Hanceriy bir yazısında şöyle bir olay anlatır:
Yaşlı bir Adige kadınının savaşta üç oğlu varmış. Bunlardan ikisi
savaşta can vermişler ve kadının son kalan oğlunu da kan içinde
can çekişirken bir atın sırtında kapıya getirmişler bir gün.
Yaralı adam kapısının önüne gelir gelmez bir sözcük bile
söyleyemeden boş bir çuval gibi atın üzerinden yuvarlanıp anasının
ayakları dibine düşmüş ve oracıkta can vermiş. Kadın hiç bir telaş
göstermeden oğlunu getirenlere dönüp sormuş;
- Oğullarım
yiğitçe savaştılar mı ?
Diğerleri yanıtlamışlar.
- Evet, kahramanca savaştılar,
düşman karşısında asla geriye dönmeksizin yiğitçe mücadele
ettiler.
Kadın ancak bu sözü duyduktan sonra ölen oğulları için ağlamağa
başlamış. Bir yandan ağlayıp bir yandan "babalarına yakışır
şekilde yaşayıp ölen yiğit oğullarım,güzel evlatlarım " diyerek
ağıtlar yakıyormuş. Kadın bir an duralamış ağlamasını kesmiş ve
şöyle söylemiş: "Hayır ben şanssız, bahtsız bir kadın değilim,
yüreğim rahat oğullarımın akıbetlerini bilerek, yiğitçe kahramanca
öldüklerinden emin olarak evlatlarım için ağlayıp yas tutacağım
ama şanssız ve bahtsız değilim."
Hanceriy bu olayı
anlattıktan hemen sonra ekliyor ve şöyle diyor:
Gördünüz mü
Adige kadınını, onun mitolojideki kadın kahramanlardan farkı nedir
?
Dışarıdan Kafkas halklarını gözlemleyenler açısından ele alacak
olursak bunların pek çoğu Adigelerin kadına bakış açısını tam
olarak kavrayabilmiş değillerdir, hala da böyleleri vardır
günümüzde.
Kadının özgürlüğünü sınırlayan doğu kültürleri ile Adige kültürünü
bir tutanlar ne yazık hala var. Elbetteki bu kanaat büyük bir
yanılgı olduğu gibi bu tür düşünenleri haklı çıkartacak hiç bir
örnek de gösterilemez.
Hanceriy bir başka yazısında Adigelerin kadına bakışlarının
Asya’daki diğer Müslüman halklar gibi olmadığına örnek olarak Met
Çunatıko, Yusuf İzzet Paşa’dan aktararak şöyle söyler; " Doğu
toplumlarında olduğu şekilde Adigelerde kadın ağır işlerde
çalıştırılmaz. Onlarda adet olduğu şekilde bizde erkekler bir
kenara çekilip kadını sert yamaçlarda ziraat işlerinde tarım
işlerinde bahçe işlerinde çalıştırmazlar."
Adigelerde
erkeğin kadına el kaldırdığı, küfrettiği ya da aşağılayıcı sözler
söylediği duyulmuş görülmüş değildir. Bu tür hareketler çok büyük
bir ayıp olarak karşılanır toplum tarafından. Dolayısıyla da
Adigelerin kadına bakışlarını İslam'ın yaklaşımıyla aynı görmek ve
Adigelerin kadını, Müslüman Doğu toplumlarının bakış açısı ile
değerlendirdiğini söylemek doğru değildir.
Adige töresinin
kadına verdiği değeri ve kadına bakışını yansıtan pek çok örnek
vardır söylencelerimizde. Bu konuda Seteney Guaşe, Adiyuh,
Meliçıphu, Dahenağue, Laşın ve benzeri pek çok örnek
görebilirsiniz.
Söylencelerden örneklediğim bu kadınlar
hepsi aynı ya da birbirinin benzeri karakterde değillerdir. Onlara
ilişkin anlatılan olaylar da belki birbirinin tersi olaylardır.
Ancak bunların hepsinde Adige kadınına ilişkin, Adigelerin kadına
bakışına güzel örnekler bulabilirsiniz.
