Belki de
hikayesi yazılacak O'dur.
Kimin yazacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Kıstırılmış
hayatlar konusunun, değerli, evrensel bir kahramanıdır.
Yazabilecek birisi için muhteşem bir malzemedir. Umarım edebiyata meraklı genç kuşaklar; kalabalıklar ve
yalnızlıklar içindeki bu vazgeçmez iradenin, küskünlükler ve
eleştirilerle örselenip, bir o kadar önemsendiği, o yaşam
biçimini seçmiş bu uslanmaz Reyhaniyelinin, nerelerden süzülüp
hala bükülmediğini, ihmal etmezler. Bu durum doğru düzgün
yazılabilirse eğer, dönüş meselesinin bütün bulanık
halleri, göztaşı atılmış su gibi berraklaşıverir birdenbire.
Sadece dönüşle kalmaz, kendisini büyük davalara adamış, daha
da evrensel her türden hayatın anlaşılmasına da yarayabilir.
Özgür hissetmeyince insan, gör başına neler gelir.
Özgür değildi, bir Fransızla evlenemezdi,
Endülüs’e yerleşemezdi, içki içemez, zamparalık yapamazdı. Bir
sokak
kavgasında burnunu kırdırma özgürlüğü yoktu. Pejmürde
giyinemez, bohem takılamazdı.
Su topu takımında oynayacak kadar sporcu olsa da, bir futbol
maçına gittiğini hiç sanmam. Bizim Çerkes düğünlerinde
oynamayı da bilmezdi,
ama çok
iyi şarkı söylerdi. Çerkesliğe faydası yoksa
Dostoyevski okumaz, bir kırıntı bulacağını ümit etse, Hegel'i
harmanlardı, erotik film izleyemezdi.
Okuduğu kitapların genel olarak ne dediğinden ziyade,
Çerkesler için ne dediğiydi önemli
olan.
Prangasına aşık bir ESİRdi.
Bu hala da böyledir.
Parlak bir tıp öğrencisi olarak bulunduğu Ankara’da, burnundan
kıl aldırmaz ihtiyarlar için bile geleneklerine bağlı, her
türlü konuyu konuşabilecekleri kadar zeki, her gencin
sevebileceği kadar ilgili, her annenin rahatça başını
okşayabileceği kadar sıcak ve bütün arkadaşlarını bunaltacak
kadar,
kusursuz
bir Adige delikanlısı idi.
Huvaj
ve birkaç arkadaşı ile oluşturdukları ütopya, birazda
gerçekçi ol, imkansızı iste klasında idi.
Ecevit’in bile belki de farkında olmadan kullandığı;
toprak
işleyenin, su kullananın benzeri Marksist
jargon, o yıllarda birlikte çıkardıkları Yamçı
dergisine yansımış, içeriği hiçte sol olmayan bu mütevazı
Çerkes dergisi, komünist olmakla kalmamış, dönülecek yerin
orada olması nedeniyle, Sovyet işbirlikçisi damgasını anında
yemişti.
Kusursuz bir Çerkes olması yetmemişti ve bu
durum tüm yaşamı boyu yakasını bırakmayacaktı. O da, diğer
herkesin.
Bu gün geriye dönüp baktığımızda, anayurt, Kenya veya
Konya’nın bir parçası olsaydı eğer, Rusya onun umurunda bile
olmazdı diye düşünürüm. Bu, ne övünülecek bir durumdur onun
için ne de yerinilecek. Bu,
ezber bozan ve statükoyu
zorlayan, düşünüş tarzı o ikinci ülkeler söz konusu
olsaydı eğer, hangi eleştirileri yiyecekti Tanrı bilir.
Bir komünist için belki de gurur duyulacak bu durum onun için
zuldü ve ne yapsa üzerinden atamadığı bu suçlama, neredeyse
kırk yıldır yüreğinde bir sızı ve sırtında bir yük olmaya
devam etmektedir.
Birleşik bağımsız Kafkasya
gibi ne zaman ve niye olacağı pek kestirilemeyen ve tam da bu
nedenle diğer her türlü çabayı
önemsizleştirme işlevini üstlenmiş, büyük
projeler yerine, o zamanlar ve halen
memlekete
dönelim, patronumuzun
kim olduğu çok önemli değil
demekten öte bir şey söylemeyen;
O, zaman zaman
uzaktan izleyenleri acıyla gülümseten, bölücülük ve Rus
işbirlikçiliği ile suçlana gelmiştir.
Bütün bu itiş kakışın arasında, birazda onun zorlamaları ile
gelişen ve sonradan KAF-FED ismini alacak olan ilk birlik
örgütünün, kurucu başkanlığını yapmıştı. Bu her şeyde ilk
harcı atma durumu dolayısıyla, kendinde, o kurumların daha
sonraki farklı tavırlarına, müdahaleler yapma hakkı görmüş ve
bazen bu nedenle, kendini haksız konumlara düşürmüştür.
Kendi esaretine denk düşen, diğer esirler peşinde, boş yere
koşturup durmuştur çoğu zaman.
Dava arkadaşları arasında, ailesi ile birlikte
ilk dönen olması nedeniyle, dönmüş arkadaşlarının günlük
sıkıntıları da dahil,
kendisini
her türlü problemin sorumlusu görmüş, olumsuz
gördüğü durumlara yaptığı atak ve sert müdahaleler, gerek
yerlilerin, gerekse dönenlerin tepkilerini çekmesiyle,
zaman
zaman
yalnızlıklar içine gömülmüştür. İlgi eksikliği
nedeniyle neredeyse çökecek örgütlere aday olarak veya
zorlayarak verdiği destek, bireysel statü merakı olarak
yorumlanmıştır çoğu kez.
Bütün bu suçlana geldiği kabahatler silsilesi içinden,
Türkiye’de zengin sayılacak bir doktor iken biriktirdiği makul
servetini tüketmiş olması bir yana, ayda iki yüz Dolar maaşla
çalışan bir memur olmaktan öte bir varidat çıkaramamıştır.
Önemsediğini
de hiç
sanmam.
Kırk yıldan beri
vazgeçmeyen bu gezgin ütopyacının, kendi
seçtiği esaretine üzülsem de çoğu zaman, benim,
o hiç gösteremeyeceğim dirayetine imrenirim ve o çok
istediğini sandığım çentiği, çoktaaan atmıştır bizim
defterimize, gibi gelir bana.
CAARI... |