|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12
Temmuz 2010
|
|
|
CircassianCenter
/
Haber Merkezi
|
|
|
|
|
|
|
|
Ruble, Dolar, petrol ve Avro
fiyatları sene sonuna kadar nasıl
değişecek?
Kommersant yayınevine bağlı Vlast
dergisi geçen ayların ekonomik
tahminlerini gözden geçirerek
Doların 2010'un sonuna doğru 30
Ruble düzeyine kalacağını, petrol
fiyatının ise 65 Dolar civarında
olacağını yazdı.
Vlast
dergisinin bu haftaki sayısında
'Ekonomik tahminler' bağlıklı
haberinde önümüzdeki ay içinde
ekonomik gelişmeler alındı. Kur
değerleri, petrol fiyatları ve
enflasyon oranlarına etki eden
faktörlerin değerlendirildiği
yazıda şu tahminlere yer verildi:
Dolar kaç Ruble'ye satılacak?
Rusya Merkez Bankası'nın (MB)
açıklamalarına göre Ruble Temmuz
ayında hem artış hem düşük
sergileyecek. Ayrıca Merkez
Bankası'ndan bazı kaynakları döviz
kurunun serbest bırakılacağını
belirtiyor. Ancak bu serbest
bırakılmaya ara sıra müdahale
edileceği kaydediliyor. Çünkü
Rusya döviz piyasası para hacmine
ihtiyac duyduğundan MB tarafından
döviz satın alımı
gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Böylelikle Dolar kurunun sene
sonuna kadar fazla çıkmadan ve
fazla düşmeden 30 Ruble civarında
kalacağı tahmin ediliyor.
Rusya'da fiyatlar nasıl
değişecek?
Ticaretler
uğraşanlar Doların yükseldiğini
seyrederken hem ihraç edilen hem
ithal edilen mallarına zam yapmak
istedi. Ancak tüccarlar Rusya'da
enflasyonun geçen yıla nazaran
fazla yükselmemesi nedeniyle
fiyatlara fazla müdahale
etmeyecek. Böylelikle fiyatların
yüzde sadece bu ay 0.4'i
aşmayacağı tahmin ediliyor. Ayrıca
petrol fiyatlarının artması
Rusya'ya petrol Dolar'ının akışını
sağlıyor. Bu durum tüketici
fiyatlarını da etkiliyor. 2010
yılının perakende fiyatlarında
resmi artış tahminleri yüzde 6-7
arasında değişiyor. Fakat tüm
dünyada enflasyon artışının
olduğuna dikkat edersek bu durumun
Rusya'da da etkisini göstermesi
bekleniyor. Tüm etkenler dikkate
alındığında Vlast dergisi
yazısında fiyatlarda yüzde 6.5
enflasyonun yaşanacağını kaydetti.
Dünya petrol fiyatları ne
olacak?
Vlast
dergisinin önceki ay için yaptığı
tahminde Avrupa borç krizi, dünya
döviz piyasasının durumu dikkate
alınarak petrol fiyatlarının 77
Dolar'dan aşağı olacağını tahmin
etmişti. Bu tahmin doğru çıktı ve
Haziran sonuna doğru petrolün
varil fiyatı 76,41 Dolar'dan
sunulmuştu. Önümüzdeki günlerde
petrol karaborsacıları fiyatların
yükselmesine oynayacak, çünkü
yükselişe geçen küresel ekonomide
petrole ihtiyaç duyulacak. Fakat
Avrupa'daki mali sorunlar yüzünden
bu oyun fazla ileriye
gidemeyebilir. Ayrıca en büyük
petrol tüketicisi ABD'nin
ekonomisinde yaşanan işsizlik
problemleri bu fiyatlarda etki
gösterebilir. Vlast dergisine göre
tüm veriler dikkate alındığında
sene sonuna kadar petrol varil
fiyatının 65 Dolar'dan pahalı
olmayacak.
