Ali Çurey ile tam ne zaman tanıştım bilmiyorum, on
beş sene önce sanırım. Küçükyalı’da bir ev
toplantısında, yaşı gereği bizim aramızda niçin
bulunduğunu pek de kestiremediğim bu sert görünüşlü
adamı daha sonra çok sevecektik. Başımız Çerkeslikle
ilgili her sıkıştığında, bitmek tükenmez heves ve
enerjisiyle adeta bizim el kitabımız olacaktı.
Hayatındaki diğer konularda oldukça naif ve mütevazı
olan Ali Çurey, sıra Çerkesliğe gelince aristokrat ve
iddialıydı. Bu konuda duruşu, çalışması ve üretimi
olmayanlara nerdeyse acıyarak bakardı. Bizim gibi
hevesli ama yetersiz acemilere ise sonsuz özgüven
aşılardı. Onun gözünde yüzü aydınlığa dönük, çalışkan ve
tertemiz Adigelerdik. Dil biliyor olmamıza çok sevinir
ablam, kuzenim ve bana Adige dilinin bir mücevher
olduğunu ve bir an önce okuma yazma öğrenmemiz gerektiği
söylerdi.
Söylemekle de kalmadı bu iş bizzat ona düştü. O dönem
Kartal’daki tek odalı dernek lokalinde konuştuğumuz
dilin alfabesini öğretmek için uğraştı durdu. Bazen
beraberinde Yaşar Bağ'ı da (HATKO Yaşar Bağ)
getirir, bizim onunla, onunda bizlerle sohbet etmesini
keyifle izler, bunu o eğitimin bir parçası olarak
görürdü. Bu iki dopdolu insanın arkadaşlık ve ilişkileri
görülmeye değerdi. Ali Çurey bir konu açar, bir yere
kadar anlatır sonra Yaşar Bağ'a ustalıkla pas eder,
şakalar ve anekdotlarla dolu, şahane sohbetler olurdu.
Bu sohbetlerden bize de günün sözü kıvamında bir
‘gupşıs’ kalırdı mutlaka.
Şimdi düşünüyorum da, zamanını ve enerjisini bizlere
böylesine harcayan bu iki saygın insanın amacı bizi ya
da kendilerini eğlendirmek değildi elbette. Bizleri
sıkmadan kültürle ilgili bir şeyler öğretmekti çabaları.
O dönemler sıkılmadığımız tek şey folklorik ve müzikal
uğraşlardı. Kafe oynarken bir figürün nasıl olması
gerektiğini saatlerce prova edebiliyor, fakat fikirsel
konularda henüz aynı tahammüllü öğrenciliği
gösteremiyorduk. Dış görünüşümüze ve estetiğimize
gösterdiğimiz özeni, fikirsel gelişim ve inceliğe henüz
taşımamıştık. İşte Ali Çurey'in savaşı tam da bunun
içindi. Eski bir subay olarak vermediği savaşı, bizler
donanımlı bir Çerkes olalım diye veriyordu.
Sanırım doksan yedi yılıydı. Çeçenistan halk dansları
grubu ‘ Waynakh’ bir tur organizasyonu tarafından
Türkiye’ye getiriliyordu. Organizasyon firması sahibinin
ablamın arkadaşı olması ve birazda bu işlere hevesli
oluşum nedeniyle kendimi işin tam ortasında bulmuştum. O
dönem çalıştığım İtalyan firmasından zar zor izin
koparabilmiş, gösterilerin tanıtım ve sunuculuğunu
üstlenmiştim bile. İstanbul’da yapılacak basın
açıklaması için fiyakalı bir otelde karşımızda onlarca
gazeteci ve televizyoncu vardı ama bizim Çeçenlerle
ilgili, onlara dağıtacak tek bir sayfa bile derli toplu
yazımız yoktu. Ali Çurey'i aradım ve bize bir saat
içinde, Çeçenlerle ilgili etkili bir tanıtım metninin
gerekli olduğunu söyledim. Durumdan vazife çıkarmak
geleneğinin bu usta pratisyeni, öyle güzel bir yazı
hazırlamıştı ki, bu metinler; o gün bizi kurtarması
dışında, Çeçen ekibinin gösterilerdeki tanıtım
sunumlarında da reaksiyonel ve heyecanlı bir alkış
alıyordu.
Ali Çurey, Adige müziğiyle ilgili olmamızı önemser,
buna daha fazla zaman ayırmamız gerektiğini her
seferinde söylerdi. Bir etkinlikte, sevgili Rahşan’la
(Erdoğan) yaptığımız bir dinleti sonunda gözleri yaşarıp
bizi tebrik etmiş ’bravo size, işte benim kızlarım bu’
demişti. Böyleydi Ali Çurey, Çerkeslikle ilgili en
küçük çabalar bile onun gözünde büyük bir motivasyonu
hak ediyordu.
Çerkes olmakla ilgili, yazılı üretim dışında pratikte de
tasası vardır ve sırf bu nedenle benimde arkadaşım olan
tek kızı Tıjın’ın eğitim sonrası orda yerleşip
kalmasında bir beis görmemiştir. Ayrıca bu durumu bir
kurtarılmışlık olarak görür ve şiddetle herkese de
tavsiye eder.
Araştırmacı, dilci, Hititolog ve Dünya Adige Bilimler
Akademisi üyesi Ali Çurey, tahammüllü öğreticidir.
Ancak Çerkeslik konusundaki eksikliklere, hatalara
toleransı yoktur ve bu konularda herkesin askeri nizamda
sıraya geçmesi ve durumdan vazife çıkarması gerektiğini
düşünür.
Tanımayan biri için dışarıdan bakıldığında; Ümraniye
çarşısında sıradan bir sarraf olan bu duyarlı ve öğretme
savaşçısı insan, bizim içinse kendi kültürümüzün yüksek
okulu gibidir. Belki de Ali Çurey'le doğru bir zamanda
tanışmamış olsaydık Çerkes olmak, hayatımızda sadece
folklorik bir detay olarak kalacaktı. Kim bilir?
Emeğine sağlık Ali Çurey. |