|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16
Kasım 2010
|
|
|
CircassianCenter
/
Haber Merkezi
|
|
|
|
|
|
|
|
RF 23 ton mandalinayı
Türkiye’ye geri gönderdi
Türkiye’den getirilen 23 ton
mandalinada Akdeniz sineği
bulunduğu gerekçesiyle geri
gönderildi. Rus makamlar konuyla
ilgili Türk meslektaşlarına yazı
gönderdiğini belirtiyor. RF, geçen
yıl da 200 bin tondan fazla
mandalinayı aynı gerekçelerle
Türkiye’ye iade etmişti.
RF’nun Karadeniz kıyısı
Novorossiysk kent limanında
Federal Bitki Koruma ve Karantina
Servisi (Rosselhoznadzor)
yetkilileri Türkiye’den getirilen
toplam 23 ton mandalina üzerinde
özel sağlık taraması yaptı.
Cihan’a konuşan Rosselhoznadzor
Basın Sözcüsü Aleksey Alekseyenko,
"11 Kasım tarihinde Türkiye’den
getirilen 23 ton mandalinayı
kontrol ettik. Mandalina üzerinde
Türkiye Tarım ve Köy Bakanlığı
tarafından verilen hijyenik sağlık
sertifikası da bulunuyordu. Fakat
belgeye rağmen, laboratuar
ortamında yapılan araştırmada Türk
mandalinasında tehlikeli haşarat
sayılan Akdeniz sineği tespit
edildi. Bu nedenle 23 ton
mandalinanın Türkiye’ye geri
gönderilmesine karar verdik.
Sanırım şu an Novorossiysk
limanından geri gönderilmiş
bulunuyor” dedi.
"Türk
meslektaşlar hijyenik kontrolde
dikkatli davransın"
Rosselhoznadzor Sözcüsü
Alekseyenko, Türkiye ile meyve ve
sebze ithalatı konusunda daha önce
yapılan anlaşmalara atıfta
bulunarak, “Türk meslektaşlarımıza
konuyla ilgili yazı da gönderdik.
Yazıda RF’na gönderilen meyve ve
sebzeler üzerinde gereken sağlık
hijyenik kontrol yapılmasında
dikkatle davranılmasını rica
ettik” diye konuştu.
Rosselhoznadzor yetkilileri, geçen
yılın 17 Kasım (50 ton), 22 Ekim
(26 ton) ve 25 kasım tarihinde de
(131 ton) Novorossiysk’e
Türkiye’den getirilen mandalinada
Akdeniz sineği tespit edilmesi
nedeniyle geri göndermişti.
Rosselhoznadzor Sözcüsü
Alekseyenko daha önce Cihan’a
yaptığı açıklamada, “Bu haşarat en
tehlikeli. Ülkemizde tarla ve
meyve bahçelerinin bir çoğunu
tahrip ediyor” diye konuşmuştu.
Türkiye’den gönderilen
domates, patlıcan, limon, üzüm ve
patateste sağlıksız madde tespit
eden Rus makamları 2008 yılında,
geçici olarak tüm ihracatı
durdurmuştu. Bir ay süren yasak
nedeni ile Türk ihracatçı firmalar
büyük zarar görmüştü. (RR) |
|
, |
|
Marc Perrin De Brichambaut
|
|
|
Brichambaut: Abhazya ve Güney
Osatya ile ilgili gelişme
beklenmiyor
Regnum Haber Ajansı
Muhabirinin bildirdiğine göre AGİT
Genel Sekreteri Marc Perrin De
Brichambaut Moskova’da düzenlediği
basın konferansında Regnum Haber
Ajansı Muhabiri’ne verdiği demeçte
“1 -2 Aralık 2010 Tarihleri
arasında Astana’da yapılacak olan
AGİT zirve toplantısında
‘dondurulmuş sorunlar’ olan
Pridnestroviya, Abhazya ve Güney
Osetya çatışmaları hakkında
görüşeceğiz” dedi.