Makalede Avro'ya
da değinildi. Avrupa'nın ekonomik
şartları dikkate alınan tahminde
şu anda yükselmesine rağmen
Avro'nun sene sonunda 1,27
Dolar'dan satılacağı tahmin
ediliyor. |
|
|
|
|
Putin'den Aeroflot'a fırça:
Yabancı uçakla iç piyasada büyüme
kabul edilemez
Rusya Başbakanı Vladimir Putin,
devlet hava yolu şirketi
Aeroflot'un 44 adet Boeing ve
Airbus model uçaklar alarak iç
piyasada büyüme planını sert bir
şekilde eleştirdi. Aeroflot CEO'su
Vitali Savalyev'le görüşen Putin,
"Siz yerel piyasada büyümek
istiyorsunuz. Ancak Rus teknoloji
ürünlerini satın almıyorsunuz. Bu
kabul edilemez." dedi.
Savalyev'den daha fazla Rus uçağı
satın alacak şekilde planlarını
gözden geçirmesini isteyen Rusya
başbakanı, 115 uçaktan oluşan
şirketin filosunda sadece altı
adet Ilyushin-96 model jetlerin
bulunmasını eksik olarak
değerlendirdi. Yerli teknoloji
ürünlerin kullanılmasının önemine
değinen Putin, Aeroflot'a Tupolev
ve Irkut MS-21 model uçakları
önerdi.
Rusya'nın Dünya
Ticaret Örgütü üyeliğinin
gerçekleşmesinin ardından hava
yolu ulaşımının çok daha önemli
hale geleceğine vurgu yapan
Savalyev, iç piyasada yüzde 25
oranında büyümenin ana hedefleri
olduğunu söyledi. Şirket iç
uçuşlar için 30 adet Sukhoi model
uçaklardan almayı da planlıyor.
Yerli teknoloji kullanımından
endişe etmediklerini kaydeden
Aeroflot yetkilisi, planlarını
gözden geçirecekleri taahhüdünde
bulundu. 2009 sonunda 2,6 milyar
Dolar'lık ciroya ulaşan şirket,
400 milyon Dolar da vergi ödedi.
Ekonomik kriz nedeni ile şirket
2009'da yüzde 5,6 küçüldü.
Yabancı uçaklar için yüzde 20'lere
varan gümrük uygulamasına rağmen,
sivil havacılıkta halen yabancı
model uçak kullanımı yüzde
70'lerin üzerinde. Siparişlerin
zamanında gerçekleşememesi ve
yakıt tasarrufu nedeni ile yerli
modeller sivil havacılıkta tercih
edilmiyor. Aeroflot'un yüzde
51,7'sini elinde bulunduran
devlet, yönetimde etkinliğini
sürdürüyor. |
|
|
|
|
Kafkas ekibine Gümüldür kampı
İzmir Kafkas Kültür Derneği bu yıl
Konak Belediyesi`nin katkılarıyla
2-12 Temmuz tarihleri arasında 1.
Uluslararası Kafkas Festivali
düzenledi.
Kafkaslardan
gelen grupların da renk kattığı
şenliğin büyük beğeni ve ilgi
topladığını belirten İzmir Kafkas
Kültür Derneği Başkanı Nesrin
Çanga ve yönetim kurulu üyeleri
Konak Belediye Başkanı Dr.Hakan
Tartan`a teşekkür ziyaretinde
bulundular. Başkanlık makamına
Kafkas halk danslarından örnekler
sunarak gelen ve renkli
görüntülerin yaşanmasına neden
olan gençleri kutlayan Başkan
Tartan, festivalin tamamlanmasının
ardından gençlere Gümüldür`de kamp
sözü verdi.
İzmir Kafkas
Kültür Derneği Başkanı Nesrin
Çanga, festivale katılmak amacıyla
Kabardey Cumhuriyeti, Güney Osetya
ve Çeçenistan`dan 150 dansçının
geldiğini söyledi.10-18 yaş
arasında olan gençlerin festivalde
Kafkas müziklerini ve
halkoyunlarını tanıtacaklarını
dile getiren Çanga, `Amacımız
Kafkasları İzmir`e, İzmir`i de
Kafkaslar`a tanıtmak. Çocuklar
İzmir`i çok sevdi. İçlerinden
bazıları denizi ilk kez görüyor.
