Yeni yılı
Adigeler 23 Mart gününü kabul ederler ve kutlarlardı.
Mart'ın 22'sinde katır üstündeki bir tellal köyü dolaşarak ertesi
günü yapılacak olan kutlama merasimi için herkesin Kutsal
Ağaç'ın (Чъыгыуджы)
yanına gelmesi ilan edilirdi. Tellalın ilanı biter bitmez ellerinde meşalelerle genç kızlarla
delikanlılar yeni yıl şarkısını söyleyerek ev ev dolaşırlardı.
Bu şarkının mısralarından bazıları şöyledir:
Dağların avluların ötesinden doğarak
Yeni yıl neşe içinde geliyor.
Gel, çiçeklerle dolu ilkbahar
Yeryüzü aydınlık, mutluklarla taşmış
Gönlümüzü çalan ve neşeyle dolduran,
Tanrı bereketli günleri getiriyor.
Gençler uğradıkları her hanede sevinçle karşılanırlar, güzel
sözlerden sonra onlara yiyecek ve içecekler verilirdi. O gece
yatmadan önce tüm aileler lambalarını, ocak ateşlerini yakarak
aydınlık içinde bırakırlardı. Sabahleyin güneş doğmadan şen ve
şakrak seslerle herkes kutsal sayılan ağacın yanına giderlerdi.
Bu kutsal ağaç el ele onlarca kişinin etrafını çevirebilecek
şekilde ulu bir çınar ağacıdır. Bu eğlence için görevliler
insanlar gelmeden önce kumaş parçalarıyla ağacı süslerler ve yeni
kurban edilmiş hayvanların derilerini asarlardı.
Güneş doğarken insanlar yüzlerini o ağaca ve güneşe çevirerek
dikilirlerdi. Dua edecek kişinin bir elinde içi bachsıme
dolu bir tas, diğer elinde bir halıjö, sağında ve solunda
bir erkek ve kız çocuğu olacak şekilde öne çıkarak dikilirdi.
Herkes ellerini güneşe doğru uzatırdı.
Öndeki yaşlı kimse güneşe bakarak şöyle dua ederdi:
''Yeni yıl evlerimize iyi nasipler getirsin. Hastalıklardan
uzak, dünya barış içinde, ocağımızda bol rızk, sağlık gönlümüzden
geçirdiğimiz her iyi şeylere ellerimiz ulaşarak, mutluluk içinde
yeni yılı geçirmemizi Tanrı'dan diliyorum. Amin"
Bu duadan sonra beraberlerinde getirdikleri yiyecekleri ortaya
koyarak hep beraber büyük daireler yaparlar oturarak beraberce 'hoch'
yaparak yiyip içerlerdi. Arkasından Vıc oynanır, yeni yılla
ilgili şarkılar söylenirdi. Gençler at yarışları yapar, deri
kapmaca, at güreşleri yaparlar ve bütün gün eğlenirlerdi.
İlkbaharla birlikte çeşitli eğlenceler ve dini merasimler
düzenlenirdi. Geçmiş tarihi çok gerilere giden merasimlerden
birisi de Achin ile bağlantılı olanıdır.
Achin, Adigelerde koyunların ve
boynuzlu hayvanların koruyucu tanrısıdır. Kıyı boyunda oturan
Adigelerde ise ev ve ocak tanrısı olarak kabul edilirdi. Achin
Adige inançlarına göre her ilkbaharda (ekim ayında diyenlerde
vardır) kendine kurban edilmesi için bir inek seçerdi. Çobanlar
da, sürünün içinden diğer ineklerden daha başka bir şekilde
bağırarak kendini belli eden hayvanı ayırırlardı. Kurbanlık hayvan
sütle yıkanır ve sonra serbest bırakılırdı ve inek istediği yere
giderdi. Sahibi ve diğer halk uzaktan arkasını takip ederlerdi.