Marc
Perrin De Brichambaut “RF
Federasyonu ve Fransa Devlet
Başkanları ile Almanya Başbakanı
arasında Pridnestroviya ile ilgili
olarak görüşmeler yapıldı, ayrıca
eski SSCB toraklarında ki
çatışmalar ile de görüş
alışverişinde bulundular” dedi.
Marc Perrin De Brichambaut
“RF ile Gürcistan arasında ki
sorunların çözümü için temaslar
sürdürülüyor. Bu bağlamda ABD
Temsilcilerinin de katıldığı RF,
Gürcistan, Abhazya ve Güney
Osetya’nın katılımları ile
Cenevre’de görüşmeler
sürdürülüyor. Görüşmelerde şimdiye
kadar gözle görülür bir sonuç elde
edilemedi ancak görüşmelerin
sürdürülmesi önemlidir. Bu da
bölgedeki gerginliğin artmasını
engelliyor. RF ile Gürcistan
arasındaki ihtilafın çözümünde
bugün için AGİT’in arabuluculuğu
görülmüyor ama bunu arzu ediyoruz”
dedi.
Marc Perrin De
Brichambaut “AGİT görüşmelerinde
Pridnestroviya, Abhazya ve Güney
Osetya’da bulunan Rus Askeri
birliklerinin çekilmesi konusu
gündeme gelecektir. Tahminime göre
konu Gürcistan tarafından gündeme
getirilecektir. Buna
hazırlanıyorlar. AGİT zirvesinde
bu konu ile ilgili olarak bir
ilerleme olacağını sanmıyorum,
ancak Lizbon’da yapılacak olan
NATO – RF zirvesinde çatışma
sorunlarının zayıflamasına doğru
gelişmenin gerçekleşeceğini
umuyorum” dedi. (Abhazyam.com) |
|
, |
|
|
Rus sineması, eski güzel
günlerine dönebilir mi?
RF’nun, Sovyetler dönemi
boyunca gurur duyduğu sinemasal
gelenekleri, 1990’lardaki ekonomik
alt üst oluşla birlikte ciddi bir
sıkıntı içine girdi. Sinema
endüstrisi hala eski görkemli
günlerine geri dönebilmenin
mücadelesini veriyor.
Mosfilm geçmiş yıllarda, Sovyet
sinemasının sembolü haline
gelmişti. Moskova’nın Sparrow
tepesinde (Vorobiovi Gori) 125
dönümlük bir arazide kurulan
stüdyo son 20 yıldır geçmişte
kalan şanlı günlerine dönmeye
çalışıyor.
1917’de
gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nden
yedi yıl sonra Sovyetler
Birliği’nin propagandasını yapmak
amacıyla kurulan stüdyoda, Sergey
Eisenstein’dan Andrey Tarkovski’ye
kadar bütün büyük Sovyet
sinemacıları çalıştı. Stüdyoda
3.000’i aşkın film çekildi,
çekilen filmlerin arasında en iyi
yabancı film Oscarlarını kazanan
‘Savaş ve Barış’(1968) ve ‘Dersu
Uzala’(1975) filmleri de yer
alıyor.
Arkasındaki cam
kabinin içinde iki Oscar’la
yönetim kurulu masasında oturan
Mosfilm Genel Müdürü Karen
Shakhnazarov, Sovyetler
Birliği’nin dağılması sonrası
yaşanan gerilemeyi şaşkınlıkla
hatırlıyor.
Shaknazarov o
dönemleri şöyle anlatıyor: “O
dönemleri çok iyi hatırlıyorum,
90’larda gerçek anlamda film
yapamıyorduk, öyle ki film
endüstrisi artık işlevini bile
yerine getiremiyordu.”
Efsanevi stüdyonun prodüksiyonları
minimuma indi,1996’dan beri
yalnızca 21 tane uzun metrajlı
film yapıldı. Sinemanın merkezi
bir kültürel role sahip olduğu
Sovyetler Birliği’nde bu gibi ucuz
yapımlar kabul edilemezdi.
