|
|
................... |
|
................... |
ÇERKESLERDE ÖLÜLERİN
KUTSALLIĞI VE CENAZE TÖRENLERİ |
Aydın O. Erkan
Tarih Boyunca Kafkasya Sayfa:30 İstanbul,1999 Çiviyazıları |
|
|
................... |
|
................... |
Giorgio İnteriano adındaki gezginin kitabı "La Vita et sito de
Zichi, Chiamati Circassi, Historia Notable" (Çerkeslerin Örf,
Adetleri ve Tarihleri) adını taşır. Bu eserinde yazar, yabancılar
tarafından Çerkeslere Zikhi dendiğini, fakat onların kendilerine
Adige dediklerini belirtir. Ayrıca bir Adige soylusunun cenaze
törenine tanık olduğunu da nakleder:
"(...) Adige soylusu ölünce köy meydanında ağaçtan yüksek bir
platform inşa edildi. Sonra iç organları çıkarılan ölünün naaşı en
iyi giysileri içinde, çömelmiş olarak platformun üzerine
yerleştirildi. Ölenin karısı da cesedin karşısına konan bir
sandalye üzerine oturtuldu. Sabit bir durumda cesedin yüzüne
bakmak zorunda olan kadının ağlaması yasaktı. Zira Adige
kadınlarının özellikle savaşta ölen kocalarına ağlamaları çok ayıp
sayılırdı. Bu şekilde hazırlanan katafalk sekiz gün süreyle halkın
ziyaretine açık tutuldu. Bu süre boyunca ölünün akraba, dost ve
bağlıları, yanlarında getirdikleri çeşitli gümüş kapları, ok ve
yayları, yelpaze ve daha başka armağanları ölünün yanına bırakarak
ona bağlılıklarını ve saygılarını gösterirler.
Bu ziyaretler devam ederken, bir ağaç kesilerek tabut yapıldı.
Tabut içine hem cesedi hem de eşyaları alacak büyüklükteydi. Sekiz
günlük ziyaret süresi dolunca naaş ve armağan olarak getirilen
eşyalar tabuta yerleştirildi ve cenaze, halkın katıldığı bir
törenle gömüleceği yere götürüldü. Orada, toprak kazılmadan taştan
örülmüş bir zemin üzerine kondu ve çevreden taşınan toprak tabutun
üzerine yığılarak bir höyük oluşturuldu. Bu höyük mezarın
yüksekliği ölenin önemine göre değişir."
Hemen hemen bütün vahşi kavimlerde ölülere, gelişmiş ülkelerden
çok daha fazla saygı duyulması son derece müstesna bir olaydır.
Bizler, en saygı duyulan adamların anısına hakaret edilmesine ve
ölülerin otopsi odalarında kesilip biçilmesine aldırmazken, bir
cesedin parçalanacağı ya da bir mezarın yıkılacağı düşüncesi
barbar insanların dehşete kapılmasına neden olmaktadır.
Cezayir'deki Araplar ve Kabyllerin savaş alanında kalan ölülerini
kurtarmak için en büyük fedakârlıkları yaparak her türlü tehlikeyi
göze aldıkları bilinmektedir. Aynı şekilde Müslüman, Hıristiyan ve
hatta din hakkında ancak çok az şey bilen Kafkas kavimleri
arasında da bu davranış çok daha şiddetli bir şekilde hakimdir.
Hatta bir kölenin ölüsü bile, Wubıhlar ve Cigetler tarafından
düşmana bırakılmamaktadır. Eğer ölüyü kurtaramazlarsa, daha sonra
fidye karşılığında Ruslardan geri alırlar. Bu Dağlıların nasıl bir
yoksulluk içinde yaşadığını hatırlarsak, ölülerine onurlu bir
şekilde davranmak için gösterdikleri bu büyük fedakârlık çok daha
dokunaklı görünmektedir. Eğer bir work (asilzade) veya ünlü
kahramanlardan biri, özellikle bir pşı (prens) savaş sırasında
ölecek olursa bu Dağlılar, ölülerini kurtarmak için deliler gibi
savaşırlar ve diğer zamanlarda kendilerini dehşete düşüren el
bombalarının ve güllelerin patlamasına hiç aldırmazlar. Tek bir
ölüyü kurtarmak için yüzlerce savaşçının kendini feda ettiği
çeşitli olaylarda anlatılmıştır.