Bundan dolayı Adigeler bu olaya 'Achin yı şem tlerıkIo' yani 'Achinin
kendi başına buyruk ineği' derlerdi. Bu gidişinde başka köylerden
geçerse oranın halkıda, yanlarına kara keçilerini alarak
katılırdı. Hepsi ellerinde Tchıye bu kutsal ineği takip ederlerdi.
Hanceri’nin yazdığına göre Abchaz sülalesi Tzısbe- Цысбе ler
tanrının seçtiği seçkin bir ailedir ve Achin her üç yılda bir bu
sülalenin sürüsünden kurbanlık ineğini secerdi. İnek Wubıh
ülkesine girer ve Şaçelerle, Varden'lerin topraklarınadan geçerek
Şaçeler’de, Çızemuchu'ların Varden'lerde ise Zeyf'lerin avlusunda
duraklar ve dinlenirdi. Daha sonra Şçache nehrini geçerek Shapsugh
ülkesine gelirdi. Kutsal inek ırmağın her yerinden geçebilirken,
insanlar sığ geçit veren yeri ararlardı. Kurbanlık inek daha sonra
nehir suyunu takip ederek kaynaklarına doğru ilerlerlerdi.
İnek Achin’in adına vaftiz edilen kutsal ağacın altına otururdu.
Burası, yeşillik temiz ve asırlık bir ağaç ve ağacın dallarında
ona adak olarak getirilen silahlar asılı olduğu bir yerdi.
İnsanlar bu kutsal yere yaklaşınca şapkalarını çıkarırlar ve
oturarak dinlenirlerdi. Yemeden içmeden geceyi orada geçirdikten
sonra orada yapılan bir dua ile İnek ve ona takılıp gelen
insanların getirdikleri kara keçilerde kurban edilirdi.
Yine Hanceri’nin yazdıklarına göre yapılan dua Wubıhça olurdu.
Tespit edilen şu sözcükler vardı duada:
О ти Тхьэу ! О Ахин Ulu tanrı ! Sen Achin
Сык1оми къысэт
Gitsem de ver
Къак1охэми къысэт ! Gelseler de ver !
Diğer bir duada ise Achin’in yalnız hayvanlar tanrısı olmadığını
ve görev alanının daha da genişlediğini göstermektedir. Achin için
yapılan kurban merasimi çok ilginç dini kurallarla yürütülürdü.
İnek kurban edildikten sonra, her seferinde başka yerde olmak
üzere; -derisinin yüzülmesi- etin parçalanarak ayrılması-
pişirilmesi ve yenmesi olmak üzere, üç merhalede gerçekleşirdi.
Etler, Yedıc adlı birisinin getirerek, ortaya koyduğu koca bir
kazana konarak pişirilirdi. Merasimin her adımında şarkılar
söylenir, danslar yapılır ve eğlenilirdi. Kurban edilen büyük baş
hayvanın kafası, ayakları derisine sarılarak kutsal ağacın altına
gömülürken, karaciğeri geniş alandaki bir çayırlığa konulur ve
ortasına da şarap dolu 'bıj' adı verilen büyük bir fıçı konurdu.
Bu fıçının içindeki şarap yalnızca Achin için düzenlenen eğlencede
içilebilirdi. Ancak bir gün Wubıhların Taebe ailesinden birisi,
misafirine ikram edeceği şarabı kalmadığından, bu kutsal fıçıdan
şarap alma küstahlığını gösterir. Gece yarısı fıçı patlar ve şarap
akar gider ve o günden bu yana da Achın'ın kutsal ineği de
kaybolur, bir daha da geri gelmez.
Ünlü Ethnolog, Chut Şamısdin'in halk anlatımlarından faydalanarak
yazdıklarına göre Achın iri yarı çok kuvvetli bir erkekti. Elinde
çok iri ve uzun, ucu demirli bir değneği vardı. Bu değnekle dağdan
dağa nehirden nehire atlayabiliyordu. Bir hafta durmadan
dinlenmeden çalışır, ertesi hafta ise dinlenirdi.
