Kabardey’e
yaptığım gezi sırasında bu kabilenin diğer Adige
kabilelerinin tersine, yabancılara karşı pek misafirperver olmadıklarını
anladım. Bir yabancı için Kabardeylerin örf ve adetlerini yakından
tanımak ve incelemek imkansız gibidir. Bu nedenle de Kabardey olan
biri tarafından kaleme alınan, kendi halkının düğün törelerini
oldukça geniş kapsamlı olarak anlatan, 1892 yılında Moskova'da
Etnografya Panoramasının 4. sayısında yayınlanan ve büyük ilgiyle
okuduğum bu yazıyı olduğu gibi aktarıyorum.
Kabardeyliler genellikle tek eşlidir, bu da annenin kutsallaştığı
bir töredir. Ancak daha önce Türkiye'de yaşamış bazı Kabardeyliler
bu töreyi bozmuş, bir kaç eşle beraber yaşamaya başlamışlardır.
Evlenecek olan, eşini kendi seçer. Genellikle genç erkek, gelin
adayını kendisi seçer. Babasını ya da yaşlı akrabasını görücü
olarak gönderir. Görücü, kız evine gider ve geliş nedenini
açıklar. Kızın düşüncesini öğrenmek için erkeği ve kızı temsil
eden birer kişi, kızın sözlerine tanıklık edecek olan üç kişilik
bir heyet kızın odasına giderek ne düşündüğünü sorar. Genç kızın
"evet" cevabı ile geri gelindiğinde mollayı (hoca) çağırıp
gençlerin arzuları ona anlatılır. Ardından ''kalım" yani başlık
parası konusunda pazarlığa oturulur; bu genellikle iki inek, bir
at ve iki öküzden ibarettir. Kalım, gelinin bir nevi güvencesidir.
Şayet boşanma vuku bulursa bunlar gelinin malıdır. Bu işte
halledildikten sonra Molla ayağa kalkar, iki tarafın vekillerinin
ellerini, baş parmakları dışarı gelecek şekilde birleştirir ve bir
eliyle tutarak üç defa şunları söyler: "Tanrı'nın emri olan
insanların çoğalmasını ve Peygamber Muhammed'in kavli ile N.
kızının, Tanrı'nın kulu olan N.N. ile evlenmesini istiyor
musunuz?" Önce kız tarafının vekili "evet" der. Molla bu kez aynı
soruyu oğlan tarafının vekiline sorar. Bu soru sorma işi üç defa
tekrarlanır ve üç defasında da evet cevabı alınınca, Molla çevrede
bulunanları çağırır ve bu anlaşmaya tanıklık ettirir. Kuran'dan
bir kaç süre okur, eller, avuçlar, yukarıya gelecek şekilde
tutulur ve "amin" sözcüğü ile hepsi yüzlerini sıvazlar. Bu olayla
birlikte kızın "nakech"ı kıyılmış olur. Sonunda bir koyun kurban
edilir ve orada bulunanlar tarafından yenir.
Daha sonra kalımın ödeme zamanı ve damat tarafından gelini götürme
günü tespit edilir. Bundan aşağı yukarı iki ay sonra kız tarafının
elçileri damat tarafına giderek kalımı alır. Damat evi, düğün
hazırlıklarına başlar. Kadınlar "Boza" (bir nevi bira) yaparlar,
tatlılar, hamur işleri hazırlanır.
Gelin almaya gidilmeden bir gece önce erkekler atlarla meydanda
toplanır, herkesi yeme-içmeğe davet ederler. O akşam misafirler
kendi aralarından gelin arabası ve gelin duvağı için para toplar.
Ertesi gün silahlanıp gelin almaya gidilir. Gelin alayının başına
yaşlı bir lider (thamade) geçer. Gençler silahlı bir şekilde
"Boza"dan birer yudum aldıktan sonra atlarına binerler ve yola
çıkarlar. Arabada bir genç kız oturur. Bu gelinin arkadaşıdır. Bu
kız yolculuk sırasında geline arkadaşlık eder. Damat ise köyünde
kalır, bir arkadaşının evine gider, orada çok büyük bir sevgiyle
karşılanıp konuk edilir. Gelin arabası, gelinin evinin önüne
gelir, gelinin babası misafirleri karşılamak üzere dışarı çıkar.
