11 Eylül sonrası Kafkaslarda ağırlığını
hissettiren ABD'ye karşı başta direnemeyen
Rusya şimdi atağa geçti. Ermenistan
zorunluluktan Azerbaycan ise Aliyev'in tutumu
nedeniyle Rusya'dan; Gürcistan ise ABD'den
yana tavır koydu
11 Eylül sonrasında, ABD'nin geçen günlerde
resmen açıkladığı ulusal güvenlik
stratejisinin gayriresmi olarak fiiliyata
geçmesiyle birlikte, yeni küresel düzenin
ağırlık merkezini oluşturan Avrasya'nın Orta
Asya'yla birlikte iki kilit noktasından birini
teşkil eden Kafkasya'da önemli jeopolitik
gelişmeler cereyan etmekte. Bu gelişmeleri,
'uluslararası terörizme karşı ortak mücadele'
görüntüsü içerisinde gerçekleşmesine rağmen,
gizli bir Rus-Amerikan rekabeti olarak
tanımlamak mümkündür.
Afganistan operasyonuyla beraber yalnızca
Afganistan'a değil Tacikistan, Kırgızistan ve
Özbekistan'la birlikte bütün bir Orta Asya'ya
yerleşen ABD'nin, tek süper güç iddiasıyla ve
küresel üstünlüğünü pekiştirmek için yeni
hedefi Kafkasya olmuştur. Kafkasya'yı ABD için
bu denli önemli kılan iki ana sebep
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Rusya
Federasyonu, İran ve Hazar bölgesi enerji
kaynaklarının kesişim noktasında bulunan
stratejik bir bölgeyi kontrol altında tutmak,
ikincisi de Orta Asya'daki hâkimiyetini
besleyecek güvenilir bir kanala sahip
olmaktır.
Moskova'dan geri adım
Washington'un bu hamlesi karşısında, Amerikan
askeri varlığının Orta Asya'da ilk kez 'yakın
çevre'sine yerleşmesine direnemeyen Moskova,
bu kez de Kafkasya'da geri adım atmış ve
böylece 11 Eylül sonrasında Kafkasya, ABD ve
Rusya arasında zımnen Kuzey ve Güney Kafkasya
olmak üzere iki etki alanına bölünmüştür.
Kuzey Kafkasya, Rus hâkimiyet alanında
bırakılırken (ki Kuzey Kafkasya'yı oluşturan
yedi cumhuriyet zaten Rusya Federasyonu
içerisinde yer almaktadır), Güney Kafkasya'ya
Amerikan askeri varlığı yerleşmeye
başlamıştır. Gürcistan'ın kuzeydoğusunda,
Çeçenistan sınırında yer alan Pankisi
Vadisi'nde Kaide militanlarının bulunduğu
iddiasına dayanarak (bugüne kadar bu iddiayı
destekleyen bir kanıta rastlanmamıştır) 200
Amerikan askeri eğitmeni Gürcistan'a gelmiş ve
Gürcü ordusunu eğitmeye başlamıştır. 65 milyon
dolarlık bu 'Eğitim ve Donanım Programı',
Gürcistan'ın yıllık savunma harcamalarının üç
katından daha fazla bir maliyetle
gerçekleşmektedir.
Gürcistan'la başlayan Kafkasya'daki ABD
üstünlüğü kısa zamanda Azerbaycan ve
Ermenistan'a da yayılmıştır. Özellikle
Özgürlüklere Destek Yasası'nın Azerbaycan'a
doğrudan Amerikan yardımlarını engelleyen 907
sayılı ek maddesinin geçici olarak yürürlükten
kaldırılması, Azerbaycan-ABD ilişkilerinde
önemli bir dönüm noktası sayılabilir. Bu
gelişmeyle Azerbaycan'a sivil ve askeri
Amerikan yardımlarında önemli bir artış
kaydedilmiştir. Bunu takiben mayıs ayında
Azerbaycan'a mayın temizleme misyonu adı
altında 35 kadar Amerikalı eğitmen subay
gelmiştir. Yine aynı dönemde Amerikan
finansmanıyla Erivan yakınlarında da bir mayın
temizleme merkezi kurulmuştur. Ancak yoğun bir
Rus askeri varlığının bulunduğu, Rusya'nın
Kafkasya'daki geleneksel müttefiki konumundaki
Ermenistan'a Amerikan askeri sokulmamıştır.
Bununla birlikte Türkiye ve İran'la olan
sınırlarını Rusya Federasyonu'nun koruduğu
Ermenistan'ın dış politikasında ABD'ye dönük
bir kayma yaşanmaya başlamıştır. Ancak yine de
Ermeni yetkililer, ABD ile gelişen ilişkilerin
Rusya ile olan stratejik ortaklıklarını
zedelemeyeceğini açıklamak durumunda
kalmıştır. 18 Eylül'de Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattının temelinin atılması,
Kafkasya'da Amerikan politikasının en son
başarısı olarak algılanabilir.
