Eskiden özellikle atlara vurulan damgayı çok önemserler ve
üzerinde damga olan at ile köpeklerin yaklaşmadiğına
inanırlar, atın dayanıklılığını üzerindeki damga ile
ölçerlerdi. Eğer bir at yerinden kımıldamadan üzerine damga
vurulmasına katlanamıyor ve huysuzlanıp kaçmaya çalışıyorsa
onun cins at olmadığına inanırlardı.
Damga
sözcüğü dilimize Türkçe’den girmiştir. Kelimenin dililimizde
tam karşılığı; "yakarak işaretlemek" şeklinde açıklanabilir.
Damgalar ilk ortaya çıktığı dönemden günümüze pek çok değişim
göstererek gelmiştir. İIk ortaya çıkan damgalar daha kaba ve
daha zor işaretler olmasına rağmen zamanla gelişerek günümüze
ulaşmış, neredeyse bir sanat haline gelmiştir. Çok güzel
damgalar ve bunlara ait motifleri; Abaza ve Adige
kilimlerinde, kadın giysilerinde, çeşitli mutfak eşyalarının
üzerlerinde, atların koşumları-gemleri-üzengilerinde ve
kadınların altın-gümüş gibi süs eşyaları üzerinde
görebilirsiniz...
Aile
damgaları pek çok halk
ile birlikte yüzyıllardan günümüze devam edegelmektedir
Bilimin tespitleri göstermektedir ki, ülkeleri temsil eden
armaların kökeni de bu damgalara dayanmaktadır Damga (veya
işaret) geleneği Kafkas halklarında da (Adigeler, Abazalar,
Apsuwalar, Balkarlar Çeçenler, İnguşlar, Karaçaylar ve
diğerleri çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır.
Araştırmacıların ifadesine göre damgaların ilk ortaya çıktığı
dönemde temel amaç ailenin mal varlığına işaret etmek ıçin
atların, sığır ve koyunların damgalanması biçiminde olmasına
rağmen zaman içerisinde bu işaret kullanımı gelişip
yaygınlaşarak aileden çok sülaleyi temsil eder hale gelmiştir.
Aile
damgalarının kullanım alanı zamanla genişlermiş; mezar
taşlarında flamalarda aile içerisinde kullanılan eşyalarda
silah ve giysilerde de yer almaya başlamıştır. Çerkes
damgalarının toparlanması işine başnalanı uzunca bir zaman
geçmiştir. Bu konuyla ilgilenen ilk araştırmacılardan
akademisyen P.S. Pallas ve S.M. Bronevski’nin yanı sıra meşhur
bilim adamı L.I. Lavrov'da tespit ettiği 1300 civarında damga
ile bu alanda söz sahibi araştırmacılardandır.
Damgalar, Kalkas halkları arasındaki kan bağının ve tarihsel
süreç içerisindeki elkileşimin, kimi durumlarda da aynı kökten
gelen kardeşler olduklarının güzel bir ıspatıdır. Örneğin,
Adigelerin içerisinde kökeni Abazalara, Balkarlara, Nogaylara,
Çeçenlere, Asetinlere dayanan aile isimleri ve damgaları
olduğu gibi yine bu halkların içerisinde de kökeni Adigelere
dayanan aile isimleri ve damgaları mevcuttur. Kafkas
halklarının aile damgaları gibi titizlikle muhafaza ettikleri
bir başka şey ise sülale isimleridir. K’etık’ue, Abey, Anzor,
Dohuşık’ue, Kopsirgen ve benzeri bir çok sülale isimleri
Adigelerde, Asetinlerde, Çeçenlerde mevcut ortak
isimlerdendir. Bu sülaleler aynı kökene mi dayanmaktadır, aynı
atadan mı gelmektedirler sorusu cevaplandırılması oldukça zor
bir soru olmakla birlikte bunun yanıtı aile damgaları ve halk
söylencelerince yatmaktadır.
Bir
kaç yuz yıl öncesinde dağları aşarak gelen Abaza ailelerin
Adigeler arasına yerleşerek zaman içerisinde yaşadıkları
toplumla kaynaşmış olmaları nedeni ile bu tür benzerliklere en
çok Adigeler ve Abazalar arasında rastlanmaktadır. Bu tarih
araştırmacılarının da kabul ettiği kesin bir bilgidir.
Başlangıçta sülale damgalarına sahip olmak ve kullanmak sadece
bu sınıfa alt bir haktı. Fakal daha sonraları bu kural
uygulanamaz olmuş, hatta bazı lhaküelheşlerin damgalarını
çevrelerindeki onlara tabi aileler de kullanır hale
gelmişlerdir. Eski Abaza ve Adigelerde çok büyük önemi olan
sülale damgaları en çok da atların damgalanmasında
kullanılırdı.
Örneğin tarihi belgeler Abaza ve Adige komutanlarının
flamalarında sülale damgalarını kullandıklarını gösterir. Bir
sefere çıkılacağı zaman o komutanı ait olduğu s,lalenin
damgasını taşıyan flama kullanmak zorundadır. Kafkas
savaşlarını yaşayanların bu konuda anlattıklarına göre;
cepheye gidecek birlikler toplanırlarken gelenlerden her grup
kendi köylerinin ‘’pşı’’sının=beyinin (veya thamadesinin veya
birliğin başındaki komutanın) sulalesine ait flama taşımaları
zorunluluğu bulunurdu. Şehit olan savaşçının mezarı başına
(Khaşhades=Sin olarak adlandırılan) ait olduğu grubun flaması
dikilirdi.
Bu
gelenek bize kadar ulaşmamıştır, bize ulaşan gelenek mazar
başına taş dikilmesi şeklindedir, fakat mezar taşları üzerine
sülale damgalarının işlenmesi geleneği bu güne kadar devam
edegelmiştir. Ulaştığımız bilgi ve belgelere göre Abaza ve
Adıge damgalarının pek çoğunun geçmişi Abaza ve Adige
tarihinden daha eskilere dayanmaktadır. Bu belgeler
göstermektedir ki; Adige, Abaza, Balkar, Çeçen, Asetin
damgalarının pek çoğu Sindlere, Meotlara, Sarmatlara ve
Alanlara kadar uzanmaktadır. Bu da bize Kafkas halklarının
tarihsel ve kültürel kökeninin bu halklara dayandığını
göstermektedir
NOT:
Saygıdeğer okuyucular, bu bilgiler Huran Şahambi’nin Turudı
adlı eserinden alınmıştır. Ancak, yazarında belirttiği gibi
eksiklikler olabilir. Bu eksikler arıyan kişiler tarafından
Abhaz Haber’e yazarak düzeltme olanağı her zaman
geçerlerlidir. Maksat doğruya ulaşmaktır. Yanlış
gördüklerinizi lütfen yazınız. Düşünce ve isteklerimiz
gerçeklere ulaşmak, doğruyu öğrenmek ve gelecek kuşaklara
aktarmaktır.
Bu tablo ve notlar
hazırlanırken Ergün Yıldız kardeşimizin yazılarından
yararlandığımızı bielirtie ve kendisine teşekkür etmeyi borç
bildiğimiz ifade etmek isteriz.
Bu arada Kuzey
Kafkasya halklarına iişkin bir gerçeği vurgulamak isterim.
Tabloya baktığımız zaman bir çok Kabardey, Hatukua Besleney,
kardeşlerimiz şikayette bulunacaklar. Bunu şimdiden tahmin
ediyorum. Sorular yöneltildiğinde elimizden geldiği kadar
tarihsel geröeklere dayanarak gerekli açıklamalar
yapılacaktır.
|