Geline arkadaşlık etmesi için getirilen kız kadınlar kısmına
alınır, konuklar , komşu evlerde ağırlanır. Akşam üzeri dans
etmeye başlayan köyün kızları gece yarısına doğru dağılır. Gelin,
gece bütün tanıdık ve akrabalarla vedalaşır.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra içki içmeye başlanır. Saat on'a doğru
bir delikanlı gelinin odasına gönderilir. Gelin duvağıyla
oturmaktadır. Delikanlı gelinin yanına gider elinden tutar, gelin
bir kadının yardımıyla ayağa kalkar. Delikanlı, yardım eden kadına
bahşiş verdikten sonra odadan uzaklaşır. Daha sonra gelinin
eşyaları arabaya yerleştirilir. Bavullarda bir sürü hediye vardır;
altın ve gümüş simle işlenmiş tütün keseleri, örtüler, kuşaklar ve
kadın elbiseleri…
Gelin elbisesini günlük elbiseden ayıran; yüksekçe ve altın
simlerle işlenmiş bir şapka, ayağındaki yüksek takunyaların içinde
kırmızı hafif ayakkabılar, (gelin, ayakkabılarından yardımsız
ayağa kalkamayacak vaziyettedir) saçları, bir tek örgü halinde
içinden örülmüş bir şerit yerlere kadar uzanır.
Tüm bunların dışında elbisesi günlük elbisedir, yalnız daha
değerli bir kumaştan dikilmiştir. Elbisenin üstünde vücudunu
baştan aşağıya örten ipek bir örtü vardır. Gelinin eşyaları
arabaya yüklenince gelin iki kadın tarafından getirilip arabaya
bindirilir. Yanına "gelin arkadaşı" oturur ve düğün alayı yola
koyulur. Avludaki gençler uğurlamaya çıkarlar, meydanda gelin
alayı duraklar ve bir saat kadar boza içilir, bir şeyler yenilir,
tekrar vedalaşıp atlara binilir. Bu arada avludaki gençler
vedalaşma sırasında misafirlerin şapkalarını kapmaya çalışırlar ve
kendiliğinden bir yarış başlar, bazıları da şapkalarını almadan
yola koyulurlar. Gelin arabası uğurlayıcılarının refakatinde yola
çıkar.
Damadın avlusuna gelindiğinde bir düğün şarkısı; "Varidade" ya da
"Voraş" tutturulur. Şapkalar yine kapışmaya başlanır, burada
kapılan şapkalar tüfek ve tabancalara hedef olurlar. Damadın
evinin önünde araba durur, gelin tekrar iki kadın tarafından evin
kadınlar bölümüne getirilir, bu süre içinde tabanca ve tüfek
sesleri ortalığı çınlatmaktadır. Gelin, halılarla kaplı bir sedire
oturtulur. Seçilmiş olan bir genç tarafından duvağı açılır. Bu
arada dışarıda bulunan atlılar boza ile ağırlanırlar. Köyün
gençleri ise hemen toplanır ve uzun sırıklarla, atlıların
ulaşamayacağı yerlerde siper alırlar. Onları kırbaçlamaya çalışan
atlıları sırıkla atın üzerinden düşürmeye çalışırlar. Bu mücadele
hemen hemen bir saat kadar devam eder.
Bu arada, damadın kaldığı evin kapısını tutan bir kaç genç
ellerindeki sırıklarla atlıların eve girmesine engel olmaya
çalışırlar. Atlılar, duvarların üzerinden atlayarak hatta
duvarları ve çitleri yıkarak eve girerler. Eve giren baxsıme ile
ağırlanır ve sonra atı ile çıkıp gider. Atıyla damadın evine
girenin adı ilan edilir ve böylece mücadele biter. Gençler
sopalarını bırakırlar ve kızlarla dans etmek üzere bahçeye
koşarlar.
