Adigelerde ölen insan sayısının
doğandan daha fazla olmasına üzülenlerin pekte az olmadığını
biliyoruz. Bu yüzden sorun defalarca Adige Mak gazetesinde ele
alındı. 2 Kasım tarihli gazetede Nehus Gazavat tarafından kaleme
alınan “Marc” isimli yazının konusu da bu. O da makalesinde
nüfusumuzun artmayışından duyduğu üzüntüleri dile getiriyor.
Yazar tarafından dile getirilen sorunların önemini dikkate alan
gazete yönetimi okurların bu konudaki görüşlerini dile
getirmelerini istedi. Bende bu nedenle yazma gereği duydum.
Öncelikle Nehus Gazavat’ın kimi görüş ve değerlendirmelerine
katılmadığımı da belirtmek isterim.
Nehus Gazavat gibi bu konu üzerinde gazetede daha önce yazmış
olanlar da Adige nüfusunun azalmasına neden olarak; ailelerin
gelir düzeylerindeki düşüşü göstermişlerdi. İşsiz gençlerin
sayısının çok olduğunu, çalışanlarında düşük ücret aldıklarını ve
bu nedenlerle fazla çocuk yaptıklarında bakamayacaklarını
düşündüklerinden çocuk istemediklerini belirtiyorlardı. Nehus
Gazavat bu görüşünü doğrulamak için birde örnek veriyor. Kimliğini
ve yaşadıkları yeri (köy mü, şehir mi) belirtmeden, yeni evli bir
ailenin oturacak ev konusunda sıkıntıya düştüklerini, kiralık bir
ev bulduklarını, çocukları olduktan sonra kadının işten ayrılmak
zorunda kaldığını, erkeğin ayda üç bin Ruble ücret aldığını, bunun
içinden kira ücretini çıkarınca geri kalanın çok az olduğunu, bu
nedenle de fazla çocuk sahibi olmak istemediklerini dile
getiriyor.
Bu tür örneklerin varolduğunu biliyorum ve bunu da önemli
sebeplerden biri olarak kabul ediyorum. Bu tip aileler şehirde
yaşıyorlarsa gerçekten konut ve iş bulma konusunda büyük
sıkıntılar var. Ancak unutmayalım ki, Adigelerin çoğu köylerde
yaşıyor ve bu durumda da Nehus Gazavat’in görüşlerini desteklemek
zorlaşıyor.
Adige köylerine şöyle bir göz gezdirelim. Tanrı'ya şükürler
olsun ki, tuğladan yapılmış birbirinden güzel evlerin bolca
olduğunu görürüz. Köylerde ev sıkıntısı çeken aile sayısı
çok azdır. Gerçi kolhoz ve sovhozlar dağıldıktan sonra köylerde de
iş sıkıntısı başgöstermiştir ama gözlerini açanlar buna da çare
buluyorlar. Köylüler eskiden beri toprağı işleyerek geçinirlerdi.
Ailelerde 5-6 çocuk bulunduğu yıllarda bugünkünden çok daha fakir
durumdaydılar. Toprağı işlemenin, hayvancılık yapmanın kolay
olmadığını, bu konuda birçok zorlukların bulunduğunu, araç gereç,
yakıt ve gübre fiyatlarının yüksek olduğunu biliyorum. Ancak
isteyen kişiler bu zorlukları da aşıyorlar. Eskiden çiftçiler alet
edevat yokluğuna rağmen iyi ürün alıyorlardı. Bir iki yılda iyi
sonuçlar elde etmek mümkün değilse de, yıldan yıla sağlanan gelir
artışlarıyla arzu edilen yüksek seviyelere ulaşmakta mümkündür.
Devrim öncesi Adige ülkesinin en zengin kişisi olarak kabul edilen
Sinciy köyünden Traho Lu’nun yaşam öyküsü iyi bir örnek oluşturur.
Lu, Krasnodar’dan aldığı dikiş iğnelerini köylerde yumurta ile
değiştirip topladığı yumurtaları şehir pazarında satarak eline
geçirdiği parayı yararlı alanlarda kullanmak suretiyle çok zengin
olmuştur. Burada üzüntüyle belirtmek gerekirse gençlerimiz
günümüzde topraktan kopmuşlardır. Toprağı işlemek, hayvan beslemek
onlara güç gelmekte ve daha kolay para kazanıp daha iyi yaşamak
istemektedirler. Bu nedenle de birçokları suç islemeyi ve çalmayı
meslek edinmişlerdir. Bu nedenle de gençlerimiz arasında evlenmek
ve çocuk yapmak istemeyenlerin sayısı artmaktadır. En çok üzüntü
duyup üzerinde konuşmamız gerekende bence budur.
Bu işin bir yanıdır. Diğer yanda ise genç kadınların fazla
çocuk istememeleri, çocuk bakımındaki güçlüklere katlanmak
istememeleri vardır. Fazla çocuğa bakmak tabi ki kolay değildir.