Bu söylencelerde
örneklerini görebileceğinin bakış açısı ve değerlendirme biçimi
bir kaç yüzyıldan günümüze dek önemini yitirmeksizin devam
edegelen bir Adige töresidir.
Örneğin Seteney Guaşe'yi ele
alalım. Onun Mitolojideki yeri diğer kahramanlarla
karşılaştırıldığında hiç te küçümsenmeyecek değin önemlidir.
Üstelik daha ileri giderek "belki de Seteney Guaşe olmaksızın Nart
Destanları bu günkü önemini kazanamazdı" diyebilirim.
V.İ.Abaev bu konuda şöyle söyler: "Eğer Nart Destanları’ndan bir
erkek kahraman eksilse bir şey olmaz ama Seteney bu destanların
-olmazsa olmaz-karakteridir."
Şoten Askerbiy bir yazısında
"Kadının üstünlüğünü ve değerini gösteren bu destanın bir
benzerinin dünya kültürlerinde ve mitolojilerinde olmadığını"
söyler. Nart destanlarındaki erkek kahramanların pek çoğunun
öldüğünü ya da bir şekilde yaşamlarının son bulduğunu görürsünüz
ancak bu destanların hiç bir yerinde Seteney Guaşe'nin öldüğünü
söylenmez. Bir yoruma göre bu onun yaşamının son bulmasını
kabullenemeyen o halkın isteğinden ve destanı bağlayış biçiminden
kaynaklanır.
Çünkü Seteney güzeldir, akıllıdır, alımlıdır,
o Nartların annesidir, danıştıkları akıl hocalarıdır, ileri
görüşlülüğü ile onların gözüdür. Sevecenliği,iyiliği ve güzeli
gösterendir, kısacası namuslarıdır. İncelediğinizde dürüstlük ve
açık sözlülükte Seteney'i gölgede bırakabilecek bir başka tanrı
yoktur Adige mitolojisinde. Günümüzde bile Seteney güzelliğin,
dürüstlüğün, ileri görüşlülüğün, asaletin ve aklın bir tanımı gibi
görülür. Adigeler, Abhazlar, Asetinler kadını yüceltmek ve övmek
istediklerinde "O, Seteney’dir, Seteney gibidir" türünde
anlatımlar kullanırlar.
Bir diğer örnek olarak Meliçiphu'ı
alırsak; o, Seteney gibi bilge, güzel, akıllı değildir. Bu
söylencenin ortaya çıktığı dönem ataerkil topluma geçildikten
sonraki zamandır. Bu söylencede verilmek istenen mesaj kısaca
"gerçek kadın, güzelliği ile değil aklı ile kendisini kabul
ettirendir" şeklinde özetlenebilir.
Buradaki kadın kahraman
ilk bakışta küçük ve zayıf,sıradan, üstelik komik bile denebilecek
bir kişiliktir. Ancak incelendiğinde görülür ki burada da kadının
toplumdaki yerine, önemine ve Adigelerin kadına bakışına ilişkin
pek çok örnek vardır.
Adigeler kadına en çok değer veren
halklardan biri olagelmişlerdir her zaman. Gerek toplumu
ilgilendiren genel işlerde, gerek kendi topluluğu ve dar çevresi,
gerekse aile çevresi içerisinde her zaman kadının çok önemli bir
yeri ve değeri olmuştur.
Bütün bunların ötesinde yalnız
Adige töresini incelememiz bile kadının yeri ve önemi konusunda
yeterince bilgi sahibi olmamız için yeterlidir.
Hanceriy
bir yazısında kadına gösterilen saygının Adige töresinde en önemli
geleneklerin başında yer aldığını belirterek şöyle der: Öldürülen
birinin intikamını almak için kılıç elde yola çıkan bir grup,
araya bir kadın ricacı girdiğinde yollarından döner ve silahlarını
bırakırlar. Bu ve bunun benzeri örnekler pek çoktur eski Adige
söylencelerinde.
