogales Méndez, Cuatro años bajo la media luna
(Caracas: Fundación Editorial el perro y la rana, 2006).
(http://getir.net/5ff)
10) Özgür Gökmen, “Unutulmuş Bir Risaleyi Hatırlamak: Hilal
Altında Dört Sene ve Buna Ait Bir Cevap”, Toplumsal Tarih 143
(2005): 42-49.
11) Mehmet Necati Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye
Nogales Méndez (İstanbul: Gendaş Kültür, 2000).
12) Kutlu, Türkiye’de Bir Gezgin Şövalye Nogales Méndez,
35, 74.
13) Kutlu, “Osmanlı Hilalinin Altında Bir Venezuelalı”,
169-178, burada 171.
14) Kutlu, “Osmanlı Hilalinin Altında Bir Venezuelalı”,
178.
15) Kaldone G. Nweihed, The World of Venezuelan Nogales Bey
/ Venezuelalı Nogales Bey’in Dünyası (Ankara: Türkiye’deki
Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Büyükelçiliği Yayınları, 2005).
16) Ali Obuz, “Osmanlı Saflarında Venezuelalı”, Bugün, 08
Mayıs 2006.
17) Mesela, Nweihed’le yaptığı bir mülakatı haberleştiren
Adem Yavuz Arslan, Nogales’in hatıratının görmek istediği tarafını
nakleder: “[…] Mendez, Osmanlı ordusundan firar eden Ermeni
kökenlilerin Türk köylerini yakıp yıkışlarını da birinci elden
anlatır. Hatta Ermeni kaynakları Nogalez Mendez’i ‘Ermeni Kasabı’
olarak tanımlar. Hıristiyan olmasına rağmen Müslüman saflarında
dindaşlarına karşı savaşır.” Bkz. “Türkiye Satranç Tahtasının
Şahı”, Aksiyon 518 (2004).
18) http://www.yabaedebiyat.com (Erişim tarihi 15 Nisan
2009).
19) Askeri Tarih Belgeleri Dergisi 34 (1985): 41’den
aktaran Vahakn N. Dadrian, “The Armenian Question and the Wartime
Fate of the Armenians as Documented by the Officials of the
Ottoman Empire’s World War I Allies: Germany and Austria-Hungary”,
International Journal of Middle East Studies 34: 1 (2002): 59-85,
burada 82, dipnot 59.
20) Felix Guse, Die Kaukasusfront im Weltkrieg (Leipzig:
Koehler and Amelang, 1940), 62, dipnot 1 ile Göttingische Gelehrte
Anzeigen 1 (1931): 18’den aktaran Dadrian, “The Armenian Question
and the Wartime Fate of the Armenians”; 68 ve 82, 58. dipnot.
21) http://www.gomidas.org/books/nogales.htm (Erişim tarihi
15 Nisan 2009).
22) Çetinoğlu, “Bir Osmanlı Komutanının Soykırım Güncesi”.
23) Kısa bir karşılaştırma için: Gökmen, “Unutulmuş Bir
Risaleyi Hatırlamak”.
24) Rafael de Nögalis, Hilal Altında Dört Sene ve Buna Ait
Bir Cevap, çeviren ve tenkit eden Kaymakam Hakkı (İstanbul: Askerî
Matbaa, 1931).
25) “The Disintegration of Ottoman Rule in the Syrian
Territories as Viewed by German Observers”, The Syrian Land:
Processes of Integration and Fragmentation: Bilād al-Shām from the
18th to the 20th Century içinde, derleyenler, Thomas Philipp ve
Birgit Schäbler (Stuttgart: Franz Steiner Verlag, 1998), 307-329,
burada 312. Strauss da, de Aldana gibi Cuatro años bajo la media
luna’nın 1924 edisyonunu kullananlardan. Almanca edisyonun
kısaltılmış ve az çok gözden geçirilmiş (sanitized, esasen,
“ayıklanıp temizlenmiş” diye okumak lazım) olduğunu da kaydediyor.
26) Son dönemdeki en iyi örneklerden biri için bkz. Michael
Mann, The Dark Side of Democracy: Explaining Ethnic Cleansing
(Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 2005), 111-179 |