ÖMER BÜYÜKA
İSTANBUL 5 Mart 1975
Değerli gencimiz Batıray Özbek Bey'e,
24 Şubat 1975 günlü mektubunuzu aldım. Hakkımdaki
nezaketinize teşekkürler ederim. Sorularınıza cevap vereyim:
Abaza unvanının kapsadığı toplumlar biri coğrafik,
diğeri etnik olarak iki bakımdan sınıflanıyor. Coğrafik bakımdan Abazia denmiş olan bölge Agaa = Agrı= Agır
(Sahilliler, sahil halkı), Mardaa = Mardat Mardıva veya değişik
söylenişiyle Madwa, Madıwa (Yamaçlılar,Yamaçlı,Yamaçlı kişi),
Şıxarıwa Şxlaraa -ki Adigeların Cıkarew dedikleri bunlardır-
(Dağlılar demektir)-, Aşuwa = Assuwa (Kuzey Kafkas Abazası,
Abazin) adlarıyle 4 halktır, ilk ikisine birden Apsnaa (Abhazia'lılar)
da derler. Abazaların etnik bakımdan bölümleri de şöyledir:
Abhaz halkları:
Tarih boyunca, geniş sahalar kapladıkları zamanki Abhaz
halklarına ve bölgeleri bugünkü Abhazlarınkinden ayrıdır,
sandığıma göre siz (bugünkü Abhaz sosyolojisine göre bölümlerini
soruyorsunuz. Bugünkü Abhazların) bölümleri kabile veya aşiret
karakterinde olmayıp, şivelerinde az çok farklar olan ve hepsi
Abhaz olan yönetim bölgeleri halklarıdır.
Bunlar: Dal, Tzabal (yabancı yazıların Tzybalda, Çibelda,
Sambal dedikleri), Apshü (kısaltılarak Pshü de derler),
Ahtijipsi (yabancı yazıların Haçıpsi, Agucips, Ahçip dedikleri),
laltzıs = lalkis ialıtasıs (Evliya Çelebi"nin Mekliye diye
yanlış yazdığı. Son yıllarda Wubıhların Abazaca eski adları
olan Sadze Saze adı yanlış olarak bu Xaltıslara verenler
çoğalmıya başlamıştır), Abazıp = Abzıp = Bızıp, Bzıp (bazı
yabancı yazıların yanlış bir yazışla İpsip, Bıslıp dedikleri),
Abjıwa (Orta halk, Sohum çevresi halla Bunlara [yanlış bir yazı
ile yabancılar Apşöa; Apşuwaz, Apchois, Apphoise derler),
Samırzakanaa (Samırzakan halkı) ,Ayıbğaflar» Aşu m Aşuv/a
halkları. Bunların adlarını -hepsinin- tam olarak
bilemeyeceğimden Kafkasyayı iyi bilen Prof. Aytek Namitok
rahmetlinin ORİGİHES DES CİRCASSİENS adlı değerli kitabının
yardımıyla bilgilerimi tamamlayarak yazayım. (Aşuwa'lara
Apsıwa’nın değişik söylenişi olarak Ap»ğa,Apsğa,Apsğaç da K
derler kendi şivelerince) : Kapsadıkları dallar Baçılbay (Başılbay,Başlıybaa)f
Medv/a (yabancıların Mıdawey,İvlacwa diye yazdıkları.Yukarıki
Mardıv/a = Madi¥;af lardan gelme oldukları belli), Kazılbek =
Kizılbek, Tapanta (Tatarların Altl-kesek,Adigeların
BaskheğsBaskeli dedikleri,Yaygın ve büyük bir topluluk), Şegrey,
Haybikua, Şeydi, Bağ, Tam, Kuzv (Kuj), Cecen,
BerzendigjCaldaşkaa, Sarapi, Psağar-xakuğa, Brakay (BrakaaaıBrakalılar,Çok
büyük ve güçlü tarihi bir topluluk), fuba, Haçıpsı (Yukarıda
geçen Ahçıpsılardan gelmiş bir kol olaa gerek), Sisipşire,
Anagi-Mguifa, Şasi, Dağlı Janalar ,Aratxuwaylar, Talko^ar,
Kobixanlar, Prof. Aytek Namitok'un yukarıda adı geçen değerli
eserini okumadınızsa ilk fırsatta okumanızı isterim.