Öğle üzeri herkes damadın anne ve babasını tebrik etmek üzere geri
eve gelirler ve en iyi bir şekilde ağırlanırlar. Akşama doğru yine
gece yarışma kadar devam edecek danslara başlanır. Bu eğlenceler
günlerce sürer.
Bütün bu eğlenceler yapılırken damat, daha önce yazdığımız gibi,
bir arkadaşının evinde saklanır. Kaldığı evde hanenin öz oğlundan
daha çok ilgi ve saygı görür, ağırlanır. Tüm ev onun emrine
amadedir, hane sahipleri bir nevi onun anne ve babası yerine
geçerler. O da bu süre içinde
"kan" diye adlandırır, yani evin evlatlık çocuğu anlamına gelir,
bu töre çok kutsaldır.
Bu evden damada bir "Şavekot" verilir, bu uğurlayıcı anlamına
gelir. Bu kişi damadın genellikle kendi yaşıtı bir genç veya
akrabasıdır. Görevi ise "Kan"a her konuda yardımcı olmaktır.
Damadı vaktinde yatırıp vaktinde uyandırmak evde bulunduğunu gizli
tutmak, yaşlı erkeklerle karşılaşmasını
önlemek. Çünkü düğün bitene kadar damat onlardan saklanmak
zorundadır. "Şavekot", damadı yatırmışsa bahçede nöbet tutmalı,
onun odasının uzağına gitmemelidir. Gündüzleri de damadı
eğlendirmekle görevlidir. "Şavekot" gelinin kardeşi yerine geçer,
damat bütün gün Şavekot ile birlikte çiftliklere ve çevredeki
mandıralara gider, buralardan hediyeler alır. Bu bazen; bir koyun,
bir buzağı hatta bir boğa ve bir at olabilir. Bu hediyenin adı
Kabardeyce "şağe"dir, anlamı da "kızartma"dır. Damada bir kaç
koyun hediye edilmişse birini eve, diğerini akrabalarına gönderir,
kendi ihtiyacı için sadece bir tane ayırır.
Akşama damadın arkadaşları gelir ve ona mutluluk dileğinde
bulunurlar. İçki içilir, şarkılar söylenir ve sohbet edilir. Gece
yarısına doğru misafirler dağılınca damat, şavekot tarafından
evine getirilir. Gelinin yanında, gelinin odasında, gelinin
arkadaşından başka kimse olmadığını öğrenen Şavekot, damadı
odasına getirir daha sonra odadan çıkar ve bahçede nöbet tutar.
Şavekot, sabahın ilk ışıklarıyla damadı uyandırır, damat odadan
çıkarken gelinin korsasını alır ve kız tarafından gelen
uğurlayıcıya verir, gelinin yanında yine gelinin arkadaşı olan kız
gelir. Damat ilk üç gece, gelinin üst çamaşırlarını çıkarmakla
yükümlüdür. Ayakta duran gelinin önce üzerindeki örtüyü alır,
şapkayı çıkarır, vücudunun üst kısmındaki giysileri çıkardıktan
sonra bir sandalyeye oturtup ayakkabılarını çıkarır, en önemlisi
de korsedir. Korseye hiç zarar verilmeden çıkarılması zorunludur.
Korseyi genç kız evlenene kadar taşır. Korse, genellikle kırmızı
maroken deriden yapılır ve çok dardır. Ön kısmından iki askı ile
omuzlar üzerinden arkaya iliklenir, bu da korsenin arkaya
kaymasını önler. Ön kısmı çaprazlama olarak kordonla örülüdür. Bu
kordonun ucu iyice saklanır, bazı kızlar bunu bilerek çabuk
bulunmaması için ustaca saklarlar. Bu uçlar bulunmadan korsenin
çıkarılması mümkün değildir. Kesmek veya en ufak bir şekilde
yaralamak söz konusu olamaz; çünkü bu korseyi alan uğurlayıcı,
bunu ya kız kardeşine ya da yakın bir akrabasına hediye edecektir.
