Hasır'ın ne zaman ve hangi toplulukta ortaya çıktığını bu gün pek
kimsenin bildiğini sanmıyorum.
Çok önceki uzak dönemlerde insanoğlunun gereksinimi nedeni ile
ortaya çıkan bu beceri zaman içerisinde gelişerek neredeyse bir
sanat dalına dönüşmüştür.
Bugün
elimizde bulunan eski ve yeni hasırları bir arada inceleyip ikisi
arasında bir karşılaştırma yaptığımızda o dönemlerde basit sergi
amaçlı ile kullanılan hasırın bu gün yapılanlar ile
kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu görüyoruz.
Çok eski hasırlar çoğunlukla kamışların birbirine tutturulması ile
yapılan düz ve basit modeller olduğu halde daha geç dönemlere
ilişkin hasırların gerek yapılış biçimi, gerek modelleri
bakımından daha karmaşık ve farklı olduğunu görürsünüz. İlk
yapılan hasırları incelediğimizde daha önce sözettiğimiz bağlama
modelini izleyen dönemde, önce dikey örülen modeller sonra
kamışların çapraz örülmesi ile yapılan modeller geliyor.
İnsanoğlu yaşama, yiyecek ve giyinme gereksinimini karşılayıp
günlük yaşamında kullandığı eşyalara yöneldikçe ve bu gereksinime
ayırdığı zaman arttıkça ürettikleri de onun anlayışına paralel
olarak gelişmeye, güzelleşmeye başlamıştır. Tüm el sanatlarının
çıkış noktası budur ve bu durum insanoğlunun gelişimi içerisinde
demiri işleyen için de, ağacı işleyen için de giysi yapan için de
gereksinim için üretilenlerin sanata dönüşmesine doğru yolalan bir
süreçtir.
İşte
bu nedenle, bu gün söz ettiğimiz eski hasırlar tıpkı eski
elsanatlarımız, oyunlarımız, söylencelerimiz, eski halk
şarkılarımız gibi bir halkbilimsel değerdir.
Hasırın yapılışı kısaca şöyledir:
Islak kamışlar gölgede ancak içlerinin küflenip rutubetlenmemesi
için rüzgar görebileceği bir yerde kurutulur. Daha sonra bu
kamışlar bir çizik halinde yarılarak iyice gevşeyinceye kadar
suyun içerisinde yumuşatılır. Sonrada tezgaha yapılacak hasırın
enine bağlı olarak dikey kamışlar gerilir ve çerçevesi örülür.
Çerçevenin oluşturulması sırasında önceki modellerden herhangi
birisi kullanılabilir (deri çevrimler, kesmeler, çapraz baklava
dilimleri, balıksırtı, desteklenmiş çubuklar ve birbirine bakan
yarımaylar biçiminde çeşitli modeller vardır). Bundan sonrası ise
hasırı ören kişinin hayalgücü ve içdünyasına kalmış bir şeydir,
isterse basit bir örgü ile isterse karmaşık örgü ve modellerle
işler.
Hasır yapımı da tıpkı demir işleme, ağaç ve deri işleme, altın ve
gümüş işleme sanatı gibi sınırlı sayıda insanın ve özelliklede ev
hanımlarının bilip uğraştıkları bir beceri olarak devam
edegelmiştir
Bu sınırlı ilgiye karşın bugün birer sanat yapıtı olarak
adlandırılabilecek güzellikte hasırlar yapılmıştır. Ancak bu
materyallerin halk sanatı açısından değerini anlayıp onları
korumaya alacak, biraraya toplayacak insanlar olmadığı için
günümüze kadar korunabilenler varolanın çok az bir bölümüdür. Bu
gün koruma altına alınmış ve müzede sergilenen hasır sayısı 60
kadardır ve bunların en eskisi 1862 yılında yapılmıştır. Üzülerek
söylemeliyim ki daha öncesine ilişik elimizde hiç bir şey
kalmamıştır. Bu gün elimizde var olan hasırları incelediğimizde bu
sanatın iki ayrı stilde devam ederek bu güne geldiği sanıyoruz.
