|
|
................... |
|
................... |
ÇERKES MAHKEMELERİ |
MAFEDZ Serebiy
Derleme:
BABUG Ergun Yıldız |
|
|
................... |
|
................... |
Çok sık bir şekilde Çerkeslerin hapishanesi olmayan bir halk
olduğu sözü tekrar edilir cemiyetimizde. Tabii bu genel ifade
bazen öyle abartılı bir biçimde anlatılır ki, dinleyenler
neredeyse Çerkeslerde hiç suç işlenmediği, toplumda hiçbir problem
olmadığı hayatın güllük gülistanlık olduğu yanılgısına düşerler.
Elbette Çerkeslerde de iyi ve kötü vardı, hırsızlık cinayet
adaletsizlikler vardı.
Fakat toplum o dönemlerde bu gün bile çok medeni kaçan yöntemlerle
çözüyordu bu tür meselelerini.
Bu tür cemiyet içi sorunlarda işleyen mekanizmayı ve kuralları
MAFEDZ Serebiy ‘Adige Xabze’ isimli kitabında detaylıca anlatıyor.
Bu kurallardan, özellikle toplumdaki anlaşmazlık ve
uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili olanlardan şöyle bahsediyor
Serebiy:
Çerkeslerde hapishane yoktu, fakat o işi gören başka mekanizmalar,
xabzeler vardı.
O Çerkesler ki çocuk 7 yaşına girdiği andan itibaren beline kama
takardı ve yaşı ne olursa olsun asla o kama bir daha belden
çıkmazdı.
Kendisini erkek sayan her Adige'nin belinde kama olması, erkeğin
silah taşıması eski Çerkeslerde xabze idi. Eğer yasta değilse,
cenazesi yoksa bir erkeğin belinde kaması olmadan bahçe kapısından
dışarı adım atması bile çok ayıp sayılırdı.
Buna rağmen Adigelerde durup dururken silaha davranmak, çok
geçerli bir nedeni olmadıkça silah çekmek de aynı derecede
ayıplanırdı ve bu çok nadir rastlanan bir şeydi cemiyette.
Bu disiplin ise köylerdeki yaşam biçimlerinin xabze kuralları
üzerine yürüyor olmasından ve bu kuralların herkes için bağlayıcı
olmasından kaynaklanıyordu.
Aileyi bağlayan kurallar, mahalleyi bağlayan kurallar, köyü ve
bölgeyi bağlayan kurallar vardı.
Bu kurallar her aile, mahalle, köy veya bölge, kısacası bütün
cemiyet için geçerliydi. Herkes kurallara sadece uymakla değil
aynı zamanda korumakla da yükümlüydü.
Tabii ki her şeye rağmen bu kurallara uymayanlar, yalan
söyleyenler, ayıp işleyenler hırsızlık arsızlık yapanlar da
oluyordu cemiyette fakat zaten xabzeyi gerekli kılan xabzenin
güzelliğini belirginleştiren şeylerdi bunlar sadece.
Cemiyetin ezici bir çoğunluğu xabze dışına çıkmaz bu ortak
kuralları yaşamında uygulardı.
Artniyet gütmeksizin herkes kendisine yakışanı yapar, kendi gücü
oranında komşusuna soydaşına yardım eder, hiç kimse bir başkasına
zarar verecek bir işe kalkışmazdı bilerek.
Yardımlar karşılık beklemeksizin yapılır, gençler cemiyetin tümü
tarafından eğitilirdi.
Kendisi bir kazanç sağlamışsa bir şeyden fayda görmüşse, mutlaka
yakınındakine komşu hakkı götürürdü insanlar.
Köyün yöneticisinin aldığı kararlar uygulanır, yaşlılara her daim
saygı gösterilirdi ve herkes bu kurallara uyardı.
Ne zaman ki bu yaşam biçiminin eşitlikçi olmadığı, cemiyetteki bir
kesimin diğerini kullandığı veya basit gördüğü, bu tür toplu
kuralların kişi özgürlüğünü sınırladığı gibi düşünceler ortaya
atılmaya başlandı, işte o zaman xabze toplumdaki değerini
kaybetti, onunla da kalmadı yok olup gitti.