2) Abazalarla Adigelerin tek bir ulus mu, birbirinden ayrı
uluslar mı olduğu:
Önce şunu belirteyim ki Abasgokerket terimini ilk söyleyen ben
değilim. Bu terimi ilkin, Prof. Meillet başkanlığında bir
heyetin yazdığı 1924 basım tarihli EES LANGUES Dü MONDE adlı
eserde -bundan 45 yıl kadar önceleri- okumuştum. Terimin
içindeki Abasge kelimesinin bütün Abazaları temsil etmemesi
Kerket'in de Çerkes'ten ayrı bir kaynaktan gelmiş bulunması ve
Çerkes kelimesi de yalnız Adigelere münhasır olmayıp en dar
anlamıyla Abhaz-Adige-Asetin(İr) ve bazen de daha genişletilerek
Çeçen,Dağıstan ve hatta bazen Karaçay ve Balkarları da
kapsatılmaları dolayısıyla Abasgokerket'in Abaza-Adige
birliğinin ortak adı olarak kullanılması bilimsel bakımdan
muallel ve ampirik ise de yerleşmiş ve oturmuş bir terim olduğu
için kullanılmakta şimdilik bir mahzur görmedim. Nitekim
Ortadoğu,Yakındoğu, Uzakdoğu, Batı dilleri, Doğu halkları
terimleri de bilimsel bakımdan yanlış -nispi ve ampirik-
olmasına rağmen yerfik ve oturmuş bulunması ve hiçbir itiraza
uğramaları da böyle değil midir? (Abasgokerket de böyledir.)
Abazalarla Adigelerin birbirinden ayrı uluslar mı, yoksa ikisi
de tek bir ulus mu olduğunun münakaşası zamanımızda güçtür
sanırım. Bilimsel tartışmalara bu halkların bugünkü kişileri
-bazı istisnalar hariç- henüz hazır değillerdir. Lehte ve
aleyhteki fikirler tarafları birbirlerine karşı soğutabilir.
Kafkasya, günlük yaşamlarında toplumlarını birbirlerinden ayıran
aşılması çok güç ve dolayısıyla ayırıcı engebeliklerle örülüdür.
Bu yerel şartlar ırkın (daha doğrusu etnoslarin) özelliklerini
bugüne kadar korumalarını sağlayan kutsal bir faktör ise de, tek
bir babanın evlatları olan kardeş halkların birbirleriyle
kaynaşmalarına büyük engel olarak her birine çağlarca ayrı tarih
yaratmıştır. Engelleri aşabilen büyük güçler de bu halklara ayrı
ayrı istikametlerden gelerek bu halklara yaptıkları etkiler ayrı
ayrı oynaklardan gelmiştir. Böyle kardeş halklar arasında
-onları ayrı ulus yapan- özellikler doğmuş, bu meyanda dilleri
birbirinde tamamen ayrı olmuş, müzikte ve zevklerde
birbirlerinden pek uzak sayılmamakla beraber farklar doğmuş,
milli giysiler birbirinin aynı kalarak devam etmiş, fikirde ve
inançta -büyük olmamakla beraber- bazı farklar doğmuştur.
