Can
hemşehrim Batıray Özbek
08 Şubat 1990
Mektubunuz yıllarca özlediğim sesleri duyurdu, sağ olunuz. Ben
96 yaşındayım, sağlığım da ona göredir: Gözüm zayıf, kulağım
hiç duymaz, yüzüme bakarak bana acelesiz söylenenleri anlarım
da ortada konuşanları hiç anlamam. Bu nedenle
derneklerimize seyrek ve taksi ile gidebiliyorum, şoförlerin
bazıları kültür derneklerimize “Dügün Salonu” diyorlar. Gerçekten
de bu derneklerimiz Türkiye'de birer düğün salonu niteliğindedir:
Çünkü oralarda, Çerkes dillerinden ve şarkılarından hiç biri
duyulmaz Kafkasoloji ve Sirkosoloji konusunda bir araştırmacık
yeri kitaplığı da bir müzecik de yoktur. Yalnız
Çerkeslerin kendilerini görürsünüz, bende Çerkes kültürünü değil
de Çerkes yüzünü görmeye giderim.
Bu
derneklerimizde- seyre gelen Çerkes büyüklerine Çerkes
terbiyesince saygı gösteriliyorsa da uyarılarına kulak asılmıyor.
Ben İstanbul Kafkas kültür derneğinin kuruluşuna yetişemedim
kurucularının kimliklerini, Kuzey Kafkas tabirini teklif edenleri
de buna itiraz edenlerini de bilmem. Orada tetkik edip cevap
vermem geç olur belki noksan da olur. Onu “Kafkas kültür derneği
Başkanı” Bağlarbaşı Nuhkuyusu Caddesi No.1022 Üsküdar/ İstanbul
adresinden sorsanız daha daha sağlam olabilir.
Gerçekten ben de “Kuzey Kafkas Kültür derneği” tabirini Çerkes
milletleri için yanlış biliyorum. Neden: Bugünkü Kafkas yerli
milletlerinden Gürcü, Ermeni, Türk kökenliler dışarıdan
Kafkasya'ya gelip yerleşerek Kafkaslılaşmışlar, Abhaz, Adige,
Kabardey, Lez, Laz ve muhtemelen Çeçen milletleri Kafkas
atahtanları (Kafkas'ın ilk sahipleri, ilk insanlarıdır), Kafkas'ın
Kuzey'i de Güney'i de onlarındır, Kafkas'ın bütünü konusunda söz
hakkı onlarındır. "Kuzey Kafkasyalıyız" demekle Güney
Kafkasya'daki haklarını sonra gelenlere bırakıyorlar. Ben ilk ve
orta okullarında iken sınıf duvarlarına asılı haritalarda
Karadeniz’in Doğu sahilinin bütünü üzerinde ''Çeçenistan''
yazılıydı doğrusu odur. Aslında Karadeniz'in doğu sahili Abhazya=kolkide
insanlığın menşei olarak gösteriliyor: İlk insan Adem ve Havva=Ava=Eva orada yaratılmış gösteriliyor.
Abhazya'daki kura nehrinin
kenarındaki kaus o ilk insanların ilk yeri olarak gösteriliyor ve
oraya Tevrat Havile diyor ki Adigece Habile=Hable’nin değişik
söylenişidir. Bu Kafkas otohtonları dünyanın en eski (ilk)
insanlarıdır, kafkasolojı eksiksiz tetkik edilirse bu gerçek belli
olur.
Gürcü dili
ilkin (Denizi tanımayan bir kara dili) idi, onlar Kafkaslı
olduktan sonra Karadeniz sahilindeki Abhazya'nın dilindeki Dzı=üi=Dzıüi (Tayfun durgun-su =Göl) kelimesini Gürcüler yeni
dillerinde deniz anlamında söylemeye başlamışlardır, Dzığua=Dzğua diyor.
Kuzey
Kafkasya’nın ilkimi ve doğası canlıların yoktan yaratılmasına
dünyada en elverişli olan yerdir. Ansiklopedik bilimlerde en ile
bulunan İsrailli ve Fransızlardan yetişenler bu gerçeği dünyaya
yaydılar.