Bunlardan daha eski olduğunu sandığımız stilde kurutulmuş
kamışların yalnız belirli bir kısmından yapılan ve tamamı değişik
modellerle işlenmiş olan stildir. Bu biçim daha çok Kabardey
bölgesinde yapılan hasırla da görüldüğü için bunu Kabardey modeli
olarak da adlandırabiliriz.
Urukh köyünden Dzıhmış Merjan'ın yaptığı 93cmx2m ölçülerinde olan
buğday rengine yakın ortası boydan boya çapraz örgü ve ince
boğumlar biçiminde, kenarları baklava dilimi şeklinde örülmüş ve
örgüleri deri çevrimlerle sarmalanarak kesmelerle bitirilmiş olan
hasır söz ettiğimiz biçime güzel bir örnek olarak korunmaktadır.
Aynı stilde ancak değişik modellerde yapılmış olan Sındıkue Latse,
Bevıkue Fatimet, Sosmak Mariya ve Bırsekue Kule'nin yapmış
oldukları hasırlar da bu stilin değişik örnekleri olarak
elimizdedir.
Adige hasırlarında dikkati çeken en önemli özellik kompozisyonu
oluşturan modellerin arasındaki simetrik uyum ve dengenin
sağlamlığıdır. Ancak zaman zaman bu disiplinin dışına çıkan
istisnalarda yok değildir.Örneğin Kıeş| F.’nin hasırları söz
konusu biçimlere en iyi örnektir. Onun dikey düşey çift örgülerle
oluşturduğu modeller ilk bakışta diğerlerinden farklı ancak aynı
zamanda ustaca bir el emeği ürünü olduğunu farkettirir.
Bu modellerin kaynağı hakkında bir bilgi sahibi değilim ama yinede
bunun eski hasırlar arasında tamamen farklı bir bakış açısı ve
farklı bir boyut olduğu tartışılamaz.
Bizim ikinci stil olarak adlandırdığımız modeller ise bir kaç
renkten oluşmaktadır. Bunlar güneşte yüksek ısıda sarartılan sarı
renk, çamurumsu bir suyun içerisinde bekletilerek verilen
kahverengi, ya da yine benzer bir suyun içerisinde bitki boyaları
ile renklendirilen yeşilin ve mavinin tonları oluşturulur. Aynı
derinin boyanması gibi boyanarak renk verilen siyahtan oluşan ve
modelleri belirginleştirmek için içerisinde zaman zaman ince
çubuklar beyaz ya da siyah yün kullanılan hasır örme biçimidir. Bu
tip hasırların yapımında kaç tür malzeme kullanıldığı konusunda
bir bilgi sahibi değilim ancak bu gün üç ayrı malzemeden oluşan
hasırlar elimizde vardır.
Bu sözünü ettiklerimin yanı sıra Psıj bölgesinde gördüğüm ve Adige
stili olarak adlandırılan hasırlarda model ve motiflerle
yetinilmemiş olduğunu bütününde ya da belirli bir bölümünde resim
işlenmiş hasırlar yapıldığını gördüm. Bizim -Argen- dediğimiz
hasır o bölgede ve Adigeyde -Puable- olarak isimlendirilir, bence
bizim de bu sözcüğü dilimize alarak kullanmamız daha uygun gibi
geliyor. Adige stiline güzel bir örnek olarak K|unçıkuehable'den
Khut M.’in yaptığı hasırdan biraz söz etmek istiyorum. Kahverengi
zemin üzerinde üst kısımda siyah kamışlardan örülü; üzerinde
semaver, sağ tarafında tabağı içerisindeki bir çay bardağı,
solunda şekerliği olan ve altında iki tabure bulunan bir masa
resmi yeralıyor. Onun altında bir somya biçimindeki yatak resmi
olan bu hasırın kenarları ikişer örgü biçiminde yukarıya doğru
çıkarak çatı şeklini alıyor ve en tepede bağlanıyor.