Achin’in ölümü hakkındaki hikayeyi ünlü etnograf Lavrov'dan
dinleyelim: ''Achin çok güzel bir kızla evlenir. Her ikisi de bir
birini seviyorlardı. Ancak kızın babası bu evliliğe karşıdır.
Kayın babası Achin uyurken, damadının değneğinin bir kaç yerinden
hafifçe keser. Uyanıp da Şçache nehrini her günkü gibi değneğin
yardımıyla atlamaya kalkışınca kırılarak coşkun sulara düşer ve
boğularak ölür. O günden sonrada Achin'in bereketli sürüleri de
kayıp olur. Onun adını ebedileştirecek şekilde Karadeniz'e 4-5 km.
uzaklıkta, Şçache nehrinin solunda Achıntam-Ахынтам, Achınehable
köyünü kurarlar. Abedzechler halen onun kutsallığının işareti
olarak şu deyimi kullanırlar: Achın ar mığo pfechun-Ахын ар мыгъо
пфэхъун,
Savserez/Sosresch(Sosreş)/Sosrezh/Seozeres/Soseresch/Sseoße=res,
Sular ve denizler tanrısıdır. Nart efsanelerinde ise aile ve ocak
tanrısı olarak kendisinden söz edilmektedir. Trubetzkoy'un bize
1900 yıllarda Shapsughlar arasında tespit ederek aktardığı
tanrılardan birisidir. Seoseres deniz üstünde yürüyerek
gidebildiği gibi daha başka mucizelere de sahipti. Bu nedenle çok
gururlandığından Tha bir ayağını keserek onu cezalandırır.
Savsırıqo'nun ağacı tek bacaklı kabul edilir. İlkbaharda onun
adına kurban kesilir üç gün boyunca merasimler düzenlenirdi ve
şölenler yapılırdı. Adigeler onun çok ünlü bir denizci ve
dalgalarla rüzgarın onun egemenliği altında olduğuna da
inanırlardı. Bilhassa Çerkesya kıyısında yaşayan Adigeler arasında
daha çok saygınlığı vardır. Kıyı boyunca onun adına ulu kabul
edilen ağaçlar ibadet yeri olarak kullanılmakta ve ondan yardım
beklemektedirler. Her bahçede bulunan kurumuş bir armut ağacı onu
sembolize ederdi. Bu ağaç yıl boyunca iyice korunur ve kimse
ellemeye ya da yakmaya kırmaya cesaret edemezdi. Kutsal günün
akşamı bu ağaç korunduğu yerden alınır suya atılır ve yıkanırdı.
Arkasında en üst tepesine peynir bağlandıktan sonra kutsal ayine
katılan misafirlerin sayısı kadar mum ya da meşaleler takılarak
bezlerle vs. süslenirdi. Daha sonra da evin içine taşınırdı. Aile
büyük sevinçle, tanrının gelmesini karşılar ve sevinirdi.
Rüzgarların ve dalgaların tanrısı evin içine alınmadan önce bir
kurban da kesilir ve şölen de hazırlanırdı. Şölenler arada sırada
dualarla kesilerek üç gün üç gece devam ederdi. Dualarında
tanrının insanları fırtınalardan ve dalgaların şerrinden koruması
için yalvarılırdı. Üç gün sonra peynir alınır ve merasime
katılanlar arasında dağıtılarak yenirdi. Kutsal ağaç merasimle
avluya alınır ve bir daha ki ilkbahar ayına kadar korunduğu yerine
konulur tanrıya da iyi yolculuklar dilenirdi. Seoseres’in
yolculuğa çıktığına ve ertesi yıl aynı mevsimde geri geleceğine
inanırlardı. Seoseres iki kardeşi olduğuna inanırlardı; Sürülerin
ve Çiftçilerin tanrısı.
