80'lik Boysan'la 29'luk Janset
Bizi "Genç ve güzel hanımlar iyi
olmalı, erkekler nasıl olsa yolunu bulur" diye
karşılayan Aydın Boysan, çeşitli vesilelerle bayram ve
Ramazan muhabetleri yapma konusunda şerbetli. Bu
mevzularda küçük küçük notlar ve başlıklar hazırlamış,
zaman zaman hafızasını tazelemek için onlara bakıyor.
Tezatlık, iyi bir muhabbet çıksın diye bayram ve
Ramazan eksperi Aydın Boysan'ı bu konularda pek anısı
olmadığını düşündüğümüz televizyon sunucusu Janset'i
buluşturduk. Fakat heyhat, önyargılı davranmakla hata
etmişiz. Hala kiraz ağaçlarına tırmanan Janset her
türlü bayram hadisesini yaşamış tam bir bayram
çocuğuymuş meğer. Birbirlerinden pek hoşlanan ikili,
eski bayramlar ve Ramazanlar hakkında gayet koyu bir
sohbete daldılar.
Aydın Boysan: Artık
bu dünyadan alacağım kalmadı, canımı sıkan eski yaşama
biçimlerinin yok olması, ille de eski eski diye
yırtınmıyorum ama bazı şeylerin ortadan kalkmasına
üzülüyorum.
Janset: Eskiden insanlar
birbirini tanırdı...
Aydın Boysan:
Bizim Samatya Narlıkapı Çıkmazı'nda Müezzin Osman
Efendi Amca otururdu, yaramazlık yapan mahalle
çocuklarını döverdi ama hiçbir çocuğun annesi babası
da sesini çıkarmazdı, "eline sağlık imam efendi"
derlerdi. Sonra Hayganuş ve Araksi vardı, oğulları
Agop arkadaşımdı. Bir başka komşumuz piyano akordcusu
Fasulyeciyan İstanbul'un bütün piyanolarının akordunu
yapardı. Bir Talia Hanım vardı, bu yaşıma kadar
dünyada gördügüm en güzel kadındı. Yüreğimden bir
kötülük geçmez, oğlu da Orhan Boran'dır. 1935'te
ayrıldığımız mahalledeki bütün komşuları biliyorum da,
şimdi üst katımda oturan komşularımı tanımıyorum.
CEMAAT BİZİ DÖVDÜ
Kimsenin kimseye tahammülü
kalmadı. Evden kahkaha sesleri yükseldiği zaman
şikayet geliyor ama kavga ettiğin zaman kimse şikayet
etmiyor.
Aydın Boysan: Doğru, doğru.
Küçükken Teravih namazına giderdik, yetişkin erkekler
önde olurdu biz çocuklar en arkada dururduk. Kakaka
kikiki gülerken imamı şaşırttırdık, cemaat bizi döve
döve ön safa getirirdi.
Biz de bayram
sabahları dedemlerin camiden çıkışını beklerdik.
Ankara Gölbaşı'nda Hacı Muratlı diye bir Çerkez köyü
vardır, benim çocukluğum orada geçti. Ben kendimi
şanslı, görüyorum o horoz şekerli, el öpmeli, şeker
toplamalı bayramların keyfini çıkardım biraz.
Aydın Boysan: Benim zamanımda en makbul para
"manda gözü" adı verilen yirmi beş kuruşluklardı. Onu
aldık mı refaha kavuşurduk. Makaralı ipten kayardık,
panayırlarda tabaklara para atardık, türlü icatlar
vardı.
Bizim köyde de bütün gençler çayıra
iner, ipler atlanır, akerdeonlar çalınırdı. Anneler
babalar yemekler hazırlamış olurdu, çeçen tepilip
eğlenilirdi.
Aydın Boysan: Çerkez
düğünleri sahiden çok meşhurdur. 1944-45 yıllarında o
zamanın deprem bölgesi olan Düzce'de bulundum, çok
Çerkez düğünü gördüm. Çerkezler çok güzel insanlar
oluyor.
Olurlar valla, hiç tevazu
göstermeyeceğim.
Janset: Köyden
İstanbul'a nasıl geldin?
Aydın Boysan:
Annemler Antalya'ya yerleştiler, biz abimle İstanbul'a
geldik. Her tatilde köye giderdik, ama duyduğum
kadarıyla köy eskisi kadar canlı değilmiş.
Aydın Boysan: Hiç bozulmamıştır aslında, büyüdüğün
için sana öyle gelecek.
Bizim küçücük köye
bile dışarıdan biri gelince yadırganırdı.
Aydın Boysan: Alışkanlıklar da değişti, aileler
kopuştu. Bu kopuşmanın sebebi de televizyon. Herkes
hayvan gibi televizyona bakıyor, kimse kimseyle
konuşmuyor.
