ADİGELERDE EVLİLİK - AİLE VE
BESLENME ALIŞKANLIKLARI
Doğrusu zamanı gelmeksizin evlilik gerçekleştiren kimseler ile bu
evlilikler sonrasında doğum yapan kadınların bu eylemlerinin
olumlu karşılanmadığı söz konusudur. İşte bu nedenlerle Adigeler
genç erkeklerinin evlilik yaş dönemlerini 20-25 olarak, genç
kızların evlenme yaşını da 18-20 olarak uygun görmüşlerdir.
Bu yaşlarda fiziksel gelişimlerini tamamlamış gençlerin, moral ve
düşünce yapılarının gelişimlerini tamamlamış olması ve nesillerin
sağlıklı olarak devam ettirebilmeleridir. Zamanı gelmeksizin
evlilik yapan genç kızların daha erken yaşlandığını söyler,
Adigeler.
Adige ailesinde ilk bebeğin doğumu öncesine, özellikle önem ve
özen gösteriliyordu. Bu dönemde evin gelini genç kızlığında
başında takılı başlığı çıkarmaksızın taşımaktadır.
İlk bebeğin doğumunu takiben bütün aile bireylerinin bir arada
oturduğu esnada ileri gelen PŞI’nın doğum yapan gelinin başından
başlığı alması gerçekleşmekteydi. Bu ritüelin ailenin kök
saldığını, temellerini attığını, genç gelinin mensubu olduğu
çevrenin sorumluluğunu başarıyla yerine getirmesi münasebetiyle
genel kabul gördüğünü, sembolize etmektedir. Böyle bir seçkin günü
tüm Adigeler bekliyor ve arzuluyordu.
E.A.POKROVSKİ’nin değişik halkların çocukların sağlığı ve
gelişimlerine verdikleri önem ve duyarlılıkları hususunda yaptığı
araştırmalar hakkında şöyle yazmaktadır. ”Shapsuglar ve Bjedughlar
hamile kadının sağlıklı olması için özel bir itina ve dikkat sarf
etmektedir.”
Adigeler için anne adayına bu şekilde özen gösterilmesinin nedeni,
karnında taşıdığı bebeğin sağlıklı olması, bu dönemde anne
adayının her anlamda korunmaya gereksinim duyduğu, doğum
sonrasında kendini daha rahat, çabuk toparlaması ve sağlığına
kavuşmasıydı şüphesiz.
O döneme ait ”Hamile kadın beline kemer bağlamaz”, ”Hamile kadının
yaşadığı evde açıkta çalı çırpı yakılmazdı, çocuğun ten rengine
zarar vermesin, anlamında” gibi deyişler, bulunmaktaydı.
Yine bu konuyla ilgili olarak hamile kadının yiyecek ve
içeceklerine de ayrı bir önem verilmekteydi.
“Hamile kadın hindi yumurtası tüketirse; çocuğunun ten renginin
çilli olacağı, balık yerse; gözlerinin belirgin bir şekilde
(patlak gözlü) görüneceği, bal yediğinde; çocuğun ağzından su
akacağı” şeklinde çocuk doğuracağını bildiren eski sözler
bulunmaktaydı.
Doğum sonrasında dünyaya gelen bebeğin sağlıklı büyümesi be
bakımının özenle yapılmasına Adigeler ayrı bir önem vermekteydi.
Bu ideali destekleyen örneklere “ŞEBATNIKO NASIL BÜYÜTÜLDÜ”
tanımlı eski zaman sözü şahitlik etmektedir. Burada annesinin
Şebatnıko’yu büyüttüğü yere günde yedi kez gelerek çocuğu
memesiyle emzirdiğini anlatmaktadır.
Ayrıca eski söylenceler bizlere yeni doğan bebeğe verilmesi
gerekli süt öğün sayısının ve zamanlamasının da çocuğun
gelişiminde önemli olduğunu bildirmektedir. Çocukların serpilmeye
başladığı günlerde kendisine çok olmayan miktarlarda, bilinen
yiyeceklerin tüm çeşitlerinden verilmekteydi.
Adigelerin gündelik yaşamlarında tükettikleri yiyeceklerin hafif
ve organizmanın rahatlıkla eritebileceği tarzda oluşu da mana
taşımaktadır. Yaşamları süresince fazlaca ve ağır yiyecekleri
tüketmemeleri gerektiği bilincine sahiptiler.Gündelik yemek
alışkanlıklarında yeşil sebzeler, çeşitli meyveler, sütten yapılan
yiyecekler ve bal muhtevalı yiyecekler bulunmaktaydı.