“İnsanlar birbirini dinlemeden anlamadan kendi doğrusuna giderse,
birisinin elindekini diğeri gözünü kırpmadan kaparsa, yumruğu
güçlü olan kuralları koyarsa,yüzsüz pişkin arsız olan itibar
görürse, ister aile olsun ister cemiyet olsun o topluluğun ömrü
uzun olmaz” diyor Serebiy.
Aşağıda daha ziyade kavga anlaşmazlık cinayet gibi meselelerin
çözümü konusunda yürüyen xabze ile ilgili bilgiler bulacaksınız.
Kavga ve cinayet gibi aileler arası anlaşmazlıklar:
Bir şekilde köyde bir kavga bir cinayet olmuşsa önce köyün
yaşlıları devreye girerlerdi.
Oluşturulan yaşlılar heyeti önce kendi aralarında adil
olacaklarına dair yemin ederdi ve ettiği yeminden dönmüş kişi de
görülmemiştir bu güne kadar.
Bu şekilde oluşturulan mahkeme heyeti problemi çözünceye kadar,
öncelikle arasında kavga olan iki sülaleye köyün yollarını
paylaştırırlardı.
Kavgalı iki aile bireylerinin de gezeceği yerler, geçeceği yollar
belirlenerek durum kendilerine bildirilir, böylece arasında
problem olan aile fertlerinin karşılaşması önlenirdi.
Eğer mevcut problem çok tehlikeli ve riskliyse, veya hatalı
görülen taraf sürekli saldırganlıkta bulunan arsız bir aile
değilse, yaşlılar heyeti o sülalenin büyüklerini çağırarak ikinci
kez bu tür bir olayla gelmemeleri konusunda uyarır, haksızlığa
uğrayan taraf için tazminat belirlerlerdi.
Olayda yaralanan veya ölen varsa, yine bu yaşlılar heyeti zarar
gören kişi için kan parası tayin eder bunu diğer tarafa ödetirdi.
Eğer ölen kişinin küçük çocukları varsa o çocuklar yetişinceye
kadar bakımlarını hatalı görülen tarafın üstlenmesine karar
verilirdi.
Bu tür bir kavga sonucu ölüm olmamış fakat, yaralı ve iş göremez
durumda mağdur kimseler olmuşsa, zarara uğrayan kişinin tedavisini
ve iyileşinceye kadar evinin odun su yiyecek gibi ihtiyaçlarını
hatalı görülen kişinin veya sülalesinin üstlenmesine karar
verilirdi.
Bu tür problemler yaşlılar tarafından çözüme bağlanıncaya kadar
kavgalı ailelerden iki kişi bir şekilde karşılaşırsa
birbirlerinden uzak durmaları, icap ederse yollarını
değiştirmeleri gerekiyordu Çerkes xabzesine göre.
Bu tür durumlarda genellikle de haksızlığa uğrayan taraf olurmuş
yolunu değiştiren.
Fakat bunun nedeni eski zamanlarda yaşayan Temir Kasbot’tan
rivayetle şöyle anlatılır:
İki ailenin arasında kan davası olmuşsa, zarar gören ailenin
yaşlısı kendi sülalesindeki herkesi toplar ve onlara şöyle
tembihlermiş:
“Bu gün hasmımız olan sülalede eğer gerçekten sözü geçen yaşlı
olsaydı, xabze olsaydı böylesi bir olay başımıza gelmezdi.Bu
cemiyette xabze var, yaşlılarımız var ve onların alacağı kararlar
geçerlidir.
Bu karar alınıncaya yaşlılar bu işe el atıp çözünceye kadar, şu
andan itibaren içinizden hiç kimse hasmımız ile karşılaşmayacak,
eğer bir yerlerde rastlaşırsanız yolunuzu değiştirin, tartışmayın
saldırmayın muhatap olmayın.Haklıyken haksız çıkmayalım.”
Haksız durumda olan sülalenin yaşlısı da kendi sülalesini bir
araya toplar onları şu şekilde uyarırmış:
“Artık olan oldu. Ortalıkta çok fazla dolaşmayın,hasmımızla
karşılaşmamaya çalışın. Eğer hasmımız bir saldırıda bulunur,
evimizi basmaya kalkarsa acımadan vurmakta serbestiniz.Bunun
dışında kendinizi koruyun dikkat edin ve alınacak kararı
bekleyin”.
Her ne kadar yaşlılar kendi ailelerini kontrol etmeye çalışsa da,
zaman zaman bu tür baskınlar olduğu olurmuş kavgalı aileler
arasında.