1997 yılında hükümet hasta film
endüstrisini iyileştirebilmek için
bir dizi kurumu özelleştirme
kararı aldı bu kurumların arasında
Mosfilm de vardı. Mosfilm’in yanı
sıra RF-Film Yapımcıları Birliği,
Goskino ve Lenfilm’de bu dönemde
özelleştirildi.
Ancak
gelinen noktada film sektörü
iyileşmenin çok uzağında.
Günümüzde ortalama bir film
yapmanın ücreti 350.000-500.000
dolar arasında değişmekte ve bu
meblağ Sovyetler dönemindeki
meblağın çok çok üstünde.
Bağımsız bir işletme haline
geldiklerini belirten
Shakhanzarov, başarının yapılan
filmlerin kalitesi ve miktarı
doğrultusunda ölçüldüğünü
belirtip, kendilerinden bu ölçüte
ulaşılmasının beklendiğini
söyledi.
Ancak her şeye
rağmen Rus filmleri son yıllarda
tekrar yükselişe geçti, Hollywood
sinemasının hakimiyeti hala
kırılamasa da Rus yapımı filmler
iç gişe sıralamasında sık sık üst
sıralara çıkıyor. 2000 yılında
toplam gişe hasılatı 25 milyon
dolarken bu yılki hasılatın 600
milyon dolardan fazla olması
bekleniyor.
Öte yandan Rus
sinemasının son 20 yıldaki popüler
örnekleri altyazı problemi ve
dağıtım eksikliğinden dolayı batı
televizyonlarında yayınlanamıyor.
Shakhnazarov ayrıca pazarlama
ve tanıtım konusunda çektikleri
zorluklardan yakındı ve diğer ülke
sinemalarıyla çok az ortak proje
içinde yer alabildiklerini
söyledi.
Mosfilm başkanı
yabancı dağıtıcılar ve
prodüktörlerinin Rus filmlerine
yönelik taleplerinin giderek
arttığını ancak bu taleplerin pek
çok kez olumlu yönde
sonuçlandırılamadığını söyledi.
Bununla beraber tanınırlık da
giderek artıyor. Son olarak Rus
yönetmen Alexei Popogrebsky ‘Bu
yazı nasıl sonlandırırım’ adlı
filmiyle Londra Film Festivalin’de
en iyi film ödülünü kazandı.
Shakhnazarov açıklamasında,
“Sonunda Rus sineması tüm dünya
tarafından dikkate alınıyor, bu
noktada onları beklentilerinin
altına düşmemeliyiz” dedi. (Diana
Markosian) |
|
, |
|
|
"İran, nükleer programının
barışçıl olduğunu ispat etmeli"
RF Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov, Hindistan Dışişleri Bakanı
Somanahalli Mallaiah Krishna ve
Çin Dışişleri Bakanı Yang Çieçi,
İran'a dünyaya nükleer
programlarının barışçıl olduğunu
ispatlama ve müzakere masasına
geri dönme çağrısında bulundular.
Rus haber ajanslarının
haberine göre, Lavrov, Krishna ve
Yang'ın Çin'in Wuhan kentindeki
üçlü görüşmelerinin ardından
yaptıkları ortak açıklamada, "3
bakan da İran'ın barışçıl nükleer
güce sahip olma hakkı bulunduğunu
bir kez daha teyit eder" ifadesini
kullandılar.
Ancak İran'ın
aynı zamanda uluslararası topluma
nükleer programının barışçıl
olduğunu ispatlamak zorunda olduğu
kaydedilen açıklamada, "İran'ın
nükleer programıyla ilgili sorunun
çözümü sadece diyalog, müzakere ve
benzeri barışçıl yöntemlerle
mümkündür" denildi.
AB Dış
Politika Şefi Catherine Ashton,
İran'ın baş nükleer müzakerecisi
Said Celili'ye bir mektup
göndererek, kendisini gelecek ay
içinde Tahran'ın nükleer
programıyla ilgili sorunu görüşmek
üzere Avrupa'ya davet etmişti.
