Not: Makalede çok fazla eski Türkçe sözcük
olduğundan, günümüz Türkçe'sine çevrilmiştir.
CircassianCanada
-
Eski yurtlarındaki
alışkanlıklar nedeniyle Rumca, Boşnakça,
Arnavutça ve Çerkesce gibi değişik diller
konuşmalarıdır. Ülkenin siyasal ve sosyal
birliği ve uyumu adına bu alışkanlıklarla
en şiddetli bir biçimde mücadele etmek
zorunludur.
-
Türk vatandaşlığını
benimsemediğini dilleriyle, hareketleriyle
kanıtlayanlar, ülkenin genel yaşamına ayak
uydurmak istemeyenler, varsınlar
kendilerini belli etsinler ve bir yabancı
cisim şeklinde kendi kendilerini
vücudun dışına düşürsünler.
Ülkenin değişik yerlerindeki
belediyeler, genel yerlerde Türkçe'den başka
dille konuşmayı yasaklanmışlardır. Bu önlemin
İstanbul’da da uygulanması konusu hakkında
gazetelerde söylentiler çıkmış, ancak
aslı olmadığı görülmüştür.
Şurasını itiraf etmek gerekir
ki İstanbul’daki durum ülkenin başka hiçbir
yerine benzemez. Genel yerlerde Türkçe’den
başka dille konuşulmamasını sağlamak bir
belediye işi olmamakla beraber ülkenin değişik
yerlerindeki belediyeler halkın genel
duygularının bir yansıması diye bununla
uğraşmışlardır. Ancak İstanbul’daki durum bir
devlet siyaseti manzarası gösterir, bir
belediye işi çerçevesine giremez.
Ülkenin her yerinde itiraz
uyandıran sorun, göçmen olarak dışardan
ülkemize gelen vatandaşların eski
yurtlarındaki alışkanlıklar nedeniyle Rumca,
Boşnakça, Arnavutça ve Çerkesce gibi değişik
diller konuşmalarıdır. Ülkenin siyasal ve
sosyal birliği ve uyumu adına bu
alışkanlıklarla en şiddetli bir biçimde
mücadele etmek zorunludur. Ülkenin birçok
yerlerinde çirkin bir mozaik görülüyor. Yarım
yüzyıl önce ülkemize gelen göçmenlerin
köylerinde hala Türkçe’den başka bir dilin ana
dil olarak kullanıldığı görülüyor. Bu durum,
ilgililerin ulusal duygulardan mahrum
olmasından daha çok eski hükümetin ve
yetkililerin boşvermişliğini gösterir.Her işte
bilinçli bir ulusal siyaset izleyen Devrim
Türkiye’sinde bu mozaik durumunun en
kısa zamanda tasfiyeye uğratılması bir
zorunluluktur.
İstanbul’un Özelliği
İstanbul’a gelince burada
yasaklama kararlarına konu olabilecek bir
durum yoktur. Sorunun her yönünü düşünerek
sorunun her çeşidine ayrı çözüm bulmak
gerekir.
Ülkenin her tarafında yer
değiştirme yoluyla bir uyum sağlanmıştır.
Yalnız İstanbul bu genel prensibin dışında
bırakılmıştır. Burası aynı zamanda büyük bir
ekonomi merkezdir. Büyük bir ticaret kentinde
hiçbir zaman aşırılık ve sıkıntı havası
bulunmaması gerekir.
İstanbul’da ana dili Türkçe
olmayan vatandaşlar vardır. Bunların gençleri
okullarda Türkçe öğreniyorlar. Yaşlıları
arasında Türkçe bilmeyenler ya da çok az
bilenler az değildir. Bunlar ister istemez
Türkçe’den başka bir dil konuşursa ne
olacaktır? Halk arasından kendilerini uyaran
vatandaşlar eksik olmayacaktır. Oysa, halkın
polis görevini üzerine almakta kendini haklı
görebilmesi mutlaka aşırı akımlara yol
açar. Ülkemizde hiçbir zaman bu
yola gidilmemiş, sürekli sorunların çözümüne
göre olumlu ve geniş önlemler aranmıştır.
Ak ve Kara Koyunlar
Türk vatandaşlığı dünyanın en
yüksek sıfatıdır. Bunu seve seve kabul ederek
ülkenin bünyesi içinde yerlerini almaya ve
ateşkes devrinin kötü sınavından sonra Türk
ulusuna gerçek bir güvence uyandırmaya önem
vermeyen insanlara bizim gereksinimiz yoktur.
Bu yolu kendi arzu, sevgi ve çıkarları için
tutmak istemeyenleri neden zorla ikiyüzlülüğe
itelim? Türk vatandaşlığını benimsemediğini
dilleriyle, hareketleriyle kanıtlayanlar,
ülkenin genel yaşamına ayak uydurmak
istemeyenler, varsınlar kendilerini belli
etsinler ve bir yabancı cisim şeklinde kendi
kendilerini vücudun dışına düşürsünler. Ak
koyunla, kara koyunu birbirinden ayırmaya
olanak bulmak bir gereksinimdir.