Örneğin: Adigelerde gurur o kadar kutsaldır ki ulusal unvanları
olan Adige kelimesine MAĞRUR anlamını vermekten haz duyar ve bu
yayınlara da yansımıştır. Bunun tersine olarak Abhazlarda da
tevazu kutsaldır, o kadar ki (tevazu, nezaket, ülfet, dostluk)
kavramlarına verilen isimlerin çoğu bu halkın diğer adı olan
Apsuwa Apsu'dan gelmektedir ve buna bakarak bazı yazılar -ve
mesela Jean Oarol- Apsuwaların bu adına "Modestment" yani
mütevazı anlamını vermektedir. O gurur da o tevazu da elbette
iyi şeylerdir ancak, her ikisini de makul sınırlar içinde olmak
şartıyla.
Prof. A. Namitok'un da eserinde belirttiği gibi Abhazların
-bazen mutlak ve güçlü ve bazen vasal hSS ve fakat hemen daima
politik bağımsızlığını sürerken devlet adı olarak Abhaz veya
Abasgias adını kullanmaları bu adların ve hele birincisinin
dışta da tutunup yerleşmesini sağlamıştır ve halkı bu adı
elbette bırakmak istemeyecektir. Adigeler da kendi adlarını
bırakıp kardeşleri bulunan diğer halkların adlarını alacak
değiller.
Bu halklar asude zamanlarında ayrı ayrı yaşamayı kuvvetle tercih
etmişler ise de, dış saldırılara uğradıkları zaman kader ortağı
da olduklarının bilincine varmışlar ve elbirliği yapmışlardır.
Bu halkları toptan kapsayan bir ad da vardır: ÇERKES.
Bu unvanla anılmaktan her biri haz duyar. Öyleyse bu unvan
altında birleşmeye müstettirler. Ancak bu fırsatı
değerlendirebilecek gerçek aydını ne yazık ki yetiştiremedik.
Bir Yusuf İzzet paşa bir İsmail Berkok paşa, bir Prof. Aytek
Namitok, bir M. Fetkeriy Şuenuw, bir Prof. Aziz Meker, bir
İsmail Ziya Bersis ve belki de bunlar yanında daha birkaç
müstesna varsa da yetmez ve bir gidenin yerine bol bol
Circassolog gelmiyor, hatta hiç gelmiyor. Ümit bağladığımız
birkaç genç yeter mi? Ne yazık ki, mevcutlar aşiretçidir. Yusuf
İzzet ve İsmail Berkok paşaların ve başka bazılarının feryadına
ve çağrılarına rağmen ana kaynaklarımızı kendilerimiz bilimsel
olarak işlemiyoruz, yabancı dostlarımızın -çoğunca sathi-
övgüleriyle, övünmekle yetiniyoruz. Gürcü kardeşlerimizi
yükselten ve komşularının tarihsel hak ve övgülerini de
Gürcülüğe mal eden -milli edebiyat ve araştırmaları-
çalışmalarından da ibret almadık. Artık işe başlamış
sayılabilirsek de henüz bu yolda toy olsak gerek ki başarılı
eserler daha meydana getiremedik. Geç kaldığımız kadar hamle
yapmak zorundayız. Türk şairi Mehmet Akif'in dediği gibi:
"Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak,
Bilmem ki ölüm var mıdır bundan daha alçak."
Ortadoğu’da Çerkes milleti oluşacak değil,hakkı da yok. Çerkes
Çerkesistan’da oluşur ama biz orayı nerdeyse unutmak üzereyiz.
Başarılı bir literatür konusu yapamadık. Dolayısıyla dost basına
da unutturduk. Eski haliyle Çerkesistan Kafkasya’da artık
yoktur. Azimli bir halkın mucize bile yaratabileceğine tarihte
ve dünyada örnekler vardır. Yolunda ölmek de özlemine -bir nevi-
ermek demektir. Eski Çerkesistan’daki Çerkesler bugün 8-9
parçaya bölünmüş ve aralarına galip halklar bolca
yerleştirilmiştir. Çerkes halkları artık onları da vatandaş
sayıp haklarına saygı göstererek beraberce hür ve mutlu yaşamayı
düşünmek zorundadırlar. Bu realiteyi reddetmek bir faşist Çerkes
imparatorluğu özlemini düşündürür ki gülünç ve çok zararlı olur.
