|
|
................... |
|
................... |
KIPKIZIL SAÇLI,
MASMAVİ GÖZLÜ, İNCECİK ÇERKES KADINI |
Hasan Cemal
Milliyet
Gazetesi, 12 Haziran 2012 |
|
|
................... |
|
................... |
Aşağıda, sosyal sorumluluk
alanında danışmanlık yapan bir dosttan, Nurdan Şahin’den, bir
anne ve bir kadın olarak siyasetçilere yazdığı bir açık mektup
var, kürtaj konusunda.
Çocukken anneannemi pek sevmezdim. Ağabeyimi kayırırdı hep.
Yazları köye gittiğimizde, ablamla bana birer, ona iki yumurta
yapardı rafadan. Kızlar bir olup oğlanı üzüyorlar derdi.
Kıpkızıl saçlı, masmavi gözlü bu incecik Çerkes kadınına bunu
yaptıran, aslında bir erkek çocuk özlemiydi.
Annem tek çocuktu.
Köy yerinde tuhaf bir durum...
Çok sonraları öğrendim ki, anneannem hemen annemden sonra
hamile kalmış. Köyde bu işleri bilen bir kadına götürmüşler.
Artık her neyle düşüğe yol açtı ise anneannem ölümden dönmüş
ve bir daha da hamile kalamamış, çok istediği o erkek çocuğa
kavuşamamış... Zaten 57 yaşında da göçtü gitti bu dünyadan.
Ben çevremde kürtaj olmamış, düşük yapmamış tek bir kadın
bilmiyorum.
Çevrem derken sadece İstanbul’daki okul, iş, arkadaş çevremden
bahsetmiyorum.
Anamın babamın İzmit’teki, eski eşimin, enişte ve yengelerimin
Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki şehirli, köylü akrabaları;
beş vakit namaz kılan, beyaz başörtülü teyzeler de dahil bu
çevreye.
Büyük çoğunluğu da kürtajın yasak olduğu zamanlarda
gerçekleşmiş. Kimi o şartlarda tesadüfen sorunsuz hallolmuş.
Kimiyse anneannem gibi bazen doğurganlığını kaybetmiş, bazen
hayati tehlikeler atlatmış.
Kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değil ve olmamalı.
Ancak şu ya da bu nedenle, korunma yöntemi başarısız kalmış
veya cehalet, baskı, imkansızlık, gençlik gibi çeşitli
nedenlerle doğru yöntem kullanılmamışsa, kadın hangi nedenle
olursa olsun kendini anne olmaya hazır hissetmiyorsa, kürtaja
başvurmak en doğal hakkıdır.
Genel olarak, kadınlar da bu yöntemi uygulamayı tercih
etmezler.
Çünkü kürtaj yıpratıcı bir operasyondur, hem fiziksel hem de
duygusal olarak öyledir.
Bu yıpratıcı kararı vermek yeterince zor iken bir de bunu kaça
göçe, sağlıksız ortamlarda doktor yerine ehliyeti kendinden
menkul fırsatçılarla yaşamak zorunda kalmak gerçekten
hayatımıza kast anlamına gelir.
Ve bu hayata kast ağır bir suçtur!
Kürtajı yasaklama girişimi, kadınların hayatına ve anneannemde
olduğu gibi doğurganlıklarına kastediyor.
Kadın, erkek ülkemin tüm insanlarının bu hak gaspına karşı
çıkması gerekir.
Hele Sayın Sağlık Bakanı’nın tecavüz sonucu doğacak bebeğe
gerekirse devlet bakar sözüyle, insan ve kadın haklarını
ayaklar altına alan, sağlığı sadece fiziksel sağlık olarak
gören, kadını hiçe sayan açıklamasına erkek kadın tüm toplumun
ciddi bir reaksiyon göstermesi gerekir(di.)
Durup dururken ortaya attığı bu ‘sorun’a çözüm yerine yasakçı
yaklaşımı benimsemiş görünen hükümetin, yaklaşımını
güçlendirmek için Diyanet İşleri’nden görüş istemesi ise başlı
başına bir sorun.
Türkiye’ de Sünni, Alevi, Hıristiyan, Musevi gibi çeşitli
inançlara sahip ve inançsız insanlar var.