Bodenstedt (1849, 210-202) bulutların da tanrısı olduğu ve kara
sularına da egemen olduğunu eklemektedir. Çiftçiler yağmur yağması
için, kuraklıktan yanan toprağa su dökerek; psetlıcho keşenın'ı,
kadın beyini, anne oğlunu suyla ıslatır ve bu suyun akarsuda
denize ulaşacağına neticede de kurban adaklarını akarsuların
götürerek Seoseres’e ulaşacağına inanırlardı. Merasimde "kutsal
Meryem, tanrının annesi, bizlerden dertleri üzüntüleri uzak tut,
sağlık ve zenginlik ver" diyerek dua ederlerdi. Dubrowin, N.
eserinde aynı dini merasimin ayrıca tüm yerleşim alanında
yaşayanların da katılımlarıyla yapıldığını da eklemektedir.
Thağelıc-Тхьэгъэлыдж/ Thekhaleik/Thağelec/Thekofeshu,
Nart kahramanlarından birisidir ve daha sonraları çiftçilerin ve
bereket tanrısı rolünü üstlenmiştir. İki kardeşi vardır; Amış ve
Mamış.
İlkbaharda çift sürmeye gitmeden
önce gençler el ele tutuşarak bereket tanrısı için şarkılar
söyleyerek, yalvararak ekilecek topraklar dolaşırlardı. Çiftçiler
grup grup olurlar ve onlara "zetzey-зэцэй" ya da "zetzeğu-зэцэгъу"
denirdi. Meş1odz Serbi'nin yazdıklarına göre her gurubun bir
thamadesi olurdu. Thamade toprağa ilk karasabanı saplayacağı yeri
belirlerdi. Orada öküzlerin boynuzlarına, karasabana, sabanın
devirdiği ilk toprağa bachsıme dökerek Thağelıc’e adak yapılırdı.
Toprağın sürüldüğü yere bir bayrak
dikilir ve bu bayrağa bakarak dinlenme zamanları tespit edilirdi.
Çift sürme günlerinde önceleri Pazar, Müslüman olunduktan sonra
Cuma günleri dinlenilirdi. Çift sürme günlerinde yeni evlilerin
hiç biri eşlerinin yanına gidemezlerdi, gidenler
cezalandırılırlardı.
Thağelec'ın duası;
Тэ ти Тхьагъэлыджэу, оу-оу,
Цобзэ ш1обзыр тэупс, оу-ра,
Цобзэ 1улъхьэр, оу-оу,
Гъэ мэщыш1эр дэтэгъэк1,оу-ра,
Дэщ-дэк1 дэшъхьалъэу, оу-оу,
Шъэхьалъэ ш1ой хэмытэу,оу-ра,
Цэу тэтыр джэнэ гуапэм фэдэу ушъуашъоу оу-оу,
Ашъо гъуапэм фэдэу онтэгъоу, оу-ра,
Жъогъэ бзыгъэр зэрищэу оу-ра,
Щаум тешъхьаукъэу, оу-ра,
Гъэжъо конибгъур зэбгъурытэу, оу-оу,
Азыфагу дэтым нысэщэ джэгу хэтш1ык1эу, оу-ра,
О къытэт, къытэт, къытэт, оу-оу-ра.
Yemışç-Емыщ/Femışç, Neumann'a göre (184 ;109) Adige
kutsallarından birisidir ve Tokarew (1968; 247) koyunların ve
hayvanların koruyucu meleğidir. Bu koruyucu meleğin adına
sonbaharda eğlenceler yapılırdı. Ancak Yemışç koruyucu melek değil
koyunların koruyucu tanrısıdır. Bu amaçla ilkbaharda koçlar
sürüden ayrılırlar ve iyice beslenirdi. Sonbaharda koçlar boyanır,
aynalar takılır, şekerler takılır ve koyunların arasına salınırdı.
Çocuk ve delikanlılar koçları yakalayarak takılan eşya ve
yiyecekleri almaya çalışırlardı.
İlkbahar ayında yapılan
merasimde ellerinde yiyecek içeceklerle ve tüfeklerle birlikte
çobanların yanına giderlerdi. İçlerindeki en yaşlı olanı
elindeki içki dolu boynuzu gök yüzüne ve bastığı toprağa
bakarak iyi dileklerini içeren 'hoacho' yı söylerdi:
Уэгуу къащхуэ,
Ш1ылъэу щхъуант1э,
Миныр ущу,
Щибгъур джэгуу,
Къыпэджэгук1-ныпэджэгук1ым,
Нысашэ, гушы1э хэтш1ык1у,
Тхьашхо, тхуэгъэбагъуэ.
