KUZEY KAFKASYA'DA ADİGE (ÇERKES) YAYILMACILIĞI TEHLİKESİ

 

Togan Yılmaztürk

Türk Gazetesi, 13 January 2001

 
   
 

Kuzey Kafkasya, Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye göç ve geçit bölgesi olması sebebiyle bilinen tarihi boyunca savaşların ve karışıklıkların ülkesi olmuştur. Lak, Adige, Tat, Tabasaran, Avar, Lezgi, Çeçen, İnguş, Kabartı (Kabardey’i kastediyor. CC), Abaza gibi kavimlerin yanında Karaçay –Malkar, Kumuk, Nogay, Terekeme, Azerî gibi Türk boylarının da yoğun olarak yaşadığı bu bölgedeki olaylar, Türkiye’yi ve Türkleri doğrudan ilgilendirmektedir. Konumu itibarıyla stratejik önemi, yer altı ve yer üstü kaynakları ile üzerinde yaşayan ahali doğrudan Türk dünyasını ilgilendirir, ilgilenmek mecburiyetindeyiz.

Günümüzde devam eden Rus-Çeçen savaşı sonrası Kafkasya durulacak gibi görülmüyor. Eğer Ruslar teknik ve sayı üstünlüklerini kullanarak Çeçenleri yok etme sınırına getirirse bölgede, Moskova’nın istekleri doğrultusunda hareket edebilecek bir güce ihtiyacı vardır. Kafkasya’nın güneyinde bunu Ermenistan ile hayata geçiren Rusya, Kafkasya’nın kuzeyinde de piyon bir devlete ihtiyacı vardır. Kuzey Irak’ta Amerika’nın yaptığı gibi gemleri elinde olan sözde devletçikler gereklidir.
 

Bu rolü bölgede en iyi oynayabilecek olan ‘Adige Birliği’ idealindeki Çerkezlerdir. Tarihe kısa bir göz atarsak Çerkezlerin bu role niye en uygun kavim olduğunu görebiliriz. 1519’da Kırım Hanı’na sadakat bildiren Çerkezlerin, 1552’de Rus Çarı’na bizi Kırım Han’ından kurtar diye sadakat bildirmişlerdir. 1588’de Dağıstanlılar (Avarlar) ve Çeçenler ile geçinemeyen Çerkezler, Rus askerini Kuzey Kafkasya’ya davet etmişlerdir. 1645’te Rus askerleriyle birlikte Kırım’a savaşa giden Çerkezlerin, 1724’te Dağıstan’ı işgal eden Rus birlikleriyle birlikte olduğunu görürsünüz. 1757’de Ruslarla birlikte Çeçenistan’a saldıran Çerkezlerin 1762’deki lideri Kanşuka Hristiyan olup Mozdak’ı Ruslara verir. 1764’te II. Katerina’nın Çeçenlere karşı iyi savaştıkları için Çerkezlere 3000 Som verirken, 1768 yılında Çerkezler Türklerle birleşip kendi çağırdıkları Rus askerine karşı savaşırlar.

 

Tarihi olaylar yakınlaştıkça bu tür iki yüzlülüklerin Çerkez kavminde tabii bir hareket olduğunu görürüz.

Kuzey Kafkasya’da Malkarlar ile yaşayan Kabartılar, Kabartı-Malkar Özerk Cumhuriyeti, Karaçaylar ile birlikte yaşayan Çerkezler ise Karaçay-Çerkez Özerk Cumhuriyeti adı altındaki siyasi birliktelik altında yaşarlar.
 

Ancak bunu bir türlü hazmedemeyen, Çerkez, Kabartı, Abzeh gibi Adige birliğinin temsilcileri yıllardır gerek Rusya gerek Suriye, Ürdün, Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerde yazdıkları eserlerde bu hazımsızlıklarını dile getirmişlerdir.
 

Amira Kabartay tarafından Arapça’ya çevrilen Yuriy Şanibov’un ‘Kuzey Kafkasya’da Birlik’ adlı eserinin 16. sayfasında ‘ Gün gelecek, Kabartı-Malkar Cumhuriyeti adından, Malkar adı çıkarılacaktır.’ ifadesini kullanır. 1996’da Suriye’nin Damask şehrinde yayınlanan ‘Kafkasya ve Çerkezlerin İdeali’ adlı eserde yalnızca Çerkez ve Kabartı Cumhuriyetleri ifadeleri ısrarla kullanılarak, Karaçay ve Malkarlar görmezlikten gelinir. İzzet Conatoka’nın 1940 yılında Türkiye’de çıkan ‘Kafkasya’nın Tarihi’ adlı kitabında Kafkas halkları yerli ve dışarıdan gelenler diye tasnif edilir. Ancak, Karçay, Malkar, Kumuk ve Nogay Türkleri hiç zikredilmez. Bu tarzı, Suriye’de yaşayan Amin Samkog’un 1980’de, Ahmad Ismayıl’ın 1995’te çıkardığı kitaplarında da görüyoruz Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

1999 Aralık ayında Karaçay-Çerkez Cumhuriyetinde yapılan seçimleri büyük bir farkla kazanan Rusya eski Kara Kuvvetleri 2. Başkanı Karaçay Türk’ü General Semenov kazanmış olmasına rağmen, Çerkez çetecilerin kurduğu mafya Semenov’a karşı suikast teşebbüsünde bile bulunabilmiştir.
 

Hayali Büyük Ermenistan sınırlarını gösteren haritayı bir düşünün, Ermeniler nasıl Ağrı’dan Adana’ya kadar olan toprakları hayal ediyorsa, Çerkezler de Karaçay-Malkar, Nogay, Kumuk Türklerinin toprakları dahil, Abhazya, Batum ve Trabzon’a kadar olan bir bölgeyi hayali Büyük Adige Devleti sınırları içerisinde farzediyorlar. Bunu Suriye ve Ürdün’de yayınladıkları haritalarda gösterebiliyorlar.
 

Hüseyin Nihal Atsız’ın yakın ve uzak tehlike olarak, Türk gençliğine göstermiş olduğu düşmanları hatırlamakta fayda var.