Eğer korse, herhangi bir suretle yaralanmışsa, damat arkadaşları
arasında böbürlenemez. Gelin, ilk üç gece kocasıyla hiç konuşmaz.
Dördüncü gece kocası, üstünü çıkarmadan, sanki uyunmak
istemiyormuşçasına odaya girer. Gelin, onun üstünü çıkarmak
zorunda kalır. Bu gece ilk defa kocasıyla konuşabilir.
Bir hafta sonra "Vineyişe" denilen gelinin odasından çıkarılması
şenliği başlar. Bu zamana kadar kendi odasından çıkmayan gelin,
şimdi evin oturma odasına alınır. Bu nedenle köy gençleri toplanır
ve bir kurban kesilip postu eşiğe serilir, gelin bunun üzerinden
geçmek zorundadır. Bağırıp çağırma, şarkı söyleme ve silah sesiyle
gelin, iki kadın tarafından eşikten geçirilir. Gelin baştan
aşağıya bir örtüyle örtülüdür, yüksek takunya giyerek yürüdüğü
içinde boyu, çok uzunmuş görülür.
Gelin, zaman zaman duraklar ve kızlar dans ederler, genç kadın
oturma odasına getirilence bir duvara yaslatılır ve üzerinden örtü
alınıp ağzına bir parmak tatlı verilir. Bu tatlı onun evdeki
hayatının tatlı olması anlamına gelir. Genellikle bu tatlı,
tereyağı ve bal karışımıdır. Ardından tatlı tabağı köyün
gençlerine verilir, onlarda bu tabağa hücum ederler, kapışırlar ve
tabağı kırarlar.
Genç kadının götürüldüğü odada hiç erkek yoktur. Yaşlı kadınlara
"boza" verilir. Kadınlar büyük taslardaki bozayı içtikten sonra
gelini eğlendirmeye başlarlar. İçlerinden bazıları dans eder. Kısa
bir zaman sonra da dışarıda düğün şarkısı olan "O Ridade"
söylenmeye başlanır, genç kadın evden dışarıya alınır. Gelin,
dışarı çıkarılınca, damda bulunan bir delikanlı gelinin başına
fındık, fıstık, pasta ve şeker döker. Bunlar çevrede bulunanlarca
kapışılır. Ardından gelin eve geri alınır ve sessizlik olur. Esas
bundan sonra yeme içme ve dans başlar ve gece geç vakte kadar
devam eder.
Aradan bir kaç gün geçince damadın, evine geri kabul edilme
merasimi başlar. Merasim normalde akşamları olur ve köyün genç
kızları eve toplanıp dans ederler. Bu sırada genç erkekler biraz
içki içtikten sonra damadın saklandığı eve girerler. Ev sahibine
teşekkür edildikten sonra damadı alıp yola çıkarlar. Damat,
hoşnutluğunun simgesi olarak kaldığı aileye bir öküz ya da bir at
hediye eder. Şarkılar ve tüfek atışları altında genç erkek kendi
evine getirilir. Bu arada, evde bir kaç koyun kurban edilmiştir ve
çokça da boza hazırlanmıştır. Yenilir, içilir, eğlenilir. Kalan
bozanın bir kısmı taslara ve testiye doldurulur, balla
tatlandırılır ve içilir.
Ayrıca damadın sağdıç olarak kaldığı ev sahipleri için özel yemek
hazırlanmıştır. Yaşlılar, genç kız ve erkekler odada karşılıklı
dizilirler. Damadın anne ve babası da yanlarına bir thamade yan
yana dikilirler. Gençler, kapının bulunduğu duvar dibine
sıralanır. Thamadenin elinde boza tası vardır. Thamade: "Sevgili
oğul, sen bize, bu zamana kadar özlemini duyduğumuz şeyi verdin.