Bize verdiğiniz destek için çok
teşekkür ederiz. Bu festivali
geleneksel hale getirmeyi
istiyoruz. Gümüldür kampında
gençler ilk kez denize girecekler,
onlara güzel bir fırsat verildi`
dedi. Kafkas Halk Dansları
ekipleri 10 gün boyunca İzmir`in
ilçelerinde ve Aydın`da da
gösterilerini sunacaklar.
İzmir`deki final gösterisi ise 4
Temmuz tarihinde Fuar Açıkhava
Tiyatrosu`nda gerçekleştirilecek. |
|
|
|
|
Rusya
bavul ticaretine son verince,
Ruslar siparişlerini iptal etti
Türkiye’den Rusya’ya yapılan
yıllık 3 milyar Dolar'lık deri
ihracatının 1 milyar Dolar'ını
oluşturan bavul ticareti
uygulamasına Rusya son verince,
Rus alıcılar siparişlerin yarısını
iptal etti.
Türkiye Deri
Konfeksiyoncuları Derneği Genel
Sekreteri Mehmet Ali Dinç, 3 bin
600 kayıtlı firma ve 200 bin
civarında çalışanı bulunan Türkiye
deri sektörünün, 2009 yılı
verilerine göre Rusya’ya yaptığı
yıllık 3 milyar Dolar civarındaki
ihracatın, 1 milyar Dolarının
beyannameli ihracat, 1 milyar
Dolar'ının özel faturalı ihracat
(bavul ticareti), 1 milyar
Dolar'ının Antalya’daki perakende
satışlardan oluştuğunu kaydetti.
Rusya’nın, deri ve tekstil
sektörü açısından ihracatta ilk
sırada geldiğini dile getiren
Dinç, Rusya ile yapılan bavul
ticareti konusunda firmaların
ciddi sıkıntılar yaşadığını
belirtti.
Devlet teşvik
etmişti
Dinç, Sovyetler
Birliği’nin dağılmasının ardından
devletin insanlarına iş yaratmak
ve hafif sanayinin önünü açmak
amacıyla, 10 bin Dolara kadar olan
ürünlerin vergilendirilmeden
ülkeye girişine izin verdiğini
ancak zamanla miktarı düşürüp,
ardından da sistemi ortadan
kaldırdığını belirterek, şunları
anlattı:
“Laleli, Beyazıt,
Osmanbey’deki deri, tekstil,
ayakkabı gibi sektörler,
markalarımız dahil bu sistemle
çalışıyorlardı. Önümüzdeki tek yol
beyannameli ihracat. Bir deri
ceket, bavul ticaretiyle Rusya’ya
girdiğinde bir 30 Dolar maliyeti
vardı. Beyannameli ihracatla bu
ürünün maliyeti 250 Dolar oluyor.
Rus alıcı, bugün 250 Dolar öderse,
bu ürünü satamayacağını düşünerek,
kaporalarını yakmaya ve verdiği
siparişlerini iptal etmeye
başladı.”
Mehmet Ali Dinç,
şu anda milyonlarca Dolarlık malın
kolilerde beklediği 200 bin
kişinin işinin tehlikeye
girdiğini, 3 bin 600 firmanın
yüzde 50’sinin kapanabileceğini
ifade etti. |
|
|
|
|
Hakan
Aksay Birgün'de yazdı: Merak
etmeyin, casus belli değil
TÜSİAD-DİSK işbirliği
Sorulardan çok cevaplarla yaşama
alışkanlığının yaygın olduğu 70’li
yıllarda ne farklı siyasi
görüşlerin temsilcileri bir araya
gelebilirdi, ne de işçi ve işveren
örgütlerinin yöneticileri.