(AA) |
|
, |
|
|
Sarkisyan işgal bölgesinde
tatbikata katıldı: Yeni bir savaş
olursa vuruşumuz ölümcül olur
İşgal altında bulunan
Azerbaycan toprakları Agdam
bölgesinde askeri tatbikata
katılan Ermenistan Cumhurbaşkanı
Serj Sarkisyan, kendilerinin hiç
bir zaman ilk saldıran taraf
olmayacaklarını, ancak yeni bir
savaş olması durumunda ölümcül
vuruş gerçekleştireceklerini
söyledi. Ermeni ordusunun her
geçen gün daha da güçlendiğini
ifade eden Sarkisyan, ordunun her
an savaşa hazır olabilmesi için
gerekli çalışmaların yapılmasını
istedi.
Ermeni haber
portallarında yer alan bilgilere
göre Azerbaycan'a sert
eleştirilerde bulunan Sarkisyan,
Ermenistan karşıtlığının devlet
politikası olarak sürdürüldüğünü
kaydetti ve ilginç iddialarda
bulundu: "Onlar kendi halklarını
savaşa hazırlıyor. Biz ise
halkımızı barışa hazırlıyoruz.
Sorunun barışla çözülmesini
istiyoruz."
Ermenistan
taviz vermeye hazır
Yukarı Karabağ'ın statüsünün
belirlenmesi ve Yukarı Karabağ
halkının güvenliğinin garanti
altına alınması durumunda sorunun
çözümüne hazır olduklarını ifade
eden Sarkisyan, bir kısım tavizler
verebileceklerini de kaydetti.
Askerlerin ve komutanların her
zaman güçlü olmaları gerektiğini
kaydeden Sarkisyan, "Silahlarınız
hızlı, irade gücünüz sağlam
olmalı... Zamanı geldiğinde
1992-94'de olanın çok ötesinde
sonuçlar alacağınızdan eminim...
Provokasyonlar devam ediyor.
Silahlar patlıyor ve insanlar
ölüyor." ifadelerini kullandı.
Tatbikata katılan asker ve
komutanlara seslenen Sarkisyan,
Azerbaycan'ın hayallerini
gerçekleştiremediğini, her gün
savaş tehditleri duyduklarını, ve
Azerbaycan'ın güçlü olduğu zaman
sorunu hızlı bir şekilde
çözebileceğini sandığını ifade
etti. Kendilerinin savaş
istemediğini hatırlatan Sarkisyan,
"Eğer yeni bir savaş olursa,
vuruşumuz ölümcül olur" tehdidinde
bulundu. (CHA) |
|
, |
|
|
"AB'den acil mali yardım talep
etme riski yüksek"
Portekiz Maliye Bakanı
Fernando Teixera dos Santos,
Financial Times gazetesinde
yayımlanan demecinde, Portekiz'in
gelecekte AB'den acil mali yardım
talep etme riskinin yüksek
olduğunu söyledi.
Fernando
Teixera dos Santos, "Portekiz'in
yaşadığı krizin ulusal olmadığını,
krizden en çok etkilenen
Yunanistan ve İrlanda ile birlikte
Euro Bölgesi ülkelerinin yaşadığı
bir sorun olduğunu" ifade etti.
Finans piyasalarında, Yunanistan
ve İrlanda'nın yaşadığı krizin
başka ülkelere de bulaşma
tehlikesinin giderek büyüdüğünü
savunan Portekiz Maliye Bakanı,
Euro Bölgesi'nde bulunmalarının
kendilerine de büyük etkisi
olduğunu kaydetti.
Bu arada
Financial Times'ta çıkan demecin
büyük yankı bulması üzerine hemen
Portekiz haber ajansı Lusa'ya bir
açıklama yapan Fernando Teixiera
dos Santos, "mevcut durumda
Portekiz'in AB'den acil mali
yardım talep etme riskinin
bulunmadığını" vurguladı. Portekiz
Maliye Bakanı, sözü geçen acil
mali yardım paketi için "Portekiz
hükümeti ile Brüksel arasında
direk veya dolaylı yollardan
hiçbir görüşme olmadığının" altını
çizdi.