Sen yanlış yaptığını sanıp bizlerden saklandın. Fakat
yanılıyorsun. Sen bize büyük sevinç verdin, bunun karşılığı olarak
şu bozayı kabul et! Gel, aramıza katıl ve bunu iç" der. Herkes
büyük bir heyecanla beklerken, damat gelir, yaşlı adamın elinden
buzağıyı alır ve şavekotun başından aşağıya döker, ardından hemen
dışarıya çıkar ve bahçedeki arkadaşlarıyla yeme, içme faslına
başlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra damat yatmaya gider.
Arkadaşları ise sabaha kadar yer, içer, eğlenir.
Ertesi gün yine bir içki faslı başlar. Saat 10.00'a doğru bir
arabaya iki öküz koşulur ve köy içinde tavuk toplamak için
gezilir. Gençler, sopalarla silahlanıp arabaya eşlik ederler. Her
önünde durdukları hane bir tavuk ya da horoz vermek zorundadır.
Akşama doğru araba, dolu olarak geri gelir. Bu tavuklar pişirilir
ve kızartılır. Ertesi gün de köyün genç kızları ve kadınlar, yaşlı
kadınlar; düğünün kadınlar günü yemeğinde toplanırlar. Genç
damadı, genç kızlar anasının yanına getirirler. Anası ona bir tas
boza
verir. Damat sedire oturtulur ve bu merasim ile damadın aileye
tekrardan alınma töreni de son bulur.
Fakat daha eğlence ve içmenin sonu gelmemiştir. Takriben iki gün
sonra yeni çiftlerin evinde "Şınak Gegerez" denilen tahtadan
yapılmış bir tası elde döndürme oyunu başlar. Bunun için köy
gençleri küçük daireler oluştururlar ve dairelerin ortasına boza
dolu bir tahta tas koyarlar, bir el hareketi ile bu tası
döndürmeye başlarlar. Tas, kimin önünde dönmez durursa boza dolu
tası içmek zorundadır. Boşalan tas tekrar doldurulur ve aynı oyun
yeni baştan başlar, ta ki hazırlanan bütün boza tükenene kadar.
Sonra herkes evine gider.
Akşam üzeri yaşlılar, genç evlilere konuk olur. Bir köşede bir kaç
genç kız ve kapı dibinde genç erkekler dururlar. Bunların görevi
yaşlılara hizmet etmektir. Müzisyen (Pşınave) hazır bulunmaktadır.
Enstrümanı iki tellidir. Gelin, konuklara içki ikram eder,
müzisyen çalmaya başlar, bir delikanlı bir kızla dans eder,
yaşlılardan birine yaklaşır, saygıyla şapkasını çıkararak selam
verir, dansa davet eder. Yaşlı, gencin davetini kabul ederek dansa
kalkar ve oda aynı şekilde diğer bir yaşlıyı dansa kaldırır.
Herkes sırayla dans ettikten sonra ev sahipleri oyuna kaldırılır.
Fakat bunlar bir kaç tas içki içmek suretiyle dans etmekten
kurtulurlar. Geguak'o (Ceguak'o) denilen gezginci şarkıcı, sosyal
yaşamda çok büyük rol oynamaktadır. Bu gezginci şarkıcılar eski
Kabardey'de bir zamanlar çok önemliydiler. Onlar bir nevi
destancıdırlar ve her türlü kahramanlık şiirleri bestelerlerdi.
Köy köy gezerler, eğlencelerin de sevilen ve sayılan davetlileri
arasındaydılar.
Şarkılara iki telli enstrümanlarıyla eşlik ederlerdi. Halk
arasında çok sayılırlar, şiirlerini hiç kimseden çekinmeden
özgürce söylerlerdi. Günümüzde Geguak'o lar Kabardeylerin tarihi
kahramanlık destanlarını bilen kişilerdir. Düğünlerde ise,
şahıslar üzerine güldürücü, düşündürücü alay edici şarkılar
bestelerlerdi. Burada da Geguak'o ya bir tas içki verilince
mutluluk dileğinde bulunan şiirler söyler, çevrede bulunanlar
"amin" diye cevap verirler. Ardından sınırsız fantezi içinde
şiirler söylemeye başlar, her seferinde, eğer kadınlar yoksa biraz
daha ileriye gider, fakat genç kızlardan hiç çekinmez. Ben burada
o şiirlerden bazılarını mümkün olduğu kadar kelimesi kelimesine
tercüme etmeye çalışacağım:
"Tanrı bu küçük gelini uğurlu ayakla evinden çıkıp yeni evine
girmesini nasip etsin.
