Devleti
yabancıların akıl ve tavsiyeleri ile yönetmek
haysiyetli bir durum değil... Ama maalesef tarihten
bugüne alışılmış bir uygulamadır...
Cevdet
Paşa tarihinin yazdığına göre... Hicri 1219 yılında bu
meyanda pek ibret verici olaylar yaşanmıştır. Tahtta
Üçüncü Selim oturmaktadır. Osmanlı Devleti Rus belası
yüzünden Fransızlara yanaşır, İngilizlere karşı tavır
alır...
Kurban Bayramı’nda İngiliz donanması
İstanbul’u gafil avlar, adeta baskın yaparak
Sarayburnu önlerine demir atar...
İngiliz
Elçisi Babıali’ye nota vererek Osmanlı donanmasının
emanet olarak verilmesini ve kendileriyle bir antlaşma
imzalanmasını ister. Halk donanmayı görünce müthiş
paniğe kapılır. Padişah Vekiller Heyetini (vükelayı)
toplar. Durum görüşülür. İngiliz isteklerinin kabulü
ve Fransız elçisinin derhal İstanbul’u terketmesi
kararlaştırılır. Ancak Fransız Elçisi Sebastian
direnir, Saray’a şu mesajı gönderir:
"Böyle beş on gemiyle bir başkenti teslim etmek ne
demektir? Bundan sonra Osmanlı Devleti
bağımsızlığından ve toprak bütünlüğünden ne yüzle söz
açabilecektir? Bu (İngiliz donanmasında) asker yok ki
karaya dökülüp de ülkeyi ele geçirsin. Sadece
Sarayburnu’na yeteri kadar top yerleştirirseniz bu
donanmayı harap edebilirsiniz. Onlar için tehlike
sizinkinden fazla olmalıdır...
Yapabilecekleri
İstanbul’u bir iki mahallesini topa tutup yıkmaktan
ibaret kalacaktır. İstanbul’da esasen ikide bir yangın
çıkıyor. Farz edin ki yine böyle bir yangın oldu.
Yanan yerler yeniden yapılır ama bir kere yıkılan
devlet itibarı ve haysiyeti bir daha yapılabilir mi?"
Padişah bu mesaj üzerine yeniden vekiller heyetini
toplar. Bu kez Fransız elçisi de toplantıya katılır.
Bakanları ikna eder. Gereken tedbirler alınır. İngiliz
donanması için çekip gitmekten başka çare kalmaz...
Prof. İlhan Arsel, Osmanlı’da türeyen "Akıl
Frenkten saltanat bizden" şeklindeki özdeyişin
sebepsiz olmadığını bu örnekle anlatır.