Kısacası (vatanda toplan, dilini ebedileştir. Murada erersin).
Şunu da düşünelim: Çerkes unvanının kapsadığı dil grupları
-başka dil grubu halkları gibi- her zaman araştırmaya tabi
tutulacak birer bilim koludur. Abhaz, Adige, İr (İron, Asetin)
terimlerini boykot eden bir araştırmacı konusuna; ne isim
takacak, birine diğerinin adını verirse konu vuzuha kavuşur mu?
Ortak ad olan Çerkes ve Circassologie de bu dillerden tek birini
göstermez. Ancak ortak konularının adı olabilir. Bilim
gerçekbilimi'dir. Gerçek gizli kalırsa bilim olmaz. Bilimsiz
toplum reşit değil ve dolayısıyla kurtuluş ve yükseliş felsefe
ve planını yapamaz ve inkıraza mahkumdur. Söylenecek şeyler
çoktur, buraya sığamaz.
Realiteyi kısaca belirtelim: Adige milliyeti de, İr
(İron,Asetin) milliyeti de, Abhaz milliyeti de vardır ama üçü de
kandaş ve kardeştir ve kader ortağıdır ortak adları ÇERKES’tir.
Demek ki, Çerkeslik bir Diller Federasyonu'dur, doğal bir
federasyon. Bu halklar böyle bir federasyona dahil olmakla
kıvanç duymaktadır.Tıpkı İsviçre gibi. Bildiğiniz gibi; İsviçre
Fransız, Alman, İtalyan, Romans halklarından oluşan bir diller
federasyonudur ve siyasi federasyonlarının temeli de budur.
İsviçrelililer onları birbirine kıvançla bağlar.Çerkeslik doğal
federasyonunu oluşturan dil grupları da bilimde, siyasette, her
türlü uygulamalarda birbirleriyle yardımlaşmalı, birleşmeli,
gillü gişsiz sevişmeli, acıyı ve sevinci paylaşmalıdırla,
böylece tek millet olma yolunda ilerlemelidirler.
Zaten bu yolda az çok bir mesafe de alınmış bulunuluyor. Çerkes
teriminin kapsamı daha da geniş olarak, milli giysileri Çerkeska
(Tsey, Kumoü) olan bütün Kafkas dil gruplarının arasında bir
dayanışma ve sevişme kurduğunu halklarına dikkat edersek
gözümüze çarpar. 54 yıl görev dolayısıyla gezdiğim yerlerde
benim Abaza olduğumu duyan Wubıh'ı, Adige’si, Asetin'i, Çeçen'i,
Avar'ı, Lezgi'si bana hiçbir işleri düşmediği halde "Çerkes’iz"
diye ve beni de Çerkes bilerek ziyaret etmişler, evlerine veya
köylerine davet edip izaz ve ikramlarda bulunmuşlar ve
dostlukları devam etmiştir. Benim de memleketim olup Çerkes
kesafeti bulunan ve Bolu dağı ile İstanbul boğazı arasındaki
bölgeden başka Mersin, Eskişehir, Sivas,Tokat, Amasya, Samsun,
Kayseri, Aydın çevreleri böyle kardeşlerim ve köylerimle
doludur.