Wubıhların en ünlü liderlerinden biri Hacı Degumuko adındaki yaşlı
bir pşıdır. Eskiden soğuk çeliği kullanma konusunda eşsiz bir
kahraman olan Hacı, yılların ve zorlukların etkisiyle artık
yaşlanmıştı. Ruslara karşı intikam ve nefret duygularını
ateşlemekten bir an bile geri durmayan bu yaşlı kahraman, gençlik
yıllarında her sözüne itaat eden binlerce kişinin başında savaşmış
ve büyük kılıcıyla inanılmaz kahramanlık örnekleri vermişti. Seçme
birliklerin başında sık sık Kuban'ı geçerek baskına gider,
genellikle Çernomorski Kazaklarının arasına deli bir cesaretle
atılan ilk o olur ve düşmanlarının kırmızı mızrakları karşısında
şaşkasının ağırlığını ölçerdi. Birçok düşmanı bizzat kendi
elleriyle öldüren Hajı'nın adı, Kuban ötesine yapılan cesur
baskınların anıldığı huaholarda , Kafkas Dağlarının en önde gelen
kahramanları Güz Beg ve Janbulat ile birlikte anılmaktadır.
Yaşlı kahramanın fiziksel gücü artık tükenmişti. Fakat Rusların
ata topraklarına karşı giriştiği seferi haber alınca akrabalarını,
arkadaşlarını ve kölelerini toplayarak, vücudunda yüzlerce yara
izi taşımasına rağmen yine savaş alanına atıldı. Rus avcı
birlikleri, dik bir kayanın üzerinde, bu mücadeleye bütün köleleri
ve adamlarıyla katılmış olan, savaşı izleyerek emirler veren ve
çocuklarının, torunlarının kahramanca çarpışmasını gururla
seyreden yaşlı ve muhterem lideri gördüler. Wubıh dağlarının batı
tarafına bakan dik yamaçları kısmen muhteşem ormanlarla kaplıdır.
Eski çağlardan kalma meşe ve kayın ağaçları, yeşillikleriyle
süsledikleri gri renkli kayaların gövdeleri ve tepeleri boyunca
yükselirler.
Tahtadan yapılmış çok eski haçların bu ağaçların gövdelerine
tutturuldukları görülmektedir. Bu haçlar, çok eski çağlarda
buralarda hakim olmuş bir dinin kalıntıları veya belki de,
muzaffer ordularıyla Hıristiyanlığı Kafkasya'ya yaydığı söylenen
Gürcü Kraliçesi Tamara'nın dindar gayretlerinin ürünleri olabilir.
İngiliz gezgin Bell, Kafkasya'da yaptığı maceralı gezileri
sırasında böyle birçok haçı en eski ağaçların gövdelerinde
görmüştür. Naklettiğine göre bazı fanatik mollalar, yanlışlıkların
ve batıl inançların kaynağı olarak gördükleri bu kalıntıların
kaldırılmalarını istemiş, fakat Dağlıların büyük bir çoğunluğu bu
haçları atalarının dininin saygıdeğer hatıraları olarak
bağırlarına bastıklarından buna karşı çıkmışlardı. Yaşlı lider
Hacı Degumuko'nun torunu olan Aliyiko, Hıristiyanlığın izlerini
taşıyan böyle bir meşe ağacının yanında savaşçılarıyla birlikte
mevzilenerek, burasını adım adım Ruslara karşı savundu.
Yer savunmaya uygundu. Bir tarafta ormanlık bölge, diğer tarafta
ise bir uçurum vardı. Hafif piyadelerle birlikte ilerleyen dağ
bataryalarının komutanı, Wubıhların yoğun olarak toplandıkları
noktaya iki hovitzerle ateş açtırdı. Bir gülle, yaşlı ağacın içi
boş gövdesinden geçti; etrafa ağaç parçaları dağıldı, ama eski
haça bir şey olmadı. Wubıhların zafer narası her tarafta neşeli
bir şekilde yankılanarak gökyüzüne yayıldı. Svan süvarileri aynı
noktaya saldırmak istediler. Fakat arazi böyle bir harekete uygun
değildi. En öndeki süvarinin atı yere düştü ve diğer ikisini de
beraberinde götürdü. Atlar ve atlılar birlikte uçuruma
yuvarlandılar. Abhaz ve İmer süvarileri bile, inanılmaz bir azimle
savunulan bu mevziden geri çekildiler. En sonunda, bir avcı
bölüğüne komuta eden Rus subayı, arkasında süngülerini ileride
tutarak koşan askerleri olduğu halde hızla bu noktaya doğru
atıldı. Askerler bir yaylım ateşiyle karşılaştılar ve subay
yaralanarak yere düştü. Askerler durdular, silahlarını tekrar
doldurdular ve düşmanın ateşine başka bir yaylım ateşiyle karşılık
verdiler. Mücadele bundan sonra korkunç bir şekilde kayadan
kayaya, çalılıktan çalılığa devam etti. Tüfek sesleri, her iki
tarafta da aralıksız olarak devam ederken, sonuç daha çok soğuk
çeliklerle alınmaya başladı. Rus askerleri takviye kuvvetleri
aldılar ve düzenli bir şekilde ilerlemeye devam ettiler.