Rusya Panki'yi kullanıyor
Orta Asya'daki geri çekilişin aksine,
Rusya'nın Kafkasya'daki hızlı Amerikan
hamlelerinin ilk şokunu atlatması uzun
sürmemiştir. Bunda Rusya Federasyonu'nun
güvenlik algılamasında Kafkasya'nın Orta
Asya'ya göre, başta Çeçenistan sorunu olmak
üzere, daha öncelikli bir yere sahip olmasının
payı büyüktür. Hem eski 'yakın çevre'sindeki
otoritesini yeniden tesis etmek, hem kendisi
için stratejik ve ekonomik önemi büyük olan
bir bölgede kontrolü tam olarak kaybetmemek
isteği ve hem de Kuzey Kafkasya'da güvenlik ve
istikrarın korunması için Güney Kafkasya'nın
öneminin bir kez daha ortaya çıkması;
içeriğinde değişmeler olsa dahi, Rusya
Federasyonu'nu, ABD'nin dış politikada
dikkatini Irak'a yoğunlaştırması fırsatından
da istifade ederek, Güney Kafkasya'da politik
bir atak yapmaya sevk etmiştir.
Rus geri çekilişinin sonu veya Rusya'nın
Kafkasya'ya geri dönüşü olarak da
adlandırılabilecek bu jeopolitik değişimin
zirve noktasını, Gürcistan'la Rusya arasında
yaşanan Panki Vadisi krizi oluşturmaktadır.
Bilindiği gibi Rusya, Panki Vadisi'ndeki 10
bin kadar Çeçen mültecinin içinde Çeçen
militanların da bulunduğunu, bu kişilerin
Rusya Federasyonu sınırları içine girerek
eylem yaptıkları ve sonrasında da bu bölgeye
kaçtıklarını iddia etmektedir.
Gürcistan'dan taviz yok
Moskova, Gürcistan'ın bu bölgede sınır
güvenliğini sağlayamadığını ileri sürerek
vadide, terörle mücadelenin gereği olarak, bir
operasyon yapılmasının kaçınılmaz olduğunu
vurgulamaktadır. Gürcü tarafına göre ise
bölgede Çeçen militanlar değil yalnızca
mülteciler bulunmaktadır. Yine Tiflis; bir
sınırın iki tarafının olduğunu, sınırın bir
tarafında güvenliği sağlayamamaktan Gürcistan
sorumlu ise diğer tarafındaki sorumluluğun
Rusya'ya ait olduğunu belirtmiştir. Bu arada
iki ülke arasındaki gerilimin son hadde
varması ve çeşitli kereler Rus uçaklarının
Gürcü topraklarını bombalaması karşısında ABD,
Gürcistan'ın toprak bütünlüğüne yönelik bu
saldırıya sert tepkide bulunmuş ve derhal
Gürcistan'a 10 milyon dolarlık ek bir savunma
bütçesi tahsis etmiştir. Böylece Amerikan
desteğini arkasında hisseden Gürcistan, bir
yandan da Rusya'ya karşı gösterdiği tavizsiz
tutumuyla safını kesin şekilde belli etmiştir.
Rusya'nın özellikle son iki ayda Panki
Vadisi'nde bir operasyon düzenlemek
hususundaki ısrarını iki sebepte aramak
gerekir. Birincisi; Gürcistan üzerinde,
özellikle ABD'nin yerleşmesinden sonra,
gitgide erozyona uğrayan etkisini
güçlendirmek, üç yıl içerisinde
topraklarındaki Rus üslerinin tasfiyesini
talep eden ve 2005'te NATO'ya girmek
istediğini ilan eden Gürcistan'a gözdağı
vermektir. İkincisi ise, yaygın kanaatin
aksine, Irak'a karşılık Gürcistan gibi bir
takas konusunda ABD'yi herhangi bir tavize
zorlayacak gücü olmadığının farkında olan
Rusya'nın gerginliği tırmandırma siyaseti
izleyerek Kafkasya'da Amerikan varlığının
yayılmasının önünü kesmek istemesidir.
Moskova'yı tedirgin eden bir diğer sebep de
Müslüman Çeçenlerle Hıristiyan Gürcüleri bir
araya getiren Rus karşıtlığının, Kafkasya'da
Rus karşıtı güçleri bir ittifakta
birleştirebilmesi endişesidir.