Eskilerde tüm toplumu ilgilendiren önemli
konularda kadınlara danışıldığı zamanlar ve bu tür olayları
anlatan pek çok örnek vardır. Ancak zaman içerisinde Adigelerde de
kadın toplum işlerinden çekilmiştir. Buna karşın yine de aile ve
toplumdaki saygınlığı aynı şekilde günümüzde de devam etmektedir.
Adige töresinde kadına saygı yalnız namus kavramı ile
açıklanamaz. Erkek için öngörülmeyen pek çok hak kadına verilmiş
ve saygı bu ilişkilerin temeline olmazsa olmaz koşul olarak
konulmuştur. Bir kadının hatırını kırmak, onu incitmek ve ona
karşı saygısızca davranmak en ayıp işlerden biri olarak görülür.
Adigelerde kadına verilen değer yaşamın her alanında belirgin bir
biçimde gözlemlenebilir. 1829 yılında Kafkasya’da bulunan
Belçikalı bilimadamı Jan Charl De Bess şöyle anlatır kitabında:
"Bir atlı yolda bir kadın ile karşılaştığında, atından iner ve
atını kadına verir binmesi için; eğer kadın bunu kabul etmezse
adam atının gemini tutarak kadına gideceği yere kadar yaya olarak
eşlik eder."
Bir atlı yolda bir erkekle karşılaştığında
eğerinin üzerinde hafifçe doğrulup onu selamlaması yeterliydi.
Ancak eğer bir kadınla karşılaşmışsa atından inip onu selamlamak
ve ona bir süre eşlik ettikten sonra yoluna devam etmek gerekirdi.
Bir gurup erkeğin oturduğu bir odaya kadın davet edildiğinde ya da
öyle bir ortama kadın geldiğinde kadın en iyi yere oturtulur ve
erkekler ayağa kalkarak ona güzel sözler söylerler gönlünü
alırlardı. Sofrada olanın iyisi kadına sunulurdu. Odada bir kadın
olduğu sürece sert bir ifade ile konuşulmaz. Kötü söz ve küfür
benzeri sözcükler asla kullanılmaz, bu tür konuşmalar kadına
duyurulmazdı.
Kadının gözü önünde hayvanlar kamçılanmaz,
onlara vurulmaz, bir yolculuğa çıkılacaksa, kadınlar sürücünün atı
ya da öküzü kamçıladığını görmeyecek şekilde oturtulurlardı.
Çeşmelerde ya da derelerde kadın suyunu doldurup işini
bitirmedikçe atlılar oraya atlarını sulamak için girmezlerdi.
Dörtnala giden atlı eğer kadınların olduğu bir yerden geçiyorsa
yavaşlardı. Silahını göstererek tutmaz, kadının olduğu yerde silah
çıkmazdı. Eğer erkek bir kapı önünden geçerken bir kadının odun
kırdığını ya da benzer ağır bir iş yaptığını görürse yanına gider
o işi kadının elinden alıp kendisi yapar ve sonra yoluna giderdi.
Yolculukta kadının rahat etmesi için büyük özen gösterilirdi. Eğer
dağda, ormanda ya da yolda yemek yenecekse kadına yemek
yaptırılmaz bu iş erkekler tarafından yapılırdı.
Görüldüğü
gibi Adige toplumu töresinin gereği olarak kadını en üst derecede
tutmakta ve ona hakettiği değeri vermektedir. Bunun yanı sıra
büyük sıkıntılar çekip baskılara uğrayan, pek çok hakkı gaspedilen
kadınlar da olmuştur toplumumuzun içerisinde. Ancak bunun asıl
sorumlusu Adige toplumu ve töresi olmayıp sonradan pek çok
geleneğimizin deforme olmasına yolaçan din kaynaklı davranış
biçimleri ve bunu kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanan
feodalitedir.
Bu tür istisnalar hiç bir zaman Adige
toplumunu ve töresini tümüyle sorumlu kılmaz ve kapsamaz. Yinede
günümüzde bile o dönemlerden kalmış ve Adige kültürüne uygun
olmayan pek çok hatalı davranış biçimi ne yazık ki hala
görülmektedir.
|