Fakat Aliyiko metanetle yaşlı meşe ağacının önünde yerini
savunmaya devam etti. Sol eliyle ağacın gövdesine tutunan Aliyiko,
sağ eliyle de şaşkasını sallıyor; gösterdiği bu cesaret ve
sözleriyle savaşçılarını şevke getiriyordu. Bir Rus mermisi, genç
kahramanın kalbini deldi. Ölüm anında bile, arkasındaki ağaca
yaslanarak ayakta kalan ve cesediyle ağacı koruyan Aliyiko'nun
ılık kanı yanındakilerin üzerine sıçradı.
Wubıhların ağıt sesleri yükselerek devam eden savaş fırtınasının
üzerine çıktı ve yürüyüşün verdiği yorgunlukla bir kayanın üzerine
oturarak dinlenmeye çalışan büyükbabanın kulaklarına erişti. Bu
acılı haber yaşlı liderin kulaklarına eriştiği zaman duyduğu büyük
keder, yılların getirdiği takatsizliğini yendi. Gücünün son
kırıntılarını toplayan Hacı Degumuko, adamlarıyla birlikte
torununun ölüsünü almak için Ruslarla çarpışan savaşçılarının
yardımına koştu. Yaşlı adam çarpışmanın ortasına yaşlı bir aslan
gibi daldı. Büyük kahramanın bu hareketi bütün Wubıhları
kamçıladı. Teke tek, göğüs göğüse Ruslara Wubıhlar, o yaşlı ağacın
önünde ölümüne bir savaşa tutuştular. Süngüler, kahraman
Çerkeslerin göğüslerini yırtarken, keskin ve ağır şaşkalar da
Moskofların kalın kafalarını parçalıyordu. Sonunda, çok pahalı bir
bedel karşılığında zafer Wubıhların oldu ve genç liderin ölüsü
kurtarıldı.
Aliyiko henüz on sekiz yaşındaydı. Zarif ama kahramanca bir
görünüşü vardı. Geride on dört yaşında bir gelin bıraktı. Bir
Çerkes prensi olan kızın babası da bütün adamlarıyla birlikte
Wubıhların yardımına gelmişti. Yanındaki kadın akrabalarıyla
birlikte yakınlardaki bir köyde babasını bekleyen genç kız, onunla
birlikte Aliyiko’nun da dönmesini ümit ederken o korkunç ölüm
haberini aldı.
Bir hafta sonra Soça'dan Ardler'e dönmekte olan Rus donanması yine
bu kıyılar boyunca yelken açmıştı. Dağların bu taraftaki
eteklerinde, sekiz gün önce o kanlı mücadelenin cereyan ettiği
noktada çok sayıda yerlinin toplandığı görüldü. Bu savaşa katılmış
olan bütün Çerkes, Ciget ve Wubıh liderleri, prensin yeğenine olan
saygılarını sunmak üzere bir araya gelmişlerdi. Yaşlı büyükbaba
kalabalığın ortasındaydı. Rus donanmasının gözü önünde, kanlı bir
intikam almak için yaptıkları yemini tekrarladılar. Rahmetlinin
büyükannesinin ve gelinin ağıtları ve gözyaşları, açık mezarının
yanıbaşında söylenen ve onun kahramanlıklarını anlatan şairlerin
şarkıları içine karışarak kayboldular. Genç savaşçı öldüğü zaman
da vücuduyla koruduğu o ağacın altına gömüldü.
Huaho: Çerkeslerin şölenlerde ve çeşitli toplantılarda,
biri veya bir olay hakkında yaptıkları övgü konuşması |
|
|
|
|
|
|
|