Buna Çerkesce de wunaje yнажэ deniliyor.
Fakat bu tür bir öfkeye kapılan,bu tür bir hata yaparak hasmına
baskına yeltenen aile masum bile olsa saldırgan taraf durumuna
düştüğü için,bu hoş karşılanmaz ve baskına yeltenen aile çoğu kez
haklıyken haksız duruma bile düşebiliyormuş.
O nedenle bu tür olaylarda oluşturulan yaşlılar heyetinin kararı
beklenir, onların kararı netleşip taraflar uzlaştırılıncaya kadar
iki hasım sülale birbiri ile karşılaşmamaya dikkat edermiş.
George longvorth anılarında bu konudan bahsederken;
“Bu meselede taraflar o kadar dikkatli o kadar temkinli
davranırlardı ki, Çerkes xabzesini bilmeden gözlem yapan bir kişi
bunu rahatlıkla hasımların korkaklığına cesaretsizliğine
verebilirdi, fakat işin aslı öyle değildir.
Eğer iki kişi arasında bu tür olay olmuşsa, artık o sorun
kişilerin değil sülalelerin arasında bir mesele sayılıyordu.
Eğer kişi bir başkasını öldürmüş,yaralamış malını çalmış veya
benzer bir zarar vermişse onun cevabını bütün sülale veriyordu ve
çoğu kez de haksız olan tarafa karşıya verdiği zarar misli misli
ödetiliyordu.
Dolayısıyla kişiler kendi başlarına hareket edemiyorlardı,böyle
hareket edenler çıkarsa da kendi sülalesi onu dışlıyor ve
yapayalnız bırakıyordu.” diyor.
Bütün bu olayların içerisinde bir önemli detay vardı; hiç bir suçu
yokken saldırıya uğrayan, pusu kurularak öldürülen tamamen masum
bir insanın öcü mutlaka alınır, hiçbir şekilde bunun affı olmazdı.
Yine Longvorth şöyle yazıyor bu konuda:
“Tüfek tabanca ve kamanın erkek kıyafetinin bir parçası sayıldığı
bu toplumda, silahın herkese bir güven bir cesaret verdiğini
görebiliyorsunuz.
Fakat öte yandan aynı kişiler o bellerindeki silahın boyunlarına
yüklediği sorumluluğun çok iyi farkındalar ve o nedenle de buna
uygun davranıyorlar genellikle.”
Yukarıda anlatılanlara örnek vermek gerekirse : Eğer bir kişi bir
cinayet işler ve onun mahkemesi görülüp kan bedeli ödetildikten
sonra bu tür bir olayın tekrarı olursa, yaşlılar o sülalenin
yaşlılarını çağırırlar ve şu kuralı bildirirler kendilerine:
“Arsızınızı kendi kuyunuza gömün, cezasını kendiniz verin.”
Hiçbir sülale bu kararı uygulamazlık edemezdi.
Eğer böyle bir şey olursa o ailenin düğününe cenazesine girilmemek
üzere karar alınır ve aileye köy terk ettirilirdi.
Bununla ilgili eski kaynaklarda örnekler de vardır.
Mesela bir sülalenin, tekrar tekrar suç işleyen kendi oğullarından
birisini yaşlılar heyetinin kararı ile boynuna taş bağlayarak
nehre attıklarını anlatan bir olay vardır eski yazılı belgeler
arasında.
Kaza ile ölüme sebep olmak:
Kazaen bir insanın öldürüldüğü olaylarda ise başka bir xabze
uygulanıyordu.
Bu xabzeye mate pılhe Матэ пылъэ deniliyordu.
Örneğin, kişi bir kavgayı ayırırken veya bir masumu korumak
isterken saldırganın ölümüne neden olmuşsa, iki sülale arasına kan
davası girmemesi için kendi evinin bahçe kapısı yanında bir sopaya
boş bir sepeti tepe üstü takar çeker gidermiş köyünden.
Bunun anlamı, “ben bir adam öldürdüm ama bilerek isteyerek veya
düşmanlık nedeni ile olmuş bir şey değil, tamamen kaza ile ölüme
sebep oldum fakat saldırgan ve hatalı olan taraf ölen kişiydi”
demekmiş.
Böyle yapıp giden bir kişinin sülalesine düşmanlık eden cemiyette
haksız görülürdü.