Sanki onca zaman yaşanmamış ve
onca can kaybedilmemiş gibi aynı
keskin tavır ve söylemleri bugün
de sürdürenler var. Ama ders
çıkaranlar ve “bir şeylere karşı”
değil, “bir şeyler için”
mücadeleyi öne çıkardığından
dolayı en geniş dialoglarda yarar
olabileceğini görenler de az
değil.
Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)
ve Türk Sanayicileri ve İşadamları
Derneği (TÜSİAD) yöneticileri
arasında yapılan görüşme, zamanın
öğrettiklerine ve akılcı politika
iradesine iyi bir örnek oldu.
1971’de kurulan TÜSİAD ve
ondan 4 yaş büyük olan DİSK,
geçmişte siyasi barikatların
farklı yanlarında bulunuyordu.
1979'da gazetelere verdiği
ilanlarla Bülent Ecevit
hükümetinin düşürülmesinde önemli
rol oynayan TÜSİAD, sonradan Özal
politikalarının ana
savunucularından biri olmuştu.
“DGM’yi ezdik sıra MESS’te”,
“Çankaya’nın şişmanı, işçi
düşmanı”... Bunlar, o dönemlerde
DİSK’li işçilerin sevdiği
sloganlardandı.
Zaman
değişti.
AKP’nin “Sen
işçisin, sen karışma, işine bak”,
“Sen işadamıysan otur oturduğun
yerde, siyasetle uğraşma” türü
klişelerle farklı görüşleri
sindirmek istediği bir ortamda,
sivil toplum örgütleri arasındaki
işbirliği kat kat önem kazandı.
İşsizlik sorununun çözümünden
yeni anayasa hazırlığına, Kürt
meselesine yaklaşımdan AB
üyeliğine kadar bir dizi konuda
STÖ’ler ve siyasi partiler
arasında diyalogun genişletilmesi
zorunlu hale geldi.
Bu
şartlarda Ümit Boyner’in
başkanlığındaki TÜSİAD’ın “ses
getirip ezber bozduğunu” söyleyen
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, çok
farklı çıkar gruplarını temsil
etmelerine karşın işbirliği
yapacaklarını açıkladı.
Çelebi’nin, “doğruları kimin
söylediğinden çok, ne dendiğinin
önemli olduğunu” vurgulaması
anlamlıydı.
TÜSİAD ve DİSK
arasında başlayan işbirliği süreci
bütün Türkiye’ye örnek olmalı.
Özellikle de sığ tartışmalarla
gündemi işgal eden ve kendi
aralarında bir araya gelmeyi
beceremeyen siyasi parti
liderlerine.
Merak
etmeyin, casus belli değil*
Casus öykülerinin
müşterisi bol olur. Casus
filmlerinin de. Olmasaydı 1952'de
Ian Fleming tarafından yaratılan
İngiliz ajan karakteri bugüne
kadar 22 filmde toplam 1.5 milyarı
aşkın seyirciye ulaşabilir miydi?
En ünlü James Bond
filmlerinden biri “Rusya’dan
sevgilerle” adını taşır. Bir
bölümü İstanbul’da geçen filmde,
güzel bir Rus casus kadın (Tatyana
Romanova) James Bond’u (Sean
Connery) öldüreyim derken ona aşık
olur. Sonrasında Rus casuslar için
içler acısı gelişmeler yaşanır.
Pek bilinmeyen bir ülke olan
Rusya, Soğuk Savaş yılları
casusları, güzel Rus kadınları...
Bunlar Batı’da her zaman ilgi
duyulan, ama çoğu kez birbirine
benzeyen yüzeysel yöntemlerle
tasvir edilen konulardır.
*
* *
İçinde bol casusun, ABD
ve Rusya’nın, hatta İstanbul’un
bile geçtiği, bir tek James
Bond’un eksik kaldığı bir öykü,
son zamanlarda büyük gürültü
kopardı. Ama bütün öteki casus
skandalları gibi o da tarihin
unutulanlar sepetine doğru
yollanmaya başladı.