Yine
derneklerimize döneyim: 20 yıldan fazla evvel bir gün İstanbul
Kafkas Kültür Derneğinde Çerkes dillerinin yok olması için
bunların yazılması ve yazılanların her Çerkes tarafından okunması
gerektiğini söylediğimde genç "Herkes ilim yapabilir mi efendim!"
diye itiraz edince ben, ''Senden ilim beklemiyoruz. Çerkes
atasözlerini de toplayamaz mısın? Bunları topla da becerebildiğin
bir yazı ile yazıp bana getir, ben o yazını her Çerkes'in
okuyabileceği bir şekilde ıslah edeyim, onu yayınlamak sorumluğunu
ve giderini ben üzerime alıyorum önde benim adım bulunmayacak,
eseri sahibi olma şerefinin sana ait olduğu o kitabın kabındaki
senin adınla görülecektir'' dedim.......
Başka bir
yılda da aynı dernekte, Çerkes dilinin yok olmasını önleme
tedbirleri almak bu dernekleri borcudur. Be yolda Çerkesce okuma
yazmanın yayılmasına çalışmasınız. Bu işlerden biri olarak bu
dernek arada bir Çerkesce mevlit toplantıları yapsın, şimdilik Arap
harfleriyle yazılı bulunan bu mevlidi -İzmit’in bir Çerkes köyünde okuyuşunu İzmit müftüsüne bile beğendiren- İslam hocası
Adige Yusuf efendiyi Adapazarı'ndan ben getirip ağırlayacağıma söz
veriyorum, bu ise değirişiniz dedimdi, hala ses yok.
Ancak; bu son
defa Adige Çerkeslerinden Yasin Çelikkıran Adige atasözlerini de
toplayıp, Adigece mevlidi de Kafkas Adige Kiril harfleriyle
yayınladı, sağ olsun. Fakat Adigey'deki birkaç yüz bin Çerkes'in
kiril harfleriyle yayacağıma Çerkesce'nin tehlikesiyle karşı
karşıya
bulunan Ortadoğu'daki milyonlarca Çerkes'i okuyabileceği Latin
harfleriyle yaymalıydı ki maksada uysun.
20 yıldan
fazla zaman önce, Çerkesce mevlidi Arap harflerinden her Çerkes'in
okuyabileceği Latin harflerine çevirmeye başladımdı, biraz
ilerledikten sonra onu dernek mensupları aldılar, üzüldüm, bugüne
kadar üzgündüm. Bunların her Çerkes'in okuyabileceği Latin
harflerine er geç çevrilmesini temenni ediyorum.
Kafkasya'daki
Abhaz ve Adigeler Latin harflerinin kendilerine kazandıracağı
imkanları biliyor ve istiyorlar. 26 yıl kadar önce İstanbul'a gelen
Abhazya profesörlerinden Aleksandre Dzıdzaria ve Şalva İnalypa ''Abhazya Abhazlarının uç dört kat
nüfuslu hemşerilerimiz dış
ülkelere serpilidir, ne Kiril harflerimizi bilirler ne Rusça'yı,
bizlerden Abhazca ve Rusça'dan başka dil bilende yoktur. Dış
ülkelerdeki soydaşlarımız ve akrabalarımızla mektuplaşabilmek için
onların çoğun bildiği Latin harfleriyle Abhazca'nın da yazılması
zaruridir.
''Sen dilci imişsin, Latin harfleriyle Abhazca alfabe yap da bize de gönder'' dediler.
''Şimdilik benden başkalarının
yapmalarını beklemediğim araştırma ve yayınlarla meşgulüm,
onlardaki Abhazcaların Latin harflerinin okunuşunu bu
yayınlarından bazılarında gösterirsem yetmez mi?'' dedim. ''O da
alfabe'' demektir, olur dediler. Abhazya'dan Kiril ile değil de Latin
harfleri ile yazılı mektup aldığımda oldu. Bir kitaptaki
Abhazcaların Latin harfleri ile yazıldığını da gördüm. Çerkes
dillerinin Latin harfleriyle yazılması bu dillerin kaybolmamasını
sağlayacaktır.