Amaç ulusal ölçü ile aykırı
olan unsurlar arasında uyum sağlamaksa zorlama
ve aşırılık, bunun en yanlış ve verimsiz
yoludur. En doğru yol, kapıyı açık tutarak
“canınız isterse...” demektir. Ancak bunun da
koşulu, kendini gerçekten Türk sayan, Türk
genel yaşamının malı olduğunu ve ülkeye
yararlı olmaya çalıştığını gösteren
vatandaşlar(ı) birey olarak kara koyun
durumunda bırakmamaktır. Birey bakımından
Musevi, Rum, Ermeni öyle vatandaşlar tanıyoruz
ki kendilerini cidden Türk sayıyorlar, ancak
buna karşın vatanlarının kendilerini yüzde yüz
benimsemediğinden dolayı acı duyuyorlar.
Musevilerin Durumu
Dil sorununun her unsur
hakkındaki durumu başkadır. En nazik
durum Musevilere ilişkindir. Dünyanın hiçbir
ülkesi yoktur ki orada yerleşen Museviler
ülkenin dilini benimsemesinler ve ana dili
yerine koymasınlar. Çok gariptir, bunun tek
istisnası Türkiye’dir: Yahudilere yüzyıllardan
beri dost ve efendi davranan ve aşırı
akımların ilerlemesine olanak bırakmayan
Türkiye'dir. Burada Musevilerin İspanyolca’yı
ya da Fransızca’yı ana dil tanımaları ve bu
dilleri genel yerlerde kullanmaları, ülkeye
zorla yabancılık ilan etmekten başka anlam
taşımaz. Bu gerçeği samimi bir biçimde
kavrayan ve çırpınan Musevi vatandaşlarımız
eksik değildir. Olağanüstü Türkçe konuştukları
halde genel yerlerde İspanyolca ve Fransızca
konuşmayı tercih eden Museviler, bu
hareketlerinin çevreye karşı küçümseme diye
anlaşılmasına ve acı bir üzüntü uyandırmasına
şaşırmamalıdır.
Ermeniler ve Rumlar
Ermeniler için de durum, Türk
vatandaşlığını tümüyle benimsemek ya da
benimsememek yolunda kendi arzu ve çıkarlarına
göre bireysel olarak verecekleri bir karar
sorunudur. Dil sorunundaki bir yasaklamayla
ikiyüzlülüğe yol açmanın kesinlikle anlamı
yoktur.
Rumca hakkında durum değişir.
Bu, İstanbul’da Rumların ve Garbi Trakya’da
Türklerin takası nedeniyle karşılıklı bir
anlaşmadır. Türkiye ile Yunanistan arasındaki
yeni sıkı dostluk, bu yöntemdeki anlamı bir
kat daha derinleştirmiştir. İki ülke
arasındaki dostluğu yüksek bir değer ölçüsü
saymak ve bunu incitecek her aşırılık
hareketinden uzak durmak gerekir.
Garbi Trakya’da Türkler Türkçe
konuşmakla kalmıyorlar, Atina’dan gelirken
trende bir Yunan demiryolu müfettişine
denkgeldim. Olağanüstü Türkçe
konuşuyordu. Göçmen olduğunu düşünerek nereli
olduğunu sordum. Sivas'a çok benzer bir ad
söyledi. Ben de Sivas’tan sözetmeye başladım.
Adamcağız gülerek yanlışımı düzeltti:
-Hayır, ben eski Yunanistan’da
doğdum. Üç yıldır buradayım. Halk Türkçe
konuşuyor. Ben de halkın dilini öğrenmeyi
yararlı gördüm. Bir dil fazla öğrenmek zarar
değildir, kardır. Hele Türk-Yunan birliği
ortada dururken...
Yunanistan'ın gösterdiği dost
ve geniş ruha aynı şekilde karşılık vermek,
doğru ve doğal bir hareket olur.
Kozmopolit Türkler
Bizce dil sorununda en ağır
suçlamaya hak edenler, genel yerlerde kendi
dillerinden başka bir dili incelik ya da bilgi
satmak amcıyla konuşan Türklerdir. Bir Beyoğlu
mağazasında kendisine Türkçe’den başka bir
dille seslenen satıcıyı terslemeyen, aksine
kendisine yabancı dil ile seslenen, sonra iyi
ya da bozuk bir Türkçe söyleyen her yabancıya
Türkçe yanıt vermeyerek, yabancı diliyle yanıt
vermeye yeltenen her Türk, Türklüğe karşı suç
işlemiş sayılır. Bugün ülkemizde yaşayan bütün
yabancılar Türkçe öğrenmek istiyorlar. Bütün
şikayetleri, Türklerin kendileriyle yabancı
dil konuşarak buna olanak bırakmamalarıdır.
Üç Uygun Önlem
Sonuç olarak biz İstanbul’un
dil sorunu için şu üç önlemin başarılı olacağı
düşüncesindeyiz:
1) Parasız Türkçe
öğrenme olanaklarını çoğaltmak.
2) Türk olmayan
unsurlardan Türkçe öğrenen ve söyleyen
bireyleri desteklemek ve takdir etmek,
benimsemeyenlerin kötü not alacaklarını
anlatmak, ancak genel yerlerde kişisel
engellemelere ve şiddet hareketlerine meydan
bırakacak hareketlerden uzak durmak.
3) Ana dili diye
Türkçe’den başka dil söyleyen göçmen Türklerle
sıkı bir biçimde ilgilenmek, kendi dilini
küçük gören kozmopolit ruhların yakasını
bırakmamak...
|