Namazlık olarak örülmüş olan bu hasırda dine vurgu olarak yapılmış
olan ibrik ve leğen biraz daha arka planda kalacak biçimde
yapılmış olması, el sanatlarımıza dini motifler de girmiş olmakla
birlikte bu tür desenlerin ve temaların genellikle ön plana
çıkacak baskın motif olarak kullanılmadığını gösteren güzel bir
örnektir.
Yine aynı izlenimi edinmemize neden olan bir başka namazlıkta
Okepşiy köyünde yapıldığı bilinen ancak kim tarafından yapıldığı
anlaşılamayan hasırdır.
Adige stilinin bir güzel örneği de H. Şheplhokue'nin hasırıdır. Bu
hasırda diğerleri gibi ortasında resim işlenmiş alt kısmı baklava
dilimleri biçiminde altın sarısı kenarları ve ortası siyah dikey
örgülerle boydan boya geçen üç ayrı biçimin birleştirildiği güzel
bir örnektir.
Üzülerek söylemek zorundayım ki Adige el sanatları layık olduğu
değeri görememekte el sanatlarına temel olan eski ev eşyaları
gereği gibi korunmamaktadır. Eski metal işlemeler, altın simli
Çerkes motifli giysiler, ağaç oymalar, deri işlemeler, kılıçlar
kamalar bıçaklar ve benzeri eşyaların yapımını unuttuğumuz gibi
varolanlarına da koruyamıyoruz.
Bütün dünyanın hayran olduğu Çerkes giysileri bile artık
kullanılmamakta yalnız folklorik bir öğe bir tiyatro kostümü
olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Yine aynı şekilde kültürümüzün bir parçası olan hasat törenleri;
Vak|ue Yih|ıa (tohum atmak için tarla sürümünde ve hasat zamanı
yapılan tören), Guşıe Hephıe (bebeğin ilk beşiğe yatırılışı
sırasında düzenlenen tören), beşik şarkıları, kahramanlık ve
önemli olayları anlatan şarkılar, düğünlerimiz ve toplantılarımız
gibi pek çok halkbilim değerimiz yitip gitmekte ve yokolmaktadır.
Çerkes hasırlarını bu saydıklarımızdan biraz daha şanslı görüyorum
çünkü Kültür Bakanlığı bu konuyu somut şekilde desteklemektedir.
Ayrıca Ğukıe Zamudin bu konuya özel bir ilgi göstererek eski Adige
hasırlarını toplamaya başlamış hepsini fotograflamış, oldukça
zengin bir arşiv ve koleksiyon oluşturmuştur. Sanatçı daha da
ileri bir adım atarak Kültür Bakanlığı’nın desteklediği "Argen"isimli
bir atelye açmış ve bu sanatı yeniden canlandırmasının yanı sıra
20’den fazla öğrenci yetiştirmiştir.
Bu atölyede günümüz evlerinde kullanılabilecek dekoratif hasırlar,
yolluklar, duvar panoları yapılmaktadır. Ürünlerin bir bölümü tüm
Rusya genelinde sergilenmiştir.
Aynı şekilde Adigey Cumhuriyeti’nde Azemet Min Kutas, Adige
hasırlarını toplayıp müzeye koymuş ve hepsini fotograflayarak bir
albüm haline getirip bastırmıştır. Aynı şekilde K|uş| Aslan’da
Adige hasırlarına özel bir ilgi duyarak bunların bir araya
getirilmesi için övgüye değer bir çaba göstermiştir. Bu konuda bir
de tanıtım amaçlı kitap yayınlamıştır.
İşte
bu girişimler Adige hasırlarının koruma altına alınması ve bu
sanatın devam edeceği konusundaki ümidimizi güçlendirmektedir.
|