Bir
hastalığımız: ''Cumhurbaşkanının elinden ödül alarak onore edilen
romancı bir Adige bana gelerek, Çerkesler hakkında bir yazı yazmak
istiyorum, babam polisti, ben Çerkes içinde büyümedim, Çerkesler
hakkında bilgim yetersizdir, bunlar hakkında bana mümkün bilgileri
lütfetmenizi rica adıyorum'' dedi. Ben, ''Çerkes milletlerinden en
çok bildiğim Abhazlardır, diğer Çerkesler hakkında da bazı şeyler
bilirsem de yetersizdir, istediğiniz bilgileri Adigeleri en iyi
bilen bir yazar vardır, ondan bilgi almanız gerekir'' dedim, ''Ondan
siz lütfen benim görüşmem için randevu alda günü de ziyaret
edeyim'' dedi. Bunun üzerine sen orta öğrenimini Kabardey’de,
üniversiteyi Çekoslovakya'da bitiren, bazen de bir dergi
yayınlamış bulunan Ahmet
Canbek'e gittim, yanında çok güvendiğim dil bilir, kültürlü Adige
Tahir Jana da vardı. Ben ''O hayırlı bir girişimde olduğumun
müjdesini görüyorum, güvendiğim ve görmek istediğim zıtlar bir
aradasınız'' dedim. Bir sohbetten sonra ziyaretimin sebebini
anlattım. Büyük romana Kemal Bilbaşar'ın istediği randevuyu
söyledim. Onlar ''O insanla görüşmek istemeyiz, o solcudur!''
dediler. Ben, ''Yahu bir suçu varsa kanun yakalardı, tersini olarak
cumhurbaşkanından ödül bile almıştır. Halkınız konusunda iyi bir
şey yazmak isteyen bir ünlüyü reddediyorsunuz, kanunun
suçlandırmadığı, cumhurbaşkanının onur ettiği bir yazarı siz nasıl
suçlarsınız!'' dedim. İddialarında direndiler, ayrıldım.
Yakınlarımdaki Adige aydınlarından Mesud Şurdum'a gittim, anlattım,
bilgi isteyen o romancıya Adigeler hakkında en iyi bilgiler
verebilecek birini arayıp bularak onları götürmesini söyledim. O
ya birileriyle buluşturdu yada güveneceği kimse bulamadığı icin
yanlız kendisi onunla görüşmüş.
Bir müddet
sonra romancı Kemal Bilbaşar (Köleliğin dönemeci) isminde bir
roman yayınladı, bu romanı bir çok Adigeler beğenmedi, üzüldüler.
Halbuki o yayıncıda Adige'dir. Kendilerinden başka birilerin
bahsetmesini istemeyen akıllıların verimi. Her milletin alın
yazısını kendisi yazdığı bilinir. Zamanımızdaki Çerkeslerin
tabakaları da sıradan aydınları da bu milletin alın yazısına henüz
umut verici bir şeyle yazamıyor.
Yalınız
Adigeler değil Abhaz halkının sıradan aydınları da öyle. Kafkas
problemleriyle zamanınızın ve içinizin dolu olduğuna güvendiğin
sizinde duymanızı istediğim şu olaylar var: 1968 de bir gün
Kadıköy'ün Kızıltoprak'ta bir salonda 60-70 genç Abhaz toplanarak
beni evimden çağırdılar, gittim. Çoğu üniversiteli. Başlarındaki
yaşlı tüccar Ziya Geç -biraz konuştuktan sonra - ''Beni de getiren
bu gençlerimizin dert ve isteklerine çare bulacağınızı umdukları
için sizi dinletmek istiyorlar'' diyerek onları konuşmaya davet
etti. Hepsinin dert ve istekleri birbirlerine uygundu: ''Biz Abhaz'ıs, dilimiz ve kültürümüz Abhazca'dır oda Kafkaslıdır. Kafkas
derneklerine gidiyoruz, orada bir Kafkaslılık görmediğimizden
başka bazı kimselerinde bizi ikinci sınıf önemde görüyor gibi
geliyor bize. Bu durum karşısında bizim şahsiyetli olduğumuza
örnek bir Abhaz kültür derneği sahibi bulmak istiyoruz ''.
