Abhaz (*)
bir kadınla evlenmiş olması nedeniyle, zaten Cennet'lik
olduğu kendisi tarafından sıkça tekrarlanan ve sadece
bu nedenle bile, bu dünyada
yapacağı her türlü aksiliğin, Tanrı tarafından zaten
affedileceğine derinden inanan, bu Göksun Kabardey'i,
İstanbul Çerkeslerinin tartışmasız en renkli kişiliğiydi. Zekasının ve karizmasının ürkütmediği bir Çerkes grubu, hemen
hemen yok gibiydi. Hemen her konuda derinlemesine bir bilgi
birikimi vardı ve bu birikimini; hukukçuluğundan gelen okuma
merakına olduğu kadar, Çerkesce okuma yazmayı ilk
öğrenmişlerden birisi olarak, belki de Türkçe'sinden de
ileri olan, Kabardeyce'sine
borçluydu. Okuma ve araştırmanın mümtaz bir emekçisiydi, bu
durum halende böyledir.
11 Mayısların,
ne olduğu pekte anlaşılmadan kutlandığı ve kuruculara övgüler
düzüldüğü dernekçilik yıllarıydı. Eski İstanbullulardan
kalmış bir küçük grup ile şehre erken varıp seçkinleşmiş
Anadolulu bir grubun ortaklaşa yürüttükleri faaliyetler
arasında, Kafkas balosu ve Boğaziçi mehtap gezilerinin
düzenlendiği yıllarda ulaşmıştı İstanbul'a. Kendi Çerkeslik
anlayışına uymayan ve yoksul halk kesimleriyle alakası pek
kurulamayan, bu faaliyetler silsilesine veryansın la başlayan
muhalefet çizgisi, ömrü boyunca yakasını bırakmayacak bir
kişiliğe dönüşmüştü.
On iki Eylül öncesi merakla beklenen GÖÇ
konferansında, çoğu kesimleri
hayal kırıklığına uğratmayı başarmıştı. Meseleye sınıflar
açısından bakarak, feodal efendilerimizi ve Osmanlı
işbirlikçilerini suçlayıp, Rusları aklamaya çalışanlar
ve diğer yandan o zamanki anti-komünist siyasi iklime denk
düşen, sadece Rusları suçlayanlar açısından
durum tatmin edici bulunamamıştı.
O, Rusları esas kabahatli, ama diğer tarafları
da derin kusurlu olarak
sergilemiş, bu tarihi
felaketin çok taraflı bir vukuat olduğunu, örnekleriyle izah
etmeye çalışmıştı.
Birinden birini rahatlatmamıştı. Bu gün geriye dönüp
baktığımızda, kendimizi de sorgulamayı gerektiren bu bakış
açısının, değerini çok sonraları anlayabildiğimi
söyleyebilirim. Feodal efendilerimizin de telef olduğu bu
sürgünden, onların menfaat beklentilerinden çok,
beceriksizleri rol oynamıştır gibi gelmiştir bana da. Bu iki
tarafa da yaranamayan bakış açısının sonu ise, kendisi
açısından, acı bir zihinsel yalnızlıktır.
Geçen onca yıl sonra, birikimine ihtiyaç duyanların yanaşarak,
dostluklar kurmaya çalıştığı, kendisinin de aksi ve zeki
iğnelemelerinden hiç vazgeçmeyerek, gerekli yardımları
yapmaktan geri durmadığı bir dönem süregelmektedir. Bunun en
iyi örneklerinden biri Abhaz Dayanışma Komitesi'dir ve
geçmişinde belki de hiç miting yapmamış Çerkes ahalisi; onu,
Adapazarı ve İstanbul mitinglerinde, sıkı bir
miting hatibi olarak, hayretler içinde yeniden
keşfetmiştir.
Konuyu dolandırmadan, anında esas meseleyi ortaya serme
yeteneği, derneğe gelen ünlü entelektüelleri bile terletecek
nitelikteydi ve bu durumlarda,
Mete Tuncay veya Şenıbe Yura olması fark etmezdi
veya Murat Belge. Sorduğu sorularla konuşmanın seyrini
değiştirir, önce dinleyicileri hafife alan konuşmacı
misafirler, kendilerine çeki düzen verip çok daha derinlikli
muhabbetle konuyu yelpazelendirirlerdi. O ise bunu eğlenerek
ve ustalıkla becerirdi.
Kendisinin konuşmacı olduğu bir sohbet toplantısında; artık
mehtap gezilerini hor görmediğini itiraf etmişti, artık
toplumun zenginleşmeye başladığını, böyle şeylerin normal
olduğunu ama o zamanki şartların itiraz edilmesi gereken
şartlar olduğunu, başka şeylerin konuşulmasının yolunun ancak
öyle açılabildiğini, söylemişti.
Ömrü boyunca bir siyasetin veya bir çıkar gurubunun sözlerini
söylememeyi, adeta düstur haline getirmiş O; konu
Kabardeylik meselesine gelince, benim kadar olmasa da biraz
şovendir. Bunu kendisi kabul etmese de böyledir ve bu
durum bu konudaki kusurlarından sadece bir tanesidir.
Çerkes milleti içinde, özellikle gençler arasında sevenleri
çok olmasına rağmen, hak ettiği iltifatı yeterince görmediğine
inandığım bu değerli tartışma adamının, kıymeti nasılsa
anlaşılır bir gün ama
hatırını sormayı çokça unuttuğumuz bizleri, kolayca
bağrına basabilir mi bilemem.
Ne de olsa, aksi bir KABARDEY O.
CARI
(*) Mahinur TUNA ‘nın affına sığınarak. |