Alkollü içeceklerden özellikle uzak durduklarını ve
kullanmadıklarını bilmekteyiz. Adigelerin yeme içme alışkanlıkları
ve kültürleri onları tanıyan, aralarına girerek onları gözlemleyen
gezginleri de hayrete düşürmektedir.
ŞARL DE BESS, 1829 yılında Kafkasya’da bulunduğu sırada yaşadığı
olayları ve gördüklerini yazıya dökmüş ve onlar hakkında;
“Çerkesler (Adigeler kastediliyor) çok sabırlılar, yiyecekleri
açısından zengin bir çeşitliliğe sahipler, sağlıkları için zararlı
olan hiçbir şeyi tüketmediklerini belirtmekte ve bu nedenle çoğu
hastalığı yaşamadıklarını, yaşamları boyunca sağlıklı olarak uzun
bir ömür sürdüklerini, yaşlandıklarında dahi, görünür olarak elden
ayaktan düşmediklerini, Bahsıme’nın haricinde (alkollü) içecek
kullanmadıklarını bildirmektedir.
CEYMS BELL de Adigelerin yeme içme alışkanlıklarına ilişkin
olarak; sütten yapılan yiyecekleri ve yeşil sebze ağırlıklı
beslendiklerini bildirmekte ve şöyle yazmakta; “bana öyle geliyor
ki bu insanlar (Çerkesler) bizlerin çoğunlukla etten yapılmış
yemekleri yiyecekleri tüketişimizi şaşkınlıkla izliyorlar,
kendileri fakiri de zengini de aynı tarzda sebze ve sütten
yapılmış yiyecekler tüketmekteler.
CEYMC BELL “Kafkasya’da yaşamında ilk defa sütle yapılmış kabak
tatlısını burada yediğini ve özellikle çok beğendiğini belirtmekte
ve burada yetişen kabak çeşidinin başka hiçbir yerde yetişenine
benzemediğine dikkat çekerek bunun öğrenilmesi ve tadının herkesçe
bilinmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Onu takiben KARL KOH da yazdıkları içerisinde; “Çoğunlukla
Çerkesler içmiyorlar ve ailece bir eksiklikleri bulunmamakta,
onlar özellikle acıktıkları zaman öğün yemeği alıyorlar ve
adetleri olduğu üzere günde iki öğün yemek yemekteler” demektedir.
İngilizlerin büyük Pedagogu JOHN LOKK’un yazdığına göre;
“Romalılar akşama kadar geçen süre içerisinde yemek yememekteler.
Romalı genç centilmenler günde sadece bir kez yemek yemelerine
rağmen, bu konu hakkında hiçbir şikayetleri yoktu”
Devamla KARL KOH Adigelerin yemeklerine ilişkin şöyle
değinmektedir;
“Çerkesler sütü çok sevmekteler, en çok da yoğurdu severek
beğenerek yemekteler, Kafkasya’da yaşayanlar yoğurdu suyla
karıştırarak “ayran” dedikleri içeceği tüketmekteler. Bundan başka
kadınları, sütten yapılmış yiyecekler ve tatlılar hazırlayarak
sofra menülerini zenginleştirmekteler.”
“Ben daha çok yaptıkları Haluj’u pek beğendim. Bunlar küçük bir
ekmek boyutunda olup, içinde yumurta, soğan ve peynir bulunmakta,
KLANPOT’un bunlara “HALİVA” dediğini yazıyor, KARL KOH.
Adigelerin yeme öğünlerini sıkça tekrarlamamaları, çok yemek
yememeleri, onların fakir olduğundan ya da yeterli yiyeceklere
sahip olmamalarından kaynaklanmamaktaydı, çünkü onlar sağlıkları
açısından gerektiği kadar yenilmesi gerektiği bilincini
taşıyordular.
“Çerkeslerin yiyeceklerinin kalite ve sağlıklılığı Nogaylardan çok
daha iyi. Onlar sığır eti, koyun eti, hindi eti yemekteler, ancak
asla at eti yemezler” diye yazmıştı 1709 yılında Fransız JAN
ŞARDEN FERRAN (Kırım Hanı'na askeri hizmetlerde bulunmaktaydı).
“C.BELL’de hayret edercesine anlatmakta; Adigelerin birbirinden
farklı çeşitlilik içeren mutfak kültürü hakkında, KARL KOH ‘ da
yazmıştı Adigelerin etten yapılmış yemekleri ustaca
hazırladıklarını.
|