Bunlara ben
''Kurulu Kafkas kültür derneklerine bir kaçar kişi değil de bolca
katılıp etkilerseniz o ihmallerini de o hatalarını görmezsiniz''
dedim. Bir çoğu isteklerinde direniş konuşmaları yaptılar. Sonunda
başlarındaki yaşlı Ziya Geç ''Bunların dert ve isteklerinde haksız
gördüğünüzü sanmıyor. O ihmalci dernekleri de bunlar ıslah
edemezler, bunların istedikleri Kafkas Abhaz Kültür Derneğini
kuruverirseniz o Kafkas kültür dernekleri de bizimdir,
yardımlaşacağız eğer siz Sivas'ta ve Sakarya'da Kafkas kültür
dernekleri gibi bunlara da bir ''Kafkas Abhaz kültür derneği
kurmazsanız o Kafkas kültür dernekleriyle bir alakamız da
olmayacaktır'' dedi, etraftan ''Evet, doğrudur tamam!'' sesleri
yükseldi.
Bu defa ben ''Pekiyi
kurarız amma, ırk adıyla dernek kurmak. Türk kanunlarına uymaz, bu
nedenle, Abhazya ırk adı olmayıp coğrafi bir ad olduğundan
(Abhazya Kültür Derneği) adıyla kurabiliriz'' dedim, etraftan ''Olur, peki, kabul!'' sesleri yükseldi... Başladık.
Kurucu
sıfatıyla tüzüğü imzalayacak gençleri de seçtiler. Tüzüğünü yapmaya
başladım. Bunu haber alan bazı Kafkaslılar bunu kurmayı incelemek
için profesör Hayri Domaniç’i öne sürerek beni İstanbul'a
çağırdılar. Yanıma hukuk talebesi Ergün Tapşın’ı alarak gittim.
Abhazya kültür derneğini kurmanın -güya- sakıncalarını söyledi,
ben cevap verdim, o söyledi, ben söyledim, nihayet ikna etmiş
olmalıyım ki o arkadaşlarına dönerek tartışmalarımızı duydunuz, bu
kurulacaktır, boşuna birbirinizi soğutmayın, dedi dağıldık.
Tüzüğümüzü
hukuk talebesi Ergün Tapşın'la emniyete gönderdim. Emniyette ona
''Abhaz demeyin Abhazya dediğinize göre hiç olmazsa (Abhazya Türk
Kültür Derneği) deyin'' demişler, Ergün Tapşın gelip bunu bana
söyleyince ben ad ve adresim basılı kağıdıma el yazımla yazarak
''Abhazya Türk Kültür derneği'' adında Pantürkizm kokuyor. Biz Pantürkizm'e saygılıyız, fakat Pantürkizm'in düşmanları Abhazya'ya
hakim kuvvetlerdir dernek teklif edilen o adla ben onu
benimsemiyorum
onunla mücadele eden bir cemiyet kurmak zorunda kalacağım cevabını
verdim.
Bu cevabı
emniyete götüren Ergün Tapşın’a orada 15 gün sonra gel demişler. O
15 gün sonra zaman tüzük İstanbul vali muavininde imiş. Vali
muavini kabul edilen bu tüzüğü Ergün Tapşın'a verirken bir de
''Abhazya Kültür derneği Abhaz milletine uğurlu olsun'' diye tebrik
de etmiş. Bu tebrik edilişten çok memnun olan Ergün sevincinden
uçarcasına gelerek bunu söyledi ve tüzüğünü de verdi. Ben ona
''Kafkas
problemleri konusunda Türkiye yönetim ve fikir otorilerine öteden
beri güvenirim, burada yerin zararına olmadan Kafkas konusunda
yapabileceğimiz çok işler vardır, güveniniz'' dedim.
Böylece Kafkas
Abhazya Kültür Derneği de kuruldu. İlk yönetim kurulu başarılı idi,
lüzumlu işleri anlardı, ilkin edebiyat koluna Ömer Büyüka ile
Paşapha Mahinur Tuna’yı seçtiler. Yönetim kurulu duvarına asmak
için Abhazca bir duvar takvimi yapmasını Ömer Büyüka’dan
istediler, 1961 duvar takvimi Abhazca ve tarihi güzel resimli
olarak yapıverdim, yayınladılar, bu takvimi başta aydın Türk
komşularımın duvarlarında gördüm.
