|
|
................... |
|
................... |
ÇERKESLER |
www.karacaahmet.com |
|
|
................... |
|
................... |
Çoğu kimse “Çerkes” denilince
Çerkes tavuğu, Çerkes halk oyunları, belki bir kısmı da Çerkes
Ethem ve Şeyh Şamil’i anımsayabilir. Ama onların toplumsal
özellikleri hakkında yeterli bilgi sahibi değildir. Çerkesler bize Osmanlı’dan kalan bir
toplumsal mirastır. Çerkeslerin anavatanı Kafkasya’dır. Kafkasya,
tarih boyunca hep çeşitli devletlerin egemenlik kavgalarının
verildiği bir coğrafi bölgenin adıdır. Batıda Karadeniz, doğuda
Hazar Denizi, güneyde Türkiye, İran, Azerbaycan, Kuzeyde ise,
Rusya yer alıyor.
Çerkesler 1860'larda bitip tükenmeyen Osmanlı-Rus savaşlarında
Osmanlı’dan yana tavır alırlar. Bu savaşta Osmanlılar yenilince
onların tarafını tutan Çerkesler, Kafkasya’dan zorunlu göçe
başlarlar. Göç, Anadolu’ya, Balkanlara ve Ürdün yönüne gider.
Mısır ve Suriye’yi de kapsar.
Çerkesler, Grek mitolojisi kaynakları Sindo-Meot kavimlerinden
olduklarını, Çerkes adının da Kerket’ten türediğini yazarlar.
Kendilerine Adigeler de diyen Çerkesler, Adige kelimesinin, öbür
taraf, Karadeniz tarafında oturanlar, Adigeyliler, Karadenizliler
anlamına geldiğini ifade ediyorlar.
1860’daki Osmanlı-Rus Savaşı ardından 1868’de Çerkes beylerini
dize getirmek için yapılan reformlarla sürüyor. Bu durumunda göçe
katılımda etkisinin olduğu gözleniyor. Kafkasya’daki Çerkes
nüfusun %80’i bu zorunlu göçe tabi olur. Kaynakların verdiği
bilgilere göre; 500 bin ile 1.500 bin arası kişi göçe katılır.
Çerkesya’da yaşanan bu göç olayı dünyada ender rastlanan bir
göçtür. Bugün bile anavatandan daha çok Çerkes anavatan dışında
yaşamaktadır. Türkiye’de yaşayan Çerkes sayısı bile anavatan
Kafkasya’dan daha çoktur.
Çerkesleri; sosyolojik olarak bugün bile henüz millet ya da
milliyet olarak nitelemek zor gözüküyor. Çünkü Çerkes adeta bir
üst kimliktir. Bu üst kimlik ya da şemsiye altında 50 civarında
boy var. Bunlardan bazıları; Abhaz, Oset, Wubıh, Kaberdey Balkar,
Shapsugh, Çeçen, Bjedugh, Besleney, Cemguy, Çeçen v.s. adlarını
taşıyor. Çerkes diye bir millet ya da milliyet yok. Bu saydığım ve
sayamadığım bütün boylar dışa karşı kendilerine Çerkes diyorlar.
Ama kendi aralarında boy adları öne çıkıyor.
Çerkesce diye konuşulan bir dilde yoktur. Adı geçen tüm boyların
kendi ana dili var. Kendi aralarında dil bilenleri birbiri ile
anlaşıyorlar. Ama ortak bir dilleri yok. Rusya’dakilerin ortak
dili Rusça, Türkiye’dekilerin ortak dili Türkçe, Suriye’dekilerin
ortak dili Arapça veya Fransızca, Ürdün’dekilerin Arapça v.s.dir.
Çerkesce diye ortak bir dil henüz oluşmamış. Bu durum şöyle
olabilirdi veya olur. Ya bu boy dillerinden biri tüm Çerkes
boylarının ortak dili olabilirdi veya olabilir. Ya da boy
dillerinin her biri ayrı ayrı dil olur. Ayrı etnik yapılar
oluşturur.
Kısa zamanda bu iki olasılıkta zor gözüküyor. Çerkeslerin
tarihlerinde alfabe çok değişmiş. Bir ara Arap alfabesi
kullanılmış bir ara Latin alfabesi denenmiş. Grek alfabesi
denendiği de olmuş. S.S.C.B. döneminde Kiril alfabesi uygulanmış.