Yakında
ne on bir Rus casusunun deşifre
edilmesi yüzünden Obama ile
Medvedev’in birbirine küseceğini
düşünen/uman “siyaset
acemileri”nin (bu kavramı
Başbakan’dan çaldım) sesi çıkacak,
ne de olayı tam anlamadan banal
bir magazin haberine dönüştüren
“tatlı su medyası”nın. (Gerçi onun
son bir ümidi var: Güzel Rus casus
Anna’nın ajanlıktan artistliğe
terfi etmesi.)
Sonuçta olay
kapanır. Savaş mavaş çıkmaz. Bu
tür “ajan skandalları” da artık
“casus belli” sayılmaz. (* Casus
belli: "Savaş nedeni" anlamında
kullanılan Latince bir ifade.)
* * *
Aslında insanın
“nerede o eski casus öyküleri”
diyeceği geliyor. Böyle içine
magazinmiş, cinsellikmiş, bir sürü
yabancı madde karıştırılmazdı
eskiden.
Örneğin, 1960
yılında Sovyet toprakları üzerinde
düşürülen (ve kimilerince
İncirlik’ten kalktığı iddia
edilen) Lockheed U-2 casus
uçağının pilotu Francis Gary
Powers ile KGB casusu Rudolf Abel,
1962’de Doğu Almanya'daki Glienick
Köprüsü’nde takas edilmişti.
Aynı köprüde 1985’te 23 CIA
ajanı, KGB’li 4 meslektaşları ile
yer değiştirmişlerdi. Sonradan
İsrail’de defalarca bakanlık yapan
Natan Şaranski de 1986’da, aynı
yerde birkaç ajan karşılığında
serbest bırakılmıştı.
* * *
Ama beni en fazla etkileyen,
Şili Komünist Partisi lideri Luis
Corvalan’la Sovyet rejimi karşıtı
Vladimir Bukovski’nin değişimi
olmuştu.
General
Pinochet’nin Salvador Allende'yi
devirmesinden sonra tutuklanan
Corvalan, insan hakları savunucusu
Andrey Saharov’un önerisinin kabul
görmesi sonucunda 1976’da Zürih’te
Bukovski ile takas edilmişti. Olay
dünyada büyük yankılar
uyandırmıştı. Uzun süre SSCB’de
yaşayan Corvalan, 1983’te plastik
operasyonla yüzünü değiştirdikten
sonra “illegal”, 1989’da
diktatörlük döneminin bitmesiyle
de “legal” olarak ülkesine döndü.
Aynı yıl 30 yılı aşkındır
sürdürdüğü parti liderliğini
bırakan Corvalan bugün 94 yaşında.
Zamanında defalarca Sovyet
rejimine karşı eylemler yapan, bu
arada psikiyatrinin tutuklulara
karşı baskı amacıyla
kullanıldığını kanıtlayan, ömrünün
12 yılını hapislerde geçiren
Bukovski ise şimdi 68 yaşında. Hem
yaşadığı İngiltere’de hem de
Rusya’da siyasi faaliyetlerine
devam eden ünlü yazar, 2008’de
Rusya devlet başkanlığına aday
olmuş, ancak seçimlere
sokulmamıştı.
Güzin
Abla, Haydar Dümen, Ayşe Arman...
Halkı en iyi tanıyan ve
ona istediği (ya da istemesi
gerekeni) medya hizmetini en iyi
veren Doğan Grubu olmalı. Tüm
zamanların en popüler konusu olan
kadın-erkek ilişkilerinden
cinsellik sorunlarına kadar geniş
ve hassas bir yelpaze, en iyi bu
grupta değerlendiriliyor.
Bu yolda farklı ekoller ve farklı
üsluplardan isimler yaratıldı veya
onlara büyük şans verildi. Güzin
Abla, Haydar Dümen ve Ayşe Arman,
bu alanın birbirinden farklı üç
değişik temsilcisi oldu.