Tarihin en eski çağlarına da dikkat edersek şunu görürüz: Asıge
(Abxaz Abaza = Abase-Apsu), Adige (Adağı «Dağı-Dawi» «Dağ- Daw»
Daha = Dak = Dace » Daç^Çagır «• Dıgar s Digor^Jicle - Tigre),
Çerkes (Kirkat, Kerket, Oircas: Hyrcan, Carcine, Kirkasse, Azıx,
Azux, Zaxu), Laz Alaz, Alase, Alşe, Arisbe, Lesbe, Laz, Alyze,
Lyze, Lyde), Abasos (Abazitis, Abasitide) halklarının bu ulusal
adları çok eski ve tarih öncesinin en eski ulus adlarından
oldukları ve bu halklar arasında bazı şive farklarının o
zamanlar da oluşmuş bulunduğu ortaya çıkıyorsa da hayretle
görülen şu oluyor ki, bu halklar dünyaya en yayılmış halklar
olarak görünürken, birinin bulunduğu yerde diğerleri de mutlaka
bulunmaktadır. Birbirlerinden den asla ayrılmamışlardır. İlk
medeniyet merkezlerinden Anav ve çevresi olan Ortaasya'da Asıge
ve kollarının yanında ve beraberinde Adige (Adaği,Dağı, Dağ,
Dawi, Daw, Dahi), Kafkasya'da Çerkes (Kerkete, Circasse, batı
komşusu Carcinite bölgesi), Asıge (Abaza, Abxaz, Azyge, Yazyge,
Apsuwa, Apsu, Zyge, Zyngue, Assu» 4zra, Az3, laz (Lase, Alaz),
Azyxe (Azux, Zaxu, Zaxuwa, Zaxuwan, Zyxe, Adige), Doğuanadolu ve
Mezopotamya'da Assu, Apsu, Zaxu, Azux, Azyxe, Cicese,
Filistin'de Kirkaş, Zaxuwan (Zabuion|: Zaxun (Sihion), Asgawan (Askawan,
Askalan), Batıanadolu'da lyde (%ze, Alyze, Arysbe, Laswa, Lesbos),
Abasos (Abasitis, Abasitide, Assuwa), Kirkassos, Galat-ia'da
Aboza (Pessinie, Pessinunte, Pasını, Pasınınte, Apsını,
Apsınınte) ve bitişiğinde Carcinite dağıjjythinie'de Dakibyza
Dak-Abaza birliği-Adige-Abaza birlig Idbisa Abasa'ya dahil) -Geboza-Gebze,
Byzante (Byza yurdu...)| Balkan yarımadasında Byze (Moese, Myse,
Bisse),Dace (Daç, Dak, Dacus),Yunan'da Pelasge (Pel-Asge),
Zakyntho» (Zaxu-yurdu),Lazwa (Lazpa, Lesbos),yine Marmara'nın
güney kıyılarınds Syg© (Asyge)»Ukrayna'da Zgrgrine, Zegrine (Azyge'lar-yurdu)
ve diğer adiyle Çerkask (Çerkes,Gircas,Kirkas)... bu arada ilk
akla gelenlerdir ve hepsi de Abhaz, Adige, Laz halklarının o
zamanlar da tek bir millet gibi beraber yaşadıklarını
göstermektedir.
O çağlarda bu üç halk (Adige, Asıge, Laz) tek bir ulus halinde
birleşik bulunmasalardı, dünyanın birbirinden bu kadar uzak
yerlerinde, birinin bulunduğu yerde diğerleri de mutlaka bulunur
muydu?
3) Okuyacağınız eski yayınlardan birçoğunda yalnız
Natuhaçların değil; Wubıh, Shapsugh, Dağ Janaları, Bjedugh,
Abazax (Abzegh, Abazex) halklarının da Abaza veya Abaza-Adige
melezi olduklarını okursunuz. Bu yargıları Abhaz kaynakları da
kuvvetlendiriyor. Bu konuda da söylenecek şeyler çoktur.
Buraya kadar geçen izahlar Abasgokerketlerin eski ve yeni durura
ve ilişkilerini az çok gösterdi. Bu adın birleştirdiği halklar
tek ulus mu yoksa ayrı ayrı uluslar mı olduklarını siz düşünün.
Anlayabildiğim kadarıyla, sizde bilimi. düşünme istek ve
yeteneği vardır, gerçeği bulacaksınız.