Kafkasya mitolojide diller ülkesi olarak tanıtılıyor. Kafkasya’da
ki Çerkesya bu durum için tipik bir örnek. Her boyun, kabilenin
bir ayrı dili var. Adeta her köyün ayrı bir dili var. Çoğunun adı
literatürde bile yok.
Çerkesler, coğrafi olarak iki bölgede bulunuyor. ‘KuzeyKafkasya ve
Güney Kafkasya. Kuzey Kafkasya’da; Abhazlar, Adigeler, Wubıhlar,
Kaberdeyler, Çeçenler, Dağıstanlılar, Osetler, Karaçaylar v.s.
Güney Kafkasya’da ise; Gürcüler, Lazlar, Ermeniler ve bu bölgede
yaşayan diğer Çerkes boyları. Adige etnik kökenli halklar olarak
ise; Shapsughlar, Abhazlar, Bjedughlar, Kaberdeyler, Cemguylar ve
Besleneyler sayılıyor. Örneğin; Çerkes Ethem Adigelerin Shapsugh
boyunun Dipsow ailesine mensuptur. Üç kuşak Çerkes, Rusya’ya karşı
özgürlük ve bağımsızlık için savaştı. Bu uzun ve kanlı savaşta
yaklaşık bir milyona yakın Çerkes öldü. Anadolu, Balkanlar, Suriye
ve Ürdün’e gidenlerinde bir kısmı yollarda öldü. Bugün Ürdün’de
yaklaşık 60 bin, Suriye’de 40 bin, İsrail’de ise 5 bin civarında
Çerkes yaşadığı tahmin edilmektedir. Balkanlar’dakiler ise Avrupa
devletlerinin istememesi üstüne tekrar Anadolu’ya sürülmüştür. Bu
sırada da on binlerce Çerkes yollarda ölmüştür.
OSMANLI ÇERKES İLİŞKİLERİ
Ürdün’e, Suriye’ye giden Çerkesler gibi Osmanlı’ya gelenlerde kısa
zamanda Saray ile iyi ilişkiler kurmayı başarmış ve devlet erkinde
yeralmışlardır. Yaklaşık 500 yıldır Türkmenlerle didişmeyi kendine
meslek edinen Osmanlı yönetimi, Osmanlı-Rus Savaşı’nda kendi
safında yer alan Çerkeslere devletin kapılarını açmıştır. Kısa
zamanda Çerkesler Osmanlı Sarayı’nın yönetiminde yer almayı
başarmışlardır.
Çerkesler ülkenin; Bolu, Adapazarı, Bilecik, Bursa, Balıkesir,
Eskişehir, Manisa ve bu saydığım illerin birçok ilçesine olduğu
gibi Orta Anadolu’da da başka Kayseri-Uzunyayla olmak üzere Adana,
Sivas, Tokat, Sinop, Amasya, Çorum, Yozgat, Maraş, Samsun gibi
yerleşmelerine yerleştirilmişlerdir.
Bugün Türkiye’de Çerkeslerin nüfusunun yaklaşık bir milyondan
başlamak üzere çeşitli rakamlar verildiğini görülüyor. 1970’li
yıllarda yapıldığı söylenen bir araştırmaya göre ülkemizde 900
civarında Çerkes köyü bulunduğu ifade edilmektedir. Türkiye’de
yaşayan bugünkü Çerkes nüfusunun da anavatanları Kafkasya’dan daha
fazla olduğu biliniyor. Bu sayı ise tahminen 1 milyon nüfus
civarındadır.
S.S.C.B. döneminde kurulan Çerkes-Adigey Özerk Bölgesi 1924’e
kadar Kuban Eyaletine, 1934’e kadar Kuzey Kafkasya eyaletine,
1937’ye kadar Azak Eyaletine, 1991’e kadar ise Krasnodar Eyaletine
bağlı kalır. 1991’de ise Rusya Federasyonu’na bağlanır. Karaçay
Çerkes Cumhuriyeti, Kaberdey Balkar Cumhuriyeti, Abhazya
Cumhuriyeti’nin kaderi de benzer şekilde gelişmiştir.