Öte yandan Portekiz
basını, Yunanistan ve İrlanda'dan
sonra Portekiz'in de benzer bir
mali kriz yaşaması halinde bunun
domino etkisi yaratacağını ve
İspanya'ya da sıçrayabileceğini
iddia ederek Euro Bölgesi'nin
tamamının tehlikeye girebileceği
yorumunda bulundu. (AP) |
|
, |
|
|
Bu sadece vergi barışı değil,
bir devrim
Ankara Ticaret Odası (ATO)
Başkanı Sinan Aygün, hükümetin
kamu alacaklarıyla ilgili olarak
açtığı beyaz sayfanın, sadece bir
vergi barışı değil bir "devrim"
olduğunu söyledi.
ATO
Başkanı Aygün, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
tarafından açıklanan tahsili
gecikmiş kamu alacaklarının
tahsiliyle ilgili yasa tasarısıyla
ilgili olarak yaptığı açıklamada,
"Şimdiye kadar hep devletin
yumruğunu gören vatandaş, bugün
itibariyle devletinin kadife
eliyle tanışmıştır" dedi.
Aygün, tasarının sadece vergi ve
sigorta alacaklarıyla sınırlı
tutulmayıp, elektrik, su,
doğalgaz, yüksek öğrenim kredi ve
harç borcu gibi 300'e yakın borç
kaleminin yanı sıra, matrah
artırımı ve stok beyanı gibi
unsurları kapsamasının, "devletin
vatandaşına büyük bir beyaz sayfa
açması" anlamına geldiğini ifade
etti. Aygün, Cumhuriyet tarihinde
yapılan vergi barışlarının tümünü
tek kalemde kapsayan bir barışın
yapıldığını belirterek şunları
söyledi:
"Bizim
hesaplamalarımıza göre, faiz ve
cezalarıyla birlikte 120 milyar
liranın üzerinde bir kamu alacağı
tahsil edilebilir hale gelmiştir.
Devletin önümüzdeki bir iki yıl
içerisinde bu projeyle 50-60
milyar lira tahsil edebileceğini
tahmin ediyoruz. Böylece bütün
dünya ülkeleri bütçe açıklarıyla,
kamu borç stoklarındaki büyümeyle
uğraşırken Türkiye, buradan gelen
parayla bütçe ve sosyal güvelik
açığını azaltarak çok önemli bir
mali disiplin sağlayacak. Vatandaş
ise borç kıskacından, icra
derdinden kurtulacak ve işine
gücüne bakacak. Bu kadife devrim
Türkiye ekonomisini yeniden üreten
ve istihdam yaratan bir rotaya
sokacak."
Artık herkes
işine dört elle sarılmalı
Yasa tasarısının boyutunun her
kesimi kapsayacak kadar geniş
tutulması nedeniyle
çiftçiden-öğrenciye, su parasını
ödeyemeyen gecekonduda oturan
vatandaştan vergi sigorta borcunu
ödeyemeyen işverene kadar toplumun
tüm kesimlerini ilgilendirdiğini
belirten Aygün, "Bu boyutta bir
ödeme kolaylığı fırsatının
önümüzdeki 10 yıl içerisinde bir
daha getirilebileceğini tahmin
etmiyorum. Bu yüzden herkesin bu
kolaylıktan yararlanarak kamuya
olan borçlarını ödeyip, dükkânına,
tezgâhının başına dönmesini ve
işine dört elle sarılmasını
bekliyoruz" dedi.
Aygün,
getirilen hükümetin geçen hafta
açıkladığı gençlerin ve kadınların
istihdamına yönelik destekler ve
KOBİ'ler verilen 3 milyar liralık
KOSGEB kredi desteğiyle birleşince
ekonomiye çok önemli bir dinamizm
kazandıracağını belirtti. (Dünya
Gazetesi) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|