Ancak onların anne babaları da öyle düşünmüş olsalardı kendilerinin
de bugün hayatta olmayacaklarını bilmeleri de gerekir.
Nehus Gazavat ailelerde az çocuk olmasına sebep olarak önceden
de belirttiğim gibi ekonomik sıkıntıları sebep göstermektedir.
Ancak bu iddiasını daha sonra verdiği örnekler yalanlamaktadır.
Makalesinde şöyle demektedir: “Çeçenler yıllardır bitip tükenmeyen
savaşlar içerisinde olmalarına rağmen nüfusları yüzde 150
artmıştır”. Onların yaşamları Adigelerinkinden daha iyi durumda
olmalı ki, çocuk sayıları bizimkilerden daha fazladır. Ancak
gerçeklerin böyle olmadığı herkesin malumudur. Çeçenya’nın merkezi
Grozni’de bir tek sağlam bina dahi kalmadan harap edilmiş
durumdadır. Diğer köy ve kentleri de farklı durumda değildir.
Binlerce insan İngusetya’da çadırlarda sığınmacı olarak
yaşamaktadır. Ülkelerine dönenlerinde büyük kısmı işsiz ve
konutsuzdur. Kendimizi onlarla mukayese edersek cennette
olduğumuzu söyleyebiliriz. Buna rağmen biz çoğalmıyoruz onlar
çoğalıyorlar.
Ailelerde fazla çocuk bulunmamasını zenginlik ve fakirliğe
bağlamanın doğru olmadığını kanıtlamak için fazla uzaklara bakmaya
da gerek yoktur. Büyük evleri ve iyi işleri olan gençlerimizin
sayısının az olmadığını hepimiz biliyoruz. Nehus Gazavat’ta
makalesinde bu konuya değiniyor ve şöyle diyor: “Onların evlerinin
büyüklüğüne bir bakınız, evlerinin güzelliği kralları bile
imrendirecek gibidir. Kvartal büyüklüğündeki (200X200m) araziye
kurulmuştur ve uşakları da vardır. Başka yerlerde de evleri
vardır”. Ne yazık ki onların evlerinde de fazla çocuk yoktur.
Onlarda mı çocuklarına bakamayacaklarından korkuyorlar?
Nehus Gazavat’in “Marc” adlı makalesinin yayınlandığı sayıda
gazete yönetimi söyle bir yorumda bulunmaktadır: “Bilimadamları ve
demograflar daha kötü ekonomik şartlarda yaşayan halklardaki yoğun
nüfus artışının sebeplerini henüz yeterince açıklayabilmiş
değillerdir”. Bu tespitte Nehus Gazavat’in ekonomik sebeplerle
fazla çocuk yapılmadığı görüşünün yanlışlığını ortaya koymaktadır.
Burada dinin büyük önem taşıdığını da belirtmek gerekmektedir.
Kuran'ı bilenler ve Muhammet peygamberin sözlerine vakıf olanlar
ana rahmindeki çocuğa Tanrı tarafından can verildiğine, onu
yok etmenin büyük günah olduğuna inanmaktadırlar. Tanrı'ya
inananlar ve gerçek Müslümanlar bu nedenle ana rahminde çocuğu
yok etmeyi kabul etmemektedirler. Çeçenlerin, İnguşların ve dini
terk etmemiş olan diğer ulusların fazla çocuk sahibi olmalarının
nedeni de budur. Doğruyu söylemek gerekirse Adigeler olarak İslam
dinini tam benimsemiş insanlarımızın sayısı oldukça azdır. Bu
nedenle de kadınlarımız ana rahmindeki çocuğu yok etmekte bir mahzur
görmüyorlar.
Doğan insan sayısının azlığı sadece Adigelere ait bir sorun
olmayıp, tüm insanlığın ortak sorunudur. Bunun temel nedeni de
uygarlık anlayışıdır. Uygarlık yaygınlaşıp insanın refah düzeyi
yükseldikçe güçlüklerden kaçınmakta, fazla çocuklu olmanın
getireceği sıkıntılar düşünülmeye başlanmaktadır. Bu nedenle
uygarlığa daha uzak olan halklarda daha fazla çocuk vardır. Ruslar
da çocuk sayılarının azalmasından dolayı kaygı içerisindedirler.
Ancak büyük ulusun nüfusunun az artıyor olması o kadar sorun
teşkil etmemektedir. Sivrisineğin kalçasını koparmaya
kalktıklarında “Kimden neyi kopardığınıza iyi bakın” demiş. Biz
Adigeler az olduğumuzdan nüfus artışımız yeterli olmazsa
yok olabiliriz. Bu gerçeği gençlerimiz anlayıp uyanabilseler de iyi
olurdu. Aksi takdirde “Marc” diye bağırmanın bir faydası
olmayacaktır. |