Osmanlı ile iyi ilişkilerini feodal bağımlılık vefa yiğitlik
temaları ile açıklayan Çerkesler arasında; Soylular, Köylüler ve
Köleler kadim sınıflamasının bazı izlerinin bugün bile görüldüğü
belirtilirse abartılmış sayılmaz. Bugün bile, her Çerkes nerede
ise çoğunlukla hangi soya boya ait olduğunu bilir. Aynı soydan
herkes birbirinin akrabası sayılır. Ama aralarında evlenme yasağı
uygulanır. Soylular, kölelerle v.s. evlenemez. Bu anlayışın bugün
bile izleri görülmektedir.
Çerkeslerin İslamiyet ile ilişkileri Osmanlı ile ilişkilerle
birlikte olur. Buda yıl olarak yaklaşık 1600-1700 yıllarında olur.
Çerkesler önceleri çok tanrılı dinlere inanırlar. Bunu
Hıristiyanlık izler. 1700’lerde bazı bölgelerde Hıristiyanlık bazı
bölgelerde ise yaşayan Animizin yerini İslamiyet’e bırakır.
Çerkesler, İslamiyet ile Osmanlı’nın Hanefi İslami resmi mezhebi
olarak tanıdığı dönemde tanıştıkları için doğal olarak Hanefi
İslam'ı benimserler. Ama anavatandakilerin çoğunluğu
Hıristiyan’dır. Son yıllarda anavatanda da Çerkeslerin çoğunluğu
İslamiyet’i kabul etmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇERKESLER
Çerkesler, Anadolu’nun 140 yıllık misafirleridir. 1860 yılından
önce anavatanları Kafkasya’da yaşıyorlar. Çerkesler kendilerini
“Türk” olarak kabul etmiyor. Yaşlı ve okuma-yazması olmayan
Çerkesler Türkçe bilmiyorlar. Kendilerini Türk ya da Rus olarak
görmüyorlar. Biz “Çerkes'iz” ya da “Adige'yiz” diyorlar. Bundan
sonra ise hangi boya ya da soya bağlı ise o soy adı ile
kendilerini tanıtıyorlar. Asetin'im, Abhaz'ım, Çeçen'im,
Kaberdey'im v.s.
Çerkesler, Türkler ile olan 140 yılın yaklaşık 60 yılını Osmanlı
döneminde yaşamışlar 80 yılı aşkın bir zamandır da cumhuriyet
döneminde yaşıyorlar. Çerkesler 140 yıldır esas olarak Osmanlı ve
cumhuriyet yönetimi ile iyi ilişkiler içinde bulunuyorlar. Bu
uyumlu ilişki Kurtuluş Savaşı şartlarında “Anzavur Ahmet” ve
“Çerkes Ethem Olayı” nedeni ile küçük bir sarsıntı geçirse de
fazla uzun sürmedi. Merkezi otorite ile ilişkiler düzeldi.
Bu yaşanan 140 yılda Çerkesler Osmanlı ile kurdukları iyi
ilişkileri Cumhuriyet döneminde de devam ettirdiler. Osmanlı ile
kurulan iyi ilişkiler sonucu Osmanlı’da hem asker hem de sivil
bürokraside önemli mevkilere geldiler. 1. Dünya Savaşı ve ardından
Kurtuluş Savaşı şartları geldiğinde Mustafa Kemal ve çevresinde
hayli Çerkes kökenli asker-sivil bürokrat devlet yönetiminde yer
almıştı. Bu daha sonrada devam etti. Bunlardan bazılarını saymak
gerekirse; Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, General Cemil Cahit
Poydemir, Recep Peker, Bekir Sami Kunduk, İbrahim Sureyya Yiğit,
Ömer Mümtaz Tanbiy, Hakkı Behiç, Teşkilatı Mahsusa’nın kurucusu
Kuşçubaşı Eşref, Mustafa Kemal ile Amasya buluşmasını
gerçekleştiren Karzeg Salih Paşa, Yusuf İzzet Paşa, Hakkı Münse,
Ali Sait Akbaytogan, Deli Halit Paşa, Salih Berzeg Paşa v.s.