Bize uğur getirsin.
Köyüne ve evine bolluk getirsin.
Tanrı onun getirdikleriyle burada bulunanları bal ile saç gibi
birbirine
kaynaştırsın.
Tanrı çok erkek çocuğu versin.
Uzun ömürlü olsunlar.
Diktiği hiç sökülmesin.
Keçi gibi neşeli, koyun gibi yumuşak, toprak gibi cömert olsun.
Kalbi, sevgiyle ateş gibi yansın.
Tanrı, tüm bunları ihsan eylesin.
Şimdi kendisine mutluluk, şan şöhret, çocuklarına uzun ömürler
dileriz.
Anavatanın dürüst savunucusu olsunlar.
Namları 9000 yıl boyunca anılsın, içki dolu tas üzerine.
Bu Thaghelec'in altınıdır.
Kara saban ile kazanılan öküzlerimizin teri; bu altınla mutluluk
diliyoruz. Ama bazıları bununla atlarını besliyor.
Bahar gelip kargalar gaklayınca, kuşlar yuva yapınca
Çiftçiler çift sürmeye başlayınca, herkes toprağa dağıldığında.
Tanrı topraktan rahmetini esirgemesin.
Dansları büyütsün.
Bolca rahmet ve ürün versin .
Tahıllar atlıların boylarını aşsın, yayalar ellerini kaldırınca
yetişmesinler.
Başaklan araba tekerleği kadar ağır olsun.
Ambarlardaki tahıl o kadar çok olsun ki ambarların köşelerini
çökensin.
Bir avuç tahıl, sandıklan doldursun.
Tahılın ağırlığından arabaların dingilleri kırılsın.
Tanrı bize
bunları versin!
Tanrı bu genç
çifte her sene on araba tuz versin.
Ve seksen
araba darı versin.
Bu genç çifte
ve tüm köylüye Tanrı bolluk içinde bir hayat versin.
Her evde dokuz
ambar, dokuzu da tepeleme tahıl dolu olsun.
Etrafa
dökülenden de içki yapmak için yeterli olsun.
Dağların
yamaçları bunların yılki atları ile dolsun.
Ovaları hayvan
sürüleriyle dolup taşsın.
Kaybolan
hayvanlar yolculara azık olsun.
Ve bizim için
de her zaman bir parçacık kızartmaları bulunsun.
Tanrı size
uzun yaşam versin!
Büyük sürüleri
olsun, yağlı kuyruklu siyah ve gri koyunları olsun.
Bol yünlü
koyunların hepsi de ikiz doğursunlar.
Yüzlercesi
yağlılıktan sürünün gerisinde kalsınlar ki, böyle sevinçli günler
için kurban edilsinler.
Ve kurban için
bin yıl yetsinler.
Tanrı bize
bunları ihsan eylesin!
Bu evi
kıskananlara Tanrı kötü elbiseler giydirsin.
Başları açık
kalsın, kendileri çirkin olsunlar.
Evlerine
kurbağalar doluşsun.
Çocukları
dilenci olsun.
At derisi gibi
kurusunlar.
Gözleri aksın
kör at gibi.
Kışın postları
olmasın.
Ölünce de
Cehennem’e gitsinler! ‘’
Bu ve buna benzer mutluluk dileklerinin sonunda orada bulunanlar;
hep birden "amin" der ve içki dolu tas elden ele dolaşır, ta ki
misafir kalkana kadar. Sonunda ev sahibine yakın olan bir kaç
kadın, gelir bavullarını açar ve gelinin getirdiği hediyeleri
dağıtır. |