Abhazlarda ki ünlü at soyu Law çı’dır (Law atı). Deniz aygırı
ile kısrak meleziymiş. İri yapılı, pençesinin altı bir yumruk
sığacak kadar oyukmuş. Abaza at kültürü Abhaz Mitolojisi Anaç
mı adlı olup sizde de bir nüshası bulunan kitabımın AİTAR
bahsinde vardır, ona ilave edilebilecek şeyler de varsa da
buraya sığdıramayız.
Abhazlarda Nart efsaneleri yaygındır ama,Ortadoğu’daki
hemşehrilerimiz gittikçe unutmaktadırlar. Abhazlığı iyi bilen
yaşlılar arasında -kişilerden parça parça duyacağınızı birbirine
eklemek suretiyle- bu efsaneye ait derlemeleri yapmak henüz
mümkündür. Abhazia profesörlerinden İnalipa Şalwa'nın Nartlar
hakkındaki hacimli bir kitabı da iyi bir kaynaktır.
Hayrete değer ki, efsanesi Abhazlarda artık unutulmuş bulunan
Zeus ve onu besleyen Melissa ve Amelitha ve ilgililerinin adları
onların Abhaz kaynaklı oluşlarını şüphesizce gösterenlerden
bulunurken, bu halkın henüz unutmadıkları Nart efsanesindeki
Nart kelimesinin etimolojisini Abhazca’da ancak tereddütle
yapabiliyoruz, anlamlı mı anlamsız mı kesin olarak iddia
edilemezse de bir ata olduğu beliriyor. Bu konu da yukarıda adı
geçen kitabımızda işlenmiştir, onun Nartlar bahsini bir daha
okumaya vaktiniz olursa göreceksiniz, Nartlı kişilerden
birçoklarının adı anlamlı ve Abhazca’dır, bazıları da anlamsız
adlardır. Sasrıkua da anlamlılardan, göreceksiniz.
6)
Abhazlarda çocuk doğunca onu ilkin soğuk suda yıkadıklarına dair
bir efsaneye ben rastlamadım ve duymadım. Ancak, eskiden çocuğa
ilk ad verilirken bir duacının onu altın zerreli suyla yıkayıp
veya bu sudan çocuğa serpip d takma merasimi yaptığı bilinir. Bu
nedenledir ki Abhazca’da ad anlamında kullanılan Ü&ası kelimesi
Xi-dzı (Altın-suyu, Kutsal-su, Altın-ad, Kutsal-ad) SSK şekil ve
anlamlarında bileşik bir kelimedir. Aynı bir kaynaktan gelip iki
kardeş halkta da tutunup kalan bir efsane bu kadar eski zaman
içinde bu kadar farklılaşması normaldir.
?)
Abaza devi Dachkal'ı ben duymadım. Elbette her şeyi duymuş
olamam.
?)
Amiran kelimesi Amran şeklinde söylenirse Abhazca
bazı anlamlar verirse de, kelime benzerliği tek başına bir değer
taşımaz, benzeyişin anlamsız bir rastlantı olmayıp gerçek bir
ilginin ifadesi olduğunu gösteren delil veya karineler bulunması
gerekir. Amran hakkında benim izahlarım pek tereddütlü olacak.
Leningrad profesörlerinden Turçarnof'un Doğu Avrupa epigrafileri
hakkındaki Rusça değerli eseri Amiran'ın Abhazlarla ilgisini
işlemektedir, tercüme ettirmeye çalışıyoruz. Ona bir şey
katmakta ve ona dokunmakta şimdilik cesaretsizim.
9) Dokuzuncu sorunuza da cevabım şu olacak: Siz Adigeleri
bilirsiniz Abhazların o konudaki gelenekleri de Adigelerinkinden
farksızdır.