1’nci yönetim
kurulunun bir sorumluluğa uğramayıp saygı da kazandığını gören
bazı kıskanç atazanlar çoğu yeteneksizlere kendilerini seçtirip
yönetimi ele geçirdiler ve ne yazık ki tecrübeli iyi bir fikir
adamı olan doktor İsmail Adzınba ve hukuk mezunu Ergün Tapşın
yalnız yönetim üyesi kaldılar, reisliye ve sekreterliğe o günlere
kadar bir is başaramamış olan atayan okur yazarlar geçti ve
onlarla derneğin kurucusunun ve ilk yönetim kurulunun aleyhimde
propagandayı iş edindiler, böylelerinden tiksinen doktor İsmail
Artzın ayrıldı, ''Toplantılarımızda iş yerine büyüklerimiz kötüleme
konuşmaları yapıyoruz, artık ayrılacağım'' diyenlere ben. ''Fikirlerine katılmadığım kimselere at oynatmakta fırsat mı
bırakacaksın, onlarla fikir mücadelesi yapmanı sürdür'' diyordum,
etraftaki -hatta, başka ilçelerdeki hemşeriler de- bunları
duyarak üzülüyorlardı. Yıllarca böyle devamdan sonra artık yüksek
tahsilli ve iyi niyetli gençler yönetimi ele geçirebildiler.
Ancak, onlarda tecrübesiz olduklarından büyüklerinin uyarılarına
ayak uydurmayı da henüz beceremediler....
Benim
yayınlarım Türkiye'de ve dış ülkelerde bilim ve yazı otoritelerince
beğenildiği bana da yazıldığı ve istendiği, hatta bu yayınların
üzerine dış ülkelerden profesör, bakan, büyük elçi gibi bazıları
da bana gelip Kafkas tarih ve problemleri üzerinde benimle
istişarelerine ve tavsiyelerine, bazı gazete ve dergilerin övgülü
yazılarına rağmen, hatta yukarıda anılan yazar Kemal Bilbaşar'ın
Varlık dergisine verdiği cevapta ''Bütün kütüphaneleri
karıştırdığımda Kafkas tarihi konusunda bulduğum Ömer Büyüka’nın
yayınlarında, başka hic biri değerli değildir...'' gibi beyanatta
bulunmasına ve Ankara Kafkas Kültür derneğinde Abhaz, Çerkes
tarihleri üzerinde zaman zaman konferans verdirmelerine rağmen
İstanbul'daki Kafkas kültür derneğinde ve Abhazya kültür derneğinde
bu konuda istedikleri konferansları Çerkes, Abhaz, Kafkas
tarihleri, hiç bilinmeyenler, hatta tarih kültürü bile çok
yetersiz bulunan kimselerden konferanslarını istemeleri ve
verdirmeleri, iç ve dış ülkelerde bile yayınları beğenilen Ömer
Büyüka’dan bu konuda bir konferans istenmemesi yüksek tahsilli ve
yetenekli Kafkaslıları da üzmektedir.
İşte,
derneklerimizin Çerkes milletleri hakkında kimlerin neleri bilip
neleri bilmediğini henüz kavrayamadığı da söylenmektedir.
''Çok
dertli çok konuşur'' diyorlar. Başınızı lafla ağrıttım, derdim çok
dilim kısa kesemez. Kusurumu dertliliğime bağışlayın.
Size şimdi şu
yayınlarımı postaladım. Aldığınızı bildirirseniz memnun olurum.
1. Hz.
İbrahim’le Awubulla ve Kafkaslar.
2. Kafkas
şahları.
3. Abhaz
tarihi’ni iskeleti.
4. Abhazca ilk dil mi?
Kafkas
kaynaklarına göre ilk yaratılışlar -ilk insanlık- Kafkas
gerçekleri adlı iki ciltli kitabım yukarıdakilerden önemlidir.
Kafkas konuları ile içi ve kafası dolu ve işlek olduğuna inandığım
sizde o yoksa üzülürüm, bende kalmadığı için onu gönderemedim.
Arada bir sesinizi duyabilirsem, güç kazanırım. Selam ve en iyi
dileklerimi sunarım
|