Yoksa kürtaj yasağı sadece Sünni Müslüman kadınlar için mi
düşünülüyor? Ya da sırasıyla tüm dini inanç otoritelerinden
görüş mü alınacak?
Peki inançsızlar ne olacak?
Bireysel haklar için dini görüş almak, kişi ya da kuruluşların
arzu ederlerse yapabileceği bir şeydir.
Ama hükümet yasa çıkarmak için bu yola başvurursa, burada
modern demokratik devletten bahsetmek mümkün değildir.
Ve bu yaklaşım, başörtülü kızları eğitimden mahrum etmek
isteyen yakın geçmişteki iktidar sahiplerinin tarzından da
farklı değildir.
Öte yandan, Diyanet İşleri Başkanı (laik demokratik bir ülkede
niye böyle bir devlet organı olduğu da ayrı bir sorun tabii)
bile, çok açıkça olmasa da yasağın çözüm olmadığını ifade
etmiş.
Evet, yasak çözüm değil!
Yasak, ayrımcı bir uygulama.
Yasak esas olarak ekonomik ve sosyal imkanları kısıtlı olan
çevrelerdeki kadınları etkileyecek.
Onlar ilkel yöntemlere ya da güvenilmez ‘sağlık’ kuruluşlarına
başvurarak doğurganlıklarını, sağlıklarını, belki de
hayatlarını tehlikeye atacaklar.
Hali vakti yerinde olanlar ise daha iyi koşullarda, belki
yurtdışında kürtaj meselesini halledecekler.
Ama onlar da, kürtajın stresine ilaveten, ‘illegal’ bir
operasyon yaptırmanın yükü altında ezilecekler.
Her durumda, sıkıntıyı çekecek olan kadın ve kadınların
tamamen kendi iradeleriyle bu kararları almalarının önüne şu
ya da bu nedenle geçmeye çalışmak, insan haklarına da
aykırıdır.
Bu nedenle, başta kadınlar olmak üzere, herkesin özel hayata
ve bireysel haklara müdahale anlamına gelen hükümetin bu
yaklaşımına sonuna kadar karşı çıkması gerekiyor.
Ancak, bu karşı çıkışın “Bedenime karışma!” sloganından daha
farklı ifade edilmesi lazım.
Bedenime karışma basitliğine indirdiğimiz zaman, kadını bir
çocuk taşıyıcısı olarak gören zihniyetten pek bir farkımız
kalmıyor.
Beden benim, ister taşırım, ister taşımam! Oysa bu beden ile
değil, hayat ile ilgili bir karar. Kadının bilerek ya da
bilmeyerek hamile kaldığı dönemde, kendi hayatına yönelik
aldığı önemli bir karar.
Anne olmak ya da olmamak!
Anneliğin en kolay kısmı hamilelik.
Esas sorumluluk, emek doğumdan sonra başlayıp, kadının hayatı
boyunca devam ediyor.
Dolayısıyla, yaşamı ile ilgili vereceği bir kararı sadece
bedene indirgemek olayı hafifletiyor ve tepki de çekiyor.
Kadının zorla hamile bırakıldığı, korunduğu halde kazaya
uğradığı ve/veya ister duygusal, ister fiziksel, ister
ekonomik nedenlerle kendini anne olmaya hazır hissetmediği
durumda vermek durumunda kaldığı ve sonuçlarına da tek başına
katlandığı bu karar sadece bedenime karışma sloganı ile ifade
edilemeyecek kadar önemli ve kompleks.
İster gündem değiştirmek, ister başka nedenlerle olsun, artık
herkes kadınların üzerinden siyaset yapmayı bıraksın!
Kürtajımıza da karışmayın, başörtümüze de, kaç çocuk
doğuracağımıza da karışmayın.
Bırakın kadınlar ve tüm insanlar, hayatlarını özgürce, kendi
düşünce, inanç ve hayalleri doğrultusunda yaşayabilsinler.
Siyaset ve siyasetçilere düşen en önemli görevlerden biri tüm
insanlara bu ortamı sağlamak olsun; gereksiz müdahaleler
değil. |
|
|
|
|
|
|
|