Biz arkadaşlarla bazı şeyleri
canlı tutmaya çalışıyoruz ama bakıyorum kimsenin
kimseye tahammülü kalmamış, herkes çok sinirli. Hele
Ramazan ayında oruç tutuluyor ya, insanların siniri
iyice tepelerine çıkıyor. Ben bunu anlamıyorum, oruç
nefsi terbiye etmek değil midir?
Aydın Boysan:
Herif her türlü terbiyesizliği yapıyor, neymiş efendim
oruç tutuyor. Biz cumaları Fethi Naci, Cevat Çapan
filan buluşup Çiçek Pasajı'na gideriz, vız gelir ama
kızanlar oluyor.
Janset: 'Akşam
keyfimizi yaparız' diyorsunuz.
Aydın
Boysan: Bir de üstelik benim babamın babası
kadıdır. Annemin dayısı Bursa'da bir mescidin fahri
imamıydı. Bütün Bursa o camiide namaz kılmak isterdi,
çünkü en çabuk kıldıran hacı dayımdı, adamlar da onun
sayesinde kahvede yer buluyorlardı. Ama Allah rahmet
etsin, namazın bazı yerlerini atlıyor gibi geliyordu
bana...
Janset: Bayram tatillerinde bir
yerlere kaçıyor musunuz?
Aydın Boysan:
Artık hepten tatil oldu bayram. Eskiden büyüklere
gidilirdi; Yedikule'den Kurtuluş'a iki tramvaya
binerek büyük amcayı ziyarete giderdik. O ziyareti
yapmak işkenceydi ama mutlaka yapılırdı. İnsanların
bir araya toplanması için bir vesileydi. Benim canımın
sıkılması gibi bir hadise yoktur hiçbir zaman,
muhakkak bir şey yaparım.
Ben de bir yere
gitmiyorum, evde oturup kafamı dinliyorum. Arada
sırada apartmandan şeker toplamaya gelen çocuklar
oluyor, onlara kapımızı açıyoruz. Artık davulcular
bile rahat rahat davul çalamıyor, davul çalmaya başlar
başlamaz bizim mahalledeki bütün arabaların alarmları
çalıyor, çok gülüyorum.
Aydın Boysan:
Bazen beş tane davulcu birden geliyor, ben zaten
uykumu bölüyor diye adamı bulsam boğazına sarılacağım,
bir de benden bahşiş istiyor.
Janset:
Aydın Bey, ister miydiniz bir torununuz olsun, sizi
bayramda ziyaret etsin?
Aydın Boysan:
Yok efendim, bir bayram ziyareti için torun morun
çekemem.
Janset: Ben hiç bayram yeri
görmedim, sizin zamanınızda nasıldı bayram yerleri
Aydın Bey?
Aydın Boysan: Bizim bayram
yerinin en büyük numarası Cambaz Abdullah'tı. Siyahlar
giyinen, çok yakışıklı balet gibi bir herifti.
Hakkında bir sürü rivayet dolaşırdı; çok iyi bir
aileden geliyor, Cambaz Abdullah şöyle, Cambaz
Abdullah böyle...
KAPAK ÜZERİME DÜŞTÜ
Janset: Bayram antikalıklarınızı anlatabilir
misiniz biraz?
Aydın Boysan: Bir bayram
sabahı Hakkari'de hükümet konağının inşaatı sırasında
içtim içtim, bir baktım ki şişelerden bir tepe olmuş.
Bayram harçlıklarıyla leblebi tozu alıp
üflemek ve lokum alıp iki bisküvinin arasına koyarak
yemeyi saymazsak anneannemin yaptığı harika ev
baklavalarının üstündeki katları yerdim. Bir de
anneannemin benden gizlediği şekerleri çalarken
dolabın kapağı üstüme düşmüştü.
Aydın
Boysan: Ramazan'da iftar sofraları herkese açıktı,
"Kimsin, nesin?" demeden buyur edilirdi. Tanımadık
misafirlere "diş kirası" denilen ufak bir hediye ya da
bahşiş verilirdi. Bütün eski büyük meyhaneler de
müdavimlerine "unutma beni davetiyesi" denilen uskumru
dolması gönderirlerdi.
Janset: Sizin
sağlığınız ne durumda, bayramlarda rahat rahat şeker
yiyebiliyor musunuz Aydın Bey?
Aydın
Boysan: Sağlığım gayet iyi, içkide 61. senem ve
karacaiğerim hala iyi durumda. Karaciğerimin bir
anıtını yaptırmaya karar verdim!
Janset:
Bence çok iyi fikir.
Aydın Boysan:
Meyhanelerin önüne çanak koyup Türkiye'nin ilk
karaciğer anıtı için para toplayacağım!
|