CENAZE
Aileden birisi öldüğü zaman yanında bulunan diğer aile fertlerinin
yüksek sesle ağlamaları, bir anda komşuları cenaze evine toplardı.
Cenaze için yapılacak işlemleri komşularla birlikte akrabalar
yaparlar, başka köylere haberciler gönderilir, mezar yeri
hazırlanır, duyması gereken herkese bildirilirdi.
Cenaze günü, onu
tanıyanlar ve aynı köyden olanlar işe gitmezler, duymadan işine
gidenler, kendisine duyurulmamasını hakaret kabul ederdi. Cenaze
duyurma işini akraba olmayanlar yapar.
CENAZE HABERCİSİ
Cenaze günü köylere haber vermeleri için birer atlı, eğer köy uzak
ise iki atlı gönderilirdi. Cenaze habercileri ölen kişiyle akraba
olmamalıdır. Yani aynı sülaleden olamazlar. Haberci gittiği köyde
ölenin akraba veya dolaylı akrabalarına gider, cenazeyi ve
gömüleceği günü haber verirdi. Cenaze habercisi gittiği yerde
atının sağ tarafından inerdi. Habercinin attan bu şekilde indiğini
görenler niçin geldiğini anlarlardı. Kendisini karşılayanların
10-12 adım mesafede karşılarında üzgün bir şekilde duran haberci,
başını eğer, ellerini aşağı sarkıtır ve bir dakika kadar bekler.
Karşısındaki insanlar artık bu gelenin cenaze habercisi olduğundan
kesinlikle emindirler fakat kimin öldüğünü henüz bilmeden onlarda
saygı duruşunda beklerler. Kısa bir beklemeden sonra ilk konuşan
haberci, "bundan sonra iyi haberler alın, akrabanız filan kişi
vefat etti" der.
Haberi alan, "nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Bundan sonra
siz de iyi haberler getirin, mutlu haberlerle yaşayın" gibi sözler
söyleyerek misafiri içeri buyur eder.
Haberci gittiği köye girdiği andan itibaren atının üzerinden sağa
sola bakmaz, hava şartları ne olursa olsun atının kuyruğunu
bağlamazdı. Kamçısı daima sol elindedir. Habercinin bu davranışı,
kendisini uzaktan görenlere, ne amaçla geldiği hakkında fikir
verirdi. Alanlarda (Osetlerde) ölüye sesli ağlamak makbuldü,
fakat saçını başını yolacak şekilde isyan etmek ayıptır.
Kadınlar ağlarken içlerinden biri ağıtlar yakar, birkaç kişi
birden ağıt söylemezler. Ağıt sözlerinde ölenin ismi çeşitli
özellikleriyle anılırken, daha önce ölen, özellikle genç olanların
isimleri de anılırdı. Genç yaşta vefat edenlere yakın akraba ve
dostları içtenlikle ağlarlar.
Alanlarda (Osetlerde) babalar ölen çocuklarına ağlamazlardı.
Anneler de birkaç günlükken ölen çocuklarına ağlamazlar.Karısı
ölen erkeklerin de ağlaması ayıptır. Damat, (enişte) durumunda
olanlar da kayınbiraderlerine ağlamazlar. Kayınbabaların
damatlarına ağlamaları da ayıp karşılanıyordu.
MAROY (Başsağlığına giden kadınlara özgü bir adet)
Çok eskilerde gruplar halinde cenaze evine giden kadınlar içeri
girdikleri zaman, içlerinden söz üretmede usta olan biri
diğerlerinden biraz önde durarak şarkı formunda ağıtlar yakardı.
Hemen arkasında muntazam sıralar halinde duran diğer kadınlar da
hep bir ağızdan onun söylediklerini tekrar ederlerdi. Öndeki kadın
iki elini yanaklarına veya dizlerine vursa diğerleri de onu taklit
ederdi.
Ağıt söyleyen, sözlerini söylediği anda, arka sıradakiler deju
yapar gibi "Dedey dey dedey" gibi sözlerle eşlik ederler. Ağıt
söyleyen durduğu anda diğerleri de onu tekrar ederdi. Kadınlar
yanaklarına vururken, ağlamakta olan birinci derece akraba
kadınlar da aynı şeyi yaparlardı.
Cenaze için gelen kadınlar bu şekilde başsağlığı dilemiş
olurlardı.Kadınlarla birlikte başsağlığına giden kızlar,
kadınlardan farklı bir şekilde, cenaze sahiplerinin karşısında sağ
dizlerinin üzerine çöküyormuş gibi yapar ve dua ederlerdi.
Çok eski zamanlarda, ölen kişi erkek ise akrabası kadınlar isyan
derecesinde ağlar, saçlarını başlarını yolarlardı. Yanaklarını
çekiştirerek kanatırlardı. Sonra da ölü gömülürken başlarından
yoldukları avuç avuç bu saçları ölenin mezarına koyarlardı.
KEFEN
Alanlar (Osetler) çok eskilerde ölülerini kefenle gömerlerdi.
Hıristiyanlık
dinini seçtikten sonra,
ölülerine günlük hayatta giyilen elbiseler giydirmeye başladılar;
yani, ölenleri yıkayıp temizliyorlar ama kefen yerine elbise
giydiriyorlar.
Eskiden insanlar öldükten sonra nereye gideceklerini düşünsünler
diye, ölen kişinin kefeni giydirilmeden önce, dış kapının önüne
asılarak teşhir ediliyordu. Ölen erkeklere giydirilecek kalpaklar
kayınbiraderleri tarafından getirilirken, kadınların başörtüsü
ailesi tarafından alınıyordu. Bazı kızlar gelin giderken başörtüsü
parasını peşin alırdı.