Fakat ölüme neden olan kişi bir yerlerde bir şekilde yakalanırsa
kana kan mı olur, kan bedeli mi alınır, artık o ölü sahibinin
vicdanına kalmış bir şeydi.
Kişiyi aşağılamak:
Bir insana kamçı veya sopa ile vurmak hele hele çiğ et ile yüzüne
vurmak çok aşağılayıcı bir hareket olarak görülürmüş Çerkeslerde
ve bu durumda kama çekilirmiş.
Bu şekilde yüzüne çiğ et ile vurulan bir kişinin kamasını çekerek
karşısındakini üstten aşağıya doğradığı ve sonra da matepılhe
yaparak çekip gittiği anlatılır eskiler tarafından.
Yine bir başka olayda genç çobanın dalgınlığına gelmediği ve
sürünün bir adamın ekinine girdiği, ekin sahibinin öfke ile gelip
çobana sopa ile vurduğundan bahsedilerek; çobanın “ben hayvan
mıyım bana nasıl sopa ile vurursun” diye kamasını çekerek adamı
yaraladığı anlatılır.
Yaşlılara havale olan bu olayda,kurulan mahkemenin çobanı haklı
görerek yaralanan adamı suçlu çıkarttığı belirtiliyor.
Böyle durumlarda taraflar arasında dargınlık olmaması için aynı
mahkeme önünde hatalı olanın kafası haklı bulunana tıraş
ettirilirdi.
Hatalı olan da bir sofra donatarak iki tarafında katıldığı bir
ziyafet verir, bu şekilde iş tatlıya bağlanırdı.
Hırsızlık:
Bir hırsızlık olur da mal sahibi çalınan malının izini sürerek
bir köye kadar girerse, o malı köyün bütünü ya bulup teslim
etmekle veya hep birlikte ödemekle yükümlüydü.
Gizli şahitlik:
Bu tür bir hırsızlık yapan kişiyi gören olur da mal sahibine
durumu bildirirse, mal sahibi o kişinin şahitliğini başka üç adama
daha dinletirdi, fakat hepsi birlikte kişinin adını
açıklamayacaklarına yemin ederlerdi.
Mahkemeye bu üç kişi şahidin söylediklerini duyduklarına dair isim
açıklamadan bilgi verirlermiş.
İki topluluk arasındaki sorunun çözümü:
İki köy veya kabile arasında bir sorun çıkmış bir anlaşmazlık
olmuşsa, meselenin çözümü konusunda Adige töresi çok önemli bir
örnek teşkil eder.
Bu tür anlaşmazlıklarda olayın tarafı olan her köy veya topluluk,
kendisini temsil edecek, dürüstlüğüne insanlığına güvenilen,
itimat edilen ve her zaman doğrudan yana olabilecek kişilerden
oluşan birer vekil heyeti seçerdi öncelikle.
Daha sonra bu iki heyet her iki köye de aynı mesafede olacak
şekilde belirlenmiş bir yerde toplanırdı. Fakat iki köyün de
heyetleri birbirine yaklaşmaz, karışmaz çok uzaktan karşılıklı
otururlardı.
Bu tür bir toplantı olacağına karar verilmiş, sorun bu şekilde
çözülmek üzere ele alınmışsa, öncelikle Jı-ak’ue (жыIакIуэ)
denilen bir kişi görevlendirilirdi.
Jı-ak’ue aracı veya bir tarafın kararını diğer tarafa bildiren
kişi demektir...
Bu göreve seçilmek kişiler için çok önemli bir itibar göstergesi
olurdu.Çünkü böyle bir göreve seçilmiş olmak herkesin güvenini
kazanmış olmak demekti aynı zamanda.
Hatta bu jıak’ue denilen kişiler vasıtasıyla pşılerin arasında
barış sağlandığı, anlaşma yapıldığı zamanlar da oldu eskiden.
Jı-ak’ue (жыIакIуэ) olarak seçilen kişi, karşılıklı olarak
toplanmış iki köy heyetinin arasında dururdu.
Anlaşmazlığın her iki tarafındaki heyetlerin kendi arasından
seçtiği birer kişi de ona yardımcı olarak verilirdi ve başında Jı-ak’ue
(жыIакIуэ)nin olduğu bu arabulucu grup üç kişiden oluşurdu.
