|
|
................... |
|
................... |
DİASPORA SENDROMU |
ÇETAO Nadir
|
|
|
................... |
|
................... |
Toplumların
başına gelen büyük felaketlerin ardından “küllerinden doğmak”
için verilen mücadele sürecinde farklı öz ve biçimlerde “kendi
alevinde yanmaya hazır” halkın çıkar ve değerlerini her tür
çıkar ve değerin üstünde tutan aydın ve önderlere rastlanır.
Bu kişiler barışa,
sosyal adalete, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanımına ve
hatta uluslaşmaya yönelik belli başlı tehditleri tanımlar, ortaya
çıkan sorunları açıklığa kavuşturur, dünya ve ülke konjonktürüne
göre kimi politik belirlemeler yaparak öncü olma misyonu
yüklenirler. Halklarının geleceğini etkileyen ve mücadele seyrini
belirleyen en önemli güçtürler. Yaşanan toplumsal, siyasal,
sosyal, kültürel-ekonomik sorunlar ve talepler karşısında ön
açıcı, yol göstericidirler. Halklarının yararına olan yol ve
yöntemleri anlatırlar. Kitlelerin sürekli değişen dünyayı
anlaması, yorumlaması konusunda öncülük yapar, bulanık konuların
kafalarda netleştirilmesine yardımcı olup insanları dönüştürürler.
Dünya ve toplumlar tarihinde olduğu gibi biz diaspora
Çerkeslerinin politik tarihinde de hepimizce bilinen
sorunlarımızın çözümü için bu süreç böyle gelişmelidir.
Türkiye’deki politik dengelerin değiştiği günümüzde sorunlarımız
tüm yönleriyle ele alınıp değerlendirilmesi, bütün boyutuyla
tartışılması, sürece müdahale edilmesi gerekmiyor mu?
Milim milim demokratikleşen toplumsal yapıdaki ufak ufak
canlanmaya yüz tutan uyanış atmosferinde bizim de ucun ucun
kendini gösteren demokrasi havasını bol bol solumaya ihtiyacımız
yok mu?
Değiştirilen soyadlarımızı ulusallaştırmaktan, kimliğimizin
tanınması ve korunması yolunda anayasal güvence talep etmeye,
üniversitelerde Adige Dili ve Edebiyatı vb. bölümler açılmasından,
Çerkesce TV istemeye kadar Çerkeslerin Türkiye coğrafyası
üzerindeki emeğine sahip çıkılması gerekmektedir. Ulusal bilinci
yaratacak ve yükseltecek olan bu durum anavatana geri dönerek
uluslaşmanın da besleyicisi, hazırlayıcısıdır.
Bugün, diasporada Çerkeslerin üstündeki ölü toprağını kaldırmak,
demokratik hakların kazanımı yönünde dönüştürmek, bu hakların
korunması, insanlığın temel aldığı evrensel değerlere, hızla
değişen-gelişen politik sürece uygun örgütlenmeye, politik
mücadeleye ihtiyacın olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Politik mücadele ile kazanılacak mevziler, kısmen veya tamamen
asimile olmuş Çerkesleri kökleri üzerine dikerken diasporada dil
ve asimilasyon sorununu da kökten bir biçimde esastan çözecek,
uluslaşmak için anavatanda toplanmanın gerekliliğine inanan
kitleler kazandıracak, dil ve kültürüyle tamamen Çerkes olan ama
politik olmayan insanlarımızı Çerkes halkının sorunlarının
çözümüne katkı konusunda bilinçlendirecektir.
Ne var ki, RF’nun antidemokratikliğinden, sürgün ve soykırımı
kabul ettirme, 450 yıl kutlamalarına kadar birçok alanda haklı
eleştiriler dile getirebilen, anavatanda olup bitenle yakından
ilgilenen her yaştan aydınımız Türkiye’deki sistemli asimilasyona
karşı tek kelime etmeyerek teslimiyetin üstünü örtmeye meraklı bir
duruş sergilemektedirler. Gerek anavatanımızdaki gerekse sürgün
sonrası diasporadaki tarihimiz konusunda oldukça birikimli ve
donanımlı olmalarına karşın Türkiye’de asimilasyona karşı durmak
söz konusu olunca kenara çekilmeleri kaygı verici bir durumdur.
