Petrostratejik hamlelerin çok sık yapıldığı Kafkasya
satranç tahtasında, diğer rakiplerden ayrı olarak,
bölge devletleriyle ve bölge halklarıyla
din-dil-kültür birlikteliğimizin önemi çok büyüktür.
Ancak bu kazanmamızın daha güven veren ve tercih
edilen bir ekonomik-siyasi ortaklık sistemine
dönüştürülmesi çabamızın yeterli seviyeye ulaşmadığı
veya yanlış taktik stratejilerden kaynaklanarak
istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir.
Kafkasya ve Hazar Havzası barındırdığı enerji
kaynakları ile hem dünyanın hem de bölge ülkelerinin
cazibe merkezidir. Hazar havzasındaki petrol ve
doğalgazın dünya pazarlarına taşınması yönünde
geliştirilen projeler; bu projelerin doğu-batı yönünde
seyri ve geçiş güzergahları üzerindeki yoğun ekonomik
ve siyasi rekabetle birlikte Kafkasya’daki diğer
siyasi krizler, dış siyasetimizde son derece önemli
yer tutmaktadır.
Türkiye açısından petrol boru hattının Bakü-Ceyhan
projesi çerçevesinde hitamı temel hedef olmakla
birlikte, siyasi ve ekonomik mücadeleler ve bölgesel
dengeler açısından, bir yerine alternatif, birkaç
hattın inşasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
Türkiye hem alternatif diğer hatların proje grupları
içerisinde yer alma çabasını hem de ana taşıyıcı
hattın Bakü-Ceyhan olduğu tezindeki ısrarını ve
mücadelesini sürdürecektir.
Doğal enerji kaynaklarının nakil projelerinin yanı
sıra, bölgesel siyasi krizler açısından Abhazya ve
Yukarı Karabağ sorunun çözümlenmesi Türkiye için son
derece önemli konulardır. Abhazya sorununun
Gürcistan’ın toprak bütünlüğü korunarak çözümlenmesi,
Kuzey Kafkasya’nın barışı ve güvenliği açısından büyük
önem arz etmektedir. Rusya’nın uygulamakta olduğu
Abhazya politikası Kuzey Kafkasya’da savaşı ciddi bir
aşamaya taşıma riskini korumaktadır.
Türkiye’nin genel anlamda petrostratejik
beklentilerinin, özel anlamda Bakü-Ceyhan projesinin
hayat bulmasında Ermenistan’ın Güney Kafkasya Barışı
noktasında konumunun netleştirilmesi engelleyici bir
durumdur. Türkiye bu netliği kazandırabilme imkan ve
kabiliyetini ortaya koymalıdır. Sınırsal konum
açısından hep aynı yerde kalmak durumunda olan
Ermenistan’ın konumsal netsizliği, hep aynı konumda
kalmak istemeyen Rusya’nın İran’a daha yakın fiziksel
bir aralıkta bulunma istemini netleştirmektedir.
Karabağ sorununun ve Ermenistan-Azerbaycan
ilişkilerinin iki tarafın anlaşabildiği ortak bir
noktaya getirilerek çözüme kavuşturulması, hem Güney
Kafkasya’daki Rusya etkinliği hem taşımaktadır.
Türkiye tam bağımsızlığını kazanmış bir Ermenistan’ın
bölge güvenliği ve taraflar açısından önemini
vurgulamaya devam etmelidir. Ayrıca Türkiye Ermenistan
Azerbaycan arasındaki ihtilafın giderilmesinde
üreteceği çözümlerle birlikte aracı bir konum kazanmak
zorundadır. Bakü Ceyhan hattının Batı’ya daha hızlı
bir sürede ulaşabilmesi açısından ve bölgedeki
ülkelerin ekonomilerinin, Türkiye’nin öncülüğünde
geliştirilecek işbirliği çerçevesinde uluslararası
piyasa ile bütünleştirilmesi için daha fazla çaba sarf
edilmelidir. Bölgeye olan sınır komşulukları nedeniyle
iki önemli ve güçlü ülke olarak, Türkiye ve Rusya
bölge sorunlarının çözümünde ortak işbirliğini
geliştirmek çabası içinde olmalıdırlar. Bilindiği
üzere dolaylı çatışma ve gerginlik süreçleri iki
tarafa da üstünlük sağlamayacaktır. Türkiye’nin
bölgede barışı destekleyen tutumuna karşın, Rusya’nın
da bölgede yürüttüğü istikrarsızlık ve kriz yaratma
politikasından vazgeçmesi gerekmektedir.
Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın ortak bir
payda altında ve kazançlarının hakça korunması
çerçevesinde Türkiye’nin öncü girişiminde bir araya
getirilmesi, Rusya Kazakistan-Kırgızistan-Çin
denkleminin çözünürlüğü açısından önem taşımaktadır.
Ermenistan’ın tam bağımsızlığı Güney Kafkasya barışı
ve Türkiye-Rusya-İran ilişkilerinin geleceği açısından
büyük önem taşımaktadır. Trans-Kafkasya boru hatlarına
Batı’dan gelecek finansal destek için bu konu ayrıca
önem kazanmaktadır. Kafkasya’nın Yugoslavyalaşma
sürecine itilmesi ülkemiz güvenliğini ilgilendirdiği
kadar, Kafkasya çerçevesinde tüm tarafları riske
edecektir. Türkiye, bu bağlamda bölgede yürüttüğü
barış amaçlı güvenlik ortaklığı girişimlerini,
taraflara güven veren ve diyaloga açık bir çerçevede
sürdürmektedir. Kafkas İstikrar Paktı’nın temel
felsefik çerçevesi bu hassasiyete dayanmaktadır.