Kurtuluş Savaşı tarihinde; İngilizlerin yönlendirmesi sonucu;
“Şarkı Garip Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti’nin 19 yöreden 17
ayrı kabileden temsilcinin 24 Ekim 1921’de İzmir’de yapılan, Yunan
İşgali’ni öven ve İttihat Terakki’yi eleştiren toplantı sayılmazsa
Çerkesler Kuvay-i Milliye’nin yanında yer almıştır.
Osmanlı’dan önemli ayrıcalıklar elde etmiş Çerkesler için
Osmanlı’ya, hilafete, saltanata karşı tavır almak kolay
olmamıştır. Anzavur Ahmet Olayı; Padişaha, hilafete, saltanata
bağımsızlılığı ya da sadakati gösteren bir davranış olsa gerektir.
Çerkesler, bugün bazı kaynakların yazdığına göre bir milyon nüfusu
olan Osmanlı ile kurulan iyi ilişkileri Cumhuriyet döneminde de
sürdüren merkezi otorite ile uyumlu kendi anavatanından çok
ülkemizde yaşamayı tercih etmiş bir toplumdur.
Çerkeslerin Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de devleti
sahiplenme konusunda, devletimizi ve ülkemizi sevme, sayma
konusunda aynı özelliklerini devam ettirdiklerini söyleyebiliriz.
Ülkemizde yaşayan Çerkeslerin 140 yılda Çerkes olmaktan çok
Türkleştikleri de söylenebilir. Çünkü Çerkes nüfusun %80’inin
Çerkesce yerine Türkçe’yi kullandıkları ve anadili olan
Çerkesce’yi konuşma işini %20’lik yaşlı kesime bıraktıklarını
yazarsak bu abartı sayılmaz. Bu nedenle son günlerde TRT
tarafından Radyo ve TV’de başlayan Çerkesce anadilde yapılan
yayınlar başlayınca bazı Çerkesler bile şaşırıp kalmışlardır.
Yayınlara ilgi ise beklenenin çok altında olmuştur.
Ülkemizin toplumsal renklerinden birini oluşturan Çerkezlerin
azınlık bir toplumsal kesim olduğunu söyleyebiliriz. Ama oldukça
şanslı, adeta ayrıcalıklı bir azınlık ya da toplumsal rengimiz
olduğunu da ifade edebiliriz. Bu toplumsal rengimizin kendi
kültürel özelliklerini yaşamak istemesi kadar doğal birş ey
olamaz. Ama bu hassas özellik asla bazı olumsuz amaçlar için
kullanılıp siyasallaşmamalıdır. Bu özelliğin siyasallaşması
öncelikle Çerkeslerin merkezi yönetim ile kurulmuş olan olumlu
ilişkisini bozacağı unutulmamalıdır. Bu örnek toplumsal ilişki
bozulursa bunda en çok Çerkeslerin rahatının kaçacağı ortadadır.
Bu toplumsal “büyü”yü bozmaya çalışan kesimlere meydan verilirse
bu işin faturası ağır olabilir.
KAYNAKLAR
• Sula Benet, Abhazlar, 1994 Ankara
• Hayri Ersoy Çerkeslerin Tarihi 1996 İstanbul
• P.A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar 1992 İstanbul
• Hale Soysü, Kavimler Kapısı, 1992 İstanbul
• A. T. Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı 1999 Ankara
• Orhan Türkdoğan, Etnik Sosyoloji 1997 İstanbul
• M. İzzet, Kafkas Tarihi, 1980 İstanbul
• İslam Ansiklopedisi. Çerkesler Maddesi, 1960 Ankara
• Murat Bujedug Sürgün Halk Çerkesler Birikim S. 71-72 1995
İstanbul
• Özdemir Özbay, Kuzey Kafkasya, 1995 Ankara
• Son Ubıh, Bağrad Shinkaba, 2000 İstanbul
• Muhittin Ünal, Kurtuluş Savaşında Çerkeslerin Rolü, 2000 Ankara
• Ali Kasuman, Çerkes Soykırımı, 1995 Ankara
• Yaşar Bağ, Çerkeslerde Kültür Din Tanrı, 1997 İstanbul
• Yaşar Bağ, Çerkezler, 1999 Ankara
• Nawko Abdullah, Çerkesce Mevlid, 2000 Ankara |
|
|
|
|
|
|
|
|