Ermenistan'ın işi zor
Bunun dışında, Rusya'nın Azerbaycan ve
Ermenistan'la olan ilişkilerinde de bir
değişme hatta bir kayma görülmektedir. Dağlık
Karabağ sorununun çözümü konusunda Moskova'nın
yıllardır takındığı tavra ters bir şekilde
Azerbaycan tarafına yaklaşması oldukça
ilginçtir. Esasen Kremlin'in bölge
politikasında özellikle Ermenistan'daki askeri
ve ekonomik varlığını güçlendirmesinin
ardından ciddi değişikliklere gitmeye
başladığı zaten gözlemlenmekteydi. Rusya'ya
olan borçlarını ödeyemeyen Ermenistan'ın en
önemli sanayi tesislerini Rus firmalarına
devretmesi ve ülke ekonomisinin büyük ölçüde
Rus sermayesi sayesinde ayakta duruyor olması,
Ermenistan'ın can damarlarının Rusya'nın eline
geçtiğini göstermektedir. Özelikle enerji
üretimi ve dağıtımı konusunda Rus firmalarının
Ermenistan'da neredeyse tekelleştiği
söylenebilir. Ermenistan'ın, şimdi de doğalgaz
ve nükleer yakıt borçları sebebiyle Rusya'ya
karşı yeni bir borç yükü altına girdiği
görülmektedir. Ermenistan'ın güvenliğini ise
zaten Rus askeri üsleri sağlamaktadır. Rusya
bu dönemde ilk kez açıktan Ermenistan'la bir
silah satış anlaşması imzalamıştır.
Ermenistan'ın ABD'yle olan yakınlaşması
karşısında Rusya'nın ilk tepkisi Kuzey
Kafkasya'daki bir Rus eyaleti olan
Krasnodar'da yaşayan ve burada elde ettikleri
birikimlerle Ermenistan ekonomisine büyük
katkılarda bulunan Ermenileri sınır dışı
etmekle tehdit etmek olmuştur. Erivan
yönetimi, bir taraftan ABD'nin bölgede giderek
artan ağırlığı ve Amerikan yardımlarına
duyduğu ihtiyaç, öte taraftan da Rusya'ya
karşı olan hayati bağımlılığının yarattığı
çelişki arasında politika üretmeye
çalışmaktadır. Yakın bir gelecekte de
Rusya'nın Ermenistan üzerindeki bu ağırlığının
azalmasını beklemek yanıltıcı olacaktır..
Sırada Azerbaycan var
Öte yandan Rusya'nın bölgedeki uzun vadeli
çıkarları, Azerbaycan ile de benzeri siyasi,
askeri ve ekonomik ilişkileri kurmasını
gerektirmektedir. Çünkü Rusya özellikle 11
Eylül'den sonra bölgedeki üç ülkeden yalnızca
Ermenistan'la yakın ilişkiler içinde bulunarak
ABD başta olmak üzere Batılı devletlere karşı
çıkarlarını uzun vadede koruyamayacağının
farkına varmıştır. Rusya'nın bu yeni
yaklaşımının, Azerbaycan tarafında da karşılık
bulması üzerine Rusya-Azerbaycan yakınlaşması
ortaya çıkmıştır. Demirel sonrasında Türkiye
ile ilişkilerinde belli bir soğuma görülen,
Hazar Denizi'nin statüsü konusunda İran'la
ihtilafa düşen, anti-demokratik yönetimi
sebebiyle hem ABD hem de Avrupa Konseyi
tarafından ağır eleştirilere maruz kalan,
Bakü-Ceyhan boru hattının temelinin
atılmasından sonra Azerbaycan petrollerinin
Batı pazarlarına ulaştırılmasının bir anlamda
güvence altına alınmasıyla bu alandaki
istikrarı sağlayıcı lider rolünü kaybeden
Aliyev yönetimi, iktidarını bir dönem daha
sürdürmek için aradığı dış desteği Rusya'nın
yeni Kafkasya politikasında bulmuştur.
Sonuç
Rusya Federasyonu'nun Kafkasya'da Amerikan
etkisini, 11 Eylül'ün hemen sonrasındaki
döneme kıyasla, bir ölçüde dengeleyebildiğini
söylemek mümkündür. Ancak ABD'nin küresel
hegemonluk iddiası çerçevesinde Kafkasya'nın,
jeopolitik ve stratejik gerekçeler itibarıyla,
bölgedeki etnik çatışmaların çözümü ve
bölgenin yeniden yapılandırılması anlamında,
Irak'tan sonraki öncelikli bölge olacağı
dikkate alınmalıdır. Bu sebeple, Rusya'nın
Kafkasya'ya geri dönüşünün ne dereceye kadar
mümkün olacağını, ABD'nin Irak operasyonu
sonrası bölgede atacağı adımların
belirleyeceği söylenebilir.
|