10)
Kardeşlerin aynı sütü emmiş olmaları Abhazlarda aynı sütü
emenleri de kardeş olacağı geleneğini ve inancını
doğurmuştur.Toplumda düzen kurucular bu inançtan yararlanmayı ve
düzen koruyucular da bu inancı toplum hayatında uygulamayı
bilmişler, düşmanlığın sürüp gitmemesi için düşman kişinin veya
ailesinden bir çocuğun barışa yanaşmayan mağdur ailenin
annesinin sütün emmesini sağlamışlar. Bu iş geniş halk topluluğu
ve halk mahkemesi huzurunda -büyük merasim ve şölenle ve süt
emecek tarafın büyük hediyeleriyle- yapılırdı, bu esnada halk
mahkemesinin sözcüleri ve hazirun barışa yanaşmayan mağdur
tarafı onere edip barışa yanaştırma yolunda cidden başarılı
konuşmalar ve uygulamalar olurdu. Bunların oldukça unutulmaya
başladığı zamanımızda bile benim gördüğüm bu gibi olaylara
hayran olmuş ve konuşmacıların ve kararcıların cidden etkili
konuşmalarına saygılarım büyük olmuştur. İşte,o süt kardeşliğini
tertipleyip kurduran o halk mahkemesi başka ek tedbirlerle de o
barışı perçinlemesini biliyorlardı. İşte düşmanları kardeş
yapan süt kardeşliği.
Gelelim İncil’in çevirisine: Tahminen 50 yıl kadar önce bunun
Abhazca’ya bir çevirisinden bazı parçalar okumuştum da
beğenmemiştim. İncil'in de Kuran’ın da Abhazca’ya tercümelerini
-temel birer eser olarak- bu dile kazandırmak isteği de o günden
beri bende mevcut ise de, yayınlama hususundaki maddi güçlük
bugüne kadar beni alıkoymuştur. O muhterem bilim enstitüsü bunu
bu şekilde ele aldığına göre (mani zail oluyor, memnu avdet
ediyor) demektir. Ancak, her şeyden ziyade önemli gördüğüm ve
-aldanmıyorsam- benim elimden çıkması zorunlu olan bazı
araştırma yazılarının üzerindeyim, işe uzun ara verip kafamdaki
binaları yıkılmadan hiç değilse iskeletini kağıda geçireyim de
ondan sonra o işi tahlil ederek istenen İncil çevirisine
başlamam gerekecek. Ondan sonra da o talikettiğim iskeletin
detaylarını da yapıp yayınlayayım diyorum. Bu nedenlerle İncil
çevirisine 6-7 ay sonra başlayabilirim. Kabul edip etmediklerini
bildirirsen, memnun olurum. Önümde beni bekleyen işleri elbette
bilmeliyim.
Başarılarınızın devamını evce diler selamlarız değerli gencimiz.
ÖMER BÜYÜKA
24 Mayıs 1975
Değerli hemşehrim Özbek Bey’e,
20 Mart 1977 günlü mektubunuza teşekkürler. Sizi gerçekten
arıyordum. Sizi birçok değerli Adigelerle konuştuksa da
bulamadılar, bulamadık. Sorularınızın cevapları uzun olacağından
hemen onlara geçiyorum:
Yazılarımda elbette Adigelere ait birçok sevindirici yeni
buluntular var ama, buna bakarak benden Adigeler hakkında bilgi
isteyen bazı tanınmış romancı ve tarihçilere "Çerkesliğin bir
diller federasyonu olduğunu bildirdim. Federe dillerinden birinin
de Adigece olduğunu, bu dil ve tarihlerinin her birinin bir
ihtisas kolu bulunması hasebiyle ben ancak Abhazya konusunda
kendimi birinci derecede yetkili saydığımı, Adige dil ve tarihinin
konumun dışında olmamasına rağmen onun uzmanı sayılamayacağımı ve
onu benden daha başarılı etüt etmiş veya edebilecek zevat
bulunduğunu bildirerek adreslerini veriyorum.