Karadeniz; komşu ülkelerin ekonomik ilişkilerinde
görülen canlılık, Hazar petrollerinin Doğu Avrupa’ya
ve Trans-Balkan hattı ile Adriyatik’e taşınması
senaryoları ve diğer etkenlerle birlikte gittikçe
ısınan bir bölgedir. Bu sıcaklığın gerilim ve kriz
yerine, dostluk ve paylaşıma dayalı ortaklığa
dönüşmesi tarafların yararına bir durumdur. Türkiye,
tarihsel süreci ile birlikte Karadeniz’de vardır ve
olmaya devam edecektir. Karadeniz’de bölge ülkeleri
arasında yürütülecek güvenlik ve işbirliği ile her
türlü yayılmacı ve çatışma yaratan etkenlere karşı
ortak bir tavır almak mümkün olacaktır. Türkiye,
Kafkasya ve Balkanlar ile eş zamanlı olarak yürüttüğü
Karadeniz Deniz Kuvvetleri Güvenlik İşbirliği ve
Karadeniz Sahil Güvenlik İşbirliği çalışmalarıyla bu
noktada üzerine düşen sorumluluğu yerine getirme
gayretindedir. Bu anlamda Ukrayna ile geliştirilecek
ekonomik ve siyasi işbirliği son derece büyük önem
taşımaktadır. Ukrayna askeri, ekonomik ve siyasi tam
bağımsızlığı ile Avrupa’nın Karadeniz’deki bir
istikrar uzantısı olarak varlığını ortaya koymalıdır.
Rusya’nın bölgesel güvenlik ve ekonomik işbirliği
çalışmalarına aktif katılımı hedeflenen bölgesel barış
açısından son derece büyük önem taşımaktadır.
Türkiye ekonomik ilgi ve etkinlik sahasını Cebelitarık
ve Kuzey Afrika’dan Alt Güney Asya ve Sarı Deniz’e
kadar genişletmiştir. Küresel ekonomik süreç ile
birlikte tüm Dünya’da rekabet edebilir bir fonksiyonel
ekonomik yapı kazanmak, ülkemizin ulusal ekonomik
siyasetinin gerekliliğidir. Özellikle Hindistan, Çin
ve Rusya gibi merkez pazarlarıyla birlikte,
sosyokültürel ve siyasal bağlarımız bulunan diğer
bölge ülkeleriyle olan ticari faaliyetlerimizi
arttırmak birincil milli ödevimizdir. Türkiye,
Avrasya’nın etkin merkez ülkesi olarak, hem kendi
üretimini yaptığı ürünler hem Batılı Şirketler ile
yapacağı ortak üretimlerini; bölgede yaratılan
pazarlara sunabilecek, modern ve serbest ekonomik
yapısı ile yakaladığı avantajlı konumun bilincinde
olmaktan öte gayretler sarf etmek zorundadır.
Türkiye, öncelikle kendi demokratik yapısını
güçlendirme ve bireyinin refah seviyesini arttırma
çabasını sürdürmektedir. Karşı karşıya bulunan
sorunlar ve zamanın hızlı akışı karşısında elini daha
çabuk tutma zorunluluğunu her yönetim kademesinin
bilmesi ve üzerine düşeni yapması gerekmektedir.
Türkiye, bölgesinde demokrasi, istikrar, barış getiren
güvenlik ve ekonomik refah açısından model bir ülke
olmak için çaba göstermektedir. Aynı çaba ve
hedeflerin diğer bölge ülkelerinde de gösterilmesi;
bölgede yaşayan ulusların refah ve mutluluğu, ortak
değerler ve işbirliği çalışmalarımızın nihai
hedefidir. Bu bakımdan evrensel demokratik değerlerin
tesisinde, bölgesel istikrarın sağlanmasında, Türkiye
etkin ve öncü bir rol üstlenmiştir. Türkiye, serbest
piyasa ekonomisi, dünya ile bütünleşme ve demokrasi
değerlerini ihraç etmek politikasını geliştirmelidir.
Öncelikle de bu rolün gerektirdiği değişimi
sağlamalıdır.
Türkiye, Balkanlar, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hazar
Havzasındaki yeni jeostratejik durumun ortaya koyduğu
gereklilikler çerçevesinde, ortak çıkarlar baz
alınarak, ABD ile daha fonksiyonel bir stratejik
ortaklık kavramı geliştirmiştir. Bu yeni stratejik
anlayış ve kavramın lokal desteğini ise İsrail
yüklenmiştir. Bu işbirliğinin özellikle ekonomik
boyutunda somut projelerin geliştirilmesi ülkemiz
açısından son derece önemlidir. Özellikle İsrail’in
içinde bulunduğu “savaş içinde bir İsrail mi, barış
içinde bir İsrail mi” çelişki ve çatışımını aşması ve
barış geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.
Buna karşın ABD’nin Yakın Doğu politikasındaki
değişimler ve Afganistan Operasyonu ile birlikte
yürütmeye çalıştığı yeni denge politikası Türkiye-ABD
Stratejik Ortaklık Politikasının çerçevesini daha
genişletmekte ve daha sağlam bir zemine taşımaktadır.
Ulusal siyasetimizin stratejik anlayış ve kavramı
çerçevesinde; Karadeniz, Balkanlar, Orta Doğu,
Kafkaslar ve Akdeniz coğrafyasının merkezinde bulunan
bir ülke olarak, tarihsel ve jeokültürel bağlarını göz
önünde bulundurarak, konjonktürel gereklilikler
bazında aktif olarak bir dış politika yürütmek
Türkiye’nin dış politik vizyonudur.
|