1960'ların
başında Ankara’ya toplanmış sayıca çok az Çerkes aileleri
içinde, sözlü edebiyatın çokça geçtiği buluşma ve tanışma
yıllarında, bir çocuk olarak seyrede geldiğimiz küçük piknik
düğünlerinin birinde görmüştüm
O ak saçlı adamı. Sakin bir gülümseme ile etrafı gözleyen, bizim
yaramazlıklarımızı sevecenlikle karşılayıp karşılamadığı
konusunda hiç sır vermeyen, neredeyse sesini bile duymadığım O
adam; PK: 5 / EMEK adresiyle hatırladığım o derginin
sahibiydi. Yani çilelerin.
Bu gün geriye baktığımızda, ideolojilere mesafeli
duran ve sonraları kitaplar yazacak çoğu Adige yazarın ilk
eğitim aldığı bir mektep olan bu mütevazı derginin, epeyce
demokrat bir duruş sergilemiş olması bir yana, içeriğinin
sonraları yayınlanacak olanlardan daha az kapsamlı olduğunu
söylemek çok zor gelir bana.
Doğal olarak günlük siyasetle uğraşmayan bu dergi, çoğu
Çerkes'in kendi kültürüne ait, yazılı şeylere rastladığı,hemen
hemen ilk yerdi. Kurşun harflerin tek tek dizilerek baskıya
verildiği, derginin postaya verildikten bir hafta sonra
abonelere ulaşabildiği, bilgi dolaşımının çok zor ve
tepkilerin hemen hiç alınamadığı yıllarda, Ankara’da orta
halli bir memur maaşıyla, bir yandan geçinmeye çalışıp, diğer
yandan oluşturmaya çalıştığı zihinsel ortam bu gün çok
anlaşılmayabilir. Bilgi ulaştırma meselesi bir yana, bilgi
toplama işinin çok daha zor olduğu o yıllar, akıntıya karşı
kürek çeken bir düşünce emekçisi olarak görülürdü, değeri de
pek bilinmeden.
Bütün cemaat örgütlerinde rastlana gelen bir şeydi belki ama
bizim dernek vs örgütlerimize, zaman zaman birileri çıkıp
gelir, ortalığı heyecanlandırır, sonra ne umduklarını
kestiremediğimiz bu insanlar ya umduklarını bulamaz, ya
bulduklarını beğenmez bir şekilde, bir daha hiç
görünmemecesine kaybolup giderlerdi. Bunlar tarihi en iyi
bilen, siyaseti en iyi seçen, en iyi ressam, en entelektüel,
en gün görmüş, xhabze konusunda otorite, tehlikelerin en
farkında,bütün yanlışları herkeslere göstermeye pek meraklı,
doğrular konusunda kendilerinden pek emin insanlar olurlardı
genellikte. Öyle tartışmayı falan sevmez, dikte etme
meselesini daha uygun bulurlardı çoğu zaman. Bütün bu
özelliklerin hepsi birden olmasa da, bir kaçını üzerlerinde
taşırlar ve dernek çevresinde, kendilerine karşı oluşan
ilgisizliğin nedenini üzerlerine hiç alınmadan, cemaatin
kavrama kabiliyetine yorup birazda hor görerek yok olup
giderlerdi. Bu uyumsuz ilişki biçimi, belki de bazı değerleri
yitirmemize neden olsa da, Çerkes toplumunun kibarca takındığı
bu kül yutmaz tutum, genellikle değerli gelmiştir bana.
Onu yüksek sesli iddialar içinde görmek mümkün değildi.
İçine düştüğü o tartışmaları neredeyse ermiş bir sessizlikle
izler, o herkesleri aşmış büyük tecrübelerini yarıştırmayı
kendine yakıştıramazdı. Bu soğukkanlı ve ilgisizmiş gibi
duruşu ve sonraları daha siyasi dergilerin ortaya çıkması,
kendi dergisini çıkaramaz hale gelmesi döneminde, çoğu
kimseler, onunda, kaybolan küskünlere karışacağı endişelerine
kapılırdı. Ama öyle olmamış, kendisine başvuran ve başvurmayan
herkese başından geçen tecrübeleri iddiasız bir mütevazılıkla
aktarıp durmuştur. O,
ilk başladığı gün gibi, ilgi ve zihinsel dünyasını biz çileli
Çerkesler dünyasından hiç kurtaramamıştır, bunu istediğini de
hiç sanmam.
Çok ilerlemiş yaşında Nalçik şehrine yerleştiğini ve yılın bir
bölümünü orada geçirmeye başladığını duyardık. Çeşitli Nalçik
röportajların da karşılaşır olmuştuk son yıllarda. Kendisi
dönüş meselesini pek telaffuz etmediği ve üstelik Kabardey
olmadığı halde, Adige
dilinin sokakta konuşulduğu tek Kafkasya
şehrini seçmiş olmasından,
ömrünün geri kalan kısmını,
bir Adige dili içinde yaşama
isteği ile izah etmeyi yakıştırmışımdır hep.
Uzaklardan izleyedurduğumuz,
diaspora yayın tarihinin bu
değerli emektarını, kaybettiğimiz için üzülsek de
bu gün, yavaş yavaş karıştırılmaya başlayan eski arşivlerin
hemen hepsinde, sürekli karşımıza çıkarak, hatırlanacaklar
listesinde hak ettiği yerini almış olması, kendisi ve bizler
açısından sevindirici bir durum olsa gerektir.
Hiç birimizden hiçbir şey beklemeyen
O ak saçlı bilgenin,
isteği ne olabilirdi ki başka.
Toprağı bol olsun. |