Bu prensibimi bozmayayım da sorularınızın Adige bölümünde
bilgiçlik taslamayayım. Bu konuda Prof. Aytek Namitok'un "Origines
des Circassienes" ve General İsmail Berkok'un "Tarihte Kafkasya"
adlı yapıtlarının değerli kaynaklar olduğunu söylemekle yetinerek
Abhazlara ait sorularınızı yanıtlıyorum:
Apsu=Apswa=Abaza=Abhazlar iki bölümlüdür:
A) Apsnaa=Abhazyalılar,
B) Aşuwa-=Abazin'ler.
Bu bölümler ikinci derecede bölümlere ayrılırsa da, bu bölümler
soysal (etnik) olmaktan ziyade bölgesel ve coğrafidir. Diğer bir
anlatımla, yönetim bölgeleridir. Muhitülmaarıf'ın çok isabetle
yazdığı gibi, ’’beylik’'lerdir.
Şunlardır :
A) Abhazya’dakiler: Dal ,Tzabal, Apıshü,
Ahtjıpsı, Xaltzıs, Abazıp = Abzıp, Abjıwaa, Samırzakan. Bunlardan
başka bir Ayıbğa’dan söz edilİrse de bu ad Apıshü ile
Ahtjıpılıtpsı’yı birleştiren ortak adlarıdır, ilk dördüne Mardaa
(Yamaçlılar)=Mardawaa (Yamaçlılar)= Mardapt = Mardat (Yamaçlı) da
denir. Diğerlerine Agaa (Sahilliler) denir, Ağır da bu anlamdadır
(Sahil halkı demektir).
B) Aşuwa=Abazin'ler: Tapanta (Altıkesek) , Başılbay, Medwa(
Kazılbek,
Şıxariwa, Haybekir, Sitaa, Bağaa) , Tamaa, Kuzv = Kuj, Tjetjin, Bırzandiw,
Tjaldaş, Sarapi, Psawar, Barakay, Tubi, Sisipşir, Anagi--Mguwa,
Şxajanaa, Aratpiwaa, Tarkua, Kubixan. Abazinlerin bu bölümlerinin
birçoğu etnik adlar.
(...)
İstanbul Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin kuruluş yılı
I908’dir. Günü gününe tarihini bulmak için epey kitap karıştırmak
gerekti, sizin de aceleniz olduğuna göre şimdi yılını yazmakla
yetineyim.
İncil'in tercümesine gelince: Şimdilik tecrübe olarak, İncil’den
yalnız bir bölümünü (Yuhanna bölümü) tercüme etmemi istediler; ona
göre diğer üç bölümü için karar vereceklerdi. Tercüme ettim,
gönderdim, cevap bekliyorum. Ayrı, ayrı tarihli 4 adet Türkçe
tercümesi ile bin adet Abhazca tercümesi elimdedir. Birbirlerinden
farklıdırlar. Hiç biri de İncil'in esprisine (Söylendiği zamanki
hava ve ahengine) uygun değildi. Çeviri onlara nazaran fevkalade
ve tatlı, çekici oldu. Eğer, her kelime karşılanmadan yalınız
cümlelerin esprisine sadık kalarak tercüme etseydim daha da iyi
olacaktı ama bu yolda kendilerinden müsaade almadığım için
kelimelere sadık kaldım. Abhazca’nın Abhazya’da da ne kadar tatlı
görüldüğü Prof. Dsidjaria'nın Rusça bir kitabında da övgü ile
belirtilmekte ise de, İncil Enstitüsü beni benden öğrenmek
zorundadır. Bu itibarla tercümem hakkında verecekleri hükümde
isabet olup olmayacağını şimdiden bilemem.
Dil ve tarih konusundaki çalışmalarımı epey durdurdum.Belki
yakında, bıraktığım yerden başlarım. Bu arada, Adigelere şeref
veren bazı belgeler de buldum, çok değerli bunu Adıgalar da
şimdiye dek ummamışlardır.
Selam, selam, selam ve en içten dileklerle kucaklarım.
Ömer Büyüka
|