“Güzin Abla” diye 40 yıldır
akıllara kazınan köşe yazıları,
sorunlu okurların soru ve dertleri
ile onlara verilen anlayışlı,
sabırlı ve hoşgörülü cevaplardan
oluşuyor. Güzin Sayar (1921-
2006) ve 1998’de bayrağı ondan
devralan kızı Feyzan Algan, üç
kuşaktır Dame de Sion Fransız kız
Lisesi’nde okuyan kültürlü bir
ailenin üyeleri. Eşleri tarafından
iki kez terk edilen Güzin Hanım,
deneyimlerini okurlara anlatırken
hep anlayışlı olmaya ve romantik
okurlara özel yer vermeye gayret
eder. “Ah benim sevgili yavrum”
türü hitaplarıyla ünlüdür.
Kimilerince “Türkiye’ye seksi
öğreten adam” olan Haydar Dümen’de
ise romantizme yer yoktur. Onun
Posta gazetesindeki köşesi cinsel
içerikli binlerce sorudan adeta
yorulmuştur. O da “benim sevgili
yavrum” dese bile, çoğu kez “ayar
verme”, “bu kadar da olmaz”
tepkisini gösterme, hatta okurun
cehaletiyle alay etme
havasındadır. Bir hafta önceki
köşesinde “bir gecede tam 17 kez
boşaldığını” söyleyen arkadaşından
bahseden okuruna verdiği cevap
bunu gösteriyor: “Sayı saymasını
bilmiyor olabilir. Biliyor da
olabilir. Bundan sana ne? Geçende
bir adam dişiyle 30 tonluk bir
kamyonu çekti. Bundan da bana ne?”
Dış görünüşüyle Einstein’ı
andıran 79 yaşındaki Dümen,
giderek cinsel içerikli parodiye
dönüşmüştür ve köşesi büyük ölçüde
mizah sayfası olarak
algılanmaktadır.
Güzin Abla
ve Haydar Amca’dan farklı olarak
bizzat Hürriyet gazetesi yönetimi
tarafından ustaca kullanılan
teknolojiler, oluşturulan yardımcı
ekipler ve sürekli olarak sağlanan
fırsat öncelikleri sayesinde
yaratılan yüksek değerli bir medya
ürünü olan Ayşe Arman ise
bambaşkadır. O hem Güzin Abla’nın
hem de Haydar Amca’nın sahalarına
rahatlıkla dalabilmekte, henüz 40
yaşında olmanın avantajını ve
kendini kent aydını olarak gören
okurlarla “samimi diyalog içinde
olma” görüntüsünü başarıyla
kullanmaktadır.
Arman,
yalnızca Türkiye’nin geri
kalmışlığı sonucu hâlâ tabu olarak
kalan birçok konuyu yazabilme
“cesareti” ile değil, kendisini
güncel haberlerin çok daha üstünde
bir “gazetecilik malzemesi”
yapması ile de ünlüdür. Hayatı,
ilişkileri, ailesi, vücudu (Nihat
Odabaşı’na verdiği “özel
pozları”), cinsel deneyimleri,
kısaca her şeyi, “potansiyel tiraj
kaynağı” olarak kullanılabilir.
Ne var ki, kalemi ve
görüntüsüyle “sıradışıyım ve
çılgınım” vurguları ile kendine
yol açan, yüksek enerjisi ve sezgi
gücüyle sitcom medyasının
zirvesine oturan Arman’ın
“sıradışılığı” da giderek
sıradanlaşmaya başlamıştır. Gerçi
seçtiği alan, sahip olduğu yetenek
ve avantajlar, bu arada kendisine
rakip olarak öne sürülenlerin kötü
kopyalar olmaktan öteye gidememesi
nedeniyle Ayşe Arman “bu piyasada”
daha epeyce söz sahibi olacağa
benziyor. Ama Güzin Abla ve Haydar
Dümen’in sessiz çöküşleri gibi,
onun da yazılarında sık sık
kendini tekrarlaması,
mülakatlarında aceleci ve özensiz
davranması, giderek Doğan
Grubu’nun onun yerine yeni medya
kahramanları yaratma çabalarını
güçlendirebilir.
(Hakan
Aksay, Birgün) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|