Bu üç kişilik grup öncelikle bütün vasıflarını bir kenara bırakıp
sadece doğrudan ve adaletten yana olacaklarına dair yemin
ederlerdi.
Jı-ak’uenin (жыIакIуэ) yardımcısı olan ve anlaşmazlığa
taraf heyetlerden seçilmiş birer yardımcı için bu tarafsızlık
bazen zor olsa da onların çok önemli bir görevi yoktu bu işte.
Onların bütün görevi, Jı-ak’ue (жыIакIуэ) bir heyetin kararını
veya düşüncesini diğer tarafa anlatırken bir şeyi atlar, unutur
veya kastedilenin dışında bir mana vererek ifade ederse bu
yanılgıyı düzeltmekten ibaretti.
Fakat bu arabulucunun her ne olursa olsun kesinlikle kızmak
sinirlenmek, bir tarafa hak verir veya bir tarafı hatalı bulur
şekilde davranışlar sergilemek şansı yoktu.
Bu tür bir şaibe doğması bile çok büyük bir ayıp olarak görülürdü.
Oluşturulan bu üç kişilik heyet atlarına biner, Jı-ak’ue
(жыIакIуэ) ortada diğer iki yardımcısı ise yaş durumuna göre onun
sağında ve solunda yer almak üzere dizilirlerdi.
Öncelikle suçlamayı yapan tarafa gidilerek o köyün temsilcilerinin
söyleyecekleri dinlenirdi.
Jı-ak’ue (жыIакIуэ) ve iki yardımcısı, şikayetçi tarafın heyeti ne
söylüyor neyi savunuyorsa hepsini dinledikten sonra, üçü birlikte
tekrar atlarına binerek şikayetçi adına görevli heyetin
düşüncelerini taleplerini diğer tarafa iletmek üzere giderlerdi.
Suçlanan tarafın heyeti, karşı tarafın düşüncelerini
suçlamalarını,sorunun çözümü için isteklerini dinledikten sonra
kendi arasında görüşme yapar, ya suçu kabul etmediklerini veya
kabul ediyorlarsa sorunun çözümü için önerilerini tartışırlar,
aldıkları kararı yine bu üç kişilik heyete bildirirler ve onlar da
karşı tarafa durumu anlatırlardı.
Arabulucu heyet burada zaman zaman kışkırtıcı veya öfkeli ifadeler
olsa bile onu biraz yumuşatarak karşıya anlatır, mümkün olduğunca
sorunun her iki tarafın da rızası ile çözümü için çalışırdı
Bu şekilde arabulucu heyetin iki taraf arasında defalarca gidip
geldiği, hatta bir toplantıda bir günde, zaman zaman bir ayda
sorunun çözülemediği durumlar da olurdu.
Bu süre ne kadar uzarsa uzasın, meselelerin çözülemediği ve bir
Adige grubunun veya köyünün diğerine saldırdığı hiçbir zaman
görülmemiştir.
Süre ne kadar uzarsa uzasın,görüşmeler ne kadar çetin geçerse
geçsin mutlaka sonunda çözüme ulaşılırdı.
Bu tür çetin geçen görüşmelere en iyi örnek olarak, 18.yy.
ortalarında Baksan grubu ve Kaşkataw grubu olarak bölünmüş bölge
Adigeleri arasında kan akmadan anlaşma sağlanması gösterilebilir.
Bu büyük çatışma nedeni, yukarıda anlatılan mahkeme yöntemi ile
çözümlenmiş ve iki grup arasında yeniden barış sağlanmıştır.
Komşu haklarla olan anlaşmazlıkların çözümünde, pşıler arasındaki
anlaşmazlıkların çözümünde de aynı yöntemi kullanırlardı Adigeler.
Toparlarsak, gücün hükümran güçlünün hükümdar olduğu 17.-18.
yy.larda, Adigeler bu gün sorunların çözümünde en medeni usul
olarak sunulan ikili görüşmeler yoluyla çözüm arama yöntemini
kullanıyorlardı.
Dünün yabani halkları bizi dağlı vahşi eğitilmemiş olarak dünyaya
tanıtıyorsa da, gerçek bunun tam aksidir ve Çerkesler toplumsal
sorunların çözümünde kendi çağına göre en medeni yöntemi
kullanmışlardır.
Xabze bütün cemiyeti altına alan bir şemsiye olarak hükmetmiştir
Çerkes yaşamına. |
|
|
|
|
|
|
|