Alanlar (Osetler) eskiden beri cenazelerini aynı gün gömmeye özen
gösterdiler. Güneş batıncaya kadar gömülemeyen cenazeler ertesi
güne bırakılmaktadır.
Alanlar (Osetler) 18. yy. ve 19. yy.ın ilk çeyreğine kadar
cenazelerini anıt mezar gibi yerlerde gömdüler. Bazen birkaç
sülale bu şekildeki mezarları ortak yaparak kullandılar. Yine bu
yıllarda ölüler tabutsuz gömülerek, üzeri topraktan, önce keçe
veya yamçısıyla örtülüyordu. Mezara ölenin günlük hayatta
kullandığı silahları, yiyecekler ve bir küp de içki konuyordu.
CENAZENİN GÖMÜLECEĞİ GÜN
Alan (Oset) törelerine göre cenazesi olan evlerde birkaç gün yemek
pişirilmiyor. Yiyecek ihtiyaçları komşu ve akraba evlerinden temin
edilir.
Müslüman olmayan Osetler de (Alan) cenaze yıkanıp giydirildikten
sonra evin dışına çıkarılarak uygun bir yere konuyor ve burada
insanlar önünden geçerek veda ediyorlar. Hıristiyanlıktan sonra,
ölüye önce papazlar dua edip veda etmeye başladılar.
Eğer ölenin karısı genç ise, ölü tabutla birlikte biraz yüksekçe
bir yere, ayakları üzerine konuyor ve karısı tabutun altından
eğilerek üç defa geçiriliyordu. Bunun amacı, kadın gençtir ve
bekar kalmayacağı için öbür dünyada da karısı olsun diye
yapılıyordu.
Genç yaşta ölenler gömülmek üzere götürülürken, cenazeden önce
mezarlığa giden akraba kadınlardan biri mezarın başında durarak,
korkma şimdi sana bir arkadaş geliyor diyerek boş mezara
seslenirdi.
ÖLÜYE AT İTHAFI
Yine çok eskiden erkek cenaze için, sağlığında bindiği atı
eyerlenir, üzerine de silahları bağlanarak cenazeyle birlikte
mezarlığa götürülürdü. Mezarlıkta cenaze yere konduktan sonra,
hazırlanan at yanına getiriliyordu. Cemaatin içinden yaşlı biri
çıkarak atın gemini ölünün eline tutturuyor. Kendisi de kalpağını
çıkarıp eline bir kama alıyor ve ölüye şu şekilde sesleniyordu.
"İşte tam takım atın. Öbür dünyada yaya kalma, yaşarken bu ata
nasıl bindiysen, öbür dünyada da atına bin ve seyahat et."
Daha sonra dua ederdi.
"Sana inanıyoruz Allah’ım. Her şeyi sen yarattın, ölü de diri de
senin hikmetin. Bugün bu kişi öbür dünyaya göç ediyor. Biz
törelerimiz gereği kendisine bu atı helal ediyoruz. Yaşarken bu
ata bindiği gibi, öbür dünyada da binmeyi nasip et. Ölüler
diyarında melekler kendisini korusun.
Dünyanın tek sahibi Allah’ım; Eğer bu kişi yaşarken günah
işlediyse affet. Cenazesine gelen ve dua eden şu güzel insanların
hatırına kendisini cennetine kabul et."
Sonra cemaate dönerek:
"Göz yaşlarınızla uğurladığınız bu güzel insana veda ediniz,"
derdi.
"Uğurlar olsun gerçek dünyaya" gibi ve daha birçok ARFE
konuşmalarından sonra elindeki kamayla atın sağ kulağından kestiği
kılları alarak ölenin göğsüne serpiştirirdi.
Kürekle kendisine uzatılan topraktan da bir avuç alıp, "günahsız
yat" diyerek ölünün üzerine dökerdi. Ölü anıt mezar türü bir yere
gömülecekse iki kişi ölüyü içeri alırlar. Mezar normal ise, bir
kişi inerek gerekli işlemi yapardı.
Ölü gömüldükten sonra mezarın üzerine bir miktar barut koyarak
ateşliyor ve oradan ayrılıyorlardı. Erkekler mezarlıktan
ayrıldıktan sonra tekrar cenaze evine gelip verilecek yemeğe
katılıyorlar. Erkeklerden sonra kadınlar bir müddet daha
mezarlıkta kalarak ağlıyorlar.
AT YARIŞI
Eski törelere göre Alanlar (Osetler) cenazeyi kaldıracakları gün
ölen kişi adına at yarısı tertipliyorlardı. Hazırlıklar yapılıyor,
yarışacak atlar tespit ediliyordu. Daha sonra atlılar yarışın
biteceği yerde toplanıyorlardı.
Burada toplanan halktan yaşlı bir eline KUMEL tasını alıp ARFE
yaptıktan sonra yarış kurallarını son kez hatırlatırdı.
Sinirlenmeden, hilesiz ve birbirlerine saygılı bir şekilde
koşmaları gerektiği hakkında direktifler verirdi. Atlılar daha
sonra yanlarına hakemlik yapacak bir atlı daha verildikten sonra
başlangıç yerine gönderiliyordu. Yarışı birinci bitirene ödül
veriliyor ve at yarışı bitiyordu. Aynı gün GABAĞ denilen başka bir
yarışma başlıyordu.
Kayseri'den değerli hemşehrimiz Tamara hanımefendinin
yukarıdaki makaleye eki: Eşi
(kadın ya da erkek) vefat eden bireyin akrabaların yanında
ağlaması ayıp karşılanır. Onun için Asetin olmayan biri getirilip onun ağıt yakması sağlanırmış.
|