Bu duadan sonra elindeki
içkiden bir yudum alır ve yanındakine vererek dolaşırdı.
Erkekler ellerindeki dolu tüfekleri çobana doğru çevirerek
havaya ateş ederlerdi. Arkasından koçları sürüye katarlardı.
Koyunların çiftleşmesi de bu merasimden sonra başlardı.
Merasim yapılmadan doğan
kuzular haram kabul edilirdi. Hatta bu kuzuların yenmediği de
söylenirdi. Koyunların çoğalması için koçlara el sürülürken,
dişilerin üstüne de darı dökülürdü.
Sürüde tek kulaklı bir koyunun olması iyinin ve bereketin
nişanı sayılırdı. Dört ayağında beni olan kuzular
öldürülürken, bir ya da iki ayağı benli olanlarla üçüz
doğuranlar ise iyiliğin ve bereketin nişanı kabul edilirdi.
Bereskejıy, çarşamba, büyük bir
olasılıkla Hıristiyan diniyle birlikte eski Yunanca'dan
alınmadır. İlkbaharda Çarşamba günleri Adigeler et yemezlerdi.
Çift sürme merasimi,
ilkbaharda, toprağı sürmeye başlamadan önce köyün en güçlü ve
kuvvetli öküz çiftinin etrafında toplanıp merasimle
boynuzlarında yumurta kırmak Adige geleneklerindendir.
Gök gürlemesi, ilkbaharda gök
ilk kez gürleyince, su kaynağına koşulur su getirilir ve bu
suyla HarıpIe pişirilir ve tuz biberle yenilirdi. Hayvanlar da
hemen suya götürülür ve su içirilirdi. Kim ki en önce bu sudan
eve getirir, bu evde bolluk ve bereket olacağına inanırlardı.
Ayrıca kışın gök gürleyip yağmur yağmadan kar yenmezdi. Burada
tanrı Şıble'ye duyulan inanç ve saygınlığı görebiliyoruz.
Paskalya Yortusu, Adigelerin
Hıristiyan dininde oldukları yıllarda Mart ayında kutladıkları
bir bayramdır. Bu ayda ve yortu boyunca ne borç alır,
verirlerdi, ne de hediye alıp verirlerdi. Her aile ayın
sonunda dini bayramını kendi evinde kutlardı. Diğer
yörelerdeki akrabalarının da dini eğlencelere katılabilmesi
için her aile başka bir günde kutlama eğlencelerini yapardı.
Gün doğarken tüfekle havaya
ateş edilince paskalya eğlencenin başladığı ilan edilmiş
olurdu. Köyde oturanlar kutsal ağaçların bulunduğu yerlere
akın akın gelirler ve gerekli dini ayinler yapılır ve
kurbanlar kesilirdi. Merasime katılan insanlara bakılarak
kurbanlık hayvanlar kesilirdi. Hep beraber yemek yendikten
sonra yumurtalar ortaya konulurdu. Eğlenceler sırıkların ucuna
konan yumurtalara ateş etmekle sona ererdi. Atışlarda başarılı
olanlara kurban edilen hayvanların pöstekileri hediye
edilirdi.
Cor-джор, Çeşitli anlamları
vardır;
1) Haç.
2) Hıristiyan dini- Bereket ve bolluğu sembolize eder. bkz.
Kaşç
3) Çocuklarca bereketin sembolü olarak yapılan bir dini
merasimin adıdır. İlkbahar'da kurbağalar ötmeye başlayınca,
çocuklar uzunca bir çatal alırlar ve buraya kuru otları
bağladıktan sonra ateşe verirler ve çocuklar bunu döndürerek
koro halinde 'core core' diyerek koro halinde şarkı söyleyerek
tüm köyü dolaşırlardı. |