Süreci lehimize değiştirmek-dönüştürmek için yeterli ve verimli
olamadıkları, etkin bir duruş gösteremedikleri gibi anavatandaki
günlük gelişmelere endekslenmişlerdir. Diasporada orta ve uzun
vadede kendi kimliğiyle politika üretemeyen kadrolar geçmişten
bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nde asimile olmamıza neden olmuş
antidemokratik zihniyete hala tavırsız, sessiz kalmaları nedeniyle
farkında olmadan asimilasyona katkıda bulunmaktadırlar.
Anavatandaki soydaşlarımızın geri dönüşün yanı sıra diasporadan
temel beklentilerinden birinin de bulunulan yerlerde varlığın
korunması olduğu unutulmamalıdır.
Diaspora Çerkes aydınlarının atıl ve etrafa savrulmuş, parçalanmış
duruşları, hem diasporanın anavatana katkısını hem de Türkiye'nin
demokratikleşmesi için çabalayan demokrasi güçlerini ve yaşanan
siyasi süreci olumsuz etkilemektedir.
Ne acıdır ki geçmişteki “Vatandaş Türkçe konuş!”, “Ne mutlu Türküm
diyene!”, “Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır.” gibi bizi
yok sayıcı, kampanya, söylem ve nizamnamelerin devamı olan “tek
millet, tek dil, tek bayrak” zihniyetine halen sessiz kalınarak
hiçbir şey olmamış gibi yaşanmaya devam ediliyor. Bugün yok oluşa
yaklaşan asimilasyon sürecinin sorumlularından henüz vakit varken
kayıplarımızı telafi etmeleri konusu görmezlikten geliniyor.
Üstelik artık diaspora Çerkeslerinin tarihsel ve siyasal
mücadelesinde yer almak; aydın, öncü olmak ciddi riskler, ciddi
sorumluluklar ve ağır bedeller de gerektirmezken.
Geçmişte düzenin "tehlike" olarak algıladığı fikir ve eğilimlere
sahip, hayatının dörtte üçü sıkıyönetim koşulları altında geçmiş
bugünkü otuzlu kırklı yaşlardaki bireylerin düşüncelerini dile
getirmekten korktuğu, bol bol yutkunduğu yıllar belleklerde yerini
koruyor olmalı ki bu kadar sessiz kalınıyor. Anavatandaki
gelişmelere karşı duyarlı ama Türkiye’de beklenilenin gerisinde
bir duruşla, misyonlarına uygun hareket etmeyerek 1864-2008
Türkiye Cumhuriyeti sürecini sessizlikle geçiştirmekteler.
Çerkeslerin Türkiye’deki demokratik hakları karşısında aydın ve
sivil demokratik ciddi bir inisiyatif ya da bir hareket
geliştirilemediği için de asimilasyon söylemleri ve uygulamaları
belirgin olarak artmaktadır.
Geçmişten günümüze onurunu koruması gereken diaspora Çerkes kurum
ve kadroları etkin bir tavır almalı, atalarımızın kararlı ve
direngen duruşuyla sürece müdahil olmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki Çerkes aydın ve önder kadrolarının sadece
anavatana dikkat kesilip Türkiye’de egemen zihniyetle
uzlaşmacı-teslimiyetçi çizgideki tavırları, halklarının yararına
mücadeleye kör ve sağır olup uzak kalmaları, kendi halkına ters
düşmektir. Aydın misyonuna uygun bir davranış değildir.
Dönüşün de anavatanda bir ulus yaratılmasına katkının da önündeki
engellerin aşılması, diaspora aydınlarının çıkışıyla yükselecek
ulusal bilince bağlıdır.
Var olduğu söylenen milyonların onda biri, dili, kimliği, kültürü,
kuruluşunda kanını akıttığı cumhuriyetin coğrafyasında halkımızın
kendi değerleriyle yaşaması için politik gücünü birleştirse, bizi
yok sayıcı kanun ve nizamnamelerin değiştirilmesi yolunda
kampanyalar başlatsa ulusal bilinç ne kadar yeşerir,
sorunlarımızın ne kadarı azalır?
Güzel bir ideal ama mümkün değil seslerini duyar gibiyim.
İdeallerini anlatan bir İspanyol anarşiste dinleyicilerden biri
“güzel ideallerin var ama gerçekleşmesi mümkün değil” sözüne
karşılık İspanyol anarşistin verdiği cevap çok anlamlıdır: Peki şu
an mümkün olan şeyler çok mu anlamlı? |
|
|
|
|
|
|
|